Cargill Hukuksuzluğu: Ziraat Mühendisleri Odası Y.K. Başkanı Gökhan Günaydın, Bursa Ziraat Odası'ndaki bir toplantıda, Amerikan tatlandırıcı tekeli Cargill'in isteklerinin yerine getirilmesi durumunda, pancar üreticisinin yokolacağını belirtti. Cargill'in ve Bush'un isteğinin, nişasta bazlı şeker kotasının 100 bin artırılması ve Bursa'da üzerinde kurulu bulunduğu tarım arazisinin sanayi bölgesi ilan edilmesi olduğunu belirten Günaydın, kotanın her yıl artırılmasının karşılığının pancar üretiminin de buna koşut olarak bir milyon ton azalması anlamına geldiğini söyledi. Cargill, emperyalist tekellerin bir ülkenin yasalarını dahi uygulanamaz hale getirilmesinin açık bir örneğidir. Aleni şekilde Bursa'da hukuksuz bir zeminde çalışmaya devam ediyor. Çünkü AKP iktidarının korumasında, Ülker'in ortağı. (http://www.ekmekveadalet.net/modules.php? name=News&file=print&sid=3675)
19 Mart tarihli Milliyet Gazetesi’nde ilginç bir haber vardı. Başbakan, ‘ortak olduğu’ şirketler ve ‘yetmeyen maaşı’ konusunda ‘etik olarak yanlış’ eleştirilerine katılmadığını vurgulamıştı!
Etik sözcüğü biliyorsunuz, ahlak, ahlakla ilgili anlamına geliyor. Başbakan şöyle diyordu:
‘Ne etiği kardeşim, benim devletle bir işim mi var ki, burada etik aranacak. Ortaklarım sağolsun, işi götürüyorlar. BİZİM DEVLETLE İŞİMİZ YOK.’
Başbakan bunları herhalde Ülker firmasıyla bağlantıları konusunda söylüyordu. Kendisinin ortak olduğu şirketler Ülker’in başbayii, yani dağıtıcısı olarak görev yapıyor.
Böylece Başbakan’ın ‘yetmeyen maaşına’ az da olsa katkıları oluyor.
Ne kadar satarlarsa, hep birlikte o kadar çok kazanıyorlar. Kendi iktidarları tarafından çıkarılan vergi affından da yararlanıp ek vergi ödüyorlar.
Allah kazançlarını artırsın, daha nice helal kazançlar versin. Amin!
Ancaaaak, ‘bizim devletle işimiz yok’ diyen Başbakan, bu konuda bazılarının işgüzarlığına kurban gidebilir!
Aman haaa, dikkat etsin!
* * *
Türkiye’de en büyük zararda olan kamu kuruluşu Devlet Demiryolları İdaresi, (TCDD) Tayyip Bey’in bayiliğini yaptığı Ülker ürünlerini şimdi trenlerinde yolculara bedava dağıtıyor.
Masamda plastik bir paket. İçinde iki paket Ülker ürünü var. Biri susamlı bisküvi, öteki üzümlü kek.
Bir kutu da Konya’da üretilen meyve suyu. Paketin üzerinde bir etiket:
‘TCDD. Afiyet Olsun.’
* * *
TCDD’nin hangi AKP mensubu hanıma ne gibi işleri ihalesiz verip büyük paralar kazandırdığını medyadan öğrendik. Bu zengin hanım ayrıca yeşil kart sahibi olmayı becermişti. Bütün sağlık harcamalarını devlet karşılıyordu!
TCDD yönetimi, tren yolcularına ücretsiz kumanya paketi dağıtabilir. Bu marka Ülker de olabilir.
Ancak aşağıdaki sorulara net yanıt verilmesi koşuluyla:
1- Bu paketleri Ülker firması TCDD’ye ücretsiz mi vermektedir?
2- Yoksa satmakta mıdır?
3- Bu paketler TCDD’ye doğrudan Ülker tarafından mı, yoksa bazı aracı firmalar tarafından mı verilmektedir? Aracılar varsa kimdir, mekanizma nasıl çalışmaktadır? Aracı firma para almakta mıdır?
