Ardından yine bir tenhalık çöker yüzüne. Oğlunu savaşta kaybetmiş bir babanın gözlerine çöken hüzün gibi kederini yalnızca kendinin hissettiği, kimseye söyleyemediği, o ketum yalnızlık hissi... Bu alışıldık döngü yüzlerce yıldır böyle cereyan eder bu kentin bedeninde. Her baharda biraz daha gençleştirip her kışta biraz daha yaşlandırır.
Onlar bilmez, aslında bahar geldi diye değil,onlar geldiği için çiçek açar ağarların dalları ve onlar bilmez güz oldu diye değil, onlar gidiyor diye gazel döker yaprakları Sivas’ın.
O vakit hoyrat bir nara yankılanır ovalarda. Sivas boydan boya yeşil bir libas giyer. Bütün coğrafyası yeşile keser ki keyfine değme gitsin. Kızılırmak kan değil merhem niyetine akar baharda Sivas’ın yaralarından. Derken oğulları ve kızları çıkagelir gurbet ellerden, akın akın, gürül gürül çağıldayarak. Sivas onların sesini duyar da bir düğün evine döner telli duvaklı.
Sonra dağlarda bir doğum sancısı gibi yavaş yavaş, ağrılı ağrılı açar nevruz çiçekleri. Baharın müjdecisidir bu mavili, beyazlı, morlu çiçekler. nihayet bahar bilmez dağlarımıza bahar gelmiştir. Yıllar kadar uzun süren soğukların ardından ne zamandır yolu gözlenen sıla mektubu gibi iyi gelir çorak dudaklarımıza.
Kış, kolay kolay da terk etmez Sivas’ın hanesini. “Koç karı, karakış, zemheri, gücük, kocakarı soğukları, mart dokuzu, abrul beşi” derken bakarsın uzamış gitmiş. Uzamış gitmiş de bir mevsimin içinde bir ömür geçmiş.
İzler yollarda mahsur kalan yolcuları, evlerine kapanıp soba başlarında anılarını anlatan köylüleri, genzi yakan is kokusunun havada oluşturduğu sis tabakasını, okul çıkışı yüzleri soğuktan kıpkırmızı kesmiş kayarak evlerine giden üstü başı ıslak neşeli memleket çocuklarını.
Dört bir yandan bastıran kara bulutların kuşatmasında kalır ansızın. Onların içinden bu şehrin kadim dostu ‘kış’ çıkagelir puslar içinde. Sivas, paltosunun yakasını kaldırıp ağzında sönmeye yüz tutmuş sigarası, elleri ceplerinde karşılar onu. Sonra gidip oturur bir dağ başına ve bu kadim dostun kendinde hüküm sürmesini izler. Karın dansı başlar Sivas’ın gözlerinde. Sessiz sessiz, usulca yağar günlerce kar; sessiz sessiz usulca izler günlerce onu.
Sonra nereden çıkarsa çıkar, bembeyaz yorgun bulutlar görünür uzaklardan. Sivas’ın üzerinden aheste aheste, kendini yormadan geçip durur; ihtiyarları gençliğinden, gençleri aşklarından vurur. Diner sonra çocukların çığlıkları, uçurtmaların coşkusu bir bir söner. Yorgun bulutlar kaybolur bunun ardından, gökyüzü o berrak maviliğini kaybeder
kara tren uzakta kaybolurken gözden, sonbahar mevsimi en güzel yüzünü gösterir. Olabildiğine mavi, olabildiğine berraktır gökyüzü. Uçurtmalar kaplar Sivas semalarını o vakit. Şahin yuvasından kalkar gibi. Havada başıboş uçuşan pamuklar gibi gezinirler keyfince. Kimi zaman çocuk çığlıkları doldurur sokak aralarını kimi zaman geçmişe duyulan özleme münhasır iç çekmeler, yanık memleket türküleri...
gelip geçer durmadan yüreğinden. Sivas, bolca insan hammadesi verir dişarıya onlarla, karşılığında ise işlenmiş yalnızlık ve ıssızlık satın alır. Sadece gurbet yolcularını taşımaz vagonlar, yürekten kalkan bir “ah” ile Veysel’in, Pir Sultan’ın ve de nice memeleket ozanının ezgilerini taşır onların dillerinde. Üçüncü mevkide başını cama yaslamış özlemler ve hayaller taşır.
