Kültür Sanat Edebiyat Şiir

rejim sizce ne demek, rejim size neyi çağrıştırıyor?

rejim terimi Gamze Temel tarafından tarihinde eklendi

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Bu sistemin, bu tür olaylar üreten ve bunları yirminci yüzyılda daha önce görülmedik biçimlerde ve derecelerde sağlayan ne özelliği olduğunu sormamız gerekir... Sürekli bir sınıf mücadelesi içeren bir sistemde yaşıyoruz... Halkları - ekonomik olarak, siyasi olarak, toplumsal olarak ve hatta şimdilerde demografik olarak - düzenli bir biçimde kutuplara ayıran bir sistemde yaşıyoruz... Irkçılık ve cinsiyetçiliği en baştan beri kendi yapıları içine yerleştirmiş bir sistemde yaşıyoruz... Ve tabii ki bizatihi sistemin meşruiyetine ve yaşayabilirliğine meydan okumuş olan sistem karşıtı hareketleri yapılandırmış olan bir sistemde yaşıyoruz...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Sivil Örümceğin Ağında - Mustafa Yıldırım...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Biçare demokrasi,
    Karanlıkta körebe.
    Parti, bölücü âlet,
    Batıdan bize hibe.

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Türkiye'de ne siyasî, ne idarî, ne içtimaî, ne iktisadî, ne askerî, ne de ilmî mânâda tedavisi lâzım bir illet mevcuttur... Türkiye'de, bütün illet ruhîdir... Türkiye devlet ölçüsiyle ruhî bir inhitat, ruh hastalığı (psikoz) geçirmektedir ve her sahada bir ihtilâl dâvet etmenin şartlarını son haddiyle geliştirmiş bulunmaktadır...

    ...

  • Musluk Tamircisi
    Musluk Tamircisi

    Gerektiği zaman değiştirilen, yönetim biçimi... düzen şekli...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı olarak çalışan Bilimsel Komite, genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) ilişkin yaptığı uygunluk denetiminde GDO'lu 6 çeşit pamuk, 3 çeşit kolza, maya, bakteri biyokütlesi, patates ve şekerpancarı olmak üzere toplam 13 ürünün Türkiye'ye ithalatına izin verdi... Komite daha önce de GDO'lu 9 çeşit mısır, 3 çeşit soya ithalatına izin vermişti... Böylece GDO'lu 25 ürünün ithalatına izin verilmiş oldu...

    Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı olarak GDO'lu ürünlere uygunluk denetimi yapan Bilimsel Komite'den mısır ve soyanın ardından yeni ürünlere vize çıktı...

    Bilimsel Komite'nin 3. ve 4. toplantısında alınarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yayımlanan kararda, 'MON1445-2', 'MON15985-7' ve 'MON1445-2 X MON15985-7 melez' pamuk çeşitlerinin yem, gıda (rafine yağı) ve pamuk lifi olarak kullanıldığında mevcut bilgiler ışığında insan ve hayvan sağlığı açısından 'istenmeyen bir etki oluşturmayacağının beklendiği' belirtildi...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    ATO'nun 'Paranın Efendileri' adlı araştırmasına göre, banka mevduatlarından 100 bin ila 1 milyon lira arasındaki hesap sayısı 22 bin taneymiş... Hesap sahipleri bu büyük meblağları bankalar aracılığı ile yüksek faizli hazine bonosu ve tahvillerde değerlendiriyorlar... Böylece her sene dağıtılan 50 milyar dolarlık faizle nemalanmış oluyorlar... Süper zenginlerin bütün yumurtalarını bir sepette toplamadıklarını düşünürsek, 22 bin hesabın tamamı gerçek kişi olmayabilir... Yani aynı kişiye âit birkaç değişik bankada birkaç hesap olabileceği muhtemeldir... Her aileyi 4 kişi olarak ele alırsak bu 22 bin hesabın 3-5 bin mutlu azınlık aileye âit olduğunu görürüz... Yani milleti soyan Allahsız-ahlâksız kesime!

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    DOMUZ GRİBİ AŞISI GERÇEĞİ


    Şimdiye kadar üç firma üretim yapmış:

    GlaxoSmithKilne firmasının Pandemrix, adlı aşısı

    Baxter International’ ın H1N1 aşısı

    Her ikisinin de henüz lisansı yok... Avrupa ilaçlar kuruluşu tarafından onaylanmamış...

    Novartis tarafından üretilen Influenza A (H1N1) 2009 Monovalent

    Amerika’nın bazı eyaletlerinde zorunlu aşılamaya karşı tepkiler artıyor... Aşılardan ölümler meydana gelmekte... İngiltere, ülkesinde kesinlikle böyle bir uygulama yapmayacağını söylüyor... Diğer ülkelerdede durum farklı değil...

    Bu aşılar yapıldıgı takdirde:

    - Guillain-Barre sendromu

    - Vaskülit

    - Felç

    - Anafilaktik şok ve ölüme neden olabileceği duyuruluyor


    Ayrıca Novartis firmasının geliştirdiği ilacın yan etkilerini Novartisin kendi laboratuvar sonuçlarından okuyabilirsiniz.


    ŞİMDİ OLAYI İSTERSENİZ TÜRKÇE KONUŞALIM


    1 - DOMUZ GRİBİ AŞISINDA DOMUZ KANI VAR

    2 - BU AŞININ İÇİNDE KISIRLIK YARATAN YAN ETKİ VAR

    3 - BU AŞININ İÇİNDE İNSANIN GENETİK YAPISINI BOZAN MADDELER VAR

    4 - BU AŞININ İÇİNDE DÜNYADA BİR NUMARALI KANSOROJEN MADDE ÖZELLİĞİ TAŞIYAN FORMALDEHİT BULUNUYOR... YANİ AMERİKADA YASAKLI OLAN AVRUPADA YASAKLI OLAN BİR MADDE... (AMERİKA'DA BU AŞIYI VURULAN VATANDAŞ DEVLETE DAVA AÇMIŞ)



    ŞİMDİ İŞİN SOSYOLOJİK BOYUTU


    1 - ALMANYADA HÜKÜMET YETKİLİLERİ BÜROKRASİ KESİMİ CİVASIZ AŞIYI KULLANIRKEN, HALKA CİVALI AŞI KULLANACAKLAR. BU HABER ALMANYA'DA DUYULUNCA HALK AYAKLANDI - ÜLKEMİZE GELEN İLK PARTİ AŞI (500.000 AŞI) CİVALI HABERİNİZ VAR MI?

    2 - KUŞ GRİBİ HASTALIĞININ İLACI OLAN TAMİFULU İLACININ FİRMA SAHİBİ Donald Rumsfeld (Amerika'nın 3. etkili adamı) idi VE 2 MİLYAR DOLAR KAZANDI... ŞİMDİ BU HASTALIĞIN İLACI OLAN FİRMALARIN HEPSİNİN YAHUDİ FİRMASI OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?

