memleket....ne zaman bir kemençe sesi işitsem tellerine dolanır çaykaraya pervaz ederim.kaidelerini işitmeye doyamadığım çimir kavalım...kokusuna doyamadığım ahşap eşiğim...
Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması çok önemli bir tarihi dönemeçtir. 1071'de başlayan bu süreç iğneyle kuyu kazarcasına zor ve külfetli olmuştur. Fakat bu süreç başarıyla tamamlanmasaydı Anadolu bugünkü konumda bulunmazdı. Bizler bu toprakların sakini olamazdık. Sesimiz ya çıkmaz, ya da kısık çıkardı. Trabzon'un fethi bu toprakların İslamlaşmasında çok mühim bir merhaledir. Bu topraklar dile gelse fetih öncesi, fetih sırası ve fetih sonrasını anlatsa kim bilir neler söylerler…
'Fetih' in kelime anlamı 'açmak' demektir. Fetihle kurtuluş farklı kavramlardır. Fetih bir millete ait olmayan bir toprağın o milletin eline geçmesidir. Kurtuluş ise bir ülkenin topraklarının işgale uğradıktan sonra tekrar eski sahiplerine dönmesidir. Onun için Trabzon öncelikle Bizans'ın elinden alınarak fethedilmiştir. Daha sonra Rusların geçmiş, sonra da 24 Şubat'ta kurtarılarak eski sahipleri olan Türklere kazandırılmıştır.
26 Ekim Trabzon'un Bizans'tan kurtarılarak Fatih Sultan Mehmet tarafından Türklerin eline geçirildiği tarihtir. Fetihten evvel Trabzon'da Çepni Türkleri de yaşıyordu. Yani bu topraklar Bizans'ın elindeyken bile buralarda Türkler vardı. Çepniler Oğuz boyundandı. Çepniler Karadeniz kıyılarının fethinde de mühim roller oynamışlardır.
Rum tekfurları Osmanlı'ya karşı sürekli kuyu kazıyorlardı. Fatih Sultan Mehmet bunun farkındaydı. Fakat uygun zaman kolluyordu. Trabzon'u fethetmek ve Bizans'ın Anadolu'daki son kalıntılarını temizlemek istiyordu. Osmanlı'da Fatih'ten önce Trabzon'u almaya çalışanlar olmuşsa da muvaffak olamamışlardır. Bizans'ın Osmanlı aleyhtarlığı artınca taarruzdan başka çare kalmamıştır. İkinci Mehmet devletin başına gelince fethedeceği yerlere Trabzon'u da katmış ve bu uğurda gayretlerini artırmıştır. Önce Amasra'yı, sonra Kastamonu ve Sinop'u almıştır. Sıra Trabzon'a gelmiştir. Bununla ilgili olarak veziri Hünkâr Mahmut Paşa'ya şöyle söylemiştir:
'Mahmut, birkaç niyetim var. Umarım ki Hak Teala ben zayıfa kuvvet verip, anı nasip ede. Evvel biri şol İsfendiyar vilâyetidir ki, Kastamonu ve Sinop ve Koyulhisar'dır. Benim huzurumu bunlar giderir. Ve biri şol Trabzon'u bir cünüb kâfir yiyip yürür. El-hâsıl bunlar benim maksudumdur. Gece ve gündüz hayalimden gitmez.'(Kitab-ı Cihannüma-Neşrî)
Fatih Trabzon'a varmadan Koyulhisar'ı almış, Erzincan üzerinden Kelkit'e gelmiş, burada ordusunu ikiye ayırarak kendisi doğudan, veziri Mahmut Paşa batıdan Trabzon'a hareket etmiştir. Ordusunu farklı güzergâhlardan Trabzon üzerine salmıştır. Böyle bir planı aklından geçirmeyen Trabzon tekfuru gafil avlanmıştır. Sultan Fatih planını uygularken bu bölgeyi çok iyi tanıyan Çepni Türklerinden faydalanmıştır.
Trabzon'un fethinin 1461'de gerçekleştiğinde şüphe yoktur. Fakat fetih günü konusunda farklı düşünceler vardır. Pek çok tarihçi fetih gününü zikretmemektedir. Sadece İsmail Hakkı Uzunçarşılı fetih tarihini 26 Ekim 1461 olarak göstermektedir. O da bu hususta W. Miller'i kaynak göstermiştir. Bununla beraber fetih tarihini 15 Ağustos olarak verenler de az değildir. Bu hususta tarihçiler görüş birliğine varamamıştır, bu durum çok da mühim değildir. Mühim olan Trabzon'un İslam beldesi yapılmasıdır.
Fetihten sonra tekfura ve ailesine zarar verilmemiş, kendileri İstanbul'a gönderilmiştir. Fetihten sonra Trabzon'un yerli ahalisinin ileri gelenleri imparator David ile İstanbul'a götürülmüş, bir kısmı da şehirden kendiliğinden ayrılmıştır. Bu yüzden şehirde pek az nüfus kalmıştır. Fakat hiçbirine baskı ve zulüm yapılmamıştır. Şehirde kalmalarına engel olabilecek bir tutum takınılmamıştır. Bu da Osmanlı'nın hoşgörüsünü ve Müslümanların şefkatini göstermesi açısından mühim bir örnektir. Osmanlıyı ve Müslümanları değerlendirirken insaf ölçülerini kaçıranların bunları dikkate alması makul hareket tarzıdır.
Fatih Trabzon'un fethini toprak kazanmak, sınırlarını genişletmek gayesiyle düşünmemiş, bir cihat şuuru içerisinde gerçekleştirmiştir. Allah'ın adını cümle âleme duyurmak ve insanlara islamı tebliğ etmek asıl gayesiydi. Onlar İslam için yaşayan ve bu dinin neferi olan mümtaz insanlardı. Trabzon İmparatorunun kızıyla evlenen Uzun Hasan'ın annesi Sara Hatun Fatih'i Trabzon'un fethinden vazgeçirmek için 'Hay oğul! Bir Durabuzun çün bunca bunca zahmatlar çekmek nedür? ' diye sorunca Sultan Fatih ona şu anlamlı cevabı vermiştir: 'Ana! Bu zahmatlar Durabuzun içün değüldür. Bu zahmatlar Din-i İslam yolınadır. Kim ahrette Allah hazretine varıcak hacil olmayavuz deyüdür. Zira kim bizim elümüzde İslam kılıcı vardur. Ve eğer biz bu zahmatı ihtiyar etmesevüz bize gazi demek yalan olur.'
