Kültür Sanat Edebiyat Şiir

tutku(hz.isa'nın çilesi) sizce ne demek, tutku(hz.isa'nın çilesi) size neyi çağrıştırıyor?

tutku(hz.isa'nın çilesi) terimi Betul Gez tarafından tarihinde eklendi

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas 28.02.2023 - 12:22

  • Mehmet Tekat
    Mehmet Tekat

    isanın çarmaha gerilmediği gerçeğinin çarpıtılmasının bir başka boyutu.

  • Deniz Kocak
    Deniz Kocak

    olay yaratan reyting rekorlari kirdigini soyleyenler hani grup yada insan toplulugu anlamiyorum, yada ben filmi fazla on yargili izledim.. :)

  • Ayse Mutlu
    Ayse Mutlu

    izleyemezsin dediler..kan tutuyor seni dediler..
    izlemedim..

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    sonunu getiremedigim kitablarim gibi...

  • Arda Sazaklıoğlu
    Arda Sazaklıoğlu

    SERZENİS.COM

    Olay Film 'Tutku' Gösterimde

    Gösterime girmeden önce de gündemi meşgul eden Mel Gibson'un yönettiği 'The Passion' filmi, gösterime girer girmez olaylara ve duygusal tepkilere yol açmaya başladı.

    Hz. İsa'nın yaşamının son 12 saatini en ince ayrıntısına kadar irdeleyen filmi seyreden bir kadın kalp krizi geçirdikten sonra kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. East Wichita kentinde meydana gelen olayda ölen kadının 50 yaşlarında olduğu belirtildi, kimliği hakkında bilgi verilmedi. İzleyiciler, 'kadının, İsa'nın çarmıha gerildiği sahneyi izlerken fenalaştığını ve yere yığıldığını' söylediler.

    Warren Theatre East sinemasında bulunan bazı hemşirelerin kadına suni solunum yapmaya çalışmalarına rağmen kadının kurtarılamadığı bildirildi.

    Tehditler Başladı

    Amerikalılar filmi görebilmek için sinemalara akın ederken, başkent Washington'daki sinemalardan birinin yöneticisi, filmi gösterime soktuğu için tehdit aldığını açıkladı. 'USA Radio News' yayın kuruluşuna açıklamada bulunan sinema sahibi, 'Telefonla arayan kişi (filmi oynattığına pişman olacaksın) diye tehditte bulundu' dedi.

    Kilis: 'İsa'yı Museviler Öldürdü'

    Öte yandan, Denver'deki bir kilise, 'The Passion' filminin gösterime girdiği gün, 'Hz. İsa'yı Museviler öldürdü' şeklinde açıklama yaptı. Görgü tanıkları, 'kilisenin kapısındaki ışıklı mesaj panosunda yer alan açıklamanın, Musevi cemaatinin büyük korkusu haline geldiğini' söylediler.

    Lovingway United Pentecostal kilisesinin kapısındaki mesaj, ABC'nin Denver kolu olan KMGH televizyonu tarafından da yayınlandı. ABD'de önde gelen Musevi kuruluşlardan biri olan Anti-Defamation League'in (ADL) kilise hakkında şikayette bulunduğu kaydedildi.

    Filmde oynadı.başına gelmedik kalmadı

    Yönetmen ve sinema oyuncusu Mel Gibson’ın, Hz. İsa’nın son saatlerini anlattığı, tartışmalara yol açan “Tutku’’ adlı filminin yıldızı James Caviezel’in başına rolü yüzünden gelmedik kalmadı.

    Gibson rolü kendisine önerdiği zaman çok sevinen 35 yaşındaki Caviezel’in, çekimler sırasında omuzu çıktı. Donma tehlikesi geçiren sanatçıya önce akciğer iltihabı, daha sonra zatürree teşhisi konuldu. 8 saati bulan makyaj seansları sonunda derisi iltihaplanan ve dayanılmaz baş ağrıları çekmeye başlayan sanatçıyı, son olarak yıldırım çarptı.

