Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • türk olmak20.08.2009 - 14:19

    Türk Ülküsü
    Dünya bir çarpışma alanıdır. Yaratıcı kuvvet, dünyayı bir çarpışma düzeni içinde yaratmış, yaratılanlar çarpışma düzeni içinde yaşayıp bugüne erişmişlerdir. Bunun, neden, niçin böyle olduğu hakkındaki yüksek felsefi düşünceleri bir yana bırakıp gerçeği olduğu gibi kabul edersek, çarpışmaya hazır bulunmanın en hayati prensip olduğu sonucuna kendiliğinden varırız.
    İnsanlar arasındaki çarpışma, birleşip düzene girmiş topluluklar arasında oluyor. Bu topluluklara millet diyoruz. Milletler, binlerce yıldan beri var. Amansız boğuşmalarda bazıları ortadan kalkmış, bazıları sonradan kurulmuş, fakat milletler her zaman var olmuş, her zaman birbiriyle savaşmıştır.
    Savaşmak, yaşamak için gereklidir. Çünkü, milli çıkarların çatıştığı davaları bitirmek için, savaştan başka çare bulunamamıştır. Milletleri savaşa hazır bulunduran iki vasıta vardır. Biri maddidir, buna 'teknik' diyoruz. Biri ruhidir, 'ülkü' adını veriyoruz.
    Uzun tarih göstermiştir ki, eşit maddi kuvvetler arasındaki çarpışmayı ruhi yönden üstün olan kazanır. Ruhi kuvvet, teknik kuvveti yaratabilir. Ruhi kuvvetten yoksunluk ise, maddi güç ne kadar büyük olursa olsun bozgun demektir.
    Ruhi kuvvet nedir?
    Milli üstünlük inancı, büyümek isteği, yani milli ülküdür. Milli ülküler, toplulukların yaratıcı kuvvetidir. Bütün yaratıcı güçler gibi de, aykırılıkları yok etmek özelliğine maliktir. Türk yaratıcı gücü, yani Türk ülküsü, yüzyıllardan beri prensip haline gelmiş, uğrunda çarpışılmış, birkaç kere gerçekleşmiş bir düşüncedir. Ona hayal diyenler, hayal içinde gevşeyip tembelleşmiş olanlardır. Dedikleri gibi hayal olsaydı, hiç gerçekleşir miydi?
    Bununla beraber yirminci yüzyıl bir mucizeler zamanı olmuş, olmaz sanılanlar mümkün kılınmıştır. Bu bakımdan da Türk ülküsünün gerçekleşmesini ummak, insanlar için, haktır.Türk ülküsü, Türk büyüklüğü ve Türk kudreti isteği ve inancıdır. İnancın ne büyük ruhi amil olduğunu anlatmaya lüzum yok. İmanla, ümitsiz hastalar bile iyileşiyor.
    Bir ülkünün çerçevesinde toplanmak ve onun için ölümü bile göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Milli bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır? Hayvan, ölümden ve ızdıraptan kaçar, kuvvetliden korkar.
    Ölümden korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü insandır.
    Bir zamanlar, dinler, insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı'dan öğütler verdi. Bugünkü ülküler tamamıyla millidir. Dini inancı da içine almış olan milli ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bu duygu ve düşüncedir.
    Bugünkü kaba maddecilik arasında, Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o, yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz. Bütün Doğu milletlerini yendiği halde, yalnız Türklerle başa çakamayan Batı'nın içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim silahımız, Türk ülküsüdür.
    Arab'ı, Acem'i, Hind'i, Çin'i yenilirken, tek başına Avrupa'ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Tanrının adının savunan Asya arslanları, zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır.
    Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü, içinde yabancıya hayranlık unsuru var. Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek ilacı 'Türk ülküsüdür'.
    Bir şair: Bu toprak için,
    Bu bayrak için,
    Ölelim..
    Fakat bilelim.Diyor. Güzel bir düşünce. Türk ülküsünün yoluna girdiğimiz gün, bu şiiri biraz değiştirerek söyleyeceğiz:Bu toprak için,
    Bu bayrak için,
    Ölelim.
    Ne düşünelim, ne de bilelim!
    (10 Kasım 1955)
    Atsız

  • kurtuluş savaşı mücahitleri20.08.2009 - 14:09

    KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA 2000 KIRGIZ

    2000 Kırgız yiğidi atlarla yola düşmüş Anadolu'ya.
    6000 km. at sırtında. Biter mi o yol ya Rab.
    Yardım etmek için Mustafa Kemal'in kahraman ordusuna.
    Ne bekler o yollarda bilinmez,Türklüğün onurudur
    belkide
    Gazilerin göz yaşları silinmez akar ardısıra
    Bir yol gider atayurttan Balkana,Adriyatikten Çin
    Seddine
    İşte o yolun sevdalısıydı atlılar bu biline
    At sırtında doğmuştu,at sırtında ölmek yakışır
    Üzengiye yapışmıştır kaderi vurulsada düşmez
    2000 çelik yiğit taşırcasına binlerce yılı omuzunda
    Katılacaklardı Mustafa Kemal'in ordusuna
    Deh dediler bir tarihe yürü savaşa
    Kandaşlarım vuruşurmuş ayrı düşmek yakışmaz kardaşa
    Atlarımız yıkılsa da yayan yürür gideriz
    Bu ulu dava bizim; ne yaza denk ne kışa
    Kurtuluş Savaşının kahraman cengizleri
    6000 kilometre atla da sar bizleri
    Siz ki nurdan her akıncı tarihsiniz en baştan
    Türkler korkmaz dediniz ne yoldan ne savaştan
    Kimse geri dönmedi.Savaştan sağ çıkanlar İznik
    bölgesine yerleşti.

