bu şehirden bu ülkeden bu evrenden gitmeni engelleyemem belki ama bu kürsüden gitmeni engellemek isterdim. sen bu kürsüye çok yakışıyorsun. günaydın güzel kürsüm.
tahtaları yıpranmaktan , koyu kahverenginde olması gererirken griye dönmüş iskele boyunca tekerlekli arabayı sürüyor. alçak dalgakıran betonarme duvarına yer yer konuşlanmış allah ne verdiyse o günkü rızklarını toplamak amacıyla konuşlanan balıkçılarla göz göze gelmemeye çalışarak bakışlarını denizle ufuğun birleştiği yerde bir noktaya kilitleyerek usul usul ilerliyor. hamile olduğunu öğrendiği bedeninde bir ışkının yaşama hızla yürümeye koşmaya çalıştığını hatırlıyor. hatırlamasa hayır hayır. hiç düşünmese. iki küçük kızının nasıl sevindiğini yeniden yaşamak istemiyor o anları, koparıp belleğinden bir bir atmak ne çok isterdi bunu. minik yavruyu doğumhanede kucağına verdiklerinde onun ömür boyu kullanamayacak kaslarının örtmeye çalıştığı iskeletini, bir kuş yavrusu gibi soluyuşlarını tıp tıp kalp atışlarını kulağını dayayıp dinlediğini yeniden bilmese hiç. şimdi sürmekte olduğu şu çocuk o gün bir kuş yavrusuna benzettiği o minik et parçası. yaşamak için soluk almak için çırpınan o minik şeyden başkası değil. bazen ama sadece çok küçük bazı anlar kendisine gülmeye çalışırmış gibi gelirdi. sonra yeniden o bilinmeyen hiçliklere dalıp giderdi gözleri. ben anneyim derdi bir kolaylaştır hayatı bir gül bana. anne de. o iğrenç kakanı yapma çişini tut bir gün de . bazı zamanlar da dışarı çıkmak için giyingiyinip saçlarını tarayıp güzel bir koku sürdüğünde ve yatağına yaklaştığında elleri kıpırdar dı o eller sanki açlarını okşamak yanağında gezinmek için hareketlenirdi. çoğu kere ise birazdan arabayı suya itiverdiği aslında çok kısa olan ama kendisine bir ömrünü yeniden yaşıyormuşcasına sonsuz gelen o bir kaç saniyede attığı çığlıklar gibi dayanılmaz çığlıklar atar, kulakları sağır edercesine haykırırdı. o zamanlar da şimdiki gibi onu yok etmek hiç doğurmamış olmayı ne çok dilerdi. geri geri gitmeyi geçirdi aklından hızlıca. geri dönebilirlerdi tekerlekli sandalyenin o hiç sevmediği tıkırtılarını dinleyerek eve yuvaya varabilirlerdi.odalarından koşup gelen kızlarına bir çay yapmalarını söylerdi. tüm o çelişkileri yeniden yeniden yaşamayı seçebilirdi. her saniye bu yavruyu öldürmekle bundan pişmanlık duyarak geçecek bir ömrü seçebilirdi. zor da olsa yokluklarla da olsa bir dengeye kavuşmuş bu hayatı sürdürmeyi seçebilirdi. hala bir kaç saniyesi vardı. tekerlekler hala suya kaymaktaydı. ama az bir kısımları da olsa dışardaydı. ve o bir kaç saniyeyi de tüketmişti işte yavrusu serin sulardaydı. sudan nasıl da korkardı oysa. banyo yapmaktan nefret ederdi. üşüdünmü oğlum. sular seni üşüttü mü, boğazına dolan ciğerinde saniyenin binde biri kadar sürelerde binlerce patlama yaşatan o boğulma anlarında ne yaşadın. her zaman iğrendiğim çığlıkların boğazında mı kaldı şimdi. hava kabarcıklarına mı bıraktı yerini. ablaların soracaklar seni . . bilmiyorum. ne diyeceğim. özleyecekler. ya ben bilmiyorum. sensiz bilmediğim bir hayata başlıyorum belki suçluluk duygusu yakamı bırakmayacak kendimi asacağım. ya da mahpusta grecekler hesabımı. bilmiyorum. bunları şimdiden düşünmek istemiyorum.
ha bu arada el hareketi kılıçdaroğluna olamaz ona yapmamışımdır çayla kafa bulsamda. o kadarını ona yapmam tırsarım. onu ben beni o bet sesime rağmen dinlemeye gelen keriz dinleyicilerimin en önde olanlarına tezahuratı fazla kaçıranına kerizliğine dayanamayıp yapmışımdır. nolur sayın savcı kafagüzelken ehliyetten men cezası varsa şarkı söyleme siyaset yapma yasağı da oluverse de biz de karizmayı çizdirmesek olmaz mı.
ya şöyle sabah sabah çayla kafamı bulasım var. şarkı söyleyesim var rakı sigara bozuğu gırtlağımla. sonra bi de şarkı uydurasim var kılıçdaroğluna. sonra bi de el hareketi çekip bi rahatlayasım var. sonra sarı odalarda çayı fazla kaçırmıştım. ben ayarlayamıyorum bunun dozajını. fazla kaçınca böyle kişilik hakları devlet yetkilisi falan unutuyorum deyip geri vitese takasım var. geri vitese takışta ne kadar mahir olduğumu şöyle bir gösteresim var millete serbest kürsüm.üniversite diplomamı bile kendime yediresim var. günaydınnnnn.
bu şehirden bu ülkeden bu evrenden gitmeni engelleyemem belki ama bu kürsüden gitmeni engellemek isterdim. sen bu kürsüye çok yakışıyorsun. günaydın güzel kürsüm.
