Gönlü hüzün penceresi, Tek dileği endişesi, Her zamanki düşüncesi, İstiyordu ümmetini. ____________Ümmetini ümmetini, ____________Rasul ister ümmetini.
Miraçda bizdik niyazı, Rabbimiz verdi cevazı, Hediye aldı namazı, İstiyordu ümmetini. ____________Ümmetini ümmetini, ____________Rasul ister ümmetini.
Bil Rasul'ün kıymetini, Haydi iste cennetini, Allah (cc) bilir hikmetini, Verdi ona ümmetini. ____________Ümmetini ümmetini, ____________Rasul ister ümmetini.
Allah (cc) verdi cennetini, Rasul'üne ümmetini, Gösterecek cemalini, Halis eyle niyetini. ____________Tatbik eyle sünnetini, ____________Peygamber seviyor seni.
______ Sevgili peygamberimiz (as) size selatü selam, ______ Anlatmaya yetemez,yazılan hiç bir kelam.
Bilemiyoruz ne kadar anlayabilir, ne kadar anlatabiliriz sizi. Dilimiz dönermi acaba, dönse bile ancak, bir dirhem anlatabilir kelimeler, belki oda nasip olamaz.
Ey sevgili peygamber (as) , ümmetinden bu fani, seni çok seviyor. Tüm ümmetle birlikte seni çok seviyoruz. Dünyalaşmış hevesler, tüm nefsani sevdalar gözleri perdeliyor.
Heves perdesinin üzeri yıpranmış, seyrelmiş kısımlarından, hayal meyal arkasını anlamaya, anlatmaya çalışanlar oluyor. Gönüllerdeki aşkın, bir heyecan ateşi.
_____ Heyecan ateşidir, bu gönlümden taşanlar, _____ Tarif edemem belki, ancak yaşayan anlar, _____ 'Galü bela' dan eser, beraber yaşananlar, _____ Kurtulur gösterişsiz, secdeye ulaşanlar.
Katı ve siyahımsı bir perdeden, arkası ne kadar anlaşılabilirse, ses dahi ulaşamazsa, özel şartlar ve vasıtalar olmadan. Seni kim ve nasıl anlayabilir heves ve nefs perdesinin ardından.
Her şeye rağmen aşkın heyecanlandırır mü-mini. Fani, aciz gayretle belki kendini sana sevdirir, şefaatine nail olur diye.
_____ Sesin yuvası gönül,döker kelimeleri, _____ Gücün kaynağı Allah (cc) , konuşturur dilleri _____ Top yekün dileğimiz,şefaat eylemendir _____ Allah (cc) katında güzel, bir şeyler söylemendir.
'''' Ey güzeller güzeli, ey sevgili peygamber (as) '''' Güzellikler özünde buluşalım beraber,
'''' İste ne olur bizi, yüce yaratıcıdan, '''' Kurtulalım ne olur, bütün ümmet acıdan.
Kücücük bir alet alıyoruz kutusunu actığımız da daha aleti görmeden bir kitapcıkla karşılaşıyoruz.üzerinde bir yazı,BU KİTAPCIĞI OKUMADAN CİHAZI CALIŞTIRMAYIN! ne demek bu; adam diyoki; bu cihazı ben yaptım,ben icad ettim,benim talimatlarıma göre kullanırsan bu cihaz daha verimli calışır,daha uzun ömürlü calışır, v.s.... kücücük bir alet yapan aletinin düzgün kullanılması için rehber, kılavuz yollayacak, BU KADAR MÜKEMMEL YARATILAN İNSAN başıboş bırakılacak; akla mantığa sığmıyor..
