Bazılarının büyük sair dediği insan gibi ilkokul çocuklarının anlayacağı seviyede şiir yazmayıp,şiire felsefi derinlikler katan tam bir laf cambazı.O yüzden değil mi Milli Eğitim Necip Fazıl'ın şiirlerini ilköğretimde okutmama kararı aldı.Çünkü onu anlamak kolay değil.O gerçekten büyük bir şair.İdeolojisi komünist ya da sosyalist olsaydı şimdi dünyanın en büyük şairleri arasında gösterilirdi.
türk edebiyatının en mükemmel şaiirlerinden biridir.. TAM OTUZ YIL SAATİM İŞLEMİŞ BEN DURMUŞUM GÖKYÜZÜNDEN HABERSİZ UÇURTMA UÇURMUŞUM...diyor islamla tam anlamıyla tanıştığında
bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş; yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş. süt beyaz duvarlarda çivilerin gölgesi; artık ne bir çıtırdı, nede bir ayak sesi.... yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü; üstü boynuna kadar bir çarşafla örtülü. bezin üstünde ayak parmaklarının izi; mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi. son nefesle göğsü boş, eli boş uzanmış yana; gözleri renkli bir cam, mıhlı ahzap tavana. sarkık dudaklarının ucunda bir iz var; küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar. sarkık dudaklarında sılı titrek bir an; belliki birden bire gitmis çarpınamadan. bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm.. bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm....
hasreti denizlerin, denizler kadar derin ve okadar bucaksız.... ta karşımda, yapraksız, kullanılmış bir takvim... üzerinde bir resim: azgın, sonsuz bir deniz; kaygısız düşüncesiz, çalkalanıyor boşlukta. resimdeyse bir nokta; yana yatmış bir gemi.... kaybettiği âlemi arıyor deryalarda bu resim rüyalarda gibi aklımı çeldi; bana sahici geldi. geçtim kendi kendimden, yüzüme, o resimden, köpükler vurdu sandım; duymuş gibi tıkandım, ciğerimde bir yosun. artık beni kim tutsun? denizler oldu tasam. yakar, onu bulmazsam, beni bu hasret, dedim, varırım, elbet, dedim, bir ömür geze geze, takvimdeki denize, ne var bana ne oldu, odama nasıl doldu, birden bire bu meltem? ve dalgalandı perdem, havalandı kâğıtlar. odamda kıyamet var! ah yolculuk, yolculuk! ne kadar baygın, soluk, o gün bizde betbeniz; ve ne titrek kalbimiz ve eşyamız ne küskün! yola çıktığımız gün, bir sıraya dizilmiş, gözyaşlarını silmiş, bakarlar sinsi sinsi. niçin o ân da hepsi, bir kuş gibi hafifler, arkadan geleyim der? niçin o güne kadar, dilsiz duran ne kadar eşya varsa dirilir, yolumuza serpilir? ufak böcekler gibi, gezer onların kalbi, üstünde döşemenin. bir gizli didişmenin saati çalar o ân; birden bakar ki, insan, her şey karmakarışık. ayırmak olmaz artık bir kalbi bir taraktan; ve kalb, ağlayaraktan, çekilir geri geri, terkeder bu mahşeri. bu mahşerin içinden o gün ben de geçtim, ben; nem varsa, evim, anam, çocukluğum hatırm ve ne sevdalar serde, bıraktım gerilerde, kaçar gibi yangından. rüzgârların ardından, baktımda süzgün süzgün, kurşun yükünü gönlün, tüy gibi hafiflettim, denize hicret ettim....
O VE BEN Gençliğimin en önemli kahramanlarından... Necip Fazıl, 1939'da yazdığı 'Çile' şiirinden önce 'Kaldırım'larda şehir insanının ıstırabını haykıran, 'serseri' duygularla bohem yaşantıyı dillendiren bir şair iken 'çile'den sonra 'fikir çilesi'ni bayraklaştıran; böylece şairlik ve fıkra muharrirliğinden bir adım öne çıkarak beyni zonk zonk sızlayan bir edebiyat devidir. Bana göre o 'tohum'da anadolucuk ruhunu, 'aynadaki yalan'la kadına bakışı, 'reis bey'le cemiyette müspet inkılapçılığı en güzel şekilde ifade etmiş; kısacası, tarih,felsefe,siyaset,roman,tiyatro,şiir,hikaye vs..gibi geniş alanlarda eserler vermiş yorulmak bilmeyen bir dehadır. O siyesette sivil itaatsiz, tasavvufta mütevazi bir gönül, felsefe ve sanatta ikinciliğe yer vermeyen bir benlik...o bir değeri yeterince takdir edilememiş...o bir 'çile şairi'...o bir necip fazıl kısakürek...o bir üstad...
