Dönemine ve bölgesine göre kişisel ilişkilerin çelmeleyen yapısında doğruluk çıpasına bağlananların itiraz refleksinde ortaya çıkan zaman ve mekan aşan öte bilgisiyle ortak üreyen teskin edici yorum olan şiirdir, itiraz baki, soru açık uçlu, cevap kesinliksiz, yatırımın geri dönüşü muğlak, kesinmiş gibi samimi davranışın açığa çıkardığı giz olarak bütün güllerin açtığı bahçe, kokusuyla mest, aşkınlığın mutluluk vaadi ve vadisi, kaybolduğun ya da kendini bulduğun, kolaylıklar.
Şiir ötesinde bir kapı Kelimeler ile örülmüş bir yanı Bir yanında dizeler yatar ,saklar zamanı Bir yanı boşlukta kovalar Kalemlerin şahını Bir kalemden uzak bir yol Yolun sonunda yelken açmış şiirler bol Şiirler ötesinde görünen bir kol Bir kapının arasından geçen uzun bir yol
İyiyim ben merak etme O bildik martı telaşı hala içimde Derdim, o hiç kaybolmasın diye Hüzün var birde, olmazsa olmazım Hep dursun bir köşede, hiç ayrılmasın Ve sen... diğer yarım Ruhumu besleyen Şiirime söz olan En uzakta ki en yakınım sen... Bugün de tıpkı şairin dediği gibi; Mıh gibi aklımdaydın.
Birer yolcuyduk aynı ormanda kaybolmuş, Aynı çıtırtıyla ürperen bir serçe, Hep aynı yerde karşılaşırdık tesadüf bu, Birer tomurcuktuk hayatın kollarında, Birer çiğ damlasıydık, Bahar sabahında, gül yaprağında. Dedim ya, hiç yoktan susturuldu şarkımız. Yüreğim kanıyor, yüreğim kanıyor. Bitmeseydi, bitmeseydi bizim öykümüz böyle.
Dedin, 'Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim. Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet. Yazgıdır yakama yapışır nereye kalkışsam; ve yüreğim gömülü bir ceset sanki. Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede. Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma, yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım.'
Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın. Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşlanacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma-
Bir gemi yok, bir yol yok sana Değil mi ki, hayatına kıydın burada bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada... K.K. (M.E.Ş) ANKARA 2001
Bana birşeyler anlat Canım çok sıkılıyor Bana birşeyler anlat İçim içimden geçiyor Yanımdasın susuyorsun Susuyor konuşmuyorsun Bakıyor görmüyorsun Dokunsan donacağım İçimde intihar korkusu var Bir gülsen ağlayacağım Bir gülsen kendimi bulacağım Depremler oluyor beynimde Dışarda siren sesi var Her yanımda susmuş insanlar susmuş İçimde ölen biri var
Hadi birşeyler söyle Çocuk gözlerim dolsun İçinden git diyorsun Duyuyorum gülüm Gideceğim, son olsun Yanımdasın susuyorsun Susuyor konuşmuyorsun Bakıyor görmüyorsun Dokunsan donacağım İçimde intihar korkusu var Bir gülsen ağlayacağım Bir gülsen kendimi bulacağım İçimde soluyorsun İki can var içimde Korkular salıyorsun üstüme korkular Her an başka biçimde
Sen betonlar içinde, ben senin özleminde Sen yangınlar içinde, ben mazlumun türküsünde Aydınlığı aradık, karanlıklar içinde Sen dünün hasretinde, ben yarınların derdinde
Sen bir yana, ben bir yana Dostlarımız bir yana Bölünsek de, çözülsek de Başkaldırdık zamana
Güneşte kavruluruz, kıraç topraklar gibi Hazanda savruluruz, serseri yapraklar gibi Yalnızlığı yaşarız, geride kalan gibi Düşer düşer kalkarız, her eylüle isyan gibi
Olaki yürürüm bir başka aşka Ya da yürürüm mavi olmayan bir gülüşe Unutmaki tek aşk olduğum sensin Aşık olduğum değil
