Böyle bir şeymiş demek ki Yokluğunda yoldaş Çayın bile buruk bir tat vermesi Tütünü söylemiyorum hiç İçtiğim suyu Ve yediğim yemeği
Uzanıyorum Dönmeye başlıyor tavan Dünya tepetaklak sanki Çiçeklere su vermeyi de unuttum bu gün Beslemeyi unuttum yüklü kediyi Aynı şarkıyı dinliyorum durmadan “kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi”
Evet, böyle bir şeymiş demek ki Yokluğun tepeden tırnağa keder Varlığın sevinçmiş meğer
Yalnızsın ve anlatacak hikâyelerim var sana, şimdi dinle. Sesin yankılanıp duracak belki dağların koyaklarında, belki çoban ateşlerinde ısınıp, sadece yıldızları alacaksın geceleri yar diye koynuna. Olsun, yine de hiçbir zaman sevmekten vazgeçmeyeceksin.
Çevirme yüzünü, korkma düşmanından. Çıktığında hayat denilen savaş meydanlarına sakınma kendini, düşüp yaralansan dahi, teslim olmamanın onurlu yaralarını bir madalya gibi taşımalısın göğsünün sol yanında. Bu yaşadım diyebilmenin tek yoludur. Boyun eğmemişliğin, direnmenin bilinen en eski alfabesidir çünkü o yaralar bedeninde.
Ey insan evladı sözüm sanadır;
Sevdin mi koşulsuz seveceksin. Büyük bir inançla ruhunu emanet edeceksin yani sevdiğinin ellerine. Düşmanın değil, en yakının, en sevdiğin, en güvendiğin bilir canının attığı yeri ve işte bu yüzden, hiç bilmediğin bir lisanda konuşacak belki de bir gün hayat seninle, hiç ummadığın “yar” elinden öleceksin. Sakın içerlenme bu söylediklerime, dilinden sadece “ah edersem eğer namerdim” sözcükleri dökülsün. Bir de arkada kalmasın gözün. Hani yola çıkarken sevdiğinle “ne gelirse senden, başım gözüm üzre” demiştin ya bir kere, o gün bu gündür işte evlat, tutacaksın şimdi sözünü, yüzünde huzurlu bir tebessüm, öldün mü adam gibi öleceksin.
Yeni başladık hesabını tutmaya yaşadıklarımızın. Yeterse ömrüm bir gün seni de anlayabilirim belki, neden uzak durduğunu anlayabilirim sevmekten. Alıp tüm yaşanmamışlıklarını yanına neden bir dağ başını mesken tutmak istediğinin sırrını da erebilirim.
Hani olur da karar verip düşersen bir gün yollara haber et iki gözüm. Oralarda daha güvende hissetmen için kendini, Sivas’tan kangal getiririm sana veya Kars çoban köpeği. Ne demek “yavru bir ayı yakalayıp evcilleştiririm” Allah akıl fikir versin sana, tam senlik bir düşünce yani ayı yakalayıp evcilleştirmek. Ayıymış! Allah aşkına nerden aklına geliyor böyle tuhaf şeyler. Fakat tuhaf olmak da muazzam bir biçimde yakışıyor sana. Hani utanmasam (benim için de “çok tuhaf” biri olduğumu söylerler) bırakalım ayı’yı, kangal’ı, sen beni al evcilleştir diyeceğim, bağla kapıya, arada ekmek su ver yeter bana :))))
Şu an nasıl gülüyorum bir görsen, aman nerden göreceksin bee, saat 23:00 dedi mi gözün yatakta oluyor senin. Külkedisi, geç kalmamalısın tabi ki. Aklıma senin şu gazoz hikâyesi geldi, bana içirip zihnimin içinde ne var yok öğrenecekmişsin güya, dökülüp ötecekmişim şeyda bülbül gibi. Aslında senin şu enteresan fikirlerin yok mu “öttüreceğim” derken, bir gün güldürmekten öldüreceksin beni. söylesene benim anlattığım hikâye nasıldı ama hayat işte ne yapacaksın, öttüren öttürene :)))
Ben aslında başka bir şey anlatacaktım sana, yazmaya başlayınca ara verdim ve unuttum iyi mi? Hadi yapıştır lafı “yalanmış, yalancı, yalancı” diye. Neyse ya, iyi geceler yoldaş, bu gece de kirpiklerine asmadım kendimi, uyanınca haber et göz kapaklarındaki yorgunluk devam ediyor mu hala? Buna göre ikinci adresim belleyeceğim her gece kirpiklerini : ))) Hadi eyvallah.
