Hz. Ali demişki; 'SIR SENİN ESİRİNDİR. ONU AÇIKLADIĞIN VAKİT SEN ONUN ESİRİ OLURSUN.' Günümüzde sır saklayabilen çok az kişi var onun içinde şimdide derlerki iki kişinin bildiği sır değildir! Kendilerine verilen sırrı saklayabilenlere selam olsun.
her insanın sırları vardır, sadece bazıları saklamayı beceremez. bazen bu sırların içinde günahları vardır, affedilmeyi beklerler ya da kendi günahlarını affederek, tanrı tarafından affedildiklerini sanırlar. bir bakıma kendilerini tanrılaştırırlar. öyle sırlar vardır ki, bazılarını ölene kadar saklamayı becerir insanoğlu, bazılarını saklamayı beceremeyip erken ölür. büyük, küçük hiç fark etmez herkesin sırları vardır. bazıları masumanedir, sadece bize aittir ve mutluluk verir. bazıları zihnin en derin köşesine itilmiştir, hatırlamak bile istenmez ama içten içe öldürür insanı...
bu gizdir. kapalı zarf usulü, işlemeli tepsi içinde gelir. o zarfı hemen açma, açarsan da okuma, okursan da ağzını gözünü oynatma, oynatırsan da ağzını kıpırdatma, kıpırdatırsan da konuşma, konuşursan da anlatma, kimseye.. kimseye bundan söz etme..
eğer edersen, o işlemeli tepside bundan böyle senin dilini koparmak için bir neşter takımı koyarlar.
herkesin bir hakkı var o zarfı saklamak için. eğer bir kez başarılı olursan, işlemeli tepsiler osmanlı sarayındaki cariyelerin harem kapkacaklarına dönenirler. mühim de bir adam olursun, molla derler sana..
ve olmadığı halde ısrarla varlığına inanmaya çalıştığımız. paylaştığımızda kendi kısa süreli yok oluşuna intihar süsü veren, ama belki aslında bizim katlimizi hazırlayan kavram. bütün delilleri yok etmek her zaman mümkün olabilir, ama ortalıkta özgürce dolaşıp duran sırlar, hiç.. zira kendine saklamadığın sürece, sır yoktur.
biz fısıldıyorken, etrafa avazı çıktığı kadar bağırır bu..
Ben hepsinin üstünde olan nurum, Ben her şeyim, her şey Benden ileri geldi ve her şey Bana erişti. Bir parça tahta koparın, ben oradayım; taşı kaldırın, orada Beni bulacaksınız. (İncil'den)
Allah, göklerin ve yerin nurudur...(Nur 24) Nereye dönerseniz Allah’ın Yüzü oradadır... (Bakara 115) O, ilk ve sondur; görünen ve görünmeyendir… (Hadid 3)
Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını. Ağır geldi sır buluta. Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.
Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.
Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti. Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsada nehirden, o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze... Çağlayanlar, şelaleler, akarsular.. Hepsi kayboluyordu bir anda. Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla... okyanusa taşındığını.
Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne de kurudu.... g eçen karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu. Çok uğraştım konuşturamadım. Ben tam giderken 'Dur! ' dedi su.
sana bir sır söyleyeceğim aç yüreğini burası benim vatanım ölmek de yaşamak da benim hakkım ve en çok bundan dolayı sana burasını cehennem bana yine cennet vatan yapacağım
sana bir sır söyleyeceğim aç yüreğini yaşadığın her an mahşer menzilimdesin soluk aldığın her an mahşer menzilimdesin burası benim vatanım camiler kenti felluce ben bağımsız yaşarım ben anasız yaşarım ben babasız yaşarım ben oğulsuz yaşarım ben kızım olmadan yaşarım ama vatansız yaşayamam
unutma benim öldüğüm yer vatanım ya senin
ölmek ve öldürmek benim için onur senin için utanç senin için yüz karası
sana bir sır söyleyeceğim aç yüreğini sen uyut dünya uyusun sen uyut insanlık uyusun ama ben uyanığım ama ben direneceğim işte kefenim bedenim
felluce içinde redif sesi var bakın yüreğine acep nesi var beni duymayana dostlar hepten âhım var
sana bir sır söyleyeceğim aç yüreğini mahşer menzilindesin mahşer menzilindesin sana bir sır söyleyeceğim aç yüreğini bayram bağımsızlığımladır
kitapta en gereksiz kişilerin bile adı itinayla werilir we bu durum bir süreden sonra bıkkınlık yaratır. bilmiyorum artık yazar betimleme sanatını mı icra etmeye çalışmış ama tüm eşyaların önce markaları werilir we sonrasında da anlatılır da anlatılır hani...
köşk, mürebbiye, mektep gibi kelimelere sıkça rastlarsınız kitapta...
kitapta erotizm biraz fazla abartılmıştır. hatta erotizm ara ara pornografik içerikli olmaya başlamıştır...
