Ne kadar temiz olursa olsun yataklarına zor yattığım,banyosuna giremediğim,ayakkabısız adım atamadığım(acaba temizlik hastası mıyım ben :) ve eve dönünce bana “ohh bee insanın evi gibi yokmuş” dedirten yerler..
18- seni lobiden uğurlardım bazen.asansör aynasında kalmış senden, odadaki boy aynasına bissürü copy-pastelerim oldu..yetişir cama bakardım:delet the files uyarısı!
oda büyür büyür bir derin solukla seni savurarak gececil hücreliğine dönüşürdü artık..ve ben elimde kalem, kalakalırdım.
soğuk, karanlık pis bir otel odasında yalnız başına yaşayan bir ruh olmak ne kadar da kötü birşey.... bağırmak... çığlıklar atmak... ama sesini kimseye duyuramamak.... her gün gelen değişik yüzler... değişik hikayeler.. acılar, hüzünler... dışarıdan bakıldığında 'bunun da problemi olur mu' diyebileceğiniz türden insanlar... güzel giyimli.. traşlı suratlar.. gel gör ki koltuğun altına sıkıştırılmış en ucuzundan şaraplar... yudum yudum içilir.. yavaş yavaş kendinden geçilir.. kim ne düşünceler dolaşıyordu milyonlarca beyin hücrelerinin arasında... hep bir merak.. hep bir iz bırakma tutkusu.. küflü duvarlara tırnaklarla yazı yazanlar... yatağın başucundaki kırık cam parçasını eline alıp... korkuyla bırakanlar.... belki... belki dolaptaki ipten habersiz.. bir zamanlar benim soğuk ve donuk bedenimin sallandığı adi, ucuz ip.. şaşarım hep nasıl taşıdığını o ağırlığı o kadarcık ip parçasının... odadaki tek taburenin üzerine çıkıp ipi tavana bağladığımda nasıl da ellerim titremişti... belki de kalbim titremişti... terkedilmişliğin verdiği acıyla... kendimi ona bağlamıştım... ona... sevgisine... sıcacık ellerine... ve beni yalnızlığımla başbaşa bıraktığında boşlukta kalmıştım.. kendimi attığım bu soğuk otel odasında kendimi bağlayacağım başka birşey arayacağımdan habersiz.. yudum yudum içmiştim köpeköldüreni... yudum yudum içtim geçmişi..... en koptuğum anda... en korktuğum anda yalnızlıktan.... gözüme ilişen bir parça ip oldu.... düşünmeye fırsatım bile olmadı.. düşünmek istemedim belki de.. sadece kendimi bağlayacak birşey arıyordum ve buldum... tabureye çıktım yavaşça.. ve titrek ellerle.. yaşlı gözlerle güzel bir düğüm attım ipe önce... ve sakin bağladım tavandaki kertiğe... ipin sıcaklığını soğuk odada hissettiğim ilk yer boynumdu... tıpkı sıcacık elleri gibi.... son gözyaşım da süzülürken yanağımdan aşağıya.. ittim tabureyi... saldım kollarına kendimi.... her zaman yaptığı gibi nefessiz bırakmıştı beni... kollarında hep olduğu gibi kasıldı bedenim... ve her zmanakinden daha hissiz dışarı çıktı dilim.... artık sıcaktı.. sıcacıktı... oradaydım.. gülüyordum.. ölüyordum... kaç kez ölüdrmüştü beni.. bir kez daha ölüyordum... ama bu sefer gülüyordum... fütursuzca...
çok kısa sürdü.. üzerinden iki gün geçmişti soğuk bedenimi bulduklarında... belli ki kaçamak yapmak için gelmiş bir çiftti... önce odaya kız girdi... neşeliydi.. gülüyordu... ama birden doldu kaldı... bir çığlık patlattı... karanlıkta yankılanan kulak tırmalayıcı tiz sesi herkesi ayağa kaldırmıştı... herkes.. herkes geldi... önce bir bıçakla ipi kestiler.. çıkarttılar.. çok geç kaldıklarını anladılar.. biri çıkarttı ipi morarmış boğazımdan... fırlattı.. dolaba.... yerlerinden fırlamış gözlerim ve dışarı sarkmış dilimle öylece bakıyordum oysa ki ben onlara.. hafif bir gülümsemeyle... çıkartıılar bedenmi... unuttular beni... o gün bugündür izlerim herkesi.. geleni gideni... uyarırım.. bağırırım.. duymaz beni kimse.. duyamaz... ben o soğuk otel odasındaki hayalet... hayat.. gerçek... ölüm de....
