Yağmur camları neşeyle çalıyordu. Bu senfoni doğadan onlara romantik bir armağandı. Adam kadının sarı saçlarını kavrayıp kibar fakat erkeksi bir hareketle yüzünü kendininkine yaklaştırdı. Bir mucizeye bakar gibi bakıyordu güzel sevgilisine. Ela gözlerinin derinliğinde kayboluyordu. Düzgün yüz hatlarını ezberlercesine inceliyordu. Dolgun dudaklarını bir kez daha bir kez daha ve defalarca uzun uzun öptü.. İpek gibi teninde uzun bir yolculuğa çıkıp hem kendisini hem kadınını mutlu ,heyecanlı, zevk dolu uzun anlara götürüyordu. Kadına her dokunuşu kah kırılacak kadar narinmiş gibi ürkek kah kendini kaybedercesine hoyratçaydı. Kadın sevgilisinin güçlü kollarında hiç olmadığı kadar mutlu, hiç olmadığı kadar çılgındı. Adamın maharetli uzun parmaklarının vücudunda gezinmesi esmer teninin onunkine değmesi onun susuzluğunu geçirmiyor daha da artırıyordu. Aralarındaki şey sevişmenin çok ötesinde şiirsel bir tören gibiydi. Adamın zeytin karası gözleri kadının üzerinde gezindikçe kadın mısra mısra , dize dize sevdiğine akıyordu. Birbirlerine bu mahrem anda bir kez daha ait olmanın keyfini kelimelerle değil dokunuşlarıyla anlatıyorlardı. Birbirlerine tapınır gibi sevgilerini göstermek de yarışıyorlardı sanki …..
-Az önce burada yaşadıklarımızın gerçek olduğuna inanamıyorum bir kez daha -Sevgilim sen öyle bir kadınsın ki her seferinde yeni bir soru gibi karşımdasın. Sevdikçe derinleşiyorsun. Dokundukça çoğalıyorsun. Sana aşık olmak tamam da seni bana böyle bağlayan nedir ? - Ben … Şey… Bunun cevabını bilmiyorum… Sadece seni görmezsem nefessiz kalacağımı hissediyorum. Öyle tatlı ,öyle iyisin…
Adam işaret parmağıyla kadının dudaklarına dokundu .Çarşafın altından belini kavrayıp kendisine doğu çekerek kendi vücuduna yasladı kadını. Artık tek bir vücut gibiydiler.
- Böyle şeyler söyleme. Bir gün bu sözleri söylediğine pişman olacaksın. Aslında beni gerçekten tanıdığında bana çok farklı davranacaksın. Ben seni yine çok seveceğim .Ancak sen benden uzaklaşacaksın. . Belki de benden çok korkacaksın. Kadın yerinden doğrulup dirseğini yastığa dayayıp yüzü adama dönük öylece bakıyordur. Şaşırmış olmasına rağmen adama sevgiyle bakmaktan kendini alamıyordur. Elini adamın göğsüne koydu. Parmaklarını tüylerinin arasında gezdirirken derin bir nefes aldı. -Sevgilim katil falan mısın ? Azılı aranan bir suçlu musun? Nedir gizemin.. ? Aramızda geçen bunca şeyden sonra hala sırların var. Bense hem bedenen hem ruhen çırılçıplak karşındayım. Evli olduğumu ilk günden beri gizlemedim. Bak artık öyle pervasız davranıyorum ki evimdesin. Senin ve benim dışımdaki her şey önemsizleşti. Artık bana her şeyi anlatma zamanın geldi bence. Adam; kadın konuşurken gülümsüyordu. Gülümseyen yüzüyle, düzgün bembeyaz dişleriyle, kömür karası boynuna kadar uzun saçlarıyla tarifsiz çekicilikteydi. -Aşkım bu öyle bir şey değil ki .. Suçlu falan değilim. Ayrıca ben birini öldürmedim. Ama benim yüzümden katil olan bazıları var. - Nasıl yani ? Ne diyorsun canım sen ya … ? Lütfen daha açık konuşur musun ? Yoksa beni böyle meraklandırıp gizemine mi çekiyorsun. Bu bir oyun mu yakışıklı .. - Bak şimdi sana bir hikaye anlatacağım. Bundan çok uzun yıllar öncesinden. Savaş zamanıydı . Kıtlık artık köylere kadar inmişti. Ne bir inek ne de ekin kalmıştı. İnsanlar çaresizlik içinde ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Kıtlık artık insanların yamyamlık boyutuna ulaşmıştı. Açlıktan ölen aile fertlerini önceleri gizli gizli sonra hiç çekinmeden uluorta yemeye başlamışlardı. Bu köyde yaşananlar anlatılacak en korkunç hikayelerden bile korkutucuydu. Ancak en dehşet verici tarafı hepsini gerçek oluşuydu.
Artık aileler çocuklarını dışarı çıkarmıyorlardı. Bir başkasının onları öldürüp yemelerinden korkuyorlardı. Hal böyle iken burada yaşayanlara artık yamyam demek hiç de yanlış olmazdı.
İnsanlar bir süre sonra yaşadıklarını kanıksayıp normal hayatlarını bu şekilde sürdürür olmuşlardı. Günler böyle devam ederken herkes ölüleriyle beslendiği için artık ölümler eskisi kadar çok olmamaya başladı. Bazıları ölmediği için yaşayanlar oldukça fazla acıkmaya başlamışlardı. Bazı geceler bir aileden birisi ortadan kayboluyor. Hiç kimse onu yediğini kabul etmiyordu. Yani senin anlayacağın ölüleri beklemeyip artık birbirlerini canlı canlı yiyorlardı.
Bir gün köye on tane asker geldi. Ani bir saldırı sırasında tüm arkadaşlarını yitirmişlerdi. Ne yöne gideceklerini bilemezken yollarını kaybedip zor zahmet bu köye ulaşmışlardı.
Bütün köylü onları abartılı bir neşe ile karşıladılar. Ellerinde avuçlarında ne varsa onlara ikram ettiler. Yatacak yer gösterdiler. Aşırı denebilecek bir misafirperverlik göstererek askerlerden birini oldukça şüphelendirdiler. Bu asker arkadaşlarını garip şeyler döndüğü konusunda uyardıysa da diğerleri onu dinlemediler.
O gece olanlardan şüphelenip ormana kaçıp saklanan asker dışındaki dokuz askerin başına gelenler tarif edilemez şeylerdi. Taze et yiyebilmek için askerleri bağlayıp etkisiz hale getirdiler. Köy meydanında ateşler yakıp askerleri kurulan dar ağaçlarında baş aşağı sallandırırdılar.
Askerlerin etlerini onları öldürmeden parça parça kesip kaynayan kazanlarda pişirdiler. Yiyebildiklerini yediler yiyemediklerini kavurup sakladılar.
Bütün olan biteni ağlayarak izleyen son asker onlar için bir şey yapamamasının vicdan azabının ağırlığında ezildi. Çaresizliğin bu kadar ağır bir şey olduğunu öğrendi. Gecenin karanlığın da güç bela ormanın içinde ilerledi. Çok soğuktu. Hem üşüyor hem de yaşadıklarının acısıyla gücünü yitiriyordu.