1-bir fransız yazar: Necip Fazıl fransız kütüphanesini beyninde taşırdı. 2-bir diplomat,uluslararası ilişkiler uzmanı: Necip fazıl tek başına bir ihtilal yaratabilecek kadar güçlü bir aksiyon adamıydı. 3-BİR RUS GENERAL:Eğer Nazım hikmetin yerine Necip Fazıl komünist olsaydı,ona Moskovanın yarısını bağışlardık....
Bir şiirinde 'Gözsüz görüyorum rüyada nasıl? ' diyerek fikir sancısının zirvesini zorlayan okuyanlarıda derin düşüncelere sevkeden çok ama çok büyük bir Şair...
Doğumunun 100. ölümünün 22.yıldönümünde Necip Fazıl Kısakürek in beni en çok etkileyen eseri AYNADAKİ YALAN romanını sizlerle paylaşmak istiyorum.Ş.B.Kuran dan alıntılar yaparak.
Üstadın aslında kendi yaşamını anlatmaya çalıştığı edebi romanda nefis kavgası ve Allah a ulaşma gayretini bir arada görebiliyoruz. Eserde ki kahramanımız Naci arayışlar içersinde olan bir felsefe asistanıdır.Romanda ki birbirinden farklı üç kadın ise değişik özelliklere sahiptirler ve kahramanımız ile olan ilişkileri ile tasvir edilmişlerdir. Bohem yaşantısına gömülmüş ve maddeci bir dünyaya sahip olan Mine ve Belma maneviyattan mahrum kalmış iki kadındır. Kah ressam Abid in atelyesinde felsefeye dalıp kah da dişiliklerini sergileme peşindedirler. Naci nin Belma nın fiziksel güzelliğine ve cazibesine tutulurken içinden gelen sese kulak verir”Ne arıyorsun budala, aradığının ötesinde Allah var” der.
Romandaki üçüncü kadın olan Hatçe ise Naci nin askerliği sırasında bir köyde,çeşme başında karşılaştığı bir köylü kızıdır. Hatçe saflığı ve temizliği ile Peygamberimizin eşi ve ilk Müslüman kadın olan Hz. Hatice nin adını almasını boşa çıkartmaz. Naci ye göre ‘hayranlık tebessümü’ olan Hatçe ile evlenmesi bile bu köylü kızı yakalandığı amansız hastalıktan kurtaramaz. Naci hazırladığı tezi Hatçe nin ölümünden sonra yakar ve yeni bir tez hazırlamaya başlar.Bu tezde öne sürülen fikirleri İdeolacya Örgüsün de görebiliyoruz. Naci nin ağzından Necip Fazıl, kadının yerini şöyle tespit ediyor.Kadın iki göz deliği olan bir çuvala girip evde çürümeye mahkum edilen bir canlı değil “erkeğin bütün hassasiyet ve cehdini mihraklaştıran bir işarettir.” Kadın,insanın,erkeğin ve erkekliğin varoluş sebebi,korunması gereken kıymetli bir mücevherdir Romanda kadının toplumda ki yerini şöyle özetliyor. Kadın yalnızca beden ve nefs varlığıyla ele alındığında insanı alçaltıp,düşünülebilir; öte yandan kadın ve kadına duyulan sevgi ilahi aşka ulaştıran bir vasıta,bir basamak,bir yol,bir işaret olarak kabul edildiğinde insanı yüceltici kutsal bir işleve bürünmektedir.
Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım eser N.F.K yı anlamamız için bulunmaz bir eser. Okuma fırsatı bulamayan dostlara mutlaka tavsiye ediyorum.
Bir dava adamı...Kelimelerle oynamada bir usta.Laf Cambazı...Şiiri felsefeyle buluşturabilen dünyadaki sayılı örnekten biri.Eğer ideolojisi komünizme yakın olsaydı bir Balzac,bir Tolstoy kadar tanınırdı.Değerini Türkiye için demiyorum dünyadada bulamamış büyük bir şair.Bazı insanların küçük görmeye çalıştığı biri.
ustad ıcın soyleyecek fazla soz yok ama sadece sunu soyleyeyım ÇÖLE İNEN NURU herkes okusun boyle bır anlatım mukemmelıyetı olamaz.gonlu genıs ınsan ben ANKARALI ragmen ABDULHAKIM ARVASI h.z. ıle onun sayesınde tanıstım.
Bazılarının büyük sair dediği insan gibi ilkokul çocuklarının anlayacağı seviyede şiir yazmayıp,şiire felsefi derinlikler katan tam bir laf cambazı.O yüzden değil mi Milli Eğitim Necip Fazıl'ın şiirlerini ilköğretimde okutmama kararı aldı.Çünkü onu anlamak kolay değil.O gerçekten büyük bir şair.İdeolojisi komünist ya da sosyalist olsaydı şimdi dünyanın en büyük şairleri arasında gösterilirdi.
türk edebiyatının en mükemmel şaiirlerinden biridir..
