“Tarihinin sürekliliğini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmeye mahkûmdur. Hafızası parça parça kopmuş bir akıl hastası gibi, geçmişiyle, hâtıralarıyla ve benliğini terkip eden bütün varlık unsurlarıyla ilgisi kesilmiştir. Yabancı tesir ve müdâhalelere, yabancı korumaya hazır ve muhtaç bir hâlde, önce bağımsızlığını sonra da bütün millî şahsiyetini ve varlığını kaybeder.” Peyami Safa
Cumhuriyet dönemi yazarlarından..Edebiyat-ı Cedide şairi İsmail Safa' nın oğlu. Hastalığı nedeniyle iyi bir eğitim görememiştir. Bu olumsuzluklara rağmen kendisini geliştirmiş önemli yazarlarımızdan.. Annesinin isminden esinlenerek Server Bedi takma adını kullanarark edebiyata atılmıştır..Maddi sıkıntılar sebebiyle eser vermiştir.. O başarılı bir polisiye yazarı olmayı da başarmıştır..
bknz: Cingöz Recai, Selma ve Gölgesi vs.
Hayatının ilk demlerinde sol görüşlü olmakla birlikte nasyonalizm ve sosyalizm görüşlüdür. Daha sonraları milliyetçiliğe yönelen yazar, hayatının son dönemlerinde mistisizme yönelmiş ve bu doğrultuda eserler vermiştir.
bknz: Matmazel Noralya'nın koltuğu.(mistik)
Romanlarının çoğunda kendisini anlatmış, kendisini anlattığı romanlarında ismini gizlemiştir..Psikolojik tahlilleri mükemmel bir şekilde sunan Safa, nükseden tüm olumsuzlukları eserlerine yansıtmıştır.. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu isimli romanını Nazım Hikmet'e itafen yazmıştır..
'Peyami Safa,yaşayışıyla ferdi bir örnek olmuştur.Mücadeleci ve idealist bir şahsiyet olarak Tük gençlerinin örnek alabileceği değerli bir insandır.Fikirleri ise,Türk milletinin buhranlarına şifa niyetindedir.O,bu fikirleriyle inananlara fikri bir zemin hazırlamıştır.'Büyük Türk Romancısı' olarak anılacak kadar usta bir sanatkârdır da üstelik.Romana teknik olarak,yeni bir boyut katmış,teorik düşünceleriyle kendinden sonraki sanatçıları etkilemiştir.Bu çok yönlü etkisi,güneşin her sabah doğması gibi sürüp gidecektir.'Objektif Serisinde Temalar,Dursun Tiftik,Samsun 1994,Üniversite Bitirme Tezi,Sayfa 77)
Şimşek Yazar : Peyami SAFA Yayınevi : Ötüken Neşriyat Kitap Türü : Roman Dili : Türkçe Açıklama; 'Hiç kimse bir Şimşek aydınlığı gördükçe Pervin'in niçin haykırdığını, niçin saçını başını yolduğunu, kendini yerlere attığını, niçin kafasını taşlara vurduğunu, niçin tepindiğini anlamıyor, çünkü bu anda hastanın gözleri önüne gelen manzarayı bilmiyor, bu onlar için ebedî meçhûldür, bunu yalnız biz [YANİ BU ROMANI OKUYANLAR], bu hâileyi en yakından, bu hâileyi içinden seyredenler, bunu yalnız biz [YANİ BU ROMANI OKUYANLAR] biliyoruz.'
Kendisi ilkokul mezunudur. Ömrü boyunca türlü hastalıklarla cebelleşmiş, daha çocuk yaşta babasını kaybetmiş bir yetimdir. Kendi kendine Fransızca öğrenmiş ve zamanla birçok alanda kendisini geliştirmiştir. Hatta bazı mevzularda profesörlerle dahi tartışabilecek düzeye gelmiştir.
Psikoloji ve tıp alanında bile kendini kanıtlamıştır. Toplum meseleleriyle ilgilenmiş; insanlara hakikate giden yolun “maddiyattan” değil, “maneviyattan” geçtiğini göstermeye çalışmıştır.
