cdsls 10 ay önce (düzenlendi) Bilgilerin ne yazık ki büyük kısmında hata söz konusu.
1. Geminin bacalarının ağırlığı 60 ton değildir. Ortalama her bir baca 82 tondur. Birinci baca 24, İkinci ve Üçüncü bacalar 25.4, Dördüncü baca ise 26 metredir. Sonuncu baca sadece dekorasyon amaçlıdır.
2. Tonaj bilgisi yanlış. 46328 Ton değil, Total ağırlık 52310 Deplasman tondur. Grostonaj 46328'dir.
3. Gemiyi inşa eden personel sayısında hata var. Titanic ve kardeşlerinden Olympic eş zamanlı olarak inşa edilmişlerdir. İki gemi inşasında çalışan işçiler ortaktır. Ve toplam 15.000 irlandalı işçi çalışmıştır.
4. Gemideki yangın konusuna gelecek olursak; Gemi sefere çıkmadan önce 6 nolu kazan dairesene bağlı kömür ambarının bi bölümünde bir yangın çıktığı doğrudur. Lakin bu söndürülmüş ve soğutulmuştur. Bu raporlarda mevcut bir durum. Ama Titanic yangının sebep olduğu durum yüzünden batmadı. Enkaz detaylı şekilde incelendiği için gemi de oluşan yırtığın nasıl ve ne şekilde olduğu zaten biliniyor.
5. Geminin yangına ait izleri yolcular görmesin diye çevrilip döndürüldüğü de gerçeği yansıtmıyor. Southampton iskelesindeki White Star Line'a ait olan dock'ta demirli olan Titanic zaten rıhtıma sol yanından yanaşmış şekilde durmaktaydı. O iskeleden hareket için zaten sol yandan yanaşmış olması gerekir. Sağ taraftan yanaşamazlar. Yoksa tam yol tornistan ile limandan çıkabilirler.
6. Dürbün olmadığı konusu da hatalı. Gemide dürbün mevcut. Bu gemi tutanaklarında ve kurtulan personelin ifadelerinde mevcut. Üçüncü kaptanın dürbünleri bi yere kitlediği ve anahtarı unuttuğu da gerçeği yazık ki yansıtmıyor. Ay olmayan bir gece de kullanacağınız bir dürbün zaten bir işe yaramaz. Çarşaf gibi bir denizde buz sisi de mevcutken ve dibinde kırılan dalgalar olmadan bir buzdağını görmeniz imkansız derecede zaten zordur.
7. "Tasarlandığı hızdan daha büyük bir hızla gidiyordu" nasıl bir ifadedir ? Titanic ortalama bir hızda seyrediyordu. 21 knotluk bu hız geminin tam hızı değildir. Titanic bütün makinalar tam kapasite ile çalıştırılırsa gemi ortalama 25 Knotluk bir hız ile seyreder. Bu da geminin ulaşacağı maksimum hıza çok yakındır.
8. Filika sayısının yetersizliğinden bahsedip daha sonra bu suç oluşturuyordu diye giriş yapmakta saçma olmuş. Dönemin denizcilik kanunlarına göre gemi tonajı 18 bin grostondan büyük gemiler yolcu sayısının en az 3/1'i kadar filika ile donatılması yeterli sayılmaktaydı. Bu sebeple Titanicteki filika sayısı yolcuların üçte birinden çok daha fazla yolcu alabildiği için yasal sınırın zaten üzerindeydi. Gemi de 20 filika mevcuttu. Bunların 4 tanesi katlanabilir filikalardır.
9. Filikalar ile ilgili olarak tatbikat yapılmadı demekte saçma olmuş. Zira gemi sefere çıkmadan ve inşa sırasında kuru havuzda filika testleri ve tatbikatları gerçekleştirilmiştir. Kardeş gemi Olympicte bu tatbikatlar zaten yapılmaktaydı. Ve titanice gelen subay personeli de bu gemiden transfer edildiği için personel zaten Titanic ile ilgili deneyim sahibiydi. Olympic titanikten daha önce sefere çıkmıştır.