Trabzon'un o zor günleri çok gerilerde kaldı. Artık ufkumuz karanlık değil. Ufuklarda beliren güneş içimizi ısıtıyor, umutlarımızı filizlendiriyor. Yarına dair endişelerimiz yerini umutlara bırakmış. Bu şehir artık taşıyla toprağıyla Müslüman Türk'ün bir parçası olduğunu haykırıyor. Artık karanlık bulutlar geri dönmemek üzere kayboldu göğümüzden...
Trabzon'umuzun fethinden bugüne 445 yıl geçti. Bir ara Rus işgali yaşandıysa da bu esaret kısa süreli oldu. O gün bugündür bu topraklar Türk-İslam kültürünün bayraktarlığını yapıyor. Trabzon bizimdir ve ilelebet bizim kalacaktır. Bu şehir bizim varlık sebebimizdir. Onu koruyup kollamak her Trabzonlunun asil vazifesidir. Fethin 545. yıldönümü kutlu olsun.
karadeniz denince akla gelen yer. tüm güzellikleriyle. gezilmeye deger. eşsiz bir sanateseri gibi dagın kayalarına işlenmiş sümela manastırı ve muhtesem yesilliği. esrarengiz havası hele içine çizilmiş resimler birçok şeyin anlatımı. uzun gölün harikulade görünümü.ayasofya müzesi, ülkenin atası atatürke hitaben hediye edilmiş atatürk köşkü. şehirin kuşbakışı görünümü boztepe,yaylaları. sera gölü. sahil yolu ve parklar.yaz kış tıklım tıklım dolu uzun sokagı, cevre illeri kıskandıran limanı, üniversitesi(KTÜ) , tıp fakültesi farabi hastanesi. her nekadar birçok haksızlığa uğrasada istanbultakımlarının ne olursa olsun korkulu rüyası TRABZONSPORU.. ALLAHA şükürler olsun nerde var bukadar güzellik. benim memleketim bir başka...
Güzel bir şehirdir Trabzon. Uzun yıllar önce gitmiştim oraya. Trabzon halkının çoğu, Türk kökenli değildir. Lazdır. Buna rağmen, Türkçülük konusunda çok şovendir Trabzon halkının büyük bir kısmı. Milliyetçilik konusunda araştırma yapanlara göre, milliyetçilik özellikle sınır bölgelerinde daha koyu yaşanabiliyor. Trabzon'da tutuklu ailelerle dayanışma amacıyla yapılan bir kaç basın açıklamasının, linç etme girişimlerine dönüşmesi, Trabzon halkındaki şoven duyguların ne kadar gelişkin olduğunun göstergesi oluyor. Sanki bu tür girişimlerde bulunarak, Laz olanlar Türk olacaklarını düşünmektedirler. (Bunları yazarken aklıma bir de Mustafa Suphi ve arkadaşları geliyor) . Özetle, Trabzon denilince, acı dolu bir kent geliyor aklıma.
trabzon m.ö yıllarda komenon krallığının merkezi...ve o tarihten bu zamana değin hep büyük bir merkez olma özelliğini korumuş bi şehir...Fatih Sultan Mehmetin bile, Trabzonu almadan İstanbulun fethinin bi anlamı yok demesi çok şeyi değiştirir..Anabasisten Atatürke Seyahatnamelerle Trabzon diye bi kitap var..kesinlikle tavsiye edeim...bu zamana kadar -ki çok eski tarihleren bahsediyorum- Trabzonu ziyeret etmiş bütün devlet adamaları ve seyyahların ve en sonda M.Kemal Atatürk'ün Trabzon hakkındaki düşünceleri var..
memleketim diye söylemıyorum,müthiş bi güzelligi var,dogasıyla,deniziyle,havasıyla muhtesem bir yer..trabzonsuz ve trabzonsporsuz :) yapamam.(bu ara trabzonspr dökülüyo çaktırmayın ;) ama gercek taraftar iyi günde de kötü gündede takımının yanındadır.)
Trabzon güzel bir şehir ama Mayıs ayında TAYAD'lılara yapılan düşüncesizce bir eylemdi...Ortada o kadar büyütülecek bir durum yoktu..Adamlar sadece cezaevlerindeki koşulları protesto için oradaydılar..ve PKK bayrağı falan da asmadılar..Densizin birinin uydurduğu bir saçmalık yüzünden az daha canlarından olacaklardı...Orada yapılması planlanan çok daha korkunç bir olay vardı..O gün orada TAYAD'lıları bildiri dağıtmaları için oraya gönderenlerle, TAYAD'lılar için 'PKK bayrağı astı' söylentileri çıkaran kişiler aynı kişilerdi! ! amaç ortalığı karıştırıp kargaşa yaratmaktı..ve bu kargaşadan istifade korkunç bir eylemi gerçekleştirmekti..ama bazı şeyler ters gidince olmadı...
4 kişi ağzının payını öyle andıkı bir daha oraya ayak basamazlar sanırım
hadi bir daha yapında görelim zaten alacakları cezalarla biraz zor gün yüzü görürler
haklarında polise mukavemet yasadışı bildiri sağıtmak izinsiz gösteri yapmak halkı galeyana getirecek davranışlarda bulunmak
iddealarıyla dava açılması gerekir ki bu yöndeki duyumlarımda aynı size geçmiş olsun ananız babanızda bizim oğlan doktor olacak diye beklesin emeklerine yazık
ALi Şükrü Bey, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Nazan Bekiroğlu, Fatih Sultan(1461) , Yavuz Sultan, Kanuni....Laz İsmail (Kurtuluş Savaşı) ve ben :) Memleketim...