Peyami Safa, Türkiye’nin “sağlam kafalı” yazarlarından biri olup, tam mânâsı ile bir vatanperverdir.
KONUSU: Yazdığı güzel eserler sayesinde birçok kadınla tanışan fakat tereddütünün kurbanı olan yazar, kararsızlığı yüzünden ilişkilerinin hiçbirinde kesin bir sonuç elde edemez. Yazarın olaylara karşı bu ilgisizliği sadece kendisinin degil tanıştığı insanların hayatını da karartmıştır.
ÖZETİ: Mualla hanım kendisine yakın bir dostu tarafından tavsiye edilen kitabı tereddüt içinde okur. Kitapta anlatılanlar Mualla hanımın ilgisini çok çok çeker. Kitabı elinden bir türlü bırakamaz. Kitapta zehirlenen, ölüm ile yaşam arasında mekik dokuyan bir adamın hiç geçmeyen zamanı, yanlız bir şekilde ölüm korkusu anlatılıyor. Mualla hanım kitabın yazarını merak eder ve daha sonra bir aile dostu olan Raif Bey tarafından yazarla tanıştırılır. Raif Bey Mualla hanımın saf, temiz ve iyi bir aile kızı olduğunu, bekar olan yazarın onunla evlenmesinin uygun olacağını söyler. Kızla tanışan yazar kızı çok beğenir ve evlenme teklif eder, fakat cevabı için Mualla? ya zaman verir. Yazarın bu teklifini, İtalya? dan kocasından ayrılıp yazar için İstanbul? a gelen, yazarın eserlerini hayranlıkla okuyan, yazardan tiyatro eserleri için bilgi almaya gelen ve yazara aşık olan Vildan, bir partide duyunca soluğu bir gece yarısı yazarın otelinin önünde alır. Şöför yazarı otelden alır ve onu bekleyen arabaya getirir. Yazar koltuğa yayılmış, şaşkına dönmüş kadını görünce tanıyamaz. Dikkatli baktıktan sonra hatırlar. Vildan hanım Mualla hanıma yapılan teklifi kıskanmaktadır. Yazar o gece ona özel olarak hazırladığı odaya götürmek için ısrar eder. Yazarın bütün bu ısrarlarına karşı gitmemek için direnir ve sonunda çok geç olduğunu bahane ederek onu ikna eder. Daha yazara telefon açıp müsait bir zamanda gideceklerdi? Sabah olunca yazar, oteli çok sevdiği için otelden taşınmaz ancak kapıcıyı kendisini telefonla soranlara otelden taşındığını söylemesi için tembihler. Daha sonra Vildan hanım iş yerine gelerek yazarı bulur. Yazar kimsenin Vildan? ı işyerinde görmemesi için gideceğine dair söz verir. Bir perşembe günü gidecektir. Vildan hanım her şeyi hazırlayıp heyecan içinde beklerken tereddüt içinde olan yazar kapıdan geri döner. Sonra gitmediğine pişman olur. Yazar yine tereddüt içindedir ama perşembe günü geleceğini bildirir. Vildan hanım yazarı eşi gibi karşılar. Tereddüt içindeki yazar biraz rahatlar. Bu rahatlık uzun sürmez. Vildan hanım aldığı fazla alkol ve ilaçların etkisiyle kendisinden geçip bilinçsizce sayıklar. Gerçek adının Vildan olmadığını, ermeni asıllı olduğunu, anlatılan her şeyin hikaye olduğunu söyler. Sonra üzerinda İtalyanca? Bu hançer bir kalbe girecek? diye yazılan bir hançer çıkarır. Vildan hanım çok uzaklara gidip ıssız bir ormanda hançeri kalbine sokmanın planlarını yapmaktadır. Uzun süre sayıklayan bitkin haldeki Vildan derin bir uykuya dalar. Yazar, sabahleyin kapıyı açtığında kapıcıyı görür Vildan? ı ona teslim edip uzaklaşır. Aradan bir hafta geçince evine tekrar uğradığında Vildan hanımın adresi bilinmeyen bir yere taşındığını öğrenir. Yazar için Vildan hanım tarihe karışmıştır.