    Bu gün Anadolu'da aynı şeyler olsa ki
    Yine kalkar gelirler bu kez 20000 belki

    Murat KARAL

  • türk mitolojisi19.08.2009 - 15:51

    DEMİRCİ KAVA BİR TÜRK EFSANESİ

    Kitapta Nevruz üzerinden tartışılan Kürtlerin sahiplendiği “Demirci Kava” efsanesi ile Türklerin türeyiş destanı olarak bilenen “Ergenekon’dan çıkış” efsanesinin kökeni de aranıyor. Kitapta olay şöyle anlatılıyor: Turan (Türkistan) ve İran topraklarının Cemşit’ten sonraki hükümdarı olan Dahhak adında zalim bir hükümdarın omuzlarında kanser hastalığı ortaya çıkar. Hükümdar, ülkenin tüm hekimlerini çağırarak hastalığına çare arar; fakat hekimler hükümdarı iyileştirmek isteseler de başarılı olamazlar. Bir gün hekim kılığına giren şeytan, Dehhak’a gelerek “Eğer genç insanlardan iki kişiyi her gün kurban edip beyinlerini yaralarına sürecek olursa iyileşeceğini” söyler. Bu şekilde yapılan tedavide, tesadüfî olarak ağrı dinmeye başlayınca, her gün İran ve Türkistan’da iki genç yakalanarak kurban edilir.

    Daha sonra bu işi yapmakla görevli mutfak çalışanı vicdan azabı çektiğinden, her gün öldürülen iki gençten birini salıverip, yerine koyun beyni götürmeye başlar. Saraydan kaçan gençler ise, uzaklardaki dağlara sığınarak zamanla çoğalırlar. Nesilleri bu gençlerden oluşan topluluğa Kürt denilmiştir. Daha sonra içlerinden demircilik yapan Kava adında bir kişi, Kürtleri bu dağlardan kurtarıp Dehhak’a karşı isyan başlatır ve zalim Kralı öldürür.

    Bu efsane Türklerin türeyiş destanın çağrıştırıyor: Çinliler tarafından esir edilen Türkler, zamanla kaçarak dağlara sığınmış ve orada çoğalarak millet haline gelirler. Daha sonra bir demirci, demirden dağı eritip Türkleri özgürlüğe kavuşturur. Daha sonra Türkler düşmanlarını öldürerek bölgeyi ele geçirirler. Ergenekon’dan çıkış zamanı bahar ayları olduğundan, bu efsaneden dolayı Türk zümreleri bahar bayramı adı verilen Nevruz’da, bir demirci temsili olarak demiri döverek, bayramın başlangıcını yapar. Akabinde günahlardan ve kirlerden temizlenmek için ateşten atlama törenleri yapılır. Hem Kürt hem de Türk efsanesindeki figürler ve törenler aynı.

    Demirci Kava adlı kişinin aslında Türk veziri Bilge Tonyukuk olduğunu söyleyen Ömer Özüyılmaz, “Şerefname’de de bu geçer. Göktürk yazıtlarında, Bilge Tonyukuk’un adı Gave olarak geçer. Aslen Çin topraklarında yaşayan bir Türk ailenin çocuğu iken, Göktürk devletinde vezirlik yapmıştır. Doğu Türkistan Türklerinde, Çin’den gelen ailelere ‘Gave’ denmektedir. Göktürklerde ve Doğu Türkistan Türklerinde vezirlerin unvanı ‘demirci’dir. Dolayısıyla Bilge Tonyukuk’un Türkçe unvanı Demirci Gave’dir. Bu benzerliğin tesadüfle açıklanmasına imkân göremiyoruz. Ergenekon destanında anlatılan hadise tamamen Demirci Gave efsanesi ile aynıdır.” diyor. Bu ve benzeri birçok Türk efsanesi, Türklerin İran’a gelmelerinden sonra Fars edebiyatına geçer. Firdevsi’nin yazdığı Demirci Kava efsanesi, Türklerin İran’a gelmesinden sonra gerçekleşir. Firdevsi de Türklerden duyduğu bu efsaneyi kaleme alır. Hem demirci kava efsanesinde hem de Türklerin türeyiş destanında bir demircinin dağı erittiği ve halkı özgürlüğe kavuşturduğu ile demircinin zalim kralı öldürdüğü aynı benzerliklerle anlatılıyor.

  • alevilik19.08.2009 - 13:45

    ANADOLU ALEVİLİĞİ

    Anadolu’daki Alevilik; özü itibarıyla Türk kimliklidir. Bu topraklardaki Aleviliğin kendisini anlatma aracı, ‘bağlama’dır. Bu saz Türk’e özgüdür. Aleviler, bağlamayı kutsamış; ona “Telli Kuran” denilmiştir. Kürtlerde bağlama olmadığı gibi onun kutsanması da yoktur.

    Anadolu Alevileri’nin ibadeti olan cem töreni de Türkçe ibadet biçimidir. Bu topraklarda asla Kürtçe cem yapılmamıştır. Bugün Kürt Alevi diye bilinen veya kendilerini öyle sananlar bile cemlerini Türkçe yapmaktadırlar. Sadece bu olgu bile Kürt Alevi’nin, Türk Alevi olduğunu göstermeye yeter.

    Yine Anadolu Aleviliği’nin “Yedi Ulular” diye kutsadığı ozanların tümü Türk’tür. Seyyit Nesimi, Hatayi (Şah İsmail) , Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Kul Himmet Türkçe yazan ozanlardır. Günümüzde bile Kürt kökenli bir Alevi ozanı yoktur. Anadolu Alevileri’nin kutsal kişileri arasında Kürt kökenli kimse bulunmamaktadır.

    Kürtlerde kadının durumu ile Aleviler’de kadının durumu birbirine hiç benzememektedir. Ayrıca sivil yaşam modeli de birbirine taban tabana zıttır.

    Bu yüzden Anadolu’da dikkat çekecek bir kitle olarak Kürt Alevisi veya Alevi Kürt olmamıştır. Bu terimler, son yirmi yılda ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Osmanlı zihniyetindeki resmi tarihçiler; bir taraftan, Alevileri de Kürt göstermeye çabalayan PKK’lılar; Alevi Kürt terimini icat etmişlerdir.