Yoluna daha fazla devam edemeyerek bir ağaç kovuğuna sığınıp uyuyup kaldı. Rüyasında arkadaşları için hiçbir şey yapmadığı için Tanrı tarafından cezalandırıldığını gördü. Ona rüyasında o gece öleceğini söylediler. Ölecekti ama sonsuza dek araf ta kalacaktı. …
Kadın adamın göğsüne başını koymuş hikayeyi soluksuz bir şekilde dinlemişti. Anlatılanların onun sorduğu soruyla ne ilgisi olduğunu anlayamamıştı. Ancak sevgilisinin kadife gibi sesiyle bu kadar çarpıcı bir öyküyü dinlemeyi seçmişti. - Sevgilim bu bir hikayeden çok korkunç bir masala benziyor. Yani belki bir yamyam köyü vardır da askerin Tanrı tarafından cezalandırılması çok saçma. - Öyle mi diyorsun ? Adam bunu söylerken bir yandan da gülüyordu. - Sen bana bunu anlatıp başından savıyorsun demek .? Bir de gülüyor ya. - Sevgilim kızma hemen . Öyle masumsun ki … Neyse boş ver. - Boş ver ne ..? Offf bana sırlarını ne zaman açacaksın ? - Aslında… Bir anda durdu adam. Sevgilim bak heyecanlanmanı istemiyorum ama eşin eve girmek üzere. - Sen bunu nereden biliyorsun ? Sesler mi duydun ? - Öyle diyelim. Bak şimdi kalk giyin ve gayet normal davran. Lütfen biraz sonra olacaklar sırasında kontrolünü kaybetme. - Ne diyorsun anlamıyorum ki .. - Hadi aşkım lütfen giyin ve hızlı ol.
Kadın şaşkın ifadelerle adama bakarak yataktan hızla çıktı. Giyinmesini bitirmişti ki kocası yatak odasına daldı. Kadın bir yandan yataktaki sevgilisine bakıyor bir yandan kocasına bakıyordu. - Söyler misin bu saatte evde ne işin var karıcığım. - Bak her şeyi açıklayacaktım. Lütfen sakin ol tamam mı ..! - Ne anlatıyorsun sen .? Adam kadınla konuşurken bir yandan şifonyerin çekmecesinde bir şey arıyordu. - Ne arıyorsun sen ? Yoksa silahın falan mı var ? Bak canım sonradan pişman olacağın şeyler yapmadan önce bir kez beni dinle. Yatakta hiç istifini bozmadan yatan sevgilisine dönüp. -Sen de bir şeyler söylesene. Yardımcı olsana. Bu ne rahatlık böyle ya. Kocası : -Ne anlatıyorsun bilmiyorum ama lütfen bu konuşmayı akşam yapalım olur mu ? Nasıl yani ..? !!!! -Hah buradaymış. Kocası elinde bir Flash bellekle mutlu bir ifadeyle bakıyordu. -Bütün sunumu buna yüklemiştim. Eğer bulamasaydım işim bitmişti. Ya ben bunu ne diye burada sakladım ki ? Neyse canım bak çok acelem .Akşam erken gelirim .Sorun neyse konuşuruz olur mu ? Kadın odanın ortasında ayakta tepkisiz bir şekilde yatağa bakıyordur. Kocası yanağına bir öpücük kondurup çıkar.
Sık Kullandığınız Kelimelerin Kökenlerini Etimoloji Sayesinde Keşfetmeye Ne Dersiniz?
Her gün kullandığınız kelimelerin kökenleri hakkında en ufak bir fikriniz var mı?
Günlük yaşam rutinimiz içerisinde, sözcükler dudaklarımızdan neredeyse düşünmediğimiz bir hızla çıkıyor. Bu kelimelerin nerelerden geldiğini, hangi yolları aştığını ve nasıl değiştiklerini görmek ise gerçekten heyecan verici bir serüven!
Bu yazıyla birlikte hem etimolojiyi keşfedeceğiz hem de kelimelerin tarihine doğru bir yolculuğa çıkacağız ?
Etimoloji Nedir? kelime kökleri Share
Etimolojinin tam karşılığı köken bilimi olarak geçmektedir. Bu alan, sözcüklerinin kökenini bir bilim olarak araştırır. Herhangi bir sözcüğe yaklaşırken, ilk nerede ortaya çıkmış, hangi coğrafyaları gezmiş, ne kadar değişmiş, nasıl yerleşmiş gibi sorulara yanıt arar.
Aynı zamanda bir sözcüğün en küçük ilk parçasından başlayarak, bilinen bütüne ulaşma sürecini de analiz eder.
Etimoloji kelimesi, kendi alanının köken araştırmalarına göre Antik Yunana dayanan bir kökene sahiptir. Asıl, hakiki, gerçek anlamındaki ? ???µ?? (ho étymos) ile söz, kelime anlamındaki ????? / lógos kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur.
Sakin olun, daha yeni başlıyoruz!
Türkiye’de Etimoloji Çalışmaları Atatürk, Toplantı, TDK, Güneş-Dil Share Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk zamanlarından itibaren Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun özenli çalışmaları ile Türkçe için ciddi bir kaynak arayışına girmişlerdir.
Yeni kurulan bir devlet olmanın ve ideal toplum arayışının bir parçası olarak yeni bir toplumsal kimlik arayışı da bu konuda oldukça etkili olmuştur.
Bu yüzden 1930’lu yılların başında, bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan ve çalışma arkadaşlarının yanı sıra Rus, Fransız ve Alman bilim insanlarının da eserlerinden ve dil-bilim üzerine düşüncelerinden faydalanılarak Güneş-Dil Teorisi ortaya atıldı.
1935 yılında, Ulus Gazetesi’nde, Türk Dili’nin kökenine ilişkin imzasız makaleler yayınlanmıştı. Bu makaleler, Güneş-Dil Teorisi olarak da bilinen Türkçenin etimolojik yapısına ilişkin ilk iddiaları ortaya atmaktaydı.
Peki Nedir Bu Güneş-Dil Teorisi?? Atatürk, Notlar, Güneş-Dil Share
Güneş-Dil Teorisi dünya üzerindeki bütün dillerin ana kökeninin Türkçe olduğunu iddia eden bir teori idi ve böyle büyük bir iddia için oldukça az ve sezgisel dayanaklar sunuyordu.
Örneğin, dilin ve medeniyetin keşfinin ilk defa Orta Asya Türk uygarlıklarında, güneş doğarken ve batarken yapılan ayinler sırasında çıkarılan sesler olduğunu iddia ediyordu. Bu seslerin en yaygını şaşkınlık ve hayranlık da içeren “a” ve “ağ” inlemeleri olarak ortaya atılmıştı ve bu sesin içerdiği kelimelere güç, başlangıç, hayranlık, bitiş gibi anlamlar kattığı öne sürüldü.
Güneş-Dil Teorisi, Türk Tarih Tezi, harita Share
Daha somut bir örnek vermek için, etimolojinin Türkiye’deki ilk araştırması olan bu ilginç teoriyi biraz kurcalayalım. Teori, aslında etimolojiyi de en başından, en aslından ele almak istemiştir. Bu yüzden bazı harfleri kök harfler olarak belirlemiş ve buna göre bir plan çıkarmıştır. Bu plana göre, şimdi inceleyeceğimiz kelimeyle alakalı olan kök harflere yakından bakalım: m harfinin, “mülkiyeti, en yakın alanı”, r harfinin ise “gerçekleşmeyi, hareketin sınırlı bir alanda kalışını” ifade ettiği kabul edilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, a sesinin de güç anlamını seçersek, güç sahibi olanların hareketinin sınırlı bir alanda beklemesi anlamında yorumlanabilecek bir kelimeye, İngilizce army (ordu) kelimesine ulaşmak mümkün olabilir.