Karanlıkla süzülüyor içime yıkım Dur diyorum yıkılıyorum Uçurumları baş ucuma koyuyorum sonra Okşuyorum saçlarını rüzgarda Sıcak, ılık bir koku siniyor yüreğime Gitme diyorum gitme düşüyorum Sonra beni soruyorlar bana Tanımıyorum diyorum Daha hiç karşılaşmadık Aynı çizgide bilge sus umu dinliyorlar Ben sustukca Yazık, bir çığlığın doğuşu gibi ölüyorlar Önce bir bir, sonra hepsi Sonra bir uçurumlar kalıyor birde yıkımlar Verilen herşey borçmus gibi alınıyor Önce bir bir, sonra hepsi Sonra mı bir ben kalıyorum, birde yalnızlık Uçurumlar, yıkımlar, ben ve yalnızlık Zorlu bir savaşın unutulmuş cesetleri gibi Yatıyoruz yan yana Öpüşüyoruz, sevişiyoruz da hatta Herşey oyunun yasaklarına uygun bir günah oluyor Tek umudumuzu göğe gelin ediyoruz Telli, kanlı düğün işte Üşüyor saçlar biliyorum dargınmısın Bu baharda mayısta bıraktığım gibi misin hala Vurulmuş çocuk gibi büyümemiş yüreğinde hüzün Hala kaçıyormusun zamansız Gözlerini bırakarak birilerinde Hala ellerinden tutup sevgileri Dipsiz kuyuya salıyor musun ağlayarak Küçücük bir dokunuşla son sevilen olabiliyor musun
Kendin kadar aklımdasın Hala öyle savruk bir gök Hala öyle yerini yurdunu bulamamış bir mavi Ve aşkını şaşırmış bir tanrı Çoğalan sızısıyla mutlu bir yara Öyle misin mavi gözlü sarı saçlı yoldaşım Öyle bıraktığım gibi misin Gerceği yakmada hala usta mısın Yoksa çırak mı yanarken yalanda Saçlarıma dolanan aydınlığımsın Somutlaştıramadığım tek imgemsin şiirde Anlattıkça eksilen tek anlam Anlattıkça eksilen tek anlam Hala bıraktığım gibi misin Yoksa beni bıraktığın gibi mi Kaç mevsimsiz kar düştü toprağıma Kaç mevsimsiz kar düştü benim toprağıma Hala bıraktığım gibi misin..?
Ak ve git yürek suyum ak ve git.. ister derin sular gibi dingin,ister deli sularca öz kuyusunu kazıp.. bırak içimdeki yatağın kurusun, bırak hasretinle yüreğim kavrulsun sabah gözünü açmadan güne,gözlerin değmeden yüreğime.. git terket..! gitmek her akarsuyun yazgisidir..._
sezen’in mükemmel müziği eşliğinde büyüleyici bir ses. ve harika bir şiir… çook güzeell çookk… tee fransa’dan buralara yansıyan hoş bir esinti idi. bu muhteşem resital için teşekkürler Ask Gibi Aydinlik Olum Gibi Karanlik :)
'Ben sizden de değilim, diğerlerinden de. Ben ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım. Ben hala şiir okuyanlardanım...'
Üstünde yağmurdan başka bir şey yoktu Anlam olmak için yeterince çıplaktın. Şiirin nasıl bir şey olması gerektiğini Hatırlatıyordu gözlerin, Sana böyle inandım.. Ben inanmak için şiir yazıyorum, Gözlerin Neyi hatırlatıyorsa ona inanıyorum..
içimden ediyorum şiirleri, bazı zaman dişlerimi sıkarak, vermiyorum kimseye benim olanı.. baldırıçıplak ve fütursuz düşüncelerimi.. herkesin duyacağı sessizlikte, içimden ediyorum..
Necip Fazıl’ın Veda şiiri, kısa bir şiir olmasına rağmen metaforlar bakımından çok zengin bir şiirdir… Özellikle aşk haliyle yazılmış olan şiir, ayrılık ve kavuşma ümidi arasında gidip gelen bir ruh halini istiarelerle okuyucuya ulaşırken aynı zamanda her okunuşta farklı anlamlar çıkarabilme imkânını da sunmakta….
Bu şiir okunurken, özellikle doğu şiirinin ayrılık ve kavuşma diyalektiğinin, özellikle ayrılığın içinde barındırdığı kavuşma ümidini iyi hissetmek gerekiyor… Fakat öte taraftan kavuşma da içinde ayrılık ızdırabını barındırır…
Ayrılık ve kavuşma diyalektiğinin bahsi geçen halleri göz önünde bulundurulduğu zaman ayrılığın içindeki kavuşma ümidi, kavuşma içindeki ayrılma karamsarlığına yeğlenir... Veda şiiri de bu minval üzerine yazılmış bir şiirdir bize göre… ismiyle ters gibi gelse de bu böyledir… Bu uyarıları yaptıktan sonra şiirin bizim tarafımızdan yorumunu aşk ehline sunmak vacip oldu efendim…
Elimde, sükutun nabzını dinle, Dinle de gönlümü alıver gitsin! Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle, Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!
