Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • mustafa kemal atatürk17.12.2004 - 12:31

    Gölcük donanmasının çıkış kapısında işaret parmağı ile kapıyı gösteren kocaman bir atatürk heykeli vardır.Donanmada kulaktan kulağa dolaşan birde hikayesi vardır bu heykelin:askerlerden biri birgün komutanlarından evine gitmek için izin ister, ama alamaz, oda soluğu atanın heykelinin huzurnunda alır, ve ataya der ki: Atam, 3 haftalığına eve gitmem gerek lütfen bana izin ver, Ata'nın cevabı nettir parmağı ile çıkış kapısını gösterir :) Atanın cevabını alan asker başka bir cevap aramaya gerek duymaz nede olsa O'nun kararları emirdir, kimsenin rütbesi ondan üstün değildir,kimse onun emrine karşı duramaz, o gece bavulunu hazırlayıp tellerden atlayarak evine gider.Sabah iştimasında askerin yokluğu anlaşılır ve firarı verilir, aradan 3 hafta geçer v asker bavulu ile elini kolunu sallayarak donanma kapısından içeri girer. Komutan askeri karşısında görünce sorar: niye kaçtın oğlum bak askerliğini yaktın, asker ben kaçmadım komutanım atamızdan izin isteyipte gittim der. Komutan askerin kafasından bikaç tahtasının eksildiğini düşünür olum ata sana nasıl izin versin o öldü der. Asker durumu anlatır: atanın heykelinin huzuruna çıktım 3 hafta izin istedim O da bana gidebilirsin anlamında kapıyı gösterdi bende gittim der. Komutan afallar, heykele bakar heykel gerçektende kapıyı gösteriyordur. Donanma komutanına kadar gider mevzu ve askere hiçbir ceza verilmez ama heykelin yönü değiştirilir. Bir başka hikayeye göre Gölcük depreminden sonra aynı heykelin yönü birkez daha değişir, bu kez heykelin parmağı Kıble'yi gösterir.

  • sabetay sevi16.12.2004 - 13:27

    Sabetay sevi, bin yıllardır Yahudiler tarafından beklenen kurtarıcı olduğunu iddia eden ve peygamberi Nathan'la bunun propagandasını yapan ve Osmanlı sultanı Avcı Mehmet'i hedef almasından sonra, canını kurtarmak için dininden dönüp müslüman olan zat.Hıristiyanların bekledikleri hz.İsanın yeniden dünyaya geleceği günden önce bir kehanete göre yahudilerin içerisinden bir mesih çıkıp onları günümüzün israilinde toplayacak olan ve kendini mesih ilan eden gene aynı zat.Takipçilerinden bir kısmı liderleri Müslümanlığı seçtikten sonra intahar eden ve bir kısmıda onunla birlikte Müslüman olan,ama gerçek dinlerini içten içe yaşamaya devam eden Sabetayistlerin oldukça sağlam bir iradeleri olmalı ki yüzyıllar boyu bu geleneklerini sürdürebilmişler
    Mesih'le beraber fahişeliğin kadını olarak bilinen karısı Sera da saraya Fatma Hanım olarak gelmiş, fettanlığını kullanarak Mesih'in davasına yardımcı olmaya çabalamıştır. Tüm bunların uzağında olmak isteyen padişahın sabetay sevinin canını bağışlayıp saraya almasıyla harem maceralarının başlaması, sarayda ardı arkası kesilmeyen entrikaların sonunda Mesih hala Mesih olduğunu savunmuştur..Bildiklerimizin ve geçmişin bize sunduklarının, hiç de anlatılanlar gibi olmadığını düşünmekte haklıyım galiba...

  • harbiye nazırı nazım paşa16.12.2004 - 13:09

    Sistemi korumak için bir baskında hayatını kaybetbe pahasına baskıncılara kafa tutan bu sert mizaçlı genel kurmay başkanımız tarihimizin tozlu raflarına kalkarken arkasında bıraktığı şey; doğru olduğuna emin olduğu yolda canını feda etmeye hazır oluşuydu Onu'da taktir edip Allah'tan rahmet diliyoruz.