    Koyu bir Hıristiyan olduğunu belirten Caviezel, başına gelenlere rağmen rolü oynamaktan pişman olmadığını ifade etti. Çekimler süresince sürekli olarak bir gözü kapalı şekilde oynayan Caviezel, “baş ağrılarının bundan kaynaklandığını sandığını” söyledi. Sanatçı, “başına takılan dikenli telden taç ve taşımak zorunda kaldığı 70 kilogram ağırlığındaki çarmıhın da kendisine hayli ıstırap verdiğini” sözlerine ekledi. Sanat eleştirmenleri, Caviezel’in şimdiye kadar beyazperdede görülen “en gerçekçi İsa’’ olduğunu ifade ediyorlar.

    'Tutku'nun ilk hasılatı 23,6 milyon dolar

    Mel Gibson'ın tartışmalı filmi 'Hz. İsa'nın Izdırabı (Tutkusu) ' ilk gösterim gününde 23,6 milyon dolar hasılat yaptı. ABD ve Kanada'da çarşamba günü 3 bin 6 sinemada gösterime giren yapım, şimdiye dek ilk gösterim günü en yüksek hasılat elde eden filmler sıralamasında 5. oldu. Filmin, pazartesi ve salı günü yapılan ön gösterimlerinde de 3 milyon dolar gişe hasılatı sağladığı belirtildi.

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    Tutku hangi tarihe sadık?


    Gerçek nedir? ’ diye soruyor karısına Vali Pilatus… En baştan söylemek gerekiyor ki, sinemanın gerçekliği ile hakikat arasında çok nadir örtüşme görülür.

    Genelde filmsel gerçeklik çok daha abartılıdır. Hatta bazı zamanlar sinemanın o şahane etkileyiciliği elinde bir oyuncağa dönüşür. Herhalde yalanın en büyüğü de, içinde gerçekler olanıdır. Mel Gibson’un büyük kızı rahibeliği seçtiği için pek çok kesimden eleştiri almasına rağmen, Gibson bu durumu hiçbir zaman yadırgamadı. Hatta bir gün genç rahibe elinde Anne Catherine Emmerich’in ‘The Dolorous Passion of Our Lord Jesus Christ’ isimli kitabıyla karşısına çıktığında kafasında şimşekler çaktı. Kitap Hıristiyan kaynakların asla onaylamadığı tarihsel birtakım olayları anlatıyordu. Gibson kitaptan etkilendi ve bir film yapma fikri doğdu. Ancak 20’li yaşlarında kendine verdiği bir söz vardı; asla ne kendini ne de Hz. İsa’yı oynayacaktı!

    1774 yılında Almanya’da Flamsk adında bir köyde doğan Anne Catherine Emmerich, doğaüstü güçlere ilgi duyan bir genç kızdı. 29 yaşında iken bir manastıra kapandı. Hasta ve yatalak haldeyken trans anında birtakım bilgiler anlatmaya başladı. Bunlar ciddiye alındı ve kitaba dönüştürüldü. Anlattıklarının çoğu Hz. İsa, Meryemana ve havarilerle ilgiliydi. Hiç görmediği törenleri, yortuları anlattı Anne Catherine. Hayatı boyunca doğduğu yöreyi terk etmemiş, doğru düzgün okuması dahi olmayan bu kadın, Meryemana’nın Efes’te yaşadığı evi tümüyle tarif etti. Ölümünden sonra yayınlanan bu bilgiler ışığında, 1891 yılında, Henry Jung başkanlığındaki bir heyet Selçuk’ta Meryemana Evi’ni aramaya başladı. Nihayet Bülbül Dağı’nda yıkık bir manastır buldular. Burası Emmerich’in tanımladığı yere tıpatıp uymaktaydı. Üstelik çevredeki Rum köylüler, her yıl Meryem’in göğe yükseldiği gün olan 15 Ağustos’ta burada ayin yapmaktaydılar!

    2002 yılının ortalarında Gibson bir basın toplantısı düzenleyerek Hz. İsa’nın son 12 saatinin anlatılacağı bir film yapacağını açıkladı. Enteresandı; çünkü Gibson, filmi, şu anda dünyada hemen hiç kimsenin kullanmadığı bir dil olan Aramca çekeceğini söylüyordu. Oysa Hollywood, altyazılı filmlerden hazzetmez, çok beğendiği başka dildeki filmleri alır ve İngilizce edisyonunu çekerdi. Konusu ve çekim diliyle ilgili sorunlar yaşayacağını bilen Gibson, ilginç bir cümle sarf etti o toplantıda: “Elbette kimse ölü bir dilde yapılmış bir filmi istemez. Deli olduğumu düşünüyorlar. Belki de öyleyim. Ama belki de dâhiyim.” Gibson hiçbir Hollywood firmasının filmini dağıtmak istemeyeceğini de biliyordu.

