Bir bakarsın, seninle geçen tüm an'ları aslında oyundan ibarettir.Anlarsın da, o hislerin güzelliğinden tek laf etmezsin.Sormazsın gözlerinin ardında okunan kelimeleri,yaşamak kalır sadece geriye ;lütfu da başım üstüne kahrı da diyerek.Benim susarak anladıklarımı onlar bağırarak ve hatta zarar vererek anlamaya çalışırlar. Görürsün , aslında onca zamanın ne kadar boşa geçtiğini.Anlamaları için saflıktaki sevgiyi gözlerine sokarsın,gözleri kör olmuş ki yine anlamazlar.Eyvallah demek kalır geriye,susarsın.Sorular sorarlar birçok;soruların neden ve ne amaçla sorulduğunu bilmene rağmen yine de cevaplarsın değerden ötürü.Üstelik sevmek bir de iftiraya kurban gider. Elimizden aldıkları iradeyi üstelik kendilerine yapılmış gibi şizofrenleşerek aksettirmek gibi.Mühim değil tüm söylenenler,bir biz kalmadıktan sonra.Hiçbir zaman yanında olmayanların yanımda yoksun söylemleri günahımız oluverir.Şöyle bir bakarsın ve dersin ,benim sevgimm insanların geleceğinden ve birilerinin gözyaşlarından daha önemli değil.Tam da onun istediği gibi davranırsın ama yine suçlanırsın.Keşke yapabilseydim tüm kötülükleri de ,neyse...Kelimeler ses vermeyince daha anlamlı.. Sizin master yaptığınız ' anlama becerisini ' ben doğarken yapmıştım .İnsanlar tertemiz sevilmeye alışık olmadıklarından olsa gerek , altında birşeyler arar dururlar yine de.İnsanoğlu işte .........
Dünyaya yılgınlığım zamanda atıl aşklara Bağlanan yüzüklerin kırmızı krallığında Şefkatli ellerin yaraya tampon olmasına Evrilip eskiyen zarif kurdeleli ayrılıklara Dudaklarından kıskanır ruj kalıntıları da Öpülmüş hikayelerin sıcak kavuşmalarında İzi geçmeden sarının askıntı kırmızısına Yüklenmek acının arttırılmış dozuna Nokta koymak gerek acılanma bahara Öpmeli yastık yakınlığı dudak nasılsa Kaygılanmak boştur değmez kıskançlığa Tapusu var medeni kanun kapısında Toplumun nazarı yaratıcıyla aynı huzurda Selamlaşıp gitmek gerek ayrılan yollarda
Zerrelere yayılmış mekân dolmuşluğunda içime yansıyan mavi güzelliktir sevgin. Sevginin yumuşaklığı merhametinin ilmeğinde işlenince ruhuma yakışan en güzel kıyafet oluyor. Yaralarla dolu ruhi tebessümlerimi farkındalık okumalarımla ekliyorum bir bir mısralarına. Fark ediyor musun…
Gökyüzünün açık maviliğinde ebru güzelliği sunan yatay bulut dalgalanmaları huzur tılsımı fısıldıyor kulaklarıma duyuyor musun… Hep kendimi kandırmak istedim ben sorun çıkmazında dibe çökmekten kurtulmak için. Kurtulamadım. Kanmak istediğim bezeli yalanlardan söylemek istedim aynada kendime. İçimi bilip dururken, acıyan sen tarafımı dinleyip dururken kendimi inandıramadım. Hayatımın manevi diyarında sürüp gitti sultanlığın, yerleşkesinde beytepe hatıralarıyla özlem çiçeklerinin dua olup açtığı bedbaht günlerin anılarından demetler topladım. Aşkın terkedilmiş diyarlarından ruhuma sen çiçekleri verdim bugün. Gözlerim şiir demetinden sarhoş olup yaşardı. Yaşarken avuçlayamadığım hüznünden fotoğraf naifliği ektim ben de gözbebeklerime. En dik tepelerden ve derin vadilerden mavi çiçek gülüşlerini topladım.
Babaların şefkati olmadan anne olunmuyormuş. Dem ve sıcak su kıvamında çocuk ruhu manada en hızlı atlara binip özgürlüğüne koşabiliyormuş. Çocuk ruhu kimlik kartını baba anlayışıyla korkmadan doldurabiliyormuş. Anneden aldığı gülücük tohumlarını baba karakterinin duruluğunda bulanmadan yetiştirebiliyormuş. Katı şehirlerin kimliksiz ruhlarından azade cennet bahçesi yuvalarda yavruların yumuşak uykusuna çocuk gülüşleri babaların kas gücünden sarılmalarla eklenebiliyormuş. Anne gücünü babadan alan çocukmuş. Biliyor musun…
Üstüne alınmışlar varsa alttaki yazı bir altındakinden derlemedir! Lütfen buraya tımarhaneye ma'ruz kalanlar yazsın! Sanki tımarhaneden çıktıkta, toplumun tımarından çıkacaktık...
İki deliden biri tımarhane duvarına yazı yazmaya karar vermiş. - Biri, kalem buldum, duvara yazacağım duvara yazarak doktoru deli edeceğim demiş... - Diğeri, itiraz etmiş. - Öbürü, niye diye sormuş? - İtiraz eden ne dese beğenirsiniz?! - "Yâ benim tımarhaneden tamda çıkmam var iken, doktoru delirtirsen tımarhaneden nasıl çıkayım'dâ, ondan!"
İki deli tımarhaneden kaçmaya karar vermişler. Biri el feneri buldum, duvara tutacağım, ışığa tırmanarak duvardan dışarı atlayacaksın,i demiş, diğeri itiraz etmiş. Öbürü niye diye sormuş. İtiraz eden ne dese beğenirsiniz?! "Ya ben tam ortadayken ışığı söndürüverirsen yere düşerim de ondan!"
Bazı hayaller öyle özeldirki kendisiyle bile konuşmamalıdır insan. O saflığı yaşatan hissedişte ise sadece hayallerinin hissine salmalıdır. En güzel salışlar denize yakışıyorsa, deniz kalmalı,yosun kokmalıdır. Zamanla oluşan yosun kokusunu almak için yine zamana bırakılmalı, sonsuzlukta hissediliyorsa zaman dilimleri aralamamalıdır. İnancı acının üstüne koyamıyorsak hayata yeniden 1-0 yenik başlamışızdır. Yeniden doğmak hissedilebiliyorsa her çağda , yaşımızın yolun yarısı olduğundan da korkmamak gerekir. Hayatın altının üstünden daha iyi olduğunu bilemiyorsak , ömrün sonunda gelen hediyenin bilinmezliğe el ele götüreceği varsayımını içselleştirmek gerekir. Varlığa aciziyet kalkınca ruhtan, hayatın akışında getirilen varlık hediyeleşir. Ruhları beslemeyen tüm varlıklar zamanla eriyorsa, eritmeyen bir sabır tesbih tanelerinde gizlidir. Her çekilen tanenin sonu elbet bir gün, herşey tamamlandığında ruhu tamamlayacaktır. Vazgeçişler inancı teğet geçiyorsa ne mutlu aşıklara !