4- TCDD eğer satın alıyorsa, bütün bu aşamalarda ihale yapılmış mıdır? Nasıl yapılmıştır, kimler katılmış, hangi teklifleri vermiştir? Bu ücretsiz dağıtım için TCDD kaç para ödemiştir, ödeyecektir? Yazılı anlaşma ne zamana kadar geçerlidir?
5- Paketler TCDD’ye ücretsiz veriliyor ve dağıtılıyorsa, aynı reklam yolu öteki firmalara da açık mıdır? Onlardan da ücretsiz promosyon ürünü istenmiş midir?
6- İhale yoluyla alınıyorsa, kazanan Ülker dağıtıcısı şirketin adı nedir? Başbakan o şirkete ortak mıdır?
Bu sorulara yanıt verileceğini umuyorum.
* * *
Türkiye’de Başbakan’ın ortak olduğu şirketler, Ülker firmasının bayiliğini yapıyor. Bu durum Ülker firmasına ister istemez haksız rekabet yolunu açıyor.
O kadar ki, Başbakan bazen makam aracının bagajına doldurduğu Ülker ürünlerini dağıtıyor. ‘Bilerek’ veya ‘bilmeyerek’ bu firmanın reklamını yapmış oluyor.
Böyle bir ortamda, örneğin TCDD gibi ‘duyarlı’ ve ‘işgüzar’ kamu kuruluşları hemen atağa geçip işlerini AKP mensubu bayanlara yaptırmaya, tren seferlerinde Ülker ürünlerinden oluşan kumanya paketlerini yolculara ücretsiz vermeye başlıyor.
Yolcular açısından iyi ama aynanın öbür tarafından bakınca manzara biraz bulanık görünüyor.
Başbakan, ‘Bizim devletle işimiz yok’ diyor.
Demesine diyor da, akla yine sorular geliyor, ciddi kuşkular uyanıyor.
Bundan üç-beş yıl önce Bursa Orhangazi’de, İznik Gölü’nün dibinde bir işletme kurulmaya başlanır. Mısır şurubundan glikoz üretecek bu fabrika, ABD’nin tarım tekeli Cargill’e aittir. Ancak, kurulduğu arazinin birinci derecede tarım arazisi olması ve İznik Gölü’nün hemen dibine kurulması yasalara aykırıdır. Memlekette bu kadar yer varken İznik Gölü’nün dibinin seçilmesi elbette Cargill yöneticilerinin göl manzaralı fabrikalarda çalışmaktan özel bir keyif almasından değildir. Bu işletmenin günlük binlerce tonluk suya ihtiyaç duymasındandır.
Göl kirlenecekmiş, bir süre sonra kimyasal bataklığa dönecekmiş, dünyanın sayılı güzel ve kaliteli zeytinlerini üreten Gemlik, Orhangazi, İznik’in bereketli toprakları zarar görecekmiş; bunların hiçbir önemi yoktur. Bursa Mühendis Odaları, karşı dava açar. Mahkeme, inşaatın durdurulmasına karar verir. Ancak inşaat sürer. Özal ve Mesut Yılmaz, Cargill’in militanı gibi göğüslerini mahkeme kararlarına siper etmişlerdi!
İşte İznik Gölü’nün kıyısındaki o fabrika, kaçak bir fabrikadır! Tayyip Bey, önümüzdeki günlerde ABD’ye gidecek. Emirler yağmaya başladı bile. Emirlerden birisi de Cargill’e ilgili. Hükümet zaten glikozda kotayı yüzde 50 artırmıştı. Oysa bu hükümet kendi vatandaşının şekerpancarını stok var diye almıyordu! Cargill’e özel yasayla, güzelim ve verimli araziyi sanayi alanı yapmaya kalkışıyordu!
*** Amerikan yönetimlerinin Cargill’le ilgili Türkiye’ye baskı yapması yeni değil. 19 Ocak 2001 tarihinde Bülent Ecevit, ABD Başkanı George Bush ile görüşmesinde, görüşmede bulunan ABD Ticaret Bakanı Donald Evans şunları söylüyor: “Şeker kKanunu (4-Nisan-2001’de çıkartılan) glikoz üretiminin önüne engel koyuyor. Cargill, glikozda Türkiye pazarında önemli bir pay alıyor. Yeni kanun Cargill’i sıkıntıya sokuyor.”
