Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • şairimsin08.08.2010 - 23:36

    DEĞİLİM

  • şu an ne dinliyorum21.05.2010 - 07:41

    Kendimi...

  • Sen Aslı'dan da Guzelsin08.04.2010 - 08:45

    Siz onu birde Kerem'e sorun)))

  • IKLIĞ (YAYLI KOPUZ)08.04.2010 - 08:44

    Yaylı sazlarımızın en eskisi kopuz’dur (yaylı kopuz) .Iklığ adı verilen bir yaylı sazın geçen yüzyıla kadar doğu Türkleri tarafından kullanıldığı söylenmekte Sazın, yarım Hindistan cevizinin kesik yüzüne gerilmiş bir deri ve üst tarafına takılmış bir kol ile alt tarafına takılmış bir ayaktan ibaret olduğu bildiriliyor.Orta Çağda İran ve çevresinde “rebab” ya da “rüd” diye adlandırılan bu çalgı, “kopuz” adıyla en geç XV. yüzyılda Osmanlı müziğinde kullanılmaya başlamıştır. Ancak Anadolu’ya, göçler, gezginler, ozanlar ya da akınlar kanalıyla taşınarak bu tarihten çok daha önce geldiği sanılmaktadır.
    Günümüzde Iklığ Yavuz Top ve Cahit Berkay gibi usta sanatçılar tarafından tekrar kullanılmaya başlamıştır,

  • ARHAVİ04.04.2010 - 17:19

    karanlıkta kurşunîi derisi kırmızıya boyanan
    baltabaş gemi
    ingiliz torpitosudur.
    ve dalgaların üstünde sallanarak
    alev alev
    yanan:
    şaban reisin beş tonluk takası.

    kerempe fenerinin yirmi mil açığında,
    gecenin karanlığında,
    dalgalar minare boyundaydılar
    ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu.
    rüzgar:
    yıldız - poyraz.
    esirlerini bordasına alıp
    kayboldu ingiliz torpitosu.
    şaban reisin teknesi
    ateşten diregiyle gömüldü suya.

    arheveli ismail
    bu ölen teknedendi.
    ve şimdi
    kerempe fenerinin açığında,
    batan teknenin kayığında
    emanetiyle tek başınadır,
    fakat yalnız değil:
    rüzgârın,
    bulutların
    ve dalgaların kalabalığı,
    ismail'in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.

    arheveli ismail
    kendi kendine sordu:
    «emanetimizle varabilecek miyiz? »
    kendine cevap verdi:
    «varmamış olmaz.»

    gece, tophane rıhtımında
    kamacı ustası bekir usta ona:
    «evlâdım ismail, » dedi,
    «hiç kimseye değil, » dedi,
    «bu, sana emanettir.»

    ve kerempe fenerinde
    düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde,
    ismail, reisinden izin isteyip,
    «şaban reis, » deyip,
    «emaneti yerine götürmeliyiz, » deyip
    atladı takanın patalyasına,
    açıldı.

    «allah büyük
    ama kayık küçük» demiş yahudi.
    ismail bodoslamadan bir sağnak yedi,
    bir sağnak daha,
    peşinden üç-kardeşler.
    ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer
    alabora olacaktı.

    rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor.
    ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor:
    sıvastopol'a giden bir geminin
    sancak feneri.

    elleri kanayarak
    çekiyor ismail kürekleri.
    ismail rahattır.
    kavgadan
    ve emanetinden başka her şeyin haricinde,
    ismail unsurunun içinde.
    emanet:
    bir ağır makinalı tüfektir.
    ve ismail'in gözü tutmazsa liman reislerini
    ta ankara'ya kadar gidip
    onu kendi eliyle teslim edecektir.

    rüzgâr bocalıyor.
    belki karayel gösterecek.
    en azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil.
    fakat ismail
    ellerine güvenir.
    o eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
    ve kemeraltı'nda fotika'nın memesini
    aynı emniyetle tutarlar.

    rüzgâr karayel göstermedi.
    yüz kerte birden atlayıp rüzgâr
    bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi
    düştü.