ANA FİKRİ: Tereddütle yapılan bir işte başarı elde etmek mümkün değildir. En kötü karar kararsızlıktan daha iyidir.
OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Mualla: okumayı seven, dürüst, saf ve temiz bir aile kızıdır. Vildan: Yazarı elde etmeye çalışan, bu uğurda İtalya? dan kocasını terkedip gelen, kıskanç bir kadın. Yazarın tereddütleri karşısında tarihe karışmştır. Yazar: Karar vermekte güçlük çeken ve herşeye tereddüyle yaklaşan kararsızlığı yüzünden kalıcı ilişkiker kuramayan duygusal bir kişiliğe sahiptir. (04.09.2007 12:40)
Peyami SAFA Doğum Tarihi: 02 Nisan 1899 Doğum Yeri: İstanbul Ölüm Tarihi: 15 haziran 1961 Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine [1901] yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden 'Yetim-i Safa' adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanısıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirmiştir. Ayrıca Fatih-Harbiye gibi diğer romanlarında da kendi hastalığının buhranını yansıttığı karakterlere rastlanır.
Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan Recaizade Ekrem Bey (Recaizade Mahmut Ekrem) , bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine getirememiş, Peyami Safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Keaton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, açılan sınavı kazanarak Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914) . Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir.
1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları '20. Asır' adlı akşam gazetesinde 'Asrın Hikâyeleri' başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanısıra, roman da tefrika etmiştir.
1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961) . Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan tek oğlu murat'ın ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da ölmüştür. Yazın yaşamına 20. Asır'daki öyküleriyle başlayan Peyami Safa, tam 43 yıl, hemen hemen hiç ara vermeden Türkiye'de yayımlanan tüm gazete ve dergilerde çeşitli zamanlarda fıkra, makale ve romanlarını yayımlamış, son derece verimli bir yazar olmuştur. Kendi kendini yetiştirmiş bir kişi olan Peyami Safa, çağın düşünce akımlarıyla ilgilenmiş, siyasal sorunlar karşısında tavır almış, bu yüzden Türk basınında derin izler bırakan polemiklere girişmiştir. Bunlar arasında en ünlüleri Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le yaptığı kalem kavgalarıdır.
İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924) , Şimşek (1928) , Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi.
İlk uzun öyküsü Gençliğimiz'i 1922 yılında Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kimi yapıtlarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı annesinin Server Bedii adını benimsemiş, bu takma adla 80'e yakın ün vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur.
Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.
Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir 'Zalim' olarak tanıttıkları hun hükümdarı Atilla'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır.
Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır.
ESERLERİ Hikâye Bir gencin hayati (1921) Gençliğimiz (1922) Siyah Beyaz Hikâyeler (1923) İstanbul Hikâyeleri (1923) Aşk Oyunları (1924) Süngülerin Gölgesinde (1924) Ateşböcekleri (1925) İki Öksüz Arkadaş
Roman Mahşer (1924) Bir Akşamdı (1924) Sözde Kız (1925) Canan (1925) Şimşek (1928) Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1931) Atilla (1931) Fatih - Harbiye (1931) Bir Tereddüdün Romanı (1933) Biz İnsanlar (1947) Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949) Yalnızız (1951)
Oyun Gün Doğuyor (1937)
Düşünsel Yapıtları Zavallı Celal Nuri Bey (1914) Büyük Avrupa Anketi (1938) Türk Inkılâbına Bakışlar (1938) Felsefî Buhran (1939) Millet ve İnsan (1943) Mahutlar (1959) Sosyalizm (1961) Mistisizm (1962) Nasyonalizm (1962) Doğu - Batı Sentezi (1963) Nasyonalizm - Sosyalizm - Mistisizm (1968) Osmanlıca - Türkçe - Uydurmaca (1970)
Olmuyooor, olmuyooooor. Siz değer, kıymet bilmedikçe ben dilimin döndüğünce, gücümün yettiğince her gün yazacağım. ki değeri anlaşılsın, kıymet verilsin, insanımız faydalanabilsin. Sessiz de olsa çığlık çığlıktır.