Ve sorun hallediliveriyor.
Cargill, Tayyip Bey’in dağıtıcısı olduğu Ülker’e glikoz veriyor! Yani dolaylı da olsa bir nevi iş ortağı sayılıyorlar. Aynı kaptan ekmek yiyiyorlar! Cargill’in mısır şurubundan glikoz şekeri üretmesinin zararı yalnız şekerpancarı üreticisiyle sınırlı değil.
Türkiye ne kadar çok mısır kullanırsa o kadar iyiydi; çünkü dünyanın en büyük mısır üreticisi Amerika’ydı!
Amerika, Dünya Bankası aracılığıyla Türkiye’ye tavuk üretimi teşvik etmek amacıyla krediler tahsis ettirmişti.
Çünkü tavuk üretimi artınca Türkiye mısır ithal edecekti!
Peki, mısır ithalatçılarından biri kimdi? Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan! Manzaraya bakın: Cargill, Ülker, Tayyip Bey, Kemal Abi ve Amerika!
Ülkemizde yılda ortalama 4 milyon ton civarında mısır tüketilirken, üretim 2 milyon ton civarında. Yani dışarıdan her yıl 2 milyon ton mısır alınıyor. Bunun büyük bölümü de ABD’den ithal ediliyor! Çünkü daha 1956 yılında ABD ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmanın 3. maddesi aynen şöyledir: “Türk ve Amerikan hükümetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.” Vay benim bağımsız ülkem! (http://www.ekolojikpolitika.org/modules.php? name=News&file=article&sid=668)
1944 yılında; Ülker, İstanbul Eminönü'nde bir ara sokaktaki handa doğdu. Nohutçu Han'ın 3. katında 6-7 kazan, küçük bir fırın ve 3 işçi ile günde 200 kilo bisküvi üretimiyle işe başlandı. Birkaç yıl sonra, şimdiki Üstün Gıda Fabrikası'nın bulunduğu Topkapı'daki alana taşındı. 20'şer metrelik 4 fırınla, o günün koşullarında büyük bir üretim kapasitesine ulaşıldı.
Ülker, 1955'te nakliye farkı almadan, fabrika fiyatına ülkenin her tarafına ürün teslim etme kararı aldı. Bu uygulama mevcut fabrikaların üretimlerinde büyük artışa yol açtı. Büyük kentlerde ise sokakları dolduran plasiyerlerin bisküvi, çikolata ve benzeri maddeleri pazarlama uygulaması, satış stratejisi açısından devrim denecek önemdeydi.
1944
Sabri Ülker, sadece üç çalışanıyla üretime başladı ve ilk yılında 75 ton bisküvi üretti.
1948
Ülker, Topkapı'da bu iş için özel olarak kurulan fabrikasında bisküvi kapasitesini üç katına çıkardı.
1970
Anadolu Gıda halka açık bir şirket olarak Ankara'da kuruldu ve bisküvi üretim kapasitesini ikiye katladı.
1974
İhracat başladı. İlk hedef Ortadoğu pazarıydı.
İstanbul'da kurulan ikinci fabrika modern çikolata üretimine başladı. Uluslararası şirketlerle rekabet edebilmek için Araştırma ve Geliştirme Departmanı kuruldu.
1979
Ülker ürünleri selofan kökenli maddelerle ambalajlanmaya başlandı.
1983
Listeye BOPP ve oluklu mukavva da eklendi. Ülker, birtakım üretim makinelerini kendi bünyesinde üretmeye başladı.
1992
Ülker, margarin, bitkisel yağ ve endüstriyel yağ sektörüne girme kararı aldı.
1993
Bir dünya deviyle ilk ortak girişim: Pendik Nişasta kuruldu.
1995
Grubun ikinci yarı yarıya ortak girişimi kuruldu: Ülker ve Dankek.
1996
Ülker, süt endüstrisine girdi.