Nasıl bir eylemdir bu şiir; eser meltem meltem burçlarında kaybedilmiş kalelerin. Yüzüne dalgaların köpüğünü üfleyen kafiye hiddetlenen kayalıklara beyaz bayrak sallatır. Ruhunu sıkıp asarken dizelerin rüzgarına sahipsiz sandalların mekânına uğrar. Kısık deyişlerin siyah beyaz nefesi olurken şiir damlamaya başlar mercan renginde mağarasından. Aşığın seyir defterine dahil edilmiş sayfa başlıklarına eşlik edecek melodiler eklerken okuma hızını umursamaz çoğu zaman.
İçimdeki dünyanın dışımdaki alemle münasebetine koridor görevi görürken edebiyat okumaları yazarından üslup dersi alır. Üslubu klişe enstrümanların sesinden imgeleme farklılık arz ediyorsa iyidir. Varyantlarında kendimi aynı sokaklarda yürürken buluyorsam yeni bir kalemle tanışma zamanı gelmiştir. Her yeni buluşma ruhuma serpilen yağmur sonrası yaprakların damla damla ışımaları gibi heyecan uyandırır. Kelimeler kulaç atarken belki bir boğaz manzarasında mananın derin kifayetiyle şairin yaşaran gözlerini silerim.
Çocuk ruhum avuçlarından buz gibi su çerken şairin eteklerini biteviye sarı tarlalardan geçerek ayaklarıma seren dağların sıcak nefesini yüzümde hissederim. Vişnelerin ekşi kırmızılığı dimağımda pırıl pırıl çocuk yaramazlığına sebebiyet verirken sığır kuyruklarından dokuma tabiat sofrasında gözlerim kaşık kaşık nasibine düşen tattan olabildiğince alır. Çağıltısı sinek vızıltılarına karışan bir çayın dingin salınımında duyduğu yaşam kuruluğuna aldırmak istemeden anıların sağanağını sarı ince elbisemden ayaklarıma sızarken bulurum. Her yere serpiştirilmiş çakır dikeni derse zorla getirilmiş öğrenci arsızlığıyla spor ayakkabımdan bileğime sarar. Sıcaklığın ağır şalını omuzlarımdan yıllanmış meşenin gölgesi hafifçe alır. Keçi ağılından gelen yün kokusu uyku uyku gözlerime çöker. Çoban yastığı yanağımdan taneciklerince öpücük alır.
‘’Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar. ‘’
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Bir Vikipedi alıntısı ile günü tanıyalım: ‘’Dünya Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.[1] İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.
Bu, kadın hakları hareketinde bir odak noktasıdır. Amerika Sosyalist Partisi, 28 Şubat 1909’da New York’ta bir "Kadınlar Günü" düzenledikten sonra, 1910 Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı her yıl bir "Kadınlar Günü" düzenlenmesini önerdi. 1917’de Sovyet Rusya’da kadınlar oy hakkı kazandıktan sonra, 8 Mart orada ulusal bayram oldu. Daha sonra gün, 1975’te Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilene kadar ağırlıklı olarak sosyalist hareketler ve ülkeler tarafından kutlandı. Günümüzde "Dünya Kadınlar Günü" bazı ülkelerde resmi tatildir, bazı ülkelerde büyük ölçüde görmezden gelinir. Bazı ülkelerde protesto günüdür, diğerlerinde ise kadınlığı kutlayan bir gündür.’’
Hanımlar sizi onunla tanıştırmak isterim:
İnsan suretindeki her şeyin kurtuluşunu slogan edinmiş olanlar, insan cinsiyetinin bir yarısını ekonomik bağımlılıkla siyasal ve sosyal köleliğe mahkûm edemezler. İşçiler kapitalistler tarafından nasıl boyunduruk altına alınmışlarsa, kadın da erkek tarafından öylesine boyunduruk altına alınmıştır ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmadığı sürece de öyle kalacaktır. Kadınların ekonomik bağımsızlıkları için en gerekli şart çalışmaktır.” “Kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler. Bu sorunun bugünkü toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler… Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır.’’ Clara Zetkin
Clara Zetkin bugün Dünyada milyonlarca kadının coşku ile kutladığı 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün yaratıcısı ve mimarlarının başında gelen isimdir. Önceleri onun ve arkadaşlarının emekçi kadınlar için Dünyaya hediye ettikleri bugünü şimdilerde tüm kadın sorunlarını yeniden ve bıkmadan Dünyaya duyurmamızın ve sessiz kalmayışımızın aracı olan bir gün olmuştur.
Kadınlar çalışma hayatında erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek için uzun yıllardır mücadele etmektedir. Gömlek fabrikalarında ölerek, miting alanlarında dövülerek, sürüklenerek, cinsel taciz ve istismara maruz bırakılarak, sosyal baskının her çeşidini kullanarak bizleri fabrikalardan, okullardan, hastanelerden, kitaplardan, bilimden, hayatın her alanındaki sosyal ekonomik gelişmeden ya uzak tutmaya veya eşit olmayan şartlarda çalışmaya mecbur bırakıldık. Yılmadık!
Kadınların en önce ve tam bir şekilde kazanması gereken şey işte eşitliktir. 21. Yüzyılda hala kadın haklarının istismar edildiğinden bahsediyoruz. Hanımlar, sizce bunda bizim hiç mi suçumuz yok?
Sizleri birkaç kadınla daha tanıştırmak isterim:
Rosa Park: Siyahi direnişin sembolünün bir kadın olabileceği kimin aklına gelirdi ki? Kendi ırkından yüzlerce erkek duruyorken Rosa Park bir gün otobüste bir insan olarak hakkını savundu. Bunu yapması onun tutuklanmasına, beyazlar tarafından taciz edilmesine ve hayatında pek çok çekilmez çileye neden oldu ama asla pişman olmadı. Başkanlık Hürriyet Madalyasını alacağını, yıllar sonra insanların onu ayakta alkışlayacaklarını hiç bilmiyordu. O, sadece hakkı olan otobüs koltuğundan kalkmaması gerektiğini biliyordu.
Jeanne d’Arc (Jan Dark):
İngilizlerin elindeki Fransa’ya ait olan Orleans’ı emrine verilen askerlerle birlikte geri aldı. Kahramanlıkları dilden dile dolaştı. Engizisyon mahkemelerinde daha 19 yaşında iken diri diri yakılabileceğini bilmese de bir asker olmayı seçmiş kadın savaşçı ölüme meydan okuyordu. Erken ve trajik ölümünden daha çok kahramanlıkları ile anılan bir kadın askerin öyküsü tarihte yerini aldı.
Margaret Thatcher: Sağcı muhafazakâr yüzü ile siyasetini burada tartışmaya gerek görmesem de Demir Leydinin erkekler dünyasındaki müthiş zirvesi bir kadın olarak sizce de gurur verici değil mi? Üstelik ‘’ Politikada bir şey söylenmesini istiyorsanız erkeğe, yapılmasını istiyorsanız kadına başvurun.’’ Sözünü söylemiş bir kadındır. Boşanmaların kolaylaştırılması yönündeki yasanın önünde engel olmuşsa da kürtaj yasasına verdiği tam destek ile durumu kadınlar açısından çok az da olsa kurtardığını düşünüyorum.
