Türkü,Folklor (halk bilimi) un bir parçasıdır..Bir şeyin folklor olabilmesi için ZAMANDA DERİNLİĞİ olması,MEKANDA ise YAYGINLIĞI olması gerekir,bir eserinde türkü olabilmesi içinde temel bu olmalıdır..Türkünün elbete bir cıkış noktası vardır ama yüzyıllarca kabul görmüş olması geniş kitlelere ulaşarak herkezden bir katkı görmesi eseri türkü yapar.. Türkünün bestecisi belli değildir..Yöresi ve derleyeni vardır sahibi o yöredir... Son zamanlardaki duyduğumuz şu kişinin bestelediği türküyü dinliyoruz kavram yanlışlığı bircok önemli yayın organlarında bile yapılmaktadır... Bu anca Türkü formunda bestesini dinliyoruz şeklinde olabilir... Saygılarımla...
Refik Başaran ismini gönüllere yerleştiren türkülerin başında, genç yaşta vurularak öldürülen Ürgüplü Cemil'in ardından karısı Şerife'nin söylediği o meşhur ağıt gelir:
Şen Olasın Ürgüp Dumanın gitmez Kıratım acemi konağı (kolanı?) tutmaz Oğlum da pek küçük yerimi tutmaz
Cemalım Cemalım algın Cemalım Al kanlar içinde kaldın Cemalım
Bu türkü dün olduğu gibi bugün de sadece Ürgüp ve çevresinde değil, Orta Anadolu başta olmak üzere pek çok yörede yaygın olarak bilinen ve söylenen içli bir ağıttır. Refik Başaran bu ağıtı o kadar güzel çalar ve söyler ki, ismi neredeyse bu türküyle özdeşleşir ve hep onunla anılır.
üç beş kişi kalmış türkü diyenler al üstüne yeşil donu giyenler kıl kara çadırda geçmiyor günler onun için bozgun öter telimiz şu yalan dünyaya geldim giderim gönül snden özge yar bulamadım yaralandım al kanlara bulandım elimin kanını yar bulamadım Pirsultan Abdalım dağlar ben olsam Üstü mor sünbüllü dağlar ben olam Alem çiçek olsa arı ben olsam Dost dilinden tatlı bal bulamadım
türk kelimesinden türeyen 'türkün eseri' anlamına gelen türk-ü kelimesi....ama halk müziği anlamına da gelebilir.Biz böyle bilelim daha iyi.Çünkü türk deyince türke has olduğu anlamı çıkıyor ama halk müziği deyince bütün halkların müziği anlamına geliyor...Ama şu da var türküyü aşağılayan bir millete ait olmaktan nefret ediyorum...keşke türkü kadar zor olmayan saçma gürültü kompozisyonlarını aşağılayabilen bir kültür düzeyine erişmiş milletim olsaydı....
İnsanin yasaminda, onun icin anlam ifade eden o kadar özel degerler vardir ki. O özel degerlere ulastiginda hayati cok farkli görürü ve yasar.
Benim hayatimda da, benim icin özel anlam ifade eden cok güzel degerler var. Bu degerlerin basinda türkülerimiz gelmektedir. Kültürümüzün temeli olarak gördügüm türküler yasama sarilisimin bir anlami oldular adeta. Nerede bir saz sesi duysam aklima Pirsultan Abdal gelir, Ne zaman bir agit sesi duysam aklima analarin yüregindeki cigliklar gelir. Nezaman bir semah sesi duysam aklima sivasta yakilan yakilmaya calisilan türkülerimiz gelir ve o zaman baslarim gözyaslarimi dökmeye.
Türküler yüregimizin sesi, acilarimizin disa vurusu, ezilmisligin cigligi, horlanmisligin isyani, sevdalarin dili, törelere baskaldirisin bir yolu,yakilmisliga yok edilmislige baskaldiris, insanlara,İnsanca yasamanin yol göstericisi, türkülerin icinde kaybolup gidiyor dinlerken. Her kelimesinde, her sözcügünde kendinden ve kendi acilarindan birseyler buluyor.