Bunların Hepsi Birer Varsayım Mı, Gerçek Mi? Atatürk, Varsayım, toplantı, TDK Share
Muhtemelen ne kadar varsayım içerdiğini fark etmişsinizdir.
Güneş-Dil Teorisinin dayanaksızlığının ve dünyaca hiçbir zaman gerçekten kabul görmemiş olmasının ardından yavaşça terk edildiği bir süreç başlamıştır. 1930lu yılların sonunda, dönemin Türk Dil Kurumu (TDK) başkanı İbrahim Necmi Dilmen Ulus gazetesinde yayınlanan imzasız yazıların Atatürk’e ait olduğunu fakat kendileri isimlerinin ilanını arzu buyurmadıklarından” imzasız yayınlandığını açıklar. Ayrıca Dilmen, Atatürk’ün 1938 yılında vefat etmesinin hemen ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde vermekte olduğu Güneş-Dil Teorisi derslerini bırakır ve ardından şu açıklamayı yapar:
“Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi?”
Velhasıl, maalesef bu topraklarda etimolojinin resmi araştırmaları bu noktada başlamadan, bahsin büyük açılmasından ötürü ilk elde kaybedilmiş ve daha sonra bu yönde hiçbir araştırma yapılmamıştır. Türk Dil Kurumu’nun, yıllardır bir etimolojik sözlük oluşturma çabası olduğunu açıklamasına ve belirli periyodlarda tarih dahi vermesine karşın, henüz resmi bir kelimelerin kökeni sözlüğümüz maalesef yok.
İşte İlginç Kelime Kökleri Ve tabi ki henüz resmi bir kaynağımızın olmaması, bizi bunu araştırmaktan alıkoyamadı!
Yegâne Bu kelime, Farsçadaki “yek” kökünden geliyor. “Bir” ve “tek” anlamına gelen yek kelimesinden, yegâne, biricik kelimesi türetiliyor.
Çarmıh çarmıh, Jesus, etimoloji Share
Çarmıh da Farsça kökenli hem de birleşik bir kelime. Farsçada çar – dört anlamına geliyor. Mıh ise, birçoğumuzun bildiği gibi çivi demek. Çar-mıh, böylece dört çivi kelimesini oraya çıkararak, Hz. İsa’nın öldürülmesinden bile daha önceden itibaren kullanılan bu işkenceyle öldürme işlemi için kullanılıyor!
Çerçeve Hazır çar kelime köküne bulaşmışken, bundan bahsetmemek olmazdı. Tam tahmin ettiğiniz gibi, çar-çevre, dört çevre anlamına gelen ve dil içinde değişerek (ya da herkesin dediği gibi, halk arasında söylene söylene) çerçeve halini alıyor. Ve elbette, dört tarafı çevrili anlamına geliyor.
Çarşı çarşı, etimoloji Share
Evet, ben şahsen çar kökünü seviyorum, yalan yok. Çarşı da, çar ve sû kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş bir başka kelime. Sû, Farsçada yol, yön anlamına geliyor. Böylece anlamını sormayı unutacak kadar uzun zamandır kullandığımız, çarşı yani dört-yol kelimesi ortaya çıkıyor.
Haftanın Günleri haftanın günleri, zaman, etimoloji Share
İşte burada aklımızı yitirmememiz için son olanağımız da elimizden alınabilir: Çünkü haftanın günlerinin neredeyse tamamı Farsçadan birebir alınmış.
Aslında bizim çoğunlukla ve hatalı olarak Batı medeniyetlerine atfettiğimiz ve bir türlü anlam veremediğimiz haftayı Pazar ile başlatmak, Ortadoğu’da da (en azından bir zamanlar) oldukça yaygınmış! Haydi bütün günlere bir göz atalım:
Pazar ba: yemek, zar: yer. Yemek yeri. (Yeri gelmişken, lalezar: lale bahçesi, gülizar: gül bahçesi demek!)
Pazartesi Pazar’ın ertesi. (Ertesi ise tamamen Türkçe kökenli)
Salı İbranicede üçüncü anlamına geliyor. Ayrıca Arapçada da “selase” üç, üçüncü anlamında kullanılıyor.
Çarşamba Çar’ı şimdiye dek defalarca konuştuk, bunu kendiniz çıkardınız diye umuyorum. Ama “şenbe” Farsçada gün demek, ki bu birçok şeyi açıklıyor. Çar + şenbe= Çarşamba, dördüncü gün!
Perşembe Yine Farsça kökenli, penç + şenbe= Perşembe; beşinci gün demek.
(Minik bir tavla hatırlatması gelsin o zaman: “Penc-ü-se, severler güzeli genç ise!” Zarlarda 5 ve 3 geldiğinde, kapı alınabildiği için duyulan tarifsiz keyiften ötürü türetilmiş bir deyim?
Cuma Toplanmak, birleşmek, bir araya gelmek anlamlarına gelen bu kelime, ibadet amaçlı toplanmayı anlatıyor. Bir küçük ipucu da buraya gelsin; c ve m seslerinden oluşan Arapça kelime kökü, genellikle bu anlamlarda kullanılıyor. Örneğin, Cem, Cemiyet, Cemaat, Cima (cinsel birleşme) …
Cumartesi Tıpkı Pazartesi gibi, kolaya kaçılmış bir gün daha. Cuma ve ertesi kelimelerinden oluşuyor. Halk tarafından önemli bulunan yeme alışverişi ve ibadet toplanması gibi günlerden sonraki günler, genellikle “sonraki, ertesi” günler olarak geçiştirilmiş, fark ederseniz ortamlarda hava atabilirsiniz.
Haftanın günlerinden yavaşça çıkalım ve başka kelimelere de göz atalım:
Kitap kitap, kütüp, etimoloji Share
Arapça “ktb” kökünden gelen bu kelime, yazılı şey, belge anlamına geliyor. Aynı “ktb” kökünden, ufak müdahalelerle kütüp(hane), kâtip gibi kelimeler de türetilmiştir.
Kalem Kamıştan yapılmış yazı aracı anlamına gelecek şekilde, “klm” kökünden türetilmiştir. Arapça kökü, kelam (söz) ile ortak olabilir. Ayrıca, şu an okuduklarınıza inanmakta güçlük çelebilirsiniz, ama kalamar, yani mürekkep balığı kelimesinin bütün bunlarla bir ilgisi olduğu iddia edilmekte! Çünkü henüz endüstriyel mürekkep yokken, yazı için bu balığın koyu renkli salgısından faydalanılırmış.
Cambaz cambaz, canbaz, etimoloji Share
Bu da Farsça kökenli, can + baz bileşmesinden oluşmakta. Canı ile oynayan anlamına geliyor. Tıpkı “düzenbaz”ın düzen ile oynayan, “kumarbaz”ın kumar oynayan demek olması gibi.
Sarhoş Farsça kökenli sar, ser – yani baş, kafa kelimesinden başlanmış ve iyi, güzel anlamına gelen hoş ile bitirilmiştir. Yani sarhoş, bildiğimiz, sokak jargonunda kullanılan “kafası iyi, kafası güzel” anlamına geliyor!
