Kültür Sanat Edebiyat Şiir

tımarhane duvarı sizce ne demek, tımarhane duvarı size neyi çağrıştırıyor?

tımarhane duvarı terimi Maria Puder tarafından tarihinde eklendi

  • Maria Puder
    Maria Puder 15.02.2019 - 14:08

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    -du bakaym ben ne anlatıyordum
    -evet. bir aşk konusu
    +anladım
    -valla bende pek anlamadım
    -ama sizi görünce kalbim güm güm atıyor
    +aman efendim
    -sizce bu bi aşk mıdır
    +bilmem
    -evet. bi aşk
    -hem de çok büyük bi aşk
    -ayyii dayanamayacam senin için yazdığım bi şiirimi okuyacağım
    +okuyun paşam
    -okuyuyum mi
    +okuyun
    -aşk kalbimi yakan bir volkan gibidir en sevdiğim tatlı kazan dibidir
    +ne kadar güzel
    -devamı daha güzel
    -leyla sev beni sokma müşküle seninle kaşık atalım iki tabak keşküle

    :))

  • Maria Puder
    Maria Puder 14.02.2019 - 12:04

  • Maria Puder
    Maria Puder



    AYILI, PONÇİKLİ, SAÇMA BİR YAZI


    Bütün mağazalar tıpkı mağaralara benziyordu. İçlerindeki insanlar indirimli ürünleri besin zincirinin en üst halkası için tüketiyorlardı. ‘’O’’ görünmeyen güç için verilen savaş, çaba, emek görülmeye değecek bir şeymiş gibi sunulmuştu. Her şey yüzde elliye varan indirimlerin cazibesi için seferber olmuştu. Kalpler, kalpler, kalpler… Kırmızı kalpler… A! Ve güller tabi ki. Gül suyundan çikolatalar, makyaj temizleme ürünleri, kazaklar ve daha, daha, daha başka güllü şeyler. Yoruldum ben. Kaybetmediğim bazı umutları aradım reyonlarda. Komik bir maskara ışıldıyordu yüzüme. Maskara şey işte… Bir fırça hareketi ile kirpiklerimi iki kat büyütüp dolgunlaştıracakmış. Vaadi büyük, iddialı üstelik. Bu maskaranın narsist olduğunu düşününce kendi egolarımın zayıf düştüğünü hissettim. Ona ödeyeceğim para yüzde kırk indirimli, kırmızı etiketli olarak serisinin yıldızı harikam ön plana çıkarılmış. Hayır, yani ben neden kendi kendime on dört Şubat tüketim çılgınlığı şeysi alamıyorum ki. Aldım gitti… Hem de yüzde kırk indirimle. Bence akıllıca bir alış veriş oldu. Benzeri ürünlerin normal fiyatının bile bu maskaranın yarı fiyatı kadar olması beni hiç ama hiç etkilemedi. Ama bu kırmızı etiketli ve yüzde kırk indirimli. Yani, dimi ama!

    Aşkın yüzde elliye varan indirimle piyasaya düşmüş olması kimsenin umurunda değil. ‘’Ayyy, şu ikiz kalpli fincanlar çok tatlı değil mi amaaa…’’ diyen ergenin yanından geçerken elimdeki pakete baktım. En azından ben daha aptalca bir alışveriş yapmamıştım. Aklımı seviyorum, çok akıllıyım, zeka işte ,hiççç… Yüzde kırk indirimdeyken nasıl da kaçırmadım. Kendimi takdir ettiğim o an, kendimin bir kahveyi hak ettiğini düşündüm. Şımartılmanın sınırı paramız kadar. Deli gibi saldırın mağaralara…. Şımartalım kendi ponçik ruhlarımızı. Sevgilimiz olsun olmasın, hadi hadi mağaralara.

    Akşam yani şimdiki zamanda bu yazıyı yazmaya başlamadan kısa bir süre önce muhteşem maskaramın paketini açmaya karar verdim. Onu deneyip kirpiklerime sihir yapmak için sabırsızlandığım anların verdiği keyfi anlatmaya kelimeler kifayetsiz. Heyecanla maskaranın üzerindeki sert jelatini açmaya çalışırken parmağımı kesti.
    Başparmağımın hemen tırnağın altındaki yerden kesilen yerinden ince bir kan akışı başladı. Başparmağım ve işaret parmağımın arasından avucuma doğru yayılan sızıntıyı durdurmak için hiçbir şey yapmadım. Avucuma dolan kıpkırmızı şeyin daha hızla ve öldürücü bir tazyikle akması için bir şeyler yapmayı geçirdim aklımdan. Kalkıp lavabonun içinde suyun akışına karışan kanın kanalizasyona yolculuğunu izledim. Su akışı bir miktar kanamayı hızlandırdı ama bu öldürücü değil. Bu yazıda olağan üstü hiçbir şey olmayacak. Hayat zaten fazlasıyla illüzyonel.