'aurora nın incileri' de 'sır' rın dewamıdır ama henüz okumadım we açıkçası pek de okumayı düşünmüyorum şimdilik. zaten kitapta aurora nın incileri nden bıkkınlık geldi. bir ara boş bir zamanıma denk gelirse belki okurum bu kitabı da...
neyse açıkçası kitabı okumaya başlamadan önce bayağı bir önyargılıydım. bu da sanırım nermin bezmen in adından olsa gerek. en nihayetinde kendisi pamir bezmen in eşidir. kitap beklediğimden çok daha iyi çıktı ama kitabı çok beğendiğim de söylenemez doğrusu. en fazla 'eh işte fena değildi, idare edebilir' diyebilirim...
yazdıklarıma şöyle bir göz geçirdim de. kitapta gerçekten iyi yerler de wardı ya. öyle bir yazmışım ki...
ne diyeyim efendim. allah benim şerrimden korusun...
kocaman bir yörünge içinde var olunan bir kristal küre, nefes alınan, saklanılan bir fanustur sır. başlayıp bittiği kişiden ibaret olmayan insanın korunağı. acısının azametiyle var ettiği gecenin koyuluğu kadar gerçektir. sır taşıyan, koca bir göğü sarınır üzerine ve kalbindeki tutsak bir gemiyi çözer bağından. sonra varlığıyla donatır uçsuz bucaksız yaşamı, kırık bir iğ gibi azalırken, zaman ortak eder bir diğerini sırrına. saklanmakla üstesinden gelinecek ne kadar az şey var. sizi adınızla çağıran kaç kâbus biliyorsunuz?
'Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin. Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar. Bir iki kimseye söyledin mi, artık sırra veda et. İki kişiyi aşan bir başkasına da söylenen her sır, yayılır. İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde hapis kalırlar. Üstü örtülü güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.'.............................................................(mesnevi)
Peygamber demiştir ki: 'Her kim sırrını saklar ise çabucak muradına erişir.' Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir. Altın ve gümüş gizli olmasalardı... madende nasıl musaffa olurlar, nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi? (mesnevi)
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-, bu sırlı mânevî hakîkatlerle alâkalı olarak, halkın anlayamayacağı endişesiyle bir kısım hadîs-i şerîfleri rivâyet etmediğini şöyle ifâde eder:
'Ben, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den iki türlü ilim ögrendim. Bunlardan birini halka yaydım. Ötekine gelince, şâyet onu yaymış olsaydım ya taslanir yada şu boynum kesilirdi.' (Buhârî, İlim, 42)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, şâhid olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatır:
'Birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in huzûruna girdim. Hazret-iEbû Bekir -radıyallâhuanh- ile tevhîd-i ilâhî hakkında sohbet ediyorlardı. Aralarında oturdum. Sanki Arapça bilmeyen biriymişim gibi sözlerinden hiçbir şey anlayamadım. EbûBekr'e:
'- Bu hâl neyin nesidir? Siz Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile hep böyle mi sohbet edersiniz? ' diye sordum. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhuanh-: '- Evet, bazen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile başbaşa iken böyle sohbet ederiz.' buyurdu.
Hazret-i Ömer gibi dehâsından şüphe edilemeyecek derecede bir insan, öz lisânıyla vâkî olan bir mübâhasede idrâk güçlüğü çekerse, sıradan insanların ne durumda olacağı buna kıyâsen kolayca anlaşılabilir.
