Murada erdirmez sürüsünü bu akıntı Yüzünü güldürmez pörsümüş umutların Kurnaz ve aç iklimlerin merhametsiz doymazlarını doyurmak Kaç çocuğun kalbinde mezar Bu kaos dinmeden Dinmeden bu korkunç hırs Çehresi çaresiz anne babaların Rengi ne olursa olsun Bu devir çocukların zihninde yara Çocukluğu geri vermeyen düzen Eksik ve kara...
Ne kadar bulutlu için söylemesen de Kaybetmiyor yüzünü, bu iyi: Karışması, kaynaması, kabarması içinin Bir elma kadar sade! Karanlığın da sade, iç çekişlerin Sakladığın ne varsa dilinin bohçasında Çözüp açılıyorsun gözlerini kapatıp Çözülmüyorsun yine: Muzip bir sus işareti parmaklarında bir de! Şimdi aklından geçti, unuttun Herkesin içi bulutlu gibi bir cümle... Orası öyle, derdim, tanımasam seni Enine, boyuna, derinliğine... Nasıl bir maharetse, bir tebessüm atölyesi Yaşadığın şeylerle yüzün arasında Sağalıyor, direşiyor, hayat buluyor Sonra yüzünde uçsuz bucaksız bir şarkı: Düşen çocuk, kırılan dal, eskiyen elbise! Kim demiş, varsın desin İnsan karmaşık diye!
Herkes başkasının putuna İbrahim...
“Karıncayı bile incitmem deme!
Bile'den incinir karınca;
Söz söylemek irfan ister,
Anlamak insan"
Fuzûlî
“Yol tenha, dal mecalsiz, su durgun”
Kimse kendini yere göğe koyamıyorken, kendini başkasının yerine nasıl koyacak da onu anlayacak. Peh...
ikisi de yalancı olabilir...
Elin Açık,
Gönlün Açık,
Sofran Açık Olsun.
Ayıpları Ört,
Sırları Tut,
Öfkeni de Yut.”
H. Bektaş-ı Veli
Murada erdirmez sürüsünü bu akıntı
Yüzünü güldürmez pörsümüş umutların
Kurnaz ve aç iklimlerin merhametsiz doymazlarını doyurmak
Kaç çocuğun kalbinde mezar
Bu kaos dinmeden
Dinmeden bu korkunç hırs
Çehresi çaresiz anne babaların
Rengi ne olursa olsun
Bu devir çocukların zihninde yara
Çocukluğu geri vermeyen düzen
Eksik ve kara...
Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not; Dünya beş para etmiyor...
Ne kadar bulutlu için söylemesen de
Kaybetmiyor yüzünü, bu iyi:
Karışması, kaynaması, kabarması içinin
Bir elma kadar sade!
Karanlığın da sade, iç çekişlerin
Sakladığın ne varsa dilinin bohçasında
Çözüp açılıyorsun gözlerini kapatıp
Çözülmüyorsun yine:
Muzip bir sus işareti parmaklarında bir de!
Şimdi aklından geçti, unuttun
Herkesin içi bulutlu gibi bir cümle...
Orası öyle, derdim, tanımasam seni
Enine, boyuna, derinliğine...
Nasıl bir maharetse, bir tebessüm atölyesi
Yaşadığın şeylerle yüzün arasında
Sağalıyor, direşiyor, hayat buluyor
Sonra yüzünde uçsuz bucaksız bir şarkı:
Düşen çocuk, kırılan dal, eskiyen elbise!
Kim demiş, varsın desin
İnsan karmaşık diye!
Geldik, çağı gördük ve ürperdik... / Sezai Karakoç
...
Biliyor musunuz? Ben bu çağdan nefret ettim. Etimle, kemiğimle nefret ettim! / Cahit Zarifoğlu