    Bazı Alevi’nin Ermeni olduğu iddiası da tamamen yanlıştır. Çünkü; Ermeni milleti, Hıristiyan olarak kalmıştır. Bunlardan İslam’ı seçenler de çok azdır. Bu gibi Ermenilerin Alevi nüfus içinde belirleyici olduğunu düşünmek, tarihi tersyüz etmekten başka şey değildir.

  • Türk tarihi19.08.2009 - 12:33

    Türk Çocuğu;

    Atalarını tanıdıkça

    daha büyük işler yapmak için

    kendinde kuvvet bulacaktır.


    Mustafa Kemal ATATÜRK.

  • türkler19.08.2009 - 12:23

    İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler'
    Napoleon Bonaparte - Fransız İmparatoru

    'Türklerden bahsediyorum... Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek tabiatı da inciten bir gaflet olur.'
    Tasso - İtalyan Şair


    'Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp öğrenirsiniz.'
    William Martin

    'Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş imparatorluklar içinde yaşayan kavimlerin en asili ve başta gelenedir. Dini, sosyal ve örfi faziletleri,tarafsız kimseler için birer takdir ve hayranlık kaynağıdır.'
    Lamartine-Fransız Yazar, şair ve Devlet adamı.

    'Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi; önümde su, ardımda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş... Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu; yine kurtuldum. Fakat bugün esirim, Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar bana yaptılar, esir ettiler. Yalnız ayağımda zincir yok, zindanda da değilim; istediğimi yapıyorum. Fakat bu defa da şefkatin, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar alicenap, bu kadar asil, bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı.'
    Demirbaş Şarl -İsveç Kralı (Ruslardan kaçıp Osmanlıya sığınmıştır)

    'Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları!
    Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar.'
    M. Montecuccoli (Avusturyalı Komutan)

    'Seceat ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli hiç bir kavim yoktur. Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır.'
    İbn-i Hassul

    Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir.
    Pierre Loti

    Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa'nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı.
    Çarnayev(Rus Komutan)

    Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.
    Moltke

    Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır.
    La Martine

    Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.
    Towsend (İngiliz Komutan)

    Doğulu önderler, milletlerinin başından ayrılmayarak her hükümetin temeli olan şu iki kanunu hakkıyla yapıyorlar: iyi yola götürmek ve kötülüklerden korumak. Bu asil hareket Ruslardan fazla özellikle Türklerde göze çarpıyor.
    Auguste Comte

    Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır.
    Lady Mary Wortley Montagu

    Türk'ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. Fakat pek güç olan, Türk'ün özünü göstermektir. Bu öz, ayışığı gibi görülür fakat gösterilemez.
    Decamps (fransız ressam)

    Türkler yaman binicidirler. Türkler hücumunda düşmanı bir yaprak gibi çevirip bozarlar.
    Câhiz (Arap Bilgini)

    Türklerin yürekleri temizdir. Onlarda batıl fikirler, basit düşünceler yoktur.
    Semame İbn-i Eşreş (Arap Bilgini)

    Türkler kahramandırlar. Dostlarına zarar vermezler. Fakat kazanç getirirler.
    Comenius (Çek Bilgini)

    Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir. Ve hiçbir haksızlık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır.
    William Pitt (İngiliz Devlet Adamı)

    Türk, Heredot'tan, Tevrat'tan çok eski yüzyılların tanıdığı bir ulustur.
    Sadelik içinde görkemi, sükunet içinde ihtişamı, tahakküm kabul etmeyen bir
    yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür.
    (Ünlü Tarihçi) Hammer

    Türkler kahramadırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir.
    Comenius (Çek Bilgini)

    Türkler muhakkak ki Avrupa tarihinin ve yakın Asya tarihinin bildiği en halis efendi millettir.
    Kayzerling

    Her Türk'ün bakışında silahın ruha verdiği güveni görmek mümkündür. O hayata ve olaylara güvenle bakmayı öğrenmiştir.
    Molkte

    Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk'ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.
    Lord Byron

    Türk korkmaz, korkutur. Bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez. Hangi işe el atarsa başarır.
    Semame İbn-i Eşreş

    Türkçe’yi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk'ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor.
    Gelland (Fransız Bilgini)

    Türk askeri cesurdur. Anavatanını sever ve onun için gerekirse çekinmeden canını feda eder.
    Albert Einstein

    Artık Türklerle savaşmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar.
    Andreas Phitiades

    Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler.
    Albert Sorel

    Türk toplumunda kişisel nitelik ve değer dışında hiçbir şeye önem verilmez.
    Baron Büsbek

    On ulusun, on yiğit adamının gücü tek bir kimsede toplansa yine bir Türk'e bedel olmaz. Türklerin en çok konuştuğu şey savaştır, zaferdir. Eğlenceleri ise attır, silahtır. Türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar övülse yeridir.
    Charles Mcfarlene

    Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir.
    Donaldson

    Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler.
    Donaldson

    Türklerle dost ol ama düşman olma.
    Gianni de Michelis

    Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz.
    Hamilton

    Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur.
    Hamilton

    Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır. Ülkeleri değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında sarsılması hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır.
    Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler vardır ki uygarlık için birer süs olmaktadır.
    Hammer

    Çanakkale'de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim.
    Sir Julien Corbet

    Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir.
    Mulman

    Toplumsal düzenin Türkler arasında kurmuş olduğu ilişkilerin hepsinde temiz yüreklilik ve iyi niyet hakimdir. Vatandaşların birbirlerine karşı borçlu oldukları işlemleri yapma ve yerine getirmeleri için başka ülkelerde olduğu gibi senetleşmeye yani yazılı belgeye ihtiyaçları yoktur. Çünkü onların övülmeye değer hallerinden biri de verdikleri söze genellikle sadık kalmaları ve karşılarındakini aldatmaktan, güveni suistimal etmekten çekinmeleridir.
    Monradgea D'ohsson