    Ölmekle ilgili sıradan fikirlerim var. Öyle büyük büyük gitmeyi falan düşünmüyorum. Kaza süsü verdiğim mektupsuz bir veda herkesin içini rahatlatır diye düşünüyorum. Hayatım boyunca kimseye fazladan bir kişilik yer açması için hamle yapmadım. Bunu neden giderken yapayım ki. Bu da çok saçma. Aslında, en mantıklı olan saçmalık. Uzun zamandır dokunmak duygusuna irrite olduğumdan cesedimin yanarak ortadan kaybolacağı bir kazayı çok arzuluyorum. Hem de bir on dört şubat günü! Bence oldukça kırmızılı ve havalı bir gidiş olur bu. Havalı gitmeleri sevmiyorum ki ben. Her şeyin en basit hali ile yaşanabildiği bir yer arzuluyorum. Maskara sürmeden evden çıkabildiğim bambaşka bir hayatı yapılandıramayacağıma göre bu bedeni yakmanın neresi anlamsız? Buraya belki sonra yeniden gelirim.

    Mutluluğun, yağmur sonrası toprak kokusu olduğunu düşünen insanlar kaldı mı hala acaba? Ya da sevgilinin dizlerine uzanmışken sana kitap okuması gibi basit şeylerde aşkı aramak çok saçma değil mi?

    Saçma! Sevgiliye saçından bir tutam kesip ellerinle işlediğin bir mendilin arasına koyup hediye etmek çok saçma. Küçük bir odun parçasından ellerinle minik bir at yapıp o kınalı ellere sunmak çok ama çok saçma. Bir dere kenarında el ele otururken sebepsiz gülmek birbirinin gözlerine bakarken, saçmalık. Yılın en uygun zamanının dikeceğin ağacın kök salması için uygun olanını seçerek iki gönlün bir fidana can vermesi hepsinden daha saçma. Yılın Şubat ayının on dördünde gülümsü şeyler alıp mağaralardan coşku ile jan janlı paketlerle ayrılmak ve hiç emek vermeden herkesin aynı gün sevgilisini sevdiğini, anladığını ve aynı gün değer verdiğini gösterdiği toplu etkinliklerde öpüşüp sevişmek kadar anlamlı ne var ki âlemde.

    Dört askerin düşen helikopterin içinde şehit olduklarını haykıran vicdanım yazıyı yazmama engel oldu bir ara. Şehitlerin öldüğünü en iyi aileleri bilir. Bir şehidin çocuğuna bunu sorsanıza. Balkona çıkıp bir sigara yaktım. Apartmanın önündeki çöpü eşeleyen bir kadın ve erkek bir yandan sohbet ediyorlardı. Konuşmaları gecenin karanlığında büyüdü. Onların on dört şubata bir arada girmek üzere olan bir çift olduğunu anladım. Kalpli şeylerden arıyorlardır belki de çöplerde. Ne sevimli, ne hoş, ne tatlış… Aç kardeşim onlar aç! Sen git de gül kokulu şeylerinle oyna.

    Kendime tanıdığım imtiyazlarla hala nefes alıp verebiliyorken zifiri karanlık gece tüm yıldızlarını hediye paketlerine gönderdiğini söyledi sanki. Tek bir yıldız olmayan gecelerde evrenin başka işleri olduğunu düşünürüm. O yıldızları toplayıp başka bir gezgendeki belki de öksüz, yetim, tecavüze uğramış, dövülmüş, hırpalanmış, ezilmiş, horlanmış bazı canlıları için moral gecesi falan düzenliyor olamazlar mı? Öyle bir gece de yıldızsız gökyüzü mü olurmuş?