ışığı kapalı boş bir oda sigaranın külüyle aydınlanmakta...dışarıdaki şehrin ışıkları yıldızlarınkini engelemekte...o kadar çok istedim ki o yıldızları görmeyi...bu soğuk odada üzerime çektiğim battaniyede pis lekeler midemi bulandırıyor,sanırım kan...belkide intihar...kimbilir kesik bir bilek vardı belkide zamanında bu odada...küflenmiş duvarda tırnakla yazılmış kelimeler kimbilir ne hayatlar ne acılar anlatmakta...yatağın yaslandığı duvarada en okunaklı yazılmış bi kaç satır yazı dökülen bir başka gözyaşlarını,hatta kesilen bi bileği yada ipe geçen bi boynu hatırlatmakta… 'hüzünlü bir sevişmenin hemen ardından girilen alkol komasının ertesi günüdür aşk... ve başınıza giren şiddetli ağrının sonsuza dek süreceğini sanmaktır tuttuğun eli bırakmak. vesselam bu bir kederdir; ıslak mı ıslak,salya sümük... ağladığım son nağmesine.bu kederin süresi,sebebim alkolün yasaklanmasına yani yeni bir kafka nın doğmasına bağlıdır... Tüm hakları yalnızlığıma aittir.' ne yaşamlar yazılmış bu duvara ne hayaller çizilmiş...bu yüksek tavanlara bağlanan ipe kaç boyun geçirildi....ne umutlar tükendi,gözyaşları dökülüp ne hıçkırıklara boğuldu bu oda kim bilir...kesik bilekler ipe geçen boyunlar…hepsi gözümde canlanmakta belkide hepsi hala bu odada sıradakini bekliyorlar…sanırım beni…bi cam kırığı kalmış yatağın ucunda, sanırım kesilen bileğe ait, eminim ipte bu dolaptadır…
yeterince soguk,pis,loş,ürkütücü ve nemli olanlarında kaldım ben.yalnızsındır ve korkarsın işte...ama neden oldugunu kendin de bilemezsin.oda küçüktür ama tavanlara baktıgın zaman tavanların yüksek oldugunu görürsün.küçücük hissedersin sonra kendini.duvarlar nemliyse tırnaklarınla yazı yazmışılığın olur o boyası dökülen küflenmeye yakın duvarlara
16- midenin spazmlara savrulduğu gün, ben bu sefer sokağa bakan camda karın hazırlığını izliyordum. iki kez resepsiyonu aramıştım:' beni bir arar mısınız, sanki telefon arızalı gibi' ve ' birini gönderiri misiniz telefonunu sesi çok az çıkıyor'.
aşağıda sv. hn. ile fr. bey eminim gülümsemişlerdir:'tabii ararız ama sorun olsa buradan bizi uyarır konsul' ve ' bakın makinenin altındaki tuşu kullanarak ses ayarını halledebilirsiniz.'.
böyle bir 'conversations' üstüne, hakkında az şey bildiğim senin hakkında hiç bir şey bilmediğim midenin spazmları..spazm ne ki oldun mu hiç, hem de geceye yaklaşırken; paraya kıyıp otel bağlantısıyla laptoptan google yaptın mı...okuduklarını anlmayarak cebinin sarjını aradın mı (uzun sürmeli,anlatmalıyım içgüdüsü)
bilsen 'umursamadığım' spazmın, top olmuş nevresimin içinde kırışmış A-4 lerde altı çizilerek durduğunu bütün gece..'ailemde neden bi doktor yok, bu saatte arayabileceğim' sıkıntısını bir bilsen...
haklısın, bilmen için anlatmam gerekirdi...o kadar eminim ki şiire, hele hele şiir sitelerine ilgilinin kangurulara duyduğun ilgi kadar bile olmadığını, al burada anlatıyorum, bir otel resepsiyonun dahi istemeden bildiğini!
