Sislerin ötesinde olmalısın, sisli gecelerin ötesinde. bilmediğin bir İstanbul düşünde, bir türkü anlamadan dinlediğin, sonra bir yaz gecesi mavisini yitirmeyen.
Uykun gelmiş olmalı sevmekten, yavaşça yağmura dokunmalısın: bir şehir ki şimdi uzakta bizden, bir nehir, bir dost aynı gün sevip vedalaştığımız.
Unutma, bir eylül günüdür beklediğimiz meyve meyve dökülen. ben gecelerce özleyen, sen, bekleyen sevgiyle hep. Bir Eylül günüyle bitmeyen.
Kaç kere baktın yüzüme Beni görebildin mi? Hissedebildin mi bakışlarımda Kalbimin acısını Duman duman sisler mi var aramızda Birbirimizi bulmayı engelleyen Ya da dev bir labirent de miyiz? Hep ters yönlere gidilen Sorularım cevapsız kalıyor Gecelerin okyanus sessizliğinde Zifiri karanlık etrafım Gözlerim açıkken bile NOT: şairi 'hüzünlü gülüş_' olup, iktibas edilmiştir.
Ben senin sınırlı gövden ile beni sonsuz sarmanı diledim. Uykum seninle kışın kolları arasında devrilerek dönerek tamamlansın, içimde kuzeyin kuşları sussun istedim. Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini, çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili hatırlamak için beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda durup yalvardım: Beni bu siyah boşluğun içine bırakma, derin bir zaman istedim senden, ama bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili, yokluğunun sebebini anlatamadım kendime, yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde.
Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında de ki: Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz taşlar üstünde sustuydum.
'Düşünüyorum da,bu güne kadar hep; gibi yazmışım, Gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim… Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve Ben de yavaş yavaş tükeniyorum… Onca yıldan sonra; Hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan… Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, Elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler Ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…'
Senelerce, senelerce evveldi; Bir deniz ülkesinde… ve belki de birbirine aktardığım defterlerin hepsinde bu şiir vardı: Senelerce, senelerce evveldi; Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık
uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde bir Kadırgada iki korsan tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında birbirimizi yaralarından tanıdık dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
bazı şeyler vardır, kolay kolay izah edilemez. bir yumru olur, takılır kalır boğazında. o vakit tez elden kalem yetişir imdadına yazarsın yazarsın yine de tükenmez. bazı şeyler vardır, kolay kolay izah edilemez sussan olmaz, konuşsan hiç olmaz bir fırtına başlar, devrilir bütün düşler yeniden kursan da, eskisi gibi olmaz.
Bazen biz birbirimize ağzımıza geleni söylesek bile, içimizde bir yerler çaba harcamaksızın hep konuşur, sarılır yine kucaklaşır, şarkı söyler yine gizli gizli birlikte.
Aşk belki de sadece bu işte; yüzeyde boğulduğu için, dalmaya devam eden dibe.
Mutlu aşk bu işte sadece; içeri sokulan, dışarıda üşüyünce.
Bakınca sönen ama içeri yerleşen ateş, başka hiçbir yerde yapamadığında, dile gelmek için en derin yerde, küllerinin içinde.
Uzaklık ama neden öyleyse? Aşk hep uzak yerlerdeyken yine. Yani her türlü hesapta bize yine yalnızlıkken kalan.
Çünkü bir ihtimal, bir daha hiç yalnız kalınmayan bir aşk şekli var. Ve hepimiz de onu arıyoruz yorulmadan…
'Biz zaten hiçbir sinemaya, Tam vaktinde yetişemedik.. Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı, Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı… Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi, Oysa Nuh’un gemisinde bile, Bize yer kalmamıştı… Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı, Neylersin…'
'Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım. Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış, Kendi yolumu çizdiğimde anladım.. Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil.. Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.. Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.. Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Neden hiç ağlamadığını anladım.. Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.. Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım.. Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım.. Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, Yüreğini elime koyduğunda anladım.. ”Sana ihtiyacım var, gel! ” diyebilmekmiş güçlü olmak, Sana ”git” dediğimde anladım.. Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, Git dediklerinde gittiğimde anladım.. Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.. Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım.. Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.. Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım.. Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…'
'İlk yağmur damlası düştü Kuru yapraklarına güzün. Ardında kış kıyamet, Dert, hüzün. Alınyazısı hepsi…. Kısmet…. Ha yazı, ha kışı geceyle gündüzün, Kim bilir kaç günü kaldı Ömrümüzün? '
'Bir köşede yapayalnız can çekişirken özlemlerimiz Gecenin saçlarına sarılmış kurak umutlar içinde Sarp yokuşlu bir cefakeş yolculuğa kanatlanmışız biz...'