Aynı ser kökünden, serkeş yani başı çeken, önder ve dik başlı, asi kelimesi ve sermaye, yani anapara, baş kapital kelimesi de gelmektedir.
Ahtapot ahtapot, sekiz, etimoloji Share
Ahtapot acht (Almanca) – octo (Latince); yani sekiz kelimesinin yanına yerleşen -pod, yani ayak kelimesinden türetilmiştir. Tıpkı tripod gibi!
Yoğurt Bu kelimenin kökeni, yoğun ile aynı. Katılaştırılmış, yoğunlaştırılmış süt anlamına geliyor. Birkaç saniyelik bir düşünsel emekle, yoğurmak kelimesinin de bu niyetle türetildiğini keşfetmek mümkün!
Yeşil yeşil, renk, etimoloji Share
Bu kelime ise, öz Türkçeden türetilmiş güzide kelimelerimizden biri. Islak, taze, henüz suyunu yitirmemiş anlamına gelen “yaş” sözcüğünden türetilmiş. Yeşil bitkilerin taze olduğunu anlatmak için sıkça kullanılıyor.
Bir ufak bilgi daha – kayısı, kiraz, dut gibi henüz olgunlaşmamış, hala yeşil, kızarmamış anlamına gelmesi için ise gök kelimesi tercih ediliyor. Yani renk skalasında, yeşilden bir derece daha soğuk kabul edilen mavi kelimesine atıfta bulunuluyor! Kelimelerin dünyası çok acayip!
Güzel Bu da tamamen eski Türkçe kökenli bir sözcük, göze hoş gelen göze hitap eden, şekilde türetilmiş ve Gözel – güzel olarak zaman içinde dönüştürülmüş.
Silah silah, erkek, etimoloji Share
Silah kelimesinin bu halinden değil de daha, çok daha eski bir halinden söz edeceğiz. Orhun Kitabelerinde geçen ve silah anlamına bir sözcük, havayı yarmak, bir kişiyi, hayvanı ya da nesneyi yararak parçalamak için kullanılan alet anlamına gelen “yarak” sözcüğü imiş!
Tabi daha sonra erkek egemen toplum bilincinin bu kelimeyi argoya yerleştirmesi ve erkeğin cinsel organını bir silah olarak tarif etmesi ise üzerine tez yazılabilecek kadar büyük bir toplumsal travmaya işaret ediyor.
Amma Uzun, Amma Uzun= Amazon Kelimelerin derin ve büyülü dünyasına kapılmamak elde değil. Ancak fazlaca kendimizi kaptırdığımızda, bazı safsatalarla da baş etmek zorunda kalabiliriz. Örneğin, Amazon nehrinin ilk defa Türkler tarafından keşfedilmiş ve şaşkınlıkla “Amma uzun, amma uzun!” denilerek, Amazon kelimesinin ortaya çıkarılmış olması iddiası gibi.
shame, utanma, hayır Share
Ya da Niagara Şelalesini gördüğü iddia edilen sevgili atalarımızın şelalenin dökülürken çıkardığı sesten etkilenerek “Ne yaygara! Ne yaygara!” deyip bu doğa harikasına da isim verdiği iddiası gibi. Biraz gerçekçi olmakta her zaman fayda var. Bu yüzden daima bir başvuru kaynağınız olmalı!
Bonus: Başvuru Kaynağı! Herhangi bir kelimenin etimolojik kökenini araştırmak için, içgüdülerinizden ziyade bazı ciddi araştırmaların toplandığı kaynaklara bakmanızda yarar var. Örneğin, Sevan Nişanyan’ın yıllarca emek vererek hazırladığı Nişanyan Etimolojik Sözlük, “Ya acaba bu buradan mı geliyor?” sorularınıza yanıt olabilir. Buna ek olarak Etimoloji Türkçe isimli başka bir online sözlük de sorularınız için alternatif, doğrulama gerektiren şüpheli kelimeler için harika bir kaynak olabilir.
Nişanyan Sözlük için: www.nisanyansozluk.com
Etimoloji Türkçe için: www.etimolojiturkce.com adreslerinden faydalanabilirsiniz
Kurban Bayramı diye tvde reklam vererek dilenen yardım kuruluşunun reklam repliği "Dünyanın bir çok yerinde açlık sınırının altında yaşayan insanlar için" diye dilenirken acaba ülkemizde açlık sınırının altında asgari ücret verildiğini bilmiyor olması utanç verici değilmi. Ben söyleyeyim "Eve lazım olan camii ye haramdır" Ne güzel bir düstur.. Ara ki utanacak yüz bulasın...
Artık dizilerde ki müstehcen sahneler yani öpüşmeden sevişmeye hepsi yasaklanmalı.. Huş içinde sahneler alçı tutmaz utanmaz insanlarca taciz kabul ediliyor.. Köşelere taşınıyor elebaşı köşebaşı tetikçiler tarafından.. Ne diyorlardı hizmet hareketi, şimdi ne diyorlar terörist.. Ne diyorlardı stratejik müttefik şimdi ne diyorlar düşman... Al sana düşman.. Su ve elektrikten ekmeğe kadar her şeye zam.. Paranın dini imanı olmaz diyenlere ilanen kim bu dinsiz imansızlar...
Milliyetçiliği ayaklar altına alanların ve milliyetçiliği ayaklar altına aldıranların milliyetçilikten medet ummanlarına Ünlü iktisat bilimci ve devlet adamının sözleri şöyle "paranın dini imanı olmaz" Sermaye düşmanlığı yapanlar dikkat edin lütfen
Serbest piyasa ekonomisinden karma ekonomik sisteme geçmeyen bir ekonomik sistem soygun ekonomisidir. Sizi soyuyorlar üstelik miş gibi de değil doğrudan doğruya...
Amerika hiç merak etmesin burada batılı seri katil ve teröristler hertürlü adil yargılanma hakkından yararlanıp, yerlilere tecavüz eden, suçsuz insanlara adalarda özel olarak hazırlanmış hapishanelerde işkence yapan, milletleri soykırım yapmaktan çekinmeyen batının adalet sistemine itinayla iade ederler. Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz.. Göreceğiz..
Kişi başı milli gelirin 10bin dolar olduğunu söyleyipte vermeyenin, gelmişini geçmişini, ölüsüne dirisine bilcümle yedi sülalesine Allahtan rahmet diliyorum.
Sır..!!!
Yağmur camları neşeyle çalıyordu. Bu senfoni doğadan onlara romantik bir armağandı. Adam kadının sarı saçlarını kavrayıp kibar fakat erkeksi bir hareketle yüzünü kendininkine yaklaştırdı. Bir mucizeye bakar gibi bakıyordu güzel sevgilisine. Ela gözlerinin derinliğinde kayboluyordu. Düzgün yüz hatlarını ezberlercesine inceliyordu. Dolgun dudaklarını bir kez daha bir kez daha ve defalarca uzun uzun öptü..
İpek gibi teninde uzun bir yolculuğa çıkıp hem kendisini hem kadınını mutlu ,heyecanlı, zevk dolu uzun anlara götürüyordu. Kadına her dokunuşu kah kırılacak kadar narinmiş gibi ürkek kah kendini kaybedercesine hoyratçaydı.