15-sen 'oh shit! ..biri bizi gözetliyor galiba'yı soluksuz izlerken ben uyurdum sıkıntıyla..
bazen uyandığımda, tv açık, yanımda seni uyur bulurdum; dışarda bitmek bilmez bir inşaat gürültüsü..
usul usul seni izlerdim,dokunmadan ve sanki bir şeyler öfkeyle içimde...televizyonda bir görüntü donar, inşaat bile susar, Ankara: 'bir,iki,üç...tıııpp! '
izlendiğini bilmeyenler hep daha güzeldir, bir anlasaydın!
22-ilk akşam yatağın ucuna oturup,dirsekleriniz dizlerinizde, ayakkabılarınızın ucuna bakarsınız.bir kez daha anlarsınız:yalnızsınızdır!
otel odasında bileklerini keserek intihar etmek gibisin Sergey Yasenin.
şair misin? .. hani törenin?
21- utanmadan sıkılmadan, rakip otelde suit tuttum, sanırım ağustostu.
maaşımın üçte birini vermişim oraya, ay sonunda ekstreden anladım..ve çok geçti artık.
sanırsın ki sen, acıdığım paradır...pofff diyorum:'sen' olamayacak birine sunduğum odanın zavallılığına takıldım ben günlerce.
'sen'siz 'sana benzeyenler' grubuyla 'aldanışım' süregitmekte; buna kuleyi görmeyen penceresiyle bir suit de eklendi artık.viva de la puerta!
20- en son temmuzda yazmışım buraya 'oda'ya dair...erken uyandım,çıkmadan...yazayım mı?
sabahtı onlar, asansör vınlardı ve ben bilirdim.Sayardım içimden, bir..iki..ve üç demeden bazen tık tıklardın kapıyı.
işte o zaman sabah bir güne değil, cennetine açılan bir pencere olurdu, devasa camlı otel odamızda!
Ne kadar temiz olursa olsun yataklarına zor yattığım,banyosuna giremediğim,ayakkabısız adım atamadığım(acaba temizlik hastası mıyım ben :) ve eve dönünce bana “ohh bee insanın evi gibi yokmuş” dedirten yerler..
19- temmuz bitmeden yazayım dedim:July of The West.hatırla:Green Pineways'te 'ağustos gelmese de..' sıkıntıları.
odada herşeyden uzak(ist ve ankara ve tabii türkiye) herşeye yakın(sen ve ben ve tabii gelecek zaman kipleri)
sitesinde geçen hafta okudum..oteli bitiriyorlarmış.! üç haftada bulduğum 'on abroad' da yok artık.ne otel ne o oda kasımda olmayacak.
18- seni lobiden uğurlardım bazen.asansör aynasında kalmış senden, odadaki boy aynasına bissürü copy-pastelerim oldu..yetişir cama bakardım:delet the files uyarısı!
oda büyür büyür bir derin solukla seni savurarak gececil hücreliğine dönüşürdü artık..ve ben elimde kalem, kalakalırdım.
soğuk, karanlık pis bir otel odasında yalnız başına yaşayan bir ruh olmak ne kadar da kötü birşey.... bağırmak... çığlıklar atmak... ama sesini kimseye duyuramamak.... her gün gelen değişik yüzler... değişik hikayeler.. acılar, hüzünler...
dışarıdan bakıldığında 'bunun da problemi olur mu' diyebileceğiniz türden insanlar... güzel giyimli.. traşlı suratlar.. gel gör ki koltuğun altına sıkıştırılmış en ucuzundan şaraplar... yudum yudum içilir.. yavaş yavaş kendinden geçilir.. kim ne düşünceler dolaşıyordu milyonlarca beyin hücrelerinin arasında... hep bir merak.. hep bir iz bırakma tutkusu.. küflü duvarlara tırnaklarla yazı yazanlar... yatağın başucundaki kırık cam parçasını eline alıp... korkuyla bırakanlar....
belki...
belki dolaptaki ipten habersiz.. bir zamanlar benim soğuk ve donuk bedenimin sallandığı adi, ucuz ip..
