'...bu işte,Mösyö Vinteul'in gafleti yalnız ona mahsus bir şey değildir; bu kadın gibi nice sinsi şahıslar vardır ki,cismani münasebette bulundukları kimselerin ana ve babalarına manevi ve ahlaki meziyetlerin halis timsali suretinde görünmesini bilirler ve onlara kuşku verecek yerde,sadece hayranlık telkin ederler...Buna şaşmamalıyız...Biz 'cismani aşk'ı her nedense kötü bir şey olarak telakkiye alışmışız...Halbuki,bu ihtiras,müptelalarını,feragat,teslimiyet gibi birçok iyi huyları en hurda cüzlerine kadar hep açığa vurmağa sevkeder ve bu tezahürler de -tabiatiyle- en ziyade o ihtirasın cereyan ettiği muhittekilerin gözüne çarpar...Nitekim Doktor Percepied,kendisini alem nazarında,'asık suratlı bir hayırsever' şöhretini temin eden kalın sesinin ve kalın kaşlarının babacan adam maskesi arkasında sinsi bir münafıktı ve Mösyö Vinteuil dedikodusunu kaba cinaslarla süsleyerek elalemi ve papaz efendiyi kıs kıs güldürmesini biliyordu: 'E,ne dersiniz diyordu; Madmazel Vinteuil'le ahbabı kendilerini hep musikiye vermişler...Şaşıyorsunuz değil mi? Halbuki,bunu,bizzat baba Vinteuil'den haber aldım...Gerçi,bu kızcağızı kendini müziğe vermekten kimse menedemez...Ben,zaten çocukların sanat istidatlarının önüne geçilmemesine taraftarım...Sanırım,Vinteuil de böyle düşünüyor ve kızının arkadaşiyle beraber o da müzikle meşgul oluyor...Aman efendim,bu evde öyle bir çalgı çalınıyor ki; deme gitsin! Bunda gülecek ne var? Doğrusu,çok fazla çalgı çalıyor,bu insanlar...Geçen gün,baba Vinteul'e mezarlıkta rastgeldim; bacaklarının üstünde duracak hali kalmamaıştı; o kadar takattan kesilmişti.'
-Yani,aslına bakarsan,göklere çıkaramam,çünkü fazla alt tabaka; ak pak desem,hiç olmaz çünkü fazla esmer; övgülere sığmaz derdim,ama çok ufak kaçıyor...Doğrusunu istersen,onun için söyleyecek tek sözüm var: eğer olduğundan başka biri olsaydı,çok sevimsiz biri olurdu; ama başka biri değil,kendisi olduğuna göre benim hoşuma gitmiyor...
siz o değilsiniz aslında..hani benzemeye kalksanızda bir açığınız muhakkak çıkacak ortaya..siz o olamazsınız..sadece onu tanırsınızda ona doğru yürüsünüz..onu bilirsiniz..o sizi beklemede siz o na varmak için bir aceledesiniz..ne çok şey yüklediler doğduğumuz andan itibaren bize..ona benzememek için, o olmamak için... ne çok madselleştirdiler şu hayatlarımızı..oysa siz..içinizde var olanve siden uzak ötede bekleyen (o) olamama kaygısıyla,olduğunuzla yetinip geri çekilirseniz o olma ihtimaliniz kaybolacaktır..siz olduğunuz değilsiniz aslında..olmaya zorlanılanın dışında içimizde öylesine bir o varki sizden öte benden ziyade...
sana senden haber var mı yahut kendini biliyor musun sen görüşün nasıl bulanık mı yoksa kendini seçebiliyor musun gönül evi hurilerle perilerle dolu karmakarışık sen bir köşeye çekilmiş gizlice bakıyorsun . .