İçimizde sakladıklarımız, kalbimize gömdüklerimiz, kimseyle paylaşmadıklarımız, sırlarımız... Bazen onları saklamaktan, yüreğimizde taşımaktan yoruluruz ağır gelir bize... Ve bir an gelir, bir dokunuş, bir gülümseyiş, bir bakış, bir söz içimizdekilerin dışarı çıkmasını sağlar... İstesekte istemesekte artık kaçış olamaz... Kurtuluş yok gün ışığına çıkacaklar... Yüreğimizdeki gizemler artık sır olmaktan çıkacak... Onlarla hesaplaşma zamanı gelmiştir...Hepimizin böyle sırları mutlaka vardır... Ufak büyük az ya da çok ama her insanın vardır... En yakınlarıyla bile paylaşmadığı, söylemediği ya da söyleyemediği ve bu sırları söylersek paylaşırsak sanki gizemi yok olacakmış gibi gelir bazen insana... Yaşamın kargaşası içinde onlar sanki tutunacak dallarımız olur güç verirler bize... Aslında içten içe onlardan kopmak istemeyiz...Bir gün olurda bunları birileriyle paylaşırsak neler olur... Bazen bize kırılırlar, kızarlar, bazen acırlar bunca zaman ne yükler taşımışsın yazık sana derler... Ya da uzaklaşırlar bizden, sanki bizi cezalandırırcasına yaparlar bütün bunları... Bazen itina ile yüreğimizde sakladığımız sırlar gün ışığına çıktığında önemini kaybeder, tedavülden kalmış paralar gibi değerini yitirir... Artık bir önemi yoktur... İnsanoğluna en zor gelen kendisiyle yüzleşmesidir... İnsan kendi iç sesiyle baş başa kalmaktan nedense hep korkar... Gerçek ben ne diyor diye duymaktan çekiniriz... İstediklerimizle yaptıklarımız bazen çok farklı olur... Söylediklerimiz, hissettiklerimiz ve ortaya koyduklarımız tezat oluşturur. İşte bunlarda sırlardır... Ne kadar masum oldukları zamana ve olaylara göre değişir... Ve belki de bazı sırları söylememek bazı gizemleri ortaya çıkarmamak gerekir... Böyle zamanlarda iç sesimiz, sezgilerimiz devreye giriyor ve bize yol gösteriyor... Sırların sayesinde arkadaşlıklar sınanır... Dostlukların değeri ölçülür...Yaşadığımız hayatta en anlamlı ve değerli ilişki arkadaşlarla yaşanır... Onlarla her şeyi paylaşırız... Başımıza ne gelirse gelsin ilk duyurduğumuz kişilerdir onlar... Hatta çoğu zaman eşlerden bile önce duyarlar... Onlarla aramızda görünmez ama bir o kadar kuvvetli bir bağ vardır... Çünkü onlara güveniyoruzdur... Nerede olursak olalım, ne yaşıyor olursak olalım, onlar hep bir adım ötededir ve bizi dinlemeye hazırdırlar... Gerçek arkadaşlıklar yıllara, yollara ve zamana meydan okurlar... İki arkadaş bir araya geldiğinde bu tatlı bir sohbetin başlangıcı demektir ve artık zaman durmuştur. Hele birde o mis kokulu kahve varsa işte o zaman bu keyfin tadına doyum olmaz... Karşılıklı verilen sırlarla güzel bir paylaşım ortaya çıkar...Kahveler içildikten sonra çoğu zaman fincanlar ters çevrilirken ağzımızdan aynı sözcükler dökülür, neyse halim çıksın falım...Veee... Türk kahvesinin yapılışı her yöreye, kahve çeşidine ve damak tadına göre farklılıklar gösterebiliyor... Kahve yaparken unutmamamız gereken bir püf noktası var... Kahveyi her kişi için ayrı ayrı pişirmeliyiz ve fincanlara yavaş yavaş dökmeliyiz...Büyüklerimizden gördüklerimiz duyduklarımız bunlar... Bunca lafın üzerine, canı kahve çeken dostlarımıza önerimiz...Alın bir dostunuzu, arkadaşınızı karşınıza, şöyle köpüklü kahvelerinizi afiyetle için... Ziyade olsun efendim...)))
'kehanet adlı kısacık bir şiir buldum'
__ devamını söylemeyeceğim
Hz. Ali demişki;
'SIR SENİN ESİRİNDİR. ONU AÇIKLADIĞIN VAKİT SEN ONUN ESİRİ OLURSUN.'
Günümüzde sır saklayabilen çok az kişi var onun içinde şimdide derlerki iki kişinin bildiği sır değildir!