Sen yoksun ya her şey karmakarışık....... ümmetin ne halde ya nebi biliyordun dimi böyle bir ömür geçirip karşına geleceğimizi bunca olana rağmen dedin dimi ümmetim ümmetim ümmetim
elhamdülilallah,salat ve selam O'na Aline ve Eshabına olsun. SON PEYGAMBER,KLAVUZUMUZ: 'HZ. MUHAMMED MUSTAFA SAV Necid Çöllerinden Medine’ye
Yâ Nebî, su hâlime bak! Nasil ki bagri yanar, gün kizinca, sahranin; Benim de ruhumu yaktikça yakti hicranin! Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum; Gerildi karsima yillarca ailem, yurdum. “Tahammül et! ' dediler... Hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu andikça yandigim toprak; Önümde durmadi artik, ne hânümân, ne ocak... Yikildi hepsi... Ben astim diyâr-i Sûdân'i, Üç ay 'Tihâme! ' deyip çignedim beyabani. Kemiklerim bile yanmisti belki sahrada; Yetismeseydin eger, yâ Muhammed, imdada: Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çaglardi her tarafta sesin! Irâdem oldugu gündür senin irâdene ram, Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram. Bütün heyâkil-i hilkatle hasbihâl ettim; Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim! Yanip tutusmadan aylarca yummadim gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüs mü? Azâb-i hecrine katlandim elli üç senedir... Sonunda alnima çarpan bu zâlim örtü nedir? Bes alti sineyi hicran içinde inleterek, Çikan yüreklere hüsran mi, merhamet mi gerek? Demir nikaabini kaldir mezâr-i pâkinden; Bu hasta ruhumu artik ayirma hâkinden! Nedir o mes'ale? Nurun mu? Yâ Resûlallâh
N.Fazıl Kısakürek,vapurla Kadıköy’e geçerken, yanına biri yaklaşıp: -Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu? Biz yolumuzu bulabilirdik. Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan: -Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş. Yüzerek karşıya geçebilirdin...
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı... Biliyorum ama Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı, Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını, Ve inandırmaya çalışacağınızı, Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı; Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı. Fakat söyleyin bana, Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde, Onu kapıda mı karşılayacaksınız? Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle, Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp Yerine Kur'anı mı koyacaksınız? Peki hala Amerikan filmlerini seyredecek misiniz televizyonda? Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle, O size kızmadan önce? Kimbilir? belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz, Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi... Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? Ve bunun yerine ortalığa, Kitaplarınızın raflarında tozlanmış, Hadis kitapları mı çıkaracaksınız? Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? Yoksa teleşla ne yapayım diyerek, Sağa sola mı koşturacaksınız? Merak ediyorum: Eğer Peygamber Efendimiz, Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa, Yapmaya devam edecek misiniz, Her zaman yaptığınız şeyleri? Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı? Her yemekten sonra sofra duası etmeyi, Yine zor mu bulacaksınız? Hiç yüzünüzü asmadan, Oflayıp puflamadan, Her vakit namazınızı kılacak mısınız? Ya sabah namazı için, Sıcacık yatağınızından, Erkanden fırlayacak mısınız? Peki ya yine mırıldanacak mısınız, Her zaman söylediğiniz şarkıları? Ve okuyacak mısınız, Her zaman okuduğunuz kitapları? Peki bilmesine izin verecek misiniz, Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri? Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? Şöyle diyelim ya da: Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de? Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız?
Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla? Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız, Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? Şimdi söyleyin açık yüreklilikle, Onun kalmasını ister misiniz sizinle? Sonsuza dek, hep birlikte... Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, Ziyareti bitip gittiğinde? Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi? Bilmek ve düşünmek, Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse Yapacağımız şeyleri... Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı...
s.a kafalarında yaşadıkları bir din (tarz) olmayan insanlar tarafından....
Ne küstahlıklar yapılmış yazık doğrusu.
sayıları,görevleri,mertebeleri ne olursa olsun bize yardımcılar onlar.Allahımızın bize gönderdiği emirleri bize anlatan bununlada kalmayıp yaşayarak ilk örneklik kazandıran allah indinde seçilmiş olan,allahın vermediği hiç bir gücü olmayan insanlar.hepimiz gibi yaşayıp hepimisin öleceği gibi ölen insanlar.
bilinmeden saygı gösterilmesi zordur, bilindikten sonra saygısızlık.....
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... 'Zaman bendedir ve mekân bana emanettir! ' şuurunda bir gençlik... Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur’an’ında 'belhümadal - hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? ... Son yarım asır! .. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik... Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik... Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik... Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik... Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek...Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik... Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk’ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik... 'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik... Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik... Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik... Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı *Sistemden Atılmış Eleman*li tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik... Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl' ını ve 'ne idüğü' nü her haliyle gösterecek bir gençlik... Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O’ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O’nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik... İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!