malum şiirin ismi veda… ve her veda içinde titrek bir ümidi taşır… ilk dizelerden itibaren bu hal hissidilir şiirde… aşık son ümit olarak sükûtuna sığınmaktadır… yani sükût, en iyi hâl ifadesidir… söz bitmiştir, göz bitmiştir, duymak bitmiştir ama sadece ‘’hissediş’’ kalmıştır…
sükûtun nabzı hissedilirse aşkının ne olduğu anlaşılacaktır… burada yalvarış vardır…. ve bu son ümit ile aşık, gönlünü bedelsiz bir şekilde sevgiliye verecektir: ‘’dinle de gönlümü alıver gitsin! ’’
ve sevgilinin silahı kor kordur…. Aşık’ın ise elinde sadece yaşlı gözler vardır ve bu gözleri feda edercesine “saçlarımdan tutup”, yani “sürüyerek”, “kor gözlerinle yaşlı gözlerime” yani “yüreğimden akıp gelen ve dünyanın en güzel, en saf pınarı olan benim gözlerime dal”, diyor ve ekliyor:
Yürü, gölgen seni uğurlamakta, Küçülüp küçülüp kaybol ırakta, Yolu tam dönerken arkana bak da, Köşede bir lahza kalıver gitsin!
şair ümidini kaybetmiştir, ikinci kıtada... hafif sitem vardır… aşık’a sitem bile ağır gelir, lâkin ümidini tekrar yeşertmek adına bu hamleye ihtiyacı vardır… yürü, gölgen seni uğurlamakta diyerek aşık uğurlama işini gölgeye verir ve bak ben uğurlamıyorum, çünkü yalvardım sana, hatta pınarlarımı feda ettim, ama sen gelmedin, der ve seni ancak gölgen uğurlar diyerek sitemini belirtir….
hatta git git, sen o kadar küçüleceksin ki, uzaklaştıkça, ben seni en son öyle hatırlayacağım, der… ama bir taraftan da bu sitemin ağır olduğunu, son bir bakışına bile ihtiyacı olduğunu yalvaran bir dille ifade eder aşık…
der ki;
ben senin küçülmene tahammül edemem, benim hatırlayacağım şey uzaklaştıkça küçülen suretin değil, bilakis eğer himmet edersen, bana acırsan köşede son bir kez atacağın bakıştır...
çünkü o bakış, ümidi tekrar yeşertecektir…. belki de aşık vehminde aşkı yaşamayı sürdürmek için bunu istemektedir… çünkü son bakış, veda bakışı ayrılığın ızdırabında yürekte, ruhta hep yaşayacak; yürekte yaşayan bu bakış, aşık’ın vehmini süsleyecektir…
Ümidim yılların seline düştü, Saçının en titrek teline düştü, Kuru bir yaprak gibi eline düştü, İstersen rüzgara salıver gitsin!
aşık artık yıllardan, sel gibi akıp giden zamandan ümit beslemektedir; zirâ, her ayrılık kavuşma ümidini de içinde barındırır…kavuşma da ayrılığı barındırır…biri ümit, biri ızdırap... kavuşma anlıktır... onun için ayrılıktaki kavuşma ümidi, hayatın bütün alanlarına sirayet etmiştir; yani, hayatın usaresi ümittir… daha doğrusu hayatın usaresi aşktır, ve aşkta da mutlak kavuşma söz konusu değildir… bu yüzden aşıklarda öfke değil en fazla sitem vardır; zirâ, kavuşma ümidi ızdıraba galiptir…
yıllara yani zamana vermiştir ümidini artık... aşık buradan tekrar sevgiliye döner ve onu uğurlarken son olarak gördüğü saçının en titrek telinden medet ummaya başlar… en titrek saç ise merhametin, inciliğin ve aşk bilirliğin sembolüdür… böyle özellikleri olan bir şey ise aşkın hallerinden haberdardır ve bu haliyle de sevgiliye bazı şeyleri hatırlatacaktır… böyle güzel hasletleri olan şey zaten aşkın ızdırabını bilir ve dolayısıyla aşık’ın çektiği acıdan sevgiliyi haberdar eder…
o tel, bütün vücudu aşarak yüreği titretecektir.... çünkü yürek esastır; vücut, sadece görüntüdür; vücudu, güzelliği ayakta tutan yürektir… yüreği yürek yapan da aşktır... aşkın titretmediği yürek, kalp kapkaradır… ruh yoktur onda, ancak benlik vardır…
şair, o titrek telden ümit beslerken, aynı zamanda o tel en zayıf tel olması hasebiyle düşme ihtimali de vardır... kavuşmanın kısalığı burada tekrar devreye girer… ve o titrek telin düşüşü, yavaş yavaş şairi zamanın hızla akıp giden acımasızlığında ümidi de kuru bir yaprak haline getirir... fakat burada yine sevgilinin eline düşmek ümidi vardır... yani kuru yaprağın sevgilinin eline düşmesi bir nevi kavuşmadır... o ele dokununca, kavuşunca aşık kendisinin helakını dahi sevgilinin iradesine bırakmaktadır... yani, kuru bir yaprak gibi eline düşen ümidimi, istersen rüzgâra salıver gitsin, diyor...
