Zamanede bir hal gelmesin başa Ahdi bütün bir sadık yar kalmamış Kalleş yar olana dost demem haşa N'olacak muhannet meydan görmemiş.
Ben bir yar isterim derun-u dilden Sarfede varını geldikçe elden Beni setreyleye dudan elden Her yüze gülen yar olmuş olmamış.
Hüseyin beyhude ah etme naçar Bir kapı örterse birini açar Buna dünya derler hepisi geçer Hangi günü gördün akşam olmamış. Kul Hüseyin / bir ruhi su türküsü
Kazım Karabekir Paşa'nın Ermeni techiri sırasında korumasına aldığı,baştan aşağı yürek,pasaport verilmediği için bilinçli olarak ölüme terkedilen bir devrimci ozan.
Ruhi Su şiirimde de belirttiğim gibi çağıl çağıl çağlayan sesiyle anadoluyu kucaklamış 'ezgili bir yürek'tir. Ruhi Su benim gibi Yetiştirme Yurdu'nda büyüyen bir yetimdir. Ruhi bence herşeydir.
Ruhi Su olmak işte böyle bir şey! Sevenlerin çok sevdiği,sevmeyenlerin dinlemeye bile tahammül edemediği.Ya hep,ya hiç! Su usta da orta yolların adamı değildi zaten; ne yaşamda ne sanatta,ne siyasette,ne de inançlarında. O kurtuluş savaşı öksüzlerinden,çocukluğu yetimhanede geçmiş,müzik yeteneği kısa sürede farkedilmiş,çoksesli müzik eğitimi almış bir büyük adam.Tükiye'nin ilk opera sanatçılarından.Ama ne yaparsın ki Anadolu çocuğunu türküler hep kendine çeker.O da yolunu yeniden çizer,artık çok mükemmel ve özel bulduğu Anadolu Türkülerini seslendirecektir. Bu önemli karar biz şanslı dinleyicilere şimdi dinlemeye doyamadığımız 'Ruhi Su'yu kazandırır. Dupduru bir ses ve mükemmel bir yoruma bütün ruhunu katar usta. Ruhu olan su gibi türküler yaşama gücümüze güç katar.
Hangi taşı kaldırsam Anamla babam Hangi dala uzansam Hısım akrabam Ne güzel bir dünya bu İyi ki geldim Süt dolu bir torbayla Şöylece çıkageldim Kime elimi verdimse Döndürüp yüzümü baktımsa Kısmet kapıyı çaldı Kör pınara su geldi Ben şakıyıp durdukça öyle Gülün kokusu geldi Bebesi olmayana Bunalıp da kalmışa Acılarla yüklü Dargın yüreklere Yetiştim geldim İyi ki geldim
'Türkü söylemek benim için bir aşk halidir. En güzel aşklarımı türkü söylerken yaşadım. Ne onlar beni aldattı, ne de ben onları. Türkü söyledikçe yeşeriyor, çiçekleniyorum. Ben yalnız türkü söylemiyorum ki. Bu söylediğim türkülerle, aynı zamanda, çağdaş Türk toplumunun lied'lerini söylüyorum. Ben türkü söylerken sazım ne benimle yarışır, ne de türkülerle. Bize yalnızca eşlik eder, bizi tamamlar. Halkımızın büyük ustalarında da saz böyle saygılı bir uyum içindedir. Bu açıdan bakınca, türküleri bir besteci gibi ele aldığım daha iyi anlaşılır. Bundan önceki plaklarımda olduğu gibi, bu plağımda da halk ozanlarının yolunu izleyerek bazı sözleri bağlı oldukları ezgilerle söyledim. Bazı Mevlana'da, Nâzım'da, Melih Cevdet'te, Hasan Dağı'nda olduğu gibi bazı sözler içinde yeni ezgiler düşündüm. Kimileri icracı, kimileri de yorumcu diyor bana, sanatta yorumsuz icra olmaz ya, ikisinin de başımın üstünde yeri var. İcracıyı kalıcı ve yaratıcı saymamak bizim ülkemizin yarı-aydınına vergi.Oysa özellikle müzik, bestecisi ile icracısı ile bütünlük içinde olan bir sanat. Yaratmanın gerçekleşmesi ikisininde var olmasına bağlı. Kaldı ki, icracının yaptığı iş de kalıcı ve yaratıcı bir iştir. Paganini bestelerinden çok icracılığı ile kaldı dünyamızda, Şalyapin de öyle Oyştrah da, Münir Nurettin de. Zamanımızın belgeleyici teknik olanakları daha da çok kanıtlayacak bunun böyle olduğunu. Bir işi geliştiriyor, ileri götürüyorsa, ister besteci, ister icracı olsun, ikiside kalıcıdır.