Günümüzde türküler degerlerini ve anlamlarini yitirtilmeye calisiliyor ama nafile. Onlarin özünü bilen insanlarin her gecen gün biraz daha cogaldigini görmekten ve türkülere gereken degeri vermelerinden cok mutlu oluyorum.
Biz ANADOLU cocuguyuz ve Anadolu ATES demektir. ATES yüreklerimizi kasip kavuran aci, sevda,özlem,hasret,kaygi,endise,medeniyet,uygarlik ve ileriyi görüs demektir. O zaman yapilamasi gereken tek sey bugün ne söyledigi bile belli olmayan müzikleri yasatmaya calismak yerine türkülerimize cok daha fazla deger verip onlari yasatma yoluna gidilmelidir.
İnsanların türküleri kendilerinden güzel, kendilerinden umutlu, kendilerinden kederli, daha uzun ömürlü kendilerinden. Sevdim insanlardan çok türkülerini. İnsansız yaşayabildim türküsüz hiçbir zaman. Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin, gezip tozduklarımın, görüp işittiklerimin, dokunduklarımın, anladıklarımın hiçbiri, hiçbiri, beni bahtiyar etmedi türküler kadar...
Yürek yanığımız, hasretimiz, umudumuz ve soluğumuzdur türküler… Onlar ki Anadolu’nun bin yıllık çile kabında pişerek olgunlaşmışlardır. Türkülerle coşmuş, ağlamış, yavuklumuza duyduğumuz hissiyatı onlarla dile getirmişiz. Onlar bizim sırdaşımız, yoldaşımız ve arkadaşımızdır. Onlar hayatın ağır yükünü omuzlayan halkımızın terennümleridir. İçimiz hüzne boğulduğunda onların ferah ikliminde soluk alırız.
Son yıllarda türküler bilinçli bir biçimde unutturulmak istenmektedir. Halk müziği göz ardı edilmekte, Batı müziği ön plana çıkarılmaktadır. Gençler, kültürümüzle uzaktan yakından alâkası olmayan gürültü kabilinden bir müziğe yönlendirilmektedir. Pop denilen bu tarz, insanlarımızı sükûnete ve huzura kavuşturmak yerine iyice asabileştirerek strese sokmaktadır. Türk şiirinin mühim simalarından, Beş Hececilerden Faruk Nafiz Çamlıbel bu durumu ‘Sanat’ adlı şiirinde veciz bir şekilde dile getirmişti:
“Fırtınayı andıran orkestra sesleri Bir ürperiş getirir senin sinirlerine, Istırap çekenlerin acıklı nefesleri Bizde geçer en yanık bir musiki yerine”
Tarih boyunca millet olarak kurtuluşu hep Batıda aradık. Bunun uğrunda bin yıllık değerlerimizden feragat ettik. Hatta dinî inançlarımızı da zaman zaman askıya aldık. Türküler yerini şarkılara; horon, zeybek, efe yerini tango ve onun türevleri olan modern danslara; hat sanatı, minyatür ise yerini ‘nü’ tarzı resimlere bıraktı. Fakat bazı şer odaklarının yoğun gayretlerine rağmen geleneksel değerlerimiz tümüyle silinemedi. Çünkü insanî yapımız ve ruhî dinamiklerimiz Batının toplama değerlerini sindirmekte zorluk çekti. Hatta hazımsızlık nedeniyle bazılarını kustu. ‘Her şey aslına rücû eder’ anlayışı gereği bizler de bir şekilde özümüze dönme eğilimine girdik. Büyük halk şairi Âşık Veysel, Batılı toplama değerlere karşı tavrımızı ve kararlılığımızı şu dörtlüklerinde ifade etmiştir:
“Dünya dolsa şarkıyılan / Türküz türkü çağırırız Yola gitmek korkuyulan / Türküz türkü çağırırız
Bayramlarda düğünlerde / Toplantıda yığınlarda Sıkılınca dar günlerde / Türküz türkü çağırırız”
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk kültürünün temel dinamikleri arasında yer alan türküleri yaşatmak ve geniş kitlelere yaymak için gayret içerisinde olan kişi ve kurumlar da vardır. Onlar kısıtlı imkânlarıyla da olsa türküleri gün yüzüne çıkarıp gündeme oturtuyorlar. Bu kişilerden birisi de Ali Rıza Malkoç’tur. Uzaktan da olsa akrabam olan bu türkü sevdalısı genç araştırmacı, derlediği türküleri ‘Türküler Bizi Söyler’ adı altında kitap haline getirmiştir. Daha evvel birinci, ikinci ciltleri okuyucuyla buluşan eserin üçüncü cildi de hazırlanmıştır.