Kendilerine verilen sırrı saklayabilenlere selam olsun.
her insanın sırları vardır, sadece bazıları saklamayı beceremez. bazen bu sırların içinde günahları vardır, affedilmeyi beklerler ya da kendi günahlarını affederek, tanrı tarafından affedildiklerini sanırlar. bir bakıma kendilerini tanrılaştırırlar. öyle sırlar vardır ki, bazılarını ölene kadar saklamayı becerir insanoğlu, bazılarını saklamayı beceremeyip erken ölür. büyük, küçük hiç fark etmez herkesin sırları vardır. bazıları masumanedir, sadece bize aittir ve mutluluk verir. bazıları zihnin en derin köşesine itilmiştir, hatırlamak bile istenmez ama içten içe öldürür insanı...
bu gizdir. kapalı zarf usulü, işlemeli tepsi içinde gelir. o zarfı hemen açma, açarsan da okuma, okursan da ağzını gözünü oynatma, oynatırsan da ağzını kıpırdatma, kıpırdatırsan da konuşma, konuşursan da anlatma, kimseye.. kimseye bundan söz etme..
eğer edersen, o işlemeli tepside bundan böyle senin dilini koparmak için bir neşter takımı koyarlar.
herkesin bir hakkı var o zarfı saklamak için. eğer bir kez başarılı olursan, işlemeli tepsiler osmanlı sarayındaki cariyelerin harem kapkacaklarına dönenirler. mühim de bir adam olursun, molla derler sana..
'.....sır görünür bir şeydir de
biraz fludur.'
soyut.
ve olmadığı halde ısrarla varlığına inanmaya çalıştığımız. paylaştığımızda kendi kısa süreli yok oluşuna intihar süsü veren, ama belki aslında bizim katlimizi hazırlayan kavram. bütün delilleri yok etmek her zaman mümkün olabilir, ama ortalıkta özgürce dolaşıp duran sırlar, hiç.. zira kendine saklamadığın sürece, sır yoktur.
biz fısıldıyorken, etrafa avazı çıktığı kadar bağırır bu..
'Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler..
..
Sevmiş iki ruh..' Yahya Kemal
..
benim en büyük sırrım ADIM..
Ben hepsinin üstünde olan nurum, Ben her şeyim, her şey Benden ileri geldi ve her şey Bana erişti. Bir parça tahta koparın, ben oradayım; taşı kaldırın, orada Beni bulacaksınız. (İncil'den)
Allah, göklerin ve yerin nurudur...(Nur 24) Nereye dönerseniz Allah’ın Yüzü oradadır... (Bakara 115) O, ilk ve sondur; görünen ve görünmeyendir… (Hadid 3)
Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını. Ağır geldi sır buluta. Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.
Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.
Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti. Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsada nehirden, o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze... Çağlayanlar, şelaleler, akarsular.. Hepsi kayboluyordu bir anda. Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla... okyanusa taşındığını.
Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne de kurudu....
g eçen karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu. Çok uğraştım konuşturamadım. Ben tam giderken 'Dur! ' dedi su.
Durdum! ...
Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma! Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar.' dedi.
Hep cevrenizde OKYANUS yürekli dostlarinizın olmasi dileği ile....
Hani Efendim ne demiştin..
''Bin parçaya böldü beni dîvâne bir sır..' S.Karakoç
Sırrın olaydım..
Saklar mıydın..?
..
sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
burası benim vatanım
ölmek de yaşamak da
benim hakkım
ve en çok bundan dolayı
sana burasını cehennem
bana yine cennet vatan yapacağım
sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
yaşadığın her an
mahşer menzilimdesin
soluk aldığın her an
mahşer menzilimdesin
burası benim vatanım
camiler kenti felluce
ben bağımsız yaşarım
ben anasız yaşarım
ben babasız yaşarım
ben oğulsuz yaşarım
ben kızım olmadan yaşarım
ama vatansız yaşayamam
unutma
benim öldüğüm yer vatanım
ya senin
ölmek ve öldürmek benim için onur
senin için utanç
senin için yüz karası
sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
sen uyut dünya uyusun
sen uyut insanlık uyusun
ama ben uyanığım
ama ben direneceğim
işte kefenim bedenim
felluce içinde redif sesi var
bakın yüreğine acep nesi var
beni duymayana dostlar
hepten âhım var
sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
mahşer menzilindesin
mahşer menzilindesin
sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
bayram bağımsızlığımladır
bir nermin bezmen romanı...
kitapta en gereksiz kişilerin bile adı itinayla werilir we bu durum bir süreden sonra bıkkınlık yaratır. bilmiyorum artık yazar betimleme sanatını mı icra etmeye çalışmış ama tüm eşyaların önce markaları werilir we sonrasında da anlatılır da anlatılır hani...
köşk, mürebbiye, mektep gibi kelimelere sıkça rastlarsınız kitapta...
kitapta erotizm biraz fazla abartılmıştır. hatta erotizm ara ara pornografik içerikli olmaya başlamıştır...