Yeter artık. Bu kadar da olmaz.Kaç ay oldu bir kişi bile bu bölüme yazı yazmıyor. Olmaz ki kardeşim. Bu kadar mı vefasızlaştık. Bu kadar zengin bir kelam erbabına yapılan reva mı? Allah okumayan bu neslin ve toplumun sonunu hayr etsin.
Soluk yüzlü, mütereddid, mütecessis bazen. Gökgürültüsünü uzaktan dinleyen, yağmur altına çıkamayan, sesle iktifa eden ruh. Bilmem ki, galiba hep takip eden.
'Bu yaşıma kadar evlenmeği daima tereddütle karşıladığım halde,günün birinde mutlaka evleneceğimi bana haber veren kuvvetli bir his taşıdığım için,zevcem olacak meçhul insan etrafında,senelerden beri türlü hayaller kurmuş ve tahminler yapmıştım.'Kim bu kadın? derdim; elbette,şimdi,o da benim gibi yer yüzündedir,hatta fazla bir ihtimal ile Türkiye'dedir ve daha fazla bir ihtimal ile İstanbul'dadır.O da benimle bahtını ve hayatını birleştireceğini bilmeden,kendi kendine müstakbel zevcinin kim olabileceğini sorup duruyor.Nasıl bir tesadüf,nasıl bir hadise veya mecburiyet,hangi yollarda,nerde ve ne zaman bu iki insanı karşılaştıracak,tanıştıracak ve birbirine yaklaştıracak? Gazali'nin meçhul sevgilisi için kendi kendine sorduğu gibi, 'Nerde şimdi o? Sarı saçlı mıdır,esmer midir ve gecenin büyülü şiiri içinde,acaba,şimdi ne düşünüyor? '
Edebiyatımızın gelmiş geçmiş en büyük söz ustası, kelime hazinesi,.... gibi bir çok övgüleri sıralayabiliriz. Ama onu okumayan kişiler bunların abartısı aşırı övgüler olduğunu düşünmekten kendilerini alamayacaklardır. Lütfen Peyami Safayı (hangi kitabı olursa olsun) okuyun ve onun dünyasında doyumsuz bir edebi hazza kendinizi bırakın. Ki okumanın güzelliğini yakalama fırsatını onun elinden kazanmada ilk adımı atın.
Peyami Safa Türk edebiyatı'nda babıyı en iyi yakalamış romancımızdır.Bir tereddüdün romanı ve Fatih-Harbiye'de zirveye çıkmıştır.Özellikle psikolojik tahlillerdeki üstünlüğü insanı nasıl tanıdığını ortaya çıkarmıştır.
Ben rastgele bir kitabını buldum ilk önceleri.1000 temel eseri vardı Peyami safa nın.Böyle bir şey olamaz.Bir insanın bu kadar zek olması haksızlık :) şaka bir yana gerçekten inanılmaz tespitleri ve ileri görüşlülüğü vardır bu insanın.Milliyetçi oluşunun yanında doğal olarakta devrim züppelerinin amansız düşmanıdır.Ama düşmanılığı hiç bir zaman kalemden öteye geçmemiştir..Herkesin okuması gerekir bu büyük ustayı..
nazıma abi dediği gün, bitmişti... hezeyanlarıyla ömrü geçti; okunmasa da olur...
“Tarihinin sürekliliğini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmeye mahkûmdur. Hafızası parça parça kopmuş bir akıl hastası gibi, geçmişiyle, hâtıralarıyla ve benliğini terkip eden bütün varlık unsurlarıyla ilgisi kesilmiştir. Yabancı tesir ve müdâhalelere, yabancı korumaya hazır ve muhtaç bir hâlde, önce bağımsızlığını sonra da bütün millî şahsiyetini ve varlığını kaybeder.” Peyami Safa
'Eski başka,
eskimiş başkadır;
nice eskiler vardır ki, hiç eskimez...''
Peyami Safa
Yaşlanarak değil yaşayarak tecrübe kazanılır, zaman insanları değil armutları olgunlaştırır.... Peyami Safa
Dünya edebiyatı tarihinde kahramanı olmayan tek romanı yazmış kişi...