‘Türküler Bizi Söyler’ derleme kitabının birinci cildinde farklı yörelerden harmanlanmış 255 tane türkü sözü ve açıklamalarını, okunduğu şekilde yazılmış, nakarat ve tekrar kısımlarını ayrıntılı şekilde bulacaksınız. Her türkünün alt kısmına; kaynak kişi, yöre adı ve sözlük eklenmiştir. Ayrıca her türkü sözünün alt kısmında birer tane olmak üzere, toplam 255 adet seçme, güzel söz kitapta yer almıştır. Alfabetik söz indeksinde ayrıca yöre adları da yazılmıştır. Kitabın sonunda ise âşıklar, ozanlar, kaynak kişiler, eğitimci ve sanatçılardan toplam 52 kişinin kısa özgeçmişi bulunmaktadır. Esere ayrıca yazarın, halk edebiyatı ölçülerine göre yazılmış üç adet şiiri de eklenmiştir. Serinin ikinci kitabında da 255 türkü sözüyle karşılaşacaksınız. Türküler il il, bölge bölge sıralanmıştır. Ayrıca söz indeksi alfabetik olarak düzenlenmiştir. Dilerseniz, pabuçlarının dama atılma arifesinde büyük bir duyarlılık ve sorumlulukla türküleri bir ışık olarak bize sunan ve yolumuzu aydınlatan Ali Rıza Malkoç’u biraz tanıyalım:
Türkülere yürekten sevdalı olan Ali Rıza Malkoç,1965’te Samsun’da doğmuştur. İlkokul ve ortaokulu Samsun’da okumuştur. Lise öğrenimi Samsun Teknik Lise, Elektrik Bölümünde tamamlamıştır. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun olmuştur. Bir dönem Zaman Gazetesi Samsun bölge temsilciliği görevinde bulunmuştur. Bursa Aktif Genç İşadamları Derneği’nde yedi yıl daimi Genel Sekreterlik görevinde bulunmuştur. Değişik sektörlerde teknik ve mali işlerde görev yapmıştır. 1999’da ilk internet gazetelerinden ‘mail gazete.com’ u yayınlamıştır. 2000 yılından beri, Anadolu Pazarı firma unvanı ve Hizmet Ofisi markasıyla, internet, iletişim ve bilişim projeleri alanında ticarî faaliyetini sürdürmektedir. 2004 Yılında “Türküler Bizi Söyler “ adlı kitabının birinci cildini yayınladı. 2005 yılında “Türküler Bizi Söyler “ adlı kitabının ikinci cildini türkü dostlarına sundu. 13 yıldan beri Bursa’da ikamet etmektedir. 2005 yılından beri halk şiiri yazmaktadır. Sivaslı Ozan Sentezi’den heceli halk şiiri tekniği konusunda dersler almıştır.