Yurtiçinde ve yurtdışında gelişme sürüyor: Ülker, Cidde'deki bir çikolata fabrikasını ve Karaman'daki bisküvi fabrikalarını alarak genişlemeye devam etti. Ayrıca, Ülker King Top, Düsseldorf Interpack Fuarı'nda Worldstar Ambalajlama Ödülü'nü kazandı.
1999
Yeni milenyuma yeni bir örgüt yapısı: Altı grup ve icra kurulu oluşturuldu.
2000
Ülker, sakız, hazır çorba ve pişirme katkıları pazarına girdi. Uluslararası pazarda genişleme amacıyla yurtdışında birçok çikolata ve bisküvi üretim tesisi satın alındı.
2002
Gazlı içecek üretimine başlandı. Süpermarket markaları adı altında satılacak ürünleri pazarlamak üzere bir şirket kuruldu.
2003
İlk yerli bebek maması üretimine İsviçreli Hero şirketiyle ortak olarak Ankara'da başlandı. Ayrıca, dondurma ve Türk kahvesi üretimine başlandı.
zamanının mısır hükümdarının rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görmesi, akabinde rüyayı yorumlatması ve yorumlayıcı tarafından öngörülen 7 yıl bolluktan sonra gelen 7 yıl kıtlığın gerçekleşip zararsız atlatılmasıyla özetlenebilecek olanının başrol oyuncusu olan yusuf, yorumdan sonra esirlikten maliye bakanlığına terfi eder, 7 yıl bolluk süresince depoladığı erzağı 7 yıl kıtlık boyunca halka dağıtır, babasını ve vaktiyle kendini öldürmeye çalışmış kardeşlerini de yanına aldırır, bu şekilde israiloğulları filistin'den ayrılıp mısır'a yerleşmiş olur. durum musa'ya kadar sürecektir.
Eskinin 'Komünizmle Mücadele Derneği' baskani; ABD'ndeki popülaritesi buradan gelir. Şimdi Pensilvanya'da ikamet ediyor.
ibranice de 666
Cargill Hukuksuzluğu:
Ziraat Mühendisleri Odası Y.K. Başkanı Gökhan Günaydın, Bursa Ziraat Odası'ndaki bir toplantıda, Amerikan tatlandırıcı tekeli Cargill'in isteklerinin yerine getirilmesi durumunda, pancar üreticisinin yokolacağını belirtti.
Cargill'in ve Bush'un isteğinin, nişasta bazlı şeker kotasının 100 bin artırılması ve Bursa'da üzerinde kurulu bulunduğu tarım arazisinin sanayi bölgesi ilan edilmesi olduğunu belirten Günaydın, kotanın her yıl artırılmasının karşılığının pancar üretiminin de buna koşut olarak bir milyon ton azalması anlamına geldiğini söyledi.
Cargill, emperyalist tekellerin bir ülkenin yasalarını dahi uygulanamaz hale getirilmesinin açık bir örneğidir. Aleni şekilde Bursa'da hukuksuz bir zeminde çalışmaya devam ediyor. Çünkü AKP iktidarının korumasında, Ülker'in ortağı.
(http://www.ekmekveadalet.net/modules.php? name=News&file=print&sid=3675)
Trenlerde bedava Ülker
19 Mart tarihli Milliyet Gazetesi’nde ilginç bir haber vardı. Başbakan, ‘ortak olduğu’ şirketler ve ‘yetmeyen maaşı’ konusunda ‘etik olarak yanlış’ eleştirilerine katılmadığını vurgulamıştı!
Etik sözcüğü biliyorsunuz, ahlak, ahlakla ilgili anlamına geliyor. Başbakan şöyle diyordu:
‘Ne etiği kardeşim, benim devletle bir işim mi var ki, burada etik aranacak. Ortaklarım sağolsun, işi götürüyorlar. BİZİM DEVLETLE İŞİMİZ YOK.’
Başbakan bunları herhalde Ülker firmasıyla bağlantıları konusunda söylüyordu. Kendisinin ortak olduğu şirketler Ülker’in başbayii, yani dağıtıcısı olarak görev yapıyor.
Böylece Başbakan’ın ‘yetmeyen maaşına’ az da olsa katkıları oluyor.
