Ay dünyamızın, dünyamız da güneşin çevresinde döner. Ayın da, dünyamızın da bu dönüşleri sırasında izledikleri alışılmış ve düzgün yola yörünge adı verilir.
Astronomi bilginleri gezegenlerin gökyüzünde izledikleri yollan incelemişler, bunlardan her birinin yörüngesinin daima aynı olduğunu görmüşlerdir. Bunun sonucu olarak da herhangi bir yıldızın ne zaman gökyüzünün neresinde bulunacağının önceden hesaplanabilmesi mümkün olmuştur. Böylece ay ya da güneş tutulmasının ne zaman olacağı, bu olayın dünyamızın neresinden en iyi şekilde seyredilebileceği çok önceden bilinmektedir. Yapma uyduların da, tıpkı doğal uydular gibi düzgün bir yörüngesi vardır. Bu yörüngeler dünyanın etrafından geçen bir elips biçimindedir.
Bir cismin hareketi sırasında izlediği yola yörünge denir. Cismin yaptığı hareketin çeşidi, yörüngesine göre belirlenir. • Cismin yörüngesi düz ya da doğru şeklinde ise cismin yaptığı harekete doğrusal hareket denir. • Cismin yörüngesi eğri şeklinde ise cismin yaptığı harekete eğrisel hareket denir. • Cismin yörüngesi daire şeklinde ise cismin yaptığı harekete dairesel hareket denir.
Yergi, kişi ya da olayın kötü yönlerini ele alarak bunu alaycı bir üslupla değerlendiren yazılardır. Divan edebiyatındaki adı hiciv’dir. Halk edebiyatındaki adı ise taşlamadır.
Yergi içeren şiirler divan edebiyatında didaktik şiir dalında değerlendirilir.
Yergi, eleştiriden farklı olarak ayrı başlık altında değerlendirilir.
Yergi, yapılacak olumsuz eleştirilerden dolayı tamamı ile gerçek verilerden kaynakla yazılmalıdır.
Yergi, eleştirileri toplumsal sorunları temel alarak doğru ve yanlışı ortaya çıkarmak adına yazılırsa toplumu bilinçlendirmek amaçlı önemli bir yer teşkil eder.
Toplumsal konular üzerinde yazılan yergi yazılarında dikkatli olmak gerekir. Yapılan yergide kaba bir anlatım kullanılması insanlarda olumsuz düşüncelere ve önyargılara neden olabilir.
Türk edebiyatında en bilindik yergi ustası Nef’i’ dir.
Bir metini okurken veya konuşma sırasında bazı sözcüklerin, hecelerin diğer sözcük ve hecelere göre daha baskılı okunmasına veya söylenmesine vurgu denir.
Müslüman örf ve törelerine göre, dince kutsal sayılan olayların yıldönümlerine rastlayan günlere verilen ad. Böylece kutsal günlerin gecelerinde eskiden kentlerde cami, mescit ve benzeri yerler genellikle kandillerle donatıldığından, bu kutsal günlere bu ad verilmiştir. Kandil günlerinin kutlanmasının Abbasî Hilafeti ile başladığı tahmin edilmektedir. Dinî gün ve gecelerin kutlanmasının başlangıçta bir bayram hevesi ve anlayışı içinde olduğu, fakat zamanla ve dinî baskı ile bu gün ve gecelerin mistik bir hüviyet kazandığı bilinmektedir. Anadolu Türklerinde kandil günlerinin kutlanması hakkındaki bilgilerimiz, Mevlit ile ilgili bulunmaktadır. Kandil gecelerinde camilerin, özellikle minarelerin donatılması, III. Murat devrine rastlamaktadır. Mevlit törenleri ise Sultanahmet Camii’nin tarihi ile beraberlik göstermektedir. Bu dinî günlerde, küçüklerin büyükleri ziyaretleri, kandilini kutlama âdetleri sürmektedir. Bu gibi gecelerde Kuran ile birlikte, genellikle Süleyman Çelebe’nin Mevlit’i ve ilâhiler okunur. Müslümanların kutsal saydığı kandil geceleri şunlardır: Mevlit Kandili (12 Rebiülevvel) , Regaip Kandili (Recep ayının ilk Cuma gecesi, Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece) , Miraç Kandili (27 Recep) , Beraat Kandili (15 Şaban) ve Kadir Gecesi (27 Ramazan) .