Karadeniz'in en eski çağlardan itiaren bilinen ilk yerli halkı Orta Asya'dan göç ederek yerleşmiş olan Turani kavimleridir.Bunlardan bazıları,Amazonlar,Tibaneler,Kohlar.Gutlar ve Mosklardır. Kıtalar arası çok kiritik bir geçiş yolu özelliği taşımakta olan bölge muhtelif zamanlarda doğudan ve batıdan gelen değişik toplulukalrın saldırısına maruz kalmıştır. Değişik devlet ve milletlere mensup bu topluluklar bölgeyi; - Bazen sadee bir geçiş yolu olarak kullanmışlardır. - Bazen doğal güzellik ve kaynaklarını sömürmek için geçici küçük yerleşim merkezleri kurmuş ve elde ettikleri zenginlikleri esas memleketlerine götürmüşlerdir. - Veya bu merkezleri aynı serbest bölgeler gibi değişik kavimlerle olan ticaretlerinde kullanmışlardır. - Bazen de tamamen ele geçirerek sürekli olarak 'mülk edinme ve yerleşme'amaçlarını gütmüşlerdir. Bu yabancı kavim toplulukları ve devletere örnek olarak Etiler,Frigler,Persler,Makedonyalılar ve Bizansları gösterebiliriz. Bütün bunlar olurken tabiî Orta Asya'dan göçlerde kesilmemişti.Turani kavimler (Türkler) değişik zamanlarda,değişik yollardan geçerek bölgeye gelmeye devam ediyorlardı. Hazar Denizi'nin kuzay ve güneyden M.Ö. 1118 'de Koman Türkleri (Kayseri bölgesinden) M.Ö. 700'de Kimmerler,M.Ö 654'te Sakalar,M.Ö 395 'te Hunlar,M.Ö. 530 ^da Bulgar Türkleri 1057 de Türkmenler ve 12.yy 40.000 Koman ailesinin önce gürcistana oradanda doğu karadenize göç leri türk asıllarının göçlerine örnek olarak gösterilmiştir. Ticaret yapmak amacıyla zaman zaman bölgeye gelen yabancılar iç bölgelere gitmekten çekinerek sahillerde kısa süreli koloniler kurmuşlardır.Bu kolonilerde ticaretini yapmak için iş adamları ve hamallar ile koloniyi yönetecek olan idareciler,ayrıca onların güvenliği sağlayacak yeterli miktarda muhafız bulunuyordu.Bu koloni şeklindeki küçük yerleşim yerleri çoğu zaman emniyetli koyda hemen kıyısında inşa bir iskelenin etrafında yerleştirilen yerleşim binaları ve garinizonlardan teşekkül ediyor,korunaklı olması bakımndan da binaların etrafına surlar yapılıyordu.Bunlar sık sık gidip tekrar gelecekleri için binalara emniyet tedbiri gibiydi. Çünkü surların hemen dışı,sahile bir duvar gibi inen karadeniz dağları,dağları dorukları ve yaylalar hep Türkler(Oğuz,Türkmen,Çepni) tarafından iskan edilmişti.Taa Orta Asadan uzun kara yolundan gelmiş olan Türkler doğal olarak denize yabancı idi ve çok sık bir şekilde kendilerine ait toprakların imkanlarından yararlanmakta olan bu yabancı gruplara saldırarak onların ticaretlerinden paylarına düşeni almayı ihmal etmiyorlardı. Çok dar bir bölgeye sıkışan bu koloni şehir devletlerinde mahalli halk Turani,idareciler ise işgalci siyasi temayüllerine göre değişen ırklara mensup yanlılardı. Trabzonun ilk ismi,bölgenin ilk yerli mahalli halkı olan Turani kavimlerinde Tibarenlere izafeten Tibaran olduğu halde,nisbeten yakın tarihli Bizans-Rum devleti zamanında takılan Elence'den bozma Trapezus gibi yanlış olarak takılmış ve kaynak gibi gösterilmektedir. M.Ö. 4000. yıldan zamanımıza kadar geçen tam 6000 yıllık çok geniş bir zaman dilinmi içinde 1204-1280 yılları arasında sadece 76 yıl ve sadece Trabzonun belli yerlerine hükümran olabilmiş Elen - Rum-Yunanlıların bölgenin tümüne sosyal,siyasi ve kültürel mühür basabilmiş olmaları ve bunu iddia edebilmeleri mümkün değildir.Kaldı ki bu devlet bile bu 76 yıl içerisinde tam bağımsız olamamış sırasıyla Selçuk ve Moğollara vergi vererek,Sonrada Türkmen beylerine kız vermek suretiyle varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Fakat bölgede 76 yıllık bir hükümranlık kurabilmiş olmalarına rağmen Ermenilerin Böyle bir hakimiyetleri ve belli bir zaman aralığında da olsa nufusça yoğunlukları yoktur.Kaldı ki tarihte kurulmuş olan bir ermeni devleti yoktur.Her çağda bir sığıntı gibi yaşadıkları bölgeyi egemenliği altında bulundurran devletin hakimiyeti altında hayatlarını devam ettirmişlerdir.Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış dönemlerinde uluslar arası her toplantıda doğu Anadolu'da ve kafkaslarda belirli bir bölgenin kendilerine bahşedilmesini istemişlerdir.En son SSCB yıkılması ile dağlar arasında denize çıkışı olmayan bugünkü ermenistana sahip olmuşardır. Onlarda bulundukları coğrafi konum itibariyle kendilerini dış dünyaya en kolay bağlayacak ona en yakın denize.yani karadenize ve dolayısıyla Trabzona gözlerini dikmişlerdir.Bu günkü Ermenistanın en büyük hedeflerinden birincisi karadenize inebilmek ve Trabzon limanlarında söz sahibi olabilmektir.Bu amaçla özellikler gözleri paradan başka hiç bir şeyi görmeyen bazı iş adamları ustaca kullanılabilmektedirler.Zaten ekonomik güçleri ancak bir kaç kişiyi zengin etmeye yeterlidir.Üç buçuk milyonluk bir ülke olan ermenistan ile yapılacak bir ticaretin tarihte olduğu gibi şimdide Trabzona en ufak faydası olamayacaktır.Çünkü mal alacak paraları yoktur.Üstelik yaşamak için Türkiyeye muhtaçtırlar ama TÜrkiye ve Azerbaycan aleyinde düşmaca tavırlarından bir türlü vaz geçmemektedirler. Atatürk'ün Kurtuluş'tan sonra 15 Eylül 1924 'te Trabzona'a ilk gelişinde söylediği ve halen Trabzon valisinin makam odasının giriş kapısı yanında duvara kazılı sözleri şöyledir: ' Kahramam evlatlara malik olan bu kımetli memleketimizi bir Ermenistan mahreci veya muhayyel bi Pontus Krallığı ülkesi yapmak talep ve tehditleri ne Meş'um idi..Şüphesiz o kabuslar ilelebet hayal olmuştur.'