Benden kimi saklıyorsun Kendinden başka biri mi var Gittiğin yere bakınca iyi de Onca şeyi affetmek bizim elimizde mi Okuyunca yine de Tanrı bilmez mi Neden anlayamıyorum ellerinin kanadığını Neden buralarda değilsin de yukarıdasın yabancı Neden aynı konuyu işlemiyor hocalar Neden dünyadan göremiyoruz ayı Risk alamaz mı
Gördüm, Gözlerini yazıyordu birçok şair Kirpiklerini ve ateşli sözcüklerle Dudaklarını anlatıyorlardı dize dize
Ben utanırım öyle şeyler yazmaya Zaten biliyorsun adam gibi Şiir yazmak da hep uzak oldu bana Duy şimdi beni Duy ki benden daha farklı Kim görebilirdi sendeki güzelliği
Düşün bakalım yoldaş Girdiğinde uykunun koynuna Diz çökerek başucunda Kim bekliyor saatlerce Ve bölünmesin diye uykuların Kim asıyor kendini kirpiklerine
Güzel olan ne varsa Biriktirip sana getireyim, Anlatayım istedim. "Durma uç o zaman." Kanat çırp sonsuzluğa, Benden çok uzaklara. Ama sen yine de "beni al", Kırık kanatlarımı iyileştir. "Bana uçmayı öğret." Bir kez daha, Eskisi gibi. Geri gel, Geri gel.
“seni anlatmak” Bir başlasak şimdi anlatmaya durur o anda zaman. Hani dile gelseydi kalem “ vazgeç” derdi, “vazgeç, gücüm yetmez benim tüm bunları yazmaya”
Sözcükler alırdı sonra sözü, derlerdi ki; “ kadim zamanlarda, eski kitabelerde kimler kimler anlatabilmek için çıktılar da yola, güçleri yetmedi, tükendiler bir zaman sonra. Biz de tükendik, hangi sözcükte tam karşılığını bulabilmiştir ki sevda.”
“seni anlatmak” Susuyoruz avazımız çıktığı kadar. Yaşam gibi susuyoruz, ölüm kadar.
Seninle tanışmadan önce de sevmiştim seni. Başka bir zamanın gülüşüydün sen, ama hep aynı kalbin çağrısı… Bir zamanın çayır suyuydun belki, toprağın ezberinde kalmış bir ayak izi.
Aşk; Zamandan bağımsız bir buluşmadır.
— aşk’ın aşk hâline meftun bir kadın, Huri Çalışkan
Başıma gelmeyenlerin en başında adın Yalnızlığıma ekleyipte, çoğalamamak Bir başıma düşünmek, düşlemek seni Ne acı , geç rastlamak sana Ve ne acı ki yarınım da olamaman Selda Erşahin
aşkın gövdesi görünmez
Ama sen geçerken,
rüzgârı okşar içimi.
Ve ben susarım...
çünki en güzel mektuplar,
susularak yazılır.
` Huri Çalışkan
çayın yanına samimiyet, dostluğun gölge izine de sen bastın,
şükranla, bilge ruh...
“Gel
Her şey
Herkese anlatılmıyor.”
Der.Ahmet Güntan da.
Sevgimle,Kadın :))
biliyordum dünyayı sadece ziyaret eden ruhtan ibaretti, âmâ ruhunu bedenine öyle güzel giymişti ki âdeta tutuldum...
Avluda Yürüyen Gölgeler Romanı
YOKLUĞUN
Böyle bir şeymiş demek ki
Yokluğunda yoldaş
Çayın bile buruk bir tat vermesi
Tütünü söylemiyorum hiç
İçtiğim suyu
Ve yediğim yemeği
Uzanıyorum
Dönmeye başlıyor tavan
Dünya tepetaklak sanki
Çiçeklere su vermeyi de unuttum bu gün
Beslemeyi unuttum yüklü kediyi
Aynı şarkıyı dinliyorum durmadan
“kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi”
Evet, böyle bir şeymiş demek ki
Yokluğun tepeden tırnağa keder
Varlığın sevinçmiş meğer
Ey insan evladı;
Yalnızsın ve anlatacak hikâyelerim var sana, şimdi dinle. Sesin yankılanıp duracak belki dağların koyaklarında, belki çoban ateşlerinde ısınıp, sadece yıldızları alacaksın geceleri yar diye koynuna. Olsun, yine de hiçbir zaman sevmekten vazgeçmeyeceksin.
Çevirme yüzünü, korkma düşmanından. Çıktığında hayat denilen savaş meydanlarına sakınma kendini, düşüp yaralansan dahi, teslim olmamanın onurlu yaralarını bir madalya gibi taşımalısın göğsünün sol yanında. Bu yaşadım diyebilmenin tek yoludur. Boyun eğmemişliğin, direnmenin bilinen en eski alfabesidir çünkü o yaralar bedeninde.