Burada bir şeye daha değinmek istiyorum. sanatçı da tıpkı bir çiftçi, bir demirci gibi işini anlatabilmelidir. Hem diliyle hem de hüneriyle. Bir başka deyişle, kendi toplumu içinde sanatı ile ekmek yiyebilmelidir. 'Beni bu halk anlamaz' demek, en azından boş bir kendini beğenmişliktir. İnsan kendini beğenmede bile yalnız kalmamalı. Halkın sanatta anlamadığı bir yer bulunabilir, sanatçı bunu umursamazlık edemez. Çünkü tüketicisi olmayan bir üretim yaşamaz. Hani hükümet zoruyla da yaşayamaz demek istiyorum. Elli yıllık değil, yüzelli yıllık deney var önümüzde.Bazı sanat kurumlarının gittikçe yozlaşması, kuruyup gitmesi bundandır. Halktan kopuk hiçbir işten, hiçbir insandan hayır gelmez.'
Allı turnam bizim ele varırsan Şeker söyle kaymak söyle bal söyle Gülüm gülüm. Kırıldı kolum, Tutmuyor elim, Turnalar hey. Ah gülüm gülüm. Yar gülüm gülüm. Kız gülüm gülüm. Turnalar hey.
Eğer bizi sual eden olursa Boynu bükük benzi soluk yar söyle Gülüm gülüm. Kırıldı kolum, Tutmuyor elim, Turnalar hey. Ah gülüm gülüm. Yar gülüm gülüm. Kız gülüm gülüm. Turnalar hey.
Allı turnam ne gezersin havada Kırıldı kanadım kaldım burada Gülüm gülüm. Kırıldı kolum, Tutmuyor elim, Turnalar hey. Ah gülüm gülüm. Yar gülüm gülüm. Kız gülüm gülüm. Turnalar hey.
Ne onmadık kulumuşum dünyada Akşam olsun allı turnam dön geri Gülüm gülüm. Kırıldı kolum, Tutmuyor elim, Turnalar hey. Ah gülüm gülüm. Yar gülüm gülüm. Kız gülüm gülüm. Turnalar hey.
KİZİROĞLU Kiziroğlu, Köroğlunun hasmıdır. Bir gün Köroğlu, karısı Nigar Hanım'la çadırında otururken bir ara dışarıya çıkar; bakar ki bir toz duman kalkmış üstlerine doğru geliyor. Bunun Kiziroğlu Mustafa Bey olduğunu anlar Köroğlu, yerine göre bileğini; yerine göre aklını kullanmasını bilen bir kişiymiş. Hemen içeri girer. Karısı Nigar Hanım'a 'Bana bir kahve pişir.' der ve sazını alır. Bu sırada Kiziroğlu da çadırın dışına gelmiş, içerden gelen türküyü dinlemeye başlamıştır.