Sonbaharda saçları üç numara traş edilmiş köylü çocukları gibidir. Yüzü çatlamış, tırnak araları kirli, masum bakışlı, rengi ayaz yanığıdır. Sarıdan koyuya çalan kavruk bir tendir, nasırlı ellerindeki.
Sivas! .. Tarihin şanlı başkenti, şimdilerin kendi halindeki taşra şehri… Dünyanın tam ortasında, dünyaya uzak bir coğrafyadır Sivas, yer kürenin yanağında kuruyup kalmış bir damla gözyaşı... Kızılırmak bir bıçak yarası gibi gibi yarıp geçer yüzünü. Sivas’ın kanayan yarasıdır o bilmezler, rengi o yüzden kırmızıdır.
sivas sevdadır, özlemdir, yiğitlik ve mertliktir, her yeni doğan insan saftır, durudur, temizdir, ailesi ve çevresi büyüdükçe kirletirse, kin ve nefretle yoğurursa alevi sünni, kürt, türk fark etmez döner memelekine, milletine küfreder, altı milyon sivaslı içinde bi yerde doğal karşılamak lazımsada, içim acıdı insafsız yorumlara, nahoş olup hepimizi üzen madımak olayında, diri, diri yanan insanlara allah amellerince rahmet eylesin, allah herkesin gönlüne göre versin mesela benim kalbimde fitne, fesatlık ve kötülük varsa bana bunu versin, tüm insanlarada aynı hal üzerine muamele etsin, alevilik aliyi sevmekse aleviyim, ali gibi secdede ölmekse aleviyim, gelin canlar birliğe, cem olalım dirliğe, pir olanı pirliğe almaksa aleviyim.
Madımak oteline gelince; İnsanları yakan o yığınlar elbette Sivaslıydı. Ama bunu tüm bir ili karalamak adına kullanmak doğru değil. Yapanlar insanlıktran çıkmış, gözleri dönmüş yada galeyane getirilmiş insan değilde insansılardı. Yaptıklarını hiç kimse savunamaz, Ama yapılanda Sivas halkına mal edilemez.
YİNELİYORUM OZANIYLA YOBAZIYLA AKILA GELİR BİR MEMLEKETTİR ALEVİ OLMAK GEREKMEZ YOBAZ OLMAMAK İÇİN ÖNCE YAKILAN 37 KİŞİNİN HAKKINI ARAYALIM SONRASINA MADEM ATATÜRKÇÜ BİR İLDİ NİÇİN CUMHURİYETİ SAHİPLENMEK İSTEYENLERİ YAKTILAR VE NEDEN BU YAKANLARA AĞIZI SAKALI SALYALI KATİLERE SİVASATAN KARŞI BİR MÜDAHALE GELMEDİ AYRICA SİVASATA 37 DEĞİL 35 AYDIN ÖLMÜŞTÜR FAKAT 2 Sİ YAKAN VE SALDIRANLARDAN OLMASINA RAĞMEN ALEVİ CEMAATLERİ ONLARIDA ALARAK TOPLAM 37 GÜLÜMÜZ YANDI DİYORLAR PEKİ O YAKANLARA ÇOK İNANÇLIYDILARDA BUNU BİLMİYORLARMI ALLAHIN KARŞISINA KUL HAKKI İLE ÇIKILMAYACAĞINI İNAN BANA arkadaşım yobaz olmamAk için alevi olmaya gerek yok
Sivas'tan daha doğuda daha vatansever ve Atatürkçü bir il bulamazsınız. Hatta Türkiye'de enlerden. İnsanına yobaz diyenler gelip bi baksınlar. Yobazlık Alevi olmamaksa...