Ne kadar satarlarsa, hep birlikte o kadar çok kazanıyorlar. Kendi iktidarları tarafından çıkarılan vergi affından da yararlanıp ek vergi ödüyorlar.
Allah kazançlarını artırsın, daha nice helal kazançlar versin. Amin!
Ancaaaak, ‘bizim devletle işimiz yok’ diyen Başbakan, bu konuda bazılarının işgüzarlığına kurban gidebilir!
Aman haaa, dikkat etsin!
* * *
Türkiye’de en büyük zararda olan kamu kuruluşu Devlet Demiryolları İdaresi, (TCDD) Tayyip Bey’in bayiliğini yaptığı Ülker ürünlerini şimdi trenlerinde yolculara bedava dağıtıyor.
Masamda plastik bir paket. İçinde iki paket Ülker ürünü var. Biri susamlı bisküvi, öteki üzümlü kek.
Bir kutu da Konya’da üretilen meyve suyu. Paketin üzerinde bir etiket:
‘TCDD. Afiyet Olsun.’
* * *
TCDD’nin hangi AKP mensubu hanıma ne gibi işleri ihalesiz verip büyük paralar kazandırdığını medyadan öğrendik. Bu zengin hanım ayrıca yeşil kart sahibi olmayı becermişti. Bütün sağlık harcamalarını devlet karşılıyordu!
TCDD yönetimi, tren yolcularına ücretsiz kumanya paketi dağıtabilir. Bu marka Ülker de olabilir.
Ancak aşağıdaki sorulara net yanıt verilmesi koşuluyla:
1- Bu paketleri Ülker firması TCDD’ye ücretsiz mi vermektedir?
2- Yoksa satmakta mıdır?
3- Bu paketler TCDD’ye doğrudan Ülker tarafından mı, yoksa bazı aracı firmalar tarafından mı verilmektedir? Aracılar varsa kimdir, mekanizma nasıl çalışmaktadır? Aracı firma para almakta mıdır?
4- TCDD eğer satın alıyorsa, bütün bu aşamalarda ihale yapılmış mıdır? Nasıl yapılmıştır, kimler katılmış, hangi teklifleri vermiştir? Bu ücretsiz dağıtım için TCDD kaç para ödemiştir, ödeyecektir? Yazılı anlaşma ne zamana kadar geçerlidir?
5- Paketler TCDD’ye ücretsiz veriliyor ve dağıtılıyorsa, aynı reklam yolu öteki firmalara da açık mıdır? Onlardan da ücretsiz promosyon ürünü istenmiş midir?
6- İhale yoluyla alınıyorsa, kazanan Ülker dağıtıcısı şirketin adı nedir? Başbakan o şirkete ortak mıdır?
Bu sorulara yanıt verileceğini umuyorum.
* * *
Türkiye’de Başbakan’ın ortak olduğu şirketler, Ülker firmasının bayiliğini yapıyor. Bu durum Ülker firmasına ister istemez haksız rekabet yolunu açıyor.
O kadar ki, Başbakan bazen makam aracının bagajına doldurduğu Ülker ürünlerini dağıtıyor. ‘Bilerek’ veya ‘bilmeyerek’ bu firmanın reklamını yapmış oluyor.
Böyle bir ortamda, örneğin TCDD gibi ‘duyarlı’ ve ‘işgüzar’ kamu kuruluşları hemen atağa geçip işlerini AKP mensubu bayanlara yaptırmaya, tren seferlerinde Ülker ürünlerinden oluşan kumanya paketlerini yolculara ücretsiz vermeye başlıyor.
Yolcular açısından iyi ama aynanın öbür tarafından bakınca manzara biraz bulanık görünüyor.
Başbakan, ‘Bizim devletle işimiz yok’ diyor.
Demesine diyor da, akla yine sorular geliyor, ciddi kuşkular uyanıyor.