Allah’ın selâmı üzerine oIsun...
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ..
birşeyler okurken rastgeliverince,ruhumun üzerine birden gökler inivermiş de paramparça olacakmış zannettiğim kelime.birtekinin,çarıklarını taşıyan hizmetçisi olmanın,dünyanın servetlerine bedel olduğu insanlar.
Allah'ın yeryüzündeki elçileri. İnsanların en en en üstünleri. Her türlü hatadan arınmış insanlar. Bunların en büyüğü de bizim peygamberimiz. Muhammed (S.A.V.)
Kuran-ı kerim de adları bildirilen peygamberler: Adem İdris Nuh Hud Salih İbrahim Lut İsmail İshak Yakub Yusuf Eyyüb Şuayb Musa Harun Davud Süleyman İlyas Elyesa Yunus Zülkifl Zekeriyya Yahya İsa Muhammed
Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn'in peygamberlikleri ise ihtilaflıdır.
Allah'ın kelamını acıklamak ve onu insanlıga yaymakla gorevlendirilmis elcilerdir... bu isi onlar baslatmıslardır ama surdurmek bizim gorevimizdir... herkesi bu yola davet ediyorum...
Peygamber Farsça bir kelimedir. Kur'an daki karşılığı NEBİ dir. Kendilerine Şeriat Kitabı verilmiş (Al-i imran 81) Allahın Resullarıdır Son Nebi Hz. Muhammet SAV dir Hatemül Enbiyadır.
nasıl ki bir okula öğretmen gerekiyor öğrenciler ders kitaplarını açıklayıcı okul düzenini öğretici birisine gerek duyuyorlar öylede bütün dinlerin(bana göre bütün dinler islamdır) emir ve yasaklarını kitaplarını açıklayan ve örnek olan bir kişi gerekiyor buda peygamberlerdir salat ve selam onlara olsun
Gülü tarife ne hacet; gül Sevda-yı Muhammedî'dir. Gülün sevdası kalbimizin hâfi tepelerinde, ahfâ zirvelerinde sancak açmıştır.
Ve bizler, gönlü gülşen olan insanlara meftun oluruz, Kainatın Solmayan Gülü'nün aşkıyla...
Gün gelir, gözyaşıyla gül sularız. Bir gül için bin dikene su veririz. Ve biliriz ki, güllerin içinde diken yoktur, dikenler içinde gül vardır.
O, aşkımızın mihrabındaki gül... O, alemlere rahmet olarak gönderilen bir rasûl... O, çöl sıcağındaki bir kevser şelâlesi...
O, teşrifiyle kainatı aydınlatan ve ışık bahşeden sonsuz bir nur şulesi...
Gündüzleri dünyayı ışıtan güneş ve geceleri gökyüzünde çiçek çiçek açan yıldızlar, O'nun sönmeyen ışığının en mütevazi kandilleri... Sera da, süreyya da O'nun nuruyla aydınlanır...
O'nun sîreti bir amaç, O'nun sünneti bir hidayet, O'nun sureti gönüllere ülfet ve nimet veren bir âb-ı hayat...
Ruhumuz O'na aşık... O, gül mushaflı sevdamızın sembolü... O, onsekiz bin alemin emsali olmayan gülü...
3005....Peygamber seviyor seni..............................(peygamberim gönül erim)
Gönlü hüzün penceresi,
Tek dileği endişesi,
Her zamanki düşüncesi,
İstiyordu ümmetini.
____________Ümmetini ümmetini,
____________Rasul ister ümmetini.
Miraçda bizdik niyazı,
Rabbimiz verdi cevazı,
Hediye aldı namazı,
İstiyordu ümmetini.
____________Ümmetini ümmetini,
____________Rasul ister ümmetini.
Bil Rasul'ün kıymetini,
Haydi iste cennetini,
Allah (cc) bilir hikmetini,
Verdi ona ümmetini.
____________Ümmetini ümmetini,
____________Rasul ister ümmetini.
Allah (cc) verdi cennetini,
Rasul'üne ümmetini,
Gösterecek cemalini,
Halis eyle niyetini.
