Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Deli Diyorlar Bana Desinler Değişemem
Deli Diyorlar Bana Desinler Değişemem

SEN AKLIMA GELDİĞİNDE...,HERŞEY GÜLÜMSÜYORDU ...

  • serbest kürsü14.02.2020 - 13:14


    aynen bende karşıyım,o değerli kişilerin sevgileri
    öyle bir güne on güne,bir ömre sığar mı ?
    onlar benim için her gün değerleri katbekat artan
    gönlümün yüceleridir...

  • serbest kürsü14.02.2020 - 00:27

    haklısın gizli özne,o kor hep orda yanar durur,
    aynen vücuttaki zararlı mikroplar gibi,
    bünyeyi zayıf bulduğu anda,... baş verir,hiç ummadığın anda alevleniverir,
    hiç sönmemişçesine...

  • serbest kürsü13.02.2020 - 18:55

    ama bazende öyle kötü yanarki...
    söndüremez o yangını,onca geçen seneler bile...

  • serbest kürsü13.02.2020 - 18:22

    merhaba herkesin kürsüsünün cemaati :

    bir türlü anlamıyorum,yanımızdayken değerini hiç bilmediklerimiz,
    gidince, niye bukadar değer kazanıyor ki ?
    var mı bileniniz,açıklasın ya lütfen...

  • serbest kürsü11.02.2020 - 17:46

    Bir gün bunalırsan ve sıkıntını paylaşmak istersen beni ara...
    iki elim kanda olsa gelirim, sıkıntını yok ederim...
    bir gün ağlayacak gibi olursan da beni ara...
    seni belki güldüremem ama, söz veriyorum senle birlikte ağlayabilirim...
    bir gün uzaklara kaçmak istersen beni aramakta çekinme...
    seni belki durduramam ama, senle birlikte koşabilirim...
    bir gün yüksek bir köprüden atlamaya kalkarsan da ara beni...
    seninle birlikte atlayamam ama, aşağıda bekler, seni tutabilirim...
    bir gün herhangi bir konuda kararsız kalırsan ara beni...
    seni senden fazla düşünür sana fikirler verebilirim...
    bir gün kimseyi dinlememeye karar verirsen de ara beni...
    ağzımı açmayacağımı, söylemediklerini bile dinleyeceğimi bil...
    bir gün beni üzdüğünü düşünürsen de çekinme, yine ara beni...
    göreceksin, sana kıyamam, kızamam, üzemem seni...
    bir gün beni ararsan ve benden karşılık alamazsan...
    söz ver: o zaman sen ulaşmalısın bana ama mutlaka...
    çünkü o an bir dosta gereksinim duyduğunu bilmelisin...

    (alıntıdır)


  • serbest kürsü08.02.2020 - 17:25

    Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?
    Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
    Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?
    Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene 'öğretmenim' diye seslenirken 6. sınıfta bir anda 'hocam' diye seslenmeye başlar?
    Neden sınavlarda '3 yanlış bir doğruyu götürür' şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; '3 doğruyu bil, bir doğru da bizden' gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
    Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
    Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya '10 dakika sonra dönücem' yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
    Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor( 5 milyon eksik anketimize göre )
    Düğünlerde neden 'Dom dom kurşunu' ile göbek atılmaktadır? 'Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni' gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?
    Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)
    Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden 'indi-bindi' olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?
    Bir programı bilgisayarımıza kurarken neden 'kabul ediyorum' ya da 'kabul etmiyorum' seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp programı aldıktan sonra 'kabul etmiyorum' seçeneğini işaretleyen saf kişiler mevcut mudur?
    Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep 'ti' dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç 'ti' diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
    Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde 'arabamı temiz kullanacağım' diye bir madde mi vardır?

    alıntı

  • serbest kürsü07.02.2020 - 12:28

    BU TOHUMU SİZ EKEBİLİR MİSİNİZ?

    Bir zamanlar Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı..
    Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle dedi;
    "Değerli efendim, çok açtım,
    dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."
    İmparator dudak büker;
    "Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?"
    Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;
    "Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.."
    İmparator kahkaha atarak;
    "Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.." dedi.
    Yoksul adam;
    "Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım..
    Bu tohumu ancak, ömründe hiç
    çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.."
    İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle;
    "Ben imparator'um bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim." dedi..
    Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz etti.
    "Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.."
    Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti.
    Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçındılar..
    Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve;
    "Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." dedi.
    Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı.
    Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi..
    Sonra da gülerek;
    "Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter.." dedi.
    Ortalığın toz duman olduğu şu günlerde tohumu ekecek temiz kimse var mı dersiniz?