    Kendi ulusuna karşı bu kadar dürüst ve cömert olan müslüman Türkler hangi mezhebe bağlı olursa olsun aynı dürüstlüğü yabancılara karşı da yapar ve yerine getirirler. Bu noktada müslümanla müslüman olmayan arasında hiçbir fark gözetmezler.
    Monradgea D'ohsson

    Türk'ü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir. Haksız saldırılar ve adi iftiralar önünde Türk'ün vakur kalışı, kuşku yok ki körlerin gerçeği, eşyayı anlamadıklarını düşündüklerinden ve körlere acıdıklarındandır. Bu soylu davranış o adi iftiralara ne açık bir cevap oluyor.
    Pierre Loti

    Türk'ün ahlaki seciyesi çocukluğunda aldığı iyilik telkinleriyle değil çevrelerinde fenalık görmemek suretiyle oluşur.
    Thomas Thorsten

    'Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır.'
    Feldmareşal von Moltke -Alman Genelkurmay Başkanı

  • ülkücü18.08.2009 - 11:33

    Ülkücüler insanlık alemi icinde ne uşak olmayı ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen.Şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.Sizlere kolay bir başarı vaad etmiyorum.Kısa zamanda bir iktidar umanlar bizimle yola çıkmasınlar.Yolumuz uzun ve çetindir.Bu yolda karşınıza menfaat teklifleri tehditler ve daha bir yığın engel çıkacaktır.Bu çetin yolda dayanabilicekler bizimle gelsinler cesur olanlar kuvvetli olanlar gerçekten inananlar kafilemize katılsınlar.Dava adamları o davanın şartlarını ve gereklerini kendi kişiliklerinde yaşayamazlarsa o davayı bir adım ileri götüremezler.
    Alparslan TÜRKEŞ

    Türk islam davasının 22 yaşındaki ilk şehidi Ruhi KILIÇKIRAN'ın yetim olduğunu 4 ocak 1968 de Ankara Site Yurdu Katinin de iftarını açtıktan sonra hemen şehit edildiğini biliyormuydunuz...

    17 Mart 1978 tarihinde Ömer BAYRAKLAR Salih ULU Bahri BİLGİN Cevat KOCA Sinan KOCA isimli 5 ülkücü işçinin aynı anda dev-yol militanları tarafından katledildiğini. Ümraniye de oturan bu ülkücülerinin hepsinin de Giresunlu olduklarını Sinan ile Cevat'ın kardeş olduğunu Sinan KOCA'nın henüz 10 günlük bebeği olduğunu biliyormuydunuz...

    18 Eylül 1879 tarihinde Adana da 6 ülkücü öğretmenin arkalarından ateş açmak süretiyle şehit edildiğini ve bu öğretmenlerin katillerinin hala yakalanmadığını biliyormuydunuz...

    8 Haziran 1970 tarihinde şehit edilen Yusuf İMAMOĞLU'nun yapılan otopsi sonucu 36 saattir yemek yemediğini şehit edilmeden önce okulun arka bahçesinde bulunun ağaçların altında son namazını kılan İMAMOĞLUN'UN cebinden 35 kuruş çıktığını biliyormuydunuz...

    23 Kasım 1970 yılında ülkücü şehit ERTUĞRUL DURSUN ÖNKUZU' nun kominist militanlar tarafından ağır işkenceler sonucu şehit düştüğünü ÖNKUZU' nun kırılmadık kemiği patlamadık yerinin kalmadığını ve ağzından ciğerlerine bisiklet pompasıyla hava verilerek çiğerlerinin de patladıktan sonra okulun 3. katın penceresinden aşağı atıldığını biliyormuydunuz...

    12 Eylül idaresi tarafından haklarında verilen idam hükmünün uygulanması sırasında yanlarında bulunan görevli imamın Selcuk Duracık ve Halil Esendağ için 'Hiç evliya gördünüz mü' diyenlere 'evet HALİL ile SELCUK' u gördüm' dediğini biliyormuydunuz...

    12 Eylül idaresi tarafından idam edilen MUSTAFA PEHLİVANOĞLU nun son mektubunda
    'şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki Mustafalar ölür ALLAH davası ölmez Milliyetçilik yaşar kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer ALLAH' a inananlarındır.'dediğini
    biliyormuydunuz...

    12 Eylül idaresi tarafından idam edilen Cevdet KARAKAŞ' ın avukat barolarından hiç bir avukatın savunmak istemediğini ve KARAKAŞIN savunmasını kendisi yapmak zorunda kaldığını biliyormuydunuz...

    17 Nisan 1980 tarihinde Malatya belediye başkanı Hamit Fentoğunun evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu FENTOĞLU, kızı ve 2 torunun ve torunu olan Selim BOZKURT FENTOĞLU nun daha 2,5 yaşında olduğunu ve babasının vatani görevini yapmakta olduğunu biliyormusunuz...

    12 Eylül idaresi tarafından asılarak idam edilen Cengiz BAKTEMUR'UN korkusuzca idam sehpasına yürüyüşüne şahit olan cezaevi personelinin 'bizce şehitti o şehitlik mertebesine ermiş birinin karı değildir. Sevinerek ve koşarak ilmeği boynuna gercirmiştir. ' dediğini biliyormusunuz...

    5 Eylül 1979 yılında şehit olan ADEM PEKMEZCİ isimli ülküdaşımızın henüz 15 yaşında olduğunu biliyormuydunuz...

    Ülkücü şehit Ahmet Evcimen'in Bakırköy deki Sürmeli otelin önünde 20 den fazla kurşunla şehit edildiğini biliyormusunuz...

    Tokat'ın Zile ilcesin den Mustafa Taştangil' in kitap ve defterlerinin her sayfasında büyük ülkü devi ERTUĞRUL DURSUN ÖNKUZU NUN isminin yazışı olduğunu ve mezarı ÖNKUZUNUN yanında bulunduğunu ve ailesinden son isteğinin bu olduğunu biliyormuydunuz...