----------
GÜNÜMÜZDEKİ FAALİYETLER
Son yıllarda koordineli olarak Pontus amaçlı faaliyetler artmıştır.ve bunalara hep masum ticaret ve turizm kılıfının ardına gizlemeye başlanmıştır. EN FAZLA DİKKAT ÇEKEN BAZI OLAYLAR. 1.Karadeniz Bölgesinde Yunanistan (Perde arkasında Ermenistan ile birlikte) ortaklaşa faaliyet yürüterek bir ortodoskdevleti kurmak hayaliyle yoğun çalışma yapılmaktadır. Kendini iyi niyetli birer dost olarak göstererek özelelikle turistik gezi kültürel faaliyet ve ilişkileri araç olarak kullanmaktadırlar.Bölgemizde uzun zamandan beri gizli olarak devam eden paropaganda faalitleri artık pervasızca açıkatan yapılmaktadır.Bizim turiste iyi davranmamızı ve misafirperverliğimizi ustaca istismar ederek 'Karadeniz bölgesi'de yaşayan hekes Rumdur' psikolojisini yerlerştirmeye çalışıyorlar.Dürüst hoşgörü sahibi ve insana saygılı olan Türk Milleti çom sayıda Yunanlı şarkıcıyı Türkiyede çalıştırıyor,konserleri dinliyor ve televizyonlarda onlara şarkı söyletiliyor.Fakat Temmuz ayında Ebru Aydın ve Harun Kolçak 'ın 14 kişilik ekibi tek bir konser için yunanistana gitmek istemişti,ama vize olduğu halde sınırdan geri çevrildiler.Burada önemli nokta şudur.Bu konser ekibi Batı trakya Türkleri değil Sürmene'de Rumluk propagandası yapmak için gelenlerin arkadaşları Batı trakya dışında konser verdirmek amacıyla davet edilmişlerdir. 2.Yorgo Andreadis'in faaliyetleri 1880 yılında Karadenizden Batuma oranda selanik'e göç etmiş bir ailenin çocuğudur (Doğumu selanik 1936) Kendi ifadesine göre 1960dan eri tam 46 kez karadenize gelmiştir.Her yıl da düzenli olarak gelmeye devam etmektedir.Bölgede her taşın altında Rum aramaktadır.Bu gezilerinde edindiği çevre ve kurduğu dostluklar ilede her defasında organize ve karmaşık ilişkilerin içine girmektedir. Neredeyse her ay yazdığı Yunanistan hükümetinin desteklediği kitaplarla işin propaganda yömümü halletmekte ve çalışmaları için gerekli mali kaynağıda bu kitaplardan elde etmiş gibi gösterek 'asıl sponsorunu' bir anlamda gizlemektedir. Babası Kyriako Andreadis 1880 lerde göç ettikleri Batumda kurulmuş bulunan pontus ulusal meclisi üyesidir.Kitapların telif geliri ile Tonya Lisesi'ne Sümela Manastırı ve Foça müzesine destek sağlamaktadır. 3.1996'ın 15 Ağustos'unda (Rumların iddaralarına göre bu tarih kutsal sümela yortusuna tesadüf etmektedir.) Aynı gün ve saatte gemi,uçak ve otobusle,Yunanistan,Rusya ve Güney Kıbrıstan gelen yüzlerce kişilik Rum kafilesi sözde tesadüfen aynı saatte Trabzon'da karşılaşarak çok sayıda papazla birlikte Sümelayı ziyaret etmişlerdir. 4.Fakat 1997 Eylül'ünde bu defa çok daha organize ve planlı bir şekilde gelmişlerdir. Patrikhane'nin 'Karadenizi kurtarmak' gibi masum bir kılıfın arkasına saklanarak düzenlediği 'Vahiy ve Çevre' konulu uluslararası nitelikli toplantı malesef bazı yerli iş adamlarımızında desteği ile gerçeklerştirilebilmiş içinde Patriğinde bulunduğu gemi Trabzon limanına kadar gelmiş fakat aşırı duyarlı halkın sert tepkisi üzerine karaya ayak basamamışladır. 'Karadenizi kurtarmak' (Kimden kurtaracaklarsa) adını verdikleri geziye Elefteros Venizelos Yunan gemisiyle geldiler.Elefteros Venizelos İzmiri işgal eden Yunanlı generalin adıdır. Patrik ve papazlar Trazonluların haklı tepkileri üzerine şehre girip ayin yapamadılar ama gemide dağıttıkları Yunanca Pontus haritalarıyla da melanetlerini gösterdiler.Gemide yaptıkları 2.Helen Kongresi adını verdikleri Toplantılarda görüşülen konular iki maddeden iberetti. -Karadenizde ortodoksluğu tehdit eden unsurların görüşülmesi. -İstanbul'un idari sattüsünün yeniden değerlendirilmesi.
KAYNAKÇA: Nutuk Gazi Mustafa Kemal: Kültür Bakanlığı Yayınları.Ankara,1980
Pontus Meselesi: Mesut Çapa.TKAE yayınları Ankara,1983 Türk Kültür Tarihine Giriş: Sabahattin Özel, TTK Yayınları Ankara,1991 Pontus Meselesi: Yılmaz Kurt.TBMM Yayınları.Ankara,1995 Türk Yunan İlişkilerinin 101 Yılı: Murat Hatipoğlu TKAE Yayınları Ankara.1988 İki Devrin Perde Arkası: Hüsamettin Ertürk İstanbul,1957 Tirebolu Tarihi: Faruk Sümer Türkiye Tarihi: Yücel Sevim Cilt 1 Büyük Türkiye Tarihi: Yılmaz Öztuna Cilt 3 Sürmene Tarihi: Mehmet Bilgin,İstanbul,1990 * Bu yazı Trabzon 1998 basımlı Hüseyin MÜMTAZ'ın yazmış olduğu kitaptan alıntıdır.
memleket....ne zaman bir kemençe sesi işitsem tellerine dolanır çaykaraya pervaz ederim.kaidelerini işitmeye doyamadığım çimir kavalım...kokusuna doyamadığım ahşap eşiğim...
cennetin bir adı memleketim, yeşiline,mavisine,hamsisine,mısırına,doyumsuz güzelliklerine
bir başkadır benim memleketim...
TRABZON'UN ZOR GÜNLERİ YAHUT UFUKTA BELİREN GÜNEŞ
M.NİHAT MALKOÇ
Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması çok önemli bir tarihi dönemeçtir. 1071'de başlayan bu süreç iğneyle kuyu kazarcasına zor ve külfetli olmuştur. Fakat bu süreç başarıyla tamamlanmasaydı Anadolu bugünkü konumda bulunmazdı. Bizler bu toprakların sakini olamazdık. Sesimiz ya çıkmaz, ya da kısık çıkardı. Trabzon'un fethi bu toprakların İslamlaşmasında çok mühim bir merhaledir. Bu topraklar dile gelse fetih öncesi, fetih sırası ve fetih sonrasını anlatsa kim bilir neler söylerler…
'Fetih' in kelime anlamı 'açmak' demektir. Fetihle kurtuluş farklı kavramlardır. Fetih bir millete ait olmayan bir toprağın o milletin eline geçmesidir. Kurtuluş ise bir ülkenin topraklarının işgale uğradıktan sonra tekrar eski sahiplerine dönmesidir. Onun için Trabzon öncelikle Bizans'ın elinden alınarak fethedilmiştir. Daha sonra Rusların geçmiş, sonra da 24 Şubat'ta kurtarılarak eski sahipleri olan Türklere kazandırılmıştır.