'...böylece, dönem dönem birbirini izleyen, hatta bazen aynı gün içinde bir humma nöbeti kadar düzenli biçimde biri diğerini kovalayan farklı ruh hallerini birbirinden ayırmayı Guermantes tarafında öğrendim; bu ruh halleri birbirlerine bitişiktir, ama birbirlerinin o kadar dışındadırlar, aralarında irtibat kurulması o kadar imkansızdır ki, bir ruh halinde arzuladığım, korktuğum veya başardığım şeyi, öteki ruh halindeyken anlamam, hatta tasavvur etmem mümkün değildir...'
'...zira Swann,delikanlılık günlerinde nasıl artist olduğu zannında idiyse,aşık olduğundan beri de eşyada füsun bulmaktaydı; fakat bu aynı füsun değildi,bunu onlara yalnız Odette izafe ediyordu...Swann,havaice bir hayatın israf etmiş olduğu gençlik ilhamlarının tekrar doğduklarını duyuyordu; fakat,bu ilhamların hepsi hususi bir varlığın inikasını,damgasını taşıyorlardı; ve,evinde,nekahat halindeki ruhiyle başbaşa geçirmekten ince bir zevk aldığı uzun saatlerde ağır ağır benliğine,fakat bir başkasına,avdet ediyordu...'
Günün birinde Cuang Cou bir kelebek olduğunu,neşeli,hayatından memnun bir kelebek olduğunu görmüş.Bu kelebeğin Cuang Cou'dan haberi bile yokmuş.Birdenbire uyanmış,bir de görmüş ki,gerçekten Cuang Cou imiş.Şimdi artık,Cuang Cou rüyasında bir kelebek mi olmuştu,yoksa bir kelebek rüyasında kendini Cuang Cou olarak mı görüyor,bunu bilemiyormuş.Bir kelebekle Cuang Cou arasında fark vardır.Fakat,ne dersin varlıklar işte böyle değişirler Cuang Cou M.Ö.400
'...doğrusunu söylemek lazım gelirse ben 'kapalı' denilen ruhların muammadan elbiseler içinde büyük ve derin görünmelerine itimat etmem ve bu tuvaletin muammasından alelade ruhların da basit bir maharetle istifade ettiklerini bilirim...Onun için,bazen,bizde bu şüpheyi uyandırmayan açık kalplere karşı meylim artar fakat onların da ihtiyacımızdan fazla hararetimizi söndüren bol alkışlarından ve taşkınlıklarından bıkınca,kanunlarını iyice bilmediğimiz bir değişme ile zaman zaman kapanıp açılan ve bize bir fırsat gibi yaklaşıp uzaklaşan ruhların meddü cezrini ararım...'
Sen sandigin kisi degilsin! Bizim halimiz rüya görenin hali gibidir. Rüyamizda algiladiklarimizi gercek zannettigimiz gibi kendimizide algilagimiz kisi olarak tasavvur ederiz. Ta ki uyanasaya kadar bu böyle devam eder.
Hatirlayalim Resullullah in uyarisini:
Dünya uyuyanin rüyasi gibidir! insanlar uykudadir ölünce uyanirlar, ölmeden evvel ölünüz!
Kimse o değil aslında.Herkesin görüneninin arkasında başka bir benlik mevcuttur.Bu o kişinin kendi özelidir herkese göstermez..
siz başka, gözümde ki bambaşka.
sizde bir ben varsa; inanın ki o ben benden de başka...
sen oyle san,, biz onun ta kendisiyiz..! ?
Sempre Libera...