    Kasım ayında önce bir kiliseye gidip ibadet edildikten sonra çekimler başladığında Musevi lobileri filmin senaryosunu merak edip araştırdılar. Ortada ilginç bir durum vardı. Gibson, filmi Emmerich’in ana metninden yola çıkarak yazmış, ancak can alıcı detaylar dışında Hıristiyanlığın ana metinlerine bağlı kalmıştı. En çok da Hz. İsa’yı gördüğü bile tartışmalı olan Aziz Pavlus’un metinlerine. Pavlus diğer İncil yazarlarının aksine anlatılarının neredeyse tamamını haç ve çarmıh üzerine kurmuştu.

    Çekimler boyunca setten sinema alanıyla ilgili olmayan ‘tuhaf’ haberler de gelmeye başlamıştı. Kimileri sette küçük çaplı mucizelerin yaşandığını söylüyor, kimileri sette çalışan bazı inançsızların ‘hidayete’ erdiğini fısıldıyordu. Söylentiye bakılırsa bunların arasında bazı Müslümanlar da vardı! Çekimler bittiğinde ortaya çıkan film tam bir tarihsel kolajdı. Gibson, filminin İncil’e uygun olduğunu söylese de, esas tartışma Yahudi-Hıristiyan hesaplaşması etrafında dönecekti.

    İsa’nın Çilesi filminin giriş epigrafında İşaya’ya atıfta bulunarak ‘Bizim günahlarımız yüzünden yaralandı, adaletsizliğimiz yüzünden ezildi. Onun yaralarıyla iyileşiriz.’ diyor. Bu, bütün argümanlarını haç ve çarmıh üzerine kuran Pavlus’un tarzıdır. İsa’nın haça gerilişi üzerinde ısrarla ve özel bir şekilde duran ilk kişi Pavlus’tur. Dolayısıyla Pavlus’un teolojisinde haç fikri en mühim yeri işgal etmektedir. Çünkü Pavlus’a göre, Hz. İsa’nın yeryüzünde sürdüğü hayat pek önemli değildir: O yalnız enkarnasyon (ekmek-şarap âyini) sırrına ve haçta ölümüne ehemmiyet vermektedir. İsa’nın haça yükseltilmesi, aynı zamanda göklere yükseltilmesinin şartıdır. Haç, inananlar için, “hikmet, adalet ve kurtuluş” demektir. Hz. Âdem’in, cennette yasak meyveden yemek sûretiyle işlediği ve bütün insanlara sirâyet eden ezelî günâhtan kurtuluş ve nihâyet, Hz. İsa’nın şeytanî kuvvetlere karşı kazandığı zafer demektir. Yani o çekilecek her türlü ezayı ve cefayı çekti, dolayısıyla diğer Hıristiyanları da kurtardı!

    Birçok insanın aklına şu soru geliyor: ‘Filmde her türlü zulmü, işkenceyi yapan Romalılar olmasına rağmen, neden Yahudiler buna tepki gösteriyor? ’ Cevabı ayrıntılarda ve tarihsel anekdotlarda gizli. Filmin Yahudileri rahatsız eden sahnesini birçok kişi ıskalıyor. Tapınakta İsa yargılanmadan hemen önce, bir anlık da olsa Yahudilerin bir çarmıh imal ettiği görülüyor. Oysa hiçbir İncil’de böyle bir sahne yoktu. Haddizatında filmin son sekansında görülen birçok ayrıntı da bizzat Hıristiyan metinlerde çelişkili bir şekilde yer alıyordu. İşte bazıları: Kimine göre asıldığı haçı başkası taşımış (Matta 27:32, Markos 15:21, Luka 23:26) , bir diğerine göre ise kendisi taşımış (Yuhanna 19:17) . Çarmıha gerilmesi ise, Matta’da dokuzuncu saate doğru (27:46) , Markos’ta dokuzuncu saatte (15:34) gerçekleşmiştir. Luka çarmıha geriliş saatini belirtmez, sadece altı ile dokuz arası güneşin karardığından bahseder (23:44) . Yuhanna ise haça gerilme vaktine hiç değinmez. Yine kimine göre çarmıha gerilmeden önce Vali Platus onu Hirodes’e göndermiş (Luka 32:7-12) , diğer biyografi yazarlarına göre göndermemiş (Matta, Markos, Yuhanna) . Kimine göre İsa’nın kalktığını söyleyen meleği yalnız bir kadın (Yuhanna 20:1) , kimine göre iki kadın (Matta 28: 1) , kimine göre ikiden fazla kadın görmüş (Luka 24:1, Markos 16:1) . Matta’ya göre kadınlar bir melek gördüler (28:2) . Markos da bir gencin görülmesinden bahseder. (16:5) . Luka’ya göre kadınlar iki kişiyi gördüler (24:4) . Yuhanna’ya göre ise Mecdelli Meryem beyazlar giymiş iki melek görüyor (20:12) . İsa’yı ele veren şakirdin akıbeti konusunda da bir birlik yok. Kimine göre intihar etmiş (Matta 27:5) , diğerleri bundan hiç söz etmiyor.