Netice olarak şunu söylemek istiyorum: Türküler şer odakların gayretlerine rağmen bizler yaşadıkça yaşayacaktır. Çünkü adı üzerinde onlar Türk’e ait(Türkî, Türkü) olma vasfını taşımaktadırlar. Bu millet, değerlerinden kolaylıkla vazgeçecek ve teslim olacak kadar zayıf değildir. Türküler her şeye rağmen yaşayacaktır. Türküleri yaşatma ve tanıtma yolunda gayret sarfeden Ali Rıza Malkoç’u ‘Türküler Bizi Söyler’ adlı derlemesinden dolayı kutluyorum. Kendisinden seriyi devam ettirmesini rica ediyorum. Siz kıymetli okuyuculardan da bu gibi eserlere itibar etmenizi, alıp okumanızı istirham ediyorum.
aycayip hayvanlara benzirsen :)
Entarisi Dım Dım Yar
Gelir Diye Umdum Yar
Yatsıya Da Bekledim
Gözlerimi Yumdum Yar
Hımı Hımı Hımda Hım Hım Yar
Vıyı Vıyı Vıy Da Vıy Vıy Yar
Entarisi Tireden
Su Doldurur Dereden
Tek Canımız Sağ Olsun
Malı Veren Yaradan
Hımı Hımı Hımda Hım Hım Yar
Vıyı Vıyı Vıy Da Vıy Vıy Yar
Entarisin Ben Biçtim
Ateşine Ben Düştüm
Ne Talihsiz Başım Var
Hayırsız Yara Düştüm
Hımı Hımı Hımda Hım Hım Yar
Vıyı Vıyı Vıy Da Vıy Vıy Yar
Türkü,Folklor (halk bilimi) un bir parçasıdır..Bir şeyin folklor olabilmesi için ZAMANDA DERİNLİĞİ olması,MEKANDA ise YAYGINLIĞI olması gerekir,bir eserinde türkü olabilmesi içinde temel bu olmalıdır..Türkünün elbete bir cıkış noktası vardır ama yüzyıllarca kabul görmüş olması geniş kitlelere ulaşarak herkezden bir katkı görmesi eseri türkü yapar..
Türkünün bestecisi belli değildir..Yöresi ve derleyeni vardır sahibi o yöredir...
Son zamanlardaki duyduğumuz şu kişinin bestelediği türküyü dinliyoruz kavram yanlışlığı bircok önemli yayın organlarında bile yapılmaktadır... Bu anca Türkü formunda bestesini dinliyoruz şeklinde olabilir...
Saygılarımla...
Camların arkasında gece ve kar
Beyaz karanlıkta parlayan raylar
Umutsuz çaresiz sallanan eller
Kavuşulmamayı anlatıyorlar..
Üçüncü mevkii bekleme salonu
Çıplak ayaklı bir çocuk yatıyor
Gece ve kar yine pencerelerde
Acı türküsünü mırıldanıyor...
Bir türkü söylüyorlardı içerde
Bu giden kardeşimin türküsüydü
Arkadaşlar bakmayın gözlerime
Bu milyonların gerçek öyküsüydü...
Ben varmam inekliye yoğurdu sinekliye,
Allah nasip eylesin omuzu tüfekliye
İnsanların türküleri kendilerinden güzel,Kendilerinden anlamlı diyor Nazım amca.
~
'biz 'ha' isek;
siz de 'ha'sınız.
siz 'hu' iseniz;
biz de 'hu'yuz.
hayy'dan gelen, hu'ya gider..'
Nasıl bir sestir o!
Nasıl bir deyiştir! ..
Gayba hatırlamadığı bir gece gidip efsunlanıp gelmiştir bana göre bir 'şey'..
sonra dünyada
sonra kulağımda
sonra içimde bir kaç ses olmuştur..