'...bu işte,Mösyö Vinteul'in gafleti yalnız ona mahsus bir şey değildir; bu kadın gibi nice sinsi şahıslar vardır ki,cismani münasebette bulundukları kimselerin ana ve babalarına manevi ve ahlaki meziyetlerin halis timsali suretinde görünmesini bilirler ve onlara kuşku verecek yerde,sadece hayranlık telkin ederler...Buna şaşmamalıyız...Biz 'cismani aşk'ı her nedense kötü bir şey olarak telakkiye alışmışız...Halbuki,bu ihtiras,müptelalarını,feragat,teslimiyet gibi birçok iyi huyları en hurda cüzlerine kadar hep açığa vurmağa sevkeder ve bu tezahürler de -tabiatiyle- en ziyade o ihtirasın cereyan ettiği muhittekilerin gözüne çarpar...Nitekim Doktor Percepied,kendisini alem nazarında,'asık suratlı bir hayırsever' şöhretini temin eden kalın sesinin ve kalın kaşlarının babacan adam maskesi arkasında sinsi bir münafıktı ve Mösyö Vinteuil dedikodusunu kaba cinaslarla süsleyerek elalemi ve papaz efendiyi kıs kıs güldürmesini biliyordu: 'E,ne dersiniz diyordu; Madmazel Vinteuil'le ahbabı kendilerini hep musikiye vermişler...Şaşıyorsunuz değil mi? Halbuki,bunu,bizzat baba Vinteuil'den haber aldım...Gerçi,bu kızcağızı kendini müziğe vermekten kimse menedemez...Ben,zaten çocukların sanat istidatlarının önüne geçilmemesine taraftarım...Sanırım,Vinteuil de böyle düşünüyor ve kızının arkadaşiyle beraber o da müzikle meşgul oluyor...Aman efendim,bu evde öyle bir çalgı çalınıyor ki; deme gitsin! Bunda gülecek ne var? Doğrusu,çok fazla çalgı çalıyor,bu insanlar...Geçen gün,baba Vinteul'e mezarlıkta rastgeldim; bacaklarının üstünde duracak hali kalmamaıştı; o kadar takattan kesilmişti.'
masques...
debussy...
-Yani,aslına bakarsan,göklere çıkaramam,çünkü fazla alt tabaka; ak pak desem,hiç olmaz çünkü fazla esmer; övgülere sığmaz derdim,ama çok ufak kaçıyor...Doğrusunu istersen,onun için söyleyecek tek sözüm var: eğer olduğundan başka biri olsaydı,çok sevimsiz biri olurdu; ama başka biri değil,kendisi olduğuna göre benim hoşuma gitmiyor...
siz o değilsiniz aslında..hani benzemeye kalksanızda bir açığınız muhakkak çıkacak ortaya..siz o olamazsınız..sadece onu tanırsınızda ona doğru yürüsünüz..onu bilirsiniz..o sizi beklemede siz o na varmak için bir aceledesiniz..ne çok şey yüklediler doğduğumuz andan itibaren bize..ona benzememek için, o olmamak için... ne çok madselleştirdiler şu hayatlarımızı..oysa siz..içinizde var olanve siden uzak ötede bekleyen (o) olamama kaygısıyla,olduğunuzla yetinip geri çekilirseniz o olma ihtimaliniz kaybolacaktır..siz olduğunuz değilsiniz aslında..olmaya zorlanılanın dışında içimizde öylesine bir o varki sizden öte benden ziyade...
beri gel beri
niceyedir bu yol kesicilik
değil mi ki sen bensin ben de senim
niceyedir bu senlik benlik
..
sana senden haber var mı
yahut kendini biliyor musun sen
görüşün nasıl bulanık mı
yoksa kendini seçebiliyor musun
gönül evi hurilerle perilerle dolu karmakarışık
sen bir köşeye çekilmiş gizlice bakıyorsun
.
.
'Being There' (1979)
Hal Ashby
yüreğimin özünde başka yarınlar var.
.
'...genç kadın bunları dinledi,dinledi ve ağlamamak için güldü...'
'Shi gan' (2006)
Ki-duk Kim
-Durun...Lütfen hakkımda ne düşündüğünüzü söyleyin...
-Olduğunuz gibi olmadığınızı düşünüyorsunuz bence...
-Eğer böyle düşünürsem,aynını sizin için de düşünürüm...
-O zaman hedefi vurursunuz; çünkü ben göründüğüm gibi değilim...
-Keşke,siz benim görmek istediğim gibi olsaydınız!
-Öylesi daha mı iyi olurdu,efendim?