Tevâfuk, bu kelime lügatte; birbirine denk gelme, latîfâne bir âhenkle uyum içinde olma ma’nâlarını taşır. Evet, ma’nîdâr ve hikmetli gayelerle, güzel ve latîf bir tenâsüp, bir nisbetle birbirine bakan ve uygunluk arzetmekle bir nizâmı gösteren, yani birbirine tevâfuk eden her şey işâret ve isbât eder ki; kâinatta zerre kadar kör tesâdüfe yer yoktur. Kezâ; bir başıboşluk, şuûrsuz sebebler altında vücûda gelme veya kendi kendine oluş ya da doğa kanunları dedikleri tabiat hâkimiyeti düşünülemez. Hiç bir şey Cenâb-ı Hakk’ın dâire-i ilim ve kudretinden hâriç olmadığı gibi, dâire-i irâdesinden dahi hâriç değildir. Her şeyde; ister küllî, ister cüz’î olsun; bir kasıt ve bir irâdenin cilvesi vardır. Yani, Allah dilemedikçe hiç bir şey olmaz. Bütün bunlar gösterir ki: “Kâinatta tesâdüf, hakîkî olarak yoktur.” Esâsen bütün ilimler, kâinattaki bu hârika nizâmın düstûrları, esâslarıdırlar. Bu yolda yapılan tüm ilmî çalışmalar ve araştırmalar, işte bu; aslâ tesâdüf ve abesiyete yer olmadığı, her şeyde yüksek gâyeler ve ulvî hikmetler bulunduğu prensibini peşînen kabûl ile bunları keşfetme gâyesine ma’tûftur. Bütün bu hakîkatler, tevâfuka; yani her şeyin birbirine denk gelip bir nizâm ve uygunluk içinde oluşunun ma’nâsına işâret ederler. Şu halde, tevâfuk gösterir, akla kapı açar ki; perde arkasında biri var! Evet, O; Sultân-ı Kâinât’tır. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. Hiçbir şey başıboş olmayıp, dâire-i meşîetinden (O’nun irâde ettiği dâireden) hâriç değildir. En küçük fertleriyle dahi, bir bütünlük ve birliği muhâfaza ederek uyum içinde olma hâdisesi, yani tevâfukat; bir kelime-i vâhide (tek kelime) hükmünde olan ve âyetleri birbirine bakan Kur’ân-ı Hakîm’de dahi, hârika bir sûrette vardır.
Söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir. Söylenen ya da yapılan eylem, ciddi görüntüsü altında, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki noktasına çekmeyi hedefler...
'Estagfirullah' ifadesi günlük hayatta anlamının tam aksi yönde kullanılmaktadır.
Bu ifade birisi kendisi hakkında olumsuz bir beyanat ifade ettiğinde onun öyle olmadığını ifade etmek için kullanılmaktadır.
Mesela; birisi 'Başınızı ağrıttık' veya 'rahatsız ettik' dediğinde verilen cevap hazırıdr: 'Estagfirullah'...
Bunun ile ifade edilmek isetenen esasında 'hayır başımızı ağrıtmadınız' veya 'hayır rahatsız etmediniz' manalarıdır. Fakat bu kelime bu manaların tam aksini ifade etmektedir.
Yani birisi 'rahatsız ettik' dediğinde 'estağfirullah' demek;
'Evet rahatsız ettin, Allah seni bu fiilin nedeni ile affetsin' manasındadır.
Aslında bu ifadenin yanlış kullanılması; doğru kullanılan yerlerin yanlış anlaşılmasından ortaya çıkmıştır.
Mesela birisi 'ben mücrim,fasık birisiyim' ve bunun gibi ifadelerde bulunduğunda eskiden 'estagfirullah' denilirdi. Bu bir dua mahiyetindedir.Yani 'gerçekten öyle isen Allah seni affetsin' anlamında bu ifade kullanılmaktaydı. Sonraları bu kullanım 'ifade edilenin ifade edilen gibi olmadığı' şeklinde anlaşılmış ve bu şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Yani bugün birisi 'ben mücrim,fasık birisiyim' dediğinde kullanılan 'estagfirullah' ifadesi 'hayır sen öyle değilsin' anlamında kullanılmaktadır.
Oysaki ağızdan çıkan kelimeler düşündüğünde bu fark da anlaşılacaktır. 'Estagfirullah' ifadesi yerine anlamını kullanalım.
Ay dünyamızın, dünyamız da güneşin çevresinde döner. Ayın da, dünyamızın da bu dönüşleri sırasında izledikleri alışılmış ve düzgün yola yörünge adı verilir.