Kadın sevgilisinin güçlü kollarında hiç olmadığı kadar mutlu, hiç olmadığı kadar çılgındı. Adamın maharetli uzun parmaklarının vücudunda gezinmesi esmer teninin onunkine değmesi onun susuzluğunu geçirmiyor daha da artırıyordu.
Aralarındaki şey sevişmenin çok ötesinde şiirsel bir tören gibiydi. Adamın zeytin karası gözleri kadının üzerinde gezindikçe kadın mısra mısra , dize dize sevdiğine akıyordu. Birbirlerine bu mahrem anda bir kez daha ait olmanın keyfini kelimelerle değil dokunuşlarıyla anlatıyorlardı. Birbirlerine tapınır gibi sevgilerini göstermek de yarışıyorlardı sanki …..
-Az önce burada yaşadıklarımızın gerçek olduğuna inanamıyorum bir kez daha
-Sevgilim sen öyle bir kadınsın ki her seferinde yeni bir soru gibi karşımdasın. Sevdikçe derinleşiyorsun. Dokundukça çoğalıyorsun. Sana aşık olmak tamam da seni bana böyle bağlayan nedir ?
- Ben … Şey… Bunun cevabını bilmiyorum… Sadece seni görmezsem nefessiz kalacağımı hissediyorum. Öyle tatlı ,öyle iyisin…
Adam işaret parmağıyla kadının dudaklarına dokundu .Çarşafın altından belini kavrayıp kendisine doğu çekerek kendi vücuduna yasladı kadını. Artık tek bir vücut gibiydiler.
- Böyle şeyler söyleme. Bir gün bu sözleri söylediğine pişman olacaksın. Aslında beni gerçekten tanıdığında bana çok farklı davranacaksın. Ben seni yine çok seveceğim .Ancak sen benden uzaklaşacaksın. . Belki de benden çok korkacaksın.
Kadın yerinden doğrulup dirseğini yastığa dayayıp yüzü adama dönük öylece bakıyordur. Şaşırmış olmasına rağmen adama sevgiyle bakmaktan kendini alamıyordur. Elini adamın göğsüne koydu. Parmaklarını tüylerinin arasında gezdirirken derin bir nefes aldı.
-Sevgilim katil falan mısın ? Azılı aranan bir suçlu musun? Nedir gizemin.. ? Aramızda geçen bunca şeyden sonra hala sırların var. Bense hem bedenen hem ruhen çırılçıplak karşındayım. Evli olduğumu ilk günden beri gizlemedim. Bak artık öyle pervasız davranıyorum ki evimdesin. Senin ve benim dışımdaki her şey önemsizleşti. Artık bana her şeyi anlatma zamanın geldi bence.
Adam; kadın konuşurken gülümsüyordu. Gülümseyen yüzüyle, düzgün bembeyaz dişleriyle, kömür karası boynuna kadar uzun saçlarıyla tarifsiz çekicilikteydi.
-Aşkım bu öyle bir şey değil ki .. Suçlu falan değilim. Ayrıca ben birini öldürmedim. Ama benim yüzümden katil olan bazıları var.
- Nasıl yani ? Ne diyorsun canım sen ya … ? Lütfen daha açık konuşur musun ? Yoksa beni böyle meraklandırıp gizemine mi çekiyorsun. Bu bir oyun mu yakışıklı ..
- Bak şimdi sana bir hikaye anlatacağım.
Bundan çok uzun yıllar öncesinden. Savaş zamanıydı . Kıtlık artık köylere kadar inmişti. Ne bir inek ne de ekin kalmıştı. İnsanlar çaresizlik içinde ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
Kıtlık artık insanların yamyamlık boyutuna ulaşmıştı. Açlıktan ölen aile fertlerini önceleri gizli gizli sonra hiç çekinmeden uluorta yemeye başlamışlardı. Bu köyde yaşananlar anlatılacak en korkunç hikayelerden bile korkutucuydu. Ancak en dehşet verici tarafı hepsini gerçek oluşuydu.
Artık aileler çocuklarını dışarı çıkarmıyorlardı. Bir başkasının onları öldürüp yemelerinden korkuyorlardı. Hal böyle iken burada yaşayanlara artık yamyam demek hiç de yanlış olmazdı.
İnsanlar bir süre sonra yaşadıklarını kanıksayıp normal hayatlarını bu şekilde sürdürür olmuşlardı. Günler böyle devam ederken herkes ölüleriyle beslendiği için artık ölümler eskisi kadar çok olmamaya başladı. Bazıları ölmediği için yaşayanlar oldukça fazla acıkmaya başlamışlardı. Bazı geceler bir aileden birisi ortadan kayboluyor. Hiç kimse onu yediğini kabul etmiyordu. Yani senin anlayacağın ölüleri beklemeyip artık birbirlerini canlı canlı yiyorlardı.
Bir gün köye on tane asker geldi. Ani bir saldırı sırasında tüm arkadaşlarını yitirmişlerdi. Ne yöne gideceklerini bilemezken yollarını kaybedip zor zahmet bu köye ulaşmışlardı.
Bütün köylü onları abartılı bir neşe ile karşıladılar. Ellerinde avuçlarında ne varsa onlara ikram ettiler. Yatacak yer gösterdiler. Aşırı denebilecek bir misafirperverlik göstererek askerlerden birini oldukça şüphelendirdiler. Bu asker arkadaşlarını garip şeyler döndüğü konusunda uyardıysa da diğerleri onu dinlemediler.
O gece olanlardan şüphelenip ormana kaçıp saklanan asker dışındaki dokuz askerin başına gelenler tarif edilemez şeylerdi. Taze et yiyebilmek için askerleri bağlayıp etkisiz hale getirdiler. Köy meydanında ateşler yakıp askerleri kurulan dar ağaçlarında baş aşağı sallandırırdılar.
Askerlerin etlerini onları öldürmeden parça parça kesip kaynayan kazanlarda pişirdiler. Yiyebildiklerini yediler yiyemediklerini kavurup sakladılar.
Bütün olan biteni ağlayarak izleyen son asker onlar için bir şey yapamamasının vicdan azabının ağırlığında ezildi. Çaresizliğin bu kadar ağır bir şey olduğunu öğrendi. Gecenin karanlığın da güç bela ormanın içinde ilerledi. Çok soğuktu. Hem üşüyor hem de yaşadıklarının acısıyla gücünü yitiriyordu.
Yoluna daha fazla devam edemeyerek bir ağaç kovuğuna sığınıp uyuyup kaldı. Rüyasında arkadaşları için hiçbir şey yapmadığı için Tanrı tarafından cezalandırıldığını gördü. Ona rüyasında o gece öleceğini söylediler. Ölecekti ama sonsuza dek araf ta kalacaktı. …
Kadın adamın göğsüne başını koymuş hikayeyi soluksuz bir şekilde dinlemişti. Anlatılanların onun sorduğu soruyla ne ilgisi olduğunu anlayamamıştı. Ancak sevgilisinin kadife gibi sesiyle bu kadar çarpıcı bir öyküyü dinlemeyi seçmişti.
- Sevgilim bu bir hikayeden çok korkunç bir masala benziyor. Yani belki bir yamyam köyü vardır da askerin Tanrı tarafından cezalandırılması çok saçma.
- Öyle mi diyorsun ? Adam bunu söylerken bir yandan da gülüyordu.
- Sen bana bunu anlatıp başından savıyorsun demek .? Bir de gülüyor ya.
