Sibel Yalçın, henüz 18 yaşındayken, 9 Haziran 1995 tarihinde DYP İstanbul İl Merkezi önünde bir polisi öldürdükten sonra girdiği çatışmada öldürülen DHKP-C militanı. Eylemi, göz altına alındıktan 4 ay sonra cesedi bulunan Ayşenur Şimşek`in intikamını almak için gerçekleştirdiği söylenir. Eylemi gerçekleştirdikten sonra Okmeydanı`nda bir eve girmiş ve ev sahiplerini evden çıkardıktan sonra polisle çatışmaya başlamıştır. Polisin teslim ol çağrısına 'Siz bizim teslim olduğumuzu nerde gördünüz, asıl siz teslim olun, ' diye karşılık verdiği söylenir. Çatışmada hayatını kaybetmiştir.
Cenazesi 5 gün süreyle verilmemiştir, ancak 16 Haziran tarihinde alınan cenazesi Alibeyköy Mezarlığı`nda toprağa verilmiştir.
Yazar Nihat Behram, Sibel Yalçın için bir şiir yazmış ve bu şiiri Grup Yorum çeşitli eklemerle birlikte besteleyerek Sibel Yalçın Destanı adıyla Geliyoruz albümünde okumuştur.
on sekizinde yüreğini ortaya koymuş,büyük insan...asil insan...güzel insan...Sibel Yalçın...
selam yoldaş selam sana selam silah elde düşenlere düşen yoldaş der ki “yola devam” ne güzel gülüyorsun alnında parlayan güneş yolumuzu aydınlatıyor selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam...
Sibel Yalçın Destanı 1. Biz Hiç Teslim Olmadık Ki!
Daha onsekizinde. Ömrünün baharında. Ölüm daha çok uzak yaşına. Umut onunla, sevinç onunla, gelecek onunla. Yükselsin diye erdemin bayrağı semalarımızda, onsekizinde, ömrünün baharında, yüreğine doldurup umudu, düştü hasretinin ardına. Erken büyüyor çoçuklarımız. Onaltı yaşında direnişçi, onsekizinde bir kahraman. Öyle bilge, öyle insan, gözlerinde gökyüzünün yedi rengi. Uyanıyor bir Haziran sabahında İstanbul. Uyanıyor Gazi, uyanıyor Armutlu, Okmeydanı uyanıyor. Gündönüyor, varoşlardan akıyor hayat. Taze bir bahar havası sokaklarda. Uyanıyor İstanbul. Gencecik bir kızın, Sibel’in zafer sloganlarıyla. Bu haykırış, bu slogan, bu ses. Tanıyor bu sesi insanlık binlerce yıl öncesinden, Anadolu köylerinden tanıyor. Baba İshak’tan, Demirci Kawa’dan, Köroğlu’ndan, Bedreddin’den tanıyor. Pir Sultan’ın sesi bu. Yüzyıllar öncesinden bugüne uzanan. Bir ana, nasıl korursa yavrularını kötülüklerden, bir güvercin nasıl çırpınırsa yavruları için, öyle koruyor yoldaşlarını. Onun mayasında vefa var, özveri var, tereddütsüz kendini feda etmek var yolunu gözleyenlere. O feda kuşağının evladı. Kaç kez geçti de ateş çemberinden, kaç kez sınadı da yüreğini kavgada, öyle aldı bu yükü omuzlarına. Geri çekiliyor vuruşa vuruşa. Gecekondular sıralanmış yolu boyunca. Çiçekleniyor sokaklar o vuruştukça. Gözler aralamış perdeleri. “Gir içeri” diyor gözler. “Burası siper, burası vatan sana”. Sırtından sıvazlıyorlar Sibel’i. Gözlerimizden bir damla yaş olup akanlar. Dört mevsime, yedi iklime sorduklarımız. Canımızdan çok sevdiklerimiz. Kulağına eğiliyorlar ve “SOR bunların hesabını” diyorlar. “Bir vakit orman kuytuluklarına atılmanın, dipsiz kuyulara salınmanın, ahlaksızlıkların, namussuzlukların...SOR bunların hesabını. Makineye kaptırılan kol için sor, Üzerine kurşun yağan bedenler için SOR”. Güç veriyorlar. Damarlarına taze kan oluyorlar. Akacaklarını bile bile. Biz hiç teslim olmadık ki. Pir Sultan teslim olmadı ki Hızır Paşa’ya. Mahir teslim olmadı ki. Bedreddin bir kez bile el pençe divan durmadı ki. Seyid Rıza dar ağacında kendi çekti ya ipini. Çiftehavuzlar’da, Bağcılar’da, nazlı nazlı dalgalanan bayrağımız, Sabo’larımız, Niyazi’lerimiz hiç teslim olmadı ki. Yazmaz tarih kitapları başeğdiğimizi zulmün önünde. Ölüme, yarine hasret bir sevdalı gibi sarılıp öylece ölürüz de, başeğmeyiz yine de zulmün önünde. Ey evladını yitirmiş analar. Ey şafak söktüğünde yola dizilip, gecekondu sokaklarında çamura toza bulananlar, alnından akan terle, toprağı işleyenler. Bir dilim ekmek için, gündoğumuyla günbatımını, kör karanlık mahzenlerde yitirenler. Ey işçiler. Gökkuşağının renkleriymişçesine tamamlayanlar birbirlerini, Anadolu’ya can katanlar, halklarımız! Öpün koklayın hasretle. Vatan diye kucaklayın şimdi o gülen fotoğrafı... SİBEL’İ...
