Yuvasında ilk kez uçan serçe gibi telaşlı, Şafakta kuzulamış karaca gibi baygın, Ulaşınca çılgınlığa kırılan dallarda ömrün Yanarak uğuldayan Yanarak uğuldadığım... Yine daldım da kendi düşüme Hasretin kanayışı bitermiş sandım... Beni şiirler bağışlasın!
Geliyormuşum; pencerelerde yaz ve bileklerimde bayat bir intiharOysa ölünecek bir şey yokmuş, gidince sen, yaşanacak bir şey olmadığı kadarYanıyormuşum; vardığım yere bırakıp kendimi. Atlasında yeryüzünün çılgın ve çirkin ve hüzünle oyalanan. Yüreğimde kül tadı nice yangından kalan...Ölüyormuşum; senin saçların uzuyormuş üstelik. Ölünce ben, cıgarayı da bırakıp taksit ödüyormuşsun. Bedenin tecritmiş geçliğinden, ikisi de yalnızmış, geceler öpüyormuş memelerinden...Bense geçliğimi pazarlıksız ve hızla geçtiğimden; bugünler saçlarımla birlikte şiir yazmayı da kısa kestiğimden, piç kalmış aşklarla avutup kendimi, bileklerimde bayat bir intiharın dikiş izleri, gelip geçmiş yılların diş izleri ömrümde, neşter ve gül’müş hayat. Gülüyor...Gülüyor...Gülüyormuşum...
Adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde Yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu Otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime "Anne" dedim " hadi çay koy da içelim."
SANA GELDİM, SONAsende yeryüzüdür gövde bulan ey suların sonsuzluğu! bakışlarım demir atsın gözlerinin limanına, fırtınalar yorgunu yüreğim sana... bütün sabahlarım sesinde ağarsın, keder tırmanmasın yüzüme bir daha sarmaşık gibi... öpüşlerin damlasın çöl dudaklarıma. biliyorum, yüreğin durgun sudur dindiğim korku kıyılarımı sildiğim... sana geldim! sustum ve yumdum, iki damla ateş düşürdün gözlerime al, uslandur korsan bedenimi! gece kanat çırpsın parmaklarında, birbirimizden kaçıracak yerimiz kalmasın, birleşsin yağmur soyunuğu ellerimiz... bırak, öpüşlerim ağzını kapatsın! uzun uzadıya susarak kalalım birbirimizde, sabaha söyleyecek söz bırakmayalım, köpekler gibi havlayan acılarımız sussun! sevda çözmesin kendini bizden, sularca gülüşelim, yüreğin alıkoysun gitmelerimi... sana geldim, sona...
kan kokusuna sığınmış zavallı bir ahh künyesinde yazılı adından daha da güzel kaderiyle macerası tükenmiş hayalin peşinde yalın ayak koşuyor düşmüşler şehrinin bir sevenim olsa çiçeği daha henüz yapraklarını dökmüş say say hep aynı numara uğraşma boşuna bu heyecan başkasına kalsın sürgit dalgınlık olsun yaşamın
her tekrarla savrulur insan bilmediği uçsuz bucaksız yarınlara zamana tutunmuştur ayrılık hayatın kazâsında kılmayı bilenler içindir vuslat bilmeyenler için ezâ yan yan hep aynı ateş atlama boşuna gövdeyi tetikliyor sadece alev
hayalleri damarlarına akmamış varlık için alabildiğine yoğun duymaktayken kendini sanrıya üşüşen düşler geçidiydi indirdiğin durup dinledin ney/i dinledin tanrıyı bağışla çünkü sır çözülmedi daha konuş konuş hep aynı mânâ anlatma boşuna bu aşk başkasına kalsın sürgit dalgınlık olsun yaşamın
Yuvasında ilk kez uçan serçe gibi telaşlı,
Şafakta kuzulamış karaca gibi baygın,
Ulaşınca çılgınlığa kırılan dallarda ömrün
Yanarak uğuldayan
Yanarak uğuldadığım...