derkenâr: efendim; Necip Fazıl Kısakürek’in veda şiiri üzerine yaptığımız şerh denemesini kültür, edebiyat, irfân ve sanat hazinelerinize armağan ediyorum….
şiiri tanımlamak başka bir şey herşeyden farklı ve bazen öyle yerlerde ve öyle bir zaman da aklından geçenleri kelimlere dökmek ve güzellği karşısında heyrete düşmek ve duygulrının yoğunluğunda olmak harkulade...
aynı şiiri kaçıncı kez yazışların yenik denemesiydi ve bulunabilecek hangi kelime bayat kelimesinin ötesiydi sonra durağını şaşırdı tüm durmuşluklar sonra mecalsiliğine yordam aradı anlam bulunamıyordu yazık sadece donup kalıyordu kar tanesi öncesi su muydu buhar mıydı alev miydi hissedemiyordu iki adımlık yola bile hayat çıkmazlar koyuyordu
Ey Kutlu Direniş Bir bahar güneşi gibi doğdun üzerimize Filizlendik,toprağı deldik çıktık gün yüzüne Kara bulutlar çömeldiğinde şu nur yüzlere Dağıttın zulmeti,sildin zilleti Ey Kutlu Direniş
Şiddetli kasırgalar,çetin kışlar yaşadık Karanlık dehlizlerde garib ellerde yalnız kaldık Seher vakitlerinde yüce Rabbe yalvardık Umudu sende bulduk Ey Kutlu Direniş
Mazlumlar kurtuluş diye feryad ederken Zindan Yusufileri özgürlük diye haykırırken Yetim çocuklar baba baba diye ağlarken Kalblere,gönüllere teselli oldun Ey Kutlu Direniş
Şehidin ağzında ALLAHU EKBER sadasıydın Yusufun mekanında sabır ve sebattın Çağdaş medinelerde mekke firakının acısıydın Bildim sen aşktın,hasrettin Ey Kutlu Direniş
Biz seni Erkamın evinde gördük Biz seni Hüseyni Kerbelalarda tanıdık Sensiz bak ne hale geldi insanlık Ancak senle biter bu zillet Ey Kutlu Direniş
Yusufi zindan meskunlarının ağzında Mekke muhacirlerinin akıllarında Kurşunlanan şehidlerin bağırlarında Sen vardın,sen vardın Ey Kutlu Direniş
Direniş,direniş,şehadet ve zafer Ya Rabb,bize bu iki güzellikten birini ver Şehadet ve zaferin yolu direnişten geçer Bildim seni ancak yiğit erler seçer Ey Kutlu Direniş
https://www.dr.com.tr/kitap/taksim/edebiyat/siir/turk-siiri/urunno=0002052614001
https://www.kolnkutuphane.de/taksim-652204
Dönemine ve bölgesine göre kişisel ilişkilerin çelmeleyen yapısında doğruluk çıpasına bağlananların itiraz refleksinde ortaya çıkan zaman ve mekan aşan öte bilgisiyle ortak üreyen teskin edici yorum olan şiirdir, itiraz baki, soru açık uçlu, cevap kesinliksiz, yatırımın geri dönüşü muğlak, kesinmiş gibi samimi davranışın açığa çıkardığı giz olarak bütün güllerin açtığı bahçe, kokusuyla mest, aşkınlığın mutluluk vaadi ve vadisi, kaybolduğun ya da kendini bulduğun, kolaylıklar.
Kendine iyi bak. Bir daha hiçbir ana doğurmaz seni. Bir daha hiçbir cihan bulamaz seni.”
“… Öperim ömrüm.”
Sabrın bütün sınavlarından geçip , direncini emek kokan bahçelerine beni konuk edebilecekmisin ?