Aldı Köroğlu:
Bir hışmınan geldi geçti Kiziroğlu Mustafa Bey Hışmı dağı deldi geçti -Kim kim? -Hanım kim? -Nigar kim? Kiziroğlu Mustafa Bey. Bir Bey oğlu Bir Han oğlu
Bir at biner ala paça Mecal vermez kırat kaça Az kalsın ortamdan biçe -Kim kim? -Hanım kim? -Nigar kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey Bir Bey oğlu Bir Han oğlu
Aldı Köroğlu bir daha söyledi:
Vay ben ona eş olaydım Peh! peh! peh! peh! Anadan onbeş olaydım -Ağam kim? -Paşam kim? -Nigar kim? -Hanım kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey. Bir beyin oğlu Zor beyin oğlu
Hay edende haya teper Peh! peh! peh! peh! Huy edende huya teper Hey! hey! hey! hey! Köroğlu'nu çaya teper -Ağam kim? Paşam kim? Nigar kim? Hanım kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey Bir Beyin oğlu Zor beyin oğlu Bu hikayenin uzun bir metni şu şekildedir; Kiziroğlu nam salmış bir beydir. O'nun gibi bir bey olarak oğlu Mustafa Bey varlığını devam ettirir. Bulunduğu yerlere adalet götürmektedir. Köroğlu'da döneminde adaletle hükmeden, adaletsizlikleri ortadan kaldıran bir beydir. Mustafa Bey köyünde olmadığı bir zaman buraya gelir ve burada adaletsizlik var diye orada bir kale kurar ve varlığını burada sürdürmeye devam eder. Mustada Bey geri gelir.Bakar ki, memleketinde bir kale var ve bu kalenin sahibini öğrenir. İki Bey kendilerini daima kötü bellemişlerdir. Güreşe tutuşurlar, at üstünde kılıçla savaşırlar yenişemezler. Mustafa Bey'in atı Ala Paça'da, Köroğlu'nun atı Kırat'la güreşmektedir. Ala Paça, Kıratı yener. Bunun üzerine Mustafa Bey, benim atım O'nun atını yenerken ben böyle durursam olur mu der. Ve Köroğlu'nun üstüne atlar. Tam öldüreceği sırada, Köroğlu, kendisine izin vermesini ve akrabaları, hatunu ile helalleşmek için müsade etmesini diler. Köroğlu sazı eline alıp; Bir atı var Ala Paça peh peh peh Mecal vermez Kırat peh peh peh Az kaldı ortamdan biçe Ağam kim, Paşam kim, nigar kim Hanım kim Kiziroğlu Mustafa Bey bir beyin oğlu zor beyin oğlu
şeklinde söylenirken, Mustafa Bey kapıya gelmiştir ve sözleri duymuştur. Utanır kendi halinden ve içeri girer. Köroğlu artık herşeyin son bulduğunu düşünmektedir. Mustafa Bey, Köroğluna; 'Sen benden daha yiğitsin' der. Köroğlu; 'Sen yiğit ve mertsin' karşılığını verir ve burada senin gibi biri varken bizleirn durması uygun düşmez diyerek batıya gider.
Zamanede bir hal gelmesin başa
Ahdi bütün bir sadık yar kalmamış
Kalleş yar olana dost demem haşa
N'olacak muhannet meydan görmemiş.
Ben bir yar isterim derun-u dilden
Sarfede varını geldikçe elden
Beni setreyleye dudan elden
Her yüze gülen yar olmuş olmamış.
Hüseyin beyhude ah etme naçar
Bir kapı örterse birini açar
Buna dünya derler hepisi geçer
Hangi günü gördün akşam olmamış.
Kul Hüseyin / bir ruhi su türküsü
Kazım Karabekir Paşa'nın Ermeni techiri sırasında korumasına aldığı,baştan aşağı yürek,pasaport verilmediği için bilinçli olarak ölüme terkedilen bir devrimci ozan.