    ismail beklemiyordu bunu.
    dalgalar bir müddet daha
    yuvarlandılar teknenin altında
    sonra deniz dümdüz
    ve simsiyah
    durdu.
    ismail şaşırıp bıraktı kürekleri.
    ne korkunçtur düşmek kavganın haricine.
    bir ürperme geldi ismail'in içine.
    ve bir balık gibi ürkerek,
    bir sandal
    bir çift kürek
    ve durgun
    ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı.
    ve birdenbire
    öyle kahrolup duydu ki insansızlığı
    yıldı elleri,
    yüklendi küreklere,
    kırıldı kürekler.

    sular tekneyi açığa sürüklüyor.
    artık hiçbir şey mümkün değil.
    kaldı ölü bir denizin ortasında
    kanayan elleri ve emanetiyle ismail.
    ilkönce küfretti.
    sonra, «elham» okumak geldi içinden.
    sonra, güldü,
    eğilip okşadı mübarek emaneti.
    sonra...
    sonra, malûm olmadı insanlara
    arhaveli ismail'in âkıbeti...
    Nazım...

  • ışıl ışıl04.04.2010 - 17:16

    Ankara'da parıldayan bir çift göz...

  • keşke04.04.2010 - 17:13

    Keşke bizim 'keşke' lerimiz hiç olmasa...

  • ne fayda04.04.2010 - 17:11

    Ne Fayda (Enver Gökçe'ye)

    «Telden
    Demirden geçsen
    Mapusu delsen
    Ne fayda! »


    I

    yüreklerimizi gencecik
    çıkarıp verebilseydik
    üşümezdi göğsümüzde
    biber gibi bir uçurum

    II

    tam da yakalamışken doğanın gizini
    bir bir vururken emperyalizmi
    toprak geniş kalçalarında
    neden kalktın soframızdan
    ENVER USTA

    günü akşam etmek sana yakışır mı
    yakışır mı sana upuzun yatmak
    biz yaştakileri ustasız bırakmaz

    adam sen de
    yatarsan yat
    biz dik durdukça
    sen ölsen
    NE FAYDA!

    1982
    Nevzat Çelik

  • türkü hikayeleri04.04.2010 - 16:56

    Rus işgali sırasında Bitlis, bir harabe şehir görüntüsü alır. Düşmanın çekilmesinden sonra savaş esnasında Bitlis'ten kaçan bir baba ve oğul, Bitlis'e dönmek üzere yola çıkarak şehre hakim konumdaki Dideban Dağı eteğine varırlar.

    Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul geri döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir:

    'Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok; sadece beş tane minare ayakta kalmış.'
    Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır.

    Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel.
    Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel.

    Bu ağıt zamanla türkü ve manilere konu olarak günümüze kadar gelir.

    Türkünün Sözleri

    Bitliste beş minare beri gel oğlan beri gel
    Yüreğim dolu yare beri gel oğlan beri gel
    İsterem yanen gelem beri gel oğlan beri gel
    Cebimde yok on pare beri gel oğlan beri gel

    Tüfeğim dolu saçma beri gel oğlan beri gel
    Kaçma vururum kaçma beri gel oğlan beri gel
    Doksan dokuz yarem var beri gel oğlan beri gel
    Bir yarede sen açma beri gel oğlan beri gell

    Nazmi Zülfikar

  • ölmek04.04.2010 - 16:48

    NEDİR ÖLMEK?

    Nedir ölmek insan için
    ebedi bir mutlulukmu
    Yoksa ızdırap...

    Nedir ölmek,
    bütün bir yaşamın
    tatlı bir huzurla anıldığı gece,
    var oluş mu?
    yoksa,
    hiç bir iz bırakmadan yok oluş mu?

    dünya nimetlerinin verdiği haz
    şimdi kanlı bir bıçak mı
    nedir ölmek

    yok olmak mı iyi
    yoksa
    YAŞARKENMİ ÖLMEK...

    07.12.2009