TAM OTUZ YIL SAATİM İŞLEMİŞ BEN DURMUŞUM
GÖKYÜZÜNDEN HABERSİZ UÇURTMA UÇURMUŞUM...diyor islamla tam anlamıyla tanıştığında
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık, neye yarar...
Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
N.F.K
azdırma; rahat bırak içimdeki deliyi.
bana sorma benim de bilmediğim gizliyi...
bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş.
süt beyaz duvarlarda çivilerin gölgesi;
artık ne bir çıtırdı, nede bir ayak sesi....
yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü;
üstü boynuna kadar bir çarşafla örtülü.
bezin üstünde ayak parmaklarının izi;
mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.
son nefesle göğsü boş, eli boş uzanmış yana;
gözleri renkli bir cam, mıhlı ahzap tavana.
sarkık dudaklarının ucunda bir iz var;
küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar.
sarkık dudaklarında sılı titrek bir an;
belliki birden bire gitmis çarpınamadan.
bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm..
bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm....
'Sakarya' yı yazabilen biri hakkında yoruma ne gerek var ki...Üstad...Allah nice Necip Fazıl'lar çıkarsın bu milletin önüne...
hasreti denizlerin,
denizler kadar derin
ve okadar bucaksız....
ta karşımda, yapraksız,
kullanılmış bir takvim...
üzerinde bir resim:
azgın, sonsuz bir deniz;
kaygısız düşüncesiz,
çalkalanıyor boşlukta.
resimdeyse bir nokta;
yana yatmış bir gemi....
kaybettiği âlemi
arıyor deryalarda
bu resim rüyalarda
gibi aklımı çeldi;
bana sahici geldi.
geçtim kendi kendimden,
yüzüme, o resimden,
köpükler vurdu sandım;
duymuş gibi tıkandım,
ciğerimde bir yosun.
artık beni kim tutsun?
denizler oldu tasam.
yakar, onu bulmazsam,
beni bu hasret, dedim,
varırım, elbet, dedim,
bir ömür geze geze,
takvimdeki denize,
ne var bana ne oldu,
odama nasıl doldu,
birden bire bu meltem?
ve dalgalandı perdem,
havalandı kâğıtlar.
odamda kıyamet var!
ah yolculuk, yolculuk!
ne kadar baygın, soluk,
o gün bizde betbeniz;
ve ne titrek kalbimiz
ve eşyamız ne küskün!
yola çıktığımız gün,
bir sıraya dizilmiş,
gözyaşlarını silmiş,
bakarlar sinsi sinsi.
niçin o ân da hepsi,
bir kuş gibi hafifler,
arkadan geleyim der?
niçin o güne kadar,
dilsiz duran ne kadar
eşya varsa dirilir,
yolumuza serpilir?
ufak böcekler gibi,
gezer onların kalbi,
üstünde döşemenin.
bir gizli didişmenin
saati çalar o ân;
birden bakar ki, insan,
her şey karmakarışık.
ayırmak olmaz artık
bir kalbi bir taraktan;
ve kalb, ağlayaraktan,
çekilir geri geri,
terkeder bu mahşeri.
bu mahşerin içinden
o gün ben de geçtim, ben;
nem varsa, evim, anam,
çocukluğum hatırm
ve ne sevdalar serde,
bıraktım gerilerde,
kaçar gibi yangından.
rüzgârların ardından,
baktımda süzgün süzgün,
kurşun yükünü gönlün,
tüy gibi hafiflettim,
denize hicret ettim....
ruhumun kanatları ufuklara sığmıyor
ve o ufuklara çarpan kanatlarım kanıyor,kanıyor,kanıyor
O VE BEN
Gençliğimin en önemli kahramanlarından...
Necip Fazıl, 1939'da yazdığı 'Çile' şiirinden önce 'Kaldırım'larda şehir insanının ıstırabını haykıran, 'serseri' duygularla bohem yaşantıyı dillendiren bir şair iken 'çile'den sonra 'fikir çilesi'ni bayraklaştıran; böylece şairlik ve fıkra muharrirliğinden bir adım öne çıkarak beyni zonk zonk sızlayan bir edebiyat devidir. Bana göre o 'tohum'da anadolucuk ruhunu, 'aynadaki yalan'la kadına bakışı, 'reis bey'le cemiyette müspet inkılapçılığı en güzel şekilde ifade etmiş; kısacası, tarih,felsefe,siyaset,roman,tiyatro,şiir,hikaye vs..gibi geniş alanlarda eserler vermiş yorulmak bilmeyen bir dehadır. O siyesette sivil itaatsiz, tasavvufta mütevazi bir gönül, felsefe ve sanatta ikinciliğe yer vermeyen bir benlik...o bir değeri yeterince takdir edilememiş...o bir 'çile şairi'...o bir necip fazıl kısakürek...o bir üstad...
cooK SeVdim bii saaiirr..