    Ülkücü şehitlerden Ahmet Sarpkaya' nın kurban bayramının son günü mahallelerine baskına gelen kominist militanları önce fark edip durumdan arkadaşlarına haberdar etmek için evlerini dolaşırken acılan ateş neticesi öldüğünü ve 18 yaşındaki SARPKAYA' nın SAĞIR VE DİLSİZ olduğunu biliyormusunuz...

    Uşakta dokuma işcisi olarak calışan Alaaddin Gündüzün doğum yapmak üzere eşinin yanına giderken 27 kurşunla şehit edildiğini GÜNDÜZ' ünvefat ettiği gün bir oğlunun dünyaya geldiğini ve doğan bebeğinin adının Alaaddin olduğunu biliyormuydunuz...

    Eşitlik olsun diye12 eylül idaresinin Selçuk Duracık,Halil Esendağ,Cengiz Baktemur İsmet Şahin,Mustafa Pehlivanoğlu,Fikri Arıkan,Cevdet Karakaş,Ali Bülent Orkan,Ahmet Kerse olmak üzere 9 ülkücüyü asarak şehit ettiğini biliyormusunuz...

    Ali Can Karaosmanoğlu'nun 18 Haziran 1979 yılında Mimar Kemal Lisesi öğrencisiyken şehitlik mertebesine ulaştığını ve yaşının henüz 17 olduğunu biliyormuydunuz.

    6 Ağustos 1979 da şehitlik mertebesine ulaşan Ali Çetin'in Vatani görevini Asteğmen olarak yaptığı sırada Kayseri'de bulunan ailesini ziyarete gittiğinde şehit düştüğünü evli ve 2 çocuk babası olan Çetin'nin kominist militanlar tarafından önce dişlerinin söküldüğünü sonra üzerine asit dökülerek bıçaklandığını ve sonra yakıldığını biliyormuydunuz.

    3 Haziran 1980 tarihinde şehit edilen Ali Kuş'un henüz 18 yaşında olduğunu ve o yaşlarda Kayseri ülkücü gençler derneğinin mahalle başkanlığını yaptığını biliyormuydunuz.

    Ali Osman Devecioğlu ülkücü şehidimizin yaşlı annesini emekli maaşını almaya götürürken Çeliktepe de kominstler tarafından silahlı saldırıya uğrayıp kafasına isabet eden tek kurşunla annesinin kolları arasında şehit düştüğünü biliyormuydunuz.

    İsmail Tomaç'ın 5 Haziran 1980 de Bursa'nın Çınar mahallesindeki kırtasiye dükkanında Kuran-ı kerim okurken şehit edildiğini ve 13 günlük bir bebeği olduğunu biliyormuydunuz.
    EY ÜLKÜCÜ HAREKET BUNLARI BİL VE UNUTMA

  • Türk Tarih Tezi17.08.2009 - 17:34

    Türk Tarih Tezi'nin Doğuşu

    Başbuğ Atatürk,30'lu yıllarda Türk tarihinin gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarmak için olağanüstü bir çaba harcadı ve 'Türk merkezli' yeni bir tarih tezi geliştirdi.Daha Cumhuriyet kurulmadan önce 1922 yılında TBMM'ni açarken yaptığı konuşmada Türk tarhinin derinliğinden bahsederek Türklerin kökeninin Nuh'a kadar dayandığını ileri sürüyordu.

    Bu ilk işaretlerden ve ön hazırlıklardan sonra Atatürk, Türk tarihinin sadece Osmanlı Tarihi'nden oluşmadığını, Türklerin binlerce yıl önce de büyük devletler kurup,dünya uygarlığına büyük katkılarda bulunduğunu ileri sürerek, 1930 yılında sonradan çok tartışılacak olan Türk Tarih Tezini ortaya attı.

    Şöyle diyordu yüce Başbuğ:

    'Türk Irkı'nın kültür yurdu Orta Asya'dır.İlk çağlardan beri yüksek bir ziraat hayatına sahip olan,madenleri kullanan bu topluuk sonraları Orta Asya'dan doğuya,güneye,batıya,Hazar Denizi'nin kuzey ve güneyine yayıldı.Bu yayılma neticesinde Türk dili ve kültürü de yayıldı; gittiği yerlerde yabancı dillere ve kültürlere tesir ettiği gibi,onlardan tesirler de aldı.'(A. Afet İnan.'Atatürk'ün Tarih Tezi',Belleten III,10,1939,s.245-246)

    Atatürk'ün geliştirdiği Türk Tarih Tezi'ne göre,uygarlıkların temeli doğal nedenlerle Orta Asya'daki anayurtlarından dünyaya yayılmak zorunda kalan Türkler tarafından atılmıştı.Türkler gittikleri her yere ulusal kültürlerini de götürmüşlerdi ve yüksek Türk Kültürünün etkisi altında kalan kültürler gelişip yükselmişti.

    'Türk Ulusu Asya'nın batısında ve Avrupa'nın doğusunda olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayrılmış dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar.Onun adına 'Türk eli' derler.Türk yurdu çok daha büyüktü.Yakın ve uzak çağlar düşünülürse Türk� e yurtluk etmemiş bir anakara(kıta) yoktur.Bütün yeryüzünde Asya,Avrupa,Afrika, Türk atalarına yurt olmuştur.Bu gerçekleri yeni tarih belgeleri göstermektedir.Fakat bugünkü Türk Ulusu varlığı için bugünkü yurdundan memnundur.Çünkü Türk derin ve ünlü geçmişinin,büyük ve güçlü atalarının kutsal katkılarını bu yurtta da koruyabileceğine,o katkıları şimdiye değin olduğundan çok daha fazla zenginleştirebileceğine inanmaktadır...'(A. Afet İnan,Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları,Ankara,1969,s.14)

    Ataürk ana hatlarını iyice belirginleştirdiği Türk Tarih Tezi'ni daha da güçlendirmek için 1931 yılında Türk Tarih Kurumu'nu,1932 yılında Türk Dil Kurumu'nu,1935 yılında ise Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ni kurdu.Tüm bu kuruluşların öncelikli amacı Türk Tarih Tezi'ni kanıtlayacak çalışmalar yapmaktı.