26 Ekim Trabzon'un Bizans'tan kurtarılarak Fatih Sultan Mehmet tarafından Türklerin eline geçirildiği tarihtir. Fetihten evvel Trabzon'da Çepni Türkleri de yaşıyordu. Yani bu topraklar Bizans'ın elindeyken bile buralarda Türkler vardı. Çepniler Oğuz boyundandı. Çepniler Karadeniz kıyılarının fethinde de mühim roller oynamışlardır.
Rum tekfurları Osmanlı'ya karşı sürekli kuyu kazıyorlardı. Fatih Sultan Mehmet bunun farkındaydı. Fakat uygun zaman kolluyordu. Trabzon'u fethetmek ve Bizans'ın Anadolu'daki son kalıntılarını temizlemek istiyordu. Osmanlı'da Fatih'ten önce Trabzon'u almaya çalışanlar olmuşsa da muvaffak olamamışlardır. Bizans'ın Osmanlı aleyhtarlığı artınca taarruzdan başka çare kalmamıştır. İkinci Mehmet devletin başına gelince fethedeceği yerlere Trabzon'u da katmış ve bu uğurda gayretlerini artırmıştır. Önce Amasra'yı, sonra Kastamonu ve Sinop'u almıştır. Sıra Trabzon'a gelmiştir. Bununla ilgili olarak veziri Hünkâr Mahmut Paşa'ya şöyle söylemiştir:
'Mahmut, birkaç niyetim var. Umarım ki Hak Teala ben zayıfa kuvvet verip, anı nasip ede. Evvel biri şol İsfendiyar vilâyetidir ki, Kastamonu ve Sinop ve Koyulhisar'dır. Benim huzurumu bunlar giderir. Ve biri şol Trabzon'u bir cünüb kâfir yiyip yürür. El-hâsıl bunlar benim maksudumdur. Gece ve gündüz hayalimden gitmez.'(Kitab-ı Cihannüma-Neşrî)
Fatih Trabzon'a varmadan Koyulhisar'ı almış, Erzincan üzerinden Kelkit'e gelmiş, burada ordusunu ikiye ayırarak kendisi doğudan, veziri Mahmut Paşa batıdan Trabzon'a hareket etmiştir. Ordusunu farklı güzergâhlardan Trabzon üzerine salmıştır. Böyle bir planı aklından geçirmeyen Trabzon tekfuru gafil avlanmıştır. Sultan Fatih planını uygularken bu bölgeyi çok iyi tanıyan Çepni Türklerinden faydalanmıştır.
Trabzon'un fethinin 1461'de gerçekleştiğinde şüphe yoktur. Fakat fetih günü konusunda farklı düşünceler vardır. Pek çok tarihçi fetih gününü zikretmemektedir. Sadece İsmail Hakkı Uzunçarşılı fetih tarihini 26 Ekim 1461 olarak göstermektedir. O da bu hususta W. Miller'i kaynak göstermiştir. Bununla beraber fetih tarihini 15 Ağustos olarak verenler de az değildir. Bu hususta tarihçiler görüş birliğine varamamıştır, bu durum çok da mühim değildir. Mühim olan Trabzon'un İslam beldesi yapılmasıdır.
Fetihten sonra tekfura ve ailesine zarar verilmemiş, kendileri İstanbul'a gönderilmiştir. Fetihten sonra Trabzon'un yerli ahalisinin ileri gelenleri imparator David ile İstanbul'a götürülmüş, bir kısmı da şehirden kendiliğinden ayrılmıştır. Bu yüzden şehirde pek az nüfus kalmıştır. Fakat hiçbirine baskı ve zulüm yapılmamıştır. Şehirde kalmalarına engel olabilecek bir tutum takınılmamıştır. Bu da Osmanlı'nın hoşgörüsünü ve Müslümanların şefkatini göstermesi açısından mühim bir örnektir. Osmanlıyı ve Müslümanları değerlendirirken insaf ölçülerini kaçıranların bunları dikkate alması makul hareket tarzıdır.
Fatih Trabzon'un fethini toprak kazanmak, sınırlarını genişletmek gayesiyle düşünmemiş, bir cihat şuuru içerisinde gerçekleştirmiştir. Allah'ın adını cümle âleme duyurmak ve insanlara islamı tebliğ etmek asıl gayesiydi. Onlar İslam için yaşayan ve bu dinin neferi olan mümtaz insanlardı. Trabzon İmparatorunun kızıyla evlenen Uzun Hasan'ın annesi Sara Hatun Fatih'i Trabzon'un fethinden vazgeçirmek için 'Hay oğul! Bir Durabuzun çün bunca bunca zahmatlar çekmek nedür? ' diye sorunca Sultan Fatih ona şu anlamlı cevabı vermiştir: 'Ana! Bu zahmatlar Durabuzun içün değüldür. Bu zahmatlar Din-i İslam yolınadır. Kim ahrette Allah hazretine varıcak hacil olmayavuz deyüdür. Zira kim bizim elümüzde İslam kılıcı vardur. Ve eğer biz bu zahmatı ihtiyar etmesevüz bize gazi demek yalan olur.'
Trabzon'un o zor günleri çok gerilerde kaldı. Artık ufkumuz karanlık değil. Ufuklarda beliren güneş içimizi ısıtıyor, umutlarımızı filizlendiriyor. Yarına dair endişelerimiz yerini umutlara bırakmış. Bu şehir artık taşıyla toprağıyla Müslüman Türk'ün bir parçası olduğunu haykırıyor. Artık karanlık bulutlar geri dönmemek üzere kayboldu göğümüzden...
Trabzon'umuzun fethinden bugüne 445 yıl geçti. Bir ara Rus işgali yaşandıysa da bu esaret kısa süreli oldu. O gün bugündür bu topraklar Türk-İslam kültürünün bayraktarlığını yapıyor. Trabzon bizimdir ve ilelebet bizim kalacaktır. Bu şehir bizim varlık sebebimizdir. Onu koruyup kollamak her Trabzonlunun asil vazifesidir. Fethin 545. yıldönümü kutlu olsun.
