Bir de kitabı var: -Ayrılık Çeşmesi / Bir Neyzenin Yolculuğu
Zeki Müren’in yeni yeni ünlendiği, çocukların yaz tatillerinde esnafın yanında zanaat öğrendiği, akşamları kadınlı erkekli komşuların kapı önlerinde çay içtiği ellili yıllar fonunda bir çocukluk. Peşinden dervişlerden, neyzenlerden oluşan aile ocağının mistik havasıyla İtalyan Lisesi’nin Batılı atmosferi arasında bocalayan ilk gençlik yılları. Ve nihayet uluslararası bir müzik kariyerine açılan Avrupa günleri... Kudsi Erguner samimi ve tevazu dolu anlatımıyla; bir yanda bugün artık kaybolan tekke ve tasavvuf geleneğinin nasıl bir gösteri sanatına indirgendiğini anlatırken, diğer yandan tecrübeleri ışığında Doğu ve Batı arasındaki anlayış farklılıklarını gözler önüne seriyor...
Kudsi Erguner 1952’de Diyarbakır’da doğdu. 1969’da İstanbul Radyosu’na katıldı. 1973’te Paris’e yerleşen Erguner, burada mimarlık ve müzikoloji eğitimi aldı ve her iki alanda da doktora yaptı. 1976’dan itibaren dünyaca tanınmış müzisyenlerle çeşitli tiyatro, sinema ve konser projelerinde çalıştı.
1981’de Sufi öğretisini ve müziğini öğretmeyi amaçlayan bir dernek, 1988’de ‘‘Kudsi Erguner Ensemble’’ adıyla 16.yüzyıl Klasik Osmanlı Müziği’ni tanıtmayı hedefleyen bir müzik topluluğu kurdu.
istanbul'da doğmuş eğitimini ise doktorasını da verdiği paris-sorbonne üniversitesi'nde tamamladıktan sonra 1973 yılında Türkiye'ye gelmiştir. ilk önce istanbul üniversitesi 'nde çalışmıştır. Daha sonra bilkent ve Marmara'da çalıştıktan sonra 2002 yılında halen öğretim üyeliği yaptığı istanbul siyasal bilgiler fakültesi'ne geri dönmüştür. Türkiye'nin en büyük beşeri bilimcilerindendir. siyaset bilimi uzmanı ve sosyologdur. zaten kendisi siyaset bilimi ile sosyolojinin birbirinden ayrılmaz konular olduğunu düşünür ve şöyle der:
'Makalelerimi derlemeyi tasarlarken beni şaşırtan bir durumla karşılaştım. birbirini izleyen yıllar boyunca sosyoloji ve siyaset biliminin bu dönemde ne denli birbirine yakınlaştıklarını, birbirlerinden ayırt edilmelerinin neredeyse imkansız hale geldiğini bir kez daha tespit ettim. gerçi 20 yıl önce de böyle bir saptamada bulunuyordum. ama kendimi biraz zorlayarak belki de bunun, çeşitli bilinç altı nedenlerden ötürü, böyle olmasını istediğim için etrafıma bu yönde açıklamalarda bulunurken, aslında kendimi de ikna etmeye çalışarak. şimdi görüyorum ki, artık zorlamaya, bunun böyle olduğunu anlatmak için çetrefil akıl yürütmelerde bulunmaya gerek yoktur. şimdi daha ney biçimde görüyorum ki, iki bilim dalının iç içeliği ampirik gerçekliğin ta kendisi olmuş'
Türkiye'de alan araştırması yapmış birkaç kadın sosyologdan biridir. zonguldak'da çalışmaları olmuş nakşibendi tarikatının sanayileşmeye rağmen nasıl bölgede yerleştiğini ve sanayileşmenin dinden uzaklaştırdığı tezinin türkiye'de tam olarak tutmadığını söylemiştir. zira avrupa'nın yüzyıllarının sonucu olan sanayileşmenin 10 yıllık bir geçmişle aynı etkileri türkiye'de göstermesi mümkün değildir. aristokrat bir kadındır. fazlasıyla aristokrat.
Yazar, teorisyen. Birikim dergisinin 1980 öncesinde yayınlanan sayıları da sahaflardan bulunup alınmalı, Ömer Laçiner'in yazıları yutar gibi okunmalıdır. O dönemki imzasız 'geçen ayın birikimi' başlıklı yazıların da çoğu Laçiner'e aittir.
'Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah'a birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk vermiş 'Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim' demiş. Dışarı çıkıp, arabada bekleyen Abdullah'la konuştum. 'evde öldürmek zor olacak. ikişer ikişer götürüp öldürelim dedim. 'olur' dedi.2 kişiyi büyük reis'in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, 'tek tek boğalım bunları' dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmekte zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. sonrada sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsin boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah'a verdim.'
(l7 kasım 1980, Haluk kırcı, Ankara Sıkıyönetim savcılığına verdiği ifade)
Mükemmel bir sosyal yardımlaşma mekanizması... 'Dünyanın en zengin 40 ailesi mallarının 40'ta birini en yoksullara zekat olarak dağıtsalar açlık-kıtlık yeryüzünden silinir mi? ' diye düşündürtüyor....