- Sevgilim kızma hemen . Öyle masumsun ki … Neyse boş ver.
- Boş ver ne ..? Offf bana sırlarını ne zaman açacaksın ?
- Aslında… Bir anda durdu adam. Sevgilim bak heyecanlanmanı istemiyorum ama eşin eve girmek üzere.
- Sen bunu nereden biliyorsun ? Sesler mi duydun ?
- Öyle diyelim. Bak şimdi kalk giyin ve gayet normal davran. Lütfen biraz sonra olacaklar sırasında kontrolünü kaybetme.
- Ne diyorsun anlamıyorum ki ..
- Hadi aşkım lütfen giyin ve hızlı ol.
Kadın şaşkın ifadelerle adama bakarak yataktan hızla çıktı. Giyinmesini bitirmişti ki kocası yatak odasına daldı. Kadın bir yandan yataktaki sevgilisine bakıyor bir yandan kocasına bakıyordu.
- Söyler misin bu saatte evde ne işin var karıcığım.
- Bak her şeyi açıklayacaktım. Lütfen sakin ol tamam mı ..!
- Ne anlatıyorsun sen .?
Adam kadınla konuşurken bir yandan şifonyerin çekmecesinde bir şey arıyordu.
- Ne arıyorsun sen ? Yoksa silahın falan mı var ? Bak canım sonradan pişman olacağın şeyler yapmadan önce bir kez beni dinle.
Yatakta hiç istifini bozmadan yatan sevgilisine dönüp.
-Sen de bir şeyler söylesene. Yardımcı olsana. Bu ne rahatlık böyle ya.
Kocası :
-Ne anlatıyorsun bilmiyorum ama lütfen bu konuşmayı akşam yapalım olur mu ?
Nasıl yani ..? !!!!
-Hah buradaymış.
Kocası elinde bir Flash bellekle mutlu bir ifadeyle bakıyordu.
-Bütün sunumu buna yüklemiştim. Eğer bulamasaydım işim bitmişti. Ya ben bunu ne diye burada sakladım ki ? Neyse canım bak çok acelem .Akşam erken gelirim .Sorun neyse konuşuruz olur mu ?
Kadın odanın ortasında ayakta tepkisiz bir şekilde yatağa bakıyordur. Kocası yanağına bir öpücük kondurup çıkar.
Kadın dakikalar sonra ….
- Seni görmüyordu…
D...
Sen uslu dur ,kızdırma , sorun çıkmaz :)))
Seviyorum dedin ya, 2-3 güne kalmaz kesin ısırırsın. :))))
Yine de ve her şeye rağmen senin sevgine nail olmak güzel bir şey. :)
Turkuaz seviyorum seni olum var ya... Kaç senedir aynı çizgidesin. Aferin sana...
Anlaşılır sanırım haklısın :)))
Maria, seni anlatmaya kelimeler yetmez. Zaten biliyorsun benim kelime dağarcığım da o kadar zengin değil. :)
Zamanla anlaşılır herhalde? :D
Onu biliyoruz, başka bir şey söyle. :)
Sık Kullandığınız Kelimelerin Kökenlerini Etimoloji Sayesinde Keşfetmeye Ne Dersiniz?
Her gün kullandığınız kelimelerin kökenleri hakkında en ufak bir fikriniz var mı?
Günlük yaşam rutinimiz içerisinde, sözcükler dudaklarımızdan neredeyse düşünmediğimiz bir hızla çıkıyor. Bu kelimelerin nerelerden geldiğini, hangi yolları aştığını ve nasıl değiştiklerini görmek ise gerçekten heyecan verici bir serüven!
Bu yazıyla birlikte hem etimolojiyi keşfedeceğiz hem de kelimelerin tarihine doğru bir yolculuğa çıkacağız ?
Etimoloji Nedir?
kelime kökleri
Share
Etimolojinin tam karşılığı köken bilimi olarak geçmektedir. Bu alan, sözcüklerinin kökenini bir bilim olarak araştırır. Herhangi bir sözcüğe yaklaşırken, ilk nerede ortaya çıkmış, hangi coğrafyaları gezmiş, ne kadar değişmiş, nasıl yerleşmiş gibi sorulara yanıt arar.
Aynı zamanda bir sözcüğün en küçük ilk parçasından başlayarak, bilinen bütüne ulaşma sürecini de analiz eder.
Etimoloji kelimesi, kendi alanının köken araştırmalarına göre Antik Yunana dayanan bir kökene sahiptir. Asıl, hakiki, gerçek anlamındaki ? ???µ?? (ho étymos) ile söz, kelime anlamındaki ????? / lógos kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur.
Sakin olun, daha yeni başlıyoruz!
Türkiye’de Etimoloji Çalışmaları
Atatürk, Toplantı, TDK, Güneş-Dil
Share
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk zamanlarından itibaren Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun özenli çalışmaları ile Türkçe için ciddi bir kaynak arayışına girmişlerdir.
Yeni kurulan bir devlet olmanın ve ideal toplum arayışının bir parçası olarak yeni bir toplumsal kimlik arayışı da bu konuda oldukça etkili olmuştur.
Bu yüzden 1930’lu yılların başında, bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan ve çalışma arkadaşlarının yanı sıra Rus, Fransız ve Alman bilim insanlarının da eserlerinden ve dil-bilim üzerine düşüncelerinden faydalanılarak Güneş-Dil Teorisi ortaya atıldı.
1935 yılında, Ulus Gazetesi’nde, Türk Dili’nin kökenine ilişkin imzasız makaleler yayınlanmıştı. Bu makaleler, Güneş-Dil Teorisi olarak da bilinen Türkçenin etimolojik yapısına ilişkin ilk iddiaları ortaya atmaktaydı.
Peki Nedir Bu Güneş-Dil Teorisi??
Atatürk, Notlar, Güneş-Dil
Share
Güneş-Dil Teorisi dünya üzerindeki bütün dillerin ana kökeninin Türkçe olduğunu iddia eden bir teori idi ve böyle büyük bir iddia için oldukça az ve sezgisel dayanaklar sunuyordu.
Örneğin, dilin ve medeniyetin keşfinin ilk defa Orta Asya Türk uygarlıklarında, güneş doğarken ve batarken yapılan ayinler sırasında çıkarılan sesler olduğunu iddia ediyordu. Bu seslerin en yaygını şaşkınlık ve hayranlık da içeren “a” ve “ağ” inlemeleri olarak ortaya atılmıştı ve bu sesin içerdiği kelimelere güç, başlangıç, hayranlık, bitiş gibi anlamlar kattığı öne sürüldü.
Güneş-Dil Teorisi, Türk Tarih Tezi, harita
Share
Daha somut bir örnek vermek için, etimolojinin Türkiye’deki ilk araştırması olan bu ilginç teoriyi biraz kurcalayalım. Teori, aslında etimolojiyi de en başından, en aslından ele almak istemiştir. Bu yüzden bazı harfleri kök harfler olarak belirlemiş ve buna göre bir plan çıkarmıştır. Bu plana göre, şimdi inceleyeceğimiz kelimeyle alakalı olan kök harflere yakından bakalım: m harfinin, “mülkiyeti, en yakın alanı”, r harfinin ise “gerçekleşmeyi, hareketin sınırlı bir alanda kalışını” ifade ettiği kabul edilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, a sesinin de güç anlamını seçersek, güç sahibi olanların hareketinin sınırlı bir alanda beklemesi anlamında yorumlanabilecek bir kelimeye, İngilizce army (ordu) kelimesine ulaşmak mümkün olabilir.
