Seyduna kelimesi kelime anlamıyla seyit soyu peygamber efendimizin soyu anlamına gelir bazı dualarda seyduna muhammed diye süre başlarında okunur sabbah kendisine bu unvanı yaklaştırmıştır
Aşk tek kelimedir. Ama anlatılmaz Gel benimle yıllanmış şarap içelim Bak gözlerime aşkı idam edelim Dokunsun dudağın parmak uçlarıma İstersen parmak uçlarımızı keselim
Aşk tek kelimedir. Ama hiç konuşmaz Gel benimle aşkı kadehleyip tek yudumda içelim Yoksa al yanağın toprak ile kirlenir Suyu temiz olan benim Gel benimle aşkı içelim
Aşk tek kelimedir. Ama hiç paylaşılmaz Şahrudum sınama beni, ellerim yorgun Gel seninle tek bir ömre sığalım Kaderler çift yaratılmıştır şahrudum Sen gel biz tek yaşayalım Seni alnıma yazana secde halindedir alnım Uzatma gel Gel boz namazımı şahrudum Gel ki aşk ile ölelim,,,
seyduna şiiliğin bir kolu olan ismaililik mezhebinde tam karşılığı olmasada halifelik denebilir.ismailikte sıradan askerler, seçilmiş askerler (fedailer) , onların üstü dailer ve onların üstü büyük dailer var. En üstte Seyduna var. Seyduna Hasan Sbbah'ın kendine verdiği isim. Yedi imamın sonuncusu. İtikadi boyutunun doğruluğu yanlışlığı bir yana bu lyapılanma Tapınak Şövalyelerinden, ahilik sistemine kadar birçok tarihi organizasyonun temelini oluşturuyor. Seyduna inanç,gizem ve organizasyon demek. Seyduna deyince ilk akla gelen ismin Hasan Sabbah olduğu düşünülürse derinliğini anlamak bakımından Ömer Hayyamla (Ve Nizamülmülkle) Hasan Sabbah'ın çok yakın arkadaş olduklarını göz ardı etmemek lazım.
'Seyduna şahrud iki sevdalı ırmaktır elbruz eteklerinde Şahin gelip dalına konar şahrudun,seydunanın suyundan içer Umutlar tazelenir alamut kalesinde' diyor Tunay Bozyiğit.
'Seyduna ve Şahrud' efsanesinin mitolojik olduğu, Şahrud'un 'hayat veren ırmak' anlamına geldiği, ünlü Alamut kalesini çevreleyen 'cennetin içinden geçen ırmak' da denen nehrin ismi olduğu bu yüzden Alamut Kalesi’nin muhteşem hükümdarı Hassan Sabbah’a da Seyduna denildiği söylenmektedir..... Tunay Bozyiğit “Kadın toprağın ve suyun ta kendisidir o yüzden Şahrud dedim” diyor. Ve böylece Şahrud Seyduna serüveni de başlamış oluyor.
Onların hikayesi öyle bi hikayedir ki Leyla ile Mecnun’u kendilerine imrendirir, Kerem’i Aslı için dağları delmekten vazgeçirir. Onlar ki yalnızca ufuk çizgisinde buluşan, onuda güneşin günde iki kez ateşe verdiği iki sevdalıdır.Kavuşamayan iki sevdanın, bir efsanenin öyküsüdür Seyduna ve Şahrud’un öyküsü..Fakat öyle bir sevdadır o ki mitolojik de olsa ihtiyacımız olan bir şey olsa gerek ki inanmak istiyoruz. Ufuk çizgisinde buluşmayı bekleyen nice sevdaları temsil ediyordur belki de.
Rivayete göre onlar birbirine kavuşamayan iki sonsuzluktur. Seyduna gökyüzü, Şahrud ise yeryüzüdür, denizdir. Hep birbirlerini görürler ama kavuşamazlar. Birbirlerine kavuşma aşkı ile yanarlar. Sevdalı bir bülbül gülüne uçar konar ona şakır ama Seyduna ve Şahrud için bu geçerli değildir. O sevda öyle bir sedadır ki ikisi de sonunda birbirlerine kavuşamayan birer nehir olurlar. Faklı nehirlerdir ama artık birdirler. Şahrud suyundan içen Seyduna’yı, Seyduna’dan içen Şahrud’u bulur...