    Kitap okuyunca geçen ağrılarım oluyor benim. Tam şuramda… bilmem ki belki de buramdadır, ya da başka bir yer. Tarif edemediğim ağrılarıma iyi gelen tek şey okumak veya yazmak. Soğukkanlı bir katilin şibumik varyasyonlarını akılcı satranç hilelerine dönüştürebilecek kadar batılı olabilmiş bir doğuluyum ben. Pek çoğumuzun etnik sorunları var. Eğitildikçe hep inkar ettiğimiz ‘’biz’’ cilik bölünmeler aklımızın en soğuk ve karanlık köşesinde bir savaş anına kadar bekliyor. Bosna katliamlarında yan komşudan neler gelebildiğini okumuşluğum var mesela. Bu tüyler ürperten ötekici kafalarımızla birbirimizin yüzüne utanmadan bakabiliyoruz. Kalpli yastıkların lafı mı olur ki aramızda. Bugün yanımdan öylesine geçip giden insanların arasından kaç tanesinde Hitler ruhunun hapsedildiğini düşünüp ürperdim. Oysa hepimiz ne kadar ‘’sadece insan’’ görünüyoruz.

    ‘’İçme şu sigarayı’’ demişti doktor. O zaman gidip rakıyı açayım ben.


    D...

  • Maria Puder
    Maria Puder




    Kaybolan ‘’p’’ lerin Flutter Öyküsü



    Anlara bölündüm dilim dilim. Her bir kapakçığın sağır bir kulakçığa gittiği yolların içinden geçtim. Gözleri olmayan bazı beyaz şeylerin arasında seni aradım. Öyle çok ses vardı ki kendimi, kendimden duyamadım. Savaş tam tamları çalarken bir yangının ortasındaydım. Alev alev yanan bir ağacın tüm sırlarıma dek dokunduğu yollardan geçtim.

    Ve bir ‘’olmak’’ anında;
    Kıpkırmızı bir kalabalığın karşısında deli gibi koşan atlar vardı. Baktım, bakındım… Sen buralarda bir yerde olmalıydın. Kıpkırmızı o şeyin sana dönüştüğünü çok geç anladım. Koca bir ağacı yakmaya aldırış etmiyorsun yine de!

    Ağacın kollarını kesen bir testerenin, ağacın acısını umursadığını kim söyledi ki?


    D…

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Bugün :))

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Ive been waiting my whole life
    For things to work out right,
    But, those lonely days turn into lonely nights
    Yes, it do

  • Dex Der Kori
    Dex Der Kori 09.02.2019 - 21:25

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Bir kaç şiiri idam ettiklerinden beri kuşların kanat çırpması kimsenin umurunda olmadı.

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Lili Marleen hiç yoktu belki de , su kuruyor zaten...

  • Osman Aslan
    Osman Aslan

    Taşıma suyla değirmen döndürüyoruz..

  • Maria Puder
    Maria Puder 09.02.2019 - 21:09

  • Maria Puder
    Maria Puder 08.02.2019 - 23:20

  • Dex Der Kori
    Dex Der Kori


    ?t=45

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    North Country OST_ Gustavo Santaolalla

  • Maria Puder
    Maria Puder

    I like İzmir :))


  • Maria Puder
    Maria Puder 07.02.2019 - 10:43

  • Maria Puder
    Maria Puder 07.02.2019 - 09:02

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Bazı düşler érken ölür dostum....

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Yine de ''S''

  • Maria Puder
    Maria Puder 04.02.2019 - 21:48

  • Maria Puder
    Maria Puder 03.02.2019 - 23:58

  • Maria Puder
    Maria Puder



    “Zayıflık ya da güçlülük: işte buradasın ya, güçlülük demektir. Ne nereye gittiğini ne niçin gittiğini biliyorsun, her yere gir çık, her şeye cevap ver. Eğer bir ceset olsaydın seni bundan fazla öldürmeyecekler nasıl olsa.”

    Cehennemde Bir Mevsim & Aydınlanışlar, Arthur Rimbaud

  • Maria Puder
    Maria Puder 31.01.2019 - 13:41

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Ege Efem Gitar soloya dikkat :)))



  • Maria Puder
    Maria Puder

    Eyvallah

    :)))

  • İrem Başar
    İrem Başar


    Gece 1 bilemedin 2 fakat 3 den sonra dikkatli bir şekilde dinliyorum.. :))



    Ve müzikler için teşekkürler.

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Sevgili ''A'' ya;

  • Maria Puder
    Maria Puder



    İÇİMİZE SALINAN ARES BÖCEKLERİ



    "yaşama nedeni denilen şey, aynı zamanda çok güzel bir ölme nedenidir de!"



    Camus


    Sırlı bir aynanın tüm gerçeğimi yansıtacağını düşünmek ne kadar aptalca. Mesela gözlerimin altında demlenen çizgilerin defalarca gülmekten mi yoksa ağlamaktan mı olduğunu bu ayna söyleyebilir mi bana? Alnımdaki dikiş izinin çocukluğumdaki eğlenceli bir bisiklet keyfi esnasında oluşan bir kazadan mı yoksa beş parmağı olan bir canavarın ellerinden mi yansıdığını hangi ayna söyleyebilir ki bana?