11 nisan 2004 - Emin Çölaşan
Bundan üç-beş yıl önce Bursa Orhangazi’de, İznik Gölü’nün dibinde bir işletme kurulmaya başlanır. Mısır şurubundan glikoz üretecek bu fabrika, ABD’nin tarım tekeli Cargill’e aittir. Ancak, kurulduğu arazinin birinci derecede tarım arazisi olması ve İznik Gölü’nün hemen dibine kurulması yasalara aykırıdır. Memlekette bu kadar yer varken İznik Gölü’nün dibinin seçilmesi elbette Cargill yöneticilerinin göl manzaralı fabrikalarda çalışmaktan özel bir keyif almasından değildir. Bu işletmenin günlük binlerce tonluk suya ihtiyaç duymasındandır.
Göl kirlenecekmiş, bir süre sonra kimyasal bataklığa dönecekmiş, dünyanın sayılı güzel ve kaliteli zeytinlerini üreten Gemlik, Orhangazi, İznik’in bereketli toprakları zarar görecekmiş; bunların hiçbir önemi yoktur. Bursa Mühendis Odaları, karşı dava açar. Mahkeme, inşaatın durdurulmasına karar verir. Ancak inşaat sürer. Özal ve Mesut Yılmaz, Cargill’in militanı gibi göğüslerini mahkeme kararlarına siper etmişlerdi!
İşte İznik Gölü’nün kıyısındaki o fabrika, kaçak bir fabrikadır!
Tayyip Bey, önümüzdeki günlerde ABD’ye gidecek.
Emirler yağmaya başladı bile.
Emirlerden birisi de Cargill’e ilgili.
Hükümet zaten glikozda kotayı yüzde 50 artırmıştı.
Oysa bu hükümet kendi vatandaşının şekerpancarını stok var diye almıyordu!
Cargill’e özel yasayla, güzelim ve verimli araziyi sanayi alanı yapmaya kalkışıyordu!
***
Amerikan yönetimlerinin Cargill’le ilgili Türkiye’ye baskı yapması yeni değil. 19 Ocak 2001 tarihinde Bülent Ecevit, ABD Başkanı George Bush ile görüşmesinde, görüşmede bulunan ABD Ticaret Bakanı Donald Evans şunları söylüyor: “Şeker kKanunu (4-Nisan-2001’de çıkartılan) glikoz üretiminin önüne engel koyuyor. Cargill, glikozda Türkiye pazarında önemli bir pay alıyor. Yeni kanun Cargill’i sıkıntıya sokuyor.”
Ve sorun hallediliveriyor.
Cargill, Tayyip Bey’in dağıtıcısı olduğu Ülker’e glikoz veriyor!
Yani dolaylı da olsa bir nevi iş ortağı sayılıyorlar. Aynı kaptan ekmek yiyiyorlar!
Cargill’in mısır şurubundan glikoz şekeri üretmesinin zararı yalnız şekerpancarı üreticisiyle sınırlı değil.
Türkiye ne kadar çok mısır kullanırsa o kadar iyiydi; çünkü dünyanın en büyük mısır üreticisi Amerika’ydı!
Amerika, Dünya Bankası aracılığıyla Türkiye’ye tavuk üretimi teşvik etmek amacıyla krediler tahsis ettirmişti.
Çünkü tavuk üretimi artınca Türkiye mısır ithal edecekti!
Peki, mısır ithalatçılarından biri kimdi? Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan!
Manzaraya bakın: Cargill, Ülker, Tayyip Bey, Kemal Abi ve Amerika!
Ülkemizde yılda ortalama 4 milyon ton civarında mısır tüketilirken, üretim 2 milyon ton civarında.
Yani dışarıdan her yıl 2 milyon ton mısır alınıyor. Bunun büyük bölümü de ABD’den ithal ediliyor!
Çünkü daha 1956 yılında ABD ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmanın 3. maddesi aynen şöyledir: “Türk ve Amerikan hükümetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.”
Vay benim bağımsız ülkem!
(http://www.ekolojikpolitika.org/modules.php? name=News&file=article&sid=668)
1944 yılında; Ülker, İstanbul Eminönü'nde bir ara sokaktaki handa doğdu. Nohutçu Han'ın 3. katında 6-7 kazan, küçük bir fırın ve 3 işçi ile günde 200 kilo bisküvi üretimiyle işe başlandı. Birkaç yıl sonra, şimdiki Üstün Gıda Fabrikası'nın bulunduğu Topkapı'daki alana taşındı. 20'şer metrelik 4 fırınla, o günün koşullarında büyük bir üretim kapasitesine ulaşıldı.