Şiir ötesinde bir kapı
Kelimeler ile örülmüş bir yanı
Bir yanında dizeler yatar ,saklar zamanı
Bir yanı boşlukta kovalar Kalemlerin şahını
Bir kalemden uzak bir yol
Yolun sonunda yelken açmış şiirler bol
Şiirler ötesinde görünen bir kol
Bir kapının arasından geçen uzun bir yol
İyiyim ben merak etme
O bildik martı telaşı hala içimde
Derdim, o hiç kaybolmasın diye
Hüzün var birde, olmazsa olmazım
Hep dursun bir köşede, hiç ayrılmasın
Ve sen... diğer yarım
Ruhumu besleyen
Şiirime söz olan
En uzakta ki en yakınım
sen...
Bugün de tıpkı şairin dediği gibi;
Mıh gibi aklımdaydın.
Birhan Eroğlu
Hani derler ya;
ben sensiz yaşayamam, diye.
İşte ben onlardan değilim.
Ben sensiz de yaşarım;
ama seninle bir başka yaşarım.
NHR
sözlü anlatma hayattır, yazılı anlatma ise hayatın gölgesidir
Birer yolcuyduk aynı ormanda kaybolmuş,
Aynı çıtırtıyla ürperen bir serçe,
Hep aynı yerde karşılaşırdık tesadüf bu,
Birer tomurcuktuk hayatın kollarında,
Birer çiğ damlasıydık,
Bahar sabahında, gül yaprağında.
Dedim ya, hiç yoktan susturuldu şarkımız.
Yüreğim kanıyor, yüreğim kanıyor.
Bitmeseydi, bitmeseydi bizim öykümüz böyle.
Göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor.
Olmasaydı sonumuz böyle.
Yüreğine sağlık çok güzel...
Dedin, 'Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır nereye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım.'
Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma-
Bir gemi yok, bir yol yok sana
Değil mi ki, hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada...
K.K. (M.E.Ş) ANKARA 2001
Bana birşeyler anlat
Canım çok sıkılıyor
Bana birşeyler anlat
İçim içimden geçiyor
Yanımdasın susuyorsun
Susuyor konuşmuyorsun
Bakıyor görmüyorsun
Dokunsan donacağım
İçimde intihar korkusu var
Bir gülsen ağlayacağım
Bir gülsen kendimi bulacağım
Depremler oluyor beynimde
Dışarda siren sesi var
Her yanımda susmuş insanlar susmuş
İçimde ölen biri var
Hadi birşeyler söyle
Çocuk gözlerim dolsun
İçinden git diyorsun
Duyuyorum gülüm
Gideceğim, son olsun
Yanımdasın susuyorsun
Susuyor konuşmuyorsun
Bakıyor görmüyorsun
Dokunsan donacağım
İçimde intihar korkusu var
Bir gülsen ağlayacağım
Bir gülsen kendimi bulacağım
İçimde soluyorsun
İki can var içimde
Korkular salıyorsun üstüme korkular
Her an başka biçimde
Her sürgünün gözlerine
Bu sebepten ah geceye
Kanatlanmış güvercine
Kırılacağım, kırılacağım
Yeter ki bil sen.
Yorgun alnımda şafaklar
Bir düş kursun arkadaşlar
Bırak iz sürsün şarkılar
Yeter ki bul sen.
Mahpushane duvarlarına
Hüznümü yazacağım
Her gün seni düşünüp
Yok olacağım.
Al öfkemi koy yanına
Günü düşür dağlarıma
Haydi, dokun gözyaşıma
Ağlayacağım, ağlayacağım
Yeter ki gül sen.
Gelen gideni aratırmış :)
Sen betonlar içinde, ben senin özleminde
Sen yangınlar içinde, ben mazlumun türküsünde
Aydınlığı aradık, karanlıklar içinde
Sen dünün hasretinde, ben yarınların derdinde
Sen bir yana, ben bir yana
Dostlarımız bir yana
Bölünsek de, çözülsek de
Başkaldırdık zamana
Güneşte kavruluruz, kıraç topraklar gibi
Hazanda savruluruz, serseri yapraklar gibi
Yalnızlığı yaşarız, geride kalan gibi
Düşer düşer kalkarız, her eylüle isyan gibi
Gelde bu saatte umut altınçağ dinle:(((
Seyduna'yami yanmali şimdi,
akıp giden ırmaklarınami
Yoksa! ...
Sanami...