    Tanımadığım bir surete bakıyorum ben bile bazı anlarda. Soranlara sevdiğimi söylediğim bu yansıma yüze her baktığımda hatırlattıkları ile nefret ediyorum kendisinden aslen. O yara izi ile kimsin sen?

    Uzaklardaki bir Tanrının avuçlarında tuttuğu imkânsız mutluluğun aynısını bir balığa bahşettim. Ona suyu olan bir Dünya verdim. Yemesi için gereken besini sundum. Tehlikelerden korunması için ona suda kalmasını telkin edecek içgüdülerinden hiç bahsetmedim. Evrimsel gerçeklerden bahsedilmez. Yaşayan bir durumun izaha ihtiyacı yoktur.

    Bir sahne sanatçısının daima gülümsemek zorunda olması acıklı bir şeymiş gibi gösterilir. O zaman neden hayata gülümseyerek bakmaktan bahsediyorlar? İnsan zorunda olmadığı şeyleri yaparak mutlu oluyormuş demek ki. Zorunda olduğum için bir akvaryumda var olmanın neresi keyifli ki?

    İlaç ve empati kokan yoğun bakım servislerinde yatan hastalar ile önümde duran akvaryumun içindeki balık arasında ‘’ile’’ kadar bağ vardır. O yataklarda yatan her bir Sisifos kendi akvaryumunda dönüp durmakla cezalandırılmıştır. Kendi benliğimi yaptığım küçük bir kâğıt geminin içine mahkûm edip akvaryumun içine bıraktığımda olacaklar kadar ediyorum şu hayatta. Sisifosların solunum cihazlarından çıkan sesler kâğıt geminin düdüğü gibi dolanıyor edimsel çevrçevemde. Yüzmeyi bilen bir balıkla suyun kaldırma kuvvetine kendini bırakmış bir kâğıt gemiden oluşuyorum. Aynı ortamın içinde farklı yaşam şartları ile bir arada kalan bu ikisi de benim. Ne balık geminin yanına çıkabiliyor ne de gemi suyun içine dalabilir. Her ikisininde sonu olacak şeyin farkında olarak ayakta kalmayı başarıyorlar. Aynada gördüğüm şey ise sadece bir akvaryum.

    Kendi nefesi bittiği halde beynindeki kağıt gemiler yüzer halde olduğundan suyun içindeki Sisifoslara o kayayı taşıtmaya devam etmek iyilikmiş gibi duruyor ilk bakışta. İşte bu sadece aynadaki yansıma kadar gerçek bir kavrayış. Ancak ‘’bir yemin ettim ki dönemem’’ diyen beyaz önlük o nefesin sorumluluğunu almak istemiyor. Alamaz! Bu, aslında Sisifoslara değil de kendine yaptığı bir iyilik değil mi? Sadece kendisi kadar gücü olan bir kağıt gemiye bir nefesin kayasını yüklerseniz geminin akıbetini kestirmek zor olmaz. Gemiler böyle yapmaz.

    Okuyucu kaygısı taşımadan yazmanın bol küfürlü ve erotik içerikli yazılar yazmak olduğunu sanmak kadar sığ açılımları var bazılarının. Düşünerek batıracağınız kağıt gemilerden korkmayın demek isterdim onlara. Ölmek dediğin nedir ki?

    Mesela;

    Kırmızı bir akvaryum balığı ile kağıt geminin suyun içinde sevişemiyor olmalarına üzülebilirdi okuyucu. Dramın dibi! Kavuşamayan iki ayrı dünya varlığının içsel yolcuğundan geçerken kırmızı noktalı sahnelere temas ederek çarpıcı bir sone yaratabilirdim yazarken. Kaldı ki o imkansız aşk benden sorulur…

    Balık:
    - Beni güçlü kollarınla güvertene taşıyabilseydin keşke. Ah! Gemi, dokunuşlarının pullarımdan geçip tenime değeceği anı düşledikçe yüzgeçlerimin daha bir kızardığını hissediyorum. Aşkımı bedenimden sana sunarken içinde yüzdüğüm sunaktan beni kana kana içişini düşlüyorum. Sen bedenimi şehvetinle sararken kamasutrayı suya yansıtmak istiyorum. Seni öyle öpmek istiyorum ki tenimdeki tüm arzunun ağzının içinde gezinen dilimle libidonu şaha kaldıracak hormonsal çağlayanlarla birbirimize karışmak, baştan çıkmış karşı konulamaz erkini bedenime ekmeni istiyorum.