  • bab-ı ali baskını16.12.2004 - 13:02

    23 Ocak 1913 günü İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından düzenlenen hükümet darbesine verilen addır. Hükümet, Balkan savaşları karşısında aldığı yenilgiden dolayı duyduğu manevi eziklik, barış anlaşmasına boyun eğmesini isteyen Almanya ve Avusturya'nın baskın baskıları altında zor durumdayken İttihat ve Terakki' nin önde gelenleri Babıali' yi bastı. Baskın, cemiyetin merkezinde Enver Paşa ve Talat Paşa tarafından planlanmıştı.harbiye nazırı nazım paşanın ölümü ile sonuçlanan baskınla kimilerine göre bir çete dünya tarihinde ilk kez yönetimi ele geçirirken kimilerine göre ise halkın iradesi ile yönetime demokrasi hakim olmuştur.Baskında akılda kalan ed önemli şey koskoca genel kurmay başkanını karşılarında görünce afallayan düşük rütbeli askerlerden sadece yakup cemil 'bu herife laf anlatılırmı ' diyerek nazım paşanın vucuduna iki ele ateş etmiştir.Bir genel kurmay başkanını vurmak her babayiğit askerin harcı değildir. Yakup cemilin güvendiği birilerimi vardı, yoksa sadece kazanmak içinmi bu şekilde davranmıştır? , orası hala sırdır...

  • yakup cemil16.12.2004 - 12:51

    Soner Yalçın,Teşkilat'ın İki Silahşörü adını verdiği kitabında, . Yakup Cemil, Enver Paşa'nın yönetiminde İstanbul'da darbe yapan İttihat Terakki Cemiyeti'nin en ünlü silahşörüydü. 1913'te Babıali baskını sırasında, Enver Paşa'nın hemen yanında Yakup Cemil vardı. Karşılarına çıkıp 'Bu ne cüret asi herifler? ' diye bağıran Harbiye Nazırı (Genelkurmay Başkanı) Nazım Paşa'nın şakağına silahını dayayıp tetiği çekti. Enver Paşa, 'Eyvah Yakup Cemil ne yaptın? ' deyince de, 'Bu herife laf anlatılır mı? ' karşılığını verdi ve yerde yatan Nazım Paşa'nın bedenine bir kurşun daha sıktı. daha sonta ittihatçılarada ters düşen Yakup Cemil bir arkadaşının onu ispiyonlaması sonucu idam edildi.Babıali baskınından sonra Ataturk milli savunma bakanı olacaktı; Atatürk bir anısında eğer operasyon başarıyla sonuçlansaydı bile ben gene yakup cemili idam ederdim demiştir..

  • devlet14.12.2004 - 16:30

    Devlet işine akıl ermez, girmemek lazım bak Mematiye; adam girmeyelim dedikçe Polat dahada derinlere giriyor.Memati sokaklarda büyümüş, sokaklarda yaşamış polat gözünü açınca kendini devletin kollarında bulmuş adamın hayatı devlet. Amaan, bizde dizideki oyuncuların karakterlerini tahlil ediyoruz :) dizi len bu izlenir olum, izle izle, alla alla..

  • baba14.12.2004 - 15:24

    Amerika'ya inanıyorum.

    Servetimi Amerika'da kazandım.

    Ve kızımıda Amerikan
    Geleneklerine göre büyüttüm.

    Ona özgürlük verdim ama, ailesinin
    şerefini koruyacağına da emindim.

    Kendine bir erkek arkadaş buldu,
    İtalyan değildi...

    Beraber sinemalara gittiler.
    Eve geç gelmeye başladı...

    Hiç itiraz etmedim.

    İki ay önce bu oğlan, kızımı bir araba gezintisine
    çıkardı, yanlarında oğlanın bir arkadaşıda vardı.

    Kızıma viski içirmişler...

    Ve ondan faydalanmaya
    kalkmışlar.

