Şimdi içinde bulunduğum bu yanlızlığı gördüğüm halde,eğer dünyaya yeniden gelecek olsam gene aynı yollardan geçerdim. İnsanlar değişmiyor galiba, verdiğimiz sözleri kimi zaman ideallerimiz kimi zaman alışkanlıklarımız yüzünden tutamıyoruz.
Uzun gece yolculukları iyidir, genelde uzun olurlar, bu yüzden onlara uzun gece yolculukları denir; birde bunların kısa olanları vardır, onlarıda kısa gece yolculukları diye çağırırız, uzun öğleden sonra yolculukları hiç çekilmez güneşin battığı yere doğru gidiliyor ise insan kendini retkit gibi hisseder, birde orta kısalıkta ikindi yolculukları vardır onlar bambaşkadır :)
Bir yerden başka bir yere beden nakli; bazen bedenin yanında omuza atılmış bir bohça vücut bulur uzunca bir sopanın ucunda, içinde göç ederken gerekli takım taklavatın olduğu bir bohçadır bu, göç yollarında bedenin işine yarar.Göç eden beden yanına çok zaman ruhunuda alır, ancak ruhunu yanında götürmeyen bedenlerede göç yollarında rastlamak mümkündür.Bu göç yolları gidile geline aşındığından üzerinde bitki örtüsü olmaz,ancak etrafı genellikle yeşil otlarla bezelidir; bazı bedenler bu göç yollarını tercih etmeyip yeşillikten gitmek isterler,bu yüzden ara ara sağa sola sapan küçük göç yolları belirmiştir.
Sonunda anlıma çarpan bu zalim örtü nedir? Üç beş sineyi hicran içinde inleterek, Çıkan yüreklere husran mı, merhamet mi gerek. Demir nikabını kaldır mezarı pâkinden, Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden. nedir o meşale, nurun mu ya Resulallah Sükûn içinde bir an geçti, sonra kısa bir âh.... M.A.ERSOY
Gelişmiş ülkelerin tsunami felaketi için yardım kampanyalarında başı çektiğini görüyorum.. Bol keseden yapılan, pahalı, yardımlar nedense batının vicdan azabının belgeleri gibi gelir bana... Sömürdükleri ülkelere vicdan azabından yapılan yardımlar... Aç bırakılmış bir coğrafyanın sömürüle sömürüle kanı çekilen insanların yüksek bütçeli bedelleri... Onu sömürdüm ama gereğinde yardım ediyorum avuntusunun bahşişleri... Hakim düşüncenin hakimiyetini perçinlediği bir fırsat bu.... Göz yaşartıcı bir ilgi bu; insanlığın dayanışma ruhu harekete geçiyor. Fakat ne yalan söyleyeyim; yardım kutularına atılan her kuruş bana, o felaketin bir günah çıkarma merasimine döndüğünü hissettiriyor. Batı'nın bunca yıl sadece doğasını, kaynaklarını, kadınlarını, çocuklarını sömürmek için uğradığı bir coğrafyaya yardım yaparak vicdanını aklamaya çalıştığını hissediyorum. Yardıma koşmak şart elbet; ancak işin politik özünü gözden kaçırmamak lazım... Tıpkı adaletsiz bir toplum düzeniyle kökten cebelleşmeyi göze alamayanların otomobilinin camını silen tinercilere sadaka verip vicdanını rahatlatması gibi, bir torbaya üç beş kuruş atıp yastığa huzurlu gitmenin kolaycılığını yaşıyor dünya... Hakim ideoloji hakimiyetini perçinliyedursun bizler de yuh be bir Amerika kadar olamadık sızlanmaları ve kendi kendini yiyip bitiren bir eda ile yapacak pek fazla birşeyimiz olmadığını bile bile amerikadan ibret dersini aldığımızı sanmaya devam edelim. Bu ders bizi kesmez ama hadi hayırlısı...