'AZ ÜMİT EDİP ÇOK ŞEY ELDE ETMEK HAYATIN HAKİKİ SIRRIDIR'
biz Türklerin Victor Hugo'su.
biz türklerin victor hugosu
'Ağlamak ruhun işemesidir' demişti...
nazım hikmet kompleksli biriydi.
Cumhuriyet dönemi yazarlarından..Edebiyat-ı Cedide şairi
İsmail Safa' nın oğlu. Hastalığı nedeniyle iyi bir eğitim görememiştir.
Bu olumsuzluklara rağmen kendisini geliştirmiş önemli yazarlarımızdan..
Annesinin isminden esinlenerek Server Bedi takma adını kullanarark
edebiyata atılmıştır..Maddi sıkıntılar sebebiyle eser vermiştir..
O başarılı bir polisiye yazarı olmayı da başarmıştır..
bknz: Cingöz Recai, Selma ve Gölgesi vs.
Hayatının ilk demlerinde sol görüşlü olmakla birlikte
nasyonalizm ve sosyalizm görüşlüdür. Daha sonraları
milliyetçiliğe yönelen yazar, hayatının son dönemlerinde mistisizme yönelmiş ve
bu doğrultuda eserler vermiştir.
bknz: Matmazel Noralya'nın koltuğu.(mistik)
Romanlarının çoğunda kendisini anlatmış, kendisini anlattığı romanlarında
ismini gizlemiştir..Psikolojik tahlilleri mükemmel bir şekilde sunan Safa,
nükseden tüm olumsuzlukları eserlerine yansıtmıştır..
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu isimli romanını Nazım Hikmet'e itafen yazmıştır..
Umarım unuttuğum bir şey yoktur.
iyi yazar, sağlam yazar, oturaklı yazar..
'yalnızız' adlı romanı hassas kimseler tarafından okunmamalı zira Samim, insanı çok etkiliyor..
'Peyami Safa,yaşayışıyla ferdi bir örnek olmuştur.Mücadeleci ve idealist bir şahsiyet olarak Tük gençlerinin örnek alabileceği değerli bir insandır.Fikirleri ise,Türk milletinin buhranlarına şifa niyetindedir.O,bu fikirleriyle inananlara fikri bir zemin hazırlamıştır.'Büyük Türk Romancısı' olarak anılacak kadar usta bir sanatkârdır da üstelik.Romana teknik olarak,yeni bir boyut katmış,teorik düşünceleriyle kendinden sonraki sanatçıları etkilemiştir.Bu çok yönlü etkisi,güneşin her sabah doğması gibi sürüp gidecektir.'Objektif Serisinde Temalar,Dursun Tiftik,Samsun 1994,Üniversite Bitirme Tezi,Sayfa 77)
Şimşek
Yazar : Peyami SAFA
Yayınevi : Ötüken Neşriyat
Kitap Türü : Roman
Dili : Türkçe
Açıklama;
'Hiç kimse bir Şimşek aydınlığı gördükçe Pervin'in niçin haykırdığını, niçin saçını başını yolduğunu, kendini yerlere attığını, niçin kafasını taşlara vurduğunu, niçin tepindiğini anlamıyor, çünkü bu anda hastanın gözleri önüne gelen manzarayı bilmiyor, bu onlar için ebedî meçhûldür, bunu yalnız biz [YANİ BU ROMANI OKUYANLAR], bu hâileyi en yakından, bu hâileyi içinden seyredenler, bunu yalnız biz [YANİ BU ROMANI OKUYANLAR] biliyoruz.'
tanıyanlar tarafından kadın düşmanı olarak tarif edilen çok çok iyi yazar...
psikolojisinden bize ne...adam sağlam yazıyor.
Kendisi ilkokul mezunudur. Ömrü boyunca türlü hastalıklarla cebelleşmiş, daha çocuk yaşta babasını kaybetmiş bir yetimdir. Kendi kendine Fransızca öğrenmiş ve zamanla birçok alanda kendisini geliştirmiştir. Hatta bazı mevzularda profesörlerle dahi tartışabilecek düzeye gelmiştir.