Safiye Ali: İlk kadın Türk doktorumuzdur. Balkan harbinden gelen yaralı askerleri görmesi üzerine bazı yardımlar alarak Almanya’da tıp eğitimi aldıktan sonra ülkemize dönmüş ve göğsümüzü kabartan tıp kariyerine sahip olmuştur.
Türkan Saylan: Onu aranızda tanımayan varsa yazının kalanını okumasına gerek yoktur. Zehra Kosova: Bir tütün işçisinin kızı iken çıktığı yolda her zaman eşitlik, hak ve özgürlükler için savaştı. Onun ne bankada milyonları ne de zenginliği ve gücüne yaslandığı bir kocası yoktu. O Kadın işçilerin hak mücadelesinde yıllarca pes etmeden savaştı. "Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemiyle yaşadım.’’ Diyerek daha iyi yarınlara olan özlemini hiç kaybetmedi.
Gül Esin: 1933 yılında seçilmiş olan ilk kadın muhtardır. ‘’Aydın’ın Çine ilçesi Karpuzlu bucağı muhtarlığında görev yaparken Mustafa Kemal Atatürk tarafından ödüllendirilmiştir. Muhtarlık görevine gelir gelmez, kumar oynamayı yasaklamış, kız kaçırma olaylarını engellemiş ve nikah işlerini düzene koyarak önemli bir başarı elde etmiştir.’’ Diye bahsedilir Gül Esin’den. O gurur duyduğumuz kadınlarımızdan sadece biridir.
Dünya ve Türk tarihinde daha onlarca kadının kendilerinden esirgenen hak ve özgürlüklere rağmen isimlerini her alanda görebilmek sizce de mutluluk verici değil mi?
O zaman soruyorum:
1. Bir kadın olarak sen, çocuklarını kız ve erkek ahlakı diye ayırmadan aynı ahlak ve hak öğretileri ile yetiştiremedi isen, senden sonraki nesillere kendi hatalarını, eksiklerini, kusurlarını, ezilmişliğinin normalleştirilmesini miras olarak bıraktı isen suçlu kim? 2. Özellikle kendi doğurduğun kız çocuklarının örgün eğitimden mahrum bırakılmasına göz yumarken kendini bu haksızlığın neresinde görüyorsun? 3. İçinde bulunduğun şartlar ne kadar zorlu olursa olsun bir insan olarak kendi özsaygını hak ettiğini ve bu uğurda ne olursa olsun her şeyin yapılması gerektiğini düşünmüyor musun? 4. Çalışma hayatında karşılaştığın haksızlık, taciz, fırsat eşitsizliği, mobing gibi durumlara sessiz kalmış olmanın sence kaç kişiyi etkileyecek sonuçları vardır? 5. Kendini geliştirmek için çaba harcamaman, bilimden ve sanattan uzak kalarak sadece sana dayatılan görevlerin ve sorumlulukların içine tıkılıp kalman ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmaman normal mi? 6. Yaşayışının, sana gösterilen saygısızca toplumsal indirgemelerin ölçüsünde olması çocuklarının ve onların geleceği için de rol model olacağını hiç düşündün mü? 7. Hakların ve özgürlüklerin verilen değil alınan şeyler olduğunu biliyor muydun? 8. Ev işlerinin, hasta bakımının, çocuk bakımının sadece senin işin olmadığının farkında mısın? Ev içinde yapılması gereken ne varsa eşlerin eşit derecede sorumlu olduğunu, erkeklerin bizlerle yaptığı ufak tefek işlerinin yardım değil görevleri olduğunu onlara hatırlatmak için daha neyi bekliyorsun? 9. Sence bir kadının değişmesi Dünyanın değişmesine neden olur mu? Eğer olursa ve tüm geleceğimiz senin ellerinde ise yapmadığın her şey için hiç vicdan azabı duyuyor musun? 10. Tecavüz, ensest, pedofili gibi suçların bu derece yaygınlaşmasında senin sessizliğinin bir rolü olmadığını mı sanıyorsun? 11. Kadın cinayetlerine sıra sana gelmedikçe susuyor olman bir insanlık suçu değil mi? 12. İnandığın dinin aslında sadece erkekler için yaratılmış bir Dünyaya gelmiş gibi görünmesi hiç tuhafına gitmiyor mu? Verilen fetvaların erkin eril kimliğini sürekli bir üst seviyeye taşırken seni her seferinde daha da alçaltıyor olması sence de doğru mu? Eşit olarak yaratılmış insanın bir cinsinin diğerinden üstün ve hakim olmasına izin veren bir yaratıcı olabilir mi? Sence de bu işte bir yanlışlık yok mu? 13. Erkek egemen toplumun bir kadın üyesi olarak hayatın boyunca aşağılandığını, ötekileştirildiğini, omuzlarına ağır yük ve sorumluluklar yüklendikten sonra senin bu yükler hakkında bile söz sahibi olamadığını hissederken tüm bunlara biraz da senin izin verdiğini düşündüğün oluyor mu? 14. Töre ve ahlak kurallarının genelinde senin cinsel kimliğin, o cinselliğinle ne yapılacağı, senin olan bedeninin bir mülk gibi kime, hangi para ile, hangi makama teslim edileceği üzerine hükümler olması hakkında ne düşünüyorsun? Bunları değiştirmek için gereken güç senin içinde yok mu? 15. Kadın olarak cinsel tercihlerinin, bu tercihlerinin sonucunda seçtiğin yolun sadece senin bileceğin bir şey olduğunun bilincinde misin? 16. Cinsel partnerinle birlikte iken onu mutlu etmek üzerine tasarlanmış görevlerinin olmadığını, eşit derecede zevk, orgazm ve mutluluk hakkına sahip olduğunu biliyor musun? Tüm bunları dile getirmenin ayıp veya günah olmadığını, bir insan olarak eşit haklara her alanda sahip olduğunu, senin bedenin üzerinde sadece ve sadece senin söz hakkın olduğunu neden anlamıyorsun? 17. Hiçbir kadın kürtaja mecbur kalmadıkça onay vermez. Ancak şartlar bunu gerektiriyor ise bedeninde ikinci bir canlı taşıyıp taşımamak hakkı sadece sana ait olmalıdır. Bunun için savaşman gerektiğini öğrendin mi? 18. Çalıştığın sektörde sahip olduğun özlük hakların olduğunu, anayasa ve işçi kanunları önünde erkekler ile eşit haklara sahip olduğunu, gebelik, emzirme gibi süreçlerde kanunların senin yanında olduğunu, işverene boyun eğmek zorunda olmadığını, çocuk doğurduğun için işinden olman gerekmediğini, eğer böyle bir durum yaşarsan ücretsiz avukat talep etme hakkın olduğunu öğrenmen gerekmiyor mu? 19. Uğradığın erkek şiddetinden sonra karakolda ya da başka bir ortamda görevli devlet yetkilisi sana ve eşine barıştırıcı ve durumu yatıştırmaya yönelik davranışlarda bulunursa, şikayetçi olman yerine seni hayati tehlike içinde olacağın aynı ortama geri göndermeye çalışan bu işgüzar görevli hakkında da yasal hakkını kullanarak adli şikayet ve dava açma haklarının olduğunu öğrenmek zorunda değil misin? 20. Bulunduğun ildeki sağlık ocaklarına (eğer ki ulaşabileceğin başka bir kurum yoksa) aile içi şiddet gördüğünü bildirirsen ve onlar da durum hakkında gereken yerlere gereken bildirimleri yapmazlar ise suçlu olacaklar. Cesaretin olduğunu biliyorum, yap şunu hadi! Yapabilirsin değil mi?
