Hukukun temel kaidesi olan'Bir masumu cezalandırmaktansa bin suçluyu azad etmek daha evladır' hükmünü koyarak hukukun ne derece ince bir çizgide yürüdüğünü belirten ve Ahmet Cevdet Paşa tarafından 1551 madde ile özetlenen müthiş bir hukuk kaidesidir.Mecelle kelime olarak 'Büyük Hukuk Kitabı' anlamına gelir.Bütün dillerde genel kabul gördüğü için en temel hukuk kaideleri olarak dünyada kabul görmüştür.bugünkü medeni kanunların zorlandığı hususlarda mecelle hukukuna müracat edilir. Birkaç tane örnek verelim: 1) Beraat-ı zimmet asıldır(Borçlu olmamak asıldır.Borç ileri süren ispata mükelleftir.) 2) Def-i mefasit celb-i menafiden evladır(Zararın defi,faydanın celbinden evladır) 3) Ezmanın tağayyürü ahkam tağayyür eder(Zaman değişince hükümlerde değişir) 4) Ukadda itibar makasıt ve maaniyedir,elfaz ve mebaniye deyildir(Sözleşmenin amaç ve anlamı göz önüne alınır.,söz ve yazılışı deyil) 5) Şeek ile yakin zail olmaz(Kuşku kesin bilgiyi gidermez) 6) İçtihat ile içtihat nakzolunmaz(İçtihat içtihatla bozulmaz) 7) Zarar-ı ammı def için zararı hass ihtiyar olunur(Alması hukuka aykırı olnın vermeside hukuka aykırıdır) 8) Beynel tüccar maruf olan şey beynlerinde meşrut gibidir(ticari öçrf ve adetler ticari sözleşmelerin şartı gibidir.
Harika bir kadın adı gibi Balçiçek.Sağlam karakterli,duruşu net,mütavazi çok güzel bir Türk kadını.Gerek görsel,gerek yazılı basından takip ediyorum.Konulara vakıf.Yazıları,sade anlaşılır basın ahlak ve kurallarına saygılı.Bütün görüşlere aynı mesafede duran bir entellektüel.Benim şahsımda aranan bir yazar.Onun şu sözü çok meşhurdur'Karşı mahalle acaba neler olmuş...'Bu cümleyi özellikle muhafazakar basın için kullanır.Başarılarının devamını diliyorum.
Bahtiyar Vahapzade Azerbaycanın milli şairidir.Türk Milli Kurtuluş Savaşını ve Başkomutan Mustafa Kemal'i kendisine örnek almıştır.Yine bir diğer şair Mehmet Emin Resulzade'nin izinden gitmiş ve onun 'Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez' vecisesini Azeri gençliğine her fırsatta hatırlatmıştır.Azerbaycan'ın kurtuluşunda, aydınlanmada öncü kişiliklereden birisidir.Türkiye'yi sık sık ziyaret eder ve Alparslan Türkeş'ten görüş ve temennilerini alırdı.Necip Fazıl'la da sık sık bir araya gelip esir Türklerin kurtuluşu için fikir teaddisinde de bulunurdu.Mekanı cennet olsun.
Rahmetli Zeki Saraçoğlu ile 1992 yılında tanıştım.Ortadoğu Gazetesinin kurucusu.Türk milliyetçiliği davasına kıt imkanlarıyla hizmet etmeye çalışan koca bir yürek.Bana 1992-95 yılları arasında 'Geçmiş Zaman'başlıklı bir köşe vermişti.Edebiyata ve makale yazmaya olan tutkunluğumu perçinlemiştir.Şahsı ve yayın hayatı boyunca dünyanın neresinde bir Türk varsa onunla ilgilenmeyi kendisine şiar edinmiştir.Türk Milletine sevdalı idi.Mekanı cennet.ruhu şad olsun.
'Bir saniye bile hükmedemediğimiz bir dünyada yaşıyoruz.Onun için fırıldak olmanın bir anlamı yok'diyen koca bir yürek.Gönlünü bu millete kaptırmış bir dava adamı.Gençliğini hapislerde ve 7.5 yıllık hapis hayatının 4 yılını hücrede geçiren bir iman abidesi.Bu millete sevdalı.Damarında kan yüreğinde soluk gibi aşık milletine.Onu anlatmaya kelimeler kifayet etmez.O sonsuzluğun sahibine ulaşmak istedi ve ulaştı.Ruhu şadd mekanı cennet olsun....