'Bir yanımız mahzun, bir yanımız küçük bir çocuğun çaresizce uzanan elleri… Bir yanımız mahkûm, bir diğer yanımız başka bir coğrafyada… Şiir, insanın kendisi için yazdığı değil, kendinden yazdığıdır, kendi gibi olanlara bağladığıdır. Kalem ayrılığa, kalem gecenin koyu siyahından beyaz bir ipliğe dokunmuyorsa o şiir, şiir değildir..'
Sustum; pencereleri yağmurludur şiirin
Kırılgan bir kapının ardında kaldı gökler.
Nurullah GENÇ
ruhumuz coşar, bu eseri ne zaman okusak...
sayfana bakıyordum, okumama vesile oldun yeniden...
hoşça bakasın zatına..
Sislerin ötesinde olmalısın,
sisli gecelerin ötesinde.
bilmediğin bir İstanbul düşünde,
bir türkü anlamadan dinlediğin,
sonra bir yaz gecesi
mavisini yitirmeyen.
Uykun gelmiş olmalı sevmekten,
yavaşça yağmura dokunmalısın:
bir şehir ki şimdi uzakta bizden,
bir nehir, bir dost
aynı gün sevip vedalaştığımız.
Unutma,
bir eylül günüdür beklediğimiz
meyve meyve dökülen.
ben gecelerce özleyen,
sen, bekleyen sevgiyle hep.
Bir Eylül günüyle
bitmeyen.
Cevat Çapan
Kaç kere baktın yüzüme
Beni görebildin mi?
Hissedebildin mi bakışlarımda
Kalbimin acısını
Duman duman sisler mi var aramızda
Birbirimizi bulmayı engelleyen
Ya da dev bir labirent de miyiz?
Hep ters yönlere gidilen
Sorularım cevapsız kalıyor
Gecelerin okyanus sessizliğinde
Zifiri karanlık etrafım
Gözlerim açıkken bile
NOT: şairi 'hüzünlü gülüş_' olup, iktibas edilmiştir.
...
sonbaharlarının sonu gelmeyen, tüm mevsimleri kaldırımları ıslak kalan sokak...
Bana çiçek gönderme
Bir kuş ağacı gönder
Dallarında gezinsin
Kül rengi güvercinler
Konsunlar yastığıma
Uyutmak için beni
Sırtlarında kuş tüyü
Gagalarında ninni
Kaldırıp yatağımı
Uçursunlar göklere
Kendimi yıldızlarda
Bulayım birdenbire
Bana çiçek gönderme
Bir kuş ağacı gönder
Alnıma dokunanlar
İyileşmiş desinler
Ülkü Tamer
Ben senin sınırlı gövden ile
beni sonsuz sarmanı diledim.
Uykum seninle kışın kolları arasında
devrilerek dönerek tamamlansın,
içimde kuzeyin kuşları sussun istedim.
Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini,
çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili
hatırlamak için
beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda
durup yalvardım:
Beni bu siyah boşluğun içine bırakma,
derin bir zaman istedim senden, ama
bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun
kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili,
yokluğunun sebebini anlatamadım kendime,
yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi
içimde.
Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında
de ki:
Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz
taşlar üstünde sustuydum.
B.Keskin
'Efkâr dolu gönül sustuğu vakit, bir nâme duyulur;
yalnızlar esas yalnızlığa, duygular düşlediği rüyalara,
dil konuşma özlemi duyduğu sevdalara savrulur…
mühür vurulur Ayın’a, çıkarılır Şın alfabeden,
hüzne bırakılır Kaf belirsiz sinelerden…
Ve bir ses duyulur, bir dize fısıldar inceden;
“Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktidâ
Zümre ehli hakikat ânı kılmış muktedâ.”
'Eski küllenmiş aşktan Ölçsen biçsen ne çıkar Varsın sızısı çöksün sol yanıma Dirhem dirhem doğrasan Acımış yürekten Kandan başka ne çıkar..'
'Düşünüyorum da,bu güne kadar hep; gibi yazmışım,
Gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim…
Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz.
Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla.
Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve
Ben de yavaş yavaş tükeniyorum…
Onca yıldan sonra;
Hayata dair ne kaldı ki elimde?
Kocaman bir hiç!
Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan…
Öyle anlamsızki yaşadığım hayat.
Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor,
Elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor.
Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler
Ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…'
'Bir mısra takıldı kaldı
Gelmiyor arkası neden
Uğraştığım şeye bak
Uykunun arifesinde
Çözemedim bir türlü kelimeleri
Zihnimin alfabesinde..'
