23 Nisan 1920’lerin devrimci kazanımlarının sürdürülmesi, dün olduğu gibi bugün de zorunludur. Çünki, 23 Nisan 1920, sorunlarımızın çözüme kavuştuğu, hem ulusal, hem de evrensel bir değerdir. Dünyamızın geçirdiği bütün değişimler, bütün gelişmeler, ulusal egemenliği savunmayı ve ona sarılmayı dahada zorunlu hale getirmiştir. Ulusal egemenliğini kaybetmiş veya kazanamamış tüm uluslar, en azından “yüzyıllık yanlızlığı” ve sıkıntıyı yaşadıkları da değişen dünyanın değişmeyen bir başka gerçeğidir.
Ulusal egemenlik demek, halkın kendi kendini yönetmesi, kendisini ilgilendiren kararları doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla kendisinin alması demektir.
Ülkemizde Kurtuluş Savaşı öncesinde egemenlik padişaha aitti. Padişah ülkeyi tek başına yönetir, iki dudağının arasından çıkan her söz kanun kabul edilirdi.
Kurtuluş Savaşı sırasında M. Kemal Atatürk TBMM’nin kuruluşuna önayak olmuş, daha Kurtuluş Savaşı aşamasında halkın temsilcileri aracılığıyla TBMM’de görüşülen ve alınan kararlara katılması sağlanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra hilafetin kaldırılması, padişahlığın sona erdirilmesi, siyasi partilerin kurulmasının ve serbest seçimlerin yapılmasının sağlanmasıyla ulusal egemenlik güçlendirilmiştir. Çok partili döneme geçilmesiyle ulusal egemenlik iyice pekiştirilmiş ve günümüz ulusal egemenlik anlayışına ulaşılmıştır.
Cumhuriyetin kurucusu, askeri-siyasal-iktisadi bağımsızlığı ulusal egemenliğin ayrılmaz üç kavramı olarak belirtir.(Nutuk) kurikolela
Ulusal egemenlik, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletine ait olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve milli kahraman Mustafa Kemal, ulusal egemenliği, bir vatan üzerinde yaşayan bir halkın bütün kararlarını kendisinin verebilmesi, yönetimini demokratik seçimlerle gelen siyasal partilerin oluşturduğu TBMM aracılığıyla seçmesi gerektiğini söylemiştir. Bu yönetim ilkesi aynı zamanda üç ilkeyi kapsar:
1. Emperyalistlere ve mandacılara karşı bağımsızlık. 2. Padişah ve halifeye karşı bağımsızlık. 3. İktisadi bağımsızlık.(İzmir İktisat Kongresi, Mustafa Kemal'in konuşması)
Bugün Ulusal Egemenlik nedir bilmeyen, ve bu bütünlük için birşey yapmayan zaten esaret altındadır.... Görünür de boyunduruk altına girse ne olur girmese ne olur.... Zaten onların ayaklarında görünmeyen prangalar vardır.....
Her yılın 23 Nisanında hatırladığımız yıllaaar önce yaşanan gerçek.Aslında bayram kutlamaktan öte 1920 yılının 23 Nisan ını sevinerek onurla anmak ve 1923 teki ulusal hazineyi hatırlamak.
Egemenligin ulusa ait oldugunu belirtmek icin kullanilan terimdir.
Ulus, bu hakkini kendini temsilen sectiklerine devreder dense de, gunumuz Turkiye'sinde bu tamamen parti baskanlarinin keyiflerine birakilmis durumdadir. Onlarin istemedigi biri, kim olursa olsun, isterse agziyla kus tutsun, parti adina secilemez...
Atalarımızın kanıyla yazılmış ancak tek vücut olunduğunda sağlanabilecek, bir anlamı olan ulusa mal olacak.... Sanki her bir harf ağlıyor da kan damlıyor.... Allah (c.c.) bütünlüğümüzü bozmasın......