Bir de kitabı var:
-Ayrılık Çeşmesi / Bir Neyzenin Yolculuğu
Zeki Müren’in yeni yeni ünlendiği, çocukların yaz tatillerinde esnafın yanında zanaat öğrendiği, akşamları kadınlı erkekli komşuların kapı önlerinde çay içtiği ellili yıllar fonunda bir çocukluk. Peşinden dervişlerden, neyzenlerden oluşan aile ocağının mistik havasıyla İtalyan Lisesi’nin Batılı atmosferi arasında bocalayan ilk gençlik yılları. Ve nihayet uluslararası bir müzik kariyerine açılan Avrupa günleri...
Kudsi Erguner samimi ve tevazu dolu anlatımıyla; bir yanda bugün artık kaybolan tekke ve tasavvuf geleneğinin nasıl bir gösteri sanatına indirgendiğini anlatırken, diğer yandan tecrübeleri ışığında Doğu ve Batı arasındaki anlayış farklılıklarını gözler önüne seriyor...
Kudsi Erguner 1952’de Diyarbakır’da doğdu. 1969’da İstanbul Radyosu’na katıldı. 1973’te Paris’e yerleşen Erguner, burada mimarlık ve müzikoloji eğitimi aldı ve her iki alanda da doktora yaptı. 1976’dan itibaren dünyaca tanınmış müzisyenlerle çeşitli tiyatro, sinema ve konser projelerinde çalıştı.
1981’de Sufi öğretisini ve müziğini öğretmeyi amaçlayan bir dernek, 1988’de ‘‘Kudsi Erguner Ensemble’’ adıyla 16.yüzyıl Klasik Osmanlı Müziği’ni tanıtmayı hedefleyen bir müzik topluluğu kurdu.
'Radikal iki' de,
'Radikal Futbol' da,
'Birikim dergisi' nde ve
www.haysiyet.com 'da yazıları olan yazar.
' Siyasetin Sosyolojisi ' isimli kitabin yazarı, sosyolog.
istanbul'da doğmuş eğitimini ise doktorasını da verdiği paris-sorbonne üniversitesi'nde tamamladıktan sonra 1973 yılında Türkiye'ye gelmiştir. ilk önce istanbul üniversitesi 'nde çalışmıştır. Daha sonra bilkent ve Marmara'da çalıştıktan sonra 2002 yılında halen öğretim üyeliği yaptığı istanbul siyasal bilgiler fakültesi'ne geri dönmüştür. Türkiye'nin en büyük beşeri bilimcilerindendir. siyaset bilimi uzmanı ve sosyologdur. zaten kendisi siyaset bilimi ile sosyolojinin birbirinden ayrılmaz konular olduğunu düşünür ve şöyle der:
'Makalelerimi derlemeyi tasarlarken beni şaşırtan bir durumla karşılaştım. birbirini izleyen yıllar boyunca sosyoloji ve siyaset biliminin bu dönemde ne denli birbirine yakınlaştıklarını, birbirlerinden ayırt edilmelerinin neredeyse imkansız hale geldiğini bir kez daha tespit ettim. gerçi 20 yıl önce de böyle bir saptamada bulunuyordum. ama kendimi biraz zorlayarak belki de bunun, çeşitli bilinç altı nedenlerden ötürü, böyle olmasını istediğim için etrafıma bu yönde açıklamalarda bulunurken, aslında kendimi de ikna etmeye çalışarak. şimdi görüyorum ki, artık zorlamaya, bunun böyle olduğunu anlatmak için çetrefil akıl yürütmelerde bulunmaya gerek yoktur. şimdi daha ney biçimde görüyorum ki, iki bilim dalının iç içeliği ampirik gerçekliğin ta kendisi olmuş'
Türkiye'de alan araştırması yapmış birkaç kadın sosyologdan biridir. zonguldak'da çalışmaları olmuş nakşibendi tarikatının sanayileşmeye rağmen nasıl bölgede yerleştiğini ve sanayileşmenin dinden uzaklaştırdığı tezinin türkiye'de tam olarak tutmadığını söylemiştir. zira avrupa'nın yüzyıllarının sonucu olan sanayileşmenin 10 yıllık bir geçmişle aynı etkileri türkiye'de göstermesi mümkün değildir. aristokrat bir kadındır. fazlasıyla aristokrat.
Yazar, teorisyen. Birikim dergisinin 1980 öncesinde yayınlanan sayıları da sahaflardan bulunup alınmalı, Ömer Laçiner'in yazıları yutar gibi okunmalıdır. O dönemki imzasız 'geçen ayın birikimi' başlıklı yazıların da çoğu Laçiner'e aittir.
'Sosyalizm, yeteneklerini kullanmak ve geliştirmek istemeyenlere karşı verilen bir savaştır.' diyen adam...
Aylık Sosyalist kültür dergisi BİRİKİM' in sahibi ve editörü.
'Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah'a birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk vermiş 'Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim' demiş. Dışarı çıkıp, arabada bekleyen Abdullah'la konuştum. 'evde öldürmek zor olacak. ikişer ikişer götürüp öldürelim dedim. 'olur' dedi.2 kişiyi büyük reis'in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, 'tek tek boğalım bunları' dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmekte zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. sonrada sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsin boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah'a verdim.'
(l7 kasım 1980, Haluk kırcı, Ankara Sıkıyönetim savcılığına verdiği ifade)
Not: 'Haluk Kırcı bugün serbesttir.'
Mükemmel bir sosyal yardımlaşma mekanizması... 'Dünyanın en zengin 40 ailesi mallarının 40'ta birini en yoksullara zekat olarak dağıtsalar açlık-kıtlık yeryüzünden silinir mi? ' diye düşündürtüyor....