10. Kaptanın navigasyondan sınavı geçemediği de yanlış bilgi. Edward John Smith White Star deniz yollarında çok üzün süre kaptanlık yapmış, çeşitli madalyalar almış ve Titanicten önce kardeş gemi Olympic'te kaptanlık yapmıştır. Bu süre boyunca gemiyi başarıyla idare ettiği için ve emekli olacağı için emeklilik hediyesi olarak yeni gemi Titanicin ilk seferini idare etmesi şerefi kendisine verilmişti. Titanic ile ilk seferine çıkarken White Star'ın en tecrübeli ve deneyimli kaptanıydı.
' Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz ' diyerek gemiyi öven insanlara karşılık, gayreti ilahiye dokunmasından olacak ki, buzdağına çarparak günümüze kadar uzanan ibretlik ve bir o kadar acı bir hikaye.
Hitler karşısındaki üç esire şöyle bir bakar ve 'sorularımı doğru cevaplayan özgür kalacak' der. 1. esir ingilizdir,sorar Hitler 'Titanic kaç yılında battı? ' -1912 der ingiliz ve serbest kalır. 2.esir fransızdır,sorar Hitler 'Titanic'te kaç kişi öldü? ' -1515 kişi der fransız ve o da serbest kalır. 3.esir yahudidir, ona döner Hitler ve 'say lan isimlerini'
Titanic... Titanic, hayatımı mahveden film... O filmi izlediğim gece, astım hastası oldum, ve hep öyle kalacağımdan korktum, kolay mı, gerçekten yaşanmış o hikayeyi izlemek? Sonra bu da yetmedi, ruyalarıma girdi titanic, ama nasıl ruyalar, her biri ayrı bir hikaye, özünde sadece titanic evet, ama o ruyalar çok derin ve farklıydı, neyse ki artık görmüyorum. Kısacası sağlığa zararlı bir film, ama o ruyalar yinede çok güzeldi...
Titanik’in akıl almaz öyküsünü sunarken uyarıyoruz. Bir düşünün, Titanik’i batıran gerçekten bir buz dağı mıydı?
Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birisini yaptığını bilmiyordu. Hatta kendisinin dahi haberi yoktu. Adı; Morgan Robertson´du, Amerikalıydı, 1861´de doğdu, gençken denizcilik yaptı, sonra ise bir elmas eksperi oldu ve New York´da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling´in bir öyküsünü okudu ve yazar olmaya karar verdi. İlk öyküsü 25 $´a satıldı, daha sonra yazdığı 10 öyküden ise 1000 $ kazandı. Yazmak ona artık kolay ve kazançlı geliyordu. 1897 yılının bir kış gecesinde 24.Caddedeki dairesinde yeni bir deniz öyküsü yazmayı planladı. Bu bir uzun öykü olacaktı.
Hayali “Titan Kazası”
Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere´den ABD´ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti. Ama öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve bir deniz kazası batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollanacaktı. Robertson´un teması buydu, oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim verdi; 'Futility'yani 'Nafile' ve 'Titan Kazası'... Evet, yanlış okumadınız; Titan... Şimdi beraberce Robertson´un romanından bİr bölümü; 'Titan'ın batış sahnesini okuyalım.
'Gözcü haykırdı; ´buzdağı! Birinci subay, kaptana haber verdi ve derhal makine dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat dev gemi durmuyordu, hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen buzdağı yaklaşıyordu. Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyordu. Sonra buzdağı gemiye ulaştı, bu arada gemi ters çalışan pervanelerin gayretiyle yan dönmüştü ama yetersizdi ve kaptanla yardımcılarının çaresiz bakışları arasında buzdağı Titan´ın sancak tarafına çarptı. Darbe hafifti hatta pek hissedilmedi, kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi birden yan yattı, buzdağı asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara öldürücüydü çünkü uğursuz buzdağı Titan´ın bordasını jilet gibi keserek, parçalamıştı.'
Daha sonra Robertson öyküye; gemi hızla su aldığını. Alarm verildiğini, filikaların indirilerek, önce kadınlar ve çocuklar bindirildiğini, yardım çağrıları yapılırken, Avrupa´nın en ünlü ve zengin ailelerinin mensuplarnın birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan’ın buzlu kutup sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu.
İnanılmaz kehanet gerçekleşiyor...