GECE YARISI KAPISI ÇALINAN PATİŞAH Sultan İkinci Abdulhamid Han,Siyasi Bilgiler Fakültesinden birinci olanları her yıl saraya katip olarak olarak alırmış.Böyle yapmakla,gençleri çalışmaya ve devlet işlerini yerinde görüp incelemeye teşvik edermiş. Katip seçilen Esad Bey,'Hatırat-ı Abdülhamid-i Sani' adlı eserinde yaşadığı bir olayı şöyle anlatır. 'Bir gece yarısı şifre yazdım.İmza için Sultanın yatak odasının kapısını çaldım.Açılmadı.Üçüncü defa vuracağım sırada kapı açıldı.Karşıma çıkan Abdülhamid Han havlu ile yüzünü siliyordu.Bana'Evladım seni beklettim,kusura bakma.Gece yarısı mühim bir imza için geldiğini anladım.Abdestim yoktu.Abdest almak için geciktim.Bu milletin hiç bir kağıdına abdestsiz imza atmadım.Oku,dinleyelim 'dedi.Okudum ve besmele çekerek imzaladı.'Hayırlı olur inşaallah'dedi. Kimilerinin Yahudi ağzıyla konuşup'kızıl Sultan'dediği,kimilerinin de gönlünde'Cennet Mekan'olan Abdülhamid Han,milletine ve devlet işlerine işte böylesine saygılıydı.Bunun içindir ki abdest alarak attığı her imza,etrafı çalkalanıp yıkılmaya yüz tutan koca bir imparatorluğu 33 yıl ayakta tutmuştur.O,medrese tahsilliydi.Onun içindir ki böylesine büyük yetişmişti.Bugün onun yerinde olanlar,çağ dışı olan medreselerden deyilde,daha çağdaş(?) yüksek tahsil görerek çift diplomalı ve doktoralı ve bilmekle öğündükleri yabancı dille mezun oldular. Hayatlarının en verimli dönemlerini ilim tahsil ettikleri Avrupa ve Okyanus aşırı ülkelerde geçirip,fonksiyon yüzdelerinin zayıfladığı bir zamanda ülkesine hizmet etmeyi bir görev saydılar.Yıllarca içinde bulundukları batı mistizisminin pençesinden kurtulamadılar ve dış destekli iktidarlarında da ülkeyi hep bir felakete sürüklediler. İşte size bir örnek: Yakın döneme imzasını atan ve Türkiye'yi büyük bir kırizin içine atmakla suçlanan DSP,MHP ve ANAP Hükümeti. Ecevit'in sağ kolu olan Hüsamettin Özkan,Başbakan yardımcılığı ve partisinden istifa ederken çok acı bir gerçeği de itiraf ediyordu.Basına yansıyan ve Meclis Araştırma Komisyonuna verdiği ifadede'Biz önümüze gelen kararnameleri hiç okumadan imzalıyorduk.Çünkü altlarında duayen dediğimiz,H.Sami Türk,Ş.Sina Gürel,İsmail Cem gibi bürokratların imzalarını görürdük.Onları görünce biz de okumadan imzalardık. Yaptığı bu davranıştan oldukça pişmanlık duyan Özkan,Bürokrat kurbanı olduğunu ve bir daha Ankara'ya Allah'ın nasip etmemesini de söylüyordu. Osmanlı'da kanun nizamı olmadığını söyleyenler,acaba Abdülhamid'in gece yarısı uykusundan kaldırılıp,abdest alarak ve bizzat okutarak ve 'Bismillah'diyerek imzalaması karşısında ne diyeceklerdir? İşte Abdülhamid farkı.Burada Hüsameddin Özkan'ı kutlamak lazım.'Bürokrat kurbanı olduk'derken,yıllardır milletten gizlenen bürokrasi ayıbını açığa çıkardığı için.Derin Küresel Kraliyet Protokolünde'Seçeceğimiz yöneticiler kabiliyetleri zayıf ve kölece itaat edecek kimselerden olmalıdır.Kendilerinin müşaviri veya uzmanı(bürokrat) olan bizim çocuklarımız sayesinde elimizde oyuncağa döneceklerdir.'deniliyor. İşte Osmanlı'nın en tartışmalı ve hakkında en çok kitap yazılan Sultanı ile günümüz bürokrasisinin bir analizini yapmaya çalıştık.Bu mukayese iyi tahlil edilirse Abdülhamid'in ne denli Ulu Hakan olduğu anlaşılmış olur kanaatindeyim.