Yitik öyküdür) Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan İki ayrı yürekte durmadan kanayan Seyduna’yla Şahrud Yüreklerin akarken bıraktığı izi Birbirlerinin gözlerinde aradılar. Yoktu. İki iklim farkıydılar Ne zaman göz göze değseler Yangın çıkmayacak denli uzaktılar. Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi. Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri. Bir solukluk rüzgarda bile Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi. Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı, Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar. “Ya Şahrud! ” dedi Seyduna “Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm. Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun. Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu. Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu. Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak, Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki, Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleriyle uyanmakta, Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan Masalla yaşlanmakta.)
(biliyorum! sen yine parmak uçlarında üşüyosun,aramızda kıvrılıp yatan uzaklıga inat,ayaklarınla kasıklarımın kasıgasını,ellerinle yüregimde yaktıgın ateşi düşlüyorsun.sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırıl çıplak bir ırmaga dönüşüyor yatagımızda apansız,parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla,biliyorsun yaşamaktır aşk, geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku bogazında,DELİCE BİR YANGIN PARMAKLARININ BUZULUNDA........)
iki ayrı baharın dalıydılar; biri ilk, diğeri sondu ve kan ter içinde bir yaz aralarında duruyordu. bahara yenildiler. şahrud taptazeydi. filizdi. yüreği güneşi içecek denli kar yangınıydı. her ucu ayrı bir yeşile sevdalı.. cemreler yaşamla arasında ana sütüydü. toprak var gücüyle ayakta tutuyor kendini ve doğurganlığını ona sunuyordu.
Seyduna ise her dal yeşile bir tomurcukla karşılık veriyordu. içtiği her damla güneşle çiçekleri çıtlıyordu. sanırsın rengarenk gülümseyen yeryüzüydü... seyduna ölüme ölümüne yakındı. çınardı. şahrud`un giyindiğini soyunuyordu ve gelinsi dalları soyundukça çıplaklığından utanıyordu. solan yüreğiyle her seher güne biraz daha sarı duruyor ve biliyordu; ten soğuması çoğu kez elinde ak keteniyle vaktinden önce geliyordu. seyduna`yla şahrud`un tek ve bütün bağları ayrılıkları da olan mevsimin en uzak uçlarında tutunmalarıydı. mevsim haziran sonunda kendini yakınca koptular... artık birbirlerinin kışında bile yoktular..
yaranamadı ne musaya ne isaya seyduna , herkes birer karalamalar uydurdu, hristiyan ortaçağ kafası zaten baştan sabıkalı dedi, sonra müslümanlar, türkler, moğollar, satılık kalemler, oryantalistler ....zaten idam sehpasına yollamışlardı hakikat ehli bilir onu , hamlar çözemez seydunayı ' Bilginlerle düşüp kalkan hükümdar, hükümdarların en iyisidir. hükümdarlarla düşüp kalkan bilginler, bilginlerin en kötüsüdür ' diyen seydunayı bilmek derinlik, çaba gerektirir . ezberlenmiş , basmakalıp fikirler çuvala sığmaz
Antolojide gezerken gördüm bu ismi seyduna türküleri diye dinliyorum sevdiğim müzik tarzı ama ilk defa duyduğum için gerçekten anlamını merak ediyorum bence müzkleri baktığım da güzellikler olmalı sevgi adına aşk adına yürekli olmak.
seyduna hasan sabbah ın diğer adıdır. adı değildir aslında ama seyduna diye de bilinir Hasan sabbah ise dünyada ilk terör örgütünü başlatan, akerlerine afyon vererek onlar cennet vaad eden batınıliği yaymaya çalşan şahsiyettir.
(Yitik öyküdür) Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan İki ayrı yürekte durmadan kanayan Seyduna’yla Şahrud..Yüreklerin akarken bıraktığı izi..Birbirlerinin gözlerinde aradılar. Yoktu. İki iklim farkıydılar..Ne zaman göz göze değseler..Yangın çıkmayacak denli uzaktılar. Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı..Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi. Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri. Bir solukluk rüzgarda bile Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi. Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı, Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar. “Ya Şahrud! ” dedi Seyduna “Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm. Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun. Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu. Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu. Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak, Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki, Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleriyle uyanmakta, Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan Masalla yaşlanmakta.)