Olaki yürürüm bir başka aşka
Ya da yürürüm mavi olmayan bir gülüşe
Unutmaki tek aşk olduğum sensin
Aşık olduğum değil
Karanlıkla süzülüyor içime yıkım
Dur diyorum yıkılıyorum
Uçurumları baş ucuma koyuyorum sonra
Okşuyorum saçlarını rüzgarda
Sıcak, ılık bir koku siniyor yüreğime
Gitme diyorum gitme düşüyorum
Sonra beni soruyorlar bana
Tanımıyorum diyorum
Daha hiç karşılaşmadık
Aynı çizgide bilge sus umu dinliyorlar
Ben sustukca
Yazık, bir çığlığın doğuşu gibi ölüyorlar
Önce bir bir, sonra hepsi
Sonra bir uçurumlar kalıyor birde yıkımlar
Verilen herşey borçmus gibi alınıyor
Önce bir bir, sonra hepsi
Sonra mı bir ben kalıyorum, birde yalnızlık
Uçurumlar, yıkımlar, ben ve yalnızlık
Zorlu bir savaşın unutulmuş cesetleri gibi
Yatıyoruz yan yana
Öpüşüyoruz, sevişiyoruz da hatta
Herşey oyunun yasaklarına uygun bir günah oluyor
Tek umudumuzu göğe gelin ediyoruz
Telli, kanlı düğün işte
Üşüyor saçlar biliyorum dargınmısın
Bu baharda mayısta bıraktığım gibi misin hala
Vurulmuş çocuk gibi büyümemiş yüreğinde hüzün
Hala kaçıyormusun zamansız
Gözlerini bırakarak birilerinde
Hala ellerinden tutup sevgileri
Dipsiz kuyuya salıyor musun ağlayarak
Küçücük bir dokunuşla son sevilen olabiliyor musun
Kendin kadar aklımdasın
Hala öyle savruk bir gök
Hala öyle yerini yurdunu bulamamış bir mavi
Ve aşkını şaşırmış bir tanrı
Çoğalan sızısıyla mutlu bir yara
Öyle misin mavi gözlü sarı saçlı yoldaşım
Öyle bıraktığım gibi misin
Gerceği yakmada hala usta mısın
Yoksa çırak mı yanarken yalanda
Saçlarıma dolanan aydınlığımsın
Somutlaştıramadığım tek imgemsin şiirde
Anlattıkça eksilen tek anlam
Anlattıkça eksilen tek anlam
Hala bıraktığım gibi misin
Yoksa beni bıraktığın gibi mi
Kaç mevsimsiz kar düştü toprağıma
Kaç mevsimsiz kar düştü benim toprağıma
Hala bıraktığım gibi misin..?
Ak ve git yürek suyum ak ve git..
ister derin sular gibi dingin,ister deli sularca öz kuyusunu kazıp..
bırak içimdeki yatağın kurusun,
bırak hasretinle yüreğim kavrulsun
sabah gözünü açmadan güne,gözlerin değmeden yüreğime..
git terket..!
gitmek her akarsuyun yazgisidir..._
sezen’in mükemmel müziği eşliğinde büyüleyici bir ses.
ve harika bir şiir…
çook güzeell çookk… tee fransa’dan buralara yansıyan hoş bir esinti idi.
bu muhteşem resital için teşekkürler Ask Gibi Aydinlik Olum Gibi Karanlik :)
'Ben sizden de değilim,
diğerlerinden de.
Ben ölüme dair yemin etmeyenlerden,
tehdit savurmayanlardan,
dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım.
Ben hala şiir okuyanlardanım...'
F.Kahlo
Üstünde yağmurdan başka bir şey yoktu
Anlam olmak için yeterince çıplaktın.
Şiirin nasıl bir şey olması gerektiğini
Hatırlatıyordu gözlerin,
Sana böyle inandım..
Ben inanmak için şiir yazıyorum,
Gözlerin
Neyi hatırlatıyorsa ona inanıyorum..
içimden ediyorum şiirleri,
bazı zaman dişlerimi sıkarak,
vermiyorum kimseye benim olanı..
baldırıçıplak ve fütursuz düşüncelerimi..
herkesin duyacağı sessizlikte,
içimden ediyorum..
Necip Fazıl’ın Veda şiiri, kısa bir şiir olmasına rağmen metaforlar bakımından çok zengin bir şiirdir… Özellikle aşk haliyle yazılmış olan şiir, ayrılık ve kavuşma ümidi arasında gidip gelen bir ruh halini istiarelerle okuyucuya ulaşırken aynı zamanda her okunuşta farklı anlamlar çıkarabilme imkânını da sunmakta….