____________Tatbik eyle sünnetini,
____________Peygamber seviyor seni.
Ahmet Yazıcıoğlu
4042...Sesin yuvasından..........................(gönül pınarı)
______ Sevgili peygamberimiz (as) size selatü selam,
______ Anlatmaya yetemez,yazılan hiç bir kelam.
Bilemiyoruz ne kadar anlayabilir,
ne kadar anlatabiliriz sizi.
Dilimiz dönermi acaba,
dönse bile ancak,
bir dirhem anlatabilir kelimeler,
belki oda nasip olamaz.
Ey sevgili peygamber (as) ,
ümmetinden bu fani, seni çok seviyor.
Tüm ümmetle birlikte seni çok seviyoruz.
Dünyalaşmış hevesler,
tüm nefsani sevdalar
gözleri perdeliyor.
Heves perdesinin
üzeri yıpranmış,
seyrelmiş kısımlarından,
hayal meyal arkasını anlamaya,
anlatmaya çalışanlar oluyor.
Gönüllerdeki aşkın, bir heyecan ateşi.
_____ Heyecan ateşidir, bu gönlümden taşanlar,
_____ Tarif edemem belki, ancak yaşayan anlar,
_____ 'Galü bela' dan eser, beraber yaşananlar,
_____ Kurtulur gösterişsiz, secdeye ulaşanlar.
Katı ve siyahımsı bir perdeden,
arkası ne kadar anlaşılabilirse,
ses dahi ulaşamazsa,
özel şartlar ve
vasıtalar olmadan.
Seni kim ve nasıl anlayabilir
heves ve nefs perdesinin ardından.
Her şeye rağmen
aşkın heyecanlandırır mü-mini.
Fani, aciz gayretle
belki kendini
sana sevdirir, şefaatine
nail olur diye.
_____ Sesin yuvası gönül,döker kelimeleri,
_____ Gücün kaynağı Allah (cc) , konuşturur dilleri
_____ Top yekün dileğimiz,şefaat eylemendir
_____ Allah (cc) katında güzel, bir şeyler söylemendir.
'''' Ey güzeller güzeli, ey sevgili peygamber (as)
'''' Güzellikler özünde buluşalım beraber,
'''' İste ne olur bizi, yüce yaratıcıdan,
'''' Kurtulalım ne olur, bütün ümmet acıdan.
Ahmet Yazıcıoğlu
18 bin alemin Efendisi Hz. MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) .Anam babm sana feda olsun Ya Resulallah
Kücücük bir alet alıyoruz kutusunu actığımız da daha aleti görmeden bir kitapcıkla karşılaşıyoruz.üzerinde bir yazı,BU KİTAPCIĞI OKUMADAN CİHAZI CALIŞTIRMAYIN!
ne demek bu; adam diyoki; bu cihazı ben yaptım,ben icad ettim,benim talimatlarıma göre kullanırsan bu cihaz daha verimli calışır,daha uzun ömürlü calışır, v.s....
kücücük bir alet yapan aletinin düzgün kullanılması için rehber, kılavuz yollayacak,
BU KADAR MÜKEMMEL YARATILAN İNSAN başıboş bırakılacak; akla mantığa sığmıyor..
insanlık adına gelen en güzel insan(S.A.V) HZ.MUHAMMED! ! !
peygamber nedir
Sen yoksun ya
her şey karmakarışık.......
ümmetin ne halde ya nebi
biliyordun dimi
böyle bir ömür geçirip
karşına geleceğimizi
bunca olana rağmen dedin dimi
ümmetim ümmetim ümmetim
elhamdülilallah,salat ve selam O'na Aline ve Eshabına olsun.
SON PEYGAMBER,KLAVUZUMUZ: 'HZ. MUHAMMED MUSTAFA SAV
Necid Çöllerinden Medine’ye
Yâ Nebî, su hâlime bak!
Nasil ki bagri yanar, gün kizinca, sahranin;
Benim de ruhumu yaktikça yakti hicranin!
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Gerildi karsima yillarca ailem, yurdum.
“Tahammül et! ' dediler... Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andikça yandigim toprak;
Önümde durmadi artik, ne hânümân, ne ocak...
Yikildi hepsi... Ben astim diyâr-i Sûdân'i,
Üç ay 'Tihâme! ' deyip çignedim beyabani.