(biliyorum! sen yine parmak uçlarında üşüyosun,aramızda kıvrılıp yatan uzaklıga inat,ayaklarınla kasıklarımın kasıgasını,ellerinle yüregimde yaktıgın ateşi düşlüyorsun.sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırıl çıplak bir ırmaga dönüşüyor yatagımızda apansız,parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla,biliyorsun yaşamaktır aşk, geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku bogazında,DELİCE BİR YANGIN PARMAKLARININ BUZULUNDA........)
seyduna gökyüzüdür şahrutta İran'da Elbruz dağlarının en yüksek tepesine kurulan Alamut'un altından akan ırmaktır.ewet bunaların asıl anlatmak istediği aralarındaki aşktır yani imkansız aşktır burda onu anlatırr ok byyyyyyyy elştirilerini beklerim
Tunay Bozyiğit'in ne akla hizmet bilmem mahlas olarak kullandığı isim.Türküleri en katı yüreği bile eriteceği kanaatindeyim. Bir diğer değişle, Seyduna; Hasan Sabbah'tır.(İsmaili) Batınilik-Haşhaşi tarikatının lideri.ilk terörist.seydunanın anlamı bildiğim kadarıyla 'efendimiz' demektir.Şahrud ise İran'da Elbruz dağlarının en yüksek tepesine kurulan Alamut'un altından akan ırmaktır.Hasan Sabbah bir dahi değildir.Fakat zekidir.Ki haşhaşla saf fedaileri kullanmıştır..ve son olarak kendisini tam tarihini bilmiyorum 1124'tü sanırım Şahrud Irmağına atlayıp öldüğü söyleniyor.'Bin yıl sonra geri geleceğim' demesi de bir başka efsane... saygılar..
Tunay Bozyiğitin lakabı. birbirine aşık kavuşamayan iki ırmaktan biri(diğerinin ismide Şahrud) . Adına türküler yazılmış, şiirler okunmuş; sevdası herkesin sevdası olmuş bir ırmak
aslında yukarıdaki nota baktığımda yayınlanması önemli değil.seydunaya bakınca buraya böle entel yazılar yazası geliyor insanın yazı dilimin güçsüz kaldığından eminim şahrut seydunada böle ifade ediyor hayat denilen sonsuzluğu ve yaşamak kadar güzel olan aşkı yazı dili gibi yaşanılan duyguları gizemleri anlatmaktan aciz olduğum zamanların ilacı olduğunu söyleyebilirim ve karşılıksız yapıyor bunları bana. uzun zamandır askerdeyim ve yaşayamadığım bi çok şeyi kendi o boğuk sesimle söylediğim türkülerle ve hiç şiire uymasa bile okumaya çalıştığım şiirlerle yaşamaya çalışıyorum şahrut ve seydunadan ve çoğu zaman kaçağım eşkiya aşklar yaşıyorum durmadan kaşla göz dağla uçurum arası konup göçüyorum sürgünlüğümü yurtlanmıyor yerleşik sevdalar....................