Psikoloji ve tıp alanında bile kendini kanıtlamıştır. Toplum meseleleriyle ilgilenmiş; insanlara hakikate giden yolun “maddiyattan” değil, “maneviyattan” geçtiğini göstermeye çalışmıştır.
Peyami Safa, Türkiye’nin “sağlam kafalı” yazarlarından biri olup, tam mânâsı ile bir vatanperverdir.
Peyami Safa-Bir Tereddütün Romanı
KONUSU:
Yazdığı güzel eserler sayesinde birçok kadınla tanışan fakat tereddütünün kurbanı olan yazar, kararsızlığı yüzünden ilişkilerinin hiçbirinde kesin bir sonuç elde edemez. Yazarın olaylara karşı bu ilgisizliği sadece kendisinin degil tanıştığı insanların hayatını da karartmıştır.
ÖZETİ:
Mualla hanım kendisine yakın bir dostu tarafından tavsiye edilen kitabı tereddüt içinde okur. Kitapta anlatılanlar Mualla hanımın ilgisini çok çok çeker. Kitabı elinden bir türlü bırakamaz. Kitapta zehirlenen, ölüm ile yaşam arasında mekik dokuyan bir adamın hiç geçmeyen zamanı, yanlız bir şekilde ölüm korkusu anlatılıyor. Mualla hanım kitabın yazarını merak eder ve daha sonra bir aile dostu olan Raif Bey tarafından yazarla tanıştırılır. Raif Bey Mualla hanımın saf, temiz ve iyi bir aile kızı olduğunu, bekar olan yazarın onunla evlenmesinin uygun olacağını söyler. Kızla tanışan yazar kızı çok beğenir ve evlenme teklif eder, fakat cevabı için Mualla? ya zaman verir.
Yazarın bu teklifini, İtalya? dan kocasından ayrılıp yazar için İstanbul? a gelen, yazarın eserlerini hayranlıkla okuyan, yazardan tiyatro eserleri için bilgi almaya gelen ve yazara aşık olan Vildan, bir partide duyunca soluğu bir gece yarısı yazarın otelinin önünde alır. Şöför yazarı otelden alır ve onu bekleyen arabaya getirir. Yazar koltuğa yayılmış, şaşkına dönmüş kadını görünce tanıyamaz. Dikkatli baktıktan sonra hatırlar. Vildan hanım Mualla hanıma yapılan teklifi kıskanmaktadır. Yazar o gece ona özel olarak hazırladığı odaya götürmek için ısrar eder. Yazarın bütün bu ısrarlarına karşı gitmemek için direnir ve sonunda çok geç olduğunu bahane ederek onu ikna eder. Daha yazara telefon açıp müsait bir zamanda gideceklerdi?
Sabah olunca yazar, oteli çok sevdiği için otelden taşınmaz ancak kapıcıyı kendisini telefonla soranlara otelden taşındığını söylemesi için tembihler. Daha sonra Vildan hanım iş yerine gelerek yazarı bulur. Yazar kimsenin Vildan? ı işyerinde görmemesi için gideceğine dair söz verir. Bir perşembe günü gidecektir. Vildan hanım her şeyi hazırlayıp heyecan içinde beklerken tereddüt içinde olan yazar kapıdan geri döner. Sonra gitmediğine pişman olur. Yazar yine tereddüt içindedir ama perşembe günü geleceğini bildirir.
Vildan hanım yazarı eşi gibi karşılar. Tereddüt içindeki yazar biraz rahatlar. Bu rahatlık uzun sürmez. Vildan hanım aldığı fazla alkol ve ilaçların etkisiyle kendisinden geçip bilinçsizce sayıklar. Gerçek adının Vildan olmadığını, ermeni asıllı olduğunu, anlatılan her şeyin hikaye olduğunu söyler. Sonra üzerinda İtalyanca? Bu hançer bir kalbe girecek? diye yazılan bir hançer çıkarır. Vildan hanım çok uzaklara gidip ıssız bir ormanda hançeri kalbine sokmanın planlarını yapmaktadır. Uzun süre sayıklayan bitkin haldeki Vildan derin bir uykuya dalar. Yazar, sabahleyin kapıyı açtığında kapıcıyı görür Vildan? ı ona teslim edip uzaklaşır. Aradan bir hafta geçince evine tekrar uğradığında Vildan hanımın adresi bilinmeyen bir yere taşındığını öğrenir. Yazar için Vildan hanım tarihe karışmıştır.