Astronomi bilginleri gezegenlerin gökyüzünde izledikleri yollan incelemişler, bunlardan her birinin yörüngesinin daima aynı olduğunu görmüşlerdir. Bunun sonucu olarak da herhangi bir yıldızın ne zaman gökyüzünün neresinde bulunacağının önceden hesaplanabilmesi mümkün olmuştur. Böylece ay ya da güneş tutulmasının ne zaman olacağı, bu olayın dünyamızın neresinden en iyi şekilde seyredilebileceği çok önceden bilinmektedir. Yapma uyduların da, tıpkı doğal uydular gibi düzgün bir yörüngesi vardır. Bu yörüngeler dünyanın etrafından geçen bir elips biçimindedir.
Bir cismin hareketi sırasında izlediği yola yörünge denir. Cismin yaptığı hareketin çeşidi, yörüngesine göre belirlenir.
• Cismin yörüngesi düz ya da doğru şeklinde ise cismin yaptığı harekete doğrusal hareket denir.
• Cismin yörüngesi eğri şeklinde ise cismin yaptığı harekete eğrisel hareket denir.
• Cismin yörüngesi daire şeklinde ise cismin yaptığı harekete dairesel hareket denir.
Yergi, kişi ya da olayın kötü yönlerini ele alarak bunu alaycı bir üslupla değerlendiren yazılardır. Divan edebiyatındaki adı hiciv’dir. Halk edebiyatındaki adı ise taşlamadır.
Yergi içeren şiirler divan edebiyatında didaktik şiir dalında değerlendirilir.
Yergi, eleştiriden farklı olarak ayrı başlık altında değerlendirilir.
Yergi, yapılacak olumsuz eleştirilerden dolayı tamamı ile gerçek verilerden kaynakla yazılmalıdır.
Yergi, eleştirileri toplumsal sorunları temel alarak doğru ve yanlışı ortaya çıkarmak adına yazılırsa toplumu bilinçlendirmek amaçlı önemli bir yer teşkil eder.
Toplumsal konular üzerinde yazılan yergi yazılarında dikkatli olmak gerekir. Yapılan yergide kaba bir anlatım kullanılması insanlarda olumsuz düşüncelere ve önyargılara neden olabilir.
Türk edebiyatında en bilindik yergi ustası Nef’i’ dir.
Bir metini okurken veya konuşma sırasında bazı sözcüklerin, hecelerin diğer sözcük ve hecelere göre daha baskılı okunmasına veya söylenmesine vurgu denir.
Müslüman örf ve törelerine göre, dince kutsal sayılan olayların yıldönümlerine rastlayan günlere verilen ad. Böylece kutsal günlerin gecelerinde eskiden kentlerde cami, mescit ve benzeri yerler genellikle kandillerle donatıldığından, bu kutsal günlere bu ad verilmiştir. Kandil günlerinin kutlanmasının Abbasî Hilafeti ile başladığı tahmin edilmektedir. Dinî gün ve gecelerin kutlanmasının başlangıçta bir bayram hevesi ve anlayışı içinde olduğu, fakat zamanla ve dinî baskı ile bu gün ve gecelerin mistik bir hüviyet kazandığı bilinmektedir. Anadolu Türklerinde kandil günlerinin kutlanması hakkındaki bilgilerimiz, Mevlit ile ilgili bulunmaktadır. Kandil gecelerinde camilerin, özellikle minarelerin donatılması, III. Murat devrine rastlamaktadır. Mevlit törenleri ise Sultanahmet Camii’nin tarihi ile beraberlik göstermektedir. Bu dinî günlerde, küçüklerin büyükleri ziyaretleri, kandilini kutlama âdetleri sürmektedir. Bu gibi gecelerde Kuran ile birlikte, genellikle Süleyman Çelebe’nin Mevlit’i ve ilâhiler okunur. Müslümanların kutsal saydığı kandil geceleri şunlardır: Mevlit Kandili (12 Rebiülevvel) , Regaip Kandili (Recep ayının ilk Cuma gecesi, Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece) , Miraç Kandili (27 Recep) , Beraat Kandili (15 Şaban) ve Kadir Gecesi (27 Ramazan) .
Kimi nesne, canlı, göz vb. de dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, meneviş, dalgır,
üzerinde dalgalı çizgiler bulunan kuma,
çok sert taş, mermer.
Gösterişsiz, iddiasız..