Bu şiir okunurken, özellikle doğu şiirinin ayrılık ve kavuşma diyalektiğinin, özellikle ayrılığın içinde barındırdığı kavuşma ümidini iyi hissetmek gerekiyor… Fakat öte taraftan kavuşma da içinde ayrılık ızdırabını barındırır…
Ayrılık ve kavuşma diyalektiğinin bahsi geçen halleri göz önünde bulundurulduğu zaman ayrılığın içindeki kavuşma ümidi, kavuşma içindeki ayrılma karamsarlığına yeğlenir... Veda şiiri de bu minval üzerine yazılmış bir şiirdir bize göre… ismiyle ters gibi gelse de bu böyledir… Bu uyarıları yaptıktan sonra şiirin bizim tarafımızdan yorumunu aşk ehline sunmak vacip oldu efendim…
Elimde, sükutun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!
malum şiirin ismi veda… ve her veda içinde titrek bir ümidi taşır… ilk dizelerden itibaren bu hal hissidilir şiirde… aşık son ümit olarak sükûtuna sığınmaktadır… yani sükût, en iyi hâl ifadesidir… söz bitmiştir, göz bitmiştir, duymak bitmiştir ama sadece ‘’hissediş’’ kalmıştır…
sükûtun nabzı hissedilirse aşkının ne olduğu anlaşılacaktır… burada yalvarış vardır…. ve bu son ümit ile aşık, gönlünü bedelsiz bir şekilde sevgiliye verecektir: ‘’dinle de gönlümü alıver gitsin! ’’
ve sevgilinin silahı kor kordur…. Aşık’ın ise elinde sadece yaşlı gözler vardır ve bu gözleri feda edercesine “saçlarımdan tutup”, yani “sürüyerek”, “kor gözlerinle yaşlı gözlerime” yani “yüreğimden akıp gelen ve dünyanın en güzel, en saf pınarı olan benim gözlerime dal”, diyor ve ekliyor:
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lahza kalıver gitsin!
şair ümidini kaybetmiştir, ikinci kıtada... hafif sitem vardır… aşık’a sitem bile ağır gelir, lâkin ümidini tekrar yeşertmek adına bu hamleye ihtiyacı vardır… yürü, gölgen seni uğurlamakta diyerek aşık uğurlama işini gölgeye verir ve bak ben uğurlamıyorum, çünkü yalvardım sana, hatta pınarlarımı feda ettim, ama sen gelmedin, der ve seni ancak gölgen uğurlar diyerek sitemini belirtir….
hatta git git, sen o kadar küçüleceksin ki, uzaklaştıkça, ben seni en son öyle hatırlayacağım, der… ama bir taraftan da bu sitemin ağır olduğunu, son bir bakışına bile ihtiyacı olduğunu yalvaran bir dille ifade eder aşık…
der ki;
ben senin küçülmene tahammül edemem, benim hatırlayacağım şey uzaklaştıkça küçülen suretin değil, bilakis eğer himmet edersen, bana acırsan köşede son bir kez atacağın bakıştır...
çünkü o bakış, ümidi tekrar yeşertecektir…. belki de aşık vehminde aşkı yaşamayı sürdürmek için bunu istemektedir… çünkü son bakış, veda bakışı ayrılığın ızdırabında yürekte, ruhta hep yaşayacak; yürekte yaşayan bu bakış, aşık’ın vehmini süsleyecektir…
Ümidim yılların seline düştü,
Saçının en titrek teline düştü,
Kuru bir yaprak gibi eline düştü,
İstersen rüzgara salıver gitsin!
aşık artık yıllardan, sel gibi akıp giden zamandan ümit beslemektedir; zirâ, her ayrılık kavuşma ümidini de içinde barındırır…kavuşma da ayrılığı barındırır…biri ümit, biri ızdırap... kavuşma anlıktır... onun için ayrılıktaki kavuşma ümidi, hayatın bütün alanlarına sirayet etmiştir; yani, hayatın usaresi ümittir… daha doğrusu hayatın usaresi aşktır, ve aşkta da mutlak kavuşma söz konusu değildir… bu yüzden aşıklarda öfke değil en fazla sitem vardır; zirâ, kavuşma ümidi ızdıraba galiptir…
yıllara yani zamana vermiştir ümidini artık... aşık buradan tekrar sevgiliye döner ve onu uğurlarken son olarak gördüğü saçının en titrek telinden medet ummaya başlar… en titrek saç ise merhametin, inciliğin ve aşk bilirliğin sembolüdür… böyle özellikleri olan bir şey ise aşkın hallerinden haberdardır ve bu haliyle de sevgiliye bazı şeyleri hatırlatacaktır… böyle güzel hasletleri olan şey zaten aşkın ızdırabını bilir ve dolayısıyla aşık’ın çektiği acıdan sevgiliyi haberdar eder…
o tel, bütün vücudu aşarak yüreği titretecektir.... çünkü yürek esastır;
vücut, sadece görüntüdür; vücudu, güzelliği ayakta tutan yürektir…
yüreği yürek yapan da aşktır... aşkın titretmediği yürek, kalp kapkaradır… ruh yoktur onda, ancak benlik vardır…
şair, o titrek telden ümit beslerken, aynı zamanda o tel en zayıf tel olması hasebiyle düşme ihtimali de vardır... kavuşmanın kısalığı burada tekrar devreye girer… ve o titrek telin düşüşü, yavaş yavaş şairi zamanın hızla akıp giden acımasızlığında ümidi de kuru bir yaprak haline getirir... fakat burada yine sevgilinin eline düşmek ümidi vardır... yani kuru yaprağın sevgilinin eline düşmesi bir nevi kavuşmadır... o ele dokununca, kavuşunca aşık kendisinin helakını dahi sevgilinin iradesine bırakmaktadır... yani, kuru bir yaprak gibi eline düşen ümidimi, istersen rüzgâra salıver gitsin, diyor...
