26 Mayıs 1904'te Sultanahmet'te bir konakta doğan Necip Fazıl'ın şiirle ilgilenmeye başlaması, kendisinin deyimiyle, tuhaf bir bahaneyle oldu. Annesinin hastanede yatarken veremli bir genç kızın şiirlerini okuyup, “senin şair olmanı ne kadar isterdim” demesiyle şair olmaya karar veren Necip Fazıl, o sıralarda 12 yaşındaydı.
Dar'ul Fünun'da felsefe okurken yazdığı şiirlerin bir bölümünü Yakup Kadri'ye götürdü. Bir süre sonra da devrin önemli edebiyat adamlarının çıkardığı “Yeni Mecmua'da şiirleri yayınlanmaya başladı.
1923'te Kitabe şiirini yayınlayan Necip Fazıl'ı ilk tebrik eden “Çocuk bu sesi nerden buldun sen? ” sözleriyle Ahmet Haşim oldu.
Yazdığı yazılar nedeniyle defalarca hapse giren şair, pek çok eserini orada yazdı. 1943 yılında siyasi, fikri ve edebi mücadelesini işlediği “Büyük Doğu” dergisini yayımladı. Bununla yetinmeyen şair bütün yurdu gezerek verdiği konferanslarla o günün gençliğini peşinden sürükledi.
26 Mayıs 1980'de Türk Edebiyat Vakfı tarafından “Şairler Sultanı” seçildi. 1981 yılının başlarında, “İman ve İslam Atlası”nı yazmak için, bir daha çıkmamak üzere evine kapandı.
25 Mayıs 1983 günü elâ gözlerini pencereden dışarıya dikti ve “Demek böyle ölünürmüş! ..” diyerek Hakk'a yürüdü.
Şiiriyle edebiyatımızı, fikirleriyle düşünce hayatımızı etkileyen Necip Fazıl geride 60'ın üzerinde eser bıraktı.
tartışılmaz şairliğinin yanında piskolojik çözümlemelerin had safhada yaşandığı reis bey kitabıyla yazarlığını ortaya koymuştur. ideolocya örgüsü, o ve ben, çöle inen nur ve daha bir çok okunmaya değer esere sahiptir. açık konuşmak gerekirse sol kökenli olması pratik zekasının temeli olmakla birlikte aldığı felsefi ve dini eğitim sahip olduğu ufku genişletip tamamlamıştır. ölum, Allah, korku, kadın ve dava kavramları üzerinde çile adlı eserinde yeterince durmuştur. takvimdeki deniz, bendedir, aynalar yolumu kesti, ruh şiirleri okur okumaz insanın beynine kazınır. bir çok şiiri bendler halinde olsada ziyadesiyle uzundur aslında.
Necip Fazıl denildiği gibi Şairlerin Sultanı'dır.Üstad'dır. En sevdiğim şiiri de Kaldırımlar'dır.benim bir sözümdeki gibi 'Materyalini ve potansiyalini kullanırsan başaramayacağın hiçbir şey yoktur.' Necip fazıl da öyle yapmış.bu şiirini sokağa atıladığında yazmıştır. sokağa atılan bir kişinin materyali yoktur demeyin. Necip Fazıl'ın materyali de kaldırımlardı.O materyali kullanıp ve kendisindeki büyük şairlik potansiyeliyle birleştirip bu şiiri yazmıştır Diğer şiirlerinde de öyle yazmıştır.İşte Necip Fazıl da böyle bir kişidir ki materyalini sokakta bile bulan olağan üstü şaiirlik potansiyeli ile birleştiren olağanüstü bir şairdir.
NECİP FAZIL KISAKÜREK:1905 yılının 25 Mayıs'ında İstanbul'da doğdu.
Necip Fazıl'ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyükbabasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. Maraş’lı bir soydan gelen şair, ilk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Heybeliada’daki Bahriye Mektebin'de (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında dönemin pek çok ünlüleri vardı: Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki) , İbrahim Aşki gibi...
İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu. Paris'te geçen bohem günlerinden sonra, Türkiye'ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Robert Koleji, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yaptı (1939-43) . Sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı. Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü.
Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. Bohem hayatının en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.
Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür. Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.
Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir. Haftalık Ağaç dergisi (1936,17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur. Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse mahkum oldu. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır.
Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı. Başta İdeologya Örgüsü (1959) olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet, diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir.
1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981) , Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, 1983 yılının (doğduğu gün olan) 25 Mayıs'ında vefat etti Eve dönmez bir akşam; Ve gün yüzlü çocuğu, Sorar: Nerede babam?
Bakarlar, oldu, bitti; Gelir, derler çocuğa, Baban attaya gitti.
Uzar gider bu atta; Ve neler neler olmaz Ve kim bilir ve hatta;
Bir mahşer gerisinde; Babası döner bir gün, Oğlunun derisinde...
ANNEME MEKTUP
Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim ÇEK PERDEYİ
Evler döşemekti bendeki tasa,
Yaptım, ettim, nöbet mezara geldi.
Yeter bana üç beş arşın bez olsa;
Beklenmedik mallar pazara geldi.
Penceremde bir gün günlerden bir gün:
Ses baygın, renk dalgın ve ışık süzgün
Belirsiz bir semte insanlık sürgün...
Çek perdeyi güneş nazara geldi. 40 Derece
Dizilirler ayakta, Anne, baba ve kardeş. Hayal, uzak, uzakta, Eder fillerle güreş.
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna; Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su; Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya kaldırımlar Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık. Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
1904'te istanbulda gözlerini açmış Avrasiyle Hak yolunu bulmuş mümtaz kişi.. Bilmem ki üstad gibisi daha gelir mi? lisanı su gibi berrak bir o kadar da grift,tabut deyip ölümü aklımıza mıh gibi çakan şairlerin sultanı odur. Ondan gayrısı hep angarya.... ÜSTAD İYİ Kİ BU CİHANA ÇİLENLE IŞIK TUTTUN....
Gençliğin tek şairi.Şiirleriyle geceleri geçirdiğim, bir çok şiiri üstüne dakikalarca düşündüğüm,çoğu zman içinden çıkamadığım felsefi söyleyişleriyle beni benden alan şair..Uslubumda etkisinin olmadığını da söyleyemem.Bir kaç sözcüğü bir araya getirmeye mukdedirsem bunu üstada borçluyum. Otüz üç yıl saatim işlemiş ben durmuşum Gökyüznden habersiz uçurtma uçurtmuşum
100 YILIN ŞAİRİ VE TASAVVUF İNSANIDIR, GERÇEK BİR ÜSTADDIR MUHTEREM BİR ZAT TIR O.O Kİ DÜNYA HALİNİ TASAVVUFLA YOĞURMUŞ ŞİİR BİLMEYENE BİLE HAYAT VERMİŞ ŞİİRLERİYLE İŞTE BİR BEYİTİ OĞLUNA YAZMIŞ ÜSTAD ZİNDAN İKİ HECE MEHMEDİM LAFTA BABA KATİLİYLE BABAN AYNI SAFTA...... İŞTE DÜNYA HALİ. RUHUN ŞAD,MEKANIN CENNET OLSUN ÜSTAD.
Beklenen Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar, Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti, istemem gelmeni,Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme artık neye yara? ...
Yüreğini böyle güzel konuşturan bir rüzgara neler yazılmaz ki....
N.fazıl kısa kürek,diyince önce bir oturup düşünecen abicim. 1: OBİR ŞAİİR LERİN SULTANIDIR 2: O BİR GENCLİGİN UFKUDUR 3: O BİR ALLAH DOSTU 4: ÇİLE, ANNEYİ,ÖZLEMİ, ALLAH SEVGİSİNİ, ZİNDANI, VATAN SEVGİSİNİ, SABRI, DİRENİŞİ........ ÖGRETEN ODUR 5: ŞİİRDE BİR DÖNÜM NOKTASIDIR 6: HAZIR CEVAB BİR ŞAİİR DİR O BİR ÜSTAD DIR
üstadadın adını mahhemize vermişler direge n. fazıl kısakürek caddesi demişler bende direğin dibine kırmızı spreyle han yazdın davan direk gibiydi usta cok fırtınalar gördü elektirikler alaha şükür hala var arada kesiliyor ama olsun...