Son olarak, Dünya Kadınlar Günü bir tüketim ve sevgi pıtırcığı olma günü değildir. Eşlerinizin, sevgililerinizin size çiçek alması gerekiyorsa yine alsınlar ama bugünün amacı hediye almak değildir. Bugünün amacı kadınların zaten hakları olan eşit insan muamelesi görmesi gerektiğinin hatırlanmasıdır. Eşlerinize söyleyin o çiçekleri sizlerle beraber sokaklarda, miting alanlarında, yürüyüşlerde sizin haklarınızı savunurken çocuklara dağıtsınlar.
‘’Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.’’
Adı Soyadı: Otuz Üç Rütbesi : Şehit Asker Memleketi : Türkiye Uyruğu : Türkiye Cumhuriyeti Ölüm sebebi: Bilinmiyor
Adı Soyadı : Elli İki Rütbesi : Yaralı Asker Memleketi : Türkiye Uyruğu : Türkiye Cumhuriyeti Yaralanma sebebi : Bilinmiyor
Yaralı Asker ne demektir? : Yaşanan çatışma sonucunda iç organ hasarı, uzuv veya organ kaybı oluşan askerlere yaralı asker denir. Eğer hayatta kalabilirlerse eksik birer insan olarak onlara GAZİ ASKER diyoruz.
Bir sıyrık veya hafif yaralanmalarda Türk Askeri asla cepheyi terk etmez. Yaralı Asker şeklinde duyurulan sayıların birer şehit adayı olduklarını unutmayınız.
Baş sağlığı, sabır dilemek ne işe yarayacak? Üzgünüm çok ama çok üzgünüm.
Cemrenin suya düşmesiyle birlikte bilinmeyen denizinde parlayan tılsım ,denize dökülen ırmakta ki timsahların hemen ilgisini çekmişti. Tılsıma yol almak için sinsice ilerleyen timsahlardan sıcak deniz semalarında ılık rüzgarların estiği yönde savrulan , savrulmayı dansa çeviren çift başlı kartal gözlerinin keskinliğini kalpten almış olmalı ki tehlikeyi farkedip uzattı pençelerini tılsıma. Bu kez batırmak için değil sarmak için kullandığı pençelerini. Bilinmeyen ada sahillerine sürüklerken tılsımı nefes nefese birşey farketti, tılsım daha önce göç ettiği diyardan tanıdıktı ve yarı insan yarı balık görünümlü bir deniz kızıydı. Uzun sarı saçları , büyük mavi gözleri ve parlayan vücuduyla oldukça kışkırtıcıydı ve mesafeler hiçbirşey kaybettirmemişti. Sadece yorulmuştu Deniz kızı, çift başlı kartalın ardından. Bilinmeyen denizinin çetin dalgaları ve timsahların kocaman diş darbeleriyle yaralanmış ve bilinmeyen ada sahilinde biraz soluklanmak istemişti. Kartalını bulmanın sevinci şaşkınlığına engel olamazken içindeki duygu patlamalarının gün olup kendisini eriteceğini de tahmin etmişti. İki kişilik bilinmeyen adasında kartal ile arkadaşlıkları şarap tadında devam ederken önceleri tek başı yetiyordu duygusunun gözünü doyurmaya. Kartal gökyüzünde dans ederken , deniz kızı aynı şekilde karşılık veriyordu suyun en derinlerinde . ‘Balıklar uçamaz, kuşlar yüzemezdi.’ Deniz kızı, belki uçamazdı ama kartalın pençeleri vardı, en rahat döşeği yapabilir ve onunla birlikte uçabilirdi de . Nefes almak umrunda olur muydu ? Ya Çift başlı kartal , suyun derinliklerinde boğulmadan nasıl yaşayabilirdi, bir mucizeydi istediği. Suyun derinlerine inmek istediyse de boğulmak korkusu cesaretine engel oldu. Timsahların sağ gözünü yaraladığından kartalın diğer başını görmek istemeyen deniz kızı farketti ki ; havalar soğumuş, kartalın göç mevsimi yaklaşmıştı. Zaten içine sığmayan duygular korkuyla da birleşince yakmak istedi ne var ne yoksa . Kartalın diğer başını okşayabilirdi denizinden çıkıp, kartal başını feda edebilseydi . Diğer başı deniz kızına ait olamıyordu. Bu şekilde gökyüzüne yakışmıyordu kartal. Deniz kızı gözlerini açtığı için bu manzarayı görmek istemedi, hayranlıkla karışık aşkının hayalindeki kartal ile ters düşmesini istemiyordu. İçini kanatan bu ağrıyla iki gözünü birden kapatıp suyun derinliklerine indi deniz kızı , gözyaşları suyunki ile aynı olduğundan alışkındı yutmaya, alışık olduğu yere...
Boyalar, kirlettiğiniz duvarları temizleyemeyecek; geriye döndüğünüzde ..
Bir bakarsın, seninle geçen tüm an'ları aslında oyundan ibarettir.Anlarsın da, o hislerin güzelliğinden tek laf etmezsin.Sormazsın gözlerinin ardında okunan kelimeleri,yaşamak kalır sadece geriye ;lütfu da başım üstüne kahrı da diyerek.Benim susarak anladıklarımı onlar bağırarak ve hatta zarar vererek anlamaya çalışırlar. Görürsün , aslında onca zamanın ne kadar boşa geçtiğini.Anlamaları için saflıktaki sevgiyi gözlerine sokarsın,gözleri kör olmuş ki yine anlamazlar.Eyvallah demek kalır geriye,susarsın.Sorular sorarlar birçok;soruların neden ve ne amaçla sorulduğunu bilmene rağmen yine de cevaplarsın değerden ötürü.Üstelik sevmek bir de iftiraya kurban gider. Elimizden aldıkları iradeyi üstelik kendilerine yapılmış gibi şizofrenleşerek aksettirmek gibi.Mühim değil tüm söylenenler,bir biz kalmadıktan sonra.Hiçbir zaman yanında olmayanların yanımda yoksun söylemleri günahımız oluverir.Şöyle bir bakarsın ve dersin ,benim sevgimm insanların geleceğinden ve birilerinin gözyaşlarından daha önemli değil.Tam da onun istediği gibi davranırsın ama yine suçlanırsın.Keşke yapabilseydim tüm kötülükleri de ,neyse...Kelimeler ses vermeyince daha anlamlı.. Sizin master yaptığınız ' anlama becerisini ' ben doğarken yapmıştım .İnsanlar tertemiz sevilmeye alışık olmadıklarından olsa gerek , altında birşeyler arar dururlar yine de.İnsanoğlu işte .........