SEYDUNA BENİM SİTEMDİR WWW.SEYDUNA.DE.Kİ SÜPER SİTEDE SEYDUNA MÜZİKLERİ VARDIR
WWW.SEYDUNA.DE.Kİ
bu site ayrılığın hüzünlerin gözyaşlarıyla hazırlanmıştır İKİ AYRI BAHARIN DALIYDILAR BİRİ İLK DİĞERİ SONDU VE KAN TER İÇİNDE BİR YAZ ARALARINDA DURUYORDU BAHARA YENİLDİLERR ŞAHRUD TAPTAZEYDİ. FİLİZDİ YÜREĞİ GÜNEŞİ İÇECEK DENLİ KAR YANGINIYDI HER UCU AYRI BİR YEŞİLE SEVDALI CEMRELER YAŞAMLA ARASINDA ANA SÜTÜYÜ TOPRAK VAR GÜCÜYLE AYAKTA TUTUYOR KENDİNİ VE DOĞURGANLIĞINI ONA SUNUYORDU ŞAHRUD İSE HER DALI YEŞİLE BİR TOMURCUKLA KARŞILIK VERİYORDU İÇTİĞİ HER DAMLA GÜNEŞLE ÇİÇEKLERİ ÇITLIYORDU SANIRSIN RENGARENK GÜLÜMSEYEN YERYÜZÜYDÜ SEYDUNA ÖLÜME ÖLÜMÜNE YAKINDI. ÇINARDI ŞAHRUD'UN GİYİNDİĞİNİ SOYUNUYORDU VE GELİNSİ DALLARI SOYUNDUKÇA ÇIPLAKLIĞINDAN UTANIYORDU SOLAN YÜREĞİYLE HER SEHER GÜNE BİRAZ DAHA SARI DURUYOR VE BİLİYORDU; TEN SOĞUMASI ÇOĞU KEZ ELİNDE AK KETENİYLE VAKTİNDEN ÖNCE GELİYORDU ÖLÜMLE YAKIN DOSTLUĞUNA BİRAZDA BU YÜZDEN MİNNET DUYUYORDU SEYDUNA'YLA ŞAHRUD'UN TEK VE BÜTÜN BAĞLARI AYRILIKLARIDA OLAN MEVSİMİN EN UZAK UÇLARINA TUTUNMALARIYDI. MEVSİM HAZİRAN SONUNDA KENDİNİ YAKINCA, KOPTULAR ARTIK BİRBİRLERİNİN KIŞINDA BİLE YOKTULAR
Şahrud gökyüzü geliniydi. Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri. Bir solukluk rüzgarda bile Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi. Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı, Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi. … Rivayet odur ki, Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleriyle uyanmakta, Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan Masalla yaşlanmakta…'
ACIYA GÜLMEK Öpüyorsam ayrılığı gözünden Söküyorsam yüreğimi göğsümden Geciyorsam gözlerinin icinden Sana olan sevdamdandır bilesin Geciyorsam bir çiçeğin özünden Sana olan sevdamdandır bilesin.
Meğer ne yanlızız insan olmuşsak Yaprak gibi dalda sesziz solmuşsak Yeri gelmiş acıyda gülmüşsek Sana olan sevdamdandır bilesin Yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek Sana olan sevdamdandır bilesin
Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun.... Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun... Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda.. Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel..... Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor İştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda.... Delice bir yangın parmaklarının buzulunda Ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli....
Karşılıksız sevebilmekse sevda Gercek seven küle dönmüş her cağda Elim kolum bağlanmışsa kıyında Sana olan sevdamdandır bilesin Sevdunayım gebermişsem kıyında Sana olan sevdamdandır bilesin...
seyduna şahrut; şahrut seyduna başka biş iyok Adam gibi açıklayında anlayalım şunu.Seyduna ne Şahrut kim ya da tam tersi. Ortada iyi türkü okuyan biri var. bide güzel türküler ama kim kimin nesi belli değil.
Seyduna kelimesi kelime anlamıyla seyit soyu peygamber efendimizin soyu anlamına gelir bazı dualarda seyduna muhammed diye süre başlarında okunur sabbah kendisine bu unvanı yaklaştırmıştır
Aşk tek kelimedir. Ama anlatılmaz
Gel benimle yıllanmış şarap içelim
Bak gözlerime aşkı idam edelim
Dokunsun dudağın parmak uçlarıma
İstersen parmak uçlarımızı keselim
Aşk tek kelimedir. Ama hiç konuşmaz
Gel benimle aşkı kadehleyip tek yudumda içelim
Yoksa al yanağın toprak ile kirlenir
Suyu temiz olan benim
Gel benimle aşkı içelim
Aşk tek kelimedir. Ama hiç paylaşılmaz
Şahrudum sınama beni, ellerim yorgun
Gel seninle tek bir ömre sığalım
Kaderler çift yaratılmıştır şahrudum
Sen gel biz tek yaşayalım
Seni alnıma yazana secde halindedir alnım
Uzatma gel
Gel boz namazımı şahrudum
Gel ki aşk ile ölelim,,,
Tunay Bozyiğit'in adını zikretmek lazım.
