Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Us Atölyesi
Us Atölyesi

"H İ Ç İ N İ Ç İ N D E K İ P İ Ç"

  • meltem22.01.2021 - 15:39

    "votka ahlaksızdır, rakı tarihtir, bira zevzekliktir, cin çarpar, viski tecavüze neden olur, tekila cinayettir.. ne içsem acaba"

  • yalnızlık22.01.2021 - 15:38

    "yalnızlık psikolojiktir / öpülünce geçer!"

  • meltem22.01.2021 - 15:33

    “Yüzümün yansısı bu. Yapacak işim olmadığı günlerde onu seyreder dururum. Gördüğüm bu yüzden, hiçbir şey anlamıyorum. Başkalarının yüzleri bir anlam taşıyor. Benimki öyle değil. Güzel mi yoksa çirkin mi, bunu bile söyleyemem. Çirkin galiba. Çünkü böyle olduğunu söylediler.”

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın22.01.2021 - 11:00

    "...Yalnızlık böyle saçaklanıyormuş../önce insana inanıyor insan./sonra harflere, seslere, renklere.../ akşamlar herkesi alıp götürürken / sessizce büyüyor..." Ş. E

  • meltem21.01.2021 - 18:36

    "Bütün sırlarımı
    Görünmez bir mürekkeple
    Boynumdaki hamaylıya yazdım
    Sanki yalnızca dilsizler
    Bir sırrı saklarmış gibi
    Dilimin ucunda biriken ürpertiyi kestim
    Kül bastım yarama
    Ve yeniden bir göçe dönüştüm"A.G

  • aşk21.01.2021 - 18:21

    Aşk hep bizimleydi. O, insanın olduğu her yerde vardı. Günahı, ayıbı, yerleşik ahlak kurallarını hiçe saydı. Hakim sevme biçimlerini reddetti. Dinler, ideolojiler ve hatta devrimler, kendilerine ilk onu hedef kıldı. Onun üzerine gidildiği kadar hiçbir duygunun, hiç kimsenin, hiçbir ulusun, hiçbir uygarlığın üzerine gidilmedi. Uygarlıklar devrildi, değişti, yıkıldı, kuruldu ama onu tahtından eden olamadı. Engellenemedi. Yok edilemedi. Dönüştürülmeye çalışıldıysa da direndi. Başka bir şey olmamaya en çok aşk direndi. Direnmek en çok aşka ve aşıklara yakıştı. Aşk dediğin şey ardında büyük yıkıntılar bırakan ve önündeki bir başka yıkıntıyı yuva bilenlerin meziyetiydi. Zordu. Zorluğu bir savaş kadar, yitirilen bir umut kadar, binlerce sesin arasında seçmeye çalıştığın sessizlik kadardı. Onsuz ne yaralar iyi oldu, ne küsler barıştı ne devrimler yapıldı.
    Aşk devrimden daha devrimciydi
    Tarih denilen karanlığın her anında o vardı. Kavimleri birbirine kırdırdı, kavimleri sevgili kıldı. Kimi zaman dünyanın en yalın, en basit, en açık aldatmacasıydı. Kimi zaman insan aklının ve o aklın kurduğu ve muhtaç olduğu o lanet ilişkilerin ayakta kalabilmesi için gereken bir safsataydı. Ama kutsaldı. Onun kutsallığı, tıpkı iyiliğin ve tıpkı güzelliğin egemen olduğu ya da olacağı gibi bir sanrının bir başka haliydi. Çoğu zaman bir dindi. Duası olmayan tek din.
    Kimden kime akacağı belli olmayan, kimsenin kontrol edemediği bir oluş ve akış haliydi. Kim bilir belki de yoktu –ki bunu bize Freud hatırlatmıştı (Aşk yoktur, libido vardır)-. Olup olmamasını bilemiyoruz ama Aragon’un söylediği gibi ya mutlu aşk yoktu, ya da mutlu olanlar tarihte yerini alamamıştı.
    Aşk bizim günahımızdı. Tanrı katında aşk yoktu. O, yeryüzüne ve insana mahsustu. Çünkü yargılamanın ve cennet ve cehennemin olduğu yerde tutku ve günah artık rafa kalkacak, tutkunun ve günahın olmadığı bir yerde aşk yeşermeyecekti. İçerisinde tutkunun ve günahın olmadığı bir aşk yalnızca “yalan” olacaktı. Ve yeryüzünde yaşayanlar, tam da bu yüzden, yalanlarla günahlar arasında bir tercih yapmak zorundaydı. Yeryüzünün sakinleri ya yalanlarla ya günahlarla yaşayacaktı. Çünkü aşk ve yalan bir bedende asla barınmayacaktı.
    Aşk bizim aklımızdı. O geldiğinde akıl artık sevmeyi tutkudan ayıracak kadar ehlileşmiş olacaktı. Aşkın yanında sevmenin hükmü kalmayacak, bir çocuk gibi yalnız bırakılacaktı. Ve en çok, sevmeyi aşk, aşkı sevmek sananlar yanılacaklardı -ki onlar aşkın ve sevmenin katiliydi-.
    Aşk bizim lanetimizdi. Ve her lanet gibi çaresi kendi içindeydi.
    Ali Murat İrat