Gecene Bıraktım 3
Dünyaya yılgınlığım zamanda atıl aşklara
Bağlanan yüzüklerin kırmızı krallığında
Şefkatli ellerin yaraya tampon olmasına
Evrilip eskiyen zarif kurdeleli ayrılıklara
Dudaklarından kıskanır ruj kalıntıları da
Öpülmüş hikayelerin sıcak kavuşmalarında
İzi geçmeden sarının askıntı kırmızısına
Yüklenmek acının arttırılmış dozuna
Nokta koymak gerek acılanma bahara
Öpmeli yastık yakınlığı dudak nasılsa
Kaygılanmak boştur değmez kıskançlığa
Tapusu var medeni kanun kapısında
Toplumun nazarı yaratıcıyla aynı huzurda
Selamlaşıp gitmek gerek ayrılan yollarda
Gecene Bıraktım 2
Gecem zerrelerin uykuya verdiği ifadeleri
Yıldızların göz kırpan acı tebessümlerinden
Güneşin ateşimi yoklayan ellerinden
Ayın gizli yüzünde sakladığın aşkından
Dinliyor nicedir mısralarına uzanıp
Aşkım hasta bir yavru kedinin halsizliği
Cılız patilerinden selamı barınaklarda
Sahibinden iadeli okşamaların kabusunda
İtirafı aşksız titreyen bakışların boşluğunda
Hissediyor beddua haykırışlarına dayanıp
Sesin gaipten ruhuma dokunan sahaf tezgahı
Gerçeği olmayan saadetten dokunan kalbe
Hiçlik dolu sensizlikte yüzen hikayeme
Yeni başlık ekleme hevesi nafile kedere
Şiirleşemiyor mısra acılarından eleyip
Ten içimde ezelden korkulu yaban dokunuşları
İstemsiz gözlerimde kuvvete duygu duvarları
Aşkın tülünü kaldırıp alnımda çizdiği tırnakları
Varlığıma paye yokluğun sahipsiz bırakmaları
Anlayamıyor da terkini baharı selamlayıp
İsli hislerine bir hilal çizeyim parlaklığı sen
Duygularına damlasın puslu içimin dökümleri
Sahipsiz yıllarıma çember susku düğümleri
Cezam aşkından sıyrılan hayat çizgileri
Ayrılamıyor zihnimden konup göçer olup
Gecene Bıraktım
Gece yumuşağı ellerini tutup
Yüzümün yorgunluğundan azade
Yanaklarıma sürerken
Kulağıma ıslığının melodisi doldu
Hüzün çıkmazına zihnimi kiralayıp
Türkülerin geçit kampanasında
Dudaklarıma sararken
Ses tellerimde titreyip durdu
Şiir şiir kalbinden sunulanı bulup
Histerik gün soluklanmasında
Ağrılarıma boğarken
Terki aşkın inleyip sustu
Gülümseyen inci dişlerini yuyup
Kanıma bulanan ağzında
Acıma gülerken
Sukutum avuçlarına öpücük koydu
Boşlık'a...
Boşluk’um,
Zerrelere yayılmış mekân dolmuşluğunda içime yansıyan mavi güzelliktir sevgin. Sevginin yumuşaklığı merhametinin ilmeğinde işlenince ruhuma yakışan en güzel kıyafet oluyor. Yaralarla dolu ruhi tebessümlerimi farkındalık okumalarımla ekliyorum bir bir mısralarına. Fark ediyor musun…
Gökyüzünün açık maviliğinde ebru güzelliği sunan yatay bulut dalgalanmaları huzur tılsımı fısıldıyor kulaklarıma duyuyor musun… Hep kendimi kandırmak istedim ben sorun çıkmazında dibe çökmekten kurtulmak için. Kurtulamadım. Kanmak istediğim bezeli yalanlardan söylemek istedim aynada kendime. İçimi bilip dururken, acıyan sen tarafımı dinleyip dururken kendimi inandıramadım. Hayatımın manevi diyarında sürüp gitti sultanlığın, yerleşkesinde beytepe hatıralarıyla özlem çiçeklerinin dua olup açtığı bedbaht günlerin anılarından demetler topladım. Aşkın terkedilmiş diyarlarından ruhuma sen çiçekleri verdim bugün. Gözlerim şiir demetinden sarhoş olup yaşardı. Yaşarken avuçlayamadığım hüznünden fotoğraf naifliği ektim ben de gözbebeklerime. En dik tepelerden ve derin vadilerden mavi çiçek gülüşlerini topladım.
Babaların şefkati olmadan anne olunmuyormuş. Dem ve sıcak su kıvamında çocuk ruhu manada en hızlı atlara binip özgürlüğüne koşabiliyormuş. Çocuk ruhu kimlik kartını baba anlayışıyla korkmadan doldurabiliyormuş. Anneden aldığı gülücük tohumlarını baba karakterinin duruluğunda bulanmadan yetiştirebiliyormuş. Katı şehirlerin kimliksiz ruhlarından azade cennet bahçesi yuvalarda yavruların yumuşak uykusuna çocuk gülüşleri babaların kas gücünden sarılmalarla eklenebiliyormuş. Anne gücünü babadan alan çocukmuş. Biliyor musun…
Üstüne alınmışlar varsa alttaki yazı bir altındakinden derlemedir!
Lütfen buraya tımarhaneye ma'ruz kalanlar yazsın! Sanki tımarhaneden çıktıkta, toplumun tımarından çıkacaktık...
İki deliden biri tımarhane duvarına yazı yazmaya karar vermiş.
- Biri, kalem buldum, duvara yazacağım duvara yazarak doktoru deli edeceğim demiş...
- Diğeri, itiraz etmiş.
- Öbürü, niye diye sormuş?
- İtiraz eden ne dese beğenirsiniz?!
- "Yâ benim tımarhaneden tamda çıkmam var iken, doktoru delirtirsen tımarhaneden nasıl çıkayım'dâ, ondan!"
İki deli tımarhaneden kaçmaya karar vermişler. Biri el feneri buldum, duvara tutacağım, ışığa tırmanarak duvardan dışarı atlayacaksın,i demiş, diğeri itiraz etmiş. Öbürü niye diye sormuş. İtiraz eden ne dese beğenirsiniz?!
"Ya ben tam ortadayken ışığı söndürüverirsen yere düşerim de ondan!"
Şimdi aşk zamanıdır, Aşk ömrün baharıdır..
simirna, bak bak bak bak!!!
sempatik sinir sistemine pudra ;)
Karavanın Salgın Günlükleri 6
Hakkında konuşmak istemediklerimiz hakkında düşünmesek keşke.
Elvada , Tımarhane duvarı,
Denizlerin dalgası dalgalanmıyorsa tabiatına uygun, dalgalar en çok bayraklara yakışır...
18 MART
Elveda Tımarhane Duvarı,
Ancak bir bayrakta dalga olmak onur vericidir.