Bunların Hepsi Birer Varsayım Mı, Gerçek Mi?
Atatürk, Varsayım, toplantı, TDK
Share
Muhtemelen ne kadar varsayım içerdiğini fark etmişsinizdir.
Güneş-Dil Teorisinin dayanaksızlığının ve dünyaca hiçbir zaman gerçekten kabul görmemiş olmasının ardından yavaşça terk edildiği bir süreç başlamıştır. 1930lu yılların sonunda, dönemin Türk Dil Kurumu (TDK) başkanı İbrahim Necmi Dilmen Ulus gazetesinde yayınlanan imzasız yazıların Atatürk’e ait olduğunu fakat kendileri isimlerinin ilanını arzu buyurmadıklarından” imzasız yayınlandığını açıklar. Ayrıca Dilmen, Atatürk’ün 1938 yılında vefat etmesinin hemen ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde vermekte olduğu Güneş-Dil Teorisi derslerini bırakır ve ardından şu açıklamayı yapar:
“Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi?”
Velhasıl, maalesef bu topraklarda etimolojinin resmi araştırmaları bu noktada başlamadan, bahsin büyük açılmasından ötürü ilk elde kaybedilmiş ve daha sonra bu yönde hiçbir araştırma yapılmamıştır. Türk Dil Kurumu’nun, yıllardır bir etimolojik sözlük oluşturma çabası olduğunu açıklamasına ve belirli periyodlarda tarih dahi vermesine karşın, henüz resmi bir kelimelerin kökeni sözlüğümüz maalesef yok.
İşte İlginç Kelime Kökleri
Ve tabi ki henüz resmi bir kaynağımızın olmaması, bizi bunu araştırmaktan alıkoyamadı!
Yegâne
Bu kelime, Farsçadaki “yek” kökünden geliyor. “Bir” ve “tek” anlamına gelen yek kelimesinden, yegâne, biricik kelimesi türetiliyor.
Çarmıh
çarmıh, Jesus, etimoloji
Share
Çarmıh da Farsça kökenli hem de birleşik bir kelime. Farsçada çar – dört anlamına geliyor. Mıh ise, birçoğumuzun bildiği gibi çivi demek. Çar-mıh, böylece dört çivi kelimesini oraya çıkararak, Hz. İsa’nın öldürülmesinden bile daha önceden itibaren kullanılan bu işkenceyle öldürme işlemi için kullanılıyor!
Çerçeve
Hazır çar kelime köküne bulaşmışken, bundan bahsetmemek olmazdı. Tam tahmin ettiğiniz gibi, çar-çevre, dört çevre anlamına gelen ve dil içinde değişerek (ya da herkesin dediği gibi, halk arasında söylene söylene) çerçeve halini alıyor. Ve elbette, dört tarafı çevrili anlamına geliyor.
Çarşı
çarşı, etimoloji
Share
Evet, ben şahsen çar kökünü seviyorum, yalan yok. Çarşı da, çar ve sû kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş bir başka kelime. Sû, Farsçada yol, yön anlamına geliyor. Böylece anlamını sormayı unutacak kadar uzun zamandır kullandığımız, çarşı yani dört-yol kelimesi ortaya çıkıyor.
Haftanın Günleri
haftanın günleri, zaman, etimoloji
Share
İşte burada aklımızı yitirmememiz için son olanağımız da elimizden alınabilir: Çünkü haftanın günlerinin neredeyse tamamı Farsçadan birebir alınmış.
Aslında bizim çoğunlukla ve hatalı olarak Batı medeniyetlerine atfettiğimiz ve bir türlü anlam veremediğimiz haftayı Pazar ile başlatmak, Ortadoğu’da da (en azından bir zamanlar) oldukça yaygınmış! Haydi bütün günlere bir göz atalım:
Pazar
ba: yemek, zar: yer. Yemek yeri. (Yeri gelmişken, lalezar: lale bahçesi, gülizar: gül bahçesi demek!)
Pazartesi
Pazar’ın ertesi. (Ertesi ise tamamen Türkçe kökenli)
Salı
İbranicede üçüncü anlamına geliyor. Ayrıca Arapçada da “selase” üç, üçüncü anlamında kullanılıyor.
Çarşamba
Çar’ı şimdiye dek defalarca konuştuk, bunu kendiniz çıkardınız diye umuyorum. Ama “şenbe” Farsçada gün demek, ki bu birçok şeyi açıklıyor. Çar + şenbe= Çarşamba, dördüncü gün!
Perşembe
Yine Farsça kökenli, penç + şenbe= Perşembe; beşinci gün demek.
(Minik bir tavla hatırlatması gelsin o zaman: “Penc-ü-se, severler güzeli genç ise!” Zarlarda 5 ve 3 geldiğinde, kapı alınabildiği için duyulan tarifsiz keyiften ötürü türetilmiş bir deyim?
Cuma
Toplanmak, birleşmek, bir araya gelmek anlamlarına gelen bu kelime, ibadet amaçlı toplanmayı anlatıyor. Bir küçük ipucu da buraya gelsin; c ve m seslerinden oluşan Arapça kelime kökü, genellikle bu anlamlarda kullanılıyor. Örneğin, Cem, Cemiyet, Cemaat, Cima (cinsel birleşme) …
Cumartesi
Tıpkı Pazartesi gibi, kolaya kaçılmış bir gün daha. Cuma ve ertesi kelimelerinden oluşuyor. Halk tarafından önemli bulunan yeme alışverişi ve ibadet toplanması gibi günlerden sonraki günler, genellikle “sonraki, ertesi” günler olarak geçiştirilmiş, fark ederseniz ortamlarda hava atabilirsiniz.
Haftanın günlerinden yavaşça çıkalım ve başka kelimelere de göz atalım:
Kitap
kitap, kütüp, etimoloji
Share
Arapça “ktb” kökünden gelen bu kelime, yazılı şey, belge anlamına geliyor. Aynı “ktb” kökünden, ufak müdahalelerle kütüp(hane), kâtip gibi kelimeler de türetilmiştir.
Kalem
Kamıştan yapılmış yazı aracı anlamına gelecek şekilde, “klm” kökünden türetilmiştir. Arapça kökü, kelam (söz) ile ortak olabilir. Ayrıca, şu an okuduklarınıza inanmakta güçlük çelebilirsiniz, ama kalamar, yani mürekkep balığı kelimesinin bütün bunlarla bir ilgisi olduğu iddia edilmekte! Çünkü henüz endüstriyel mürekkep yokken, yazı için bu balığın koyu renkli salgısından faydalanılırmış.
Cambaz
cambaz, canbaz, etimoloji
Share
Bu da Farsça kökenli, can + baz bileşmesinden oluşmakta. Canı ile oynayan anlamına geliyor. Tıpkı “düzenbaz”ın düzen ile oynayan, “kumarbaz”ın kumar oynayan demek olması gibi.
Sarhoş
Farsça kökenli sar, ser – yani baş, kafa kelimesinden başlanmış ve iyi, güzel anlamına gelen hoş ile bitirilmiştir. Yani sarhoş, bildiğimiz, sokak jargonunda kullanılan “kafası iyi, kafası güzel” anlamına geliyor!
