Abidin Dino‘nun “Mutluluğun Resmi” adlı bir tablosu yoktur. Söz konusu eser, yani “Home Sweet Home“, mütevazı bir ressam olan Dianne Dengel‘in elinden çıkma bir yağlıboya tablodur. Usta ressam Dino, Nazım Hikmet‘in “Saman Sarısı” adlı şiirinde sorduğu soruya da sanıldığı gibi bir tabloyla değil, bir şiirle cevap vermiştir.
Nazım Hikmet, eşine itafen yazdığı “Saman Sarısı” adlı şiirinin içinde Abidin Dino’ya çağrılarda da bulunmaktadır.
"Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil Ne de ak örtüde elmaların Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?"
Peki Abidin Dino mutluluğun resmini neden yapmadı? Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı çünkü o da biliyordu ki, tek bir kare ile somutlaştırılamazdı mutluluk.
O mutluluğu sözcüklerle anlatma yolunu seçti: “Buna da ne tual yeterdi; ne boya…” dedi.
Abidin Dino, Nazım Hikmet’in şiirine "Mutluluğun Resmi" adını verdiği şu şiir ile karşılık verdi: Kokusu buram buram tüten Limanda simit satan çocuklar Martıların telaşı bambaşka İşçiler gözler yolunu. İnebilseydin o vapurdan Ayağında Varna’nın tozu Yüreğinde ince bir sızı. Mavi gözlerinde yanıp tutuşan hasretle kucaklayabilseydim seninle, bir daha. Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi Bağrımıza bassaydık seni Nazım, Yapardım mutluluğun resmini Başında delikanlı şapkan, kolların sıvalı, kavgaya hazır Bahriyeli adımlarla düşüp yola Gidebilseydik Meserret Kahvesine, İlk karşılaştığımız yere Ve bir acı kahvemi içseydin. Anlatsaydık o günlerden, geçmişten, gelecekten, Ne günler biterdi, Ne geceler… Dinerdi tüm acılar seninle Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan. Ve dolaşsaydık Türkiye’yi bir baştan bir başa. Yattığımız yerler müze olmuş, Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım, Yapardım mutluluğun resmini Buna da ne tuval yeterdi; ne boya…
Uzun zaman boyunca emek verdiğim şeyi beş saniyede yerle bir edebilirim. Ölüm de böyle acımasız. Ama korkulacak bir şey değil. Dünyaya gelmek kadar doğal bir şey. Belki biraz affallar ruhlarımız bilemem. Dünyaya geldiğimizde yalnızdık ve korkuyorduk. Tanımıyorduk çünkü hiçkimseyi ve hiçbir şeyi. Düşe kalka büyüdük düşe kalka yürüdük ama sonunda çoğunluğumuz uyum sağladık. Belki de ölümden sonra da ağlarız yine. Düşeriz kalkarız. Ama sonunda alışırız hepimiz. Bir de dünyaya geldiğimizde olduğu gibi dünyadan giderken de yalnız olacağız. Yalnizlik korkutmasın. Hayat acısız ölümler versin herkese. Öykü güzel sonuçlansın.
Kalıcı olup olmaması önemli değildir. Herkesle paylaşabileceğin ya da herkesten öğrenebileceğin şeyler vardır o yüzden, insan ayırmaksızın, herkesle bir iletişimin olmalı. Çocuklardan masumiyeti, koşulsuz sevgiyi öğrenebilirsin mesela. Gururu mutluluğundan önemli değildir onların. En kafan almayan insandan bile birkaç şey kapabilirsin. Hiç olmazsa ona bakıp "Yaa ben böyle olmamalıyım," deyip kendine çekidüzen verirsin. Arkadaş saydığın kişi seni yarı yolda bıraksa bile kin besleme ona karşı. Sen de başkasını yarı yolda bırakırsan ondan bir farkın kalmaz.
Bazen anlatamadıklarımızı anlatırlar. Birine bir şiir gösterip "Bak bu şiiri çok severim," deriz. Şiirle ifade ederiz kendimizi. Mesela bir şarkı seslendiririz ya da paylaşırız, o şarkı o anki hislerimizi, ruh hâlimizi ele verir. Şarkılar ve şiirler çoğunlukla masum, bazen acımasızdır.