    Kızım karşı koymuş
    ve onurunu korumuş.

    Onlarda kızımı dövmüşler,
    bir hayvan gibi...

    Hastaneye vardığımda
    burnu kırılmıştı.

    Kırılan çenesini, teller yardımıyla,
    birarada tutabiliyorlardı...

    Çektiği acı yüzünden ağlayamadı bile.

    Ama ben ağladım,
    neden ağladım ki?

    O, benim yaşam ışığımdı.

    Güzel kızım...

    Artık, asla güzel olamayacak.

    Afedersiniz.

    Her dürüst Amerikalı
    gibi bende polise gittim.

    Bu iki çocuk, mahkemeye çıkarıldılar.

    Yargıç onları, 3 yıla mahkum etti.
    Ama karar tecil edildi...

    Karar tecil edildi! Aynı
    gün serbest bırakıldılar!

    Duruşma salonunda
    aptal gibi kalakaldım.

    O iki piç, suratıma
    bakıp gülümsediler.

    O zaman karıma; Adalet için, Don
    Corleone'ye gitmemiz gerek dedim.

    Neden polise gittin?
    Neden derhal bana gelmedin?

    Benden ne istiyorsunuz? Herşeyi yaparım,
    ama yalvarırım ricamı yerine getirin.

    Rican nedir?

    Ölmelerini istiyorum.

    Bunu yapamam.

    Ne isterseniz vereceğim.

    Seni yıllardır tanıyorum, ama
    ilk defa benden yardım istiyorsun.

    Karım senin tek kızının, vaftiz
    annnesi olduğu halde...

    Beni, en son ne zaman bir fincan
    kahve içmeye çağırdın hatırlamıyorum.

    Ama, dürüst olalım, asla
    benim dostluğumu istemedin...

    Ve bana borçlu kalmaktan korktun.

    Başımın derde girmesini istemedim.

    Anlıyorum...

    Amerika'da cenneti buldun.

    Mahkemelerin ve polisin korumasında,
    güzel bir yaşam kurdun kendine.

    Benim gibi bir arkadaşa
    ihtiyacın olmadı hiç.

    Ama, şimdi buraya gelmiş, bana;

    Don Corleone, adaleti
    sağla diyorsun...

    Ama bunu saygısızca söylüyorsun...

    Dostluk önermiyorsun. Bana 'Baba'
    demek bile istemiyorsun...

    Kızımın düğününde bana gelip, cinayet
    işlememi istiyorsun, para karşılığı...

    Ben adalet istiyorum.

    Bu adalet değil.
    Kızın hala yaşıyor.

    O zaman, kızımın çektiği
    gibi acı çeksinler.

    Size ne kadar ödemeliyim?

    Bonasera, Bonasera.

    Sana ne yaptımki, bana bu denli
    saygısızca davranıyorsun?


    Buraya dost olarak gelseydin,

    Kızını döven o pislikler, o gün
    aynı acıyı kendileride yaşarlardı.

    Ve senin gibi dürüst bir adamın,
    düşmanları benimde düşmanlarım olurdu.

    Ve o zaman senden korkarlardı...

    Dostum olur musunuz?

    Baba?

    Güzel.

    Bir gün...Umarım o gün gelmez ama,
    senin hizmetini isteyeceğim.

    Ama o güne kadar...

    Bunu, kızımın düğünü nedeniyle
    verilmiş bir armağan olarak kabul et.

    - Teşekkürler, Baba.
    - Birşey değil.Lafımı olur, herzaman beklerim :)

  • film replikleri13.12.2004 - 11:20

    Hayir. Simdi dinlicem.

    Babanin cinayetinden sonra evlat edinildin.

    Kuseninle oturmak için Montuana'daki
    bir at ve koyun çiftligine gittin

    Sonra?

    Sonra bir sabah ben aniden kaçtim.


    'Aniden' degil, CIarice.

    - Kaçta basladin?
    - Erken. Hala karanlikti.
    Sonra birsey seni uyandirdi, degil mi?
    Bir rüyamiydi? Neydi o?