    Türk Tarih Tezi,iç içe geçmiş ya da birbirine bağlı farklı tezlerin bir araya getirilmesinden oluşuyordu:

    1.İlk Türklerin dünya uygarlığına öncülük edecek kadar güçlü ve köklü bir kültüre sahip oldukları,
    2.Türklerin iklimde meydana gelen bozulma sonucunda Orta Asya'dan dünyanın dört bir yanına göç ettikleri ve gittikleri yerlere uygarlıklarını da götürdükleri,
    3.Anadolu'nun ilk uygarlığı olan Hititlerin ve Mezopotamya'nın ilk uygarlığı olan Sümerlerin Türk oldukları,
    4.Ege ve Yunan uygarlıklarının temelinde Türk kültürüne ait izlerin olduğu,
    5.Antik Mısır Uygarlığını kuranların ve Roma İmparatorluğu'nun kurucusu Etrüsklerin Türk olduğu...

    Ayrıca tüm dillerin Türkçe'den geldiğini ileri süren ve Türk tarih Tezi'nin tamamlayacağı düşünülen Güneş Dil Teorisi...

    Atatürk'ün sofrasında Türk tarihi ve Türk dili konusundaki sohbetlere katılan Ruşen Eşref(Ünaydın) şöyle diyordu:

    'Atatürk 1930'lu yıllarda Sümer,Akad,Babil,Myken,Eti(Hitit) , Sippililuyuma,Bask,Bröten,Kelt gibi sözleri diline dolamıştı.Türk'ü zaman ve mekan içinde arayıp bulmak,Türk'ün benliğini, yüceliğini, asilliğini ispat etmek istiyordu.Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorileri bu düşüncenin ürünüydü.Atatürk sofrasında oturmak mazhariyetine erişen kişilere bu konularda ödev verirdi.Türk Dili ve Türk tarihi konusundaki bu ödevler sofrada ciddi olarak tartışılırdı.'(Ruşe Eşref Ünaydın.Atatürk,Dil ve Tarih Kurumları, Hatıralar,Ankara,1954,s.51-60,61-65)

    Atatürk kimsenin sorgulamaya cesaret edemediği Batı'nın çarpık tarihi iddialarının karşısına bu iddiaları altüst edecek,'ulusal tarih bilinciyle' çıktı.Atatürk sözde tarihi gerçeklere dayanarak Anadolu'nun ermenilerin ve rumların anayurdu olduğunu iddia eden ve böylece Türkleri Anadolu'da 'işgalci' durumuna düşürmek isteyen Avrupa'ya her fırsatta Anadolu'nun öteden beri Türk yurdu olduğunu haykırdı.

  • zazaca16.08.2009 - 17:48

    internetten alıntı
    Kam kê aslê ho inkar keno, aqılra hero! ’ [= Kim ki aslını inkâr ediyor, akıl yönünden eşektir! ]. Bu deyim bir Zaza deyimidir.