Mevsim önemli değil, serin bir gecede saat üç civarı sabaha kadar balkon keyiflerinin, sigara yanında, vazgeçilmezi. Rüzgar tatlı tatlı eserken battaniyeye sarılmış balkon demirlerine yaslanmışım. Yanımda sevdiğim bir de manzaram yıldızlarsa demeyin keyfime. Aslında sevdiğim yanımda olunca manzaranın güzelliği önemini yitiriyor benim için. Çay olmazsa sohbetimiz eksik kalır. Atmosferin tadı azalır. :)
Kime olacak? İçinizdeki çocuğa seslenin. Saf sevginin, saf güzelliğin, koşulsuzluğun ve tüm berraklığın; kısacası özün vücut bulmuş hâli olan o masum çocuğa seslenin. O neşeli sesiyle cevap verdiğini duyacaksınız. Hepimizin ihtiyacı olan da bu değil midir?
Lise dönemimde Recaizade Mahmut Ekrem'e aşık olmuştum. Ama maddesel değil, tamamen edebi kişiliğine. Araştırma konusu olarak verilmişti bana, o zaman tam olarak tanidim. Hâlâ da hayranım. Günümüzde yaşıyor olsaydı da duruşuyla kesinlikle dünya çapında meşhur olurdu. Bir de Franz Kafka'ya acayip bir yakınlık hissediyordum bir aralar.
Kelimelerdir. Eğer çok kez tekrarlanırsa kendini bile inandırır ki bir insanın kendi yalanına inanması tüm doğruları unutturabilir. Özü kaybetmek bu yüzdendir. Kimlik karmaşası yaşıyorsanız büyük geçmiş olsun ??
Aşk birbirini tamamlamaktır. Zamanla birbirine benzemektir ama asla taklit değildir. Aşk bedenle ya da kelimelerde aranmaz çünkü beden kalıcı değildir ve kelimeler çoğunlukla yalancıdır. Hayatındaki kişinin sana hissettirdikleridir. Aşk arkadaşlık ve özgürlüktür. Aynı zamanda sadakât ve dürüstlük de aşka dahildir. Aşk hiçbir zaman bir madde olmamıştır. İdeadır. Elle tutulup gözle görülemez ama yoğun bir şekilde hissedilir. Size tavsiyem ruhunuza dokunmayanı bedeninizden uzak tutun. Gördükleriniz ya da duyduklarınız sizi yanılgıya düşürebilir ama hissettikleriniz asla yüzüstü bırakmaz. Ben sevgilime ilk sarıldığımda daha önce hiç hissetmediğim bir duygu hissettim. Aynı zamanda baba şefkatini hissettim. İçimde ona dair herhangi bir kuşku olmadı.
Abidin Dino‘nun “Mutluluğun Resmi” adlı bir tablosu yoktur. Söz konusu eser, yani “Home Sweet Home“, mütevazı bir ressam olan Dianne Dengel‘in elinden çıkma bir yağlıboya tablodur. Usta ressam Dino, Nazım Hikmet‘in “Saman Sarısı” adlı şiirinde sorduğu soruya da sanıldığı gibi bir tabloyla değil, bir şiirle cevap vermiştir.
Nazım Hikmet, eşine itafen yazdığı “Saman Sarısı” adlı şiirinin içinde Abidin Dino’ya çağrılarda da bulunmaktadır.
"Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne de ak örtüde elmaların
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?"
Peki Abidin Dino mutluluğun resmini neden yapmadı?
Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı çünkü o da biliyordu ki, tek bir kare ile somutlaştırılamazdı mutluluk.
O mutluluğu sözcüklerle anlatma yolunu seçti: “Buna da ne tual yeterdi; ne boya…” dedi.
Abidin Dino, Nazım Hikmet’in şiirine "Mutluluğun Resmi" adını verdiği şu şiir ile karşılık verdi:
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya…
Sahiplenmek değil, sevmek. Sevmek özgür bırakmaktır. Sevgiyle dolu bir hayat dilerim.