Namluların gölgesinde binlerce yürek, sahip çıktı Sibel’e. Komutan binlerce el üzerinde, sarı bir yıldızın ışığıyla uğurlandı. Halk evladını bağrına bastı. Şimdi, sokakları yakıp kavuran, sadece gökyüzüne asılı duran güneşin sıcağı değil, bir halkın öfkesi yakıyor şimdi zulmün bağrını. Delikanlılarımız, genç kızlarımız, üzerine dünyanın en güzel türküsünü adı işlenmiş kırmızı fularlarını yüzlerine takıp, savurdukları ateş toplarıyla, aydınlatıyorlar gecenin karanlığını. Şimdi cenk mevsimidir. Dağların heybetini alıp ardına yürüyenler, zindan karanlığına direnler, Buca’da, Ümraniye’de destan yazanlar ve yeni destanlara bilenenler, Anadolu’nun her köşesinde, zulmedenlerin düşlerini karabasanlara çevirenler, binlerce Sibel olup haykırıyorlar.
Kavganın alevlidir rüzgarı Yayılır gider ılık ılık Dağların başakların üzerinden Buğday gibi bereketli Akarsu gibi aydınlık Kim demiş ölüm var diye bize Kardeş kardeş atan bu yürek bizim Hey! Bize ölüm yok Bu yürek hiç durmayacak Bu yürek hiç susmayacak
Karşılık gözetmiyor o gencecik insanlar... Bu direniş senin için ey halk... Bunun için en gençlerimizi ölümle tanıştırdık. Gövdeni yüreğinle kırbaçla ey halk, haykır acını bu kara dumanı dağıt
ben adımı o kızdan almişim
ve ben çok mutluyum
Sibel Yalçın, henüz 18 yaşındayken, 9 Haziran 1995 tarihinde DYP İstanbul İl Merkezi önünde bir polisi öldürdükten sonra girdiği çatışmada öldürülen DHKP-C militanı. Eylemi, göz altına alındıktan 4 ay sonra cesedi bulunan Ayşenur Şimşek`in intikamını almak için gerçekleştirdiği söylenir. Eylemi gerçekleştirdikten sonra Okmeydanı`nda bir eve girmiş ve ev sahiplerini evden çıkardıktan sonra polisle çatışmaya başlamıştır. Polisin teslim ol çağrısına 'Siz bizim teslim olduğumuzu nerde gördünüz, asıl siz teslim olun, ' diye karşılık verdiği söylenir. Çatışmada hayatını kaybetmiştir.
Cenazesi 5 gün süreyle verilmemiştir, ancak 16 Haziran tarihinde alınan cenazesi Alibeyköy Mezarlığı`nda toprağa verilmiştir.
Yazar Nihat Behram, Sibel Yalçın için bir şiir yazmış ve bu şiiri Grup Yorum çeşitli eklemerle birlikte besteleyerek Sibel Yalçın Destanı adıyla Geliyoruz albümünde okumuştur.
'Biz hiç teslim olmadık ki...'
on sekizinde yüreğini ortaya koymuş,büyük insan...asil insan...güzel insan...Sibel Yalçın...
selam yoldaş selam sana selam silah elde düşenlere
düşen yoldaş der ki “yola devam”
ne güzel gülüyorsun
alnında parlayan güneş yolumuzu aydınlatıyor
selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam...
Sibel Yalçın Destanı 1. Biz Hiç Teslim Olmadık Ki!