Hünerli Köyü doğup büyüdüğüm köy.Bir cennet köşesi.Eski ismi Kefli.Zamanın Trabzon Valisi köyü ziyareti sırasında her hane başında küçücük kulubelerden dumanların yükseldiğini ve Örs seslerinin duyulduğunu fark edince muhtardan bilgi alır.Köy, Keserin anavatanı olarakta bilinir.Başta tarım aletleri olmak üzere,demir aksanı üzerine çok büyük ustalıklara sahiptir.Özellikle,keser,balta,terzi ve kaporta makası vs bilumum çeşit hemen her hanede imal edilmekteydi.Bunu öğrenen Vali Bey 'Bu kadar Hünerli insanların bulunduğu bir köyün adı ancak Hünerli olabilir'diyerek adını değiştirmiştir.Ancak bu el sanatları artık yavaş yavaş tükenmeye başlamıştır.Bunda göç faktörünün etkisi büyüktür.Hünerli Köyü imalatlarının özellikle büyükşehirlerdeki kullanıcı ve satıcıları tarafından arandığı bir gerçektir.
Vefat etmiş bir generale 'hakkımı helal etmiyorum'dediği için hakkında dava açılan ve tazminata mahkum edilip evi haczedilen 'deli' bir yürek.Yıllardır takip ederim,yakinen tanırım.Onu anlamak için belli bir birikime gerek vardır.Sanıldığı kadar da aşırı uçlarda deyildir.İslamcı bir yazar olarak bilinmesine rağmen bir çok barışçıl konularda ateist görüşlerle de bir araya gelebilmekte ve ortak bir deklarasyon yayınlayabilmektedir.
Hukukun temel kaidesi olan'Bir masumu cezalandırmaktansa bin suçluyu azad etmek daha evladır' hükmünü koyarak hukukun ne derece ince bir çizgide yürüdüğünü belirten ve Ahmet Cevdet Paşa tarafından 1551 madde ile özetlenen müthiş bir hukuk kaidesidir.Mecelle kelime olarak 'Büyük Hukuk Kitabı' anlamına gelir.Bütün dillerde genel kabul gördüğü için en temel hukuk kaideleri olarak dünyada kabul görmüştür.bugünkü medeni kanunların zorlandığı hususlarda mecelle hukukuna müracat edilir.
Birkaç tane örnek verelim:
1) Beraat-ı zimmet asıldır(Borçlu olmamak asıldır.Borç ileri süren ispata mükelleftir.)
2) Def-i mefasit celb-i menafiden evladır(Zararın defi,faydanın celbinden evladır)
3) Ezmanın tağayyürü ahkam tağayyür eder(Zaman değişince hükümlerde değişir)
4) Ukadda itibar makasıt ve maaniyedir,elfaz ve mebaniye deyildir(Sözleşmenin amaç ve anlamı göz önüne alınır.,söz ve yazılışı deyil)
5) Şeek ile yakin zail olmaz(Kuşku kesin bilgiyi gidermez)
6) İçtihat ile içtihat nakzolunmaz(İçtihat içtihatla bozulmaz)
7) Zarar-ı ammı def için zararı hass ihtiyar olunur(Alması hukuka aykırı olnın vermeside hukuka aykırıdır)
8) Beynel tüccar maruf olan şey beynlerinde meşrut gibidir(ticari öçrf ve adetler ticari sözleşmelerin şartı gibidir.
Harika bir kadın adı gibi Balçiçek.Sağlam karakterli,duruşu net,mütavazi çok güzel bir Türk kadını.Gerek görsel,gerek yazılı basından takip ediyorum.Konulara vakıf.Yazıları,sade anlaşılır basın ahlak ve kurallarına saygılı.Bütün görüşlere aynı mesafede duran bir entellektüel.Benim şahsımda aranan bir yazar.Onun şu sözü çok meşhurdur'Karşı mahalle acaba neler olmuş...'Bu cümleyi özellikle muhafazakar basın için kullanır.Başarılarının devamını diliyorum.