~
Refik Başaran ismini gönüllere yerleştiren türkülerin başında, genç yaşta vurularak öldürülen Ürgüplü Cemil'in ardından karısı Şerife'nin söylediği o meşhur ağıt gelir:
Şen Olasın Ürgüp Dumanın gitmez
Kıratım acemi konağı (kolanı?) tutmaz
Oğlum da pek küçük yerimi tutmaz
Cemalım Cemalım algın Cemalım
Al kanlar içinde kaldın Cemalım
Bu türkü dün olduğu gibi bugün de sadece Ürgüp ve çevresinde değil, Orta Anadolu başta olmak üzere pek çok yörede yaygın olarak bilinen ve söylenen içli bir ağıttır. Refik Başaran bu ağıtı o kadar güzel çalar ve söyler ki, ismi neredeyse bu türküyle özdeşleşir ve hep onunla anılır.
mavi mavi masmavi
gözleri boncuk mavi
bi gördüm aşık oldum
bu gelen kimin yari
anadolu insanının duygu ve düşüncelerini ritmle ifade etme yolu
SÖYLENMEMİŞ TÜRKÜMsün sen
unutmam seni.........
üç beş kişi kalmış türkü diyenler
al üstüne yeşil donu giyenler
kıl kara çadırda geçmiyor günler
onun için bozgun öter telimiz
şu yalan dünyaya geldim giderim
gönül snden özge yar bulamadım
yaralandım al kanlara bulandım
elimin kanını yar bulamadım
Pirsultan Abdalım dağlar ben olsam
Üstü mor sünbüllü dağlar ben olam
Alem çiçek olsa arı ben olsam
Dost dilinden tatlı bal bulamadım
kimseler bilmez halimden
ayrıldım gonca gülümden
vefasız yarin elinden
ah çekerim ağlarım
(özlem özdil / küskün yollar)
Siyah Saçlarında Hatem Yüzlerin
Garip Bülbül Gibi Zareyler Beni
Hilal Ebrulerin Ahu Gözlerin
Tigi Sevda İle, Canım, Yaralar Beni
Kaşların Bismillah, Yüzün Beytullah
Seni Öz Nurundan Yaratmış Allah
Sevmişem Ben Seni Terketmem Billah
Aşkın Hançeriyle, Canım, Vuralar Beni
Dost Cemalin Gördüm Ah-U-Zar Oldum
Aşkına Düşeli Sevdakar Oldum
Kalmadı Mecalim Bi Karar Oldum
Meğer Tabutlara, Canım, Saralar Beni
Sıtkıyam Billahi, Terkin Etmezem
Gayri Güzellere Meyil Vermezem
Govsalar, Dövseler Burdan Getmezem
Meğer Ferman Gele, Canım, Süreler Beni
Ne güzel demiş diyen...Bir kara gözün, bir kara kaşın değer dünya malına...
Yavuz Bingöl...Tanrıdan diledim dilek...
...can...sıradan insanların hikayeleri diyen arkadaş,sıradan olamayışın ne acı
'bulbulum altin kafeste' yi bende cok severim..erkan ogur 'dan dinlemeye bayilirim...
Ataturk gibi bir halkcinin turku dinlemesinden daha normal ne olabilir...
'koylu milletin efendisir '..Sari Zeybek
siradan insanlarin hikayeleri...
türkü nedir?
şarkışlanın kızları gelişinden bellidir amman
asmam çardaktan, suyu bardaktan...... :)
sevilen bir türküdür.
Eziz Dostum Mennen Küsüp İncidi
Ayrılık Yaeğ Kimi Çekti Yeridi
Gezdiğin Yerleri Od Basıp İndi
O Gedip Galmışam Hesretindeyem
Neçe Nağme Goşum
Neçe Dillenim
Dost Gedip Özüme Gelebilmirem
Ele Bir Ellerim Yoh Olup Menim
Gözümün Yaşını Silebilmirem
Çaldığı Sazını Getirip Mene
Görsün Ki Çalmakta Neçe Mahirem
Elinde Yay Kimin İncelsin Gine
Ziyler Hep Çekilin Güyüldi Odam
Neçe Nağme Goşum
Neçe Dillenim
Dost Gedip Özüme Gelebilmirem
Ele Bir Ellerim Yoh Olup Menim
Gözümün Yaşını Silebilmirem
azize gürses
dosttan ayrı düşmenin acısını anlatan bir azeri türküsü....
türk kelimesinden türeyen 'türkün eseri' anlamına gelen türk-ü kelimesi....ama halk müziği anlamına da gelebilir.Biz böyle bilelim daha iyi.Çünkü türk deyince türke has olduğu anlamı çıkıyor ama halk müziği deyince bütün halkların müziği anlamına geliyor...Ama şu da var türküyü aşağılayan bir millete ait olmaktan nefret ediyorum...keşke türkü kadar zor olmayan saçma gürültü kompozisyonlarını aşağılayabilen bir kültür düzeyine erişmiş milletim olsaydı....