Yine daldım da kendi düşüme
Hasretin kanayışı bitermiş sandım...
Beni şiirler bağışlasın!
N.Behram
Geliyormuşum;
pencerelerde yaz
ve bileklerimde bayat bir intiharOysa ölünecek bir şey yokmuş,
gidince sen,
yaşanacak bir şey olmadığı kadarYanıyormuşum;
vardığım yere bırakıp kendimi.
Atlasında yeryüzünün
çılgın
ve çirkin
ve hüzünle oyalanan.
Yüreğimde kül tadı nice yangından kalan...Ölüyormuşum;
senin saçların uzuyormuş üstelik.
Ölünce ben, cıgarayı da bırakıp taksit ödüyormuşsun.
Bedenin tecritmiş geçliğinden,
ikisi de yalnızmış,
geceler öpüyormuş memelerinden...Bense geçliğimi pazarlıksız
ve hızla geçtiğimden;
bugünler saçlarımla birlikte şiir yazmayı da kısa
kestiğimden,
piç kalmış aşklarla avutup kendimi,
bileklerimde bayat bir intiharın dikiş izleri,
gelip geçmiş yılların diş izleri ömrümde,
neşter ve gül’müş hayat.
Gülüyor...Gülüyor...Gülüyormuşum...
Y.O.
Adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde Yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu Otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime "Anne" dedim " hadi çay koy da içelim."
Ali Lidar
Rüzgarlarla sürgün edilmiş yağmurlar gibiyiz
Gökyüzünde hep hasrete savrulan
Bu ömür kitabında
Adımız Sürgit oksun.
SANA GELDİM, SONAsende yeryüzüdür gövde bulan
ey suların sonsuzluğu!
bakışlarım demir atsın gözlerinin limanına,
fırtınalar yorgunu yüreğim sana...
bütün sabahlarım sesinde ağarsın,
keder tırmanmasın yüzüme bir daha sarmaşık gibi...
öpüşlerin damlasın çöl dudaklarıma.
biliyorum, yüreğin durgun sudur dindiğim
korku kıyılarımı sildiğim...
sana geldim!
sustum ve yumdum,
iki damla ateş düşürdün gözlerime
al, uslandur korsan bedenimi!
gece kanat çırpsın parmaklarında,
birbirimizden kaçıracak yerimiz kalmasın,
birleşsin yağmur soyunuğu ellerimiz...
bırak, öpüşlerim ağzını kapatsın!
uzun uzadıya susarak kalalım birbirimizde,
sabaha söyleyecek söz bırakmayalım,
köpekler gibi havlayan acılarımız sussun!
sevda çözmesin kendini bizden,
sularca gülüşelim,
yüreğin alıkoysun gitmelerimi...
sana geldim, sona...
Tünay Bozyiğit
kan kokusuna sığınmış zavallı bir ahh
künyesinde yazılı adından daha da güzel kaderiyle
macerası tükenmiş hayalin peşinde yalın ayak koşuyor
düşmüşler şehrinin
bir sevenim olsa çiçeği
daha henüz yapraklarını dökmüş
say say hep aynı numara
uğraşma boşuna
bu heyecan başkasına kalsın
sürgit dalgınlık olsun yaşamın
'Gövdeyi tetikliyor sadece alev'
her tekrarla savrulur insan
bilmediği uçsuz bucaksız yarınlara
zamana tutunmuştur ayrılık
hayatın kazâsında
kılmayı bilenler içindir vuslat
bilmeyenler için ezâ
yan yan hep aynı ateş
atlama boşuna
gövdeyi tetikliyor sadece alev
hayalleri damarlarına akmamış varlık için
alabildiğine yoğun duymaktayken kendini
sanrıya üşüşen düşler geçidiydi indirdiğin
durup dinledin ney/i dinledin
tanrıyı bağışla
çünkü sır çözülmedi daha
konuş konuş hep aynı mânâ
anlatma boşuna
bu aşk başkasına kalsın
sürgit dalgınlık olsun yaşamın
A.A.