Ve Robertson 1898 yılında öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap onu çok daha sonra ölümsüz yapacaktı, dünyanın en çarpıcı ve en dehşet verici kehanetini yazmıştı ama sonuç yayınladığı dönem için aynen kitabın adı gibiydi yani 'Boşyere' Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda, başka bir gemi, asla batmaz denen dünyanın en lüks ve en büyük yolcu gemisi Titanik, İngiltere’nin Southampton limanından yeni dünyaya doğru denize açıldı. Sonra, 1912 yılında 14 Nisan´ı, 15 Nisan´a bağlayan gecede sisler arasından birden ortaya çıkan bir buzdağı batmaz denen Titanik’in katili olacaktı. Yukarda okuduğunuz Robertson´un romanındaki batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o kadar mı? Bakın Morgan Robertson Titanik´den 14 yıl önce yazdığı romanında daha neleri bilmişti;
Robertson´un romanındaki Titan adlı gemi Southampton limanından yola çıkıyordu ve 14 yıl sonra Titanik de aynı limandan yola çıktı.
Romandaki gemi ile, Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248 metre, Titanik 252 metreydi.
İki geminin ağırlıkları da çok yakındı. Robertson romanında Titan´ı 70.000 ton ağırlığında yazmıştı; Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.
Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her ikisi de 3000’er yolcu taşıyorlardı. Gerek romandaki hayali Titan´a gerekse de gerçek Titanik´e Avrupa´ nın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi.
Daha da ötesi var;
Robertson´un romanındaki dev Titan, New Foundland yakınında; Kuzey Atlantik´ de bir buzdağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Talihsiz Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta, aynen romandaki benzeri gibi bir buzdağına çarparak okyanusa gömüldü.
Ve her iki gemide de; yeterince cankurtan filikası yoktu; Robertson romanındaki gemide 24 filika bulunduğunu yazıyordu; Titanik´de ise 22 filika vardı ve bu yüzden can kaybı büyük oldu.
Sonra...Gerçek kazanın sonucunda 1513 yolcu boğularak öldü ve kayboldu. Aynen 14 yıl önceki romanda yazıldığı gibi... Robertson´un romanındaki Titan´da ise 1500 kişi ölüyordu. Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik´e 2224 kişi binmişti.
Aynı asla batmaz denen gemi,
Aynı yerden aynı yere yolculuk,
Aynı tarihte, aynı yerde kaza,
Aynı buzdağı ve aynı tür batış,
Aynı yolcu ve ölü sayısı,
Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar...
Yaw her film bittiğinde ağlıyorum.Nasıl bi film olduğunu nerde hangi sözün söylenceğini aım gibi ezberledim ama bir türlü 'geri gelin,geri gelin'denen yerde ağlamaya başlıyorum.
selam, pazartesi akşamı show tv de TİTANİC filmini birkez daha seyrettim. kanaatim aynı bu geminin batma sebebi çok tecrübeli olan kaptanının sırf kendi hırsı sebebiyle gemiyi bir an önce amerikaya ulaştırmak icin cok hızlı hareket ettirmesidir diye düşünüyorum. filmin son sahnelerinde kaptanın kusurunu anlayıp kumanda odasına gecip gemisini son anına kadar terketmemesi onun büyüklüğünü kanıtlar nitelikte.
daha önceden bir mailde görmüştüm ice-berg olayı palavraymış mühendis hatasıymış isim sarsılmasın diye buz dağına çarptı denmiş...... mantıklı geldi... ben mailin yalancısıyım....
Sen git o kadar uğraş o kadar devasa bir yapı inşaa et ilk seferinde buzdağına çarpıp batsın yok böylee bir talihsizlik ya.Ama filmi güzeldi.Birde Britanic var aynı şekilde bizim titanic battıktan sonra biraz küçüğü yapılmış adı da britanic olmuş ama ne kadar talihsiz bir durum dur ki o da abisi titanic gibi ilk seferinde iceberge çarpıp batmış:(Ne büyük rastlantı değilmi :) Hani bizim dumlupınar denizaltısı gibi dumlupınar faciasından sonra yeni bir denizaltı yapılmış adı dumlupınar olmuş ve o da batmış bundan sonra hiçbir denizaltıya dumlupınar ismi koymamaya karar verilmiş.