Siz, bakmayın TBBM'sindeki o yazıya Oligarşik devlette ulusal egemenlikten söz edilemez.O terim bağımsız devletler için geçerlidir. Ülkemizde demokasinin sol ayağı kesilmiştir.
anayasamıza girmiş bir maddedir ki kendileri ilk üçtedir..ama icraatte egemnlik nerde bilinmemektedir..bence ulusal egemenlik yüksek makam ve mevkilerde bulunan Türkiyeye hizmet anlayışına sahip olmayan bir takım aydıncıkların elinde olmasıdır..
Ulusal Egemenlik; egemenligin, ulusun yada milletin oldugunu gösterir. Öbür deyişle devlette egemenliğe sahip güç milletin kendisidir.
'Egemenlik kayıtsız şartsız millettindir' sözünde Egemenliğin ve gücün millette olduğunu, 'kayıtsız, şartsız' derken, öne hiç bir şart ve husus öne sürülmeksizin kayısız ve şartsız milletin ve halkın iradesinin herşeyden üstün ve önce geldiğini gösterir.
Bu deyim aslında devletin demokratik bir devlet olduğunu gösterir. Çünkü biliyoruz ki birçok devlette erk, yetki ve egemenlik, kralların, tiranların, diktatörlerin, sultanların, şeriatın, şeyhlerin, mollaların yada bazı dar çıkarcı çevrelerin elindedir. İktidarın yani egemenliği milletin yani halkın sağladığı devletlere 'demokratik devlet' denilir.
Türkiye Cumhuriyetinin rejimi açısından söylenmiş olan 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' sözünden de anlaşılacağı üzere, işaret edilen gerçeklik Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir Cumhuriyet olduğudur.
Ulus, millet adına, milletin ve ulusun verdiği ve tanıdığı yada seçtiği gücün dışında kimse konuşma hakkına yada birşey yapma hakkına sahip değildir. Ulusun ve milletin seçtiği kişiler halk tarafından demokratik bir biçimde seçilmiş olan milletvekilleri ve devlet reisleri olurken, kurumları da seçilmiş kişiler tarafından oluşturulan kurumlardır.
Bu kurumlar, tarafsız, üstün adalet anlayışı, hak ve hukuku çerçevesinde yürüyen çağdaş hukuk anlayışı çerçevesinde seçilmiş hukukçular ve hukuk kurumları tarafından gözetlenir.
Burada topluma, millete tanınmış ve sağlanmış olan demokratik, eşitlik, huzur ve barış ortamını korumak tümüyle hukuğun görevidir. Demokratik toplumlarda güç ve yetki milletin yani toplumun iken, bu ilkenin savunucusu ve gözeticisi de hukuktur.
'Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi güçleriyle alakadar olmazsa, bir millet kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz...
Egemenliğin, yani devleti kuran, yöneten en üstün gücün, kişilere veya belli zümrelere değil, doğrudan doğruya millete ait olması, cumhuriyetçilik ilkesini bütünler. Aristokratik veya oligarşik cumhuriyetler de vardır. Ama gerçek cumhuriyet, egemenliğin millete ait olduğu cumhuriyettir. Atatürk, TBMM'nin toplanmaya başladığı ilk günden başlayarak sırası geldikçe bütün gücün millette olduğunu belirtmiştir. O'na göre, 'millet her türlü isteğini yerine getirme gücüne sahiptir. Millet girişimlerinin önüne geçebilecek hiçbir kuvvet yoktur.' Atatürk'ün hem vatanın kurtuluşunu, hem de inkılâpları doğrudan doğruya milleti temsil eden TBMM kanalıyla gerçekleştirdiğini biliyoruz. Çünkü O, millet iradesinin üstünde bir güç olabileceğini kesinlikle kabul etmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milleti'nin egemenliğini kendi eliyle kullanmasından doğup gelişmiştir. Egemenliği milletinin elinden almak artık düşünülemez.
* Atatürk 23 Nisan’ı Neden Çocuklara Armağan Etmiştir?