Uzun zaman boyunca emek verdiğim şeyi beş saniyede yerle bir edebilirim. Ölüm de böyle acımasız. Ama korkulacak bir şey değil. Dünyaya gelmek kadar doğal bir şey. Belki biraz affallar ruhlarımız bilemem. Dünyaya geldiğimizde yalnızdık ve korkuyorduk. Tanımıyorduk çünkü hiçkimseyi ve hiçbir şeyi. Düşe kalka büyüdük düşe kalka yürüdük ama sonunda çoğunluğumuz uyum sağladık. Belki de ölümden sonra da ağlarız yine. Düşeriz kalkarız. Ama sonunda alışırız hepimiz. Bir de dünyaya geldiğimizde olduğu gibi dünyadan giderken de yalnız olacağız. Yalnizlik korkutmasın. Hayat acısız ölümler versin herkese. Öykü güzel sonuçlansın.
Kalıcı olup olmaması önemli değildir. Herkesle paylaşabileceğin ya da herkesten öğrenebileceğin şeyler vardır o yüzden, insan ayırmaksızın, herkesle bir iletişimin olmalı. Çocuklardan masumiyeti, koşulsuz sevgiyi öğrenebilirsin mesela. Gururu mutluluğundan önemli değildir onların. En kafan almayan insandan bile birkaç şey kapabilirsin. Hiç olmazsa ona bakıp "Yaa ben böyle olmamalıyım," deyip kendine çekidüzen verirsin. Arkadaş saydığın kişi seni yarı yolda bıraksa bile kin besleme ona karşı. Sen de başkasını yarı yolda bırakırsan ondan bir farkın kalmaz.
Bazen anlatamadıklarımızı anlatırlar. Birine bir şiir gösterip "Bak bu şiiri çok severim," deriz. Şiirle ifade ederiz kendimizi. Mesela bir şarkı seslendiririz ya da paylaşırız, o şarkı o anki hislerimizi, ruh hâlimizi ele verir. Şarkılar ve şiirler çoğunlukla masum, bazen acımasızdır.
Mevsim önemli değil, serin bir gecede saat üç civarı sabaha kadar balkon keyiflerinin, sigara yanında, vazgeçilmezi. Rüzgar tatlı tatlı eserken battaniyeye sarılmış balkon demirlerine yaslanmışım. Yanımda sevdiğim bir de manzaram yıldızlarsa demeyin keyfime. Aslında sevdiğim yanımda olunca manzaranın güzelliği önemini yitiriyor benim için. Çay olmazsa sohbetimiz eksik kalır. Atmosferin tadı azalır. :)
Kime olacak? İçinizdeki çocuğa seslenin. Saf sevginin, saf güzelliğin, koşulsuzluğun ve tüm berraklığın; kısacası özün vücut bulmuş hâli olan o masum çocuğa seslenin. O neşeli sesiyle cevap verdiğini duyacaksınız. Hepimizin ihtiyacı olan da bu değil midir?
Lise dönemimde Recaizade Mahmut Ekrem'e aşık olmuştum. Ama maddesel değil, tamamen edebi kişiliğine. Araştırma konusu olarak verilmişti bana, o zaman tam olarak tanidim. Hâlâ da hayranım. Günümüzde yaşıyor olsaydı da duruşuyla kesinlikle dünya çapında meşhur olurdu. Bir de Franz Kafka'ya acayip bir yakınlık hissediyordum bir aralar.
Kelimelerdir. Eğer çok kez tekrarlanırsa kendini bile inandırır ki bir insanın kendi yalanına inanması tüm doğruları unutturabilir. Özü kaybetmek bu yüzdendir. Kimlik karmaşası yaşıyorsanız büyük geçmiş olsun ??
Aşk birbirini tamamlamaktır. Zamanla birbirine benzemektir ama asla taklit değildir. Aşk bedenle ya da kelimelerde aranmaz çünkü beden kalıcı değildir ve kelimeler çoğunlukla yalancıdır. Hayatındaki kişinin sana hissettirdikleridir. Aşk arkadaşlık ve özgürlüktür. Aynı zamanda sadakât ve dürüstlük de aşka dahildir. Aşk hiçbir zaman bir madde olmamıştır. İdeadır. Elle tutulup gözle görülemez ama yoğun bir şekilde hissedilir. Size tavsiyem ruhunuza dokunmayanı bedeninizden uzak tutun. Gördükleriniz ya da duyduklarınız sizi yanılgıya düşürebilir ama hissettikleriniz asla yüzüstü bırakmaz. Ben sevgilime ilk sarıldığımda daha önce hiç hissetmediğim bir duygu hissettim. Aynı zamanda baba şefkatini hissettim. İçimde ona dair herhangi bir kuşku olmadı.