sen bana ayna oldun. ben sana olamadım belki ama sen benim aynamsın.
feridun düzağaç alev alev
günaydın nesrin şahin ve sevgili güzel kürsüm. nazım hikmet kafiye için yazmayanlardan. memleket hasreti onda can buldu kan buldu.
en güzel aşk şiirlerinin şairidir cemal süreyya. bir de sen
günaydın güzel kürsüm
tahtaları yıpranmaktan , koyu kahverenginde olması gererirken griye dönmüş iskele boyunca tekerlekli arabayı sürüyor. alçak dalgakıran betonarme duvarına yer yer konuşlanmış allah ne verdiyse o günkü rızklarını toplamak amacıyla konuşlanan balıkçılarla göz göze gelmemeye çalışarak bakışlarını denizle ufuğun birleştiği yerde bir noktaya kilitleyerek usul usul ilerliyor. hamile olduğunu öğrendiği bedeninde bir ışkının yaşama hızla yürümeye koşmaya çalıştığını hatırlıyor. hatırlamasa hayır hayır. hiç düşünmese. iki küçük kızının nasıl sevindiğini yeniden yaşamak istemiyor o anları, koparıp belleğinden bir bir atmak ne çok isterdi bunu. minik yavruyu doğumhanede kucağına verdiklerinde onun ömür boyu kullanamayacak kaslarının örtmeye çalıştığı iskeletini, bir kuş yavrusu gibi soluyuşlarını tıp tıp kalp atışlarını kulağını dayayıp dinlediğini yeniden bilmese hiç. şimdi sürmekte olduğu şu çocuk o gün bir kuş yavrusuna benzettiği o minik et parçası. yaşamak için soluk almak için çırpınan o minik şeyden başkası değil. bazen ama sadece çok küçük bazı anlar kendisine gülmeye çalışırmış gibi gelirdi. sonra yeniden o bilinmeyen hiçliklere dalıp giderdi gözleri. ben anneyim derdi bir kolaylaştır hayatı bir gül bana. anne de. o iğrenç kakanı yapma çişini tut bir gün de . bazı zamanlar da dışarı çıkmak için giyingiyinip saçlarını tarayıp güzel bir koku sürdüğünde ve yatağına yaklaştığında elleri kıpırdar dı o eller sanki açlarını okşamak yanağında gezinmek için hareketlenirdi. çoğu kere ise birazdan arabayı suya itiverdiği aslında çok kısa olan ama kendisine bir ömrünü yeniden yaşıyormuşcasına sonsuz gelen o bir kaç saniyede attığı çığlıklar gibi dayanılmaz çığlıklar atar, kulakları sağır edercesine haykırırdı. o zamanlar da şimdiki gibi onu yok etmek hiç doğurmamış olmayı ne çok dilerdi. geri geri gitmeyi geçirdi aklından hızlıca. geri dönebilirlerdi tekerlekli sandalyenin o hiç sevmediği tıkırtılarını dinleyerek eve yuvaya varabilirlerdi.odalarından koşup gelen kızlarına bir çay yapmalarını söylerdi. tüm o çelişkileri yeniden yeniden yaşamayı seçebilirdi. her saniye bu yavruyu öldürmekle bundan pişmanlık duyarak geçecek bir ömrü seçebilirdi. zor da olsa yokluklarla da olsa bir dengeye kavuşmuş bu hayatı sürdürmeyi seçebilirdi. hala bir kaç saniyesi vardı. tekerlekler hala suya kaymaktaydı. ama az bir kısımları da olsa dışardaydı. ve o bir kaç saniyeyi de tüketmişti işte yavrusu serin sulardaydı. sudan nasıl da korkardı oysa. banyo yapmaktan nefret ederdi. üşüdünmü oğlum. sular seni üşüttü mü, boğazına dolan ciğerinde saniyenin binde biri kadar sürelerde binlerce patlama yaşatan o boğulma anlarında ne yaşadın. her zaman iğrendiğim çığlıkların boğazında mı kaldı şimdi. hava kabarcıklarına mı bıraktı yerini. ablaların soracaklar seni . . bilmiyorum. ne diyeceğim. özleyecekler. ya ben bilmiyorum. sensiz bilmediğim bir hayata başlıyorum belki suçluluk duygusu yakamı bırakmayacak kendimi asacağım. ya da mahpusta grecekler hesabımı. bilmiyorum. bunları şimdiden düşünmek istemiyorum.
n.b.
aşk insanoğlunun yaşadığı en sıradan ve en mükemmel olay
ha bu arada el hareketi kılıçdaroğluna olamaz ona yapmamışımdır çayla kafa bulsamda. o kadarını ona yapmam tırsarım. onu ben beni o bet sesime rağmen dinlemeye gelen keriz dinleyicilerimin en önde olanlarına tezahuratı fazla kaçıranına kerizliğine dayanamayıp yapmışımdır. nolur sayın savcı kafagüzelken ehliyetten men cezası varsa şarkı söyleme siyaset yapma yasağı da oluverse de biz de karizmayı çizdirmesek olmaz mı.
ya şöyle sabah sabah çayla kafamı bulasım var. şarkı söyleyesim var rakı sigara bozuğu gırtlağımla. sonra bi de şarkı uydurasim var kılıçdaroğluna. sonra bi de el hareketi çekip bi rahatlayasım var. sonra sarı odalarda çayı fazla kaçırmıştım. ben ayarlayamıyorum bunun dozajını. fazla kaçınca böyle kişilik hakları devlet yetkilisi falan unutuyorum deyip geri vitese takasım var. geri vitese takışta ne kadar mahir olduğumu şöyle bir gösteresim var millete serbest kürsüm.üniversite diplomamı bile kendime yediresim var. günaydınnnnn.