seyduna şiiliğin bir kolu olan ismaililik mezhebinde tam karşılığı olmasada halifelik denebilir.ismailikte sıradan askerler, seçilmiş askerler (fedailer) , onların üstü dailer ve onların üstü büyük dailer var. En üstte Seyduna var. Seyduna Hasan Sbbah'ın kendine verdiği isim. Yedi imamın sonuncusu. İtikadi boyutunun doğruluğu yanlışlığı bir yana bu lyapılanma Tapınak Şövalyelerinden, ahilik sistemine kadar birçok tarihi organizasyonun temelini oluşturuyor.
Seyduna inanç,gizem ve organizasyon demek. Seyduna deyince ilk akla gelen ismin Hasan Sabbah olduğu düşünülürse derinliğini anlamak bakımından Ömer Hayyamla (Ve Nizamülmülkle) Hasan Sabbah'ın çok yakın arkadaş olduklarını göz ardı etmemek lazım.
sahrud gökyüzü geliniydi.
yüzüne bulut inse dolardi masal gözleri.
bir solukluk rüzgarda bile
usul usul kanardi gelincik bedeni.
seyduna yeryüzü cehennemi.
ölüm, çagrili uçurumlarda sinardi sevdasini
yalniz ufuk çizgisinde bulusurlardi,
onu da günes günde iki kez atese verirdi.
ıki iklim ayrildilar.
“ya sahrud! ” dedi seyduna
“gözlerime mermi diye sevdani sürdüm.
ardina bakma, gözyasimla vurulursun.
su gibi git.”
sahrud’un yüzüne keder mayin gibi durdu.
ve zaman gözlerinin su yesilinde kuruldu.
hüzün bir buda heykeli gibi çirilçiplak,
yüzlerine oturdu.
rivayet odur ki,
sahrud vardigi denizlerde hala
seyduna türküleriyle uyanmakta,
seyduna, sahrud’un gözlerinden kalan
masalla yaslanmakta.)
gökyüzüyle yeryüzünün o büyükçoşkusu büyük bir anda karşılanışı ve tutuluşu ve ayrılmazcasına yanışı...
SEYDUNA VE ŞAHRUD '
'Seyduna şahrud iki sevdalı ırmaktır elbruz eteklerinde
Şahin gelip dalına konar şahrudun,seydunanın suyundan içer
Umutlar tazelenir alamut kalesinde' diyor Tunay Bozyiğit.
'Seyduna ve Şahrud' efsanesinin mitolojik olduğu, Şahrud'un 'hayat veren ırmak' anlamına geldiği, ünlü Alamut kalesini çevreleyen 'cennetin içinden geçen ırmak' da denen nehrin ismi olduğu bu yüzden Alamut Kalesi’nin muhteşem hükümdarı Hassan Sabbah’a da Seyduna denildiği söylenmektedir..... Tunay Bozyiğit “Kadın toprağın ve suyun ta kendisidir o yüzden Şahrud dedim” diyor. Ve böylece Şahrud Seyduna serüveni de başlamış oluyor.
Onların hikayesi öyle bi hikayedir ki Leyla ile Mecnun’u kendilerine imrendirir, Kerem’i Aslı için dağları delmekten vazgeçirir. Onlar ki yalnızca ufuk çizgisinde buluşan, onuda güneşin günde iki kez ateşe verdiği iki sevdalıdır.Kavuşamayan iki sevdanın, bir efsanenin öyküsüdür Seyduna ve Şahrud’un öyküsü..Fakat öyle bir sevdadır o ki mitolojik de olsa ihtiyacımız olan bir şey olsa gerek ki inanmak istiyoruz. Ufuk çizgisinde buluşmayı bekleyen nice sevdaları temsil ediyordur belki de.
Rivayete göre onlar birbirine kavuşamayan iki sonsuzluktur. Seyduna gökyüzü, Şahrud ise yeryüzüdür, denizdir. Hep birbirlerini görürler ama kavuşamazlar. Birbirlerine kavuşma aşkı ile yanarlar. Sevdalı bir bülbül gülüne uçar konar ona şakır ama Seyduna ve Şahrud için bu geçerli değildir. O sevda öyle bir sedadır ki ikisi de sonunda birbirlerine kavuşamayan birer nehir olurlar. Faklı nehirlerdir ama artık birdirler. Şahrud suyundan içen Seyduna’yı, Seyduna’dan içen Şahrud’u bulur...