Filmde kasandra kompleksi olan, yani gelecekte meydana gelecek kötü bir felaketi bilen ancak elinden hiçbirşey gelmeyen Buruce villes
zamanda birdizi yolculuklar yapmaya zorlanır. 12 maymun adlı çetenin ölümcül bir vürüsü dünyaya yayacağı tarih olan 1996 ya gönderilen villes orada virüs hakkında arştırmalar yapar. 1996ya girmeden önce yanlışlıkla 1. dünya savaşına gidip bacağına 1 kurşun alır oradan 96 yılına gönderilir bacağındaki kurşunla.Orda ilk yolculuğunda tanıdığı pisikiyatristi bulur ve onu kaçırır. Virüsü yaymanın kendi fikri olduğunu düşünmeye başlar. Brad pitt'in akıl hastanesinde Buruce'e ortamı anlattığı sahne iyidir.telefon etmem lazım diyen villes'e pitt'in yanıtı şu olur: telefon yasak eğer buradaki herkese telefon etmelerine izin verilse beyinlerindeki delilik mikrobunu telefon kabloları ile dişarıdaki masum insanlara bulaştırırlar ve böylece bir delilik salgını başgösterir dünyada' olur. Pitt'in mikroplar hakkındaki yorumuda ilginçtir, o mikroplara inanmaz, mikropların doktorlar tarafından daha fazla ilaç satmak için uydurulduğunu düşünür. Pitt birgün lokantaya gider ve bir hamburger ister, hamburgeri getiren garson getirirken onu yere düşürür ve sonra hiçbirşey olmamış gibi yerden alıp pitte verir. Pitt ' peki ya mikroplar ne olacak' der. Garsonda mikroplara inanmaz. Buruce filmin sonunda dünyayı kurtaramaz ancak virüsü kimin yaydığını gelecekteki bilim adamlarına söylemeyi başarır. Daha sonra trajik bir şekilde havaalnında kendi çocukluğunun gözleri, önünde kör bir kaç kurşunun kurbanı olur...
Şimdi içinde bulunduğum bu yanlızlığı gördüğüm halde,eğer dünyaya yeniden gelecek olsam gene aynı yollardan geçerdim.
İnsanlar değişmiyor galiba, verdiğimiz sözleri kimi zaman ideallerimiz kimi zaman alışkanlıklarımız yüzünden tutamıyoruz.
Filmde Şener Şen'in bağırarak söylediği bir söz vardı:'Bana çaresizlik mavalı okuma' diyordu, iyidi de sonra dünya fena bozdu be Nazım'ı..
Budamı film yoksa; yok yok elf askerde olduğuna göre hayat bi ara durmuş sonra birinin gelmesi ile tekrar başlamış :)
Valla ben uzun gece yolculukları diye bir film adı hiç duymadım, bana yaptığım yolculukların zamanını ve sürelerini hatırlattı :)
Uzun gece yolculukları iyidir, genelde uzun olurlar, bu yüzden onlara uzun gece yolculukları denir; birde bunların kısa olanları vardır, onlarıda kısa gece yolculukları diye çağırırız, uzun öğleden sonra yolculukları hiç çekilmez güneşin battığı yere doğru gidiliyor ise insan kendini retkit gibi hisseder, birde orta kısalıkta ikindi yolculukları vardır onlar bambaşkadır :)
Oh be biraz kafamızı dinleyelim :)
Bir yerden başka bir yere beden nakli; bazen bedenin yanında omuza atılmış bir bohça vücut bulur uzunca bir sopanın ucunda, içinde göç ederken gerekli takım taklavatın olduğu bir bohçadır bu, göç yollarında bedenin işine yarar.Göç eden beden yanına çok zaman ruhunuda alır, ancak ruhunu yanında götürmeyen bedenlerede göç yollarında rastlamak mümkündür.Bu göç yolları gidile geline aşındığından üzerinde bitki örtüsü olmaz,ancak etrafı genellikle yeşil otlarla bezelidir; bazı bedenler bu göç yollarını tercih etmeyip yeşillikten gitmek isterler,bu yüzden ara ara sağa sola sapan küçük göç yolları belirmiştir.
Sonunda anlıma çarpan bu zalim örtü nedir?
Üç beş sineyi hicran içinde inleterek,
Çıkan yüreklere husran mı, merhamet mi gerek.