18 MART
Bazı hayaller öyle özeldirki kendisiyle bile konuşmamalıdır insan. O saflığı yaşatan hissedişte ise sadece hayallerinin hissine salmalıdır. En güzel salışlar denize yakışıyorsa, deniz kalmalı,yosun kokmalıdır. Zamanla oluşan yosun kokusunu almak için yine zamana bırakılmalı, sonsuzlukta hissediliyorsa zaman dilimleri aralamamalıdır. İnancı acının üstüne koyamıyorsak hayata yeniden 1-0 yenik başlamışızdır. Yeniden doğmak hissedilebiliyorsa her çağda , yaşımızın yolun yarısı olduğundan da korkmamak gerekir. Hayatın altının üstünden daha iyi olduğunu bilemiyorsak , ömrün sonunda gelen hediyenin bilinmezliğe el ele götüreceği varsayımını içselleştirmek gerekir. Varlığa aciziyet kalkınca ruhtan, hayatın akışında getirilen varlık hediyeleşir. Ruhları beslemeyen tüm varlıklar zamanla eriyorsa, eritmeyen bir sabır tesbih tanelerinde gizlidir. Her çekilen tanenin sonu elbet bir gün, herşey tamamlandığında ruhu tamamlayacaktır. Vazgeçişler inancı teğet geçiyorsa ne mutlu aşıklara !
02/03/2020
Boşluk’um,
Nasıl bir eylemdir bu şiir; eser meltem meltem burçlarında kaybedilmiş kalelerin. Yüzüne dalgaların köpüğünü üfleyen kafiye hiddetlenen kayalıklara beyaz bayrak sallatır. Ruhunu sıkıp asarken dizelerin rüzgarına sahipsiz sandalların mekânına uğrar. Kısık deyişlerin siyah beyaz nefesi olurken şiir damlamaya başlar mercan renginde mağarasından. Aşığın seyir defterine dahil edilmiş sayfa başlıklarına eşlik edecek melodiler eklerken okuma hızını umursamaz çoğu zaman.
İçimdeki dünyanın dışımdaki alemle münasebetine koridor görevi görürken edebiyat okumaları yazarından üslup dersi alır. Üslubu klişe enstrümanların sesinden imgeleme farklılık arz ediyorsa iyidir. Varyantlarında kendimi aynı sokaklarda yürürken buluyorsam yeni bir kalemle tanışma zamanı gelmiştir. Her yeni buluşma ruhuma serpilen yağmur sonrası yaprakların damla damla ışımaları gibi heyecan uyandırır. Kelimeler kulaç atarken belki bir boğaz manzarasında mananın derin kifayetiyle şairin yaşaran gözlerini silerim.
Çocuk ruhum avuçlarından buz gibi su çerken şairin eteklerini biteviye sarı tarlalardan geçerek ayaklarıma seren dağların sıcak nefesini yüzümde hissederim. Vişnelerin ekşi kırmızılığı dimağımda pırıl pırıl çocuk yaramazlığına sebebiyet verirken sığır kuyruklarından dokuma tabiat sofrasında gözlerim kaşık kaşık nasibine düşen tattan olabildiğince alır. Çağıltısı sinek vızıltılarına karışan bir çayın dingin salınımında duyduğu yaşam kuruluğuna aldırmak istemeden anıların sağanağını sarı ince elbisemden ayaklarıma sızarken bulurum. Her yere serpiştirilmiş çakır dikeni derse zorla getirilmiş öğrenci arsızlığıyla spor ayakkabımdan bileğime sarar. Sıcaklığın ağır şalını omuzlarımdan yıllanmış meşenin gölgesi hafifçe alır. Keçi ağılından gelen yün kokusu uyku uyku gözlerime çöker. Çoban yastığı yanağımdan taneciklerince öpücük alır.
YEMEK TARİFİ DEĞİLDİR
‘’Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar. ‘’
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Bir Vikipedi alıntısı ile günü tanıyalım:
‘’Dünya Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.[1] İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.
Bu, kadın hakları hareketinde bir odak noktasıdır. Amerika Sosyalist Partisi, 28 Şubat 1909’da New York’ta bir "Kadınlar Günü" düzenledikten sonra, 1910 Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı her yıl bir "Kadınlar Günü" düzenlenmesini önerdi. 1917’de Sovyet Rusya’da kadınlar oy hakkı kazandıktan sonra, 8 Mart orada ulusal bayram oldu. Daha sonra gün, 1975’te Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilene kadar ağırlıklı olarak sosyalist hareketler ve ülkeler tarafından kutlandı. Günümüzde "Dünya Kadınlar Günü" bazı ülkelerde resmi tatildir, bazı ülkelerde büyük ölçüde görmezden gelinir. Bazı ülkelerde protesto günüdür, diğerlerinde ise kadınlığı kutlayan bir gündür.’’
Hanımlar sizi onunla tanıştırmak isterim:
İnsan suretindeki her şeyin kurtuluşunu slogan edinmiş olanlar, insan cinsiyetinin bir yarısını ekonomik bağımlılıkla siyasal ve sosyal köleliğe mahkûm edemezler. İşçiler kapitalistler tarafından nasıl boyunduruk altına alınmışlarsa, kadın da erkek tarafından öylesine boyunduruk altına alınmıştır ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmadığı sürece de öyle kalacaktır. Kadınların ekonomik bağımsızlıkları için en gerekli şart çalışmaktır.”
“Kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler. Bu sorunun bugünkü toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler… Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır.’’
Clara Zetkin
Clara Zetkin bugün Dünyada milyonlarca kadının coşku ile kutladığı 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün yaratıcısı ve mimarlarının başında gelen isimdir. Önceleri onun ve arkadaşlarının emekçi kadınlar için Dünyaya hediye ettikleri bugünü şimdilerde tüm kadın sorunlarını yeniden ve bıkmadan Dünyaya duyurmamızın ve sessiz kalmayışımızın aracı olan bir gün olmuştur.
Kadınlar çalışma hayatında erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek için uzun yıllardır mücadele etmektedir. Gömlek fabrikalarında ölerek, miting alanlarında dövülerek, sürüklenerek, cinsel taciz ve istismara maruz bırakılarak, sosyal baskının her çeşidini kullanarak bizleri fabrikalardan, okullardan, hastanelerden, kitaplardan, bilimden, hayatın her alanındaki sosyal ekonomik gelişmeden ya uzak tutmaya veya eşit olmayan şartlarda çalışmaya mecbur bırakıldık.
Yılmadık!
Kadınların en önce ve tam bir şekilde kazanması gereken şey işte eşitliktir. 21. Yüzyılda hala kadın haklarının istismar edildiğinden bahsediyoruz. Hanımlar, sizce bunda bizim hiç mi suçumuz yok?
Sizleri birkaç kadınla daha tanıştırmak isterim:
Rosa Park:
Siyahi direnişin sembolünün bir kadın olabileceği kimin aklına gelirdi ki? Kendi ırkından yüzlerce erkek duruyorken Rosa Park bir gün otobüste bir insan olarak hakkını savundu. Bunu yapması onun tutuklanmasına, beyazlar tarafından taciz edilmesine ve hayatında pek çok çekilmez çileye neden oldu ama asla pişman olmadı. Başkanlık Hürriyet Madalyasını alacağını, yıllar sonra insanların onu ayakta alkışlayacaklarını hiç bilmiyordu. O, sadece hakkı olan otobüs koltuğundan kalkmaması gerektiğini biliyordu.
