e(y\n) sevgili\aşk…, biz; kadim yadigâr, tuna ve nil… t\aksim görmüş bulutların altında, hürriyetleri ellerinde, avuç avuca muhîbanız biz; aydınlık kuytumuzda ikimiz biz… ki ezelden ebede birbirine akan ve ummanına hasret çeken her demde biz ikimiz, senlik ve benliksiz, \ah\
Üç adıl Bey sayesinde üç adıl tarihe geçti. “Ben” “Biz” ve “O.” Ben; yarı tanrı, firavun. O; uyruk, köle, serf, işçi, kadın. Biz; soy, kast, ulus, sınıf, din, ırk, mezhep, parti. En az O’ların üzerinde konuşulmuştur; “sürü,” herde; keyfimizi, rahatımızı o'ların sırtından çıkarırız. Sonra Biz gelir; “güç istenci,” der Wille zur macht; mikro/makro güç ilişkilerini soluruz. En çok Ego üzerinde durulmuştur; tanrı katili “üstün-insan,” ubermensch; tanrının halefi. Zavallı “Sen! ” bir komuta küçüldü. Sert tane yekpare bir asker egosu kurulurken, dişi, cephe gerisinde son sayılan, kalınla mübadele edilen oldu. İki dokunulmaz, mübadele ve komuta, bu iki malgöz cangöz, armağanı, imeceyi ve aşkı lanetlediler. Lambadaki cin meşhur feylosofun güç istenciyle dopdolu “üstün-insanı” değildir. Verme-istençli gönül insanıdır. Sen-ben/ben-sen insanıdır. Tek eksik bir çulsuz Alaaddin!
Hala korkular, renkler ardında mısın? Çirkinle güzel seçmek kaydında mısın? Oldun diyelim Zemzem, ya da ab-ı hayat Birgün öleceksin yar, farkında mısın?
Türkiye’mizin “birlik çimentolarından” biri olan, halk ve Hakk aşığı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun vefatının üzerinden bu gün tam 30 yıl geçmiş oluyor.
Türkiye’yi bölmek isteyenlerin en çok kullanmak istediği -yumuşak karnımız haline getirilmiş- sorunların önde geleni olan Alevî-Sünnî bölünmüşlüğünden, yumuşak bir yorum farklılığına gelebilmenin yolu olarak Aşık Veysel’i anlamaya, tanımaya olan ihtiyacımız her geçen gün ziyadesiyle artıyor.
Aşık Veysel bu ihtiyacımızı giderebilmenin yollarından sadece biri... Ama önemli biri... Vefatı üzerinden geçen 30 yılda yaşadıklarımızı şöyle bir düşününce görüyoruz ki; gerçekten Aşık Veysel’in fikirlerine, şiirlerine her zamankinden fazla muhtacız...
Bu gün geriye doğru baktığımızda; Veysel’i anlama noktasında yeterli duyarlılığı gösterdiğimiz söylenemez. Benliklerindeki kurtçuğa teslim olmuş olanların Aşık Veysel’i anlamaları da mümkün değil zaten!
Bütün toplumun Aşık Veysel çizgisine gelmesinden zararı olanların, çıkar çarkları zedelenecek olanların Veysel’in anlaşılmasından rahatsızlık duymaları da normal değil mi?
“Senlik benlik nedir bırak” şiirini hatırlamak bile, birlik-beraberlik düşmanlarının fotoğrafını berraklaştırıyor:... Veysel sapma sağa sola/ Sen Allah’tan birlik dile/ İkilikten gelir belâ/ Dâvâ insanlık dâvası...”
Evet... Aslında işin püf noktası burası: İnsanlık dâvası...
“İnsan” olmanın hiçbir gereğini yerine getirmeden, başka başka şeyler olmaya niyetlenenler yüzünden bu gün insanlarda huzur kalmadı!
“İnsan” olamadıktan sonra da konuşulacak ne kalıyor ki?
Geçen yıl anlattığımız bir olayı, bugün tekrar hatırlamakta fayda görüyorum.