    Ama buradaki sözcüklerin kökenine bakacak olursak:
    kim [ Eski Türkçe: kim [Bu sözcük Azerî, Başkurt,Kazak, Kırgız, Özbek, Kazan Tatar, Türkmen, Uygur gibi Türk lehçelerinde de kim biçimindedir. Mısır Arapçasında k±md±r? ; Suriye Arapçasında k±m k±ma; Kürtçede ki? , ké? (Kürtçe-Türkçe Sözlük, s. 213): Zazaca’da kam, kum; Çuvaşçada ad kam biçimlerindedir.]
    ki [ Farsça
    as(ı) l [ Arapça
    inkar [ Arapça: inkâr
    aqıl [ Arapça: akl
    +ra [ Eski Türkçe: yön eki
    hero [ Farsça: ker
    olarak görürüz. Ortaya çıkan söz hazinesinin içinde Kürtçe ya da Zazaca kökenli bir sözcük yoktur. Bu konuda yapılan dil araştırmalarından Zazaların kökenleri hakkında bazı bilgilere ulaşılmıştır.
    Doğu Anadolu’nun Elâzığ, Tunceli, Bingöl, Erzincan illerinin yayıldığı coğrafyada yaşayan Zazalar, Türk toplumunun içinde yaşayan aslı tarihî Türklüğe dayalı bir topluluktur. Batılı, Ermeni ya da Kürt araştırıcılar tarafından yazılan makale ve kitaplarda Zazalar ya Kürtlerin bir kolu ya da İranî (Guran-Zaza grubu) olarak gösterirler. Zaza-
    ların ‘Zuzu, Zuza, Zozan, Zapsas, Mu-Zazir, Zou-Zou, Zizona, Zanzavina, Zerza, Zerzawe, Zuzaniye, Zawzan, Zazawa, Zazan’ gibi bir sürü uyduruk adlardan türemiş olabileceğini; hattâ Asur tabletlerinde adı geçen Zamza Krallığının adı olabileceğini iddia ederler. İngiliz tarih-
    çisi Davik N. Mackenzie ise ‘Zazaların Hazar’dan gelerek, o sıralar Kürtlerin yerleşik olduğu bölgenin batısına yerleştikleri..’ görüşünü ileri sürer. Bazıları da onların M.Ö. 2350-2150 tarihleri arasında Anadolu’ya yerleşen Huriler olduğunu yazarlar. Yine bazılarına göre de Zazaların Kürtlerden çok önce bu topraklara yerleştikleri, bugün Kürtlerin yaşadıkları bölgelerin tarihsel olarak Zazaların anayurdu olduğudur.
    Zazalar ve Kürtler üzerine araştırma yapan belirli bazı kişiler, Zaza adı verilen İnsanların menşeinin Türk olabileceği üzerinde hiç görüş belirtmemişlerdir. Bu teoriye neden sıcak bakmadıklarının sebebi, Türkiye’yi ve Türk kökenli insanlarımızı bölüp parçalamaktan
    dolayıdır. Çünkü Zazalar Türk kökenli olursa, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu bölmeleri zorlaşacaktır.
    Şimdi size bir anımı nakletmek istiyorum: 1988 yılı Temmuz ayında ‘Dede Korkut Sempozyumu’ için, Orhan Şaik Gökyay, Bahaeddin Ögel, Fikret Türkmen, Saim Sakaoğlu, Zeynep Korkmaz, Ahmet Bican Ercilasun ve Tuncer Gülensoy’dan oluşan bir TDK heyeti olarak Azerbaycan’ın başkenti Baku’ya gitmiştik. Rahmetli Elçi Bey de bu sempozde dinleyici olarak bulunuyordu. Sempozyum arasında bir gün bizi İsmailli adlı küçük bir dağ kasabasına götürdüler. Bu yemyeşil dağ kasabasında bizi sarışın, mavi ya da yeşil gözlü, beyaz tenli genç kız ve oğlanlar, ellerinde tepsi içinde pişmiş sıcacık ekmek ve tuz ile karşıladı-
    lar. Anadolu’nun pek çok yöresine kaybolmuş olan ‘Tuz-Ekmek hakkı’ ağırlamasını burada görünce çok heyecanlanmıştık. O gezide yanımızda bulunan, Moskova Tarih Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk muallime ‘Bu gençler siz Azerîlerden farklı yapıdalar. Konuştukları
    Türkçe de Azerîceden farklı, neden? ’ diye sorduğumda, aldığım cevap beni şaşırtmıştı. ‘Bu yörenin insanları eski Saka Türklerinin torunları. Sakaların en büyük boyu Partlar bu coğrafyaya yerleşmişler. Biz bunlara SAK deriz, sizler de ZAZA adını veriyorsunuz’ deyince, ka-
    falarımızdaki pek çok sorunun cevabı bulunmuştu. Demek ki Anadolu’da yaşayan Zazaların köklerini Türk asıllı Sakalarda aramak da gerekiyormuş.Zazaların Kürt, Arap ya da İranî olamayacaklarının bir nedeni de bu kavimlerden farklı bir etnik yapıya sahip olmalarıdır. Kürtlerde, Araplarda ve Farslarda (İranlılarda) beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlü kadın ya da erkek bulunmazken, Zazalarda bu özellikler görülür. Bu da Peçenek, Kuman-Kıpçak ve Saka gibi Türk kavimlerinin bir özelliğidir ki bugün, Kazan, Başkurt, Çuvaş, Özbek, Kırgız gibi Türk boylarında da aynı özellikler görülür. Kırım ve Anadolu Türklerinin de büyük bir bölümünde bu özellikler vardır.
    Zazaca, Kürtçe (Kürmançça) dan da farklı bir özelliğe ve kelime hazinesine sahiptir. Eğer bunlar ayrı birer dil olmasaydı, Zazalar ‘Zazaca-Türkçe Sözlük’, Kürtler de ‘Kürtçe-Türkçe Sözlük’ veya ‘Ferheng-i Kırdî i Tırkî’ diye sözlükler yayımlamazlardı. Zazaca-Türkçe Sözlük’ü incelediğiniz zaman pek çok eski Türkçe söz varlığının Zazacada aynen ya da bazı ses değişmelerine uğramış biçimleriyle yaşadığını görebilirsiniz. Türkçenin Zazaca ve Kürtçeye verdiği yüzlerce ödünç sözcük, TDK tarafından yayımlanacak olan ‘Türkiye Türkçesinde Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü’ adlı etimolojik sözlüğümüzde yer
    almaktadır. Zazaların giyim-kuşam, mutfak, hayvancılık kültürleri, gelenek ve görenekleri Anadolu Türklüğünden farklı değildir. Fakat, başta gelenek-görenek olmak üzere birçok ba-
    kımdan Kürtlerden farklı özellikler arz eder. Kuzey Irak, Batı İran, Kafkasya ve başka coğrafyalarda yaşayan Zaza aşiretleri bulunmamaktadır. Her ne kadar Zaza aşiretleri Koçgiri (1921) , Şeyh Said (1925) ve Dersim (1938) isyanlarını yaşadılarsa da bu isyanların bugün olduğu gibi dış güçlerin tahriki ile yapıldığı bilinmektedir. Bugün PKK içinde bulunan kandırılmış Zazaların sayısı Kürtlere göre oldukça azdır. Hattâ Anadolu’daki Türk birliğinin korunması için Türk ordusu ile birlikte savaşmışlar, bu ülkenin asıl soylarından olduğu gerçeğini görmüşlerdir. Bu vatan Türklerin olduğu kadar Zazaların, Kürtleşmiş Türklerin ve öteki toplumlarındır. Çünkü başka bir Türkiye ve Anadolu
    yoktur.