Ülker, 1955'te nakliye farkı almadan, fabrika fiyatına ülkenin her tarafına ürün teslim etme kararı aldı. Bu uygulama mevcut fabrikaların üretimlerinde büyük artışa yol açtı. Büyük kentlerde ise sokakları dolduran plasiyerlerin bisküvi, çikolata ve benzeri maddeleri pazarlama uygulaması, satış stratejisi açısından devrim denecek önemdeydi.
1944
Sabri Ülker, sadece üç çalışanıyla üretime başladı ve ilk yılında 75 ton bisküvi üretti.
1948
Ülker, Topkapı'da bu iş için özel olarak kurulan fabrikasında bisküvi kapasitesini üç katına çıkardı.
1970
Anadolu Gıda halka açık bir şirket olarak Ankara'da kuruldu ve bisküvi üretim kapasitesini ikiye katladı.
1974
İhracat başladı. İlk hedef Ortadoğu pazarıydı.
İstanbul'da kurulan ikinci fabrika modern çikolata üretimine başladı. Uluslararası şirketlerle rekabet edebilmek için Araştırma ve Geliştirme Departmanı kuruldu.
1979
Ülker ürünleri selofan kökenli maddelerle ambalajlanmaya başlandı.
1983
Listeye BOPP ve oluklu mukavva da eklendi. Ülker, birtakım üretim makinelerini kendi bünyesinde üretmeye başladı.
1992
Ülker, margarin, bitkisel yağ ve endüstriyel yağ sektörüne girme kararı aldı.
1993
Bir dünya deviyle ilk ortak girişim: Pendik Nişasta kuruldu.
1995
Grubun ikinci yarı yarıya ortak girişimi kuruldu: Ülker ve Dankek.
1996
Ülker, süt endüstrisine girdi.
Yurtiçinde ve yurtdışında gelişme sürüyor: Ülker, Cidde'deki bir çikolata fabrikasını ve Karaman'daki bisküvi fabrikalarını alarak genişlemeye devam etti. Ayrıca, Ülker King Top, Düsseldorf Interpack Fuarı'nda Worldstar Ambalajlama Ödülü'nü kazandı.
1999
Yeni milenyuma yeni bir örgüt yapısı: Altı grup ve icra kurulu oluşturuldu.
2000
Ülker, sakız, hazır çorba ve pişirme katkıları pazarına girdi. Uluslararası pazarda genişleme amacıyla yurtdışında birçok çikolata ve bisküvi üretim tesisi satın alındı.
2002
Gazlı içecek üretimine başlandı. Süpermarket markaları adı altında satılacak ürünleri pazarlamak üzere bir şirket kuruldu.
2003
İlk yerli bebek maması üretimine İsviçreli Hero şirketiyle ortak olarak Ankara'da başlandı. Ayrıca, dondurma ve Türk kahvesi üretimine başlandı.
Osmanlı bayragını tasıyarak istanbul surlarına dayayan ilk ve tek meşhur bayrak taşıyıcısı.
Mesleği marangozluktur.
Yakup peygamberin oğludur.
zamanının mısır hükümdarının rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görmesi, akabinde rüyayı yorumlatması ve yorumlayıcı tarafından öngörülen 7 yıl bolluktan sonra gelen 7 yıl kıtlığın gerçekleşip zararsız atlatılmasıyla özetlenebilecek olanının başrol oyuncusu olan yusuf, yorumdan sonra esirlikten maliye bakanlığına terfi eder, 7 yıl bolluk süresince depoladığı erzağı 7 yıl kıtlık boyunca halka dağıtır, babasını ve vaktiyle kendini öldürmeye çalışmış kardeşlerini de yanına aldırır, bu şekilde israiloğulları filistin'den ayrılıp mısır'a yerleşmiş olur. durum musa'ya kadar sürecektir.
Hımd ul kıbh mezhebine göre bugüne kadar 124 bin peygamber gelmiş.