Aşık Veysel’in şiirlerini ve türkülerini, batı sazlarıyla ilk söyleyenlerden ve kısa süre önce yitirdiğimiz Fikret Kızılok da sormuş bir gün Aşık Veysel’e; “- Şu sazımı akort et de ver Veysel baba... Ben sizden ilham almak istiyorum.”
Veysel’in cevabı, gelenekten beslenmeyi düşünen herkese ders niteliğindedir: “- Ben sazımı halka göre akort ediyor ve ilhamımı Hakk’tan alıyorum. Siz de böyle hareket ederseniz, sazınız akortlu demektir! ”
Aşık Veysel, her Türk gibi vatanını sevmiş, daima onun yükselmesini arzulamıştır. Bir ülkenin esenliği ve kalkınmasında ülke insanı için gerekli olan faktörlerden birlik, yurt sevgisi, çalışmak, milli kültüre bağlılık gibi faktörler Veysel'in şiirlerinde yer almıştır:
İtimat edersen benim sözüme Gel birlik kavline girelim kardaş Birlik çok tatlıdır benzer üzüme İçip şerbetini duralım kardaş.
Çalışalım kurtulalım buhrandan Nedir senlik benlik usandık candan Irkımız neslimiz aynı bir kandan Yurdun yaraların saralım kardaş.
Veysel'in şiirlerinde sevgi-aşk, hoşgörü-diyalog, ordu-millet duygusu ile vatan-toprak duygusu hakimdir. Aklına koyduğu bir işi mutlaka yapmak arzusunda olan Veysel'in isteyip de yapamadıklarından biri, vatan savunmasında vazife almak, cephede düşmanla savaşmak olmuştur. Gözleri görmediği için savaş yıllarında köyünde kalmanın acısını yaşayan Veysel'in şu sözleri ile bu anlamlı hareket birbirleriyle ne kadar uygundur:
Olaydım cephede kahraman asker Çalışırdım memleketin işine İçimde duygular, uyanan hisler Taşırırdı beni hudut dışına.
Vatan sevgisini içte duyanlar Sıdk ile çalışır benimseyerek Milletine ulusuna uyanlar Demez; neme lazım, neyime gerek.
Vatan bizim, ülke bizim el bizim Emin ol ki her çalışkan kol bizim Ay yıldızlı bayrak bizim, mal bizim Söyle Veysel övünerek, överek
Harpler,darpler hep kalkardı, Kalpler sevgiyle çarpardı, Kavgacılar sulh yapardı, Senlik- benlik olmasaydı.
Dünya bir sofradır derdi, Herkes lokmasını yerdi İnsan, insanı severdi, Senlik- benlik olmasaydı. Derde dermân karılırdı, Hep yaralar sarılırdı, Mutluluğa varılırdı, Senlik- benlik olmasaydı.
Milletler hep barışırdı, Zarar, kâr’a karışırdı, Konu komşu barışırdı, Senlik -benlik olmasaydı.
e(y\n) sevgili\aşk…,
biz;
kadim yadigâr, tuna ve nil…
t\aksim görmüş bulutların altında,
hürriyetleri ellerinde,
avuç avuca muhîbanız biz;
aydınlık kuytumuzda
ikimiz biz…
ki ezelden ebede birbirine akan
ve ummanına hasret çeken her demde
biz ikimiz,
senlik ve benliksiz,
\ah\
Ülkeler olmak, dünyayı sonsuz sanmamız, ve içimize bakacak, ve dışarıya bakacağımız yerlere duvarlar örmek gibi geliyor bana bazen..
Üç adıl
Bey sayesinde üç adıl tarihe geçti. “Ben” “Biz” ve “O.” Ben; yarı tanrı, firavun. O; uyruk, köle, serf, işçi, kadın. Biz; soy, kast, ulus, sınıf, din, ırk, mezhep, parti. En az O’ların üzerinde konuşulmuştur; “sürü,” herde; keyfimizi, rahatımızı o'ların sırtından çıkarırız. Sonra Biz gelir; “güç istenci,” der Wille zur macht; mikro/makro güç ilişkilerini soluruz. En çok Ego üzerinde durulmuştur; tanrı katili “üstün-insan,” ubermensch; tanrının halefi.