    Başka tutarsızlıklar da var. Sağlıklı bir kişi, çarmıha gerildikten sonra en az bir iki gün sağ kalabilir. Ancak ayakları da çarmıha bağlanmaz ya da çivilenmezse daha çabuk ölebilir, çünkü bedeni aşağı doğru sarkacağından nefes alamaz. Halbuki İsa’nın ayakları da çarmıha çivilenmişti. İsa’nın en az iki gün çarmıha gerili olarak yaşaması gerekirdi. Oysa o birkaç saat içinde ölü ilan edilmişti. Hatta Markos İncili’nde, Roma Valisi Pontus Pilatus’un bile ölümün çabukluğu karşısında şaşkınlığa düştüğü belirtiliyor. Dördüncü İncil’e (Yuhanna İncili) göre, İsa susadığını söylüyor, bunun üzerine sirkeyle ıslatılmış bir süngerin yüzüne tutulduğu belirtiliyor. Sirkenin kısa bir süre için kişiye enerji verdiği bilinir. Oysa İncil’e göre İsa sirkeli süngeri koklar koklamaz son sözlerini söyleyip ölüyor. Sirkenin böyle bir etkisi olamaz. Matta’ya göre İsa, ‘Tanrım, Tanrım, neden beni terk ettin? ’ diye yakınmıştı. Luka’ya göre ise İsa şöyle demişti: ‘Peder, senin ellerine ruhumu teslim ediyorum.’ Yuhanna’ya göre ise İsa sadece ‘Bu iş bitti’ demekle yetinmişti. Dört İncil’i kaleme alan dört havari, olayları kendi görüşlerine göre değerlendirmişlerdi.

    İslam, Hazreti İsa hakkında ne diyor?

    Hz. İsa’nın öldürülmesi ve çarmıha gerilmesi iddiaları, Kur’an’da Nisa Sûresi’nde geçiyor. Orada, Hz. İsa’nın ne çarmıha gerildiği ne de öldürüldüğüne dair bir ifade var. Bu açıdan bakılacak olursa Kur’an’da verilen bilgilerle bu filmde anlatılanlar birbirine uymuyor. İslam’a göre Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’dir ve O’nun babasız bir şekilde dünyaya geldiğini biliyoruz. Kur’an-ı Kerim’de, Hz. İsa’yla ilgili filmde de anlatılan yanlış itikatlara cevap verilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “O’nu ne öldürdüler, ne de çarmıha gerdiler. O’nu Allah kendi katına almıştır. Bu olay onlara öyle gösterilmiştir.” şeklinde ifadeler yer almaktadır. İslâm’da Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi ve O’nun tanrı olduğu açık bir şekilde reddedilmektedir. Ancak bedenen mi yoksa ruhen mi göğe yükselmesi konusu tartışmalı. İslâm tarihinde öldükten sonra ruhen göğe yükseldiğine inanan da bedenen yükseldiğine inanan da var.



    18.04.2004
    H. NEDİM HAZAR

  • Boran
    Boran

    'Tutku' olarak çevrilmesi büyük bir çevirmen hatası...

  • Boran
    Boran

    Tarihi dokuyu yakalama, teknik konulardaki başarısına rağmen senaryosu kamçı üzerine kurgulanmış, ki bunun ne sevgi adına ne de başka bir değer adına hiçbir etik tarafı yoktur, bir film.