Ey insan evladı sözüm sanadır;
Sevdin mi koşulsuz seveceksin. Büyük bir inançla ruhunu emanet edeceksin yani sevdiğinin ellerine. Düşmanın değil, en yakının, en sevdiğin, en güvendiğin bilir canının attığı yeri ve işte bu yüzden, hiç bilmediğin bir lisanda konuşacak belki de bir gün hayat seninle, hiç ummadığın “yar” elinden öleceksin. Sakın içerlenme bu söylediklerime, dilinden sadece “ah edersem eğer namerdim” sözcükleri dökülsün. Bir de arkada kalmasın gözün. Hani yola çıkarken sevdiğinle “ne gelirse senden, başım gözüm üzre” demiştin ya bir kere, o gün bu gündür işte evlat, tutacaksın şimdi sözünü, yüzünde huzurlu bir tebessüm, öldün mü adam gibi öleceksin.
Beni herkes görebilir… Ancak sadece biri tanıyacak.
Çünkü tanımak,
ilahi bir tanıklığın,
zamansız bir buluşmanın iç sesidir.
– k.i. (kalbimin içinden)
?si=vpnTQaL8MbuDxhSY
Yeni başladık hesabını tutmaya yaşadıklarımızın. Yeterse ömrüm bir gün seni de anlayabilirim belki, neden uzak durduğunu anlayabilirim sevmekten. Alıp tüm yaşanmamışlıklarını yanına neden bir dağ başını mesken tutmak istediğinin sırrını da erebilirim.
Hani olur da karar verip düşersen bir gün yollara haber et iki gözüm. Oralarda daha güvende hissetmen için kendini, Sivas’tan kangal getiririm sana veya Kars çoban köpeği. Ne demek “yavru bir ayı yakalayıp evcilleştiririm” Allah akıl fikir versin sana, tam senlik bir düşünce yani ayı yakalayıp evcilleştirmek. Ayıymış! Allah aşkına nerden aklına geliyor böyle tuhaf şeyler. Fakat tuhaf olmak da muazzam bir biçimde yakışıyor sana. Hani utanmasam (benim için de “çok tuhaf” biri olduğumu söylerler) bırakalım ayı’yı, kangal’ı, sen beni al evcilleştir diyeceğim, bağla kapıya, arada ekmek su ver yeter bana :))))
Şu an nasıl gülüyorum bir görsen, aman nerden göreceksin bee, saat 23:00 dedi mi gözün yatakta oluyor senin. Külkedisi, geç kalmamalısın tabi ki. Aklıma senin şu gazoz hikâyesi geldi, bana içirip zihnimin içinde ne var yok öğrenecekmişsin güya, dökülüp ötecekmişim şeyda bülbül gibi. Aslında senin şu enteresan fikirlerin yok mu “öttüreceğim” derken, bir gün güldürmekten öldüreceksin beni. söylesene benim anlattığım hikâye nasıldı ama hayat işte ne yapacaksın, öttüren öttürene :)))
Ben aslında başka bir şey anlatacaktım sana, yazmaya başlayınca ara verdim ve unuttum iyi mi? Hadi yapıştır lafı “yalanmış, yalancı, yalancı” diye. Neyse ya, iyi geceler yoldaş, bu gece de kirpiklerine asmadım kendimi, uyanınca haber et göz kapaklarındaki yorgunluk devam ediyor mu hala? Buna göre ikinci adresim belleyeceğim her gece kirpiklerini : ))) Hadi eyvallah.
Kalbimde bir yer var,
soğuk bir sandalye gibi — hep sana ayrılmış.
Ama…
ama sen yoksun.
“Ve işte o an, içimde bir sandalye daha kırılıyor.”
( protezli sandalye, şiirinden...''
Benden kimi saklıyorsun
Kendinden başka biri mi var
Gittiğin yere bakınca iyi de
Onca şeyi affetmek bizim elimizde mi
Okuyunca yine de Tanrı bilmez mi
Neden anlayamıyorum ellerinin kanadığını
Neden buralarda değilsin de yukarıdasın yabancı
Neden aynı konuyu işlemiyor hocalar
Neden dünyadan göremiyoruz ayı
Risk alamaz mı
Seni Anla(T)mak
Gördüm,
Gözlerini yazıyordu birçok şair
Kirpiklerini ve ateşli sözcüklerle
Dudaklarını anlatıyorlardı dize dize
Ben utanırım öyle şeyler yazmaya
Zaten biliyorsun adam gibi
Şiir yazmak da hep uzak oldu bana
Duy şimdi beni
Duy ki benden daha farklı
Kim görebilirdi sendeki güzelliği
Düşün bakalım yoldaş
Girdiğinde uykunun koynuna
Diz çökerek başucunda
Kim bekliyor saatlerce
Ve bölünmesin diye uykuların
Kim asıyor kendini kirpiklerine
Durma Uç O zaman
Güzel olan ne varsa
Biriktirip sana getireyim,
Anlatayım istedim.