Aynı ser kökünden, serkeş yani başı çeken, önder ve dik başlı, asi kelimesi ve sermaye, yani anapara, baş kapital kelimesi de gelmektedir.
Ahtapot
ahtapot, sekiz, etimoloji
Share
Ahtapot acht (Almanca) – octo (Latince); yani sekiz kelimesinin yanına yerleşen -pod, yani ayak kelimesinden türetilmiştir. Tıpkı tripod gibi!
Yoğurt
Bu kelimenin kökeni, yoğun ile aynı. Katılaştırılmış, yoğunlaştırılmış süt anlamına geliyor. Birkaç saniyelik bir düşünsel emekle, yoğurmak kelimesinin de bu niyetle türetildiğini keşfetmek mümkün!
Yeşil
yeşil, renk, etimoloji
Share
Bu kelime ise, öz Türkçeden türetilmiş güzide kelimelerimizden biri. Islak, taze, henüz suyunu yitirmemiş anlamına gelen “yaş” sözcüğünden türetilmiş. Yeşil bitkilerin taze olduğunu anlatmak için sıkça kullanılıyor.
Bir ufak bilgi daha – kayısı, kiraz, dut gibi henüz olgunlaşmamış, hala yeşil, kızarmamış anlamına gelmesi için ise gök kelimesi tercih ediliyor. Yani renk skalasında, yeşilden bir derece daha soğuk kabul edilen mavi kelimesine atıfta bulunuluyor! Kelimelerin dünyası çok acayip!
Güzel
Bu da tamamen eski Türkçe kökenli bir sözcük, göze hoş gelen göze hitap eden, şekilde türetilmiş ve Gözel – güzel olarak zaman içinde dönüştürülmüş.
Silah
silah, erkek, etimoloji
Share
Silah kelimesinin bu halinden değil de daha, çok daha eski bir halinden söz edeceğiz. Orhun Kitabelerinde geçen ve silah anlamına bir sözcük, havayı yarmak, bir kişiyi, hayvanı ya da nesneyi yararak parçalamak için kullanılan alet anlamına gelen “yarak” sözcüğü imiş!
Tabi daha sonra erkek egemen toplum bilincinin bu kelimeyi argoya yerleştirmesi ve erkeğin cinsel organını bir silah olarak tarif etmesi ise üzerine tez yazılabilecek kadar büyük bir toplumsal travmaya işaret ediyor.
Amma Uzun, Amma Uzun= Amazon
Kelimelerin derin ve büyülü dünyasına kapılmamak elde değil. Ancak fazlaca kendimizi kaptırdığımızda, bazı safsatalarla da baş etmek zorunda kalabiliriz. Örneğin, Amazon nehrinin ilk defa Türkler tarafından keşfedilmiş ve şaşkınlıkla “Amma uzun, amma uzun!” denilerek, Amazon kelimesinin ortaya çıkarılmış olması iddiası gibi.
shame, utanma, hayır
Share
Ya da Niagara Şelalesini gördüğü iddia edilen sevgili atalarımızın şelalenin dökülürken çıkardığı sesten etkilenerek “Ne yaygara! Ne yaygara!” deyip bu doğa harikasına da isim verdiği iddiası gibi. Biraz gerçekçi olmakta her zaman fayda var. Bu yüzden daima bir başvuru kaynağınız olmalı!
Bonus: Başvuru Kaynağı!
Herhangi bir kelimenin etimolojik kökenini araştırmak için, içgüdülerinizden ziyade bazı ciddi araştırmaların toplandığı kaynaklara bakmanızda yarar var. Örneğin, Sevan Nişanyan’ın yıllarca emek vererek hazırladığı Nişanyan Etimolojik Sözlük, “Ya acaba bu buradan mı geliyor?” sorularınıza yanıt olabilir. Buna ek olarak Etimoloji Türkçe isimli başka bir online sözlük de sorularınız için alternatif, doğrulama gerektiren şüpheli kelimeler için harika bir kaynak olabilir.
Nişanyan Sözlük için: www.nisanyansozluk.com
Etimoloji Türkçe için: www.etimolojiturkce.com adreslerinden faydalanabilirsiniz
Doymadılar!
20 dakikada devlet bankası soyuluyor. Herkes kıçındaki dona sahip çıksın
:)))
Sıradaki soyguna gelsin!
sana kafamı vurmak sıkıcı giden hayatıma azda olsa renk katabilirmi acaba duvar?????????¿
Kurban Bayramı diye tvde reklam vererek dilenen yardım kuruluşunun reklam repliği
"Dünyanın bir çok yerinde açlık sınırının altında yaşayan insanlar için" diye dilenirken acaba ülkemizde açlık sınırının altında asgari ücret verildiğini bilmiyor olması utanç verici değilmi.
Ben söyleyeyim "Eve lazım olan camii ye haramdır" Ne güzel bir düstur.. Ara ki utanacak yüz bulasın...
Artık dizilerde ki müstehcen sahneler yani öpüşmeden sevişmeye hepsi yasaklanmalı.. Huş içinde sahneler alçı tutmaz utanmaz insanlarca taciz kabul ediliyor.. Köşelere taşınıyor elebaşı köşebaşı tetikçiler tarafından.. Ne diyorlardı hizmet hareketi, şimdi ne diyorlar terörist.. Ne diyorlardı stratejik müttefik şimdi ne diyorlar düşman... Al sana düşman.. Su ve elektrikten ekmeğe kadar her şeye zam.. Paranın dini imanı olmaz diyenlere ilanen kim bu dinsiz imansızlar...
Milliyetçiliği ayaklar altına alanların ve milliyetçiliği ayaklar altına aldıranların milliyetçilikten medet ummanlarına
Ünlü iktisat bilimci ve devlet adamının sözleri şöyle
"paranın dini imanı olmaz"
Sermaye düşmanlığı yapanlar dikkat edin lütfen
Serbest piyasa ekonomisinden karma ekonomik sisteme geçmeyen bir ekonomik sistem soygun ekonomisidir. Sizi soyuyorlar üstelik miş gibi de değil doğrudan doğruya...
Yalancının evi yanıyor... Yalancı yalancı..
At oğul at totoğlunun barutu, totoğlunun tüfeği..
Amerika hiç merak etmesin burada batılı seri katil ve teröristler hertürlü adil yargılanma hakkından yararlanıp, yerlilere tecavüz eden, suçsuz insanlara adalarda özel olarak hazırlanmış hapishanelerde işkence yapan, milletleri soykırım yapmaktan çekinmeyen batının adalet sistemine itinayla iade ederler. Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz.. Göreceğiz..
Dün özgürlüğünü iktidara satanlar bugün faturasını ödeyecekler.. Yılmaz Özdil Hakikati söylediği sürece yalaka, yandaş, tecavüzcü, hırsız, arsız, ahlaksız, kişiliksiz, kimliksiz, şerefsiz haysiyetsiz insanlar tarafından sevilmeyecektir. Çokta tın... Sevinmesinler Ahlaksızlık zaman aşımına uğramaz... Hakikat söylendiğinde iblisin ateş almasından bellidir günahları...
Kişi başı milli gelirin 10bin dolar olduğunu söyleyipte vermeyenin, gelmişini geçmişini, ölüsüne dirisine bilcümle yedi sülalesine Allahtan rahmet diliyorum.
Bence döviz pinokyo olabilir iktidar yalan söyledikçe yükseliyor...