“Ölüm aklından çıkmasın. En büyük güce sahip insanlar için bile hayat kısadır. Ölümü yenmenin tek bir yolu vardır, o da insanın, hayatını bir şaheser haline getirmesidir. Şefkat göstermek ve yürekten sevmek için her fırsatı değerlendirmeliyiz. Vicdanın kılavuzun olsun. Önünü göremediğinde sana yolu kalbin göstersin."
Burnunun direğini sızlatır aynı anda boğazına bir yumruk iner, gözlerden istemsiz dökülür yaşlar.. bazen hıçkıra hıçkıra bazen de sessizce akar... acıtır canını her hatırladığında...
Beşir fuad... önce bileklerini kessiyor ve kalemi eline alıp neler hissettiğini yazıyor... kısa bir paragraf;
-Ameliyatı icra ettim. hiç bir ağrı duymadım.kan aktıkça biraz sızlıyor.kanım akarken baldızım aşağıya indi ' yazımı yazıyorum kapımı kapadım.' diyerek geri savdım. bereket versin içeriye girmedi. bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı...
O _ (Kendinden geçmişcesine bir heyecanla o anları adeta yeniden yaşayarak) Siz hiç benim gibi ölümle burun buruna yaşadınız mı? Hem de iki gün, kırk sekiz saat, şu kadar bin dakika.. Siz hiç kanınızın damla damla aktığını, sıcacık sıcacık altınıza yayıldığını, hissettiniz mi? Her damlanın sizden bir şeyler koparıp götürdüğünü, şu altınıza yayılan hararetin sizin kendi hararetiniz olduğunu, sizin sıcaklığınızla beslendiğini, ve ona sıcaklığınızı verdiğiniz nispette soğumakta olduğunuzu düşündünüz mü? Siz hiç içinizden iplik gibi çekilen, arasıra bir yere takılır gibi olup, sonra birden bir makara hızıyla boşalan o şeyin, canınız olduğunu, dünyanın en aziz en tatlı nimeti olduğunu düşünerek sırtınızın ortasında bu korkunç ürpertiyi duydunuz mu? Siz hiç alelacele yakalanmış arkadaşlarınızın bir duvar dibinde, sorgusuz sualsiz, kurşunlandıklarını veya darağacına çekildiklerini gördünüz mü? Ve o insanların, muztarip dediğiniz insanların, sirkte heyecanlı bir numara seyreder gibi bu ölüm sahnelerini seyrettiklerini ve hakkın bu garip tecellisini alkışladıklarını gördünüz mü? Siz hiç burnunuza kadar bir gübre yığını altında yakalanmamak için, tıpkı ötekiler gibi yakalanıp da kurşunlanmamak için nefesinizi kısmak, kalbinizin çarpıntısını durdurmak zorunda kaldınız mı? Gübreler vücudunuzu daladı mı? Korkudan, sıcaktan, kaşınmak ihtiyacına rağmen kaşınamamaktan bayılıp bayılıp ayıldınız mı? Siz hiç ölümle ve uğruna ölmek istediğiniz insanların nankörlükleriyle böyle burun buruna geldiniz mi? Gelmediyseniz ne demek istediğimi anlayamazsınız. (Orhan Asena/ KORKU)
bizim diyarlarda bir adettir; ölen insanın ayakkabılarını dışarı koyarlar.. işte o manzara beni derinden etkiler.. 'O artık bizim dışımızdadır' anlamı mı taşıyor acaba bu ayakkabının dışarı bırakılması?
Bir sabah uyanıyorsun aynı koşuşturmaca devam ediyorken umarsızca.. güncel muhabbetler..güncel tartışmalar...herşey aynı gibi görünüyor başlangıçta… her zamanki gibi okuluna gidiyor..öğrencilerine tarihi sevdirme savaşı veriyorsun…..bıkmadan usanmadan şanlı tarihini anlatıyorsun yeni nesil genç kuşaklara…
Dönüş yolundaki göz doktorunun levhasına takılıyor gözün bir anda…kader ağlarını örecek ya…^^arada bir bir ışık çakıyor gibi gözümün önünde şu doktora bir uğrayım bugün^^ diyorsun… Muayene oluyorsun..görünüşte her şey yolunda…^^bir şey çıkmayacak muhtemelen hocanım ama bir MR çekelim^^ diyor..doktor sana.. Çekiliyor…sonucu eline alıyorsun hayretle...
