Filmin son karesinde; çocuk , bana çok yakın gelen bir cümle duymuştum: "İki tür hikaye vardır," diyordu filmin esrarengiz sihirbazı. "Gerçek hikayeler, ve gerçek olması gereken hikayeler. Bu izlediğiniz ikinci tür hikâyelerdendi." J.R.R. Tolkien'ın kült eseri Yüzüklerin Efendisinde ikinci tür hikayelerden biri belki de en güzeli anlatılmakta. Peki ama, nedir bana ve daha yüz küsur bin okuyucuya ya da seyirciye "Frodo Baggins'le sekiz yol arkadaşının öyküsü gerçek olmalıydı" dedirten? Çok mutlu bir dünyada mı yaşıyorlar, olaylar çok mu keyifli, "keşke bu maceralar benim başımdan geçseydi" diye mi düşünüyor insan?
Penceremin önünde duran o vişne ağacı Karanlıkta bile, ona bakmak bir mutluluktu, bol artırdı gönlümü. Sen o vişne ağacı gibisin, demek isterim sana. İlkyaz güneşinde sert, yalnız, ışınımlı aklığıyla bir kışın daha ödülünü dağıtır gibi göğe karşı çiçeklenen, t yemişi, koparılmaz sa, uzun süre karara karara kışı bekleyen vişnenin bütün hallerini sende görüyor değilim elbet. Ama onun gibi bir yaşam umudu. Yaşanabileceğini, yaşamaya çalışmak gerekeceğini duyurup duran. Ama böyle sözler sana söylemezmiş, söylenemezmiş gibi gelir hep. Kurağın ateşini söndüren, soluk aldıran, kapıları açan yaz yağmuru gibisin bana. Ama sıkılırsın diye söylemekten kaçındım. "Vişne bahçeleriyle dolu neşeli bir şehre benzerdi senin sesin" hala hatırlarım. alıntı
güneşte yakıp gölgede üşüten bahar gibi. kızmadan, küsmeden, sesini yükseltmeden kendinle sessiz bir kavgaya tutuşmak gibi. kendini her şeyinle kucaklamak gibi. öyle güzel.
Britanya ve Avusturalya'da associate professor yani docentlige denk gelen unvan. ... Birleşik krallık'taki üniversitelerde lecturer ile reader arasındaki durum. Türkiye'de kullanılan karşılığı muadili Doçent olarak düşünülebilir.
Filmin son karesinde; çocuk , bana çok yakın gelen bir cümle duymuştum:
"İki tür hikaye vardır," diyordu filmin esrarengiz sihirbazı.
"Gerçek hikayeler, ve gerçek olması gereken hikayeler.
Bu izlediğiniz ikinci tür hikâyelerdendi."
J.R.R. Tolkien'ın kült eseri Yüzüklerin Efendisinde ikinci tür hikayelerden biri
belki de en güzeli anlatılmakta.
Peki ama, nedir bana ve daha yüz küsur bin okuyucuya ya da seyirciye
"Frodo Baggins'le sekiz yol arkadaşının öyküsü gerçek olmalıydı" dedirten?
Çok mutlu bir dünyada mı yaşıyorlar, olaylar çok mu keyifli,
"keşke bu maceralar benim başımdan geçseydi" diye mi düşünüyor insan?
Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür,
Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda. B. Keskin
Bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
Bundan gözlerimdeki kayalık,
Dürtme içimdeki "Narı"
Üstümde beyaz gömlek var............
Penceremin önünde duran o vişne ağacı Karanlıkta bile, ona bakmak bir mutluluktu, bol artırdı gönlümü. Sen o vişne ağacı gibisin, demek isterim sana. İlkyaz güneşinde sert, yalnız, ışınımlı aklığıyla bir kışın daha ödülünü dağıtır gibi göğe karşı çiçeklenen, t yemişi, koparılmaz sa, uzun süre karara karara kışı bekleyen vişnenin bütün hallerini sende görüyor değilim elbet. Ama onun gibi bir yaşam umudu. Yaşanabileceğini, yaşamaya çalışmak gerekeceğini duyurup duran. Ama böyle sözler sana söylemezmiş, söylenemezmiş gibi gelir hep. Kurağın ateşini söndüren, soluk aldıran, kapıları açan yaz yağmuru gibisin bana. Ama sıkılırsın diye söylemekten kaçındım.
"Vişne bahçeleriyle dolu neşeli bir şehre benzerdi senin sesin" hala hatırlarım. alıntı
evimizin öyküleri var Vişneleriyle fıstıkları var sıcak gülüşlerinin ardında
sevgilimin nefesi var.
güneşte yakıp gölgede üşüten bahar gibi. kızmadan, küsmeden, sesini yükseltmeden kendinle sessiz bir kavgaya tutuşmak gibi. kendini her şeyinle kucaklamak gibi. öyle güzel.
Özlediğin, gidip göremediğidir;
ama, gidip görmek istediğin
Özlem, gidip göremememdir; ama
gidip görmek istemen
Özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin
Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen
Oruç Aruoba
Britanya ve Avusturalya'da associate professor yani docentlige denk gelen unvan. ... Birleşik krallık'taki üniversitelerde lecturer ile reader arasındaki durum. Türkiye'de kullanılan karşılığı muadili Doçent olarak düşünülebilir.
And I know that my heart will go on
We'll stay forever this way
You are safe in my heart
And my heart will go on and on