    3 - TÜRKİYEDE CİDDİ OLMAMASINA RAĞMEN SÖZDE BİR KAÇ İLDE ESKİLERİN AJAN LAWRENCELERİ GİBİ ÜLKEMİZE SOKULAN SÖZDE SANAL HASTALIK İLE HALKI KANDIRAN BU ÜLKE YÖNETİCİLERİ, HABERLERDE YAPILAN DOMUZ GRİBİ HABERLERİ İLE HALKI PSİKOLOJİK OLARAK BASKI ALTINA ALIP KENDİLERİNCE ALINACAK 43 MİLYON AŞININ YANİ 1 MİLYAR DOLARLIK AŞININ BAHANESİNİ OLUŞTURDUKLARINI BİLİYOR MUSUNUZ?

    4 - HİÇBİR ÜLKEDE, HATTA ÖLÜMLERİN YAŞANDIĞI ÜLKELERDE BİLE ÜLKE HALİNDE BU KADAR AŞI TALEBİ OLMAZKEN NEDEN TÜRKİYE KOBAY ÜLKE OLARAK DENENİYOR...

    Domuz gribi aşısını ilk kullanacak olan ülke Türkiye yani kobay...

    5 - DOMUZ GRİBİ HASTALIĞININ KENDİ KENDİNE OLUŞABİLECEK BİR EVRESİ OLMAYAN HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ? YANİ ÖZEL LABARATUARDA ÖZEL HAZIRLANMASI GEREKEN BİR HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?

    “75 yaşındaki virüs uzmanı Adrian Gibbs, `Yaptığım incelemede bu virüsün bir laboratuardan çıkmış olma olasılığını çok yüksek olarak buldum`dedi.”



    ŞİMDİ ASIL DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN ŞEY


    1 - İSRAİLİN TEVRATTA ARMEGEDDON SAVAŞI YAPILACAK VE SADECE 144.000 KİŞİ KALACAK DİYOR... BU SAVAŞ İLLA SİLAHLA OLACAK BİR SAVAŞ OLMADIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE... BU SALGIN HASTALIKLARIN HEPSİ LABARATUAR DA HAZIRLANAN HASTALIK OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE VE İLAÇ FİRMALARININ HEPSİNİN YAHUDİ KURULUŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE, SİZCE SONUÇ NE ÇIKIYOR?

    2 - HACCA GİDECEKLERE BU AŞI VURULACAKMIŞ... ŞİMDİ HACI ADAYLARINA, DİYANETE SORUYORUZ... HARAMLA TEDAVİ OLUNMAZ HADİSİ ŞERİFİ VARKEN VE DOMUZ GRİBİ AŞISININ İÇİNDE DOMUZ KANI VARKEN, BU AŞIYI ALAN HACI ADAYLARININ HACCININ KABULÜ VE SAĞLIĞI NASIL HİÇE ATILABİLİR?


    Yakın bir zamana kadar, DNA, içine girilmez bir alandı... Ama bugün çok net biliyoruz ki, genetik sarmallar rahat açılabiliyor ve istenildiği gibi kromozom dizilişine eklemeler, çıkarmalar yapılabiliyor...

    Genetik yapısıyla oynanmış gıdalar, doğrudan genetik yapıyla ilintilenen aşılar, tıpkı bilgisayarımıza şu veya bu şekilde giren virüs programları gibi, kendini sistemle entegre eden programlarla pekala insan genini değiştirebiliyor, yapısını bozabiliyor ve hatta yavaş yavaş ölümüne yol açabiliyor...

    Dolayısıyla, bugün pratikte yapılmasa da, kanatlı atların, insan formunda hayvanların, domuzlaştırılmış varlıkların, yarı maymun yarı insan yaratıkların ortaya çıkması an meselesidir... Çünkü bunun mümkün olabileceği artık biliniyor... Yapılmıyorsa sebebi; İsrail’deki din adamlarının gücü, Hıristiyan ruhanilerinin ahlaki istinat duvarlarıdır...

    Yakında, insan beden malzemelerinin üretildiği laboratuarlardan söz edilirse şaşmayın... Bunların dini ve hukuki boyutları yıllardır tartışılıyor... Hızla o yöne doğru gidiyoruz... Bunun için şeytan da elinden gelini yapıyor... Dünyadaki sürgün hayatı bir an önce bitsin diye, saklı ve gizli telkinlerle insanlığı yıkıma sürüklüyor... Siyasi tabirle insanları kışkırtarak, “tanrıyı kıyamete zorluyor”

    İşte domuzlaştırma operasyonu da bu çalışmalardaki son merhaledir... Bu kadar açıklamanın hülasasına gelince:

    Biliyorsunuz son olarak Domuz Gribi diye bir hastalık gündemde... Ve tabii aşısı da dünyada haysiyet sahibi bilim adamlarından aşıya ciddi tepkiler var... ‘Bu aşı, bir hastalığı yok etmek için üretilmedi, aksine insanlığa yeni bir hastalık taşımak için üretildi.’ diyorlar...

    Hayır, sizi temin ederim bu aşı sadece hastalık getirmiyor, transgenetik ‘terminatör genler’ de içeriyor... İnsan tabiatını yavaş yavaş meshedecek ve onu başka bir varlığa dönüştürecek genler...

    Beni şaşırtan ve kahreden ise, Türkiye’nin, Sağlık Bakanımızın eliyle bu belaya sürüklenmesidir... Bu belayı insanlığın başına biz sarmışız gibi, aşı uygulamasında pilot bölge yapıldık... Efendim bilmem kaç milyon insan risk altındaymış da aşı yapılmazsa bilmem kaç bin insan ölecekmiş de... İnsaf be, insaf! Allahtan korkun! Bu işlere hangi mantık ve vicdan ile bakıyorsunuz?

    Bu nasıl bir panik böyle? Yoksa birileri bu ülkeye girip virüsü serpti de bizim haberimiz mi yok...

    Ben açık söylüyorum, bu kadar açık ikaz ve uyarılara rağmen aşı dayatılacak olursa bu millete ihanet edilmiş olur! Florası, genetiği temiz, hala insan varlıkların yaşadığı Anadolu’ya işgalden beter bir darbe indirir... Düşünün bu toprakları, tohumları, damızlıkları... Tahıl öldü, çeltik öldü, meyve öldü hayvan öldü... Arı öldü, bal öldü... Karpuz öldü, kavun öldü, buğday öldü...

    Bir zamanlar da nüfus planlaması adı altında bu milleti kısırlaştıracak aşılar yaptılar... Ve bugün biliyoruz ki, Türkiye’de kısırlık son on yılda yüzde 27 oranında artmış durumda...

    Ben bu konuda yazacak belki de son insanım... Lütfen hamiyet sahipleri ortaya çıksınlar ve şu meseleyi millete izah etsinler... Özellikle aşılarla, genlerin nasıl tahrip edilebileceği konusunda insanları aydınlatsınlar... Çoğu Siyonist baronlara ait olan ilaç fabrikalarını zengin edeceğiz diye, milletin kanıyla geniyle oynatmayalım!