kaptanın telaşı sonucu batan bir gemi. oysa kaptan buz dağına çarpmayı engelleyemeceğini anlayıp,geminin rotasını çevirmek yerine geminin hızını azaltıp dağa oturtması daha doğruydu.çünkü geminin burun kısmı buz dağına otursaydı gemi 4 günde batmazdı.çünkü burunda daha az gedik açılırdı.yani o kadar tecrubeli olduğu söylenen bir kaptanın telaşı 770 üçüncü sınıf insanın hayatına mal oldu.ayrıca film güzel ama biraz abartılı sonuçta filmlerin çoğu hayal ürünü.ama müziği mükemmel
cdsls
10 ay önce (düzenlendi)
Bilgilerin ne yazık ki büyük kısmında hata söz konusu.
1. Geminin bacalarının ağırlığı 60 ton değildir. Ortalama her bir baca 82 tondur. Birinci baca 24, İkinci ve Üçüncü bacalar 25.4, Dördüncü baca ise 26 metredir. Sonuncu baca sadece dekorasyon amaçlıdır.
2. Tonaj bilgisi yanlış. 46328 Ton değil, Total ağırlık 52310 Deplasman tondur. Grostonaj 46328'dir.
3. Gemiyi inşa eden personel sayısında hata var. Titanic ve kardeşlerinden Olympic eş zamanlı olarak inşa edilmişlerdir. İki gemi inşasında çalışan işçiler ortaktır. Ve toplam 15.000 irlandalı işçi çalışmıştır.
4. Gemideki yangın konusuna gelecek olursak; Gemi sefere çıkmadan önce 6 nolu kazan dairesene bağlı kömür ambarının bi bölümünde bir yangın çıktığı doğrudur. Lakin bu söndürülmüş ve soğutulmuştur. Bu raporlarda mevcut bir durum. Ama Titanic yangının sebep olduğu durum yüzünden batmadı. Enkaz detaylı şekilde incelendiği için gemi de oluşan yırtığın nasıl ve ne şekilde olduğu zaten biliniyor.
5. Geminin yangına ait izleri yolcular görmesin diye çevrilip döndürüldüğü de gerçeği yansıtmıyor. Southampton iskelesindeki White Star Line'a ait olan dock'ta demirli olan Titanic zaten rıhtıma sol yanından yanaşmış şekilde durmaktaydı. O iskeleden hareket için zaten sol yandan yanaşmış olması gerekir. Sağ taraftan yanaşamazlar. Yoksa tam yol tornistan ile limandan çıkabilirler.
6. Dürbün olmadığı konusu da hatalı. Gemide dürbün mevcut. Bu gemi tutanaklarında ve kurtulan personelin ifadelerinde mevcut. Üçüncü kaptanın dürbünleri bi yere kitlediği ve anahtarı unuttuğu da gerçeği yazık ki yansıtmıyor. Ay olmayan bir gece de kullanacağınız bir dürbün zaten bir işe yaramaz. Çarşaf gibi bir denizde buz sisi de mevcutken ve dibinde kırılan dalgalar olmadan bir buzdağını görmeniz imkansız derecede zaten zordur.
7. "Tasarlandığı hızdan daha büyük bir hızla gidiyordu" nasıl bir ifadedir ? Titanic ortalama bir hızda seyrediyordu. 21 knotluk bu hız geminin tam hızı değildir. Titanic bütün makinalar tam kapasite ile çalıştırılırsa gemi ortalama 25 Knotluk bir hız ile seyreder. Bu da geminin ulaşacağı maksimum hıza çok yakındır.
8. Filika sayısının yetersizliğinden bahsedip daha sonra bu suç oluşturuyordu diye giriş yapmakta saçma olmuş. Dönemin denizcilik kanunlarına göre gemi tonajı 18 bin grostondan büyük gemiler yolcu sayısının en az 3/1'i kadar filika ile donatılması yeterli sayılmaktaydı. Bu sebeple Titanicteki filika sayısı yolcuların üçte birinden çok daha fazla yolcu alabildiği için yasal sınırın zaten üzerindeydi. Gemi de 20 filika mevcuttu. Bunların 4 tanesi katlanabilir filikalardır.