Jeanne d’Arc (Jan Dark):
İngilizlerin elindeki Fransa’ya ait olan Orleans’ı emrine verilen askerlerle birlikte geri aldı. Kahramanlıkları dilden dile dolaştı. Engizisyon mahkemelerinde daha 19 yaşında iken diri diri yakılabileceğini bilmese de bir asker olmayı seçmiş kadın savaşçı ölüme meydan okuyordu. Erken ve trajik ölümünden daha çok kahramanlıkları ile anılan bir kadın askerin öyküsü tarihte yerini aldı.
Margaret Thatcher:
Sağcı muhafazakâr yüzü ile siyasetini burada tartışmaya gerek görmesem de Demir Leydinin erkekler dünyasındaki müthiş zirvesi bir kadın olarak sizce de gurur verici değil mi? Üstelik ‘’ Politikada bir şey söylenmesini istiyorsanız erkeğe, yapılmasını istiyorsanız kadına başvurun.’’ Sözünü söylemiş bir kadındır. Boşanmaların kolaylaştırılması yönündeki yasanın önünde engel olmuşsa da kürtaj yasasına verdiği tam destek ile durumu kadınlar açısından çok az da olsa kurtardığını düşünüyorum.
Safiye Ali:
İlk kadın Türk doktorumuzdur. Balkan harbinden gelen yaralı askerleri görmesi üzerine bazı yardımlar alarak Almanya’da tıp eğitimi aldıktan sonra ülkemize dönmüş ve göğsümüzü kabartan tıp kariyerine sahip olmuştur.
Türkan Saylan:
Onu aranızda tanımayan varsa yazının kalanını okumasına gerek yoktur.
Zehra Kosova:
Bir tütün işçisinin kızı iken çıktığı yolda her zaman eşitlik, hak ve özgürlükler için savaştı. Onun ne bankada milyonları ne de zenginliği ve gücüne yaslandığı bir kocası yoktu. O Kadın işçilerin hak mücadelesinde yıllarca pes etmeden savaştı. "Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemiyle yaşadım.’’ Diyerek daha iyi yarınlara olan özlemini hiç kaybetmedi.
Gül Esin:
1933 yılında seçilmiş olan ilk kadın muhtardır. ‘’Aydın’ın Çine ilçesi Karpuzlu bucağı muhtarlığında görev yaparken Mustafa Kemal Atatürk tarafından ödüllendirilmiştir. Muhtarlık görevine gelir gelmez, kumar oynamayı yasaklamış, kız kaçırma olaylarını engellemiş ve nikah işlerini düzene koyarak önemli bir başarı elde etmiştir.’’ Diye bahsedilir Gül Esin’den. O gurur duyduğumuz kadınlarımızdan sadece biridir.
Dünya ve Türk tarihinde daha onlarca kadının kendilerinden esirgenen hak ve özgürlüklere rağmen isimlerini her alanda görebilmek sizce de mutluluk verici değil mi?
O zaman soruyorum:
1. Bir kadın olarak sen, çocuklarını kız ve erkek ahlakı diye ayırmadan aynı ahlak ve hak öğretileri ile yetiştiremedi isen, senden sonraki nesillere kendi hatalarını, eksiklerini, kusurlarını, ezilmişliğinin normalleştirilmesini miras olarak bıraktı isen suçlu kim?
2. Özellikle kendi doğurduğun kız çocuklarının örgün eğitimden mahrum bırakılmasına göz yumarken kendini bu haksızlığın neresinde görüyorsun?
3. İçinde bulunduğun şartlar ne kadar zorlu olursa olsun bir insan olarak kendi özsaygını hak ettiğini ve bu uğurda ne olursa olsun her şeyin yapılması gerektiğini düşünmüyor musun?
4. Çalışma hayatında karşılaştığın haksızlık, taciz, fırsat eşitsizliği, mobing gibi durumlara sessiz kalmış olmanın sence kaç kişiyi etkileyecek sonuçları vardır?
5. Kendini geliştirmek için çaba harcamaman, bilimden ve sanattan uzak kalarak sadece sana dayatılan görevlerin ve sorumlulukların içine tıkılıp kalman ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmaman normal mi?
6. Yaşayışının, sana gösterilen saygısızca toplumsal indirgemelerin ölçüsünde olması çocuklarının ve onların geleceği için de rol model olacağını hiç düşündün mü?
7. Hakların ve özgürlüklerin verilen değil alınan şeyler olduğunu biliyor muydun?
8. Ev işlerinin, hasta bakımının, çocuk bakımının sadece senin işin olmadığının farkında mısın? Ev içinde yapılması gereken ne varsa eşlerin eşit derecede sorumlu olduğunu, erkeklerin bizlerle yaptığı ufak tefek işlerinin yardım değil görevleri olduğunu onlara hatırlatmak için daha neyi bekliyorsun?
9. Sence bir kadının değişmesi Dünyanın değişmesine neden olur mu? Eğer olursa ve tüm geleceğimiz senin ellerinde ise yapmadığın her şey için hiç vicdan azabı duyuyor musun?
10. Tecavüz, ensest, pedofili gibi suçların bu derece yaygınlaşmasında senin sessizliğinin bir rolü olmadığını mı sanıyorsun?
11. Kadın cinayetlerine sıra sana gelmedikçe susuyor olman bir insanlık suçu değil mi?
12. İnandığın dinin aslında sadece erkekler için yaratılmış bir Dünyaya gelmiş gibi görünmesi hiç tuhafına gitmiyor mu? Verilen fetvaların erkin eril kimliğini sürekli bir üst seviyeye taşırken seni her seferinde daha da alçaltıyor olması sence de doğru mu? Eşit olarak yaratılmış insanın bir cinsinin diğerinden üstün ve hakim olmasına izin veren bir yaratıcı olabilir mi? Sence de bu işte bir yanlışlık yok mu?
13. Erkek egemen toplumun bir kadın üyesi olarak hayatın boyunca aşağılandığını, ötekileştirildiğini, omuzlarına ağır yük ve sorumluluklar yüklendikten sonra senin bu yükler hakkında bile söz sahibi olamadığını hissederken tüm bunlara biraz da senin izin verdiğini düşündüğün oluyor mu?
14. Töre ve ahlak kurallarının genelinde senin cinsel kimliğin, o cinselliğinle ne yapılacağı, senin olan bedeninin bir mülk gibi kime, hangi para ile, hangi makama teslim edileceği üzerine hükümler olması hakkında ne düşünüyorsun? Bunları değiştirmek için gereken güç senin içinde yok mu?
15. Kadın olarak cinsel tercihlerinin, bu tercihlerinin sonucunda seçtiğin yolun sadece senin bileceğin bir şey olduğunun bilincinde misin?