Tevâfuk, bu kelime lügatte; birbirine denk gelme, latîfâne bir âhenkle uyum içinde olma ma’nâlarını taşır. Evet, ma’nîdâr ve hikmetli gayelerle, güzel ve latîf bir tenâsüp, bir nisbetle birbirine bakan ve uygunluk arzetmekle bir nizâmı gösteren, yani birbirine tevâfuk eden her şey işâret ve isbât eder ki; kâinatta zerre kadar kör tesâdüfe yer yoktur. Kezâ; bir başıboşluk, şuûrsuz sebebler altında vücûda gelme veya kendi kendine oluş ya da doğa kanunları dedikleri tabiat hâkimiyeti düşünülemez. Hiç bir şey Cenâb-ı Hakk’ın dâire-i ilim ve kudretinden hâriç olmadığı gibi, dâire-i irâdesinden dahi hâriç değildir. Her şeyde; ister küllî, ister cüz’î olsun; bir kasıt ve bir irâdenin cilvesi vardır. Yani, Allah dilemedikçe hiç bir şey olmaz. Bütün bunlar gösterir ki: “Kâinatta tesâdüf, hakîkî olarak yoktur.” Esâsen bütün ilimler, kâinattaki bu hârika nizâmın düstûrları, esâslarıdırlar. Bu yolda yapılan tüm ilmî çalışmalar ve araştırmalar, işte bu; aslâ tesâdüf ve abesiyete yer olmadığı, her şeyde yüksek gâyeler ve ulvî hikmetler bulunduğu prensibini peşînen kabûl ile bunları keşfetme gâyesine ma’tûftur. Bütün bu hakîkatler, tevâfuka; yani her şeyin birbirine denk gelip bir nizâm ve uygunluk içinde oluşunun ma’nâsına işâret ederler. Şu halde, tevâfuk gösterir, akla kapı açar ki; perde arkasında biri var! Evet, O; Sultân-ı Kâinât’tır. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. Hiçbir şey başıboş olmayıp, dâire-i meşîetinden (O’nun irâde ettiği dâireden) hâriç değildir. En küçük fertleriyle dahi, bir bütünlük ve birliği muhâfaza ederek uyum içinde olma hâdisesi, yani tevâfukat; bir kelime-i vâhide (tek kelime) hükmünde olan ve âyetleri birbirine bakan Kur’ân-ı Hakîm’de dahi, hârika bir sûrette vardır.
Söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir. Söylenen ya da yapılan eylem, ciddi görüntüsü altında, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki noktasına çekmeyi hedefler...
Ve dahi yazıya O'nun adıyla....
'Estagfirullah' ifadesi günlük hayatta anlamının tam aksi yönde kullanılmaktadır.
Bu ifade birisi kendisi hakkında olumsuz bir beyanat ifade ettiğinde onun öyle olmadığını ifade etmek için kullanılmaktadır.
Mesela; birisi 'Başınızı ağrıttık' veya 'rahatsız ettik' dediğinde verilen cevap hazırıdr: 'Estagfirullah'...
Bunun ile ifade edilmek isetenen esasında 'hayır başımızı ağrıtmadınız' veya 'hayır rahatsız etmediniz' manalarıdır. Fakat bu kelime bu manaların tam aksini ifade etmektedir.
Yani birisi 'rahatsız ettik' dediğinde 'estağfirullah' demek;
'Evet rahatsız ettin, Allah seni bu fiilin nedeni ile affetsin' manasındadır.
Aslında bu ifadenin yanlış kullanılması; doğru kullanılan yerlerin yanlış anlaşılmasından ortaya çıkmıştır.
Mesela birisi 'ben mücrim,fasık birisiyim' ve bunun gibi ifadelerde bulunduğunda eskiden 'estagfirullah' denilirdi. Bu bir dua mahiyetindedir.Yani 'gerçekten öyle isen Allah seni affetsin' anlamında bu ifade kullanılmaktaydı. Sonraları bu kullanım 'ifade edilenin ifade edilen gibi olmadığı' şeklinde anlaşılmış ve bu şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Yani bugün birisi 'ben mücrim,fasık birisiyim' dediğinde kullanılan 'estagfirullah' ifadesi 'hayır sen öyle değilsin' anlamında kullanılmaktadır.
Oysaki ağızdan çıkan kelimeler düşündüğünde bu fark da anlaşılacaktır. 'Estagfirullah' ifadesi yerine anlamını kullanalım.
-Ben mücrim fasık biriyim
-Allah affetsin(Estagfirullah)
Burada da görüldüğü gibi 'Allah affetsin' demek 'hayır sen öyle değilsin' anlamına gelmemektedir.