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    İki Haim... İki çıfıt... Haim Naum ve Haim Rousso... Noum, Cumhuriyet'in kuruluşunda 'gizli mimar'... Rousso Türkiye'nin 'menfaatleri'nde ve 'savunması'sında 'söz sahibi'... Biri Lozan hezimetinde parmağı olan, diğeri topraklarımızdaki bebek katili Yahudi'yi silahlandıran, TSK içinde rahatlıkla ihaleler alan firma ELBİT'in Başkanı...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    TC, 1983 yılından 2007 yılına kadarki 25 yıllık dönemde 433 milyar dolar faiz ödedi... Diğer bir ifadeyle, halkımızdan toplanan her 100 dolarlık verginin 51 doları faiz adı altında bir avuç yabancı ve yerli sermayedara aktarıldı... Bu soygundan en büyük payı da ulusötesi sermaye, yani emperyalist güçler aldı...

    Türkiye'de insanlarımızın sıkıntılarını çözme çabası içinde olanların öncelikli hedefi, bu faiz yağmasını engellemektir... Halbuki, işçi, memur, esnaf-sanatkar, çiftçi, sanayici, tüccar kuruluşlarının temsilcilerinin krizle ilgili açıklamalarının hiçbirinde bu emperyalist sömürüye karşı çıkılmamaktadır...

    Artan sıkıntılarımızın bir diğer sebebi, Türkiye'nin 1 Ocak 1996 tarihinde Avrupa Birliği ile girdiği gümrük birliğidir... Gümrük Birliği sebebiyle, TC'nin dış ticaret politikası hükümetlerin ve Meclis'in elinden alınmış, emperyalist Avrupa Birliği'nin hükümeti konumundaki Avrupa Komisyonu'na teslim edilmiştir... Mesela, Türkiye, Çin'den gelen ucuz tekstil ürünlerine karşı gümrük vergisi koyamaz... Bu yetki Avrupa Birliği'ne devredilmiştir... Bir ülkenin dış ticaret politikasını emperyalist güçler belirlerse, o ülkede refahın ve huzurun sağlanacağını düşünmek hayalciliğin bile ötesine geçer...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Kazım Karabekir şöyle anlatıyor: 10 Temmuz 1923 Ankara istasyonundaki kalem-i mahsus binasında Fırka nizamnamesini müzakereden sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık.

    “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar” dediler. Kendisini hilafet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce, şu izahatı verdi:

    “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! ”

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Bugün soğukkanlı olarak baktığımız zaman Birinci Dünya Harbi'ne girmemiz, bize Anadolu'yu kazandırmıştır... Bunu, biz zannediyoruz ki, Milli Mücadele'de kazandık... Üstüne Kars, Iğdır ve Ardahan'ı kazandık... Fakat oraları bir yana bıraksak bile, Anadolu'yu Birinci Dünya Savaşı'nda kazandık...

    - Bunu şöyle mi diyelim; düşman, ordu ve milletin dünya savaşında savaşabileceğini gördüğü için Anadolu'yu ebediyen işgal etme cesaretini gösteremedi diyebilir miyiz?

    - Efendim, Birinci Dünya Savaşı'ndan biz mağlup çıktık... Ama mağlubiyetimiz ilân edilmeden evvel Rusya'da ihtilal oldu... Çanakkale geçilseydi, bu ihtilâl olmazdı... Bunda herkes müttefik... Çünkü Rusya'ya yardım gidiyordu... İhtilâl olduktan sonra Ruslarla anlaşma yaptık... Kars, Ardahan, Iğdır'ı aldık...

    - Batum'u da aldık...

    - Evet, ama sonra elden çıkardık... Biz buraları Milli Mücadele'den önce aldık... İkincisi, bizim meşhur tarihçimiz Zeki Verdi Turan der ki, '1.Dünya Harbi'nin galibi yoktur.' Çünkü herkes perişan vaziyette çıkmıştır... Almanya perişan, İtalya ondan perişan... Bir de İtalya-Fransa-İngiltere arasında da iç ihtilaflar var... Bunlar fazla yansımıyor... Nitekim İtalyanlar Milli Mücadele'de bize doğrudan doğruya yardım ettiler... Fransızlar İngilizlerle kavga halinde... Bir de onların içinde de sosyalist hareketler almış başını gidiyor... İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da kıyamet kopuyor... Hükümetler devriliyor... Şimdi bu hırgür arasında Türkiye'ye dönecek mecalleri kalmamış...

    - Yunanistan için çok büyük bir şey... Küçücük bir devlet için...

    - Aptallıklarından... Türkiye'nin veya Osmanlı'nın ölüsü yeterdi zaten... Birinci Dünya Harbi'nden netice olarak baktığımız zaman, evet, mağlup çıkmışız... Fakat bu mağlubiyet insan kaybı, imkân kaybı olarak onurlu bir kayıptır... Ama siyasî tarih olarak baktığın zaman bu kayıp değildir... Niye? Çünkü biz Anadolu'yu bu savaş sayesinde kazandık... Yoksa kimse durup dururken buraları sana vermez... Biz yenildik ama onlar perişan halde olduğu için bize karşı yeniden mücadele etme gücünü gösteremezlerdi... Almanya'ya karşı hiç gösteremezlerdi...

    - Peki, burada şunu söyleyebilir miyiz? Bizim yaptığımız İstiklal Savaşı hakkında Kemal Tahir 'İstiklal Savaşı, o kadar büyük bir savaş değil... Bir Yunan-Türk savaşıdır' der...

    - Tabi öyledir... İstiklal Savaşı'nda biz sıfırı tüketmiş bir halde yeniden kalktık... İyi kötü asker yaptık... Ordu kurduk... Bilmem neyler yaptık, savaştık... Bu adi bir şey değildir... Bu milletin zaferidir... Bunu küçültecek bir şey yok... Ama İstiklal Harbi'yle Birinci Dünya Savaşı'nı kıyaslayamazsın...

    - Öyle bir kıyaslama yapılıyor...

    - Olur mu öyle? Bırak Çanakkale'yi, sadece Kut-l Amara'da 10 bin İngiliz askeri, başlarında bir general, bir kolordu esir alındı... Milli Mücadele'de ölen Yunan askerlerinin tamamı o kadar değil belki de... O, büyük devlerin savaşı bir anlamda...

    Başka bir özelliği Birinci Dünya Harbi'nin en geniş cephede veya coğrafyada biz savaştık... Bir yandan Romanya cephesi, bir yandan Çanakkale, Mısır, aşağıya in Sina Çölleri, Yemen, Basra... Bu kadar geniş bir coğrafyada bu millet dört sene savaştı... Çok büyük bir şey... Milli Mücadele öyle değil... Fakat Milli Mücadele'nin özelliği; Birinci Dünya Savaşı'ndan çıkmış olduğu halde bu savaşın yapılmış olmasıdır...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    rte'nin, İsrail'in Gazze'ye saldırı başlattığı dönemde, kimya sektöründe rakip ülkelerin gümrük vergisi oranlarını yükselterek İsrail'e büyük avantaj sağladığı ortaya çıktı... Plastik hammaddesi polipropilen ithalatı yaptığımız muhtelif ülkeler için gümrük oranlarını yüzde 3'ten yüzde 6,5'a çıkarılırken, İsrail'in sıfır gümrüğüne dokunulmayarak, İsrail kayrılmış, milyonlarca dolarlık alımların bu katillerden yapılması için teşvik sağlanmış olundu...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Münevver kendi halinde, aşçılık yaparak ailesini geçindiren bir babanın, ev hanımı bir annenin kızıydı... Fulya'da kirada oturuyorlardı...