Bahtiyar Vahapzade Azerbaycanın milli şairidir.Türk Milli Kurtuluş Savaşını ve Başkomutan Mustafa Kemal'i kendisine örnek almıştır.Yine bir diğer şair Mehmet Emin Resulzade'nin izinden gitmiş ve onun 'Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez' vecisesini Azeri gençliğine her fırsatta hatırlatmıştır.Azerbaycan'ın kurtuluşunda, aydınlanmada öncü kişiliklereden birisidir.Türkiye'yi sık sık ziyaret eder ve Alparslan Türkeş'ten görüş ve temennilerini alırdı.Necip Fazıl'la da sık sık bir araya gelip esir Türklerin kurtuluşu için fikir teaddisinde de bulunurdu.Mekanı cennet olsun.
Rahmetli Zeki Saraçoğlu ile 1992 yılında tanıştım.Ortadoğu Gazetesinin kurucusu.Türk milliyetçiliği davasına kıt imkanlarıyla hizmet etmeye çalışan koca bir yürek.Bana 1992-95 yılları arasında 'Geçmiş Zaman'başlıklı bir köşe vermişti.Edebiyata ve makale yazmaya olan tutkunluğumu perçinlemiştir.Şahsı ve yayın hayatı boyunca dünyanın neresinde bir Türk varsa onunla ilgilenmeyi kendisine şiar edinmiştir.Türk Milletine sevdalı idi.Mekanı cennet.ruhu şad olsun.
'Bir saniye bile hükmedemediğimiz bir dünyada yaşıyoruz.Onun için fırıldak olmanın bir anlamı yok'diyen koca bir yürek.Gönlünü bu millete kaptırmış bir dava adamı.Gençliğini hapislerde ve 7.5 yıllık hapis hayatının 4 yılını hücrede geçiren bir iman abidesi.Bu millete sevdalı.Damarında kan yüreğinde soluk gibi aşık milletine.Onu anlatmaya kelimeler kifayet etmez.O sonsuzluğun sahibine ulaşmak istedi ve ulaştı.Ruhu şadd mekanı cennet olsun....
GECE YARISI KAPISI ÇALINAN PATİŞAH
Sultan İkinci Abdulhamid Han,Siyasi Bilgiler Fakültesinden birinci olanları her yıl saraya katip olarak olarak alırmış.Böyle yapmakla,gençleri çalışmaya ve devlet işlerini yerinde görüp incelemeye teşvik edermiş.
Katip seçilen Esad Bey,'Hatırat-ı Abdülhamid-i Sani' adlı eserinde yaşadığı bir olayı şöyle anlatır.
'Bir gece yarısı şifre yazdım.İmza için Sultanın yatak odasının kapısını çaldım.Açılmadı.Üçüncü defa vuracağım sırada kapı açıldı.Karşıma çıkan Abdülhamid Han havlu ile yüzünü siliyordu.Bana'Evladım seni beklettim,kusura bakma.Gece yarısı mühim bir imza için geldiğini anladım.Abdestim yoktu.Abdest almak için geciktim.Bu milletin hiç bir kağıdına abdestsiz imza atmadım.Oku,dinleyelim 'dedi.Okudum ve besmele çekerek imzaladı.'Hayırlı olur inşaallah'dedi.
Kimilerinin Yahudi ağzıyla konuşup'kızıl Sultan'dediği,kimilerinin de gönlünde'Cennet Mekan'olan Abdülhamid Han,milletine ve devlet işlerine işte böylesine saygılıydı.Bunun içindir ki abdest alarak attığı her imza,etrafı çalkalanıp yıkılmaya yüz tutan koca bir imparatorluğu 33 yıl ayakta tutmuştur.O,medrese tahsilliydi.Onun içindir ki böylesine büyük yetişmişti.Bugün onun yerinde olanlar,çağ dışı olan medreselerden deyilde,daha çağdaş(?) yüksek tahsil görerek çift diplomalı ve doktoralı ve bilmekle öğündükleri yabancı dille mezun oldular.
Hayatlarının en verimli dönemlerini ilim tahsil ettikleri Avrupa ve Okyanus aşırı ülkelerde geçirip,fonksiyon yüzdelerinin zayıfladığı bir zamanda ülkesine hizmet etmeyi bir görev saydılar.Yıllarca içinde bulundukları batı mistizisminin pençesinden kurtulamadılar ve dış destekli iktidarlarında da ülkeyi hep bir felakete sürüklediler.