gözün hemen arkasındaki beyin bölgesinde 4 cm büyüklüğünde bir tümör...Meninjiom….
kafatasını açıp içinden o yumurta büyüklüğündeki kitleyi çıkarıcaz diyor doktorlar... hemen operasyona girmelisiniz…
bir anda duruyor dünya... saatin tik takları susuyor o an
..düşünüyorsun....birden..
dünyanın anlamını sorgulamak için geç kaldığını.. ve aslında hayatın ne kadar anlamsız olduğunu sağlık olmadıktan sonra… o operasyona girmeden geride kalan ve veda etmediğim biri var mı acaba diye...düşünüyorsun bir yandan da…
yapacak o kadar çok şeyin varken daha.. planların.. dünyayı gezecektin hani... yeni aldığın evin taksitleri bile birkaç yıl sürecekti … daha evlenecektin...boy boy çocukların olacak..torun sevecektin hani.... ölümü düşünmek için o kadar erkenken....tam 26 yaşındayken....
-denize bak…dedi genç kadın… *neden ne var… -denize bak..deniz kabarıyor..tsunami galiba…. (genç adam başını çevririr gittikçe kabararak büyüyen ve üzerlerine doğru gelen dalgalara) *aman Allahım..(dünyanın sonu dedikleri an bu an olsa gerek diye düşünür ikisi de) -yanıma gel canım..çabuk….(gözyaşlarıyla) *seni seviyorum… -seni seviyorum… ….sırtımızı dönelim…görmeyelim dalgaları..olur mu..yoksa dayanamam…(elleri sıkıca kenetlenmiş iki genç yürek yan yana…bir apartmanın bilmemkaçıncı katında) *olur canım… -eşhedü en la… *eşhedü en la… ve çevrelerindeki bütün insanlardan bir anda göklere bir nida yükselir… -*-eşhedü en la ilale illallah… hep beraber..aynı anda…o apartmanın bilmemkaçıncı katındaki bütün kalabalık..sırtlarını üzerlerine doğru gelen denize dönmüş kelime-i şahadet getirmektedir…
genç kadın ter içinde uyanmıştır… ^oh be rüyaymış çok şükür… bu sefer uçak düşmedi…deniz yükseldi yine…^^…diye düşünmektedir..
oysa tam da ertesi gün en samimi arkadaşının beyninde 4 cmlik tümör olduğunu öğreneceğini ve akşama kadar gözyaşlarından dereler yaratacağını kim bilebilir ki? ? ?
^^Hayat^^ denilen şey bu kadar anlamsızken….ve ölüm bu kadar yakınken….
babamı kaybettim.onu çok severdim.bugün 4.günü içimde çok büyük bir acı var.artık evimizde öğle namazından sonra ELİNDE POŞETLERLE GELECEK KAPIYI AÇMAK İÇİN BEKLEYECEĞİMİZ VE BİZE SEVGİSİNİ GÖSTERECEK BABAMIZ YOK.hastane kapısında gözlerini açmak için gece gündüz bekledik ama o artık yok geriye getiremeyeceğimiz bir yere gitti.BABACIM SENİ ÇOK ÖZLEDİM.söz verdiğim gibi anneme iyi bakacağım.umarım cennettesindir.ve bize ordan hep bak SENİ SEVİYORUM demedim ama şimdi söylüyorum SENİ ÇOK SEVİYORUM BABAM.
başkasınınki hoş değil tabii...benimkisi hakkında da fikir sahibi olabilemem. ama ölürken hissedilenleri bi yakına aktarmak lazım. beyaz ışık esprisini yapmadan tabii, vakit dar...
“Ölüm aklından çıkmasın. En büyük güce sahip insanlar için bile hayat kısadır. Ölümü yenmenin tek bir yolu vardır, o da insanın, hayatını bir şaheser haline getirmesidir. Şefkat göstermek ve yürekten sevmek için her fırsatı değerlendirmeliyiz. Vicdanın kılavuzun olsun. Önünü göremediğinde sana yolu kalbin göstersin."