    ...

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Devletin rejimi ne kadar tehlikede bilinmez ama,
    hanımların rejimi fena halde tehlikede.
    .
    Zira eğer yeşillikle zayıflansaydı,
    inekler bu kadar kilolu olurlarmıy dı?

  • Limonî Erz
    Limonî Erz

    bknz: kirbit kutularına dava açanların artmasına sebep teşkil eden olay.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    - Az önce sorumda bahsettiğim 'sömürenlerin kurtarılması operasyonu'ndan yola çıkarak, Türkiye'deki bazı sözde 'Türk' şirketlerin, tekellerin kurtarılması yanında, bir de bankaların -biliyorsunuz çoğu yabancıların- kurtarılması var. Halkın sermayesiyle 'iş' yapan bankalar bir de halka kazık atmaktalar tabiri caizse; kredi kartlarıyla yapılan düpedüz dolandırıcılıktan bahsediyorum. Bununla ilgili de çalışmalarınız vardı sizin?

    - Tabi var. 'Kredi kartları yasası' çıkarken de Meclis'te.

    - AKP'nin çıkardığı yasadan bahsediyorsunuz.

    - Tabi, AKP çıkardı. Bu yasa çıkarken biz orada bas bas bağırdık: Faizler son derece yüksek, bunun sınırı konsun! CHP'de oradaydı ve ne yazık ki orada hemen olayı bitirdiler. Ve Merkez Bankası'na bunun faizlerinin tesbiti işini bıraktılar, bizim taleplerimizi dikkate almadılar. Toplantı bittikten sonra şunu gördük: Banka temsilcileri ile AKP'li milletvekilleri, komisyon milletvekilleri sarılıp öpüşüyordu!

    - 'Milletin vekillerine'ne dikiz!

    - Ben ağlayarak dışarı çıktım! Komisyondan ağlayarak, nefret ederek çıktım, o manzarayı görünce! O manzarayı halkımızın görmesi gerekiyordu. Orada AKP milletvekilleri ile komisyon milletvekilleri ile banka temsilcilerinin nasıl sarılıp birbirleriyle öpüşüp kutladıklarını görmeliydi halkımız! Sadece orada değil, başka bir sürü toplantıda da bu böyle. Ve şimdi de görüyorsunuz: Merkez Bankası'nın saptadığı faizler en yüksek. O zaman daha iyi idi; %2'ler dolayında faiz veren devlet bankaları vardı. Şimdi o da kalktı ve hepsi tek kalemde. Zaten bankalar sizin de dediğiniz gibi çoğu da yabancı bankalar, hepsi aralarında anlaşmış gibi faizi %4'lere doğru çekildi! Sıkıştı kaldı faiz. O nedenle zaten dar gelirli insanların, çaresiz insanların, hani 'denize düşen yılana sarılır' derler ya, aynı şekilde, denizde yüzme bilmeyen insanın yılana sarılması gibi. Halkımız zaten dar gelirli, maaşı zaten yetmiyor, diyelim ki olağandışı bir sıkıntısı oluyor paraya ihtiyacı var, nakde ihtiyacı var, aç, hemen sarılıyor kredi kartına. İşte o kredi kartı onun için yılan! Yılan da onu sokuyor, böyle bir sistem. Bu aslında bilerek ve bilinçli yapılan şeyler. Bir taraftan ha bire pompalanıyor bu kredi kartları; neredeyse yeni doğacak çocuğa da kredi kartı çıkaracaklar. Bu şekilde bir sistem, bütün bu sistem bilinçli olarak.

    - Dünyadaki örnekleri nelerdir?

    - Dünyada böyle bir şey yok! Dünyada böyle bir vurgun-soygun yok! Bu kadar büyük bir vurgun-soygun yok! Yani, Türkiye bu konuda şaha kalkmış. Avrupa'da böyle bir soygun, böyle bir vurgun yok. Tabii ki Amerika'da ve Avrupa'da da görüyoruz bir sürü haksızlık var kapitalizmin doğurduğu. Ama, Türkiye'deki kadar göz göre göre vurgun-soygun yok oralarda. Türkiye'de çok büyük bir vurgun var, büyük bir soygun var! Türkiye'de dışarıya kan akıtılıyor! O yabancı bankalar aracılığıyla. Zaten Türkiye'nin ekonomisi, bankacılığı yabancıların eline geçmiş durumda.

    ...

    - Kriz bize nasıl vurmaz? Yapılan zamlar kriz değildir de nedir?

    - Ki, daha yeni başlıyor değil mi?

    - Tabi, onlar kriz derken büyük patronların krizinden bahsediyorlar! Yoksa halkı falan kastetmiyorlar. 'Patronlara bir şey olmasın, patronlar kurtulsun! ' Zaten hepimizin gözü önünde ne oluyorsa oluyor. Halk ölmüş, aç kalmış, yetim kalmış, sürünmüş umurlarında değil. Zaten mesele şu: Bakın Türkiye'de yıllardan beri bilinçli olarak bir yoksullaştırma politikası yürütülüyor! Bakın, altını çiziyorum: Türkiye'de bilinçli olarak bir yoksullaştırma politikası var! Yoksullaştır, kendine muhtaç bırak, oyununu kafasına dayayıp beynini yıka, ondan sonra da kömür yardımıyla, gıda yardımıyla kendine mahkum et; çaresiz bırak.

    - 'Geçtiğimiz sene 200 bin kişiye yardım ediyorduk, şimdiyse 400 bin kişiye yardım ediyoruz' diye de övünüyor!

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Ocak 2004'teki Amerika ziyareti sırasıda New York’ta “Amerikan Musevi Komitesi” tarafından 'Yahudi Cesaret Ödülü' olan “Davut Boynuzu” verilmişti.

    Ayrıca belirtmek gerekirse, Amerikan Yahudi Konseyi’nden Yahudi Cesaret Ödülü'nü alan sadece Türkiye’den değil, tüm Müslüman dünyadan tek devlet adamı Tayyip Erdoğan’dır.


    Musevi Cesaret Ödülü değil, Yahudi Üstün Hizmet Madalyası!