    (. Iyıggghh bu ne? Yahu bu geminin kolları mı varmış? Balığın yaşamın kurallarına aykırı bir cesaretle dillendirdiği sevişme çağrısı emin olun ki içten ve gerçek bile olsa balığı toplumsal bir basitliğe indirgeyecektir)

    Gemi:
    - Sen suyu fazla kaçırmışsın. Dikkat et çarpmasın bak.

    ( Böyle bir gemi gördünüz mü? Fırsatları değerlendirmek konusunda bu kadar ketum olduklarını düşünmüyorum.)


    Birbiri ile uygunsuz düşen bir anlatım biçimi ile yazılmış bu yazıda aslında arananın hep aynı şey olduğunu fark edenler bir adım öne çıksın. Hayata anlam kattığını sandığımız her şey birer yük. Sevgi gibi… Birine derinden bağlanmak (bu hangi anlamda olursa olsun) bizi bir yük taşıyıcıya çevirecektir. Yeme, içme, giyinme, seks ihtiyaçlarının tamamı hepsi birer yük iken düşünmenin insan ruhuna bu kadar ağır geldiğini görmek ‘’bir intihar nedeni’’ sayılmalıdır. Kendi vahşi varlığımızı kabul edemeyip evirip çevirip dönüştürdüğümüz ‘’insan’’ kalıplarımızla ağır yükler altında ezilerek yaşıyoruz. Oysa sahip olmaya çalıştığımız herşey bir simülasyon verisi. Gördüğümüz, hissettiğimiz ve dokunduğumuz tüm şeylerin gerçek olduğuna inanmak kolaycılığı ile boşuna yaşıyoruz.

    Kulaklıkla dinlediğim şiiri yoğun bakım Sisifosuna dinletmek neyi değiştirecek mesela. Bunu yapmıştım.

    ‘’Farkında değilseniz hâlâ, öğrenin artık:
    Yaşam an’lardan oluşur, sadece anlardan, ŞİMDİ’yi yakalayın.
    Yanında termometresi, bir şişe suyu, şemsiyesi
    ve paraşütsüz yerinden kıpırdamayan bir insandım ben.
    Ama yeni baştan yaşayabilseydim eğer,
    yüksüz, iyice hafiflemiş olarak çıkardım yolculuklara.
    İlkbahara yalınayak girer, sonbahara dek unuturdum ayakkabıyı.
    Hiç bilinmeyen yolları keşfeder, tadına varırdım günışığının,
    Çocuklarla daha çok oynardım, yeniden bir şansım olsaydı eğer…’’

    Böyle demiş Borges 85’inde… Aradaki bağın mükemmelliği o gün spontan olarak yaptığım bir hareketin aslında o balık için anlamsız olduğunu bugün anlamış olmamdan çok daha sade. Defalarca aynı yataklarda o ‘’son nefeslerin’’ verildiğini görmüş olmak bana ölüm hakkında bir deneyim kazandırmış değil. Bana özel bir referansla karşıma çıkacak bir durumu sürprizsiz hale getirmek istemek delilik mi realite mi?

    Felsefenin dibe vurumculuk ilkesi olmadığına göre intiharın süslü sebeplere bağlanması gerekirdi. Bu düz mantıkla asla kuramların sırrına erilemez. Bir balığın sevişmesini hayal etmek bile daha az basit bir düş dünyası gerektirir. Düşlerin beyinsel kodlanmaya bağlı olduğunu söyleyen bilim abilerine de yalancı diyenler çıkıyor elbette. Tamamen metoforik anlamlar yükleyebilir ya da dinsel çıkarımlar yapabilirsiniz. Ancak bence düşler sadece bizim içsel gerçekliğimizin aynasıdır. Ayna diyorum bak vurgu burada. İlk başta aynadan beklenen ile onun bize sunduğu hakkında yazdıklarımı yeniden yazdırtamaz bana kimse.

    Kestirmeden bir yolculuk ile ‘’kendinizi ancak kendiniz tanıyabilirsiniz’’ cümlesinin kısa açılımını yapmaya çalıştım. İnsanların kemikleşmiş değerlerinden ve yargılarından sıyrılmasını esas alarak felsefenin karmaşık bir yol olmayacağının görülmesini istedim.

    Olmuş mu?


    D…

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Ege Efem yakala

    :))