Tohumdan Toprak Üstünde Yürüme Sanat Akademisi sizce ne demek, Tohumdan Toprak Üstünde Yürüme Sanat Akademisi size neyi çağrıştırıyor?
Tohumdan Toprak Üstünde Yürüme Sanat Akademisi terimi Huri Çalışkan tarafından tarihinde eklendi
Tohumdan Toprak Üstünde Yürüme Sanat Akademisi terimi Huri Çalışkan tarafından tarihinde eklendi
Kuşları seven biri, kargaları asla çirkin bulmaz. Aksine, karga başımın üzerinden uçuyorsa, onun çirkin olduğunu değil, içinde barındırdığı özgürlüğü ve direncini görürüm.
Her varlık, kendine özgü bir hikaye taşır ve her birinin evrende bir yeri vardır. İster rengarenk kanatları olsun, ister siyah tüyleri, tüm kuşlar kendi güzelliklerini taşır.
Zaten her şeyin güzelliği, bakış açısında gizlidir, her kişi kendi düşünceleriyle penceresinden izlediği manzaralara anlam katar.
— Huri Çalışkan
sevgilerimle
Hiçbir şey acele etmez her şey zamanında olur.
sevgilerimle~
Bir tohumun neye dönüşeceğini bilemezsin;
kimi gölge olur, kimi meyve... Ama her biri toprağa borçludur varlığını. İnsan da böyledir. Hangi toprakta filizlendiysen, ruhunda o toprağın kokusu kalır.
Kimi çorak arazide büyür, sabrı öğrenir. Kimi verimli topraklarda, şımarıklığı. Ama en güzeli, kök saldığı yeri unutmayandır. Çünkü unutan, dalını da kırar, yaprağını da.
O yüzden büyürken dalların gökyüzüne uzansa bile köklerinin sesini dinlemeyi unutma.
,,Çünkü gökyüzü alkışlar ama toprak kucaklar."
— Huri Çalışkan
sevgilerimle
Değer, Kendi Dokumasını Yapan Bir His :
Değer, dışarıdan zorla yüklenen bir kıyafet değil, kişinin kendi eylemleriyle şekillenen ve diğerinin gözünde dokunan bir kumaştır. Birine verdiğimiz değer, aslında o kişinin bize sunduğu aynanın bir yansımasıdır. Onun duruşu, sözleri, eylemleri, bize hissettirdikleri bu kumaşı oluşturur. Biz ise bu kumaşı alır, ona uygun bir kıyafet diker ve üzerine giydiririz.
Zorla dikilen bir değer ne uyum sağlar ne de taşınabilir. Bu yüzden, içten gelmeyen veya hak edilmemiş bir değer, varlığını sürdüremez. Gerçek değer, karşılıklı bir ahenk içinde, kendiliğinden oluşur ve giyildiğinde hem taşıyanı hem de karşısındakini sıcak tutar.
Değer vermek, bir sanat gibidir: İyi bir eser için doğru malzemeler, sabır ve içten bir emek gerekir.
Huri Çalışkan
Yolda Olmanın Hikâyesi
Hepimiz bir hikâyenin içinde yaşıyoruz, değil mi? Hikâyenin başkahramanı bazen iş yoğunluğumuz, bazen hedeflerimiz, bazen de sevdiklerimiz oluyor. Ancak hayatın en güzel yanı, o hikâyenin her gün yeniden yazılabilmesi.
Bugün kendinize şu soruyu sorun: “Beni gerçekten ne motive ediyor?” Çalışmak, üretmek, başkalarına dokunmak mı? Yoksa her günü bir öğrenme fırsatına dönüştürmek mi? Aslında cevap, kendimize dürüstçe baktığımızda çok basit: Bizi ileri taşıyan şey, yaptığımız her küçük dokunuşun büyük bir resimde bir anlam bulduğunu fark etmek.
Bu yüzden, günlük rutininiz içinde küçük bir mola verin. Kendinize bir çay ya da kahve ısmarlayın. Elinizde bir kitap tutuyormuş gibi hissedin; ama bu kez, okuduğunuz hikâye sizin yazdığınız olsun. Hayatın sayfalarını doldururken, kendinizi dinlemeyi ve her yeni kelimeyle biraz daha büyümeyi ihmal etmeyin.
Çünkü güzel bir hikâye yazmak için illa büyük cümlelere gerek yok. Yeter ki içten olsun, anlam katsın, iz bıraksın.
Unutmayın: Hikâyenizin yazarı sizsiniz. Peki, bugünkü sayfaya ne yazacaksınız?
sevgilerimle, Huri.