    Tayyip’e verilen bu ödülün aynısı, Çevik Bir’e de verilmişti. AKP’nin medyadaki seslerinden Vakit Gazetesi, Çevik Bir’e ödül verildiği vakit, gazetesindeki başlık “Yahudilerden üstün hizmet ödülü” idi. Fakat aynı ödül Tayyip’e verilince 11 Haziran 2005 tarihli Vakit Gazetesi’ndeki başlık “Musevilerden Cesaret Ödülü” oldu. Gerçekte bu ödülü Yahudiler, kendilerine üstün hizmet edenlere veriyor. Bu ödülü, kısa adları ADL ve AJC olan kurumlar veriyor Amerika’da. Yani Anti Defamation League ve American Jewish Committiee (Amerikan Musevi Komitesi)

    Ayrıca Tayyip ve Çevik Bir ikilisinin 16 Temmuz 2002 tarihinde (genel seçimlerden önce) ABD'ye, Jewish Comitte'nin davetlisi olarak gittiğini ve JINSA (Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü) yetkilileri ile de görüşmeler yaptığını hatırlatırım. Haberin ve görüşmelerin ayrıntılarını, AKP'nin medyadaki sesi 'Yeni Şafak' gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yapan Nasuhi Güngör'ün 'Yenilikçi Hareket' adlı kitabında 'Yahudi Komitesinin davetlisi' başlığı altında bulabilirsiniz.


    1993’teki Yahudi Düşmanı Tayyip, 2004’te Yahudilerden Üstün Hizmet Madalyası Aldı

    Tayyip, “Yahudi Üstün Hizmet Madalyası” aldıktan sonraki ‘teşekkür’ konuşmasında şunları döktürdü:

    “Musevi düşmanlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır, sapıklıktır. Soykırım, etnik temizlik, ırkçılık, İslam düşmanlığı, Hıristiyan düşmanlığı, yabancı düşmanlığı ve terörizm geçmişten bugüne kadar devam edegelen kötülüğün farklı yüzleridir. Başka dinlere hoşgörü göstermek bize Peygamber mirasıdır. Musevi düşmanlığının Türkiye’de yeri yok.”

    Tayyip bu açıklamayı yaparken, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde Bülent Arınç, ‘Şeref Madalyalarımız’ dediği konuşmalar silsilesinde Yahudiler için şöyle demişti:

    “Şöyle bir hadis-i şerif var, Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harpte Müslümanlar galip gelecektir ki, Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak, ağaçlar haber verecektir, ‘Ey Müslüman arkama Yahudi saklandı gel onu öldür’ diyeceklerdir.”

    Ayrıca Tayyip, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken ‘Yörünge’ dergisinin 8 Ağustos 1993 tarihli sayısında Ali Akel’le yaptığı röportajda aynen şu ifadeleri kullanmıştı:

    “İsrail, zihniyet itibariyle insan denilen mükemmel varlığı, varlık sebebi dışında tanımlayan emperyalist, şovenist bir anlayışın ifadesidir. Türkiye'nin İsrail'i tanıması tarihimiz açısından ciddi bir talihsizliktir. Bizim tarihimize sürülmüş bir kara lekedir. Ortadoğu'daki kanser mikrobu olan bu zihniyeti sulamak, beslemek kadar büyük bir zulüm olamaz. İsrail'i devlet olarak tanımıyorum.”

    “Üstün Hizmet Ödülü” veren ADL’nin kim, ne olduğunu, ne yaptığını bilinmezse bu ödülün anlamı havada kalır.

    Tayyip’e ‘Yahudi Üstün Hizmet Madalyası’ Veren ADL Kimdir, Neye Hizmet Eder?

    20 Kasım 1992 tarihli, AKP’nin medyadaki diğer yayın organı Zaman Gazetesi’nin 2. sayfası. Başlık aynen şu şekilde: “ABD’de Yahudi mafyası: ADL” Yunus Altınöz imzalı haberin ayrıntıları da şu şekilde. Bir bölümünü yazıyorum:

    “İngiliz Farmasonluğu’nun Yahudi kolu olan B’nai Brith’in etkisi altındaki ADL 1913 yılında kurulmuştur. ADL adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir. Kurdukları ‘Denizaşırı Yatırımcılar Servisi’ adlı şirketle, milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir.

    İşgal altındaki Filistin topraklarında ve Kudüs’ün Hıristiyan ve Müslüman bölgesindeki geniş arazilerin kanunsuz alım satımının ortaya çıkarıldığı emlak skandalı da yine işin içinde ADL’nin varlığını ortaya koyuyor. ADL’nin bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu öldürüldü. Musevi iken Hak din İslam’a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985’in Ramazan’ında sabaha karşı evlerinde bıçaklanarak öldürüldüler. Gandhi ve Palme suikastlerinin arkasında da ADL’yi görüyoruz.”

    Kim yazıyor bütün bunları? 20 Kasım 1992’de Zaman Gazetesi.

    1992’de ADL Düşmanı Olan Zaman Gazetesi, 1998’de ADL’ci Kesiliyor

    Gel gelelim zaman geçiyor, devran dönüyor Hz. Muhammed Mustafa ümmetini ve Türkleri ‘dinlerarası diyalog’ saçmalığıyla Hıristiyan ve Yahudilerle dost kılmaya çalışan aynı Zaman Gazetesi, tarihler 10 Mart 1998’i gösterdiğinde, Tayyip’e “Yahudilerden üstün hizmet ödülü” veren ADL hakkında bu sefer 180 derece çark ederek aynen şunları yazıyordu. Değiştirmeden, harfi harfine veriyorum:

    “3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevir Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü. 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘Barış’ asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler.

    Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan “ADL’nin (Anti Defamation League) teklifi”yle hazırladığı “hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap” da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanına dağıtılacak.”

    AKP Genel Başkan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı Adayı Abdullah Gül de ADL'nin başı Abraham Foxman ile Tayyip arasındaki iki saati aşan bir görüşmeyi ayarlamıştı. ADL daha önce de Gülen & Papa arasındaki görüşmeyi organize etmiş (Fethullah Gülen, röportajında Papa ile görüşmeyi ayarlayanın ADL olduğunu bizzat açıklamıştı: 'Birkaç ay önce Abramowitz cenaplarının yardımıyla bu buluşma gerçekleşti' - 8 Şubat 1998) ve Gülen, ADL'nin başkanlarından Leon Levy ile birlikte fotoğraflar çektirmeyi ihmal etmemişti. (Morton Abromowitz ABD Ankara Eski Büyükelçisi, CIA Başkanı Adayı, Carnegie Vakfı Başkanı'dır)

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'All the King's Men' (1949)

    Robert Rossen

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    1992 yılında Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı 'sınır gözetleme sistemi' ihalesini kazanan V.... adlı şirketin, gizli Yahudi-İsrail ortaklı bir firma olduğu ortaya çıkmış ve konuya ilişkin istihbarat belgesinde 'Bu firmadan alınacak sistemlerle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde sınır boyunda elde edilecek enformasyon aynı anda Tel Aviv'de olacağından ihalenin iptaline...' denmiş ve ihale iptal edilmişti... Ama şimdi semamız tamamen İsrail yapımı insansız sistemlerle dolu? PKK'ya karşı yapılan harekat, İsrail'den temin edilen sistemlerle sevk ve idare ediliyor...