Yitik öyküdür)
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrud
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrud! ” dedi Seyduna
“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu.
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,
Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.)
(biliyorum! sen yine parmak uçlarında üşüyosun,aramızda kıvrılıp yatan uzaklıga inat,ayaklarınla kasıklarımın kasıgasını,ellerinle yüregimde yaktıgın ateşi düşlüyorsun.sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırıl çıplak bir ırmaga dönüşüyor yatagımızda apansız,parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla,biliyorsun yaşamaktır aşk, geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku bogazında,DELİCE BİR YANGIN PARMAKLARININ BUZULUNDA........)
iki ayrı baharın dalıydılar; biri ilk, diğeri sondu ve kan ter içinde bir yaz aralarında duruyordu. bahara yenildiler. şahrud taptazeydi. filizdi. yüreği güneşi içecek denli kar yangınıydı. her ucu ayrı bir yeşile sevdalı..
cemreler yaşamla arasında ana sütüydü. toprak var gücüyle ayakta tutuyor kendini ve doğurganlığını ona sunuyordu.
Seyduna ise her dal yeşile bir tomurcukla karşılık veriyordu. içtiği her damla güneşle çiçekleri çıtlıyordu. sanırsın rengarenk gülümseyen yeryüzüydü... seyduna ölüme ölümüne yakındı. çınardı. şahrud`un giyindiğini soyunuyordu ve gelinsi dalları soyundukça çıplaklığından utanıyordu. solan yüreğiyle her seher güne biraz daha sarı duruyor ve biliyordu; ten soğuması çoğu kez elinde ak keteniyle vaktinden önce geliyordu. seyduna`yla şahrud`un tek ve bütün bağları ayrılıkları da olan mevsimin en uzak uçlarında tutunmalarıydı.
mevsim haziran sonunda kendini yakınca koptular...
artık birbirlerinin kışında bile yoktular..
heteredoks seyduna
yaranamadı ne musaya ne isaya seyduna , herkes birer karalamalar uydurdu,
hristiyan ortaçağ kafası zaten baştan sabıkalı dedi,
sonra müslümanlar, türkler, moğollar, satılık kalemler, oryantalistler ....zaten idam sehpasına yollamışlardı
hakikat ehli bilir onu , hamlar çözemez seydunayı
' Bilginlerle düşüp kalkan hükümdar, hükümdarların en iyisidir.
hükümdarlarla düşüp kalkan bilginler, bilginlerin en kötüsüdür ' diyen seydunayı bilmek
derinlik, çaba gerektirir . ezberlenmiş , basmakalıp fikirler çuvala sığmaz
Antolojide gezerken gördüm bu ismi seyduna türküleri diye dinliyorum sevdiğim müzik tarzı ama ilk defa duyduğum için gerçekten anlamını merak ediyorum bence müzkleri baktığım da güzellikler olmalı sevgi adına aşk adına yürekli olmak.
seyduna hasan sabbah ın diğer adıdır. adı değildir aslında ama seyduna diye de bilinir
Hasan sabbah ise dünyada ilk terör örgütünü başlatan, akerlerine afyon vererek onlar cennet vaad eden batınıliği yaymaya çalşan şahsiyettir.
Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi.
Cehennem yangınlarından
Ölmeden çıktıysa bedenim; artık
Benim olmalıyım, benim.
Yeter yüreğimi bir çift gözün
Ateşine rehin verdiğim. Ateş artıyı
Değildir karşılığımız. Pusatını dağ
Sisinden alan, firarını mermisine
Emanet eden bir namludur bu
Eşkıya sevda ki; zulasında asılı
Durur kefenlediği ölümü.
Ellerinin çeliğine su verilmiştir ta
Adem`den beri. Bilir ve intihar
Cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini.
Güneşin kızılca kıyametine çatar
Kuruyan umut dallarını. Yanacaksa
Cehennemden beter yanmalı!
Kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını;
Özleminin çiseyle yıkanmış şafak
Değerini kim? Hani ellerine kuşlar
İnerdi, kardan üşüyen kuşlar...
Bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ay
Şahrud.
Eşkıya yüreğime çığ düştü
Üşüyorum ha...
Aç ellerini. '
(Yitik öyküdür)
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrud..Yüreklerin akarken bıraktığı izi..Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu. İki iklim farkıydılar..Ne zaman göz göze değseler..Yangın çıkmayacak denli uzaktılar. Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı..Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi. Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri. Bir solukluk rüzgarda bile Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi. Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı, Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrud! ” dedi Seyduna “Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm. Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu. Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak, Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki, Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan Masalla yaşlanmakta.)
(biliyorum! sen yine parmak uçlarında üşüyosun,aramızda kıvrılıp yatan uzaklıga inat,ayaklarınla kasıklarımın kasıgasını,ellerinle yüregimde yaktıgın ateşi düşlüyorsun.sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırıl çıplak bir ırmaga dönüşüyor yatagımızda apansız,parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla,biliyorsun yaşamaktır aşk, geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku bogazında,DELİCE BİR YANGIN PARMAKLARININ BUZULUNDA........)
seydunayı seviyorum napim bir resime aşık olurmu insan oluyormuş işte AŞK HAYAL KURMAK KADAR KOLAY UNUTMAK HAYALİ GERÇEKLEŞTİRMEK KADAR ZOR:(
seyduna şahrut facebook ta tanıştığım biri ondan çok hoşlanmıştım çok yakışıklı
ama ben evliyim o bekar kadersizim nediyim offffff:(((
seyduna ablamın msn adresi
çok hoşuma gidiyo anlamını dah yeni ögrendim
çok güzel miş yaww
hepinizi seviyorummmmmmm
ya kardeşim biraz ac araştır kulaktan dolma efsanelere yer yoktur tarihte
(arkeoloji uzmanı) bütün sırlar birgün acığa cıkar merak etme...
seyduna gökyüzüdür şahrutta İran'da Elbruz dağlarının en yüksek tepesine kurulan Alamut'un altından akan ırmaktır.ewet bunaların asıl anlatmak istediği aralarındaki aşktır yani imkansız aşktır burda onu anlatırr ok byyyyyyyy elştirilerini beklerim
[email protected]
Tunay Bozyiğit'in ne akla hizmet bilmem mahlas olarak kullandığı isim.Türküleri en katı yüreği bile eriteceği kanaatindeyim.
Bir diğer değişle,
Seyduna; Hasan Sabbah'tır.(İsmaili) Batınilik-Haşhaşi tarikatının lideri.ilk terörist.seydunanın anlamı bildiğim kadarıyla 'efendimiz' demektir.Şahrud ise İran'da Elbruz dağlarının en yüksek tepesine kurulan Alamut'un altından akan ırmaktır.Hasan Sabbah bir dahi değildir.Fakat zekidir.Ki haşhaşla saf fedaileri kullanmıştır..ve son olarak kendisini tam tarihini bilmiyorum 1124'tü sanırım Şahrud Irmağına atlayıp öldüğü söyleniyor.'Bin yıl sonra geri geleceğim' demesi de bir başka efsane...
saygılar..
Tunay Bozyiğitin lakabı. birbirine aşık kavuşamayan iki ırmaktan biri(diğerinin ismide Şahrud) .
Adına türküler yazılmış, şiirler okunmuş; sevdası herkesin sevdası olmuş bir ırmak
aslında yukarıdaki nota baktığımda yayınlanması önemli değil.seydunaya bakınca buraya böle entel yazılar yazası geliyor insanın yazı dilimin güçsüz kaldığından eminim şahrut seydunada böle ifade ediyor hayat denilen sonsuzluğu ve yaşamak kadar güzel olan aşkı yazı dili gibi yaşanılan duyguları gizemleri anlatmaktan aciz olduğum zamanların ilacı olduğunu söyleyebilirim ve karşılıksız yapıyor bunları bana. uzun zamandır askerdeyim ve yaşayamadığım bi çok şeyi kendi o boğuk sesimle söylediğim türkülerle ve hiç şiire uymasa bile okumaya çalıştığım şiirlerle yaşamaya çalışıyorum şahrut ve seydunadan ve çoğu zaman kaçağım eşkiya aşklar yaşıyorum durmadan kaşla göz dağla uçurum arası konup göçüyorum sürgünlüğümü yurtlanmıyor yerleşik sevdalar....................