Zavallı “Sen! ” bir komuta küçüldü. Sert tane yekpare bir asker egosu kurulurken, dişi, cephe gerisinde son sayılan, kalınla mübadele edilen oldu.
İki dokunulmaz, mübadele ve komuta, bu iki malgöz cangöz, armağanı, imeceyi ve aşkı lanetlediler.
Lambadaki cin meşhur feylosofun güç istenciyle dopdolu “üstün-insanı” değildir. Verme-istençli gönül insanıdır. Sen-ben/ben-sen insanıdır.
Tek eksik bir çulsuz Alaaddin!
Hala korkular, renkler ardında mısın?
Çirkinle güzel seçmek kaydında mısın?
Oldun diyelim Zemzem, ya da ab-ı hayat
Birgün öleceksin yar, farkında mısın?
Omer Hayyam
Senlik Benlik Nedir Bırak
Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
Kürtü Türkü ne Çerkezi
Hep Ademin oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
Kurana bak İncile bak
Dört kitabın dördü de hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası
Binbir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi
Yezit nedir, ne kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi
Kişi ne çeker dilinden
Hem belinden, hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hakikat bunun burası
Şu alemi yaratan bir
Odur külli şeye Kadir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir var varası
Cümle canlı hep topraktan
Var olmuştur emir Haktan
Rahmet dile sen Allah'tan
Tükenmez rahmet deryası
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası…
Aşık Veysel Şatıroğlu
Âşık Veysel’siz 30’uncu yıl (Abdurrahman ŞEN)
Türkiye’mizin “birlik çimentolarından” biri olan, halk ve Hakk aşığı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun vefatının üzerinden bu gün tam 30 yıl geçmiş oluyor.
Türkiye’yi bölmek isteyenlerin en çok kullanmak istediği -yumuşak karnımız haline getirilmiş- sorunların önde geleni olan Alevî-Sünnî bölünmüşlüğünden, yumuşak bir yorum farklılığına gelebilmenin yolu olarak Aşık Veysel’i anlamaya, tanımaya olan ihtiyacımız her geçen gün ziyadesiyle artıyor.
Aşık Veysel bu ihtiyacımızı giderebilmenin yollarından sadece biri... Ama önemli biri... Vefatı üzerinden geçen 30 yılda yaşadıklarımızı şöyle bir düşününce görüyoruz ki; gerçekten Aşık Veysel’in fikirlerine, şiirlerine her zamankinden fazla muhtacız...
Bu gün geriye doğru baktığımızda; Veysel’i anlama noktasında yeterli duyarlılığı gösterdiğimiz söylenemez. Benliklerindeki kurtçuğa teslim olmuş olanların Aşık Veysel’i anlamaları da mümkün değil zaten!
Bütün toplumun Aşık Veysel çizgisine gelmesinden zararı olanların, çıkar çarkları zedelenecek olanların Veysel’in anlaşılmasından rahatsızlık duymaları da normal değil mi?
“Senlik benlik nedir bırak” şiirini hatırlamak bile, birlik-beraberlik düşmanlarının fotoğrafını berraklaştırıyor:...
Veysel sapma sağa sola/ Sen Allah’tan birlik dile/ İkilikten gelir belâ/ Dâvâ insanlık dâvası...”
Evet... Aslında işin püf noktası burası: İnsanlık dâvası...
“İnsan” olmanın hiçbir gereğini yerine getirmeden, başka başka şeyler olmaya niyetlenenler yüzünden bu gün insanlarda huzur kalmadı!
“İnsan” olamadıktan sonra da konuşulacak ne kalıyor ki?
Geçen yıl anlattığımız bir olayı, bugün tekrar hatırlamakta fayda görüyorum.
Aşık Veysel’in şiirlerini ve türkülerini, batı sazlarıyla ilk söyleyenlerden ve kısa süre önce yitirdiğimiz Fikret Kızılok da sormuş bir gün Aşık Veysel’e; “- Şu sazımı akort et de ver Veysel baba... Ben sizden ilham almak istiyorum.”