  • Türkoloji12.08.2009 - 17:03

    Türkoloji (Türklük Bilimi, Türk Dil Bilimciliği, Türkiyat) bilimi Türklerle alakalı herşey ile ilgilenir. Bunlar arasında özellikle Türk dili ve Türk edebiyatı hususi bir yer tutar. Türk milletinin konuştuğu dil olan Türkçe yaklaşık 4.000 yıllık bir maziye sahiptir. Türkçenin şimdilik takip edilebilen yazılı tarihi ise milattan sonra 8. yüzyılda yazılan Orhun Kitabeleri’ne dayanır. O zamandan günümüze değin Türk dili üzerinden zengin bir edebiyat geleneği kurulmuş ve Türkçe’nin sınırları kıtaları boylayarak geniş coğrafyalara yayılmıştır.
    Türk edebiyatının asıl malzemesi olan ve türkolojinin de mühim bir kısmını oluşturan “Türkçe” üzerine yapılan araştırmaların tarihi epey eskilere dayanmaktadır. Lakin modern anlamda türkoloji ilmi, bizim topraklarımızda değil enteresan bir şekilde Avrupa’da doğmuştur. Büyük Fransız İhtilali bütün Avrupa’nın ve hatta dünyanın politik hayatına tesir ettiği gibi milletlerin sosyal hayatını ve sosyal bilimlerini de etkilemiştir. İhtilalin doğurduğu milliyetçilik akımının dürttüğü Avrupa milletlerinin milli bünyeye dönüş çerçevesinde kendi tarihlerine yönelmeleri neticesinde folklor bilimiyle aynı anda milli (native) dil de aynı oranda önem kazanmıştır. Bu meyanda kadim Avrupa milletleri (Almanlar, Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar) kendi köklerine ulaşmak için Kıta Avrupasını didik didik ederken o zamanki bir kaç Avrupalı millet bu süreçte hayal kırıklığına uğramıştır. Bunlardan başlıcaları Macarlar, Bulgarlar ve Finlerdir. Zira bunlar kendi köklerini Avrupa’da araken tarihi hakikatler onları Asya’nın steplerine sürüklemiş ve hasbelkader “bizi” bulmuşlardır. Türkolojinin doğumu o zaman başlayan bu araştırma ve anlayışa dayanır. Daha sonra ilgi çeken bu trende diğer büyük Avrupa devletleri de katılmış ve oryantalizm ve Türk hayranlığının da etkisiyle Türkçe’ye ve Türklüğe yoğun bir ilgi başlamıştır. O yüzden ilk türkologların Alman, Macar, Fransız ve Rus gibi gayri Türk milletlerden olmaları bizleri şaşırtmamalıdır.
    Bu yabancı türkologlar içerisinde Türkçe’ye en fazla hizmet eden ve Türklük bilimi dünyasına adını altın harflerle kazıyan iki Wilhelm, Wilhelm Radloff ve Wilhelm Thomsen’dir. Fahiş hatalarla da olsa Türkçe’nin bilinen ilk yazılı metinleri olan Orhun Abideleri’ni 1893’te ilk defa deşifre eden ve 20’den fazla dil bilen W. Radloff, Alman asıllı bir Rustur. Bu anıtları çözmede Radloff kadar acele etmeyip ihtiyatlı davranan ve bunun neticesinde mükemmele yakın bir okumaya ulaşan W. Thomsen ise İsveçlidir. Bunların yanında bu abidelerin varlığından Avrupa kamuoyunu ilk defa haberdar eden ve gene İsveçli olan Strahlenberg’i de unutmamakgerekir.
    Bizde, o zamanki adıyla Osmanlı’da, Avrupa’ya nisbeten yavaş giden işler, 1900’lerin hemen başında Ali Emiri Efendi adında bir kitap kurdunun “Divan-ı Lügati’t-Türk” adlı paha biçilmez eseri İstanbul sahaflarını gezerken yaşlı bir kadında bulup 40 altına taksitle satın alması ile ivme kazanır. Kitaba gözü gibi bakan Emiri Efendi’den bu yegane nüshayı alıp baskıya hazırlama vazifesi Kilsli Rıfat Bey’e tevzi edilir. Lakin bu muazzam kitabı yanından bir lahza ayırmayan ve kimselere dahi göstermeyen Emiri Efendi’nin inadını kırmak için devrin sadrazamı(başbakanı) Talat Paşa devreye girmek zorunda kalır ve Paşa'yı kıramayan Emiri Efendi kitabı Rıfat Bey’e verir. Uzun müddet kitap üzerinde çalışan Rıfat Bey’in ömrü bu işe vefa etmeyince “Divan- ı Lügati’t-Türk”ü ilk neşretme şerefi Besim Atalay’ın olur.
    İsmi geçen bu zatların ve sair nicelerinin hakkı mahfuz, o gün bu gündür Türkiye’de yetişen en büyük türkologlar aslen Kazan Türklerinden olan Reşit Rahmeti Arat ve soyu meşhur Köprülü ailesine dayanan Fuat Köprülü’dür. Abartarak söylersek bu ikisi, yeni nesil türkologlara yapacak çok iş bırakmamışlardır. Köprülü’nün daha 20 yaşında Yunus Emre ve Ahmet Yesevi’yi anlattığı şaheseri “Türk Edebiyatında ilk Mutasavıflar” ve Arat’ın neşrettiği yazılış tarihi ve hacmi ile dünya edebiyat tarihi açısından da çok mühim bir eser olan “Kutadgu Bilig” (Bundan muradımız Arat Hoca’nın Türkiye Türkçesi’ne aktardığı metindir. Okuyucularımız zaten Kutadgu Bilig’i Yusuf Has Hacib’in yazdığını bilirler) genç türkologların önünde aşılmaz birer eser olarak durmaktadır.
    Türkoloji ilminin ilgi alanı ve coğrafyası o kadar geniştir ki üç beş satırla anlatmak mümkün değildir. Milletimiz ve dilimiz her milletin üstesinden gelemeyeceği nice badireler atlatarak mevcudiyetini hala sarsılmaz bir şekilde devam ettirmektedir. Bir zamanlar konjontür gereği fazlaca Arapça ve Farsça ile iştigal eden dilimiz, bir zaman sonra Fransızca ve şimdilerde İngilizce ile çokça haşır neşir olmaktadır. Bizim kanaatimizce bundan korkmaya hiçbir sebep yoktur. Dilimiz alacağını almış vereceğini vermiş, sair her dil gibi kendi doğal seyrinde devam etmektedir. Lakin kabul etmek gerekir ki günümüzün uluslararası bilim dili İngilizcedir ve bu bir müddet daha böyle devam edecektir. Bununla birlikte yakın gelecekte İngilizce'ye en büyük rakip 21. asra dalları budanarak girmiş olmasına rağmen gene Türkçedir. Biz inanıyoruzki yakın bir zamanda bu komplekslerinden kurtulan Türkçemiz kadim Doğu ve Batı dillerinden de aldığı destekle yeni bir dünyanın dili olacaktır. Bunun en sarih delili dünyanın dört bir yanına yayılan ve etrafındakilere Türkçe öğretmeyi kutsal bir meslek sayan gönül eri Türkçe sevdalılarıdır.