9. Filikalar ile ilgili olarak tatbikat yapılmadı demekte saçma olmuş. Zira gemi sefere çıkmadan ve inşa sırasında kuru havuzda filika testleri ve tatbikatları gerçekleştirilmiştir. Kardeş gemi Olympicte bu tatbikatlar zaten yapılmaktaydı. Ve titanice gelen subay personeli de bu gemiden transfer edildiği için personel zaten Titanic ile ilgili deneyim sahibiydi. Olympic titanikten daha önce sefere çıkmıştır.
10. Kaptanın navigasyondan sınavı geçemediği de yanlış bilgi. Edward John Smith White Star deniz yollarında çok üzün süre kaptanlık yapmış, çeşitli madalyalar almış ve Titanicten önce kardeş gemi Olympic'te kaptanlık yapmıştır. Bu süre boyunca gemiyi başarıyla idare ettiği için ve emekli olacağı için emeklilik hediyesi olarak yeni gemi Titanicin ilk seferini idare etmesi şerefi kendisine verilmişti. Titanic ile ilk seferine çıkarken White Star'ın en tecrübeli ve deneyimli kaptanıydı.
Saygılar. sevgiler..
acemi bir alkolik kaptanın hırsları yüzünden batan batmaz denilen gemi
ama sonunda kaptan 11 dalda oscar kazandırdı...
Demek ki, Titacik te batarmış.
Titanic'i hayran hayran izleyip,
bu gemiyi tanrı bile batıramaz diyen o adamın,
titanik batarken ki yüz iafdesini görmeyi ne çok isterdim.
Adolf Hitler ele geçirilen İngiliz, Fransız ve Yahudi üç esire bir şans tanımak istemiş..
- 'Size birer soru soracağım, bilirseniz sizi bırakacağım' demiş.
İngiliz'e sormuş:
- 'Titanik kaç yılında battı? İngiliz hemen cevap vermiş.
- '1912'
Hitler İngilizi göndermiş, Fransıza sormuş bu kez,
- 'Titanik'te kaç kişi öldü? ' Fransız cevap vermiş
- '1050'
- 'Tamam, sen de gidebilirsin' diyerek özgür bırakmış. ve Yahudi'ye dönmüş:
- 'Say lan ölenlerin isimlerini! '
Büyük lokma ye, büyük söz konuşma.
' Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz ' diyerek gemiyi öven insanlara karşılık, gayreti ilahiye dokunmasından olacak ki, buzdağına çarparak günümüze kadar uzanan ibretlik ve bir o kadar acı bir hikaye.
Hitler karşısındaki üç esire şöyle bir bakar ve 'sorularımı doğru cevaplayan özgür kalacak' der.
1. esir ingilizdir,sorar Hitler 'Titanic kaç yılında battı? '
-1912 der ingiliz ve serbest kalır.
2.esir fransızdır,sorar Hitler 'Titanic'te kaç kişi öldü? '
-1515 kişi der fransız ve o da serbest kalır.
3.esir yahudidir, ona döner Hitler ve 'say lan isimlerini'
Titanic... Titanic, hayatımı mahveden film... O filmi izlediğim gece, astım hastası oldum, ve hep öyle kalacağımdan korktum, kolay mı, gerçekten yaşanmış o hikayeyi izlemek?
Sonra bu da yetmedi, ruyalarıma girdi titanic, ama nasıl ruyalar, her biri ayrı bir hikaye, özünde sadece titanic evet, ama o ruyalar çok derin ve farklıydı, neyse ki artık görmüyorum. Kısacası sağlığa zararlı bir film, ama o ruyalar yinede çok güzeldi...
taytanik
Titanik’in akıl almaz öyküsünü sunarken uyarıyoruz. Bir düşünün, Titanik’i batıran gerçekten bir buz dağı mıydı?
Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birisini yaptığını bilmiyordu. Hatta kendisinin dahi haberi yoktu. Adı; Morgan Robertson´du, Amerikalıydı, 1861´de doğdu, gençken denizcilik yaptı, sonra ise bir elmas eksperi oldu ve New York´da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling´in bir öyküsünü okudu ve yazar olmaya karar verdi. İlk öyküsü 25 $´a satıldı, daha sonra yazdığı 10 öyküden ise 1000 $ kazandı. Yazmak ona artık kolay ve kazançlı geliyordu. 1897 yılının bir kış gecesinde 24.Caddedeki dairesinde yeni bir deniz öyküsü yazmayı planladı. Bu bir uzun öykü olacaktı.
Hayali “Titan Kazası”
Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere´den ABD´ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti. Ama öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve bir deniz kazası batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollanacaktı. Robertson´un teması buydu, oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim verdi; 'Futility'yani 'Nafile' ve 'Titan Kazası'... Evet, yanlış okumadınız; Titan... Şimdi beraberce Robertson´un romanından bİr bölümü; 'Titan'ın batış sahnesini okuyalım.
'Gözcü haykırdı; ´buzdağı! Birinci subay, kaptana haber verdi ve derhal makine dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat dev gemi durmuyordu, hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen buzdağı yaklaşıyordu. Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyordu. Sonra buzdağı gemiye ulaştı, bu arada gemi ters çalışan pervanelerin gayretiyle yan dönmüştü ama yetersizdi ve kaptanla yardımcılarının çaresiz bakışları arasında buzdağı Titan´ın sancak tarafına çarptı. Darbe hafifti hatta pek hissedilmedi, kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi birden yan yattı, buzdağı asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara öldürücüydü çünkü uğursuz buzdağı Titan´ın bordasını jilet gibi keserek, parçalamıştı.'
Daha sonra Robertson öyküye; gemi hızla su aldığını. Alarm verildiğini, filikaların indirilerek, önce kadınlar ve çocuklar bindirildiğini, yardım çağrıları yapılırken, Avrupa´nın en ünlü ve zengin ailelerinin mensuplarnın birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan’ın buzlu kutup sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu.
İnanılmaz kehanet gerçekleşiyor...
Ve Robertson 1898 yılında öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap onu çok daha sonra ölümsüz yapacaktı, dünyanın en çarpıcı ve en dehşet verici kehanetini yazmıştı ama sonuç yayınladığı dönem için aynen kitabın adı gibiydi yani 'Boşyere' Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda, başka bir gemi, asla batmaz denen dünyanın en lüks ve en büyük yolcu gemisi Titanik, İngiltere’nin Southampton limanından yeni dünyaya doğru denize açıldı. Sonra, 1912 yılında 14 Nisan´ı, 15 Nisan´a bağlayan gecede sisler arasından birden ortaya çıkan bir buzdağı batmaz denen Titanik’in katili olacaktı. Yukarda okuduğunuz Robertson´un romanındaki batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o kadar mı? Bakın Morgan Robertson Titanik´den 14 yıl önce yazdığı romanında daha neleri bilmişti;
Robertson´un romanındaki Titan adlı gemi Southampton limanından yola çıkıyordu ve 14 yıl sonra Titanik de aynı limandan yola çıktı.
Romandaki gemi ile, Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248 metre, Titanik 252 metreydi.
İki geminin ağırlıkları da çok yakındı. Robertson romanında Titan´ı 70.000 ton ağırlığında yazmıştı; Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.
Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her ikisi de 3000’er yolcu taşıyorlardı. Gerek romandaki hayali Titan´a gerekse de gerçek Titanik´e Avrupa´ nın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi.
Daha da ötesi var;
Robertson´un romanındaki dev Titan, New Foundland yakınında; Kuzey Atlantik´ de bir buzdağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Talihsiz Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta, aynen romandaki benzeri gibi bir buzdağına çarparak okyanusa gömüldü.
Ve her iki gemide de; yeterince cankurtan filikası yoktu; Robertson romanındaki gemide 24 filika bulunduğunu yazıyordu; Titanik´de ise 22 filika vardı ve bu yüzden can kaybı büyük oldu.
Sonra...Gerçek kazanın sonucunda 1513 yolcu boğularak öldü ve kayboldu. Aynen 14 yıl önceki romanda yazıldığı gibi... Robertson´un romanındaki Titan´da ise 1500 kişi ölüyordu. Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik´e 2224 kişi binmişti.