    Demek ki Genelkurmay'da hayli değişiklik olmuş! Konya'da başlayıp bazı Doğu illerimize uzanan Anadolu Kartalları tatbikatlarına kısa bir süre önceye kadar İsrail uçakları da katılıyordu... Bir Batı gazetesinde bu konuya ilişkin haberde 'Bu tatbikata katılan İsrail uçakları bölgeden hayli faydalı bilgilerle döndüler' deniyordu?

    Acaba ne gibi bilgiler?

    Kudüs düşerse sıra Urfa'ya gelecektir...

    Anadolu toprakları güçlü kuvvetli kısrak gibidir... Binmesini bileni alır, hedefine götürür... Binmesini bilmeyeni sırtından yere atar...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    AKP, Kamu İhale Kanunu'nda (KİK) değişiklik yaparak, birçok ihalelerin denetim dışına alınmasını sağladı... Bu da mahallî seçimler öncesi ve sonrasında talandan başka bir şey değil... Talan yasası ile, giderayak dişlerinde boş kalan son kovukları da dolduracaklar...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Avrupa Birliği'nde Derin Devlet


    Avrupa Birliği’nin hükümet konumundaki kurumunun adı, Avrupa Komisyonu’dur.

    Avrupa Komisyonu, seçilmişlerden değil, atanmışlardan oluşmaktadır.

    AB’de yasaları, Avrupa Komisyonu yapar. Yani AB’de yasaları yapan organ, seçilmişlerden değil, atanmışlardan oluşmaktadır.

    Yasaları, seçilmişlerin değil de atanmışların yaptığı rejimin adı, demokrasi olamaz! Bu nedenle, AB demokratik bir kuruluş değildir.

    Türkiye’deki demokrasi bülbülleri, bu konuya kıyısından köşesinden bile değinmemektedirler.

    AB’nin elbette bir parlamentosu vardır. Ancak Avrupa Parlamentosu'ndaki parlamenterler, yasa tasarısı sunamazlar! Sadece önlerine gelen yasa tasarılarına evet, ya da hayır deme hakları vardır. Hayır, dediklerine pek rastlanmamıştır. Yüksek aylıklarını ve ödenekleri ceplerine indirip, demokrasi mankenliği yaparlar!

    2006’dan beri Avrupa Parlamentosu’nda bağımsız İngiliz parlamenter olarak görev yapan Ashley Mote, Ocak 2008’de çok sarsıcı bir açıklamada bulundu. Avrupa Komisyonu’nun kurmuş olduğu 3,000 (üç bin) gizli komisyonun, Avrupa Parlamentosu’na ve üye devletlerin meclislerine ve hükümetlerine sızmış olduğunu duyurdu.

    Çok büyük siyasi güce sahip olan bu gizli komisyonlar, üye devletlerdeki hükümetlerin yerlerini almışlardır. AB’de artık kararları ulusal hükümetler değil, bu gizli komisyonlar vermektedir!

    AB’nin kurnaz mimar ve yöneticileri, her zaman kaleyi içten ele geçirme yöntemini uygulamışlardır. Ulusal kurumları yerlerinde bırakmış, ama bunları içten ele geçirmişlerdir. Böylece Brüksel’de alınan AB kararları, Avrupa halklarının olan bitenden haberi olmadan uygulanmıştır. Çarpıcı gerçek şudur: AB ülkelerinde 3,000 gizli komisyondan oluşan ‘derin devlet’ her konuda dizginleri elinde tutmaktadır.

    Derin Devlet’in nasıl işlediğini göstermek için, küçük bir örnek verelim. AB’nin Ortak Tarım Politikası gereğince, Yunanlı zeytin üreticilerine parasal destek verilmektedir. Ancak bu desteğin denetimi bağımsız bir organ tarafından değil, Yunan hükümeti tarafından yapılmaktadır. Yunan hükümetinin içine de AB’nin derin devleti sızmış olduğundan, parasal desteği verenle denetleyenler aynı örgütün elemanları olmaktadır. Bu sistem, AB’de yaşanan büyük çaplı yolsuzluklara ve vurgunlara yol açmaktadır. Bu durum yalnız Yunanistan için değil, başta İtalya ve İspanya olmak üzere AB’nin tüm ülkeleri için de geçerlidir.

    Avrupa Birliği’nin faşist bir kuruluş olduğunu söyleyenler, AB’deki derin devletinin işleyişiyle, eski Sovyetler Birliği’ndeki sistemin işleyişi arasında benzerlikler olduğunu ortaya koymaktadırlar.

    Türkiye’de bir ‘derin devlet’in varlığını dillerinden düşürmeyenlerin, bir gün olsun AB’deki derin devletten söz ettiğine tanık oldunuz mu?

    Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Baş Müzakereci Ali Babacan, AKP hükümetinin tüm bakanları, TBMM’deki tüm AKP’li milletvekilleri, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP’nin ağır topları olarak bilinen Şükrü Elekdağ, Onur Öymen ve tüm CHP milletvekilleri, tüm MHP milletvekilleri, kısaca TBMM’de bulunan milletvekillerinin hepsi, Avrupa Birliği konusunda halkımızı aldatmakta, kandırmakta, düpedüz yalan söylemektedirler.

    Ne yazık ki; işçi sendikaları, medya, üniversiteler ve medyanın tamamına yakını da bu yalancılar kervanına katılmaktadırlar.

    Daha da acısı, Şanlı Türk Ordusu’nun yüksek komutanlarının da AB yanlısı olmalarıdır! AB yanlısı olmak demek, Ulusal Egemenliğimizi, faşist AB’ye devretmek demektir!

    Onurlu ve şerefli yaşamayı temel ilke edinmiş olan Türk Ulusu, kimler dayatırsa dayatsın, hiçbir koşulda AB Mandasını asla kabul etmeyecektir!

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Pakistan ordusu artık ABD'ye karşı savaş ilan etmiş durumdadır... Zaten Genel Kurmay Başkanı bunu açıkça ifade etti, 'ABD'ye karşı savaşırız! ' diye... Bir TSK yetiştirmesi olan ve kurucusu Teşkilat-ı Mahsusa olan Pakistan ordusu, düşmanını belirledi, ABD ve AB!

    Ya onu yetiştiren TSK?

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Konuyla ilgili çok önemli bir şey daha: 'Dünyanın bir bölümünde gıda sıkıntısı başgöstermişken, insan Reagan döneminde çıkarılan ve 'savaştaki bir dünyada gıda silahtır' ifadesini içeren Santa Fe belgesini hatırlıyor... Hatırlanacağı üzere ABD, Nikaragua, Küba ve Irak'a uzanan bölgede aç bırakmayı savaş stratejisi olarak kullanmıştı...