Atatürk çocuklara çok değer verir, gezilerinde okullara uğrar, ders dinler, sorular sorardı. 'Bugünün küçükleri yarının büyükleridir.' diyen Atatürk, yönetimin bayram süresince öğrencilere bırakılması geleneğini başlattı. 23 Nisan'da yönetim birimleri seçimle gelen kurullar bir süre çocuklara bırakılır. Bu güzel gelenek her yıl yinelenir. Her 23 Nisan'da bütün Türkiye bir bayram alanı olur. Çocuklar törenlerde konuşmalar yaparlar, şiirler okurlar. Gece fener alayları düzenlenir.
* TBMM Ne Zaman Açıldı İlk Konuşma Ne Oldu?
23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı. Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845) , Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı. 'Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar, İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum.' Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da 'Büyük Millet Meclisi' olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, 'Türkiye Büyük Millet Meclisi' (TBMM) adı kalıcılık kazandı.
Bir toplumun üzerinde yaşadığı coğrafyayı deniz,hava ve kara olarak hakimiyeti altında tutması, iç ve dış işlerinde bağımsız olarak kendi hukukunu yürütmesidir. Türkiye milli egemenliğe sahipmidir?
Bireysel egemenlikle karıştırılmaması gereken yüce bir kavram. Günümüzde kendini ulus sanan kişilerle karşılaşmaya başladık. Türk Ulusu AKP hükümetine cumhurbaşkanı seçme görev ve yetkisini bir önceki seçimlerde vermiştir.
Türk ulusu cumhurbaşkanını seçme tercihini zamanında yapmışken, acaba şimdi başka bir ulustan mı söz ediyoruz.
23 Nisan 1920’lerin devrimci kazanımlarının sürdürülmesi, dün olduğu gibi bugün de zorunludur. Çünki, 23 Nisan 1920, sorunlarımızın çözüme kavuştuğu, hem ulusal, hem de evrensel bir değerdir.
Dünyamızın geçirdiği bütün değişimler, bütün gelişmeler, ulusal egemenliği savunmayı ve ona sarılmayı dahada zorunlu hale getirmiştir. Ulusal egemenliğini kaybetmiş veya kazanamamış tüm uluslar, en azından “yüzyıllık yanlızlığı” ve sıkıntıyı yaşadıkları da değişen dünyanın değişmeyen bir başka gerçeğidir.
Ulusal egemenlik demek, halkın kendi kendini yönetmesi, kendisini ilgilendiren kararları doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla kendisinin alması demektir.
Ülkemizde Kurtuluş Savaşı öncesinde egemenlik padişaha aitti. Padişah ülkeyi tek başına yönetir, iki dudağının arasından çıkan her söz kanun kabul edilirdi.
Kurtuluş Savaşı sırasında M. Kemal Atatürk TBMM’nin kuruluşuna önayak olmuş, daha Kurtuluş Savaşı aşamasında halkın temsilcileri aracılığıyla TBMM’de görüşülen ve alınan kararlara katılması sağlanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra hilafetin kaldırılması, padişahlığın sona erdirilmesi, siyasi partilerin kurulmasının ve serbest seçimlerin yapılmasının sağlanmasıyla ulusal egemenlik güçlendirilmiştir. Çok partili döneme geçilmesiyle ulusal egemenlik iyice pekiştirilmiş ve günümüz ulusal egemenlik anlayışına ulaşılmıştır.
Cumhuriyetin kurucusu, askeri-siyasal-iktisadi bağımsızlığı ulusal egemenliğin ayrılmaz üç kavramı olarak belirtir.(Nutuk) kurikolela
Ulusal egemenlik, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletine ait olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve milli kahraman Mustafa Kemal, ulusal egemenliği, bir vatan üzerinde yaşayan bir halkın bütün kararlarını kendisinin verebilmesi, yönetimini demokratik seçimlerle gelen siyasal partilerin oluşturduğu TBMM aracılığıyla seçmesi gerektiğini söylemiştir. Bu yönetim ilkesi aynı zamanda üç ilkeyi kapsar:
1. Emperyalistlere ve mandacılara karşı bağımsızlık. 2. Padişah ve halifeye karşı bağımsızlık. 3. İktisadi bağımsızlık.(İzmir İktisat Kongresi, Mustafa Kemal'in konuşması)
Bugün Ulusal Egemenlik nedir bilmeyen, ve bu bütünlük için birşey yapmayan zaten esaret altındadır.... Görünür de boyunduruk altına girse ne olur girmese ne olur.... Zaten onların ayaklarında görünmeyen prangalar vardır.....