şaşarım hep nasıl taşıdığını o ağırlığı o kadarcık ip parçasının...
odadaki tek taburenin üzerine çıkıp ipi tavana bağladığımda nasıl da ellerim titremişti... belki de kalbim titremişti... terkedilmişliğin verdiği acıyla... kendimi ona bağlamıştım... ona... sevgisine... sıcacık ellerine... ve beni yalnızlığımla başbaşa bıraktığında boşlukta kalmıştım.. kendimi attığım bu soğuk otel odasında kendimi bağlayacağım başka birşey arayacağımdan habersiz.. yudum yudum içmiştim köpeköldüreni... yudum yudum içtim geçmişi.....
en koptuğum anda... en korktuğum anda yalnızlıktan.... gözüme ilişen bir parça ip oldu....
düşünmeye fırsatım bile olmadı.. düşünmek istemedim belki de.. sadece kendimi bağlayacak birşey arıyordum ve buldum...
tabureye çıktım yavaşça.. ve titrek ellerle.. yaşlı gözlerle güzel bir düğüm attım ipe önce... ve sakin bağladım tavandaki kertiğe...
ipin sıcaklığını soğuk odada hissettiğim ilk yer boynumdu... tıpkı sıcacık elleri gibi....
son gözyaşım da süzülürken yanağımdan aşağıya.. ittim tabureyi... saldım kollarına kendimi.... her zaman yaptığı gibi nefessiz bırakmıştı beni... kollarında hep olduğu gibi kasıldı bedenim... ve her zmanakinden daha hissiz dışarı çıktı dilim....
artık sıcaktı.. sıcacıktı... oradaydım.. gülüyordum.. ölüyordum...
kaç kez ölüdrmüştü beni.. bir kez daha ölüyordum... ama bu sefer gülüyordum... fütursuzca...
çok kısa sürdü.. üzerinden iki gün geçmişti soğuk bedenimi bulduklarında... belli ki kaçamak yapmak için gelmiş bir çiftti... önce odaya kız girdi... neşeliydi.. gülüyordu... ama birden doldu kaldı... bir çığlık patlattı... karanlıkta yankılanan kulak tırmalayıcı tiz sesi herkesi ayağa kaldırmıştı... herkes.. herkes geldi...
önce bir bıçakla ipi kestiler.. çıkarttılar.. çok geç kaldıklarını anladılar.. biri çıkarttı ipi morarmış boğazımdan... fırlattı.. dolaba....
yerlerinden fırlamış gözlerim ve dışarı sarkmış dilimle öylece bakıyordum oysa ki ben onlara.. hafif bir gülümsemeyle...
çıkartıılar bedenmi...
unuttular beni...
o gün bugündür izlerim herkesi.. geleni gideni... uyarırım.. bağırırım.. duymaz beni kimse.. duyamaz...
ben o soğuk otel odasındaki hayalet...
hayat..
gerçek...
ölüm de....
Oteline göre değişir
ışığı kapalı boş bir oda sigaranın külüyle aydınlanmakta...dışarıdaki şehrin ışıkları yıldızlarınkini engelemekte...o kadar çok istedim ki o yıldızları görmeyi...bu soğuk odada üzerime çektiğim battaniyede pis lekeler midemi bulandırıyor,sanırım kan...belkide intihar...kimbilir kesik bir bilek vardı belkide zamanında bu odada...küflenmiş duvarda tırnakla yazılmış kelimeler kimbilir ne hayatlar ne acılar anlatmakta...yatağın yaslandığı duvarada en okunaklı yazılmış bi kaç satır yazı dökülen bir başka gözyaşlarını,hatta kesilen bi bileği yada ipe geçen bi boynu hatırlatmakta…
'hüzünlü bir sevişmenin hemen ardından girilen alkol komasının ertesi günüdür aşk...
ve başınıza giren şiddetli ağrının sonsuza dek süreceğini sanmaktır tuttuğun eli bırakmak.
vesselam bu bir kederdir; ıslak mı ıslak,salya sümük...
ağladığım son nağmesine.bu kederin süresi,sebebim alkolün yasaklanmasına yani yeni bir kafka nın doğmasına bağlıdır...
Tüm hakları yalnızlığıma aittir.'
ne yaşamlar yazılmış bu duvara ne hayaller çizilmiş...bu yüksek tavanlara bağlanan ipe kaç boyun geçirildi....ne umutlar tükendi,gözyaşları dökülüp ne hıçkırıklara boğuldu bu oda kim bilir...kesik bilekler ipe geçen boyunlar…hepsi gözümde canlanmakta belkide hepsi hala bu odada sıradakini bekliyorlar…sanırım beni…bi cam kırığı kalmış yatağın ucunda, sanırım kesilen bileğe ait, eminim ipte bu dolaptadır…
Yalnızlıklık için ideal.
O an sana seni bildirir.