-Başlangıç / Dan Brown
Fazla acı çekmeden ve çocuklarımın kendi ayakları üstünde durduklarını gördükten sonra hoş gelmiş sefa gelmiş..
hayatın çiğneyip çiğneyip sonra da tükürüp atması gibi bir tema belirdi.
Burnunun direğini sızlatır aynı anda boğazına bir yumruk iner, gözlerden istemsiz dökülür yaşlar.. bazen hıçkıra hıçkıra bazen de sessizce akar... acıtır canını her hatırladığında...
karanlıktan bir karanlığa savruluş gibi...
Kurtuluş olacağını bilseydim,hissetseydim
Ölüm kimi zaman kara mizah görüntüsü veriyor. Halk Ozanı Karamanlı Nevzat, bu duyguyu şöyle dile getirmeye çalıştı:
Ölümle şakalaşma
Alışığız dizimizi dövmeye,
Yaşamaktan bıkar bıkar ölürüz.
Elimiz varmıyor yari sevmeye,
Gözlerine bakar bakar ölürüz!
El bizi ölüme sevdalı sanır,
Hasım birbirini morglarda tanır.
Eğlenirken silahları kuşanır,
Sağa sola sıkar sıkar ölürüz.
Kan davası güder, çalım satarız,
Bir söz için al kanlara batarız.
Yaz gecesi dam üstünde yatarız,
Uykudayken sakar sakar ölürüz.
Töre çalar bizde ölüm marşını,
Kesiverir ekmeğini, aşını.
Ya baba ya kardeş sıkar kurşunu,
Boynumuzu büker büker ölürüz.
Lağım suyu ile bahçe sularız,
Meyveden, sebzeden zehir yalarız.
İnşaatta malzemeden çalarız,
Üstümüze yıkar yıkar ölürüz.
Planları bozar, ranta taparız,
Dere yatağına evler yaparız.
Su yolunu duvar ile kaparız,
Kanalları tıkar tıkar ölürüz.
Yüzme bilmeyenler denize atlar,
Cahil sporcunun yüreği çatlar.
Önlemsiz madende grizu patlar,
Galeriler çöker çöker ölürüz.
İneriz kuyuya gaz dolu dibi,
Maskesiz olanın şaşar habibi.
Koçları izleriz koyunlar gibi,
Arkasından akar akar ölürüz.
Obez olanların yaşı dokuzda,
Tansiyon yükselir daha otuzda.
Gözümüz kalır hep şekerde, tuzda,
Yemeklere eker eker ölürüz.
Aksilik dostumuz katkısı şaşmaz,
Kaza olsa cankurtaran ulaşmaz.
Sanılır ki Türk’e aids bulaşmaz,
Nataşa’dan söker söker ölürüz.
Yaşamak korkaklık, ölmek utkumuz,
Yağlı urgan olur boyun atkımız.
Trafik ölümü büyük tutkumuz,
Toplu toplu, teker teker ölürüz.
Ayrılmayız ölüm bizi kenetler,
Çözüm ölüm, ödenmezse senetler.
Gaz tüpünü ateş ile denetler,
Evi, barkı yakar yakar ölürüz.
Beladan korkmayız gözümüz kara,
Ölümde buluşur zengin, fukara.
İçki öldürmezse çare sigara,
Dumanını çeker çeker ölürüz.
Yeter Nevzat kara mizah bu fasıl,
Vatan için ölmek yiğitlik asıl.
Dünün şehitleri ölmüşse nasıl,
Bizde öyle çıkar çıkar ölürüz.
Halk Ozanı Karamanlı Nevzat
___Ö L Ü M. B E N D İ
___________bu
__________gece
__________ölü/me
__________sarılıp
_________uyudum
________alabildiğine
________huzur sonsuz
________bir mutluluk
_________duydum
________bir kendimi
_______koydum yeni
______kazılmış toprağa
____bir de tükenen ömrümü
_____tüm yaşanmamışlığıyla
________çam kokusuna
____________top______oyuk
____________rak______oyuk
____________koku_____oydum_zamansızlığı_perde perde soydum_
____________suna_____ne rütbeydim ne soydum ölümdüm doyasıya
____________oydum____kalmadı ölüm bendi ölüm ben'di ben o'ydum
Onur Bilge
http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp? sair=42021&siir=601770&order=oto
Otomatik sıralamaya göre 21. Sayfadaki 412. şiir…
acaba en büyük günahım nedir; ?