SİVASTOPOL MARŞI
Sivastopol önünde yatan gemiler
Atar da nizam topunu, yer gök iniler
Yardımcıdır bize kırklar yediler
Aman da padişahım izin ver bize
İzin de vermez isen dök bizi denize
Sivastopol önünde yıkık minare
Düşman dedikleri gelmez imane
Erenler geliyor bize imdada
Aman da padişahım izin ver bize
İzin de vermez isen dök bizi denize
Aman!
Anam benim de ulu yola durursa
Ak saçını da kelep kelep yolarsa
Hani benim oğlum diye sorarsa
Saklaman, gizlemen, öldü den varın
Büyük beyin + Büyük yürek + Büyük ses = RUHİ SU
...
Anısına saygıyla...
ANKARA'NIN TAŞINA BAK
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak!
Kılıcını vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Uyan da bak Gazi Kemal
Başımıza gelen işe.
Ankara'nın dardır yolu
Düşman aldı sağı, solu.
Sen gösterdin Paşam bize
Böyle günde doğru yolu.
RUHİ SU
Aldı zeybek:
Et getir ekmek getir
Baldan da haberin olsun
Aldı yürük:
Kuru soğan ekmek yavan
Haldan da haberin olsun
Aldı zeybek:
Elde mavzer kafanı ezer
Zordan da haberin olsun
Aldı yürük:
Başta sarık ayakta çarık
Karşıki dağdan da haberin olsun
RUHİ SU
ruhi su ezgisi insana sıcak bir tebessüm veriyor..
Ruhi Su şiirimde de belirttiğim gibi çağıl çağıl çağlayan sesiyle anadoluyu kucaklamış 'ezgili bir yürek'tir. Ruhi Su benim gibi Yetiştirme Yurdu'nda büyüyen bir yetimdir. Ruhi bence herşeydir.
Ruhi Su olmak işte böyle bir şey!
Sevenlerin çok sevdiği,sevmeyenlerin dinlemeye bile tahammül edemediği.Ya hep,ya hiç! Su usta da orta yolların adamı değildi zaten; ne yaşamda ne sanatta,ne siyasette,ne de inançlarında.
O kurtuluş savaşı öksüzlerinden,çocukluğu yetimhanede geçmiş,müzik yeteneği kısa sürede farkedilmiş,çoksesli müzik eğitimi almış bir büyük adam.Tükiye'nin ilk opera sanatçılarından.Ama ne yaparsın ki Anadolu çocuğunu türküler hep kendine çeker.O da yolunu yeniden çizer,artık çok mükemmel ve özel bulduğu Anadolu Türkülerini seslendirecektir.
Bu önemli karar biz şanslı dinleyicilere şimdi dinlemeye doyamadığımız 'Ruhi Su'yu kazandırır.
Dupduru bir ses ve mükemmel bir yoruma bütün ruhunu katar usta.
Ruhu olan su gibi türküler yaşama gücümüze güç katar.
EZGİLİ YÜREK
Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu
İyi ki geldim
Süt dolu bir torbayla
Şöylece çıkageldim
Kime elimi verdimse
Döndürüp yüzümü baktımsa
Kısmet kapıyı çaldı
Kör pınara su geldi
Ben şakıyıp durdukça öyle
Gülün kokusu geldi
Bebesi olmayana
Bunalıp da kalmışa
Acılarla yüklü
Dargın yüreklere
Yetiştim geldim
İyi ki geldim
RUHİ SU