Yolun Yükü ve İçsel Sükûnet
Hayatın yollarında ilerlerken, kimi zaman karşılaşılan fırtınalar, niyetleri halis olmayan insanların kıskançlıklarından, çekememezliklerinden ya da zarar verme arzularından doğar. Onların hırsları, güneş gibi parlayan bir başarıyı veya huzuru gölgelemek adına çevredeki rüzgarı büyütür ve başkalarının ışığını söndürmeye çalışır.
“Fırtınada yürümeyi öğrenen insanlar” bilirler ki; mücadele zor olabilir, evet, ama huzuru bulmak fırtınadan kurtulup güneşe ulaşmak değildir! İşte bu farkındalık, kişinin kendi rengini ve direncini tanımasını sağlar. Çünkü unutmamalıdır ki huzur, dışarıdan gelen rüzgarlarda değil, kişinin kendi içindeki “sükûnet”tedir! Bu sükûnet, insanın renklerini tanımasını, sabrını ve direncini keşfetmesini sağlar.
O halde, kimseye zarar vermeden, masumiyetle omuzda taşınan yüklere rağmen yürüyebilen insan, hem bu manzarayı hem de “kendi omzundan öpebilmeli!” Çünkü bu yollar, sadece ayak izleriyle değil, “yürekteki izlerle” de anlam kazanır.
Huri Ç.
Bu inanç ve kuvvetle Türk milleti, her zaman duruşunu korumalıdır. Vatanımız, farklı düşüncelere sahip topluluklar tarafından parçalara ayrılmaya çalışılmakta, ancak bunun önüne geçmek için sağduyu ve birlik içinde olmalıyız. Gözlemlediğimde, insanlar sadece birbirlerine taş atmakla meşgul oluyorlar.
Ancak unutmamalıyız ki, vatan bütündür ve bu bütünlüğü hem dini inançlarımız hem de Cumhuriyet değerleriyle korumalıyız.
Bir kişinin düşüncesiyle hakim olunan bir yer değil;
Vatanımızda camilerimizden yükselen ezan sesleri, gökyüzünde dalgalanan bayrağımız, dini bayramlarımızdaki coşkumuz ve Ramazan ayındaki mutluluğumuz, resmi bayramların kutlanmasındaki sevincimiz hep aynı şekilde devam etmelidir.
Bu mirası yıllar öncesinden devraldık ve ondan sonra da bu gelenekler, coşkular, değerler daima süregelsin.
Huri Ç.
Kötülüğün ve Tehlikenin Karşısındaki Duruşumuz:
Kötülüğün, tehlikenin ve düşmanlığın açık olduğu yerde, bu davranışlara aynı ölçüde karşılık vermek, bizi ahlaken üstün kılmaz; aksine, aynı seviyeye indirir. İnsanların hatalarını görüp eleştirirken, kendimizi bu hataların dışında tutup tutmadığımızı sorgulamak önemlidir.
Eğer dilimiz, kalbimiz ve niyetlerimiz sevgi ve merhametten yoksunsa, neye inandığımızı savunsak da, uygulamada farklı bir duruş sergilemediğimiz sürece, söylediklerimizin ağırlığı azalır. Kötülükle karşılaştığımızda içsel huzuru korumak, kinle değil adaletle yaklaşmak, bu farkındalığın temelidir.
Neden Kötülüğe Kötülükle Karşılık Vermemeliyiz?
1. Nefret Döngüsü: Beddua ve kötülükle karşılık vermek, sadece bu enerjiyi büyütür. Peygamber Efendimiz’in (sav) ahlakında, kötülüğe iyilikle karşılık vermek öğütlenmiştir:
"Kötülüğe en güzel şekilde karşılık ver; böylece aranızda düşmanlık olan kimse sanki yakın bir dost olur." (Fussilet, 41:34)
2. Ruhsal Arınma: Kalbi temizlemek, dilimizi sevgiyle "misvaklamak" gibi bir ibadettir. Dilimizden dökülen her söz, ruhumuzun aynasıdır. Eğer dilimiz sürekli şikayet, kin ve beddua ile meşgulse, kalbimizin arınmasından söz edemeyiz.
3. Hakiki Kazanım: Tehlikeli insanlarla oyun oynamamak, onlara benzememek, uzun vadede kazanmanın temelidir. Sadece zarar görmemek değil, aynı zamanda doğru örnek olabilmek, insanı yüceltir.
İnsani ve İslami Yaklaşım:
Hangi inançtan olursa olsun, sevgi dolu bir insanın sohbetinde olmak bizi insan olarak zenginleştirir. Hangi dine, ırka veya kültüre mensup olursa olsun, dilinde nefret taşıyan biri, ruhsal anlamda zarar görmüş bir ruhtur. Böyle bir ortamda bulunmamak, kendi iç huzurumuz için gereklidir.
Kendine Sorulması Gereken Soru:
. Benim dilim, kalbim ve davranışlarım kötülükle karşılaştığında nasıl tepki veriyor?