Rabbe kavuşmanın verdiği huzur...Her nefis bir gün ölümü tadacaktır deyip ölüme hazırlıklı olmak...Bütün mesele bu..
Gerekli bilgiyi Azrail'den alabilirsiniz.
Beşir fuad... önce bileklerini kessiyor ve kalemi eline alıp neler hissettiğini yazıyor... kısa bir paragraf;
-Ameliyatı icra ettim. hiç bir ağrı duymadım.kan aktıkça biraz sızlıyor.kanım akarken baldızım aşağıya indi ' yazımı yazıyorum kapımı kapadım.' diyerek geri savdım. bereket versin içeriye girmedi. bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı...
O _ (Kendinden geçmişcesine bir heyecanla o anları adeta yeniden yaşayarak) Siz hiç benim gibi ölümle burun buruna yaşadınız mı? Hem de iki gün, kırk sekiz saat, şu kadar bin dakika.. Siz hiç kanınızın damla damla aktığını, sıcacık sıcacık altınıza yayıldığını, hissettiniz mi? Her damlanın sizden bir şeyler koparıp götürdüğünü, şu altınıza yayılan hararetin sizin kendi hararetiniz olduğunu, sizin sıcaklığınızla beslendiğini, ve ona sıcaklığınızı verdiğiniz nispette soğumakta olduğunuzu düşündünüz mü? Siz hiç içinizden iplik gibi çekilen, arasıra bir yere takılır gibi olup, sonra birden bir makara hızıyla boşalan o şeyin, canınız olduğunu, dünyanın en aziz en tatlı nimeti olduğunu düşünerek sırtınızın ortasında bu korkunç ürpertiyi duydunuz mu? Siz hiç alelacele yakalanmış arkadaşlarınızın bir duvar dibinde, sorgusuz sualsiz, kurşunlandıklarını veya darağacına çekildiklerini gördünüz mü? Ve o insanların, muztarip dediğiniz insanların, sirkte heyecanlı bir numara seyreder gibi bu ölüm sahnelerini seyrettiklerini ve hakkın bu garip tecellisini alkışladıklarını gördünüz mü? Siz hiç burnunuza kadar bir gübre yığını altında yakalanmamak için, tıpkı ötekiler gibi yakalanıp da kurşunlanmamak için nefesinizi kısmak, kalbinizin çarpıntısını durdurmak zorunda kaldınız mı? Gübreler vücudunuzu daladı mı? Korkudan, sıcaktan, kaşınmak ihtiyacına rağmen kaşınamamaktan bayılıp bayılıp ayıldınız mı? Siz hiç ölümle ve uğruna ölmek istediğiniz insanların nankörlükleriyle böyle burun buruna geldiniz mi? Gelmediyseniz ne demek istediğimi anlayamazsınız.
(Orhan Asena/ KORKU)
bizim diyarlarda bir adettir; ölen insanın ayakkabılarını dışarı koyarlar..
işte o manzara beni derinden etkiler..
'O artık bizim dışımızdadır' anlamı mı taşıyor acaba bu ayakkabının dışarı bırakılması?
Bir sabah uyanıyorsun
aynı koşuşturmaca devam ediyorken umarsızca..
güncel muhabbetler..güncel tartışmalar...herşey aynı gibi görünüyor başlangıçta…
her zamanki gibi okuluna gidiyor..öğrencilerine tarihi sevdirme savaşı veriyorsun…..bıkmadan usanmadan şanlı tarihini anlatıyorsun yeni nesil genç kuşaklara…
Dönüş yolundaki göz doktorunun levhasına takılıyor gözün bir anda…kader ağlarını örecek ya…^^arada bir bir ışık çakıyor gibi gözümün önünde şu doktora bir uğrayım bugün^^ diyorsun…
Muayene oluyorsun..görünüşte her şey yolunda…^^bir şey çıkmayacak muhtemelen hocanım ama bir MR çekelim^^ diyor..doktor sana..