    Tuhaf bir ses duydum.

    Neydi o?

    Çiglikti.

    Bir çesit çiglik.
    ÇOcuk sesi gibi.

    Ne yaptin?

    Asagi kata indim.

    Disari.

    Ahirda süründüm.

    Içeri bakmaya çok korkuyordum,
    ama zorundaydim.

    Ne gördün,Clarice?
    Ne gördün?

    Kuzular.

    Onlar bagiriyorlardi.

    Onlar kuzulari bogazliyorlardi?
    Ve kuzular bagiriyordu.

    - Ve sen kaçtin?
    - Hayir, basta onlari serbest
    birakmaya çalistim.

    Kapiyi onlara açtim ama kaçmadilar.

    Saskin saskin, durdular orada.
    Kaçmadilar.

    Fakat sen yapabilirdin ve yaptin, degil mi?

    Evet bir kuzuyu aldim ve
    kaçabildigim kadar hizlica kaçtim.

    - Nereye gidiyordun, CIarice?
    - Bilmiyorum. Hiç yicegim, suyum yoktu
    ve hava çok soguktu, çok soguk.

    Düsündüm ki...

    Sadece bir tanesini
    kurtarabilmeyi düsündüm fakat

    Fakat çok agirdi.

    Çok agir.

    Polis arabasi beni tuttugunda bir kaç
    mil den daha fazla gitmemistim.

    Çiftçi çok sinirliydi ve beni Bozeman'daki
    yetim okuluna gönderdi.

    Çiftligi bir daha hiç görmedim.

    Kuzuna ne oldu, CIarice?

    - Onu öldürdü.
    - Hala bazen uyaniorsun, degil mi?

    Karanlikta uyaniyorsun.

    ve kuzularin çigliklarini duyuyorsun?

    Evet.

    Ve zavalli Catherine'i kurtarirsan onlari
    durdurabilecegini düsünüyorsun, degil mi?

    Eger Catherine yasarsa,

    karanlikta birdaha kuzularin bu

    kötü çigliklariyla uyanmayacaksin.

    BIlmiyorum.

    Bilmiyorum.

    Saol, CIarice.

    - Saol.
    - Onun ismini söyleyin bana, Doktor.

    Dr ChiIton, farzediyorum.

    Sanirim sen herbirini biliyorsun.

    Tamam.

    - Devam edelim.
    - Senin siran, Doktor.

    - Disari.
    - Adini söyle bana.

    Afedersiniz,bayan. Emir var.
    Sizi bir uçaga bindirmem lazim. Gelin simdi

    Cesur CIarice.

    Bu kuzular bagirmayi biraktiklarinda
    bana haber vereceksin, degilmi?

    - Onun ismini söyle bana, Doktor.
    - CIarice.

    Dava dosyan.

    Güle güle, CIarice.

  • sokak çocukları12.12.2004 - 23:51

    AH ULEN SOKAK ÇOCUKLARI :)
    KOVSAM GİTMESSİNİZ, GEL DESEM GELMESSİNİZ,
    NE YATACAK YERİNİZ OLSUN İSTERSİNİZ,NEDE YALNIZ KALMAK
    Bİ ELİNİZDE BALİ TORBASI Bİ ELİNİZDE İZMARİT NEREYE GİDİYONUZ OLUM MANYAKMISINIZ :)

  • victor hugo12.12.2004 - 23:45

    SEFİLLER'İN SONUNDA BİR ŞİİR VARDIR, OKUYAN HERKEZ HATIRLAR O ŞİİRİ:
    SONSUZ OYKUDADIR O,
    KADER BİR YIĞIN İŞ AÇTI BAŞINA,
    YENİLMEZ, YAŞARDI.AMA;
    EN SEVDİĞİ MELEĞİNDEN AYRILINCA,
    DAYANAMAYIP ÖLDÜ.
    GECE GELİNCE GÜNDÜZÜN GİDİŞİ GİBİ,SESSİZ,
    SEDASIZ BİR ÖLÜMDÜ BU....