'Türkü söylemek benim için bir aşk halidir. En güzel aşklarımı türkü söylerken yaşadım. Ne onlar beni aldattı, ne de ben onları. Türkü söyledikçe yeşeriyor, çiçekleniyorum. Ben yalnız türkü söylemiyorum ki. Bu söylediğim türkülerle, aynı zamanda, çağdaş Türk toplumunun lied'lerini söylüyorum. Ben türkü söylerken sazım ne benimle yarışır, ne de türkülerle. Bize yalnızca eşlik eder, bizi tamamlar. Halkımızın büyük ustalarında da saz böyle saygılı bir uyum içindedir. Bu açıdan bakınca, türküleri bir besteci gibi ele aldığım daha iyi anlaşılır. Bundan önceki plaklarımda olduğu gibi, bu plağımda da halk ozanlarının yolunu izleyerek bazı sözleri bağlı oldukları ezgilerle söyledim. Bazı Mevlana'da, Nâzım'da, Melih Cevdet'te, Hasan Dağı'nda olduğu gibi bazı sözler içinde yeni ezgiler düşündüm. Kimileri icracı, kimileri de yorumcu diyor bana, sanatta yorumsuz icra olmaz ya, ikisinin de başımın üstünde yeri var. İcracıyı kalıcı ve yaratıcı saymamak bizim ülkemizin yarı-aydınına vergi.Oysa özellikle müzik, bestecisi ile icracısı ile bütünlük içinde olan bir sanat. Yaratmanın gerçekleşmesi ikisininde var olmasına bağlı. Kaldı ki, icracının yaptığı iş de kalıcı ve yaratıcı bir iştir. Paganini bestelerinden çok icracılığı ile kaldı dünyamızda, Şalyapin de öyle Oyştrah da, Münir Nurettin de. Zamanımızın belgeleyici teknik olanakları daha da çok kanıtlayacak bunun böyle olduğunu. Bir işi geliştiriyor, ileri götürüyorsa, ister besteci, ister icracı olsun, ikiside kalıcıdır.
Burada bir şeye daha değinmek istiyorum. sanatçı da tıpkı bir çiftçi, bir demirci gibi işini anlatabilmelidir. Hem diliyle hem de hüneriyle. Bir başka deyişle, kendi toplumu içinde sanatı ile ekmek yiyebilmelidir. 'Beni bu halk anlamaz' demek, en azından boş bir kendini beğenmişliktir. İnsan kendini beğenmede bile yalnız kalmamalı. Halkın sanatta anlamadığı bir yer bulunabilir, sanatçı bunu umursamazlık edemez. Çünkü tüketicisi olmayan bir üretim yaşamaz. Hani hükümet zoruyla da yaşayamaz demek istiyorum. Elli yıllık değil, yüzelli yıllık deney var önümüzde.Bazı sanat kurumlarının gittikçe yozlaşması, kuruyup gitmesi bundandır. Halktan kopuk hiçbir işten, hiçbir insandan hayır gelmez.'
(Ruhi Su)
türkülerinden korkan ülkenin onurlu vatandasi.
o tok sesini çok defa dinledim türkülerde...
beni alıp götürürdü hep kaf dağının ardına doğru...
ALLI TURNAM
Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Gülüm gülüm.
Kırıldı kolum,
Tutmuyor elim,
Turnalar hey.
Ah gülüm gülüm.
Yar gülüm gülüm.
Kız gülüm gülüm.
Turnalar hey.
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle
Gülüm gülüm.
Kırıldı kolum,
Tutmuyor elim,
Turnalar hey.
Ah gülüm gülüm.
Yar gülüm gülüm.
Kız gülüm gülüm.
Turnalar hey.
Allı turnam ne gezersin havada
Kırıldı kanadım kaldım burada
Gülüm gülüm.
Kırıldı kolum,
Tutmuyor elim,
Turnalar hey.
Ah gülüm gülüm.
Yar gülüm gülüm.
Kız gülüm gülüm.
Turnalar hey.
Ne onmadık kulumuşum dünyada
Akşam olsun allı turnam dön geri
Gülüm gülüm.
Kırıldı kolum,
Tutmuyor elim,
Turnalar hey.
Ah gülüm gülüm.
Yar gülüm gülüm.
Kız gülüm gülüm.
Turnalar hey.