Çekiliyor…sonucu eline alıyorsun hayretle...
gözün hemen arkasındaki beyin bölgesinde 4 cm büyüklüğünde bir tümör...Meninjiom….
kafatasını açıp içinden o yumurta büyüklüğündeki kitleyi çıkarıcaz diyor doktorlar...
hemen operasyona girmelisiniz…
bir anda duruyor dünya...
saatin tik takları susuyor o an
..düşünüyorsun....birden..
dünyanın anlamını sorgulamak için geç kaldığını..
ve aslında hayatın ne kadar anlamsız olduğunu sağlık olmadıktan sonra…
o operasyona girmeden geride kalan ve veda etmediğim biri var mı acaba diye...düşünüyorsun bir yandan da…
yapacak o kadar çok şeyin varken daha..
planların..
dünyayı gezecektin hani...
yeni aldığın evin taksitleri bile birkaç yıl sürecekti …
daha evlenecektin...boy boy çocukların olacak..torun sevecektin hani....
ölümü düşünmek için o kadar erkenken....tam 26 yaşındayken....
-denize bak…dedi genç kadın…
*neden ne var…
-denize bak..deniz kabarıyor..tsunami galiba….
(genç adam başını çevririr gittikçe kabararak büyüyen ve üzerlerine doğru gelen dalgalara)
*aman Allahım..(dünyanın sonu dedikleri an bu an olsa gerek diye düşünür ikisi de)
-yanıma gel canım..çabuk….(gözyaşlarıyla)
*seni seviyorum…
-seni seviyorum…
….sırtımızı dönelim…görmeyelim dalgaları..olur mu..yoksa dayanamam…(elleri sıkıca kenetlenmiş iki genç yürek yan yana…bir apartmanın bilmemkaçıncı katında)
*olur canım…
-eşhedü en la…
*eşhedü en la…
ve çevrelerindeki bütün insanlardan bir anda göklere bir nida yükselir…
-*-eşhedü en la ilale illallah…
hep beraber..aynı anda…o apartmanın bilmemkaçıncı katındaki bütün kalabalık..sırtlarını üzerlerine doğru gelen denize dönmüş kelime-i şahadet getirmektedir…
genç kadın ter içinde uyanmıştır…
^oh be rüyaymış çok şükür…
bu sefer uçak düşmedi…deniz yükseldi yine…^^…diye düşünmektedir..
oysa tam da ertesi gün en samimi arkadaşının beyninde 4 cmlik tümör olduğunu öğreneceğini ve akşama kadar gözyaşlarından dereler yaratacağını kim bilebilir ki? ? ?
^^Hayat^^ denilen şey bu kadar anlamsızken….ve ölüm bu kadar yakınken….
Eternalflame
Ben bi kerem hissettim.
Çok fena.
babamı kaybettim.onu çok severdim.bugün 4.günü
içimde çok büyük bir acı var.artık evimizde öğle namazından sonra ELİNDE POŞETLERLE GELECEK KAPIYI AÇMAK İÇİN BEKLEYECEĞİMİZ VE BİZE SEVGİSİNİ GÖSTERECEK BABAMIZ YOK.hastane kapısında gözlerini açmak için gece gündüz bekledik ama o artık yok geriye getiremeyeceğimiz bir yere gitti.BABACIM SENİ ÇOK ÖZLEDİM.söz verdiğim gibi anneme iyi bakacağım.umarım cennettesindir.ve bize ordan hep bak SENİ SEVİYORUM demedim ama şimdi söylüyorum SENİ ÇOK SEVİYORUM BABAM.
başkasınınki hoş değil tabii...benimkisi hakkında da fikir sahibi olabilemem. ama ölürken hissedilenleri bi yakına aktarmak lazım. beyaz ışık esprisini yapmadan tabii, vakit dar...
derin bir boşluk olsa gerek.dünyadaki herşeyin boş olduğunun gerçek kanıtını işte o zaman anlayabiliriz.
tadına asla bakamayacağımız sonsuz mutluluk...bilmemmm.