Kemiklerim bile yanmisti belki sahrada;
Yetismeseydin eger, yâ Muhammed, imdada:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çaglardi her tarafta sesin!
Irâdem oldugu gündür senin irâdene ram,
Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram.
Bütün heyâkil-i hilkatle hasbihâl ettim;
Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!
Yanip tutusmadan aylarca yummadim gözümü...
Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüs mü?
Azâb-i hecrine katlandim elli üç senedir...
Sonunda alnima çarpan bu zâlim örtü nedir?
Bes alti sineyi hicran içinde inleterek,
Çikan yüreklere hüsran mi, merhamet mi gerek?
Demir nikaabini kaldir mezâr-i pâkinden;
Bu hasta ruhumu artik ayirma hâkinden!
Nedir o mes'ale? Nurun mu? Yâ Resûlallâh
N.Fazıl Kısakürek,vapurla Kadıköy’e geçerken, yanına biri yaklaşıp:
-Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu?
Biz yolumuzu bulabilirdik.
Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
-Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş.
Yüzerek karşıya geçebilirdin...
yüce Allah'ın Adıyla
hükmeden
mührün
sahibi
Anam Babam sana feda olsun ya RESULALLAH
HZ, MUHAMMET MUSTAFA EFENDİMİZ (S.A EĞER
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,
Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,
Merak ediyorum neler yapacağınızı...
Biliyorum ama
Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı,
Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını,
Ve inandırmaya çalışacağınızı,
Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı;
Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı.
Fakat söyleyin bana,
Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde,
Onu kapıda mı karşılayacaksınız?
Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle,
Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp
Yerine Kur'anı mı koyacaksınız?
Peki hala Amerikan filmlerini seyredecek misiniz televizyonda?
Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle,
O size kızmadan önce?
Kimbilir? belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz,
Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi...
Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?
Ve bunun yerine ortalığa,
Kitaplarınızın raflarında tozlanmış,
Hadis kitapları mı çıkaracaksınız?
Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?
Yoksa teleşla ne yapayım diyerek,
Sağa sola mı koşturacaksınız?
Merak ediyorum:
Eğer Peygamber Efendimiz,
Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa,
Yapmaya devam edecek misiniz,
Her zaman yaptığınız şeyleri?
Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı?
Her yemekten sonra sofra duası etmeyi,
Yine zor mu bulacaksınız?
Hiç yüzünüzü asmadan,
Oflayıp puflamadan,
Her vakit namazınızı kılacak mısınız?
Ya sabah namazı için,
Sıcacık yatağınızından,
Erkanden fırlayacak mısınız?
Peki ya yine mırıldanacak mısınız,
Her zaman söylediğiniz şarkıları?
Ve okuyacak mısınız,
Her zaman okuduğunuz kitapları?
Peki bilmesine izin verecek misiniz,
Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri?
Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz?
Şöyle diyelim ya da:
Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz
Peygamberi de?
Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız?
Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla?
Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız,
Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?
Şimdi söyleyin açık yüreklilikle,
Onun kalmasını ister misiniz sizinle?
Sonsuza dek, hep birlikte...
Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,
Ziyareti bitip gittiğinde?
Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi?
Bilmek ve düşünmek,
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse
Yapacağımız şeyleri...
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,
Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,
Merak ediyorum neler yapacağınızı...
İbrahim Sadri
)
s.a
kafalarında yaşadıkları bir din (tarz) olmayan insanlar tarafından....
Ne küstahlıklar yapılmış yazık doğrusu.
sayıları,görevleri,mertebeleri ne olursa olsun bize yardımcılar onlar.Allahımızın bize gönderdiği emirleri bize anlatan bununlada kalmayıp yaşayarak ilk örneklik kazandıran allah indinde seçilmiş olan,allahın vermediği hiç bir gücü olmayan insanlar.hepimiz gibi yaşayıp hepimisin öleceği gibi ölen insanlar.
bilinmeden saygı gösterilmesi zordur, bilindikten sonra saygısızlık.....
İŞTE! ! ! GENÇLİĞE HİTABE
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
'Zaman bendedir ve mekân bana emanettir! ' şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur’an’ında 'belhümadal - hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? ...
Son yarım asır! .. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...
İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...
Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek...
Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek...Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk’ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...