İnsanin yasaminda, onun icin anlam ifade eden o kadar özel degerler vardir ki. O özel degerlere ulastiginda hayati cok farkli görürü ve yasar.
Benim hayatimda da, benim icin özel anlam ifade eden cok güzel degerler var. Bu degerlerin basinda türkülerimiz gelmektedir. Kültürümüzün temeli olarak gördügüm türküler yasama sarilisimin bir anlami oldular adeta. Nerede bir saz sesi duysam aklima Pirsultan Abdal gelir, Ne zaman bir agit sesi duysam aklima analarin yüregindeki cigliklar gelir. Nezaman bir semah sesi duysam aklima sivasta yakilan yakilmaya calisilan türkülerimiz gelir ve o zaman baslarim gözyaslarimi dökmeye.
Türküler yüregimizin sesi, acilarimizin disa vurusu, ezilmisligin cigligi, horlanmisligin isyani, sevdalarin dili, törelere baskaldirisin bir yolu,yakilmisliga yok edilmislige baskaldiris, insanlara,İnsanca yasamanin yol göstericisi, türkülerin icinde kaybolup gidiyor dinlerken. Her kelimesinde, her sözcügünde kendinden ve kendi acilarindan birseyler buluyor.
Günümüzde türküler degerlerini ve anlamlarini yitirtilmeye calisiliyor ama nafile. Onlarin özünü bilen insanlarin her gecen gün biraz daha cogaldigini görmekten ve türkülere gereken degeri vermelerinden cok mutlu oluyorum.
Biz ANADOLU cocuguyuz ve Anadolu ATES demektir. ATES yüreklerimizi kasip kavuran aci, sevda,özlem,hasret,kaygi,endise,medeniyet,uygarlik ve ileriyi görüs demektir. O zaman yapilamasi gereken tek sey bugün ne söyledigi bile belli olmayan müzikleri yasatmaya calismak yerine türkülerimize cok daha fazla deger verip onlari yasatma yoluna gidilmelidir.
İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
gezip tozduklarımın,
görüp işittiklerimin,
dokunduklarımın, anladıklarımın
hiçbiri, hiçbiri,
beni bahtiyar etmedi türküler kadar...
NAZIM HIKMET
NE BİLİİM:D
halk müziğini
1 Türkü olsaydın
Bir türkü olsaydın sen,
tükenmeden söylerdim,
nefes alır gibi, su içer gibi...
Kolay olsaydı anlamak,
ya da anlamadan sevmek seni,
yarışırdım diğer yargısız sevenlerle...
Ama, işte zor...
İşte, bitip bitip başlıyor...
Varken biraz da yoksun,
yokken tümden yoksunluğum...
Sen eski bir masal gibi, hep hatırlanan...
Ve anlat deyince birden, suskunluğum...
Çok içten duyulup, çok saf yaşanan...
Ayna gibi içim...
Tıpkı çocukluğum, ilk sevda şiirlerim...
Gül Ozan
duygu
“TÜRKÜLER BİZİ SÖYLER”
M.NİHAT MALKOÇ
Yürek yanığımız, hasretimiz, umudumuz ve soluğumuzdur türküler… Onlar ki Anadolu’nun bin yıllık çile kabında pişerek olgunlaşmışlardır. Türkülerle coşmuş, ağlamış, yavuklumuza duyduğumuz hissiyatı onlarla dile getirmişiz. Onlar bizim sırdaşımız, yoldaşımız ve arkadaşımızdır. Onlar hayatın ağır yükünü omuzlayan halkımızın terennümleridir. İçimiz hüzne boğulduğunda onların ferah ikliminde soluk alırız.