çok gereklidir..
Her yılın 23 Nisanında hatırladığımız yıllaaar önce yaşanan gerçek.Aslında bayram kutlamaktan öte 1920 yılının 23 Nisan ını sevinerek onurla anmak ve 1923 teki ulusal hazineyi hatırlamak.
Egemenligin ulusa ait oldugunu belirtmek icin kullanilan terimdir.
Ulus, bu hakkini kendini temsilen sectiklerine devreder dense de, gunumuz Turkiye'sinde bu tamamen parti baskanlarinin keyiflerine birakilmis durumdadir. Onlarin istemedigi biri, kim olursa olsun, isterse agziyla kus tutsun, parti adina secilemez...
Atalarımızın kanıyla yazılmış ancak tek vücut olunduğunda sağlanabilecek, bir anlamı olan ulusa mal olacak....
Sanki her bir harf ağlıyor da kan damlıyor....
Allah (c.c.) bütünlüğümüzü bozmasın......
etnik olarak değil, bütün herkesi kapsayan kollayan egemenlik, elimizden kaydırılmaya çalışılan yani...
Demokratik bir ortamda konusulur hersey...
Bağımsız olan devletler için önemli terim:-(
Siz, bakmayın TBBM'sindeki o yazıya Oligarşik devlette ulusal egemenlikten söz edilemez.O terim bağımsız devletler için geçerlidir. Ülkemizde demokasinin sol ayağı kesilmiştir.
Bir ulusun namusu,
şerefi
geleceğidir.
Kayıtsız şartsız millete ait olduğu söylenen milli egemenlik,
vazgeçilmez,
taviz verilmez,
korunması gereken değerli bir hazinedir.
Vazgeçilmezimiz
Aslı: Milli eğemenlik
Atam ulusal egemenlik için canını verdi...ulus egemenliginin önemini vurguladı...kimsenin boyunduruguna girmeyelim lütfen duyarlı olalım....
Kazanılan herşey kaybedile bilir ve kaybedilen herşey geri kazanıla bilir birileri bunu unutmasın.
anayasamıza girmiş bir maddedir ki kendileri ilk üçtedir..ama icraatte egemnlik nerde bilinmemektedir..bence ulusal egemenlik yüksek makam ve mevkilerde bulunan Türkiyeye hizmet anlayışına sahip olmayan bir takım aydıncıkların elinde olmasıdır..
Milletin, devlet yönetimive hakim olması ve onun doğrultusunda yönetilmesidir. Ne kadar uzak bir tanım oldu...
Ulusal Egemenlik; egemenligin, ulusun yada milletin oldugunu gösterir. Öbür deyişle devlette egemenliğe sahip güç milletin kendisidir.
'Egemenlik kayıtsız şartsız millettindir' sözünde Egemenliğin ve gücün millette olduğunu, 'kayıtsız, şartsız' derken, öne hiç bir şart ve husus öne sürülmeksizin kayısız ve şartsız milletin ve halkın iradesinin herşeyden üstün ve önce geldiğini gösterir.
Bu deyim aslında devletin demokratik bir devlet olduğunu gösterir. Çünkü biliyoruz ki birçok devlette erk, yetki ve egemenlik, kralların, tiranların, diktatörlerin, sultanların, şeriatın, şeyhlerin, mollaların yada bazı dar çıkarcı çevrelerin elindedir. İktidarın yani egemenliği milletin yani halkın sağladığı devletlere 'demokratik devlet' denilir.
Türkiye Cumhuriyetinin rejimi açısından söylenmiş olan 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' sözünden de anlaşılacağı üzere, işaret edilen gerçeklik Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir Cumhuriyet olduğudur.
