Tebrizli’nin atıldığı kör kuyu Celâleddin’in göz yaşı yağmurlarıyla doldu ve taştı. Konya ovalarını kuyudan taşan seller bastı. Çukurluklarda göller oluştu. “Uçan Güneş”in bedeni zerre zerre ayrıldı ve sularla birlikte göllere ulaştı. Her zerreden bir kamış fidanı doğdu. Kamışlıklar oluştu.
“Uçan Güneş” kamışlıklarda tekrar doğmuştu. Uçan meleklerin kanatlarından savrulan rüzgârlarla nazlı nazlı salınıyordu. Celâleddin, “aşk”ın kokusunu bu sefer de “kamışlıklar”dan duyuyordu.
Tebriz’linin zerrelerinden doğan en olgun kamışı aradı buldu. Suyun içinde boy atmış, boğumlu ve yapraklı hâliyle de tanıdı onu. O’nu kamışlıklardan kestirdi. Boğumlarını kızgın demirle dağladı, üzerinde delikler açtı ve “Ney” olarak O’nu bir zamanlar “sızdıran testi”nin durduğu boşluğa koydu.
Ve…
İçinde sıkışan nefesleri “Ney”e üfledi… Ney, en derin notalarıyla inlemeye başladı.
Derin notalar, derin sözlere bürünüp “Mesnevî” olarak gönül kütüphânelerindeki raflara dizildi.
Mevlana'nın sohbet arkadaşı,birlikte aylarca çalıştıgı sonunda da Konya Halkının Mevlana' yı bizden ayrı bırakıyorsun diye kızdıkları hatta ölümle tehdid ettikleri zat.
Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma.
Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma!
Şems-i Tebrizi
.“Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim bu yüreğe ben söz verdim.
Hiçbir harfi, sensiz bir cümleye kurban etmedim…”
Şems-i Tebrizi
Siyasi bir cinayete kurban gitmiş Mevlana dostu...
Sonra bir 'Allah ' feryadı yankılanır gecede...
Kapı açıldığında ise, ortalıkta kimseler yoktur.
Sadece birkaç damla kan lekesi görülür yerde...
Başka da bir iz bulunamaz.
Şems, Mevlana'nın, aşk fitilini ateşleyen, onu adeta pişmesine yanmasına neden olan ilahi aşk güneşi.
Tebrizli’nin atıldığı kör kuyu Celâleddin’in göz yaşı yağmurlarıyla doldu ve taştı. Konya ovalarını kuyudan taşan seller bastı. Çukurluklarda göller oluştu. “Uçan Güneş”in bedeni zerre zerre ayrıldı ve sularla birlikte göllere ulaştı. Her zerreden bir kamış fidanı doğdu. Kamışlıklar oluştu.
“Uçan Güneş” kamışlıklarda tekrar doğmuştu. Uçan meleklerin kanatlarından savrulan rüzgârlarla nazlı nazlı salınıyordu. Celâleddin, “aşk”ın kokusunu bu sefer de “kamışlıklar”dan duyuyordu.
Tebriz’linin zerrelerinden doğan en olgun kamışı aradı buldu. Suyun içinde boy atmış, boğumlu ve yapraklı hâliyle de tanıdı onu. O’nu kamışlıklardan kestirdi. Boğumlarını kızgın demirle dağladı, üzerinde delikler açtı ve “Ney” olarak O’nu bir zamanlar “sızdıran testi”nin durduğu boşluğa koydu.
Ve…
İçinde sıkışan nefesleri “Ney”e üfledi… Ney, en derin notalarıyla inlemeye başladı.
Derin notalar, derin sözlere bürünüp “Mesnevî” olarak gönül kütüphânelerindeki raflara dizildi.
Mevlana'nın sohbet arkadaşı,birlikte aylarca çalıştıgı sonunda da Konya Halkının Mevlana' yı bizden ayrı bırakıyorsun diye kızdıkları hatta ölümle tehdid ettikleri zat.
tebrizden gelen Şems, Mevlananın dostu.Aklıma ilk gelen bu.