. Kötülüğe aynı şekilde cevap vererek mi, yoksa onu dönüştürerek mi hareket ediyorum?
Son olarak:
"Tehlikeli insanlar tanıdım, ama onlarla oyun oynamadım. Oynamadığım halde kazanan her zaman ben oldum."
Bu, adaletli bir duruşun ve ilahi teslimiyetin zaferidir.
Türk milleti, tarih boyunca hem Müslümanlık hem de Türk kültürünün derin izlerini taşırken, Cumhuriyetin özgürlükçü, eşitlikçi değerleriyle şekillenen bir kimlik oluşturmuştur.
Huri Ç.
"Cesaret ve Korkaklık Üzerine"
Cesaret, en büyük aynadır; kişinin kendine ve başkalarına dürüst olması, gerektiğinde gözlerinin içine bakarak söyleyebilmesidir her şeyi. Oysa korkaklık, gölgelerde saklanır. Cesur olmak yüzleşmeyi gerektirirken, korkaklar taşlarını sosyal medyanın arkasına saklar, öfkelerini gizliden dile getirir ve asıl yüzlerini gösteremezler.
Kendi hayatındaki eksiklikleri başkalarına taş atarak kapatmaya çalışanlar, aslında en çok kendilerini yaralar. Çünkü cesaret; bir duruş, bir netliktir. Korkaklık ise karanlık bir köşede, sahte bir üstünlükle taşlama sanatıdır.
Söyleyemediklerini ulu orta paylaşarak dile getirmek, ne yazık ki ancak sığ ve sıradan bir zihin ürünüdür. Oysa hayat, derinlik ister.
Eğer bir fikriniz varsa, bunu yüz yüze, dürüstçe paylaşmak bir erdemdir. Sosyal medyanın gölgelerinde asıp kesmek ise yalnızca cesaretsizliğin ve eksikliğin bir tezahürüdür.
Bu dünyada gerçek iletişim, sevgi ve samimiyetle kurulur, cesur insanlar bunu bilir.
Unutmayın: Asıl güçlü olan, arkasında değil, karşısında durabilen insandır.
Huri Ç.
Albert Einstein, “Evren dost canlısı mı?” sorusunun mantığında, insanın hayata ve dünyaya bakış açısının gücünü vurgular. Ona göre, evrenin doğası, kişisel inançlarımıza, düşüncelerimize ve algılarımıza bağlıdır. Bu soru, insanın varoluşunu ve karşılaştığı zorlukları nasıl algıladığını, hayatta karşılaştığı her türlü olayı nasıl değerlendirdiğini belirler. Einstein’a göre, dünyayı dost canlısı bir yer olarak görmek, evrende her şeyin anlamlı ve düzenli olduğuna inanmaktır. Bu bakış açısıyla, her olayı bir ders, her zorluğu bir fırsat olarak görmek mümkün olur.
Bunun yanında, “Evren dost canlısı mı?” sorusunun cevabı, yaşamı nasıl yaşayacağımızı da belirler. Eğer evrenin dost canlısı olduğuna inanırsak, hayata karşı pozitif ve umutlu bir yaklaşım benimseriz; bu da daha tatmin edici bir yaşam sürmemize olanak tanır.
Sizce Evren Dost Canlısı mı ? veyahut sizde ki tanımı nedir ?
Huri Ç.
Ruhun Doyumu: İlişkilerde Derinlik Arayışı
Günümüzün hızla tüketilen yaşam biçiminde, ilişkilerde de bir tür "fast food" alışkanlığı gelişmiş durumda. Bu tür bir yoksulluk, kişinin ruhsal olarak zayıf kalmasına, anlık zevklerle doyuma ulaşamamasına yol açıyor. Oysa anlamlı bir bağ kurmak, duygularımızı karşı tarafa iletebilmek ve ruhumuzu paylaşmak, hayatımıza değer katmanın en derin yollarından biridir. Bu, ancak içsel bir denge ve gerçek bir paylaşım arayışı ile mümkün olabilir.
Hissettiklerimizi kelimelere dökebilmek, karşımızdaki insanla kurduğumuz bağın en önemli temeli. Duygularımızı iletemediğimiz bir ilişkide kendimizi eksik, kopuk ve yalnız hissederiz. Ancak, hızlıca tüketilen, yüzeyde kalan ilişkilerden uzaklaşıp, anlam arayışımızı içsel bir huzura dönüştürdüğümüzde gerçek bir tatmin yaşarız. Ruhumuzu doyuran bağlar, yüzeysel hazlardan daha değerli ve kalıcıdır.
Bu nedenle, hayatını anlam ve değerle doldurmak isteyen her ruh, yüzeysel ilişki alışkanlıklarını bırakıp derin bağlar kurmanın yollarını aramalıdır.
— Tohumdan Toprak Üstünde Yürüme Sanat Akademisi, Huri