'aurora nın incileri' de 'sır' rın dewamıdır ama henüz okumadım we açıkçası pek de okumayı düşünmüyorum şimdilik. zaten kitapta aurora nın incileri nden bıkkınlık geldi. bir ara boş bir zamanıma denk gelirse belki okurum bu kitabı da...
neyse açıkçası kitabı okumaya başlamadan önce bayağı bir önyargılıydım. bu da sanırım nermin bezmen in adından olsa gerek. en nihayetinde kendisi pamir bezmen in eşidir. kitap beklediğimden çok daha iyi çıktı ama kitabı çok beğendiğim de söylenemez doğrusu. en fazla 'eh işte fena değildi, idare edebilir' diyebilirim...
yazdıklarıma şöyle bir göz geçirdim de. kitapta gerçekten iyi yerler de wardı ya. öyle bir yazmışım ki...
ne diyeyim efendim. allah benim şerrimden korusun...
kocaman bir yörünge içinde var olunan bir kristal küre, nefes alınan, saklanılan bir fanustur sır. başlayıp bittiği kişiden ibaret olmayan insanın korunağı. acısının azametiyle var ettiği gecenin koyuluğu kadar gerçektir. sır taşıyan, koca bir göğü sarınır üzerine ve kalbindeki tutsak bir gemiyi çözer bağından. sonra varlığıyla donatır uçsuz bucaksız yaşamı, kırık bir iğ gibi azalırken, zaman ortak eder bir diğerini sırrına. saklanmakla üstesinden gelinecek ne kadar az şey var. sizi adınızla çağıran kaç kâbus biliyorsunuz?
sır; anlatılmayan değil anlaşılmayandır.
bîkesim bu âlem içre, sırrına yok mahremim
bilmedi derdim ne kavm u kardaşlar
yaman dede
'Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar. Bir iki kimseye söyledin mi, artık sırra veda et. İki kişiyi aşan bir başkasına da söylenen her sır, yayılır. İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde hapis kalırlar. Üstü örtülü güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.'.............................................................(mesnevi)
bilginin sırrı, onu bilenin marifetine....
hâlin sırrı, Allah'ın onda dilediğinin hikmetine....
hakikatin sırrı, işaretin getirdiğine tekabül eder....
der Abdulkadir essufi...
Peygamber demiştir ki: 'Her kim sırrını saklar ise çabucak muradına erişir.' Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir. Altın ve gümüş gizli olmasalardı... madende nasıl musaffa olurlar, nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi? (mesnevi)
ey kanını,
kıymetinden bihaber olup
düstursuzca akıtanlar!
aynaların gazabına uğramaktan
korkmaz mısınız?
Nermin Bezmen imzalı roman....
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-, bu sırlı mânevî hakîkatlerle alâkalı olarak, halkın anlayamayacağı endişesiyle bir kısım hadîs-i şerîfleri rivâyet etmediğini şöyle ifâde eder:
'Ben, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den iki türlü ilim ögrendim. Bunlardan birini halka yaydım. Ötekine gelince, şâyet onu yaymış olsaydım ya taslanir yada şu boynum kesilirdi.' (Buhârî, İlim, 42)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, şâhid olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatır:
'Birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in huzûruna girdim. Hazret-iEbû Bekir -radıyallâhuanh- ile tevhîd-i ilâhî hakkında sohbet ediyorlardı. Aralarında oturdum. Sanki Arapça bilmeyen biriymişim gibi sözlerinden hiçbir şey anlayamadım. EbûBekr'e:
'- Bu hâl neyin nesidir? Siz Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile hep böyle mi sohbet edersiniz? ' diye sordum.
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhuanh-:
'- Evet, bazen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile başbaşa iken böyle sohbet ederiz.' buyurdu.
Hazret-i Ömer gibi dehâsından şüphe edilemeyecek derecede bir insan, öz lisânıyla vâkî olan bir mübâhasede idrâk güçlüğü çekerse, sıradan insanların ne durumda olacağı buna kıyâsen kolayca anlaşılabilir.