Veysel’in cevabı, gelenekten beslenmeyi düşünen herkese ders niteliğindedir: “- Ben sazımı halka göre akort ediyor ve ilhamımı Hakk’tan alıyorum. Siz de böyle hareket ederseniz, sazınız akortlu demektir! ”
yazının tamamı: http://www.yeniasya.com.tr/2003/03/21/yazarlar/abdurrahmansen.htm
Hep birliği anlattı
Aşık Veysel, her Türk gibi vatanını sevmiş, daima onun yükselmesini arzulamıştır. Bir ülkenin esenliği ve kalkınmasında ülke insanı için gerekli olan faktörlerden birlik, yurt sevgisi, çalışmak, milli kültüre bağlılık gibi faktörler Veysel'in şiirlerinde yer almıştır:
İtimat edersen benim sözüme
Gel birlik kavline girelim kardaş
Birlik çok tatlıdır benzer üzüme
İçip şerbetini duralım kardaş.
Çalışalım kurtulalım buhrandan
Nedir senlik benlik usandık candan
Irkımız neslimiz aynı bir kandan
Yurdun yaraların saralım kardaş.
Veysel'in şiirlerinde sevgi-aşk, hoşgörü-diyalog, ordu-millet duygusu ile vatan-toprak duygusu hakimdir. Aklına koyduğu bir işi mutlaka yapmak arzusunda olan Veysel'in isteyip de yapamadıklarından biri, vatan savunmasında vazife almak, cephede düşmanla savaşmak olmuştur. Gözleri görmediği için savaş yıllarında köyünde kalmanın acısını yaşayan Veysel'in şu sözleri ile bu anlamlı hareket birbirleriyle ne kadar uygundur:
Olaydım cephede kahraman asker
Çalışırdım memleketin işine
İçimde duygular, uyanan hisler
Taşırırdı beni hudut dışına.
Vatan sevgisini içte duyanlar
Sıdk ile çalışır benimseyerek
Milletine ulusuna uyanlar
Demez; neme lazım, neyime gerek.
Vatan bizim, ülke bizim el bizim
Emin ol ki her çalışkan kol bizim
Ay yıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel övünerek, överek
kaynak: http://arsiv.aksiyon.com.tr/arsiv/173/pages/dosyalar/dos1.html
SEN-BEN
Ne güzel hoş yaşanırdı
Senlik benlik olmasaydı,
İnsanlar çok şey başarırdı,
Senlik- benlik olmasaydı.
Herkes kendini bilirdi,
Gözler gerçeği görürdü,
Buzlar çözülür erirdi,
Senlik- benlik olmasaydı.
Kinli kibir silinirdi,
Kadir kıymet bilinirdi,
Saâdete erilirdi,
Senlik- benlik olmasaydı.
Huzur yolu açılırdı,
Aleme Nur saçılırdı,
Çift kanatlı uçulurdu,
Senlik- benlik olmasaydı.
Kişi kendini seçerdi,
Kötülükten vazgeçerdi,
Canlar Kevser’i içerdi,
Senlik- benlik olmasaydı
Akar sular durulurdu,
Düşmanlıklar son bulurdu,
Sağlam bina kurulurdu,
Senlik- benlik olmasaydı.
Dostlar arayı açmazda,
Yakın uzağa kaçmazda,
Kimseler nifâk saçmazdı,
Senlik- benlik olmasaydı.
Harpler,darpler hep kalkardı,
Kalpler sevgiyle çarpardı,
Kavgacılar sulh yapardı,
Senlik- benlik olmasaydı.
Dünya bir sofradır derdi,
Herkes lokmasını yerdi
İnsan, insanı severdi,
Senlik- benlik olmasaydı.
Derde dermân karılırdı,
Hep yaralar sarılırdı,
Mutluluğa varılırdı,
Senlik- benlik olmasaydı.
Milletler hep barışırdı,
Zarar, kâr’a karışırdı,
Konu komşu barışırdı,
Senlik -benlik olmasaydı.
RIZA’sız iş yapılmazdı,
Yapılanlar yıkılmazdı,
Hırs ateşi, yakılmazdı,
Senlik- benlik olmasaydı.
Ali Rıza Köseoğlu
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
Mevlana J. Rumi