    Dünyanın büyük kısmı gıda sıkıntısından ve gıda fiyatlarındaki küresel artıştan artık haberdar olduğuna göre, ABD başkanı Ronald Reagan'ın 1980'lerde Orta Amerika'daki reform hareketlerine karşı yürüttüğü gizli savaşlara (Düşük Yoğunluklu Çatışmalara) dair bir belgeyi hatırlatmak istiyorum... 'Uluslararası ilişkilerde barış değil, savaş normdur' sözleriyle başlayan ve gizli savaşlara yol gösteren Santa Fe Komitesi'nin '1980'li Yıllar için Yeni İnter-Amerikan Siyaseti' belgesini bilenler azdır... Burada 'Savaştaki bir dünyada gıda silahtır' denildiğinin ve ABD'nin batı yarımküredeki gıda üretimi ve ticaretini denetleyerek, bunu bir manivela ya da siyasi silah olarak kullandığının bilincinde olanlarsa daha da azdır...

    Zamanın başlangıcından beri gıda, ya denetlemek veya insanları boyun eğene kadar aç bırakmak için silah olarak kullanılageldi... Amerika kıtası da bundan muaf değil... İlk Avrupalı sömürgeciler yerlilerin ekinlerini yaktılar, soyu tükenene kadar avladıkları yabani hayvanlar gibi diğer besin kaynaklarını yok ettiler... Amerikan Devrimi ve İç Savaşı sırasında çiftlikleri ve kırsalı yağmalamak orduların yaygın uygulamasıydı... Sivil halkın sakladığı gıda, tahıl, pamuk ve diğer malların konulduğu tüm depoların ateşe verildiği Atlanta saldırısı bunun pek çok örneğinden biridir...

    ABD hükümeti anlaşmalarla (idari emirlerle) madencileri, çiftlik sahiplerini ve çiftçileri Batı'ya gitmeleri konusunda cesaretlendirdi... Bunun sonucunda topraklarının gasbına direnen ova kızılderilileriyle karşı karşıya gelindi... ABD hükümeti, Kızılderili Bürosu ve Amerikan ordusu, büyük buffalo sürülerinin yok edilmesi için sistematik bir siyaseti uygulamaya başladı... Göçebe ova kızılderilileri gıda, barınak, giysi, araç-gereç ve silahları için buffalolara bağımlıydı... Buffalo ayrıca kültürlerinin ve dini törenlerinin önemli bir unsuruydu... 1800'lerin sonlarına kadar yaklaşık 30 milyon buffalo öldürüldü... Ova kızılderilileri hükümetin gıda yardımına bağımlı olarak kendilerine ayrılan bölgede yaşayabilir veya hiçbir yiyeceğin olmadığı ovalarda yaşamak için kaçarak, açlıktan ölebilirdi...

    Filipin ayaklanmasını bastırmak için Amerikan birlikleri 1898 İspanya-Amerika Savaşı'nda ekinleri yaktı... Bir gazete sadece bir bölgede '300 bin kişiden 100 bininin açlıktan öldüğünü' yazmıştı... Başkan Howard Taft'ın Dolar Diplomasisi'yse, ABD tekellerinin Latin Amerika'da toprak ve kaynak denetimini sağlayıp, işçileri sömürebilmesi için ABD ordusunun kullandığı bir hileydi... 1920'lerin ortasındaki ve sonundaki bunalım gıdayı özelleştirmenin yanlışlığını gösterdi... Bu dönemde çiftçiler umutsuz bir çabayla fiyatları yükseltmek için ekinlerini yok ederken, ekmek isyanları ve açların yürüyüşü olağan manzara haline geldi... Etrafta 'Zengin Çiftçileri Silahsızlandır ama İşçileri Silahlandır' veya 'Açları Besle, Zenginleri Vergilendir' sloganları görünüyordu...

    1980'lerde Guatemala'nın El Quiche bölgesine yaptığım ziyareti hâlâ hatırlıyorum... Maya çiftçiler, yardım görevlisi işçiler, rahibler ve rahibelerle birlikte toprak ve eşitlik için savaşan Guatemalalı gerillalara katılmıştı... ABD'den silah sağlayan Guetemala hükümeti yüzlerce Maya köyüne karşı toprakları küle döndürme siyaseti uyguladı... Dağlık bölgelere kaçanlar ordu tarafından sarıldı ve gıda tedarikleri kesildi... 'Silahlar ve Fasulyeler' adlı harekât açlık içinde kalan yerlileri dağlardan indirip, 'model köylere' yerleşmeye zorladı... Vietnam'daki 'stratejik köyleri' çağrıştıran söz konusu model köylere girdikten sonra Guatemalalılar hükümetin inşaat projelerinde çalıştırıldı...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Obama’nın dışı siyah, içi beyaz. Obama, uzun süredir Amerika’daki küresel sermayenin medya gücü diye tanımladığım Hollywood Etkisi’yle -bütün görsel medyayı ve Hollywood’u kastediyorum- uzun süredir Amerika’da bir siyah başkan hazırlanıyor. Saat 24:00 dizisinin başkanı siyahtı, öldürüldü yerine gelen siyah. Oscar’lar siyahlara verilmeye başlandı. Filmlere bakın; zenciler eskiden hep kötü işleri yapanlardı. Şimdi de hep polisler zenci.

    Amerika, bu savaş politikalarını uygulamak için göbek adı Hüseyin olan, babası Müslüman olan, üstelik de zenci ırkından birisinin, daha radikal kararlar alması için getirdi. Obama ile alınacak kararlar Amerika’nın daha kolay alabileceği kararlardır. Amerikan Devleti bir süreklilik gösterir. Amerikan Devleti’nin bugünkü zor şartlardan çıkışı, bu krizden çıkabilmesi, yeni savaşlar çıkarabilmesi, ancak Obama ile mümkündür. McCain’le mümkün olsaydı, zaten Amerika devleti McCain’i seçtirirdi.

    Amerika’da -belki bir başka röportaj konusu- 302 milyon insanın 130 milyonu seçmen. Seçmen kartı alanların yarısı sandığa gidiyor. O yarısının yarısını alan seçiliyor. Neredeyse ülke nüfusunun 8 de 9 da biri insan tarafından bir başkan seçiliyor. Amerikan sistemi bunun üzerine kuruludur. Şimdi bugün, gelir gelmez Obama’nın söylediği çok net bir şey var. O net şey şudur; Obama ilk demecinde “Üç milyar dolar olan İsrail’e yardımı 30 milyar dolara çıkaracağım.” dedi. Bizim Türk basınında tek satır bunun alıntısı bile olmadı. Zaten 3 milyar dolar olan İsrail’e yardımı, 30 milyar dolara çıkarmanın kendisi bile Ortadoğu da bir savaş nedenidir.

    Şimdi Beyaz Saray ekibine ve kabinesindeki muhtemel bakanlarına baktığımızda göreceğiz ki, Demokrat olmakla birlikte, tıpkı geçmişteki Amerikan tarihinde görülmediği gibi, Cumhuriyetçiler de yer alacak gözüküyor. Amerika’nın dünyadaki yapısal düzenlemelerinde büyük adımlar hep demokratlarla olmuştur. Size bir anekdot vereyim. Türkiye’deki üç darbe ve 28 Şubat demokratlar iktidardayken olmuştur. Cumhuriyetçiler değil. Clinton zamanında 28 Şubat oldu. Bunların Amerika’dan bağlantısız olduğunu düşünmek abesle iştigaldir. Ama biz hepimiz Clinton’ı çok demokrat Amerika’nın parlak yüzü diye görüyoruz çünkü bu bir imajdır. Gerçekler değil imaj önemlidir.