Ulus, millet adına, milletin ve ulusun verdiği ve tanıdığı yada seçtiği gücün dışında kimse konuşma hakkına yada birşey yapma hakkına sahip değildir. Ulusun ve milletin seçtiği kişiler halk tarafından demokratik bir biçimde seçilmiş olan milletvekilleri ve devlet reisleri olurken, kurumları da seçilmiş kişiler tarafından oluşturulan kurumlardır.
Bu kurumlar, tarafsız, üstün adalet anlayışı, hak ve hukuku çerçevesinde yürüyen çağdaş hukuk anlayışı çerçevesinde seçilmiş hukukçular ve hukuk kurumları tarafından gözetlenir.
Burada topluma, millete tanınmış ve sağlanmış olan demokratik, eşitlik, huzur ve barış ortamını korumak tümüyle hukuğun görevidir. Demokratik toplumlarda güç ve yetki milletin yani toplumun iken, bu ilkenin savunucusu ve gözeticisi de hukuktur.
devlet olma şartlarından biri...
ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletinse, demokratik bir yönetim vardır o ülkede...
Ulusal Egemenlik nedir?
hiç bi zaman ulusa gecmemiş sey...
ulusa egemenlik diye de değiştirildiği olmuştur.
'Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi güçleriyle alakadar olmazsa, bir millet kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz...
* Milli Egemenlik
Egemenliğin, yani devleti kuran, yöneten en üstün gücün, kişilere veya belli zümrelere değil, doğrudan doğruya millete ait olması, cumhuriyetçilik ilkesini bütünler.
Aristokratik veya oligarşik cumhuriyetler de vardır. Ama gerçek cumhuriyet, egemenliğin millete ait olduğu cumhuriyettir. Atatürk, TBMM'nin toplanmaya başladığı ilk günden başlayarak sırası geldikçe bütün gücün millette olduğunu belirtmiştir. O'na göre, 'millet her türlü isteğini yerine getirme gücüne sahiptir. Millet girişimlerinin önüne geçebilecek hiçbir kuvvet yoktur.'
Atatürk'ün hem vatanın kurtuluşunu, hem de inkılâpları doğrudan doğruya milleti temsil eden TBMM kanalıyla gerçekleştirdiğini biliyoruz. Çünkü O, millet iradesinin üstünde bir güç olabileceğini kesinlikle kabul etmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milleti'nin egemenliğini kendi eliyle kullanmasından doğup gelişmiştir. Egemenliği milletinin elinden almak artık düşünülemez.
* Atatürk 23 Nisan’ı Neden Çocuklara Armağan Etmiştir?
Atatürk çocuklara çok değer verir, gezilerinde okullara uğrar, ders dinler, sorular sorardı. 'Bugünün küçükleri yarının büyükleridir.' diyen Atatürk, yönetimin bayram süresince öğrencilere bırakılması geleneğini başlattı. 23 Nisan'da yönetim birimleri seçimle gelen kurullar bir süre çocuklara bırakılır. Bu güzel gelenek her yıl yinelenir. Her 23 Nisan'da bütün Türkiye bir bayram alanı olur. Çocuklar törenlerde konuşmalar yaparlar, şiirler okurlar. Gece fener alayları düzenlenir.
* TBMM Ne Zaman Açıldı İlk Konuşma Ne Oldu?
23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.
Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845) , Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.
'Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar, İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum.'
Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da 'Büyük Millet Meclisi' olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, 'Türkiye Büyük Millet Meclisi' (TBMM) adı kalıcılık kazandı.
Bir toplumun üzerinde yaşadığı coğrafyayı deniz,hava ve kara olarak hakimiyeti altında tutması, iç ve dış işlerinde bağımsız olarak kendi hukukunu yürütmesidir.
Türkiye milli egemenliğe sahipmidir?
Bireysel egemenlikle karıştırılmaması gereken yüce bir kavram. Günümüzde kendini ulus sanan kişilerle karşılaşmaya başladık. Türk Ulusu AKP hükümetine cumhurbaşkanı seçme görev ve yetkisini bir önceki seçimlerde vermiştir.
Türk ulusu cumhurbaşkanını seçme tercihini zamanında yapmışken, acaba şimdi başka bir ulustan mı söz ediyoruz.
Asla kaybolmamalı...