Yeşilliği ve doğası harika..Ancak insanları çok ilkel ve kaba..Biraz medeniyet öğrenseler daha iyi olacak Trabzon şehri için..
bence trabzon dunyanın cennet koselerınden bırtanesı, doganın ta kendısı, yasamın ta kendısı...... vs
yeşilinden başka hiç bişey yok il demeye kırk şahit lazım..resmen köy..
trabzonlu bi eşim olsun isterdim sanırsam...
biri beni trabzona götürsüüüünnn! ! ! tam da mevsimi yaa... belki yemek kültürü uymıycak ama olsuuunnn...
karadeniz denince akla gelen yer. tüm güzellikleriyle. gezilmeye deger. eşsiz bir sanateseri gibi dagın kayalarına işlenmiş sümela manastırı ve muhtesem yesilliği. esrarengiz havası hele içine çizilmiş resimler birçok şeyin anlatımı. uzun gölün harikulade görünümü.ayasofya müzesi, ülkenin atası atatürke hitaben hediye edilmiş atatürk köşkü. şehirin kuşbakışı görünümü boztepe,yaylaları. sera gölü. sahil yolu ve parklar.yaz kış tıklım tıklım dolu uzun sokagı, cevre illeri kıskandıran limanı, üniversitesi(KTÜ) , tıp fakültesi farabi hastanesi. her nekadar birçok haksızlığa uğrasada istanbultakımlarının ne olursa olsun korkulu rüyası TRABZONSPORU.. ALLAHA şükürler olsun nerde var bukadar güzellik. benim memleketim bir başka...
Canim memleketim.. cok özledim herseyinii... tasini topragini havasini suyunu.. findigini kuymagini peynirini cayini.. deniziniii ooo saymakla bitmeskii...
görmeyenler görsun bilmeyenler bilsin kardesimm :))
bekledik haberlerini.. :)
Karadeniz'in en güzel çiçeği... Dalgasıyla insanıyla bir tane, nar tane... Özlenenlerin, beleyenlerin şehri...Canım cananım...Şehrim şehrim...
benim canım mermleketim
Güzel bir şehirdir Trabzon. Uzun yıllar önce gitmiştim oraya. Trabzon halkının çoğu, Türk kökenli değildir. Lazdır. Buna rağmen, Türkçülük konusunda çok şovendir Trabzon halkının büyük bir kısmı. Milliyetçilik konusunda araştırma yapanlara göre, milliyetçilik özellikle sınır bölgelerinde daha koyu yaşanabiliyor. Trabzon'da tutuklu ailelerle dayanışma amacıyla yapılan bir kaç basın açıklamasının, linç etme girişimlerine dönüşmesi, Trabzon halkındaki şoven duyguların ne kadar gelişkin olduğunun göstergesi oluyor. Sanki bu tür girişimlerde bulunarak, Laz olanlar Türk olacaklarını düşünmektedirler. (Bunları yazarken aklıma bir de Mustafa Suphi ve arkadaşları geliyor) . Özetle, Trabzon denilince, acı dolu bir kent geliyor aklıma.
memleketim...
trabzon m.ö yıllarda komenon krallığının merkezi...ve o tarihten bu zamana değin hep büyük bir merkez olma özelliğini korumuş bi şehir...Fatih Sultan Mehmetin bile, Trabzonu almadan İstanbulun fethinin bi anlamı yok demesi çok şeyi değiştirir..Anabasisten Atatürke Seyahatnamelerle Trabzon diye bi kitap var..kesinlikle tavsiye edeim...bu zamana kadar -ki çok eski tarihleren bahsediyorum- Trabzonu ziyeret etmiş bütün devlet adamaları ve seyyahların ve en sonda M.Kemal Atatürk'ün Trabzon hakkındaki düşünceleri var..
memleketim diye söylemıyorum,müthiş bi güzelligi var,dogasıyla,deniziyle,havasıyla muhtesem bir yer..trabzonsuz ve trabzonsporsuz :) yapamam.(bu ara trabzonspr dökülüyo çaktırmayın ;) ama gercek taraftar iyi günde de kötü gündede takımının yanındadır.)
oy da oyyy...
küçüklüğümün cici hatırası :)
sevdiklerimi içinde barındıran en güzel şehir
Trabzon güzel bir şehir ama Mayıs ayında TAYAD'lılara yapılan düşüncesizce bir eylemdi...Ortada o kadar büyütülecek bir durum yoktu..Adamlar sadece cezaevlerindeki koşulları protesto için oradaydılar..ve PKK bayrağı falan da asmadılar..Densizin birinin uydurduğu bir saçmalık yüzünden az daha canlarından olacaklardı...Orada yapılması planlanan çok daha korkunç bir olay vardı..O gün orada TAYAD'lıları bildiri dağıtmaları için oraya gönderenlerle, TAYAD'lılar için 'PKK bayrağı astı' söylentileri çıkaran kişiler aynı kişilerdi! ! amaç ortalığı karıştırıp kargaşa yaratmaktı..ve bu kargaşadan istifade korkunç bir eylemi gerçekleştirmekti..ama bazı şeyler ters gidince olmadı...
Taşına toprağına kurban olduğum şehir... Çok özledim hem de çok,,, Bir gün geleceğim Trabzonum... Geleceğim ve bir daha asla senden ayrılmayacağım...
bir başkadır benim memleketim....................
4 kişi ağzının payını öyle andıkı bir daha oraya ayak basamazlar sanırım
hadi bir daha yapında görelim zaten alacakları cezalarla biraz zor gün yüzü görürler
haklarında polise mukavemet
yasadışı bildiri sağıtmak
izinsiz gösteri yapmak
halkı galeyana getirecek davranışlarda bulunmak
iddealarıyla dava açılması gerekir ki bu yöndeki duyumlarımda aynı
size geçmiş olsun
ananız babanızda bizim oğlan doktor olacak diye beklesin
emeklerine yazık
Trabzon: Sadece ve sadece mükemmel diyebilirim başka bir yorum yok....
memleketimin insanıyla gurur duyuyorum.. seviyorum yaa trabzonu.
ALi Şükrü Bey, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Nazan Bekiroğlu, Fatih Sultan(1461) , Yavuz Sultan, Kanuni....Laz İsmail (Kurtuluş Savaşı) ve ben :)
Memleketim...
Çabuk ve acısız intihar etmek isteyenler uzun sokak'ta fenerbahçe forması ile dolaşsın.kesin sonuç alınır.
aa bizim oraaa :) sümela manastırına mutlaka gidin derim ben içini gezmiştim çıkana kadar canım çıkmıştı ama içine girince insan büyüleniyor
Karadeniz ve havalisi tam 6000 yıldır Türk'tür.