Anadolunun ortadoğusunda benim de memleketim olabence sizin yanlış bilgilendirildiğiniz için yaptığınız yanlış yorumların aksine türkiyenin en güzel şehri.
Veysel'i dinlersen ilk sevdanı bulursun Kara toprağı,Sivas'ın koynunda Kekik kokusu gelir burnuna İçinde Anadolu olan her lafta Bir memleket yangını peydah olur Bir kara sevda; Deniz bilmez her çocuğun bağrında... Çokca hasret, dinmek bilmez gözyaşı Ve ad bulur umutlar samimi her duada...
Öncelikle burda yazılarını yazan arkadaşlarıma ve hemşehrilerime selam ederim bu bir ikincisi Sivas denilince hemen sivas olaylarını söyleyenlerinde tarih bilgisinden yoksunlardır sanırım adamlar güzelim sivas kongeresini unutup tutmuşlar madımak otelinden bahsediyorlar yaaa biz bunları geçtik ve kapanmış yarayla oynamasınlar hala eski tas eski hamam asıl burdaki amaç sivas olaylarını kullanarak sivası karalamak adam yakanların memleketi diyiyorlar orda yakanlar kadar yananlarda suçludur......İnsanların değer verdiği manevi değerlerle oynamayalım lütfen....
Ardından yine bir tenhalık çöker yüzüne. Oğlunu savaşta kaybetmiş bir babanın gözlerine çöken hüzün gibi kederini yalnızca kendinin hissettiği, kimseye söyleyemediği, o ketum yalnızlık hissi... Bu alışıldık döngü yüzlerce yıldır böyle cereyan eder bu kentin bedeninde. Her baharda biraz daha gençleştirip her kışta biraz daha yaşlandırır.
Onlar bilmez, aslında bahar geldi diye değil,onlar geldiği için çiçek açar ağarların dalları ve onlar bilmez güz oldu diye değil, onlar gidiyor diye gazel döker yaprakları Sivas’ın.
O vakit hoyrat bir nara yankılanır ovalarda. Sivas boydan boya yeşil bir libas giyer. Bütün coğrafyası yeşile keser ki keyfine değme gitsin. Kızılırmak kan değil merhem niyetine akar baharda Sivas’ın yaralarından. Derken oğulları ve kızları çıkagelir gurbet ellerden, akın akın, gürül gürül çağıldayarak. Sivas onların sesini duyar da bir düğün evine döner telli duvaklı.
Sonra dağlarda bir doğum sancısı gibi yavaş yavaş, ağrılı ağrılı açar nevruz çiçekleri. Baharın müjdecisidir bu mavili, beyazlı, morlu çiçekler. nihayet bahar bilmez dağlarımıza bahar gelmiştir. Yıllar kadar uzun süren soğukların ardından ne zamandır yolu gözlenen sıla mektubu gibi iyi gelir çorak dudaklarımıza.
Kış, kolay kolay da terk etmez Sivas’ın hanesini. “Koç karı, karakış, zemheri, gücük, kocakarı soğukları, mart dokuzu, abrul beşi” derken bakarsın uzamış gitmiş. Uzamış gitmiş de bir mevsimin içinde bir ömür geçmiş.
İzler yollarda mahsur kalan yolcuları, evlerine kapanıp soba başlarında anılarını anlatan köylüleri, genzi yakan is kokusunun havada oluşturduğu sis tabakasını, okul çıkışı yüzleri soğuktan kıpkırmızı kesmiş kayarak evlerine giden üstü başı ıslak neşeli memleket çocuklarını.