Aynı asla batmaz denen gemi,
Aynı yerden aynı yere yolculuk,
Aynı tarihte, aynı yerde kaza,
Aynı buzdağı ve aynı tür batış,
Aynı yolcu ve ölü sayısı,
Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar...
havuzda cekilmiş bir film......
Yaw her film bittiğinde ağlıyorum.Nasıl bi film olduğunu nerde hangi sözün söylenceğini aım gibi ezberledim ama bir türlü 'geri gelin,geri gelin'denen yerde ağlamaya başlıyorum.
selam, pazartesi akşamı show tv de TİTANİC filmini birkez daha seyrettim. kanaatim aynı bu geminin batma sebebi çok tecrübeli olan kaptanının sırf kendi hırsı sebebiyle gemiyi bir an önce amerikaya ulaştırmak icin cok hızlı hareket ettirmesidir diye düşünüyorum. filmin son sahnelerinde kaptanın kusurunu anlayıp kumanda odasına gecip gemisini son anına kadar terketmemesi onun büyüklüğünü kanıtlar nitelikte.
valla süper bir film... süper bir aşk filmi.. aşk ölümsüzdür diyenlere..
daha önceden bir mailde görmüştüm
ice-berg olayı palavraymış
mühendis hatasıymış
isim sarsılmasın diye
buz dağına çarptı denmiş......
mantıklı geldi...
ben mailin yalancısıyım....
Sen git o kadar uğraş o kadar devasa bir yapı inşaa et ilk seferinde buzdağına çarpıp batsın yok böylee bir talihsizlik ya.Ama filmi güzeldi.Birde Britanic var aynı şekilde bizim titanic battıktan sonra biraz küçüğü yapılmış adı da britanic olmuş ama ne kadar talihsiz bir durum dur ki o da abisi titanic gibi ilk seferinde iceberge çarpıp batmış:(Ne büyük rastlantı değilmi :) Hani bizim dumlupınar denizaltısı gibi dumlupınar faciasından sonra yeni bir denizaltı yapılmış adı dumlupınar olmuş ve o da batmış bundan sonra hiçbir denizaltıya dumlupınar ismi koymamaya karar verilmiş.
izlerken mükemmelliğine imrendiğim o güzelim aşkı barındıran başyapıt..
bende vardim o filmde görmedinizmi beni hani gemi batarken bi sarisin kadin vardi düdük calan adamin yaninda iste o bendim
Defalarca sıkılarak bir kere izleyebildiğim film, oda o kadar oskar aldı vardır bir hikmeti deyüp sonuna kadar baklediğimdendir :))
hayatımın filmi
Şimdiye dek en çok etkilendiğim film.. Bu denli trajik bir olay ancak bu kadar güzel yansıtılabilirdi perdeye.
Sadece bir film olarak algılamak yanlış bence gerçekte yaşanmış bir olay.
ayy çook acıklıydı yaaa o günden beri denize gitmeye korkuyorum valla
kemancılar çook güzeldi ama ya
denizden nefret etmeme sebeb olan film......
ama öylesine bir aşkı yaşamak isterdim.
kemancılar güseldi.
'Biz kadınız seçimlerimiz her zaman zordur'
rose'un annesi
Titanic,'Tanrı bile batıramaz'dedikleri için doğanın onlara bir oyun oynaması ve gücünü göstermesi sonucu batan ve insanları çok ağlatan bir efsane.
kaptanın telaşı sonucu batan bir gemi.
oysa kaptan buz dağına çarpmayı engelleyemeceğini anlayıp,geminin rotasını çevirmek yerine geminin hızını azaltıp dağa oturtması daha doğruydu.çünkü geminin burun kısmı buz dağına otursaydı gemi 4 günde batmazdı.çünkü burunda daha az gedik açılırdı.yani o kadar tecrubeli olduğu söylenen bir kaptanın telaşı 770 üçüncü sınıf insanın hayatına mal oldu.ayrıca film güzel ama biraz abartılı sonuçta filmlerin çoğu hayal ürünü.ama müziği mükemmel
son yarım saatinde uyuduğum film.
'bu gemiyi tanrı bile batıramaz' denilen gemi.sonu malum!