Daha onsekizinde. Ömrünün baharında. Ölüm daha çok uzak yaşına. Umut onunla, sevinç onunla, gelecek onunla. Yükselsin diye erdemin bayrağı semalarımızda, onsekizinde, ömrünün baharında, yüreğine doldurup umudu, düştü hasretinin ardına. Erken büyüyor çoçuklarımız. Onaltı yaşında direnişçi, onsekizinde bir kahraman. Öyle bilge, öyle insan, gözlerinde gökyüzünün yedi rengi. Uyanıyor bir Haziran sabahında İstanbul. Uyanıyor Gazi, uyanıyor Armutlu, Okmeydanı uyanıyor. Gündönüyor, varoşlardan akıyor hayat. Taze bir bahar havası sokaklarda. Uyanıyor İstanbul. Gencecik bir kızın, Sibel’in zafer sloganlarıyla. Bu haykırış, bu slogan, bu ses. Tanıyor bu sesi insanlık binlerce yıl öncesinden, Anadolu köylerinden tanıyor. Baba İshak’tan, Demirci Kawa’dan, Köroğlu’ndan, Bedreddin’den tanıyor. Pir Sultan’ın sesi bu. Yüzyıllar öncesinden bugüne uzanan. Bir ana, nasıl korursa yavrularını kötülüklerden, bir güvercin nasıl çırpınırsa yavruları için, öyle koruyor yoldaşlarını. Onun mayasında vefa var, özveri var, tereddütsüz kendini feda etmek var yolunu gözleyenlere. O feda kuşağının evladı. Kaç kez geçti de ateş çemberinden, kaç kez sınadı da yüreğini kavgada, öyle aldı bu yükü omuzlarına. Geri çekiliyor vuruşa vuruşa. Gecekondular sıralanmış yolu boyunca. Çiçekleniyor sokaklar o vuruştukça. Gözler aralamış perdeleri. “Gir içeri” diyor gözler. “Burası siper, burası vatan sana”. Sırtından sıvazlıyorlar Sibel’i. Gözlerimizden bir damla yaş olup akanlar. Dört mevsime, yedi iklime sorduklarımız. Canımızdan çok sevdiklerimiz. Kulağına eğiliyorlar ve “SOR bunların hesabını” diyorlar. “Bir vakit orman kuytuluklarına atılmanın, dipsiz kuyulara salınmanın, ahlaksızlıkların, namussuzlukların...SOR bunların hesabını. Makineye kaptırılan kol için sor, Üzerine kurşun yağan bedenler için SOR”. Güç veriyorlar. Damarlarına taze kan oluyorlar. Akacaklarını bile bile. Biz hiç teslim olmadık ki. Pir Sultan teslim olmadı ki Hızır Paşa’ya. Mahir teslim olmadı ki. Bedreddin bir kez bile el pençe divan durmadı ki. Seyid Rıza dar ağacında kendi çekti ya ipini. Çiftehavuzlar’da, Bağcılar’da, nazlı nazlı dalgalanan bayrağımız, Sabo’larımız, Niyazi’lerimiz hiç teslim olmadı ki. Yazmaz tarih kitapları başeğdiğimizi zulmün önünde. Ölüme, yarine hasret bir sevdalı gibi sarılıp öylece ölürüz de, başeğmeyiz yine de zulmün önünde. Ey evladını yitirmiş analar. Ey şafak söktüğünde yola dizilip, gecekondu sokaklarında çamura toza bulananlar, alnından akan terle, toprağı işleyenler. Bir dilim ekmek için, gündoğumuyla günbatımını, kör karanlık mahzenlerde yitirenler. Ey işçiler. Gökkuşağının renkleriymişçesine tamamlayanlar birbirlerini, Anadolu’ya can katanlar, halklarımız! Öpün koklayın hasretle. Vatan diye kucaklayın şimdi o gülen fotoğrafı... SİBEL’İ...
Haykir Acini Ey Halk!
Namluların gölgesinde binlerce yürek, sahip çıktı Sibel’e. Komutan binlerce el üzerinde, sarı bir yıldızın ışığıyla uğurlandı. Halk evladını bağrına bastı. Şimdi, sokakları yakıp kavuran, sadece gökyüzüne asılı duran güneşin sıcağı değil, bir halkın öfkesi yakıyor şimdi zulmün bağrını. Delikanlılarımız, genç kızlarımız, üzerine dünyanın en güzel türküsünü adı işlenmiş kırmızı fularlarını yüzlerine takıp, savurdukları ateş toplarıyla, aydınlatıyorlar gecenin karanlığını. Şimdi cenk mevsimidir. Dağların heybetini alıp ardına yürüyenler, zindan karanlığına direnler, Buca’da, Ümraniye’de destan yazanlar ve yeni destanlara bilenenler, Anadolu’nun her köşesinde, zulmedenlerin düşlerini karabasanlara çevirenler, binlerce Sibel olup haykırıyorlar.
Bize Ölüm Yok
Kavganın alevlidir rüzgarı
Yayılır gider ılık ılık
Dağların başakların üzerinden
Buğday gibi bereketli
Akarsu gibi aydınlık
Kim demiş ölüm var diye bize
Kardeş kardeş atan bu yürek bizim
Hey!
Bize ölüm yok
Bu yürek hiç durmayacak
Bu yürek hiç susmayacak
Karşılık gözetmiyor o gencecik insanlar...
Bu direniş senin için ey halk...
Bunun için en gençlerimizi ölümle tanıştırdık.
Gövdeni yüreğinle kırbaçla ey halk, haykır acını bu kara dumanı dağıt