Fulya Aras Koca
Hayatınız, onun size getirdiklerinden çok, sizin hayata karşı duruşunuza göre belirlenir. Önemli olan başınıza gelenler değil, onları nasıl yorumlayacağınızdır.....Halil Cibran
Hayatınız, onun size getirdiklerinden çok, sizin hayata karşı duruşunuza göre belirlenir. Önemli olan başınıza gelenler değil, onları nasıl yorumlayacağınızdır.....Halil Cibran
kalksın perdeler!
insin maskeler!
çıksın,
kör noktada bekleyen gamzeler.
susmak haram
bize yüklenen
zanlardan sonra
şiirle söylenecek altın kelam
........
Ah vuslat!
Ah sevdamın gül yüzü!
Yüreğimin beyhude niyazını
Sen şimdi nerelere gizledin?
........
YAŞAM HAVASI
Bir tohum
yüz yaşam
bin umut
tam ilkbahar havası
- Anneee ! Bunu görmelisin
Elimde mutluluk çıngırakları koşturuyordum. Çocuk olmak güzeldi. Tüm düveliklerimin mazereti. İster hoplar, ister zıplar, ister çamura bulayabilirdim bayramlık patiklerimi. Gözbebeklerim bitmeyen heyecanımla büyük. Perilere inancım ise ondan da büyük Çocuğum ya; annem babam hepsi ellerinden geldiğince yetmeye çalışırken onların yetemediği yerde perilerime müracaat edebilirimdim. Mutluluk bizler içindi.
Gelincik tarlasıysa şimdi önümdeydi.
Bacak boyumun yetersizliği, gelincik tarlasında, bir uçtan bir uca koşturmama engel değildi. Çocukluk zaten engelsizlik demek değil miydi.. Bir de eksilmeyen tebessüm.
- Önce birşeyler yeseydin diyor annem. Kolunda piknik sepeti.
Benimse kolumda boynumda kalbimde yeniye merak.
Bir tane gelincik çiçeğini kökünden özür dileyerek ayırdım. Dört parçalı çiçeğini sapına doğru indirdim, önde kalanı kopartıp, canı uf olmasın diye öpüp, günlüğümün arasında kurutmak için, eteğimin cebine koydum. Taç yapraklarının üstünde kırmızı pelerinli siyah saçlı yeni bebeğim, annemin yanına seğirttim.
- Anne bunlar nasıl açıyor. Çiçekleri o kadar şeffaf o kadar narin ki…
- Herşey önce bir tohum benim güzel kızım. Hayat suyunu içerek toprağa tutunuyorlar. Büyüdükçe güneşi yakalamayı umut ediyorlar tıpkı senin gibi. Bizim seni koruduğumuz gibi önce çanak yaprakları çiçeği koruyor. Mayıs ayı itibariyle açmaya başladığında çanaklar düşüyor ve geriye hafif bir esintide bile salınan bu çiçekler kalıyor, dedi. Derken yüzü bulutsuz bir gün olmasına rağmen nedense gölgelenmeye başladı. Dudak uçlarında anlamlandıramadığım bir çizgi belirdi.
- En güzeli diye gördüğün bu çiçeklerin bile sonunda bir ömrü var. Yüz yaşam sürmüyor hiçbiri. Asıl olan doğa ana. Bir güzelliğin yerine başka bir güzellik koyma cömertliğinde. Yeter ki gözlerin bakmaya devam etsin. Kör göz değil. Bin umut olsun içinde. Görerek bak. Gidene ağlamadan yeni güzelliğe hoş geldin deyip hayatına katarak bak, diyor.
Diyor demesine de ben pek hiçbir şey anlamamıştım. Zaten dediğinin ötesinde, bir şeyler deme sancısı, bir yaş olup yanağından kayarken, ben daha fazlasını duymaz olmuştum. Bin umut taşıyan gelincik bahçesi bana annemin hastaneye yatış öncesi son bir anne-kız günü hediyesiymiş. Bunu neden sonra onun cenazesinde elimde gelincik çiçeği beklerken anladım.
……………….
Bir dalga sesi
Yüz bal arısı
Bin renk
Tam yaz havası
Bir dalga sesi ne kadar sonsuz olabilir? Veya taşıyıcılığı? Zamanın ötesi denkleminin açılımı onun tınısında mıdır? Bazıları evet derken bazıları ne saçmalıyor bu diyebilir. Ben çook şanslıyım. Deniz kenarında geçen çocukluğumda öğreticiliğini yaşadım. Küçük kıpırtıları, akşam kıyıya vuruşları, gece yakamozundaki oynaşları, her notasını belledim. Onlarla raks ettim. Fırtnalarında coşmuşluğum da var, süt liman halinde boğulmuşluğum da. Deniz ve yaşam. Benim ayrılmazım.
Bugün yine deniz kıyısındayım. Çocuklarımın tatili benim iş kaçamağım. Yorgunluklarımı onun kıyısına seriyorum. Çocuklarımın dalıp çıkışlarında mutluluk dalgaları yayılıyor ruhuma. Ne iyi yaptık buraya gelerek diye düşünüyorum. Oğlum, ayakları kumlu saçlarından su damlar halde kıyada bulduğu midyeyi koşarak yanıma getiriyor.