16. Cinsel partnerinle birlikte iken onu mutlu etmek üzerine tasarlanmış görevlerinin olmadığını, eşit derecede zevk, orgazm ve mutluluk hakkına sahip olduğunu biliyor musun? Tüm bunları dile getirmenin ayıp veya günah olmadığını, bir insan olarak eşit haklara her alanda sahip olduğunu, senin bedenin üzerinde sadece ve sadece senin söz hakkın olduğunu neden anlamıyorsun?
17. Hiçbir kadın kürtaja mecbur kalmadıkça onay vermez. Ancak şartlar bunu gerektiriyor ise bedeninde ikinci bir canlı taşıyıp taşımamak hakkı sadece sana ait olmalıdır. Bunun için savaşman gerektiğini öğrendin mi?
18. Çalıştığın sektörde sahip olduğun özlük hakların olduğunu, anayasa ve işçi kanunları önünde erkekler ile eşit haklara sahip olduğunu, gebelik, emzirme gibi süreçlerde kanunların senin yanında olduğunu, işverene boyun eğmek zorunda olmadığını, çocuk doğurduğun için işinden olman gerekmediğini, eğer böyle bir durum yaşarsan ücretsiz avukat talep etme hakkın olduğunu öğrenmen gerekmiyor mu?
19. Uğradığın erkek şiddetinden sonra karakolda ya da başka bir ortamda görevli devlet yetkilisi sana ve eşine barıştırıcı ve durumu yatıştırmaya yönelik davranışlarda bulunursa, şikayetçi olman yerine seni hayati tehlike içinde olacağın aynı ortama geri göndermeye çalışan bu işgüzar görevli hakkında da yasal hakkını kullanarak adli şikayet ve dava açma haklarının olduğunu öğrenmek zorunda değil misin?
20. Bulunduğun ildeki sağlık ocaklarına (eğer ki ulaşabileceğin başka bir kurum yoksa) aile içi şiddet gördüğünü bildirirsen ve onlar da durum hakkında gereken yerlere gereken bildirimleri yapmazlar ise suçlu olacaklar. Cesaretin olduğunu biliyorum, yap şunu hadi! Yapabilirsin değil mi?
Son olarak, Dünya Kadınlar Günü bir tüketim ve sevgi pıtırcığı olma günü değildir. Eşlerinizin, sevgililerinizin size çiçek alması gerekiyorsa yine alsınlar ama bugünün amacı hediye almak değildir. Bugünün amacı kadınların zaten hakları olan eşit insan muamelesi görmesi gerektiğinin hatırlanmasıdır. Eşlerinize söyleyin o çiçekleri sizlerle beraber sokaklarda, miting alanlarında, yürüyüşlerde sizin haklarınızı savunurken çocuklara dağıtsınlar.
‘’Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.’’
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.
D...
"Bir savaş: Otlukbeli
Bir mavi: Spartaküs
Bir soru: niçin Spartaküs
Bir kuş: nereye gidiyon kuşu
Bir çiçek: bilmem ki çiçeği
Bir su: şüpheli
Bir imza: okunmuyor"
ZAYİAT RAPORU
Adı Soyadı: Otuz Üç
Rütbesi : Şehit Asker
Memleketi : Türkiye
Uyruğu : Türkiye Cumhuriyeti
Ölüm sebebi: Bilinmiyor
Adı Soyadı : Elli İki
Rütbesi : Yaralı Asker
Memleketi : Türkiye
Uyruğu : Türkiye Cumhuriyeti
Yaralanma sebebi : Bilinmiyor
Yaralı Asker ne demektir? : Yaşanan çatışma sonucunda iç organ hasarı, uzuv veya organ kaybı oluşan askerlere yaralı asker denir. Eğer hayatta kalabilirlerse eksik birer insan olarak onlara GAZİ ASKER diyoruz.
Bir sıyrık veya hafif yaralanmalarda Türk Askeri asla cepheyi terk etmez. Yaralı Asker şeklinde duyurulan sayıların birer şehit adayı olduklarını unutmayınız.
Baş sağlığı, sabır dilemek ne işe yarayacak? Üzgünüm çok ama çok üzgünüm.
D...
Cemrenin suya düşmesiyle birlikte bilinmeyen denizinde parlayan tılsım ,denize dökülen ırmakta ki timsahların hemen ilgisini çekmişti. Tılsıma yol almak için sinsice ilerleyen timsahlardan sıcak deniz semalarında ılık rüzgarların estiği yönde savrulan , savrulmayı dansa çeviren çift başlı kartal gözlerinin keskinliğini kalpten almış olmalı ki tehlikeyi farkedip uzattı pençelerini tılsıma. Bu kez batırmak için değil sarmak için kullandığı pençelerini. Bilinmeyen ada sahillerine sürüklerken tılsımı nefes nefese birşey farketti, tılsım daha önce göç ettiği diyardan tanıdıktı ve yarı insan yarı balık görünümlü bir deniz kızıydı. Uzun sarı saçları , büyük mavi gözleri ve parlayan vücuduyla oldukça kışkırtıcıydı ve mesafeler hiçbirşey kaybettirmemişti. Sadece yorulmuştu Deniz kızı, çift başlı kartalın ardından. Bilinmeyen denizinin çetin dalgaları ve timsahların kocaman diş darbeleriyle yaralanmış ve bilinmeyen ada sahilinde biraz soluklanmak istemişti. Kartalını bulmanın sevinci şaşkınlığına engel olamazken içindeki duygu patlamalarının gün olup kendisini eriteceğini de tahmin etmişti. İki kişilik bilinmeyen adasında kartal ile arkadaşlıkları şarap tadında devam ederken önceleri tek başı yetiyordu duygusunun gözünü doyurmaya. Kartal gökyüzünde dans ederken , deniz kızı aynı şekilde karşılık veriyordu suyun en derinlerinde . ‘Balıklar uçamaz, kuşlar yüzemezdi.’ Deniz kızı, belki uçamazdı ama kartalın pençeleri vardı, en rahat döşeği yapabilir ve onunla birlikte uçabilirdi de . Nefes almak umrunda olur muydu ? Ya Çift başlı kartal , suyun derinliklerinde boğulmadan nasıl yaşayabilirdi, bir mucizeydi istediği. Suyun derinlerine inmek istediyse de boğulmak korkusu cesaretine engel oldu. Timsahların sağ gözünü yaraladığından kartalın diğer başını görmek istemeyen deniz kızı farketti ki ; havalar soğumuş, kartalın göç mevsimi yaklaşmıştı. Zaten içine sığmayan duygular korkuyla da birleşince yakmak istedi ne var ne yoksa . Kartalın diğer başını okşayabilirdi denizinden çıkıp, kartal başını feda edebilseydi . Diğer başı deniz kızına ait olamıyordu. Bu şekilde gökyüzüne yakışmıyordu kartal. Deniz kızı gözlerini açtığı için bu manzarayı görmek istemedi, hayranlıkla karışık aşkının hayalindeki kartal ile ters düşmesini istemiyordu. İçini kanatan bu ağrıyla iki gözünü birden kapatıp suyun derinliklerine indi deniz kızı , gözyaşları suyunki ile aynı olduğundan alışkındı yutmaya, alışık olduğu yere...