Karadeniz'in en eski çağlardan itiaren bilinen ilk yerli halkı Orta Asya'dan göç ederek yerleşmiş olan Turani kavimleridir.Bunlardan bazıları,Amazonlar,Tibaneler,Kohlar.Gutlar ve Mosklardır.
Kıtalar arası çok kiritik bir geçiş yolu özelliği taşımakta olan bölge muhtelif zamanlarda doğudan ve batıdan gelen değişik toplulukalrın saldırısına maruz kalmıştır.
Değişik devlet ve milletlere mensup bu topluluklar bölgeyi;
- Bazen sadee bir geçiş yolu olarak kullanmışlardır.
- Bazen doğal güzellik ve kaynaklarını sömürmek için geçici küçük yerleşim merkezleri kurmuş ve elde ettikleri zenginlikleri esas memleketlerine götürmüşlerdir.
- Veya bu merkezleri aynı serbest bölgeler gibi değişik kavimlerle olan ticaretlerinde kullanmışlardır.
- Bazen de tamamen ele geçirerek sürekli olarak 'mülk edinme ve yerleşme'amaçlarını gütmüşlerdir.
Bu yabancı kavim toplulukları ve devletere örnek olarak Etiler,Frigler,Persler,Makedonyalılar ve Bizansları gösterebiliriz.
Bütün bunlar olurken tabiî Orta Asya'dan göçlerde kesilmemişti.Turani kavimler (Türkler) değişik zamanlarda,değişik yollardan geçerek bölgeye gelmeye devam ediyorlardı.
Hazar Denizi'nin kuzay ve güneyden M.Ö. 1118 'de Koman Türkleri (Kayseri bölgesinden) M.Ö. 700'de Kimmerler,M.Ö 654'te Sakalar,M.Ö 395 'te Hunlar,M.Ö. 530 ^da Bulgar Türkleri 1057 de Türkmenler ve 12.yy 40.000 Koman ailesinin önce gürcistana oradanda doğu karadenize göç leri türk asıllarının göçlerine örnek olarak gösterilmiştir.
Ticaret yapmak amacıyla zaman zaman bölgeye gelen yabancılar iç bölgelere gitmekten çekinerek sahillerde kısa süreli koloniler kurmuşlardır.Bu kolonilerde ticaretini yapmak için iş adamları ve hamallar ile koloniyi yönetecek olan idareciler,ayrıca onların güvenliği sağlayacak yeterli miktarda muhafız bulunuyordu.Bu koloni şeklindeki küçük yerleşim yerleri çoğu zaman emniyetli koyda hemen kıyısında inşa bir iskelenin etrafında yerleştirilen yerleşim binaları ve garinizonlardan teşekkül ediyor,korunaklı olması bakımndan da binaların etrafına surlar yapılıyordu.Bunlar sık sık gidip tekrar gelecekleri için binalara emniyet tedbiri gibiydi.
Çünkü surların hemen dışı,sahile bir duvar gibi inen karadeniz dağları,dağları dorukları ve yaylalar hep Türkler(Oğuz,Türkmen,Çepni) tarafından iskan edilmişti.Taa Orta Asadan uzun kara yolundan gelmiş olan Türkler doğal olarak denize yabancı idi ve çok sık bir şekilde kendilerine ait toprakların imkanlarından yararlanmakta olan bu yabancı gruplara saldırarak onların ticaretlerinden paylarına düşeni almayı ihmal etmiyorlardı.
Çok dar bir bölgeye sıkışan bu koloni şehir devletlerinde mahalli halk Turani,idareciler ise işgalci siyasi temayüllerine göre değişen ırklara mensup yanlılardı.
Trabzonun ilk ismi,bölgenin ilk yerli mahalli halkı olan Turani kavimlerinde Tibarenlere izafeten Tibaran olduğu halde,nisbeten yakın tarihli Bizans-Rum devleti zamanında takılan Elence'den bozma Trapezus gibi yanlış olarak takılmış ve kaynak gibi gösterilmektedir.
M.Ö. 4000. yıldan zamanımıza kadar geçen tam 6000 yıllık çok geniş bir zaman dilinmi içinde 1204-1280 yılları arasında sadece 76 yıl ve sadece Trabzonun belli yerlerine hükümran olabilmiş Elen - Rum-Yunanlıların bölgenin tümüne sosyal,siyasi ve kültürel mühür basabilmiş olmaları ve bunu iddia edebilmeleri mümkün değildir.Kaldı ki bu devlet bile bu 76 yıl içerisinde tam bağımsız olamamış sırasıyla Selçuk ve Moğollara vergi vererek,Sonrada Türkmen beylerine kız vermek suretiyle varlığını sürdürmeye çalışmıştır.
Fakat bölgede 76 yıllık bir hükümranlık kurabilmiş olmalarına rağmen Ermenilerin Böyle bir hakimiyetleri ve belli bir zaman aralığında da olsa nufusça yoğunlukları yoktur.Kaldı ki tarihte kurulmuş olan bir ermeni devleti yoktur.Her çağda bir sığıntı gibi yaşadıkları bölgeyi egemenliği altında bulundurran devletin hakimiyeti altında hayatlarını devam ettirmişlerdir.Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış dönemlerinde uluslar arası her toplantıda doğu Anadolu'da ve kafkaslarda belirli bir bölgenin kendilerine bahşedilmesini istemişlerdir.En son SSCB yıkılması ile dağlar arasında denize çıkışı olmayan bugünkü ermenistana sahip olmuşardır.
Onlarda bulundukları coğrafi konum itibariyle kendilerini dış dünyaya en kolay bağlayacak ona en yakın denize.yani karadenize ve dolayısıyla Trabzona gözlerini dikmişlerdir.Bu günkü Ermenistanın en büyük hedeflerinden birincisi karadenize inebilmek ve Trabzon limanlarında söz sahibi olabilmektir.Bu amaçla özellikler gözleri paradan başka hiç bir şeyi görmeyen bazı iş adamları ustaca kullanılabilmektedirler.Zaten ekonomik güçleri ancak bir kaç kişiyi zengin etmeye yeterlidir.Üç buçuk milyonluk bir ülke olan ermenistan ile yapılacak bir ticaretin tarihte olduğu gibi şimdide Trabzona en ufak faydası olamayacaktır.Çünkü mal alacak paraları yoktur.Üstelik yaşamak için Türkiyeye muhtaçtırlar ama TÜrkiye ve Azerbaycan aleyinde düşmaca tavırlarından bir türlü vaz geçmemektedirler.