Son yıllarda türküler bilinçli bir biçimde unutturulmak istenmektedir. Halk müziği göz ardı edilmekte, Batı müziği ön plana çıkarılmaktadır. Gençler, kültürümüzle uzaktan yakından alâkası olmayan gürültü kabilinden bir müziğe yönlendirilmektedir. Pop denilen bu tarz, insanlarımızı sükûnete ve huzura kavuşturmak yerine iyice asabileştirerek strese sokmaktadır. Türk şiirinin mühim simalarından, Beş Hececilerden Faruk Nafiz Çamlıbel bu durumu ‘Sanat’ adlı şiirinde veciz bir şekilde dile getirmişti:
“Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine”
Tarih boyunca millet olarak kurtuluşu hep Batıda aradık. Bunun uğrunda bin yıllık değerlerimizden feragat ettik. Hatta dinî inançlarımızı da zaman zaman askıya aldık. Türküler yerini şarkılara; horon, zeybek, efe yerini tango ve onun türevleri olan modern danslara; hat sanatı, minyatür ise yerini ‘nü’ tarzı resimlere bıraktı. Fakat bazı şer odaklarının yoğun gayretlerine rağmen geleneksel değerlerimiz tümüyle silinemedi. Çünkü insanî yapımız ve ruhî dinamiklerimiz Batının toplama değerlerini sindirmekte zorluk çekti. Hatta hazımsızlık nedeniyle bazılarını kustu. ‘Her şey aslına rücû eder’ anlayışı gereği bizler de bir şekilde özümüze dönme eğilimine girdik. Büyük halk şairi Âşık Veysel, Batılı toplama değerlere karşı tavrımızı ve kararlılığımızı şu dörtlüklerinde ifade etmiştir:
“Dünya dolsa şarkıyılan / Türküz türkü çağırırız
Yola gitmek korkuyulan / Türküz türkü çağırırız
Bayramlarda düğünlerde / Toplantıda yığınlarda
Sıkılınca dar günlerde / Türküz türkü çağırırız”
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk kültürünün temel dinamikleri arasında yer alan türküleri yaşatmak ve geniş kitlelere yaymak için gayret içerisinde olan kişi ve kurumlar da vardır. Onlar kısıtlı imkânlarıyla da olsa türküleri gün yüzüne çıkarıp gündeme oturtuyorlar. Bu kişilerden birisi de Ali Rıza Malkoç’tur. Uzaktan da olsa akrabam olan bu türkü sevdalısı genç araştırmacı, derlediği türküleri ‘Türküler Bizi Söyler’ adı altında kitap haline getirmiştir. Daha evvel birinci, ikinci ciltleri okuyucuyla buluşan eserin üçüncü cildi de hazırlanmıştır.