ülkemizde ekser günümüz orta yaş gurubu insanı mutlaka necip fazıldan bir şekilde etkilenmiştir.. günümüz fikir hayatında katkısı inkarı kabil olmayan bir gerçektir. dostu da düşmanı da, fikirlerini benimseyenler zaten onun davada takipçisi, benimsemeyenler ise ifade gücünün hayranıdır en azından..
Duygulardan taviz vermeden, duyguları işleyip en ahenkli biçime getirmektir
tamam dır!
26 Mayıs 1904'te Sultanahmet'te bir konakta doğan Necip Fazıl'ın şiirle ilgilenmeye başlaması, kendisinin deyimiyle, tuhaf bir bahaneyle oldu. Annesinin hastanede yatarken veremli bir genç kızın şiirlerini okuyup, “senin şair olmanı ne kadar isterdim” demesiyle şair olmaya karar veren Necip Fazıl, o sıralarda 12 yaşındaydı.
Dar'ul Fünun'da felsefe okurken yazdığı şiirlerin bir bölümünü Yakup Kadri'ye götürdü. Bir süre sonra da devrin önemli edebiyat adamlarının çıkardığı “Yeni Mecmua'da şiirleri yayınlanmaya başladı.
1923'te Kitabe şiirini yayınlayan Necip Fazıl'ı ilk tebrik eden “Çocuk bu sesi nerden buldun sen? ” sözleriyle Ahmet Haşim oldu.
Yazdığı yazılar nedeniyle defalarca hapse giren şair, pek çok eserini orada yazdı. 1943 yılında siyasi, fikri ve edebi mücadelesini işlediği “Büyük Doğu” dergisini yayımladı. Bununla yetinmeyen şair bütün yurdu gezerek verdiği konferanslarla o günün gençliğini peşinden sürükledi.
26 Mayıs 1980'de Türk Edebiyat Vakfı tarafından “Şairler Sultanı” seçildi.
1981 yılının başlarında, “İman ve İslam Atlası”nı yazmak için, bir daha çıkmamak üzere evine kapandı.
25 Mayıs 1983 günü elâ gözlerini pencereden dışarıya dikti ve “Demek böyle ölünürmüş! ..” diyerek Hakk'a yürüdü.
Şiiriyle edebiyatımızı, fikirleriyle düşünce hayatımızı etkileyen Necip Fazıl geride 60'ın üzerinde eser bıraktı.
tartışılmaz şairliğinin yanında piskolojik çözümlemelerin had safhada yaşandığı reis bey kitabıyla yazarlığını ortaya koymuştur. ideolocya örgüsü, o ve ben, çöle inen nur ve daha bir çok okunmaya değer esere sahiptir. açık konuşmak gerekirse sol kökenli olması pratik zekasının temeli olmakla birlikte aldığı felsefi ve dini eğitim sahip olduğu ufku genişletip tamamlamıştır. ölum, Allah, korku, kadın ve dava kavramları üzerinde çile adlı eserinde yeterince durmuştur. takvimdeki deniz, bendedir, aynalar yolumu kesti, ruh şiirleri okur okumaz insanın beynine kazınır. bir çok şiiri bendler halinde olsada ziyadesiyle uzundur aslında.
Bu ne hazin ağaçtır ki bütün ufkumu tutmuş
kökü iffet dalları taklit meyvesi fuhuş
diyen büyük şair,büyük insan
BABA YASA
Su arama, kanunun delinmiş kırbasında!
Anasını denedik şimdi iş babasında!
NFK
'BEKLENEN' adlı şiiriyle beni kalemine hayran bırakan muhteşem bir şair...
Zindanda iki hece.Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam,boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mi? ..Belki..Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım...Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna,ne tırnak!
Bir alem ki, gökler boru içinde.
Akıl almazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde.
Düşün mü,konuş mu, sus mu,unut mu?
Buradan insan mı çıkar,tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı,asıldı
Kaydını düştüler,mühür basıldı.
Geçti gitti,birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan,boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler,bugün'maruzat'!
Çatık kaş...Hükumet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız,pulsuz,dilekçem...
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi,bir yırtıcı zil
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekun içinde yazıl ve çizil!
Insanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik,mintanlarla et.
Somurtuş gibi bıçak,nara gibi tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan,sen öp seccadem!
Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim,senelik paydan!
Zindanda dakika farksız aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Kopuk kopuk,duman duman erisin!