Atatürk'ün Kurtuluş'tan sonra 15 Eylül 1924 'te Trabzona'a ilk gelişinde söylediği ve halen Trabzon valisinin makam odasının giriş kapısı yanında duvara kazılı sözleri şöyledir: ' Kahramam evlatlara malik olan bu kımetli memleketimizi bir Ermenistan mahreci veya muhayyel bi Pontus Krallığı ülkesi yapmak talep ve tehditleri ne Meş'um idi..Şüphesiz o kabuslar ilelebet hayal olmuştur.'
----------
GÜNÜMÜZDEKİ FAALİYETLER
Son yıllarda koordineli olarak Pontus amaçlı faaliyetler artmıştır.ve bunalara hep masum ticaret ve turizm kılıfının ardına gizlemeye başlanmıştır.
EN FAZLA DİKKAT ÇEKEN BAZI OLAYLAR.
1.Karadeniz Bölgesinde Yunanistan (Perde arkasında Ermenistan ile birlikte) ortaklaşa faaliyet yürüterek bir ortodoskdevleti kurmak hayaliyle yoğun çalışma yapılmaktadır.
Kendini iyi niyetli birer dost olarak göstererek özelelikle turistik gezi kültürel faaliyet ve ilişkileri araç olarak kullanmaktadırlar.Bölgemizde uzun zamandan beri gizli olarak devam eden paropaganda faalitleri artık pervasızca açıkatan yapılmaktadır.Bizim turiste iyi davranmamızı ve misafirperverliğimizi ustaca istismar ederek 'Karadeniz bölgesi'de yaşayan hekes Rumdur' psikolojisini yerlerştirmeye çalışıyorlar.Dürüst hoşgörü sahibi ve insana saygılı olan Türk Milleti çom sayıda Yunanlı şarkıcıyı Türkiyede çalıştırıyor,konserleri dinliyor ve televizyonlarda onlara şarkı söyletiliyor.Fakat Temmuz ayında Ebru Aydın ve Harun Kolçak 'ın 14 kişilik ekibi tek bir konser için yunanistana gitmek istemişti,ama vize olduğu halde sınırdan geri çevrildiler.Burada önemli nokta şudur.Bu konser ekibi Batı trakya Türkleri değil Sürmene'de Rumluk propagandası yapmak için gelenlerin arkadaşları Batı trakya dışında konser verdirmek amacıyla davet edilmişlerdir.
2.Yorgo Andreadis'in faaliyetleri
1880 yılında Karadenizden Batuma oranda selanik'e göç etmiş bir ailenin çocuğudur (Doğumu selanik 1936) Kendi ifadesine göre 1960dan eri tam 46 kez karadenize gelmiştir.Her yıl da düzenli olarak gelmeye devam etmektedir.Bölgede her taşın altında Rum aramaktadır.Bu gezilerinde edindiği çevre ve kurduğu dostluklar ilede her defasında organize ve karmaşık ilişkilerin içine girmektedir.
Neredeyse her ay yazdığı Yunanistan hükümetinin desteklediği kitaplarla işin propaganda yömümü halletmekte ve çalışmaları için gerekli mali kaynağıda bu kitaplardan elde etmiş gibi gösterek 'asıl sponsorunu' bir anlamda gizlemektedir.
Babası Kyriako Andreadis 1880 lerde göç ettikleri Batumda kurulmuş bulunan pontus ulusal meclisi üyesidir.Kitapların telif geliri ile Tonya Lisesi'ne Sümela Manastırı ve Foça müzesine destek sağlamaktadır.
3.1996'ın 15 Ağustos'unda (Rumların iddaralarına göre bu tarih kutsal sümela yortusuna tesadüf etmektedir.)
Aynı gün ve saatte gemi,uçak ve otobusle,Yunanistan,Rusya ve Güney Kıbrıstan gelen yüzlerce kişilik Rum kafilesi sözde tesadüfen aynı saatte Trabzon'da karşılaşarak çok sayıda papazla birlikte Sümelayı ziyaret etmişlerdir.
4.Fakat 1997 Eylül'ünde bu defa çok daha organize ve planlı bir şekilde gelmişlerdir.
Patrikhane'nin 'Karadenizi kurtarmak' gibi masum bir kılıfın arkasına saklanarak düzenlediği 'Vahiy ve Çevre' konulu uluslararası nitelikli toplantı malesef bazı yerli iş adamlarımızında desteği ile gerçeklerştirilebilmiş içinde Patriğinde bulunduğu gemi Trabzon limanına kadar gelmiş fakat aşırı duyarlı halkın sert tepkisi üzerine karaya ayak basamamışladır.
'Karadenizi kurtarmak' (Kimden kurtaracaklarsa) adını verdikleri geziye Elefteros Venizelos Yunan gemisiyle geldiler.Elefteros Venizelos İzmiri işgal eden Yunanlı generalin adıdır.
Patrik ve papazlar Trazonluların haklı tepkileri üzerine şehre girip ayin yapamadılar ama gemide dağıttıkları Yunanca Pontus haritalarıyla da melanetlerini gösterdiler.Gemide yaptıkları 2.Helen Kongresi adını verdikleri Toplantılarda görüşülen konular iki maddeden iberetti.
-Karadenizde ortodoksluğu tehdit eden unsurların görüşülmesi.
-İstanbul'un idari sattüsünün yeniden değerlendirilmesi.
KAYNAKÇA:
Nutuk Gazi Mustafa Kemal:
Kültür Bakanlığı Yayınları.Ankara,1980
Pontus Meselesi:
Mesut Çapa.TKAE yayınları Ankara,1983
Türk Kültür Tarihine Giriş:
Sabahattin Özel, TTK Yayınları Ankara,1991
Pontus Meselesi:
Yılmaz Kurt.TBMM Yayınları.Ankara,1995
Türk Yunan İlişkilerinin 101 Yılı:
Murat Hatipoğlu TKAE Yayınları Ankara.1988
İki Devrin Perde Arkası:
Hüsamettin Ertürk İstanbul,1957
Tirebolu Tarihi:
Faruk Sümer
Türkiye Tarihi:
Yücel Sevim Cilt 1
Büyük Türkiye Tarihi:
Yılmaz Öztuna Cilt 3
Sürmene Tarihi:
Mehmet Bilgin,İstanbul,1990
* Bu yazı Trabzon 1998 basımlı Hüseyin MÜMTAZ'ın yazmış olduğu kitaptan alıntıdır.