    (ALINTI)


  • serbest kürsü06.02.2020 - 15:47

    vedahi tüm yüreklerede kor...

  • serbest kürsü06.02.2020 - 13:18

    GERÇEK BİR HİKAYE!

    2000 yılının aralık ayıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Bir devlet okulunda heyecanla derslere giriyordum. Sınıflardan birinde, şartlı cümleleri anlatırken tahtaya İngilizce bir cümle yazdım.

    Evet çocuklar, tahtada ‘Eğer çok zengin olsaydım anneme... alırdım.’ yazıyor. Cümledeki boşluğu, hayal gücünüzü de kullanarak doldurun. Anlaşıldı mı? ” dedim.

    Anlaşılmış olmalı ki... herkes sessiz bir şekilde dağıttığım küçük kâğıtları aldı ve gözlerini tavana dikip düşünmeye başladı. Beş dakika sonra sınıfı dolaşıp kâğıtları topladım ve tek tek okudum. Uzay gemisi, Ferrari, Miami’de yazlık, Maldivler’de ada... Ben okuyorum, sınıf gülüyordu. Son kâğıdı içimden okudum. “If I were rich, I would buy flowers for my mom.”

    Cümlenin sahibi, o sene sınıfa yeni gelen çelimsiz, içine kapanık bir çocuktu. “Aramızda çok duygusal bir arkadaşımız var! ” dedim. “Selim, kalk bakalım. Ne yazdığını arkadaşlarına söyleyebilir misin? ”

    “Çiçek alırım, yazdım öğretmenim.”

    Sınıfta hafif bir kahkaha koptu. “Ben çok zengin olduğunuzu düşünün, hayal gücünüzü kullanın demiştim. Buna rağmen çiçek alırım yazdığına göre önemli bir sebebin olmalı” dedim.

    Bir süre sessizce bekledi, sonra ayağa kalkıp “Aklıma başka bir şey gelmedi öğretmenim” dedi usulca. Yüzünde Mona Lisa tablosunu andıran gülmekle ağlamak arası garip bir ifade vardı.

    “Oğlum, dalga mı geçiyorsun? ” dedim sertçe. “Aklınıza bir şey gelmesi için illa not mu vermemiz gerekiyor? ”

    Hiç cevap vermedi. Kâğıtları geri dağıttım. Sınıf, çalan zille birlikte kovanı kurcalanmış arı sürüsü gibi bahçeye aktı.

    Dışarıda ince bir yağmur yağıyordu.

    Ertesi sabah okula geldiğimde Selim’in babasını lobide beni beklerken buldum. Önündeki sehpada bir gün önce sınıfta dağıttığım buruşuk kâğıt parçası duruyordu. Oturup biraz konuştuk. Kısa bir görüşmeden sonra ayrıldı. Zorlukla zümre odasına doğru yürüdüm. Başım dönüyordu. Hıçkırığa benzer garip bir şey diyaframdan gırtlağıma kadar tırmanmış, patlamaya hazır bekliyordu.

    2000 yılının aralık ayıydı ve ben, kâğıttaki küçük boşluğu çiçekle dolduran Selim’in, hayatındaki en büyük boşluğu da çiçekle doldurmaya çalıştığını öğrendim.

    Üç ay önce bir trafik kazasında annesini kaybettiğini ve o günden beri, babasıyla, hiç aksatmadan her cuma günü annesinin mezarını ziyaret edip mezarlığa çiçek diktiklerini...

    Önceki gece babası duymasın diye yüzünü yastığa gömerek sabaha kadar hıçkırdığını...

    Ve üniversiteden alınan diplomayla öğretmen olunamayacağını...

    Hepsini, hayatımın o en serin aralık sabahında öğrendim. '

    (alıntı)

  • serbest kürsü01.02.2020 - 12:16

    merhabalar
    herkesin kürsüsünün cemaati :

    yok,yok Nisa Yağmur hanım önce çenesi çalışıyor :=)