İşte size bir örnek:
Yakın döneme imzasını atan ve Türkiye'yi büyük bir kırizin içine atmakla suçlanan DSP,MHP ve ANAP Hükümeti.
Ecevit'in sağ kolu olan Hüsamettin Özkan,Başbakan yardımcılığı ve partisinden istifa ederken çok acı bir gerçeği de itiraf ediyordu.Basına yansıyan ve Meclis Araştırma Komisyonuna verdiği ifadede'Biz önümüze gelen kararnameleri hiç okumadan imzalıyorduk.Çünkü altlarında duayen dediğimiz,H.Sami Türk,Ş.Sina Gürel,İsmail Cem gibi bürokratların imzalarını görürdük.Onları görünce biz de okumadan imzalardık.
Yaptığı bu davranıştan oldukça pişmanlık duyan Özkan,Bürokrat kurbanı olduğunu ve bir daha Ankara'ya Allah'ın nasip etmemesini de söylüyordu.
Osmanlı'da kanun nizamı olmadığını söyleyenler,acaba Abdülhamid'in gece yarısı uykusundan kaldırılıp,abdest alarak ve bizzat okutarak ve 'Bismillah'diyerek imzalaması karşısında ne diyeceklerdir?
İşte Abdülhamid farkı.Burada Hüsameddin Özkan'ı kutlamak lazım.'Bürokrat kurbanı olduk'derken,yıllardır milletten gizlenen bürokrasi ayıbını açığa çıkardığı için.Derin Küresel Kraliyet Protokolünde'Seçeceğimiz yöneticiler kabiliyetleri zayıf ve kölece itaat edecek kimselerden olmalıdır.Kendilerinin müşaviri veya uzmanı(bürokrat) olan bizim çocuklarımız sayesinde elimizde oyuncağa döneceklerdir.'deniliyor.
İşte Osmanlı'nın en tartışmalı ve hakkında en çok kitap yazılan Sultanı ile günümüz bürokrasisinin bir analizini yapmaya çalıştık.Bu mukayese iyi tahlil edilirse Abdülhamid'in ne denli Ulu Hakan olduğu anlaşılmış olur kanaatindeyim.
Hünerli Köyü doğup büyüdüğüm köy.Bir cennet köşesi.Eski ismi Kefli.Zamanın Trabzon Valisi köyü ziyareti sırasında her hane başında küçücük kulubelerden dumanların yükseldiğini ve Örs seslerinin duyulduğunu fark edince muhtardan bilgi alır.Köy, Keserin anavatanı olarakta bilinir.Başta tarım aletleri olmak üzere,demir aksanı üzerine çok büyük ustalıklara sahiptir.Özellikle,keser,balta,terzi ve kaporta makası vs bilumum çeşit hemen her hanede imal edilmekteydi.Bunu öğrenen Vali Bey 'Bu kadar Hünerli insanların bulunduğu bir köyün adı ancak Hünerli olabilir'diyerek adını değiştirmiştir.Ancak bu el sanatları artık yavaş yavaş tükenmeye başlamıştır.Bunda göç faktörünün etkisi büyüktür.Hünerli Köyü imalatlarının özellikle büyükşehirlerdeki kullanıcı ve satıcıları tarafından arandığı bir gerçektir.
Vefat etmiş bir generale 'hakkımı helal etmiyorum'dediği için hakkında dava açılan ve tazminata mahkum edilip evi haczedilen 'deli' bir yürek.Yıllardır takip ederim,yakinen tanırım.Onu anlamak için belli bir birikime gerek vardır.Sanıldığı kadar da aşırı uçlarda deyildir.İslamcı bir yazar olarak bilinmesine rağmen bir çok barışçıl konularda ateist görüşlerle de bir araya gelebilmekte ve ortak bir deklarasyon yayınlayabilmektedir.
Ekonomik ve siyasi reflesklerle direnci kırılan bir toplumun gazını almak için görevlendirilen bir kişilik.
Abdurrahim Karakoç,'MİHRİBAN'demek,yani dost,sadakat,lambada titreyen alevin üşümesi demek.Suları ıslatamamak demek.Velhasıl gönül+sevgi demek.Selam olsun ona...