Peykeler,duvara mihli peykeler
Duvarda,başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara,bas bas gölgeler...
Duvar,katil duvar yolumu biçtin
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin
Sukut...Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyada nazar
Yerinde mi acep,ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç varda,kalan biz miyiz?
Ses demir,su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden,kader bu,emir...
Garip pencerecik,küçük daracık;
Dünyaya kapalı,Allah'a açık
Dua,dua eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla,hep yoncalanmış
Bir soluk,bir tütsü,bir uçan buğu
İplik ki incecik,örer boşluğu
Ana rahmi zahir,şu bizim koğuş
Karanlığında nur,yeniden doğuş....
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin,yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa,dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im,sevinin,başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin,eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim,elbet bizimdir!
Gün doğmuş,gün batmış,ebed bizimdir
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum..
Gökyüzünden habersiz ucurtma ucurmusum! ..
Hocası Abdulhakim Arvasi için yazdıgı mısralar..tek kelimeyle müthiş! !
ÇİLE = üstat Necip FAZIL KISAKÜREK
Necip Fazıl denildiği gibi Şairlerin Sultanı'dır.Üstad'dır.
En sevdiğim şiiri de Kaldırımlar'dır.benim bir sözümdeki gibi
'Materyalini ve potansiyalini kullanırsan başaramayacağın hiçbir şey yoktur.' Necip fazıl da öyle yapmış.bu şiirini sokağa atıladığında yazmıştır. sokağa atılan bir kişinin materyali yoktur demeyin.
Necip Fazıl'ın materyali de kaldırımlardı.O materyali kullanıp ve
kendisindeki büyük şairlik potansiyeliyle birleştirip bu şiiri yazmıştır Diğer şiirlerinde de öyle yazmıştır.İşte Necip Fazıl da böyle bir kişidir ki
materyalini sokakta bile bulan olağan üstü şaiirlik potansiyeli ile birleştiren olağanüstü bir şairdir.
NECİP FAZIL KISAKÜREK:1905 yılının 25 Mayıs'ında İstanbul'da doğdu.
Necip Fazıl'ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyükbabasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. Maraş’lı bir soydan gelen şair, ilk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Heybeliada’daki Bahriye Mektebin'de (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında dönemin pek çok ünlüleri vardı: Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki) , İbrahim Aşki gibi...
İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu. Paris'te geçen bohem günlerinden sonra, Türkiye'ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Robert Koleji, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yaptı (1939-43) . Sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı. Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü.
Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. Bohem hayatının en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.
Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür. Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.
Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir. Haftalık Ağaç dergisi (1936,17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur. Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse mahkum oldu. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır.
Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı. Başta İdeologya Örgüsü (1959) olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet, diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir.
1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981) , Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, 1983 yılının (doğduğu gün olan) 25 Mayıs'ında vefat etti
Eve dönmez bir akşam;
Ve gün yüzlü çocuğu,
Sorar: Nerede babam?
Bakarlar, oldu, bitti;
Gelir, derler çocuğa,
Baban attaya gitti.
Uzar gider bu atta;
Ve neler neler olmaz
Ve kim bilir ve hatta;
Bir mahşer gerisinde;
Babası döner bir gün,
Oğlunun derisinde...
ANNEME MEKTUP
Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim
ÇEK PERDEYİ
Evler döşemekti bendeki tasa,
Yaptım, ettim, nöbet mezara geldi.
Yeter bana üç beş arşın bez olsa;
Beklenmedik mallar pazara geldi.
Penceremde bir gün günlerden bir gün:
Ses baygın, renk dalgın ve ışık süzgün
Belirsiz bir semte insanlık sürgün...
Çek perdeyi güneş nazara geldi.
40 Derece
Dizilirler ayakta,
Anne, baba ve kardeş.
Hayal, uzak, uzakta,
Eder fillerle güreş.
Başından kayar yastık,
Nura döner karanlık;
Sırlar çözülür artık,
Kırka çıkınca ateş...
NECİP FAZIL KISAKÜREK.
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat?