söyleme sırları
üşür ellerin
İçimizde sakladıklarımız, kalbimize gömdüklerimiz, kimseyle paylaşmadıklarımız, sırlarımız... Bazen onları saklamaktan, yüreğimizde taşımaktan yoruluruz ağır gelir bize... Ve bir an gelir, bir dokunuş, bir gülümseyiş, bir bakış, bir söz içimizdekilerin dışarı çıkmasını sağlar... İstesekte istemesekte artık kaçış olamaz... Kurtuluş yok gün ışığına çıkacaklar... Yüreğimizdeki gizemler artık sır olmaktan çıkacak... Onlarla hesaplaşma zamanı gelmiştir...Hepimizin böyle sırları mutlaka vardır... Ufak büyük az ya da çok ama her insanın vardır... En yakınlarıyla bile paylaşmadığı, söylemediği ya da söyleyemediği ve bu sırları söylersek paylaşırsak sanki gizemi yok olacakmış gibi gelir bazen insana... Yaşamın kargaşası içinde onlar sanki tutunacak dallarımız olur güç verirler bize... Aslında içten içe onlardan kopmak istemeyiz...Bir gün olurda bunları birileriyle paylaşırsak neler olur... Bazen bize kırılırlar, kızarlar, bazen acırlar bunca zaman ne yükler taşımışsın yazık sana derler... Ya da uzaklaşırlar bizden, sanki bizi cezalandırırcasına yaparlar bütün bunları... Bazen itina ile yüreğimizde sakladığımız sırlar gün ışığına çıktığında önemini kaybeder, tedavülden kalmış paralar gibi değerini yitirir... Artık bir önemi yoktur... İnsanoğluna en zor gelen kendisiyle yüzleşmesidir... İnsan kendi iç sesiyle baş başa kalmaktan nedense hep korkar... Gerçek ben ne diyor diye duymaktan çekiniriz... İstediklerimizle yaptıklarımız bazen çok farklı olur... Söylediklerimiz, hissettiklerimiz ve ortaya koyduklarımız tezat oluşturur. İşte bunlarda sırlardır... Ne kadar masum oldukları zamana ve olaylara göre değişir... Ve belki de bazı sırları söylememek bazı gizemleri ortaya çıkarmamak gerekir... Böyle zamanlarda iç sesimiz, sezgilerimiz devreye giriyor ve bize yol gösteriyor... Sırların sayesinde arkadaşlıklar sınanır... Dostlukların değeri ölçülür...Yaşadığımız hayatta en anlamlı ve değerli ilişki arkadaşlarla yaşanır... Onlarla her şeyi paylaşırız... Başımıza ne gelirse gelsin ilk duyurduğumuz kişilerdir onlar... Hatta çoğu zaman eşlerden bile önce duyarlar...
Onlarla aramızda görünmez ama bir o kadar kuvvetli bir bağ vardır... Çünkü onlara güveniyoruzdur... Nerede olursak olalım, ne yaşıyor olursak olalım, onlar hep bir adım ötededir ve bizi dinlemeye hazırdırlar...
Gerçek arkadaşlıklar yıllara, yollara ve zamana meydan okurlar...
İki arkadaş bir araya geldiğinde bu tatlı bir sohbetin başlangıcı demektir ve artık zaman durmuştur. Hele birde o mis kokulu kahve varsa işte o zaman bu keyfin tadına doyum olmaz... Karşılıklı verilen sırlarla güzel bir paylaşım ortaya çıkar...Kahveler içildikten sonra çoğu zaman fincanlar ters çevrilirken ağzımızdan aynı sözcükler dökülür, neyse halim çıksın falım...Veee... Türk kahvesinin yapılışı her yöreye, kahve çeşidine ve damak tadına göre farklılıklar gösterebiliyor... Kahve yaparken unutmamamız gereken bir püf noktası var... Kahveyi her kişi için ayrı ayrı pişirmeliyiz ve fincanlara yavaş yavaş dökmeliyiz...Büyüklerimizden gördüklerimiz duyduklarımız bunlar...
Bunca lafın üzerine, canı kahve çeken dostlarımıza önerimiz...Alın bir dostunuzu, arkadaşınızı karşınıza, şöyle köpüklü kahvelerinizi afiyetle için... Ziyade olsun efendim...)))
seramik üzerine kaplanır seramiğe parlaklık ve su emmeye karsı mukavemet kazandırır
Maddenin sırrını anlamak için ardına bakmaya gerek yok maddenin kendisine bakmak yeterli olabilir :))
SIR bütünde gizlidir. bütünü algılamadan parçanın sırrına ermek mümkün mü? ....
Bir derdin varsa söylersin ağaçlara
Ağaçlar yaprak verir sır vermez rüzgara.
Cahit Sıtkı Tarancı
ifşâ edenlerin akibeti aşikardır...
bknz Hallac...
Sır senin esirindir. Ne zaman ki onu bir başkasına söyledin, o zaman sen onun esiri olursun.