SEYDUNA BENİM SİTEMDİR WWW.SEYDUNA.DE.Kİ SÜPER SİTEDE SEYDUNA MÜZİKLERİ VARDIR
WWW.SEYDUNA.DE.Kİ
bu site ayrılığın hüzünlerin gözyaşlarıyla hazırlanmıştır
İKİ AYRI BAHARIN DALIYDILAR BİRİ İLK DİĞERİ SONDU VE KAN TER İÇİNDE BİR YAZ ARALARINDA DURUYORDU BAHARA YENİLDİLERR ŞAHRUD TAPTAZEYDİ. FİLİZDİ YÜREĞİ GÜNEŞİ İÇECEK DENLİ KAR YANGINIYDI HER UCU AYRI BİR YEŞİLE SEVDALI CEMRELER YAŞAMLA ARASINDA ANA SÜTÜYÜ TOPRAK VAR GÜCÜYLE AYAKTA TUTUYOR KENDİNİ VE DOĞURGANLIĞINI ONA SUNUYORDU ŞAHRUD İSE HER DALI YEŞİLE BİR TOMURCUKLA KARŞILIK VERİYORDU İÇTİĞİ HER DAMLA GÜNEŞLE ÇİÇEKLERİ ÇITLIYORDU SANIRSIN RENGARENK GÜLÜMSEYEN YERYÜZÜYDÜ SEYDUNA ÖLÜME ÖLÜMÜNE YAKINDI. ÇINARDI ŞAHRUD'UN GİYİNDİĞİNİ SOYUNUYORDU VE GELİNSİ DALLARI SOYUNDUKÇA ÇIPLAKLIĞINDAN UTANIYORDU SOLAN YÜREĞİYLE HER SEHER GÜNE BİRAZ DAHA SARI DURUYOR VE BİLİYORDU; TEN SOĞUMASI ÇOĞU KEZ ELİNDE AK KETENİYLE VAKTİNDEN ÖNCE GELİYORDU ÖLÜMLE YAKIN DOSTLUĞUNA BİRAZDA BU YÜZDEN MİNNET DUYUYORDU SEYDUNA'YLA ŞAHRUD'UN TEK VE BÜTÜN BAĞLARI AYRILIKLARIDA OLAN MEVSİMİN EN UZAK UÇLARINA TUTUNMALARIYDI. MEVSİM HAZİRAN SONUNDA KENDİNİ YAKINCA, KOPTULAR ARTIK BİRBİRLERİNİN KIŞINDA BİLE YOKTULAR
Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
…
Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta…'
seyit mertebesine erişmiş kişi
^^mum^^ un en sevdiği..
ACIYA GÜLMEK
Öpüyorsam ayrılığı gözünden
Söküyorsam yüreğimi göğsümden
Geciyorsam gözlerinin icinden
Sana olan sevdamdandır bilesin
Geciyorsam bir çiçeğin özünden
Sana olan sevdamdandır bilesin.
Meğer ne yanlızız insan olmuşsak
Yaprak gibi dalda sesziz solmuşsak
Yeri gelmiş acıyda gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
Yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun....
Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat
Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını
Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun...
Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda..
Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel.....
Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor
İştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk
Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda....
Delice bir yangın parmaklarının buzulunda
Ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli....
Karşılıksız sevebilmekse sevda
Gercek seven küle dönmüş her cağda
Elim kolum bağlanmışsa kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin
Sevdunayım gebermişsem kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin...
seyduna şahrut; şahrut seyduna başka biş iyok Adam gibi açıklayında anlayalım şunu.Seyduna ne Şahrut kim ya da tam tersi. Ortada iyi türkü okuyan biri var. bide güzel türküler ama kim kimin nesi belli değil.
Seyduna Türküleri 'ni anımsattı bana..
şahrutun aşkı..