derkenâr: efendim; Necip Fazıl Kısakürek’in veda şiiri üzerine yaptığımız şerh denemesini kültür, edebiyat, irfân ve sanat hazinelerinize armağan ediyorum….
bunu cin ve ötesi diye betimlesek daha doğru bir tasvir olur...
bu uğurda cebelleşiyor ama bakalım sonu nolcak..
hihihihi
şiiri tanımlamak başka bir şey herşeyden farklı ve bazen öyle yerlerde ve öyle bir zaman da aklından geçenleri kelimlere dökmek ve güzellği karşısında heyrete düşmek ve duygulrının yoğunluğunda olmak harkulade...
aynı şiiri kaçıncı kez yazışların
yenik denemesiydi
ve bulunabilecek hangi kelime
bayat kelimesinin ötesiydi
sonra durağını şaşırdı tüm durmuşluklar
sonra mecalsiliğine yordam aradı
anlam bulunamıyordu yazık
sadece donup kalıyordu kar tanesi
öncesi su muydu
buhar mıydı
alev miydi
hissedemiyordu
iki adımlık yola bile hayat çıkmazlar koyuyordu
Şiirin sizi alıp götürdüğü yer, düşünce ya da an...
Güneş doğacak,güneş doğacak
Aydınlık insanlar,aydınlık gelecek
Aydınlık yeryüzü,aydınlık gökyüzü
Cennet misali,cennet misali.
Güneş batacak,güneş batacak
Karanlık insanlar,karanlık gelecek
Karanlık yeryüzü,karanlık gökyüzü
Cehennem misali,cehennem misali.
Ey Kutlu Direniş
Bir bahar güneşi gibi doğdun üzerimize
Filizlendik,toprağı deldik çıktık gün yüzüne
Kara bulutlar çömeldiğinde şu nur yüzlere
Dağıttın zulmeti,sildin zilleti Ey Kutlu Direniş
Şiddetli kasırgalar,çetin kışlar yaşadık
Karanlık dehlizlerde garib ellerde yalnız kaldık
Seher vakitlerinde yüce Rabbe yalvardık
Umudu sende bulduk Ey Kutlu Direniş
Mazlumlar kurtuluş diye feryad ederken
Zindan Yusufileri özgürlük diye haykırırken
Yetim çocuklar baba baba diye ağlarken
Kalblere,gönüllere teselli oldun Ey Kutlu Direniş
Şehidin ağzında ALLAHU EKBER sadasıydın
Yusufun mekanında sabır ve sebattın
Çağdaş medinelerde mekke firakının acısıydın
Bildim sen aşktın,hasrettin Ey Kutlu Direniş
Biz seni Erkamın evinde gördük
Biz seni Hüseyni Kerbelalarda tanıdık
Sensiz bak ne hale geldi insanlık
Ancak senle biter bu zillet Ey Kutlu Direniş
Yusufi zindan meskunlarının ağzında
Mekke muhacirlerinin akıllarında
Kurşunlanan şehidlerin bağırlarında
Sen vardın,sen vardın Ey Kutlu Direniş
Direniş,direniş,şehadet ve zafer
Ya Rabb,bize bu iki güzellikten birini ver
Şehadet ve zaferin yolu direnişten geçer
Bildim seni ancak yiğit erler seçer Ey Kutlu Direniş
Şiir yaşama tutunabilinecek bir can simidi.Şiir ötesi ise yaşamın derinliğine tutunurken o can simidini sımsıkı tutunmak....