Demir nikabını kaldır mezarı pâkinden,
Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden.
nedir o meşale, nurun mu ya Resulallah
Sükûn içinde bir an geçti, sonra kısa bir âh....
M.A.ERSOY
Gelişmiş ülkelerin tsunami felaketi için yardım kampanyalarında başı çektiğini görüyorum..
Bol keseden yapılan, pahalı, yardımlar nedense batının vicdan azabının belgeleri gibi gelir bana...
Sömürdükleri ülkelere vicdan azabından yapılan yardımlar...
Aç bırakılmış bir coğrafyanın sömürüle sömürüle kanı çekilen insanların yüksek bütçeli bedelleri...
Onu sömürdüm ama gereğinde yardım ediyorum avuntusunun bahşişleri...
Hakim düşüncenin hakimiyetini perçinlediği bir fırsat bu....
Göz yaşartıcı bir ilgi bu; insanlığın dayanışma ruhu harekete geçiyor.
Fakat ne yalan söyleyeyim; yardım kutularına atılan her kuruş bana, o felaketin bir günah çıkarma merasimine döndüğünü hissettiriyor.
Batı'nın bunca yıl sadece doğasını, kaynaklarını, kadınlarını, çocuklarını sömürmek için uğradığı bir coğrafyaya yardım yaparak vicdanını aklamaya çalıştığını hissediyorum.
Yardıma koşmak şart elbet; ancak işin politik özünü gözden kaçırmamak lazım...
Tıpkı adaletsiz bir toplum düzeniyle kökten cebelleşmeyi göze alamayanların otomobilinin camını silen tinercilere sadaka verip vicdanını rahatlatması gibi, bir torbaya üç beş kuruş atıp yastığa huzurlu gitmenin kolaycılığını yaşıyor dünya...
Hakim ideoloji hakimiyetini perçinliyedursun bizler de yuh be bir Amerika kadar olamadık sızlanmaları ve kendi kendini yiyip bitiren bir eda ile yapacak pek fazla birşeyimiz olmadığını bile bile amerikadan ibret dersini aldığımızı sanmaya devam edelim. Bu ders bizi kesmez ama hadi hayırlısı...
Filmde kasandra kompleksi olan, yani gelecekte meydana gelecek kötü bir felaketi bilen ancak elinden hiçbirşey gelmeyen Buruce villes
zamanda birdizi yolculuklar yapmaya zorlanır. 12 maymun adlı çetenin ölümcül bir vürüsü dünyaya yayacağı tarih olan 1996 ya gönderilen villes orada virüs hakkında arştırmalar yapar.
1996ya girmeden önce yanlışlıkla 1. dünya savaşına gidip bacağına 1 kurşun alır oradan 96 yılına gönderilir bacağındaki kurşunla.Orda ilk yolculuğunda tanıdığı pisikiyatristi bulur ve onu kaçırır. Virüsü yaymanın kendi fikri olduğunu düşünmeye başlar. Brad pitt'in akıl hastanesinde Buruce'e ortamı anlattığı sahne iyidir.telefon etmem lazım diyen villes'e pitt'in yanıtı şu olur: telefon yasak eğer buradaki herkese telefon etmelerine izin verilse beyinlerindeki delilik mikrobunu telefon kabloları ile dişarıdaki masum insanlara bulaştırırlar ve böylece bir delilik salgını başgösterir dünyada' olur.
Pitt'in mikroplar hakkındaki yorumuda ilginçtir, o mikroplara inanmaz, mikropların doktorlar tarafından daha fazla ilaç satmak için uydurulduğunu düşünür. Pitt birgün lokantaya gider ve bir hamburger ister, hamburgeri getiren garson getirirken onu yere düşürür ve sonra hiçbirşey olmamış gibi yerden alıp pitte verir. Pitt ' peki ya mikroplar ne olacak' der. Garsonda mikroplara inanmaz.
Buruce filmin sonunda dünyayı kurtaramaz ancak virüsü kimin yaydığını gelecekteki bilim adamlarına söylemeyi başarır. Daha sonra trajik bir şekilde havaalnında kendi çocukluğunun gözleri, önünde kör bir kaç kurşunun kurbanı olur...