ANA FİKRİ: Tereddütle yapılan bir işte başarı elde etmek mümkün değildir. En kötü karar kararsızlıktan daha iyidir.
OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Mualla: okumayı seven, dürüst, saf ve temiz bir aile kızıdır.
Vildan: Yazarı elde etmeye çalışan, bu uğurda İtalya? dan kocasını terkedip gelen, kıskanç bir kadın. Yazarın tereddütleri karşısında tarihe karışmştır.
Yazar: Karar vermekte güçlük çeken ve herşeye tereddüyle yaklaşan kararsızlığı yüzünden kalıcı ilişkiker kuramayan duygusal bir kişiliğe sahiptir. (04.09.2007 12:40)
Peyami SAFA
Doğum Tarihi: 02 Nisan 1899 Doğum Yeri: İstanbul
Ölüm Tarihi: 15 haziran 1961
Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine [1901] yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden 'Yetim-i Safa' adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanısıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirmiştir. Ayrıca Fatih-Harbiye gibi diğer romanlarında da kendi hastalığının buhranını yansıttığı karakterlere rastlanır.
Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan Recaizade Ekrem Bey (Recaizade Mahmut Ekrem) , bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine getirememiş, Peyami Safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Keaton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, açılan sınavı kazanarak Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914) . Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir.
1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları '20. Asır' adlı akşam gazetesinde 'Asrın Hikâyeleri' başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanısıra, roman da tefrika etmiştir.
1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961) . Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan tek oğlu murat'ın ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da ölmüştür.
Yazın yaşamına 20. Asır'daki öyküleriyle başlayan Peyami Safa, tam 43 yıl, hemen hemen hiç ara vermeden Türkiye'de yayımlanan tüm gazete ve dergilerde çeşitli zamanlarda fıkra, makale ve romanlarını yayımlamış, son derece verimli bir yazar olmuştur. Kendi kendini yetiştirmiş bir kişi olan Peyami Safa, çağın düşünce akımlarıyla ilgilenmiş, siyasal sorunlar karşısında tavır almış, bu yüzden Türk basınında derin izler bırakan polemiklere girişmiştir. Bunlar arasında en ünlüleri Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le yaptığı kalem kavgalarıdır.
İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924) , Şimşek (1928) , Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi.
İlk uzun öyküsü Gençliğimiz'i 1922 yılında Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kimi yapıtlarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı annesinin Server Bedii adını benimsemiş, bu takma adla 80'e yakın ün vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur.
Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.
Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir 'Zalim' olarak tanıttıkları hun hükümdarı Atilla'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır.
Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır.
ESERLERİ
Hikâye
Bir gencin hayati (1921)
Gençliğimiz (1922)
Siyah Beyaz Hikâyeler (1923)
İstanbul Hikâyeleri (1923)
Aşk Oyunları (1924)
Süngülerin Gölgesinde (1924)
Ateşböcekleri (1925)
İki Öksüz Arkadaş
Roman
Mahşer (1924)
Bir Akşamdı (1924)
Sözde Kız (1925)
Canan (1925)
Şimşek (1928)
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1931)
Atilla (1931)
Fatih - Harbiye (1931)
Bir Tereddüdün Romanı (1933)
Biz İnsanlar (1947)
Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949)
Yalnızız (1951)
Oyun
Gün Doğuyor (1937)
Düşünsel Yapıtları
Zavallı Celal Nuri Bey (1914)
Büyük Avrupa Anketi (1938)
Türk Inkılâbına Bakışlar (1938)
Felsefî Buhran (1939)
Millet ve İnsan (1943)
Mahutlar (1959)
Sosyalizm (1961)
Mistisizm (1962)
Nasyonalizm (1962)
Doğu - Batı Sentezi (1963)
Nasyonalizm - Sosyalizm - Mistisizm (1968)
Osmanlıca - Türkçe - Uydurmaca (1970)
Olmuyooor, olmuyooooor. Siz değer, kıymet bilmedikçe ben dilimin döndüğünce, gücümün yettiğince her gün yazacağım. ki değeri anlaşılsın, kıymet verilsin, insanımız faydalanabilsin. Sessiz de olsa çığlık çığlıktır.