    Amerika’nın bu krizden çıkması için ülke kamuoyunda güven sağlayacak bir unsura ihtiyacı vardı. Onun sağcı değil, solcu görünen bir adam tarafından uygulanması daha kolaydır. Müslümanlara yönelik bir hareket olursa, Afrika ülkelerine yönelik veya radikal Cumhuriyetçiler’in cesaret edemeyecekleri çıkışları Demokratlar yaparsa, daha az tepki çekerler; bu siyasetin doğasında vardır.

    Obama çok net bir açıklama daha yaptı; görevi devralana kadar ekonominin sorumluluğu Bush’da olacak diye. Bugüne kadarki her kriz döneminde -sadece ekonomi değil, Amerika’da yeni başkan gelir gelmez yaşanan krizle ilgili- bakanlarını açıklar, krizle ilgili kurmaylarını açıklar. Örneğin Clinton geldiğinde, Körfez krizini devralmıştı. Amerika savaştan yeni çıkmıştı. On danışmanının dördü Ortadoğu uzmanıydı ve hemen belli oldu bunlar seçildiği hafta.

    Şimdi yaşanan bir ekonomik kriz. Hazine bakanının ekonomiye yönetecek olan kurmaylarının adının açıklanması gerekirdi. Obama -Türk basınının atladığı bir şey, zaten bu işi bilenleri, piyasaları o yüzden de tedirgin etti- görevi devralana kadar Bush’un bu işi yöneteceğini söyledi. Bütün Amerikan kamuoyunun beklentisi, Obama’nın yönetmese bile kabinesi ile bir güven vereceğiydi ki, 15'inde Amerika’da Washington’da biliyorsunuz krizle ilgili büyük bir toplantı oldu, devlet başkanlarının katılımıyla. Obama, bu toplantılara ağırlığının düşmesini istese çok mümkündü. Tamamen “lakayt” kalacağını da önceden deklare etti.

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Üzerimizden bir sam yeli estirildiğini, bu yelin her sahada bütün milli kabiliyetleri kavurduğunu, sonunda bizi zaman ve mekân dışına ittiğini ve her şeyi bir çıkartma kâğıdı taklitçiliğinden ibaret bıraktığını haykırmaktan ne korkuyoruz?

    ...

    NFK

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    BUNLAR...

    Bunlar, bir dostumun fevkalâde buluşuyla, bu memlekette iki sınıf, yalnız iki zümre vücuda getirdiler:

    Biri, polisin korktukları...
    Öbürü, polisten korkanlar...

    Polis, bu arada her iki zümreyi ifade için kullanılan bir kimya kâğıdıdır; ve kendisinin bu iki sınıflanışta hiçbir rolü yoktur...

    Polisin korktukları, kendileridir... Yani kör ve kaba nefsaniyetlerinden başka hiçbir kanun tanımayan, nefslerini aşıcı hiçbir kuvvet bilmeyen, yatağa girdikleri zaman vicdanlarının mâverâsından mırıltı bile duymayan, bir ışığın yanından geçerken ihtimaller âleminin belirtisi halinde gölgelerinden olsun ürkmeyen ve Allahın çırağını kalblerinde sigara izmariti gibi söndürmüş olan maneviyat yamyamları...

    Polisten korkanlarsa bütün bir millettir... Yani, bunların lif lif kendilerini soymalarına tahammül eden, üstelik ebedî hayat yollarını tıkamalarına ses çıkarmayan ve üstelik 'Hâkimiyet senindir! ' yalanını elinde bayraklarla kutlamaya mecbur olan zavallı halk...

    Bunlar, halkı tek tek zulûm ve itisaf peteğinin hücrelerinde zaptettikten, sonra onun beynine girip oradaki içtimaî şuur ve dayanışma merkezini körlettikten sonra halk neylesin? Halkın, elinden alınan HAK karşısında:

    - Yâ Hak!

    Diye doğrulamaması için, bunlar, ne kadar hünerleri varsa kullandılar... Ve itiraf edelim, bu halkın şartlarına göre muvaffak oldular...

    ...

    24.5.1952

    NFK

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    İşgâlin, sömürünün perdelendiği, işgâlcinin gece-gündüz evinize baskın yaptığı ama sizden görünen adamları kukla olarak iktidara getirdiği, halkın her gün ölümle, açlıkla, işsizlikle, yoklukla boğuştuğu demokratik bir düzeni mi istersiniz; yoksa iş-aş, namus, yaşama garantisinin olduğu, yarınından ve çocuğunu sokağa rahatça salabileceğinden emin olduğun, değil evine işgâlcinin girmesi, yabancı akser görüp bilmediğin, senden, seninle aynı toprakta yetişmiş fakat dışarının adamı olmamış, ama demokratik değil, askerî bir otoriteye sahip adîl ve ahlâkî bir idareyi mi istersiniz?

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Bolu ve Kayseri'de meydana gelen orta şiddetli depremler, deprem gerçeğini bir kez daha hatırlattı... Uzmanlar, Marmara Bölgesi için son derece korkutucu bir açıklamada bulundu... Marmara'de 241 yıl önceki depremin tekrarlanması ve 20 milyon kişinin etkilenmesi bekleniyor... İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, genel istatistiklere göre Marmara Bölgesi'nde 250 yılda bir 7'nin üzerinde bir deprem olduğunu belirterek, 'Marmara Bölgesi'nde 241 yıl önce olan depremi bekliyoruz aslında' dedi...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    İslâm politikası dışa karşı tektir ve bu tekliği bozarken bir de bunu sözde kardeşlik edebiyatıyla perdelemek isteyenler, rahmet olan ihtilâfı değil, fitneyi temsil etmektedirler... Fitnenin olduğu yerde de dışa karşı müsbet bir oluş ve aksiyona nerdeyse imkân da yoktur... İslâmcı cemaatlerin (!) AKP'ye olan teveccühleri de bu çerçevede fitnenin en baş unsurlarından birisidir... AKP'nin küfür rejimine olan buğzu kırdığı ve işbirlikçiliği, mandacılığı meşrulaştırdığı aşikâr... AKP, Müslümanların beklentilerini kendisi üzerinden AB ve Batı'ya bağlamış, Ergenekon operasyonları ile de bunu perçinleyerek yerini sağlamlaştırmaya çalışmaktadır ki, bunda bir nebze de olsa başarılı olduğu muhakkak... Ergenekon'la, kendisini mazlum hisseden nefsler okşanıp, aldatıcı bir adalet hissi uyandırılarak elde edilen başarının karşılığı, Müslümanların imânlarının satın alınması ve küfre olan buğuzlarının kırılması olarak tecellî ediyor ki, Müslümanlar, hiçbir devirde şartlar itibariyle kurtuluşa bu kadar yakın olmamışken, şuur olarak kurtuluştan bu kadar uzak düşmemişlerdi...

    ...