KİZİROĞLU
Kiziroğlu, Köroğlunun hasmıdır. Bir gün Köroğlu, karısı Nigar Hanım'la çadırında otururken bir ara dışarıya çıkar; bakar ki bir toz duman kalkmış üstlerine doğru geliyor. Bunun Kiziroğlu Mustafa Bey olduğunu anlar Köroğlu, yerine göre bileğini; yerine göre aklını kullanmasını bilen bir kişiymiş. Hemen içeri girer. Karısı Nigar Hanım'a 'Bana bir kahve pişir.' der ve sazını alır. Bu sırada Kiziroğlu da çadırın dışına gelmiş, içerden gelen türküyü dinlemeye başlamıştır.
Aldı Köroğlu:
Bir hışmınan geldi geçti
Kiziroğlu Mustafa Bey
Hışmı dağı deldi geçti
-Kim kim?
-Hanım kim?
-Nigar kim?
Kiziroğlu Mustafa Bey.
Bir Bey oğlu
Bir Han oğlu
Bir at biner ala paça
Mecal vermez kırat kaça
Az kalsın ortamdan biçe
-Kim kim?
-Hanım kim?
-Nigar kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir Bey oğlu
Bir Han oğlu
Aldı Köroğlu bir daha
söyledi:
Vay ben ona eş olaydım
Peh! peh! peh! peh!
Anadan onbeş olaydım
-Ağam kim?
-Paşam kim?
-Nigar kim?
-Hanım kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey.
Bir beyin oğlu
Zor beyin oğlu
Hay edende haya teper
Peh! peh! peh! peh!
Huy edende huya teper
Hey! hey! hey! hey!
Köroğlu'nu çaya teper
-Ağam kim?
Paşam kim?
Nigar kim?
Hanım kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir Beyin oğlu
Zor beyin oğlu
Bu hikayenin uzun bir metni şu şekildedir;
Kiziroğlu nam salmış bir beydir. O'nun gibi bir bey olarak oğlu Mustafa Bey varlığını devam ettirir. Bulunduğu yerlere adalet götürmektedir. Köroğlu'da döneminde adaletle hükmeden, adaletsizlikleri ortadan kaldıran bir beydir. Mustafa Bey köyünde olmadığı bir zaman buraya gelir ve burada adaletsizlik var diye orada bir kale kurar ve varlığını burada sürdürmeye devam eder.
Mustada Bey geri gelir.Bakar ki, memleketinde bir kale var ve bu kalenin sahibini öğrenir. İki Bey kendilerini daima kötü bellemişlerdir. Güreşe tutuşurlar, at üstünde kılıçla savaşırlar yenişemezler.
Mustafa Bey'in atı Ala Paça'da, Köroğlu'nun atı Kırat'la güreşmektedir. Ala Paça, Kıratı yener. Bunun üzerine Mustafa Bey, benim atım O'nun atını yenerken ben böyle durursam olur mu der. Ve Köroğlu'nun üstüne atlar. Tam öldüreceği sırada, Köroğlu, kendisine izin vermesini ve akrabaları, hatunu ile helalleşmek için müsade etmesini diler.
Köroğlu sazı eline alıp;
Bir atı var Ala Paça peh peh peh
Mecal vermez Kırat peh peh peh
Az kaldı ortamdan biçe
Ağam kim, Paşam kim, nigar kim
Hanım kim
Kiziroğlu Mustafa Bey
bir beyin oğlu
zor beyin oğlu
şeklinde söylenirken, Mustafa Bey kapıya gelmiştir ve sözleri duymuştur. Utanır kendi halinden ve içeri girer. Köroğlu artık herşeyin son bulduğunu düşünmektedir. Mustafa Bey, Köroğluna; 'Sen benden daha yiğitsin' der. Köroğlu; 'Sen yiğit ve mertsin' karşılığını verir ve burada senin gibi biri varken bizleirn durması uygun düşmez diyerek batıya gider.
ÇANAKKALE
İmdi seferberlik ilan olanda
Bir od düştü, cümle cihan ağladı
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of, gençliğim eyvah!
Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı, kimimiz evli
Of, gençliğim eyvah!
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of, gençliğim eyvah!