Keşke olsaydım: Çünkü şimdi yalnızca sizi eğlendiren biriyim...
pastime paradise...
'...ancak bu yüzden kıymeti artmış şeylerde bulmaya uğraştığımız hassa hep kendi ruhumuzun onlar üstüne aksettirdiği ışıktır...'
'...böylece, dönem dönem birbirini izleyen, hatta bazen aynı gün içinde bir humma nöbeti kadar düzenli biçimde biri diğerini kovalayan farklı ruh hallerini birbirinden ayırmayı Guermantes tarafında öğrendim; bu ruh halleri birbirlerine bitişiktir, ama birbirlerinin o kadar dışındadırlar, aralarında irtibat kurulması o kadar imkansızdır ki, bir ruh halinde arzuladığım, korktuğum veya başardığım şeyi, öteki ruh halindeyken anlamam, hatta tasavvur etmem mümkün değildir...'
'American Beauty' (1999)
Sam Mendes
'Magnolia' (1999)
Paul Thomas Anderson
'North by Northwest' (1959)
Alfred Hitchcock
'...ruhi bir takallüsle heyecanlarımın bütün menfezlerini tıkamağa ve içimde idarei örfiye ilan etmeğe çalışıyordum...'
'...zira Swann,delikanlılık günlerinde nasıl artist olduğu zannında idiyse,aşık olduğundan beri de eşyada füsun bulmaktaydı; fakat bu aynı füsun değildi,bunu onlara yalnız Odette izafe ediyordu...Swann,havaice bir hayatın israf etmiş olduğu gençlik ilhamlarının tekrar doğduklarını duyuyordu; fakat,bu ilhamların hepsi hususi bir varlığın inikasını,damgasını taşıyorlardı; ve,evinde,nekahat halindeki ruhiyle başbaşa geçirmekten ince bir zevk aldığı uzun saatlerde ağır ağır benliğine,fakat bir başkasına,avdet ediyordu...'
'...içimde uyanan ümitleri daima istihza ile karşılayarak muhayyilemi ölçüye ve ihtiyata davet eden benliğimin murakabesinden bir an için kaçtım...'
Günün birinde Cuang Cou bir kelebek olduğunu,neşeli,hayatından memnun bir kelebek olduğunu görmüş.Bu kelebeğin Cuang Cou'dan haberi bile yokmuş.Birdenbire uyanmış,bir de görmüş ki,gerçekten Cuang Cou imiş.Şimdi artık,Cuang Cou rüyasında bir kelebek mi olmuştu,yoksa bir kelebek rüyasında kendini Cuang Cou olarak mı görüyor,bunu bilemiyormuş.Bir kelebekle Cuang Cou arasında fark vardır.Fakat,ne dersin varlıklar işte böyle değişirler Cuang Cou M.Ö.400
'...doğrusunu söylemek lazım gelirse ben 'kapalı' denilen ruhların muammadan elbiseler içinde büyük ve derin görünmelerine itimat etmem ve bu tuvaletin muammasından alelade ruhların da basit bir maharetle istifade ettiklerini bilirim...Onun için,bazen,bizde bu şüpheyi uyandırmayan açık kalplere karşı meylim artar fakat onların da ihtiyacımızdan fazla hararetimizi söndüren bol alkışlarından ve taşkınlıklarından bıkınca,kanunlarını iyice bilmediğimiz bir değişme ile zaman zaman kapanıp açılan ve bize bir fırsat gibi yaklaşıp uzaklaşan ruhların meddü cezrini ararım...'
Sen sandigin kisi degilsin! Bizim halimiz rüya görenin hali gibidir.
Rüyamizda algiladiklarimizi gercek zannettigimiz gibi kendimizide algilagimiz kisi olarak tasavvur ederiz. Ta ki uyanasaya kadar bu böyle devam eder.
Hatirlayalim Resullullah in uyarisini:
Dünya uyuyanin rüyasi gibidir!
insanlar uykudadir ölünce uyanirlar, ölmeden evvel ölünüz!