- Anne yengeç var mıdır bunun içinde ?
- Yok hayatım. Onlar minare içinde olur. Ama istersen solucan arayalım kıyıda diyorum.
- Oluuur. Diyor. Mutluluk ne kadar basit. Denizin kenarına solucan aramak için çukur açarken biz ellerimizi kürek etmişiz kumu attırıyoruz. Deniz yarısını suyla geri taşıyor, biz; hayal kırıklığına yer yok, inancı kaybetmek yok, bulsak da zaten salıvereceğiz dünyasına geri, çukur açıp solucanımızı aramaya devam ediyoruz.
Kızım belli ki akranı bir gençle tanışmış sohbette. Kendi keşfini yaşıyor. Gençliğinin, duygularının keşfini…
Ne çabuk büyüdüler. Çiçeğim benim. Gün gelecek yüz bal arısından bir tanesinin de çiçeği olacak. Onunla kendini özel sayacak. Yıllar içinde nicesi olsa da ilk olan onun için hep ayrı olacak. Dalga seslerinde yıldırımın sesini duyacak. Aynı döngüler.. Zamanında benim yaşadığımı şimdi onlar yaşayacak. Hayat işte. Bin renge bulanıp bin defa solacaklar ama dalgaların sesini duymayı öğrenirlerse onunla hep yeniden yeniden toparlanacaklar. Durmak yok hayata devam.
………………
Bir esinti
Yüz yaprak
Bin yağmur damlası
Tam sonbahar havası
Niçin kapıyı açık bıraktı ki?
Arkasına bile bakmadan çıkarken... Bana geri dönebilirim mi demek istedi.
Sanmam.
Gitmesi prangayken bir de uzaklaşmasının her salisesini görmemi istemiştir.
Yaramı kanatmak bu.
Ben onda eksilirken, yüzünde tek bir kas oynamadan, çırpınışlarımı izleyen onun için bile bu fazla… Gaddarlık.
Bir esinti vurmakta açık bıraktığı kapıdan. Öyle ferahlatan bir esinti değil. Tokatlayan, yumruklayan. Gidişinin ardında bıraktığı avaz yüreğimin, ayazını yansıtan. Onsuzluk. Yalnızlık değil. Gitti ya; Onsuzluk düşüncesi donma noktam.
Yüz yaprak döküldü bahçede. Sallarken, enseme öpücük kondurduğu salıncağa, çocuklarımın oyuncaklarını saçtığı verandaya, yine yeni yeniden onun portresini yaparken kullandığım şövaleme, dalına oturup, günbatımı renklerince aşkla, onun gelişini beklediğim ağacın altına .. Gitti ya; yapraklar kavruk bir şarkı mırıldanmakta
Bin yağmur damlası da aksa sönmez bu harman yeri ateşi. Nadası olmaz. Başka başak can bulmaz. Gitti ya, gündöndü bitmez artık güneşten uzakta.
Açık bıraktığı kapıdan, uzaklaşırken, nokta haline geldiği yerde, guguk kuşları saatleriyle vedasını şakımakta.
…………….
Bir can
Yüz mezar
Bin gözyaşı
Tam kış havası
Hep zor olduğu söylendi. Tutunmak, kalmak isterken, yapacak nice düşün varken, gitmek zorunda olmak. Bir cansın nihayetinde. Bin yürekte de yaşamış olsan, bir can verişince ömrümüz var. Gelişimiz kutlu, gidişimiz…. kelimesi yok, sesi yok, ifadesi yok. Bıraktıklarımızla değil yaşadıklarımızla dolu. Yüz mezar yan yana da dursa her bir mezar taşı farklı bir ismin evsahibi. Farklı yaşanmışlıkların emanetçisi. Bin gözyaşının debisiz nehri.
Kalmak mı. Evet ben de isterdim. Giden kocamın ardından çocuklarımın -belki de çocuklarımın çocukları- yanında kalmak. Gitmek mi ? O da sorun değil. Belki yıllar önce giden annemin yanına…
Son nefesi ardında bırakmanın hep zor olduğu söylendi ya öyleyse ben niye mutluyum?
Elimde gelincik çiçekleri, kulağımda dalga sesleri, tenimde sonbahar esintisi, üstüme düşen kar taneleri…
Belki ; Renkleri tanımanın huzuru
Belki; Mevsimleri yaşamanın huzuru,
Belki insan olarak kalmıştığın huzuru.
Belki de sadece çocukluğumdan kalan şiirimin huzuru
Bir ben, yüz sen, bin duygu
Tam yaşam havası
Gittin ya;
kör baykuş tünemiş sevda çınarımızın altında
yılanlar kıvrılmakta gözlerinde bıraktığın harla
gece sessiz, ay şahit
kurtlar
aşk ziyanlığı sofrasında
ihanet kör bıçak
kesmeye kalksa bağrını
yürek utanır
bağırmaz