Yeter artık. Bu kadar da olmaz.Kaç ay oldu bir kişi bile bu bölüme yazı yazmıyor. Olmaz ki kardeşim. Bu kadar mı vefasızlaştık. Bu kadar zengin bir kelam erbabına yapılan reva mı? Allah okumayan bu neslin ve toplumun sonunu hayr etsin.
Soluk yüzlü, mütereddid, mütecessis bazen.
Gökgürültüsünü uzaktan dinleyen, yağmur altına çıkamayan, sesle iktifa eden ruh. Bilmem ki, galiba hep takip eden.
'Bu yaşıma kadar evlenmeği daima tereddütle karşıladığım halde,günün birinde mutlaka evleneceğimi bana haber veren kuvvetli bir his taşıdığım için,zevcem olacak meçhul insan etrafında,senelerden beri türlü hayaller kurmuş ve tahminler yapmıştım.'Kim bu kadın? derdim; elbette,şimdi,o da benim gibi yer yüzündedir,hatta fazla bir ihtimal ile Türkiye'dedir ve daha fazla bir ihtimal ile İstanbul'dadır.O da benimle bahtını ve hayatını birleştireceğini bilmeden,kendi kendine müstakbel zevcinin kim olabileceğini sorup duruyor.Nasıl bir tesadüf,nasıl bir hadise veya mecburiyet,hangi yollarda,nerde ve ne zaman bu iki insanı karşılaştıracak,tanıştıracak ve birbirine yaklaştıracak? Gazali'nin meçhul sevgilisi için kendi kendine sorduğu gibi, 'Nerde şimdi o? Sarı saçlı mıdır,esmer midir ve gecenin büyülü şiiri içinde,acaba,şimdi ne düşünüyor? '
(Bir Tereddüdün Romanı,sh.38)
Edebiyatımızın gelmiş geçmiş en büyük söz ustası, kelime hazinesi,.... gibi bir çok övgüleri sıralayabiliriz. Ama onu okumayan kişiler bunların abartısı aşırı övgüler olduğunu düşünmekten kendilerini alamayacaklardır. Lütfen Peyami Safayı (hangi kitabı olursa olsun) okuyun ve onun dünyasında doyumsuz bir edebi hazza kendinizi bırakın. Ki okumanın güzelliğini yakalama fırsatını onun elinden kazanmada ilk adımı atın.
'a' nın üstünde şapka olacaktı...yoksa mana değişiyor...
'Hangi anımın içinde ben varım? ' P.Safa
Peyami Safa Türk edebiyatı'nda babıyı en iyi yakalamış romancımızdır.Bir tereddüdün romanı ve Fatih-Harbiye'de zirveye çıkmıştır.Özellikle psikolojik tahlillerdeki üstünlüğü insanı nasıl tanıdığını ortaya çıkarmıştır.
geçim sıkıntısı yüzünden yazdıgı kitaplarında takma bir isim kullandıgını duyduktan sonra ismini duyunca hep üzülmüşümdür..
'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'na doğru ağaçların bile sıhatine imrenerek yürürdüm.'
Hasta çocuk.
Sadece dokuzuncu hariciye koğuşundan ibaret sananlara ne demeli peki? ? ?
Ben rastgele bir kitabını buldum ilk önceleri.1000 temel eseri vardı Peyami safa nın.Böyle bir şey olamaz.Bir insanın bu kadar zek olması haksızlık :) şaka bir yana gerçekten inanılmaz tespitleri ve ileri görüşlülüğü vardır bu insanın.Milliyetçi oluşunun yanında doğal olarakta devrim züppelerinin amansız düşmanıdır.Ama düşmanılığı hiç bir zaman kalemden öteye geçmemiştir..Herkesin okuması gerekir bu büyük ustayı..