"Durma uç o zaman."
Kanat çırp sonsuzluğa,
Benden çok uzaklara.
Ama sen yine de "beni al",
Kırık kanatlarımı iyileştir.
"Bana uçmayı öğret."
Bir kez daha,
Eskisi gibi.
Geri gel,
Geri gel.
Ve...
"Beni, seni bize götür."
Ne olur...
15.02.2020
Huri Çalışkan
sen mesela, unutulmamakla meşgulsün.....
Ritmin atışları,
gözlerimin dalışları
ve yağmur damlaları tentede...
Bir sen eksiksin bu sessizlikte.
bil ki hep sevgiyle, Huri
Senin sağın solun belli olmaz
Taş kalpli olmadığından emin olanlara sormalı seni
Beni anlıyor olsan da
Anlatmalı seni
Seninle koklamadığım bir çiçek,
dans etmediğim bir gökyüzü,
ve...
yollar var yeryüzünde.!
Bana öyle bir "gel" demelisin ki;
yollar kulağıma fısıldamasın: "gitme..."
Huri Çalışkan
Sesini duymadım bu gece...
Ama adını içimde o kadar çok andım ki,
kalbim dua sandı seni.
Huri Çalışkan
“seni anlatmak”
Bir başlasak şimdi anlatmaya durur o anda zaman. Hani dile gelseydi kalem “ vazgeç” derdi, “vazgeç, gücüm yetmez benim tüm bunları yazmaya”
Sözcükler alırdı sonra sözü, derlerdi ki; “ kadim zamanlarda, eski kitabelerde kimler kimler anlatabilmek için çıktılar da yola, güçleri yetmedi, tükendiler bir zaman sonra. Biz de tükendik, hangi sözcükte tam karşılığını bulabilmiştir ki sevda.”
“seni anlatmak”
Susuyoruz avazımız çıktığı kadar. Yaşam gibi susuyoruz, ölüm kadar.
Seninle tanışmadan önce de sevmiştim seni.
Başka bir zamanın gülüşüydün sen,
ama hep aynı kalbin çağrısı…
Bir zamanın çayır suyuydun belki,
toprağın ezberinde kalmış bir ayak izi.
Aşk;
Zamandan bağımsız bir buluşmadır.
— aşk’ın aşk hâline meftun bir kadın, Huri Çalışkan
Başıma gelmeyenlerin en başında adın
Yalnızlığıma ekleyipte, çoğalamamak
Bir başıma düşünmek, düşlemek seni
Ne acı , geç rastlamak sana
Ve ne acı ki yarınım da olamaman
Selda Erşahin
Kıskanma sevgilim…
Dudaklarımın ağzından doğan güneşi…
Güneş herkese doğar ancak sadece birini ısıtır.
Sen benim en sıcak sabahım,
İçimi ısıtan tek ışık,
Dünyamın hiç batmayan güneşisin.
Gökyüzü herkese açıktır ama benim gökyüzüm sensin.
Huri Çalışkan
Sesinin gökyüzüne değdiği yerde biledim şiirlerimi yokluğuna.
Huri,
soğuk fırtınalı rüzgar kokunu getirdi, öyle sıcaktı ki.!
Huri Ç.
Ahhh sevgilim saçların dağınık memleketim gibi.!
Seni anlatmak;
bir gül yaprağının sabah çiyiyle dans etmesi,
sonsuz bir masumiyetin incelikle varlık bulması.
Bir hayal denizin sonsuzluğunda
Canıma can buldum sanmıştım..
Bulduğum canın canımı alacağını
Bilemedim.....
Sevgili Darcy;
Uzun süredir sesini duyamadığım için üzgünüm. Bu Kent’in kalabalığında kaybolduğumu düşünüyorum.
postalanmayan mektuplar 2~
Huri Çalışkan.
hüzün değdi bir anlık içime, özlemin olmalıydı diye düşündüm,
ve... seni sevdiğimi söyledim yine değen o parmaklara.... hep yaparım bilirsin....
Sen'ianlatmak için rahmetin koridorlarında yürümek gerekiyor.
Seni anlatmak;
sessizliğin içinde yankılanan bir melodi gibi,
her notasında bir huzur, her tınısında bir özlem taşımak.