'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı *Sistemden Atılmış Eleman*li tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl' ını ve 'ne idüğü' nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O’ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O’nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!
Allah’ın selâmı üzerine oIsun...
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ..
Allah’U AkHBAR! ! ! ! !
Necip Fazıl Kısakürek...
Size sesleniyorum Frau Ritter Muhammedde bir peygamberdir :))
birşeyler okurken rastgeliverince,ruhumun üzerine birden gökler inivermiş de paramparça olacakmış zannettiğim kelime.birtekinin,çarıklarını taşıyan hizmetçisi olmanın,dünyanın servetlerine bedel olduğu insanlar.
allahın elçisi
Çoban.
Elçi,resul..
Allah'ın elçileri....
insanı kirlerinden arındıracak testiyi taşıyanlar...
Allah'ın yeryüzündeki elçileri. İnsanların en en en üstünleri. Her türlü hatadan arınmış insanlar. Bunların en büyüğü de bizim peygamberimiz. Muhammed (S.A.V.)
'PEYGAMBERLİK TAVRI, MANTIĞIN ÖTESİNDE BİR TAVIRDIR'
İmam-ı Gazali
En büyük inkilapcilardir...
Hani hic bilmediginiz bir yere haritasiz gitmek kadar zor birseydir peygambersizlik...
Kuran-ı kerim de adları bildirilen peygamberler:
Adem
İdris
Nuh
Hud
Salih
İbrahim
Lut
İsmail
İshak
Yakub
Yusuf
Eyyüb
Şuayb
Musa
Harun
Davud
Süleyman
İlyas
Elyesa
Yunus
Zülkifl
Zekeriyya
Yahya
İsa
Muhammed
Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn'in peygamberlikleri ise ihtilaflıdır.
Hımd ul kıbh mezhebine göre bugüne kadar 124 bin peygamber gelmiş.
Peygamber... insanlığa medeniyet getiren kutlu elçi.
Allah'ın kelamını acıklamak ve onu insanlıga yaymakla gorevlendirilmis elcilerdir...
bu isi onlar baslatmıslardır ama surdurmek bizim gorevimizdir... herkesi bu yola davet ediyorum...
Peygamber Farsça bir kelimedir. Kur'an daki karşılığı NEBİ dir. Kendilerine Şeriat Kitabı verilmiş (Al-i imran 81) Allahın Resullarıdır
Son Nebi Hz. Muhammet SAV dir Hatemül Enbiyadır.
nasıl ki bir okula öğretmen gerekiyor öğrenciler ders kitaplarını açıklayıcı okul düzenini öğretici birisine gerek duyuyorlar öylede bütün dinlerin(bana göre bütün dinler islamdır) emir ve yasaklarını kitaplarını açıklayan ve örnek olan bir kişi gerekiyor buda peygamberlerdir salat ve selam onlara olsun
GÜL'E DAİR...
Gülü tarife ne hacet; gül Sevda-yı Muhammedî'dir. Gülün sevdası kalbimizin hâfi tepelerinde, ahfâ zirvelerinde sancak açmıştır.
Ve bizler, gönlü gülşen olan insanlara meftun oluruz, Kainatın Solmayan Gülü'nün aşkıyla...
Gün gelir, gözyaşıyla gül sularız. Bir gül için bin dikene su veririz. Ve biliriz ki, güllerin içinde diken yoktur, dikenler içinde gül vardır.
O, aşkımızın mihrabındaki gül... O, alemlere rahmet olarak gönderilen bir rasûl... O, çöl sıcağındaki bir kevser şelâlesi...
O, teşrifiyle kainatı aydınlatan ve ışık bahşeden sonsuz bir nur şulesi...
Gündüzleri dünyayı ışıtan güneş ve geceleri gökyüzünde çiçek çiçek açan yıldızlar, O'nun sönmeyen ışığının en mütevazi kandilleri... Sera da, süreyya da O'nun nuruyla aydınlanır...
O'nun sîreti bir amaç, O'nun sünneti bir hidayet, O'nun sureti gönüllere ülfet ve nimet veren bir âb-ı hayat...
Ruhumuz O'na aşık... O, gül mushaflı sevdamızın sembolü... O, onsekiz bin alemin emsali olmayan gülü...