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya
kaldırımlar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Ayrıca kendisini bende çok severim
1904'te istanbulda gözlerini açmış Avrasiyle Hak yolunu bulmuş mümtaz kişi.. Bilmem ki üstad gibisi daha gelir mi? lisanı su gibi berrak bir o kadar da grift,tabut deyip ölümü aklımıza mıh gibi çakan şairlerin sultanı odur. Ondan gayrısı hep angarya.... ÜSTAD İYİ Kİ BU CİHANA ÇİLENLE IŞIK TUTTUN....
Gençliğin tek şairi.Şiirleriyle geceleri geçirdiğim, bir çok şiiri üstüne dakikalarca düşündüğüm,çoğu zman içinden çıkamadığım felsefi söyleyişleriyle beni benden alan şair..Uslubumda etkisinin olmadığını da söyleyemem.Bir kaç sözcüğü bir araya getirmeye mukdedirsem bunu üstada borçluyum.
Otüz üç yıl saatim işlemiş ben durmuşum
Gökyüznden habersiz uçurtma uçurtmuşum
yürekte yanan tanımı imkansız asla küllenmeyen bir yangın.....
100 YILIN ŞAİRİ VE TASAVVUF İNSANIDIR, GERÇEK BİR ÜSTADDIR MUHTEREM BİR ZAT TIR O.O Kİ DÜNYA HALİNİ TASAVVUFLA YOĞURMUŞ ŞİİR BİLMEYENE BİLE HAYAT VERMİŞ ŞİİRLERİYLE İŞTE BİR BEYİTİ OĞLUNA YAZMIŞ ÜSTAD
ZİNDAN İKİ HECE MEHMEDİM LAFTA
BABA KATİLİYLE BABAN AYNI SAFTA...... İŞTE DÜNYA HALİ.
RUHUN ŞAD,MEKANIN CENNET OLSUN ÜSTAD.
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
necip fazıl kısakürek türk edebiyatının vazgeçilmez şahsiyeti...
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti, istemem gelmeni,Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yara? ...
Yüreğini böyle güzel konuşturan bir rüzgara neler yazılmaz ki....
sabır geliyo necif fazıl kısakürek deyince aklıma sabır bana isyan ediyo ben ona sabredemiyrm yine :)
şaiirlerin sultanı şiir işte budur dercesine özlü
ve akıcı yazmış üstatımıza saygı ve sevgiler
allah gani gani rahmet etsin
NFK mümtaz bir şahsiyet... Hele bir Sakarya Türküsü yok mu...
Allah gani gani rahmet eylesin...
cumhurıyet dıye kısıtlamak yalnış bence.....üstad nur ıcınde yatsın...
Necip Fazıl, Mukaddesatçı, Muhafazakar gençliğin ekol olarak gördüğü ve hayran olduğu bir Üstaddır. Cumhuriyet devrinin en iyi şairidir.
Necip Fazıl, Mukadessatçı, Muhafazakar gençliğin ekol olarak gördüğü ve hayran olduğu bir Üstaddır. Cumhuriyet devrinin en iyi şairidir.
Üzerine yok,tartışmaya gerek de yok...Varsa gösterin kelimelerle, kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan böylesi bir Üstadı....
N.fazıl kısa kürek,diyince önce bir oturup düşünecen abicim.
1: OBİR ŞAİİR LERİN SULTANIDIR
2: O BİR GENCLİGİN UFKUDUR
3: O BİR ALLAH DOSTU
4: ÇİLE, ANNEYİ,ÖZLEMİ, ALLAH SEVGİSİNİ, ZİNDANI, VATAN SEVGİSİNİ, SABRI, DİRENİŞİ........ ÖGRETEN ODUR
5: ŞİİRDE BİR DÖNÜM NOKTASIDIR
6: HAZIR CEVAB BİR ŞAİİR DİR
O BİR ÜSTAD DIR
üstadadın adını mahhemize vermişler direge n. fazıl kısakürek caddesi demişler bende direğin dibine kırmızı spreyle han yazdın davan direk gibiydi usta cok fırtınalar gördü elektirikler alaha şükür hala var arada kesiliyor ama olsun...
ülkemizde ekser günümüz orta yaş gurubu insanı mutlaka necip fazıldan bir şekilde etkilenmiştir.. günümüz fikir hayatında katkısı inkarı kabil olmayan bir gerçektir. dostu da düşmanı da, fikirlerini benimseyenler zaten onun davada takipçisi, benimsemeyenler ise ifade gücünün hayranıdır en azından..