Dört bir yandan bastıran kara bulutların kuşatmasında kalır ansızın. Onların içinden bu şehrin kadim dostu ‘kış’ çıkagelir puslar içinde. Sivas, paltosunun yakasını kaldırıp ağzında sönmeye yüz tutmuş sigarası, elleri ceplerinde karşılar onu. Sonra gidip oturur bir dağ başına ve bu kadim dostun kendinde hüküm sürmesini izler. Karın dansı başlar Sivas’ın gözlerinde. Sessiz sessiz, usulca yağar günlerce kar; sessiz sessiz usulca izler günlerce onu.
Sonra nereden çıkarsa çıkar, bembeyaz yorgun bulutlar görünür uzaklardan. Sivas’ın üzerinden aheste aheste, kendini yormadan geçip durur; ihtiyarları gençliğinden, gençleri aşklarından vurur. Diner sonra çocukların çığlıkları, uçurtmaların coşkusu bir bir söner. Yorgun bulutlar kaybolur bunun ardından, gökyüzü o berrak maviliğini kaybeder
kara tren uzakta kaybolurken gözden, sonbahar mevsimi en güzel yüzünü gösterir. Olabildiğine mavi, olabildiğine berraktır gökyüzü. Uçurtmalar kaplar Sivas semalarını o vakit. Şahin yuvasından kalkar gibi. Havada başıboş uçuşan pamuklar gibi gezinirler keyfince. Kimi zaman çocuk çığlıkları doldurur sokak aralarını kimi zaman geçmişe duyulan özleme münhasır iç çekmeler, yanık memleket türküleri...
gelip geçer durmadan yüreğinden. Sivas, bolca insan hammadesi verir dişarıya onlarla, karşılığında ise işlenmiş yalnızlık ve ıssızlık satın alır. Sadece gurbet yolcularını taşımaz vagonlar, yürekten kalkan bir “ah” ile Veysel’in, Pir Sultan’ın ve de nice memeleket ozanının ezgilerini taşır onların dillerinde. Üçüncü mevkide başını cama yaslamış özlemler ve hayaller taşır.
Sonbaharda saçları üç numara traş edilmiş köylü çocukları gibidir. Yüzü çatlamış, tırnak araları kirli, masum bakışlı, rengi ayaz yanığıdır. Sarıdan koyuya çalan kavruk bir tendir, nasırlı ellerindeki.
Sivas! .. Tarihin şanlı başkenti, şimdilerin kendi halindeki taşra şehri… Dünyanın tam ortasında, dünyaya uzak bir coğrafyadır Sivas, yer kürenin yanağında kuruyup kalmış bir damla gözyaşı... Kızılırmak bir bıçak yarası gibi gibi yarıp geçer yüzünü. Sivas’ın kanayan yarasıdır o bilmezler, rengi o yüzden kırmızıdır.
sivas sevdadır, özlemdir, yiğitlik ve mertliktir, her yeni doğan insan saftır, durudur, temizdir, ailesi ve çevresi büyüdükçe kirletirse, kin ve nefretle yoğurursa alevi sünni, kürt, türk fark etmez döner memelekine, milletine küfreder, altı milyon sivaslı içinde bi yerde doğal karşılamak lazımsada, içim acıdı insafsız yorumlara, nahoş olup hepimizi üzen madımak olayında, diri, diri yanan insanlara allah amellerince rahmet eylesin, allah herkesin gönlüne göre versin mesela benim kalbimde fitne, fesatlık ve kötülük varsa bana bunu versin, tüm insanlarada aynı hal üzerine muamele etsin,
alevilik aliyi sevmekse aleviyim,
ali gibi secdede ölmekse aleviyim,
gelin canlar birliğe, cem olalım dirliğe,
pir olanı pirliğe almaksa aleviyim.
Ayrıca ErzinCAN'ımıza komşu il.
Madımak oteline gelince;
İnsanları yakan o yığınlar elbette Sivaslıydı.
Ama bunu tüm bir ili karalamak adına kullanmak doğru değil.
Yapanlar insanlıktran çıkmış, gözleri dönmüş yada galeyane getirilmiş insan değilde insansılardı.
Yaptıklarını hiç kimse savunamaz,
Ama yapılanda Sivas halkına mal edilemez.