Temiz olmayanları tercihimdir.
yeterince soguk,pis,loş,ürkütücü ve nemli olanlarında kaldım ben.yalnızsındır ve korkarsın işte...ama neden oldugunu kendin de bilemezsin.oda küçüktür ama tavanlara baktıgın zaman tavanların yüksek oldugunu görürsün.küçücük hissedersin sonra kendini.duvarlar nemliyse tırnaklarınla yazı yazmışılığın olur o boyası dökülen küflenmeye yakın duvarlara
17-geçen hafta sonu içimizin başkentinde sensizliği ezber ettim yine.
otelde değişiklik yok; ama ne ben varım ne de sen.artık!
16- midenin spazmlara savrulduğu gün, ben bu sefer sokağa bakan camda karın hazırlığını izliyordum. iki kez resepsiyonu aramıştım:' beni bir arar mısınız, sanki telefon arızalı gibi' ve ' birini gönderiri misiniz telefonunu sesi çok az çıkıyor'.
aşağıda sv. hn. ile fr. bey eminim gülümsemişlerdir:'tabii ararız ama sorun olsa buradan bizi uyarır konsul' ve ' bakın makinenin altındaki tuşu kullanarak ses ayarını halledebilirsiniz.'.
böyle bir 'conversations' üstüne, hakkında az şey bildiğim senin hakkında hiç bir şey bilmediğim midenin spazmları..spazm ne ki oldun mu hiç, hem de geceye yaklaşırken; paraya kıyıp otel bağlantısıyla laptoptan google yaptın mı...okuduklarını anlmayarak cebinin sarjını aradın mı (uzun sürmeli,anlatmalıyım içgüdüsü)
bilsen 'umursamadığım' spazmın, top olmuş nevresimin içinde kırışmış A-4 lerde altı çizilerek durduğunu bütün gece..'ailemde neden bi doktor yok, bu saatte arayabileceğim' sıkıntısını bir bilsen...
haklısın, bilmen için anlatmam gerekirdi...o kadar eminim ki şiire, hele hele şiir sitelerine ilgilinin kangurulara duyduğun ilgi kadar bile olmadığını, al burada anlatıyorum, bir otel resepsiyonun dahi istemeden bildiğini!
unutmadan:miden nasıl?
15-sen 'oh shit! ..biri bizi gözetliyor galiba'yı soluksuz izlerken ben uyurdum sıkıntıyla..
bazen uyandığımda, tv açık, yanımda seni uyur bulurdum; dışarda bitmek bilmez bir inşaat gürültüsü..
usul usul seni izlerdim,dokunmadan ve sanki bir şeyler öfkeyle içimde...televizyonda bir görüntü donar, inşaat bile susar, Ankara: 'bir,iki,üç...tıııpp! '
izlendiğini bilmeyenler hep daha güzeldir, bir anlasaydın!
14-bir kravat düğümüyken ben, gelecek fotoğraflarını saçtığın vatanımız.
13-hiçbir şey hatırlamazsa bizi tarihten yana, duvarın birinde kurumaz gözyaşlarımız bilecek orada yaşadığımızı!
12-bir kadeh içinde hissetmek ankara'nın yağmur baharını, camda ve maviliğini beklerken.
11-bavuldan bir kaç günlük vuslat çıkarabilme yeteneği...o eksilir ben sana çoğalırdım.
10-abajura 'dabajur', komidine 'komimiş' deme dikdörtgeni...
9-güzdü...dört duvarı bahara boyadık.
8-otopark,mavi, sinyal, 'aldanırım'...
Yolunu kaybetmiş mevsimsiz bir göçmen kuş
Hey yabancı bu senin için olsun
Ayrılırken yağan yağmur
Bir yalnızlık, hareket ve kaynaşma için her türlü olasılığa açık fantaziler..
7-250 gr peynir, üç simit ve 'porselen' çay.
sonra 'off ne yedik'...sonra aşk!
5-ve perde...ve abajur...ve ayna...ve telefon...ve Mungan...ve ben!
seni beklerken...
4-Iglesias...HERO! ..(unutmadım!) .
3-Yapayalnız yılbaşı:2002 Hoşgelmedin! (resepsiyon..bağlasana!)
2-Ankara...(atakulenin çok küçük göründüğü balkon:306 mı 406 mıydı?)
hatırla:1-Pera Palas!