Senelerce, senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde… ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:
Senelerce, senelerce evveldi;
Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık
uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde
bir Kadırgada iki korsan
tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında
birbirimizi yaralarından tanıdık
dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
Murathan Mungan
Gider mi gönülden
Sevdanın yarası
'Diner mi içinde
Hasretin acısı
Kördüğüm olmuş
Yürekte yası
Biter mi vuslata erince
Derdi tasası..'
'Yağmur duası sonrası
Umutsuz bir
amin niyetine
Bir tutam ilgi
Bir tutam sevgi
Katamaz mısın gülüşüne? '
'Bir umuttur belki de
Bizi yaşamın kıyısında
Öylece tutan
Farkında değiliz belki
Hızla geçiyor zaman..'
'Yine bir gün seversin
Eski günler gibi
Yine gelir bahar
Her zamanki gibi
Biriniz çekip gider
Zaman hep böyle geçer..'
'Kim bilir hangi köşe başında
Hangi yalnızlığın koynunda
Sarar yüreğini tüm soğukluğuyla
İçini parçalayan hasret..'
bazı şeyler vardır, kolay kolay izah edilemez.
bir yumru olur, takılır kalır boğazında.
o vakit tez elden kalem yetişir imdadına
yazarsın yazarsın yine de tükenmez.
bazı şeyler vardır, kolay kolay izah edilemez
sussan olmaz, konuşsan hiç olmaz
bir fırtına başlar, devrilir bütün düşler
yeniden kursan da, eskisi gibi olmaz.
'Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek..'
Bazen biz birbirimize ağzımıza geleni söylesek bile,
içimizde bir yerler çaba harcamaksızın hep konuşur,
sarılır yine kucaklaşır,
şarkı söyler yine gizli gizli birlikte.
Aşk belki de sadece bu işte;
yüzeyde boğulduğu için,
dalmaya devam eden dibe.
Mutlu aşk bu işte sadece;
içeri sokulan,
dışarıda üşüyünce.
Bakınca sönen ama içeri yerleşen ateş,
başka hiçbir yerde yapamadığında,
dile gelmek için en derin yerde,
küllerinin içinde.
Uzaklık ama neden öyleyse?
Aşk hep uzak yerlerdeyken yine.
Yani her türlü hesapta bize yine yalnızlıkken kalan.
Çünkü bir ihtimal,
bir daha hiç yalnız kalınmayan bir aşk şekli var.
Ve hepimiz de onu arıyoruz yorulmadan…
Sahir Üzümcü
'Biz zaten hiçbir sinemaya,
Tam vaktinde yetişemedik..
Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı,
Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı…
Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi,
Oysa Nuh’un gemisinde bile,
Bize yer kalmamıştı…
Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı,
Neylersin…'
Bir kez nefes aldığını anlar bir gün
Bir kez bir kişiyle insan bütünlenir
Özlem dediğimiz o hançer bir düşün
Bir kez saplanmak için kaç kez bilenir
Anılarsa bitmez bizimdir daima
Umulmadık yerlerde yeşerir büyür
Yaşamak baştanbaşa yalan olsa da
O alır bizi uzaklara götürür..
Ümit Y.O.
'Bu şehirde
Herkese yetecek kadar hüzün vardı
Hüzünlerimizi öykülerimizde saklardık
Şairler bulurdu....'
yolculuk, yalnızlık vee yaşanmış tüm aşklara meydan okumaa ;)
Kendini dünyadan duygulara atmak.
'Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var, gel! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…'
'İlk yağmur damlası düştü
Kuru yapraklarına güzün.
Ardında kış kıyamet,
Dert, hüzün.
Alınyazısı hepsi…. Kısmet….
Ha yazı, ha kışı geceyle gündüzün,
Kim bilir kaç günü kaldı
Ömrümüzün? '
'Bir köşede yapayalnız can çekişirken özlemlerimiz
Gecenin saçlarına sarılmış kurak umutlar içinde
Sarp yokuşlu bir cefakeş yolculuğa kanatlanmışız biz...'
lükse kaçıyor,
zaten ruhumuz kıt kanaat geçiniyor! ...
'Bir yanımız mahzun, bir yanımız küçük bir çocuğun çaresizce uzanan elleri…
Bir yanımız mahkûm, bir diğer yanımız başka bir coğrafyada…
Şiir, insanın kendisi için yazdığı değil, kendinden yazdığıdır, kendi gibi olanlara
bağladığıdır.
Kalem ayrılığa, kalem gecenin koyu siyahından beyaz bir ipliğe dokunmuyorsa o şiir, şiir
değildir..'