Birde CİM BOM'a son üç maçta bela olmuş Sivasspor.
Hadise :-)
Bu son üç maçın intikamı alınacak
CİM BOM BOM
sivas'A GEÇİT YOK YOK YOK YOK .........! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
SİVAS VAHŞETTİ UNUTULAMAZ UNNUTURULMAZ 1993TEN 2009 UNUTMADIK
KANLI SİVAS ÇOK KÖTÜ BİR HAVASI VAR
YİNELİYORUM OZANIYLA YOBAZIYLA AKILA GELİR BİR MEMLEKETTİR ALEVİ OLMAK GEREKMEZ YOBAZ OLMAMAK İÇİN ÖNCE YAKILAN 37 KİŞİNİN HAKKINI ARAYALIM SONRASINA MADEM ATATÜRKÇÜ BİR İLDİ NİÇİN CUMHURİYETİ SAHİPLENMEK İSTEYENLERİ YAKTILAR VE NEDEN BU YAKANLARA AĞIZI SAKALI SALYALI KATİLERE SİVASATAN KARŞI BİR MÜDAHALE GELMEDİ AYRICA SİVASATA 37 DEĞİL 35 AYDIN ÖLMÜŞTÜR FAKAT 2 Sİ YAKAN VE SALDIRANLARDAN OLMASINA RAĞMEN ALEVİ CEMAATLERİ ONLARIDA ALARAK TOPLAM 37 GÜLÜMÜZ YANDI DİYORLAR PEKİ O YAKANLARA ÇOK İNANÇLIYDILARDA BUNU BİLMİYORLARMI ALLAHIN KARŞISINA KUL HAKKI İLE ÇIKILMAYACAĞINI İNAN BANA arkadaşım yobaz olmamAk için alevi olmaya gerek yok
Sivas'tan daha doğuda daha vatansever ve Atatürkçü bir il bulamazsınız. Hatta Türkiye'de enlerden.
İnsanına yobaz diyenler gelip bi baksınlar.
Yobazlık Alevi olmamaksa...
HİÇ KİMSE sivas DENEN BU İLİ ŞİRİN TATLI YAZILARLA AKLAMASIN! ! ! ! ......
KARANLIK sivas'A SANA GEÇİT YOK
ozan'ı ve yobaz'ıyla meşhur
Sivas...
58 ine kurban olduğum
Tarihiyle gurur duyduğum
Adını duyunca hepten doyduğum
Sivasım..Herşeyim..
Sivas demek vatan demek..
gülüşüm sivas yangını
ağlarsam kızma...
ölmek bile
yakışıyor bazı adama...
! ! !
Anadolunun ortadoğusunda benim de memleketim olabence sizin yanlış bilgilendirildiğiniz için yaptığınız yanlış yorumların aksine türkiyenin en güzel şehri.
Veysel'i dinlersen ilk sevdanı bulursun
Kara toprağı,Sivas'ın koynunda
Kekik kokusu gelir burnuna
İçinde Anadolu olan her lafta
Bir memleket yangını peydah olur
Bir kara sevda;
Deniz bilmez her çocuğun bağrında...
Çokca hasret, dinmek bilmez gözyaşı
Ve ad bulur umutlar samimi her duada...
Öncelikle burda yazılarını yazan arkadaşlarıma ve hemşehrilerime selam ederim bu bir ikincisi Sivas denilince hemen sivas olaylarını söyleyenlerinde tarih bilgisinden yoksunlardır sanırım adamlar güzelim sivas kongeresini unutup tutmuşlar madımak otelinden bahsediyorlar yaaa biz bunları geçtik ve kapanmış yarayla oynamasınlar hala eski tas eski hamam asıl burdaki amaç sivas olaylarını kullanarak sivası karalamak adam yakanların memleketi diyiyorlar orda yakanlar kadar yananlarda suçludur......İnsanların değer verdiği manevi değerlerle oynamayalım lütfen....