‘Türküler Bizi Söyler’ derleme kitabının birinci cildinde farklı yörelerden harmanlanmış 255 tane türkü sözü ve açıklamalarını, okunduğu şekilde yazılmış, nakarat ve tekrar kısımlarını ayrıntılı şekilde bulacaksınız. Her türkünün alt kısmına; kaynak kişi, yöre adı ve sözlük eklenmiştir. Ayrıca her türkü sözünün alt kısmında birer tane olmak üzere, toplam 255 adet seçme, güzel söz kitapta yer almıştır. Alfabetik söz indeksinde ayrıca yöre adları da yazılmıştır. Kitabın sonunda ise âşıklar, ozanlar, kaynak kişiler, eğitimci ve sanatçılardan toplam 52 kişinin kısa özgeçmişi bulunmaktadır. Esere ayrıca yazarın, halk edebiyatı ölçülerine göre yazılmış üç adet şiiri de eklenmiştir. Serinin ikinci kitabında da 255 türkü sözüyle karşılaşacaksınız. Türküler il il, bölge bölge sıralanmıştır. Ayrıca söz indeksi alfabetik olarak düzenlenmiştir. Dilerseniz, pabuçlarının dama atılma arifesinde büyük bir duyarlılık ve sorumlulukla türküleri bir ışık olarak bize sunan ve yolumuzu aydınlatan Ali Rıza Malkoç’u biraz tanıyalım:
Türkülere yürekten sevdalı olan Ali Rıza Malkoç,1965’te Samsun’da doğmuştur. İlkokul ve ortaokulu Samsun’da okumuştur. Lise öğrenimi Samsun Teknik Lise, Elektrik Bölümünde tamamlamıştır. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun olmuştur. Bir dönem Zaman Gazetesi Samsun bölge temsilciliği görevinde bulunmuştur. Bursa Aktif Genç İşadamları Derneği’nde yedi yıl daimi Genel Sekreterlik görevinde bulunmuştur. Değişik sektörlerde teknik ve mali işlerde görev yapmıştır. 1999’da ilk internet gazetelerinden ‘mail gazete.com’ u yayınlamıştır. 2000 yılından beri, Anadolu Pazarı firma unvanı ve Hizmet Ofisi markasıyla, internet, iletişim ve bilişim projeleri alanında ticarî faaliyetini sürdürmektedir. 2004 Yılında “Türküler Bizi Söyler “ adlı kitabının birinci cildini yayınladı. 2005 yılında “Türküler Bizi Söyler “ adlı kitabının ikinci cildini türkü dostlarına sundu. 13 yıldan beri Bursa’da ikamet etmektedir. 2005 yılından beri halk şiiri yazmaktadır. Sivaslı Ozan Sentezi’den heceli halk şiiri tekniği konusunda dersler almıştır.
Netice olarak şunu söylemek istiyorum: Türküler şer odakların gayretlerine rağmen bizler yaşadıkça yaşayacaktır. Çünkü adı üzerinde onlar Türk’e ait(Türkî, Türkü) olma vasfını taşımaktadırlar. Bu millet, değerlerinden kolaylıkla vazgeçecek ve teslim olacak kadar zayıf değildir. Türküler her şeye rağmen yaşayacaktır. Türküleri yaşatma ve tanıtma yolunda gayret sarfeden Ali Rıza Malkoç’u ‘Türküler Bizi Söyler’ adlı derlemesinden dolayı kutluyorum. Kendisinden seriyi devam ettirmesini rica ediyorum. Siz kıymetli okuyuculardan da bu gibi eserlere itibar etmenizi, alıp okumanızı istirham ediyorum.
nazlı yare varam dedim
yar halların soram dedim
gözlerinden akan yaşı
yanağından alam dedim...
Böyle ikrarınan böyle yolunan
Mihnetli yar bana lazım değilsen
Deli gönül sevmiş vazgeçmek olmaz
Cefalı yar bana lazım değilsen
Gönül kalk gidelim sılaya doğru
Bülbülün sevdası hep güllerinen
Senin şirin dilin yad ellerinen
Çık salın sevdiğim engellerinen
Görünme gözüme lazım değilsen
Gönül kalk gidelim sılaya doğru
Bülbül ah eyleyip kanlar ağladı
Gözüm yaşı sel sel oldu çağladı
Ölüm geldi çevre yanım bağladı
Kılma cenazemi lazım değilsen
Gönül kalk gidelim sılaya doğru
- Bir arap halk türküsü ---
Dün bittik
Hiç başlamamışız oysa
Yoktuk.. yoktular
Ey vaad sahibi.. hadi unutalım vaadlerimizi..
Bahçelerimiz ağlaya ağlaya yanmadımı
Yetmezmi?
Şimdi sakinleşelim..
hediyelerimiz tüm servetimizdi.. unuttuk onları da veda gecesinde
dün bittik
meğer hiç başlamamışız
haydi unutalım
Allah seninle olsun sevgimiz.. bizi bırak.. ama küsme bize..
- feyruz -