  • aşk21.01.2021 - 18:20

    Aşk hep bizimleydi. O, insanın olduğu her yerde vardı. Günahı, ayıbı, yerleşik ahlak kurallarını hiçe saydı. Hakim sevme biçimlerini reddetti. Dinler, ideolojiler ve hatta devrimler, kendilerine ilk onu hedef kıldı. Onun üzerine gidildiği kadar hiçbir duygunun, hiç kimsenin, hiçbir ulusun, hiçbir uygarlığın üzerine gidilmedi. Uygarlıklar devrildi, değişti, yıkıldı, kuruldu ama onu tahtından eden olamadı. Engellenemedi. Yok edilemedi. Dönüştürülmeye çalışıldıysa da direndi. Başka bir şey olmamaya en çok aşk direndi. Direnmek en çok aşka ve aşıklara yakıştı. Aşk dediğin şey ardında büyük yıkıntılar bırakan ve önündeki bir başka yıkıntıyı yuva bilenlerin meziyetiydi. Zordu. Zorluğu bir savaş kadar, yitirilen bir umut kadar, binlerce sesin arasında seçmeye çalıştığın sessizlik kadardı. Onsuz ne yaralar iyi oldu, ne küsler barıştı ne devrimler yapıldı.
    Aşk devrimden daha devrimciydi
    Tarih denilen karanlığın her anında o vardı. Kavimleri birbirine kırdırdı, kavimleri sevgili kıldı. Kimi zaman dünyanın en yalın, en basit, en açık aldatmacasıydı. Kimi zaman insan aklının ve o aklın kurduğu ve muhtaç olduğu o lanet ilişkilerin ayakta kalabilmesi için gereken bir safsataydı. Ama kutsaldı. Onun kutsallığı, tıpkı iyiliğin ve tıpkı güzelliğin egemen olduğu ya da olacağı gibi bir sanrının bir başka haliydi. Çoğu zaman bir dindi. Duası olmayan tek din.
    Kimden kime akacağı belli olmayan, kimsenin kontrol edemediği bir oluş ve akış haliydi. Kim bilir belki de yoktu –ki bunu bize Freud hatırlatmıştı (Aşk yoktur, libido vardır)-. Olup olmamasını bilemiyoruz ama Aragon’un söylediği gibi ya mutlu aşk yoktu, ya da mutlu olanlar tarihte yerini alamamıştı.
    Aşk bizim günahımızdı. Tanrı katında aşk yoktu. O, yeryüzüne ve insana mahsustu. Çünkü yargılamanın ve cennet ve cehennemin olduğu yerde tutku ve günah artık rafa kalkacak, tutkunun ve günahın olmadığı bir yerde aşk yeşermeyecekti. İçerisinde tutkunun ve günahın olmadığı bir aşk yalnızca “yalan” olacaktı. Ve yeryüzünde yaşayanlar, tam da bu yüzden, yalanlarla günahlar arasında bir tercih yapmak zorundaydı. Yeryüzünün sakinleri ya yalanlarla ya günahlarla yaşayacaktı. Çünkü aşk ve yalan bir bedende asla barınmayacaktı.
    Aşk bizim aklımızdı. O geldiğinde akıl artık sevmeyi tutkudan ayıracak kadar ehlileşmiş olacaktı. Aşkın yanında sevmenin hükmü kalmayacak, bir çocuk gibi yalnız bırakılacaktı. Ve en çok, sevmeyi aşk, aşkı sevmek sananlar yanılacaklardı -ki onlar aşkın ve sevmenin katiliydi-.
    Aşk bizim lanetimizdi. Ve her lanet gibi çaresi kendi içindeydi.
    Ali Murat İrat

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın21.01.2021 - 18:18

    "Hadi benim suskunum
    geçtiğim yılları yaktım ardımda
    çocukluğumdan gelirken düştüğüm
    o keskin virajdan
    sürüklendiğim bu vakte dek
    sıkıca tuttuğum
    kırık dökük inançlarım bile
    ölmek üzere.

    Gözlerimdeki ay ışığı
    gözlerinin körlüğü içindi."B. K

  • meltem21.01.2021 - 18:15

    "..Kimse görmedi, s a ç l a r ı m uzamadı yıllardır..."

  • İçinden geldiği gibi yazmalısın21.01.2021 - 18:11

    yüreğinden geçenleri ne yana dönerek dinler insan?