(bir miktar) hasisliğin çok yakıştığı ve sevimlilik kattığı çocukları çağrıştırır bende necip fazıl....
1-bir fransız yazar: Necip Fazıl fransız kütüphanesini beyninde taşırdı.
2-bir diplomat,uluslararası ilişkiler uzmanı: Necip fazıl tek başına bir ihtilal yaratabilecek kadar güçlü bir aksiyon adamıydı.
3-BİR RUS GENERAL:Eğer Nazım hikmetin yerine Necip Fazıl komünist olsaydı,ona Moskovanın yarısını bağışlardık....
Bir şiirinde 'Gözsüz görüyorum rüyada nasıl? ' diyerek fikir sancısının zirvesini zorlayan okuyanlarıda derin düşüncelere sevkeden çok ama çok büyük bir Şair...
o bır buyuk ustad
baska soze ne hacat
yattıgın yer nur olsun
ALLAH RESULU KOMSUN OLSUN.
Doğumunun 100. ölümünün 22.yıldönümünde Necip Fazıl Kısakürek in beni en çok etkileyen eseri AYNADAKİ YALAN romanını sizlerle paylaşmak istiyorum.Ş.B.Kuran dan alıntılar yaparak.
Üstadın aslında kendi yaşamını anlatmaya çalıştığı edebi romanda nefis kavgası ve Allah a ulaşma gayretini bir arada görebiliyoruz.
Eserde ki kahramanımız Naci arayışlar içersinde olan bir felsefe asistanıdır.Romanda ki birbirinden farklı üç kadın ise değişik özelliklere sahiptirler ve kahramanımız ile olan ilişkileri ile tasvir edilmişlerdir.
Bohem yaşantısına gömülmüş ve maddeci bir dünyaya sahip olan Mine ve Belma maneviyattan mahrum kalmış iki kadındır.
Kah ressam Abid in atelyesinde felsefeye dalıp kah da dişiliklerini sergileme peşindedirler.
Naci nin Belma nın fiziksel güzelliğine ve cazibesine tutulurken içinden gelen sese kulak verir”Ne arıyorsun budala, aradığının ötesinde Allah var” der.
Romandaki üçüncü kadın olan Hatçe ise Naci nin askerliği sırasında bir köyde,çeşme başında karşılaştığı bir köylü kızıdır.
Hatçe saflığı ve temizliği ile Peygamberimizin eşi ve ilk Müslüman kadın olan Hz. Hatice nin adını almasını boşa çıkartmaz.
Naci ye göre ‘hayranlık tebessümü’ olan Hatçe ile evlenmesi bile bu köylü kızı yakalandığı amansız hastalıktan kurtaramaz.
Naci hazırladığı tezi Hatçe nin ölümünden sonra yakar ve yeni bir tez hazırlamaya başlar.Bu tezde öne sürülen fikirleri İdeolacya Örgüsün de görebiliyoruz.
Naci nin ağzından Necip Fazıl, kadının yerini şöyle tespit ediyor.Kadın iki göz deliği olan bir çuvala girip evde çürümeye mahkum edilen bir canlı değil “erkeğin bütün hassasiyet ve cehdini mihraklaştıran bir işarettir.”
Kadın,insanın,erkeğin ve erkekliğin varoluş sebebi,korunması gereken kıymetli bir mücevherdir
Romanda kadının toplumda ki yerini şöyle özetliyor.
Kadın yalnızca beden ve nefs varlığıyla ele alındığında insanı alçaltıp,düşünülebilir; öte yandan kadın ve kadına duyulan sevgi ilahi aşka ulaştıran bir vasıta,bir basamak,bir yol,bir işaret olarak kabul edildiğinde insanı yüceltici kutsal bir işleve bürünmektedir.
Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım eser N.F.K yı anlamamız için bulunmaz bir eser.
Okuma fırsatı bulamayan dostlara mutlaka tavsiye ediyorum.
Bir dava adamı...Kelimelerle oynamada bir usta.Laf Cambazı...Şiiri felsefeyle buluşturabilen dünyadaki sayılı örnekten biri.Eğer ideolojisi komünizme yakın olsaydı bir Balzac,bir Tolstoy kadar tanınırdı.Değerini Türkiye için demiyorum dünyadada bulamamış büyük bir şair.Bazı insanların küçük görmeye çalıştığı biri.
Ben sırtında taşıyan işlenmedik günahı
ALLAHIN körebesi cinlerin padişahı
Ben ALLAH diyenlerin boydundaki vebal
Bugününkine mazi yarınınkine istikbal
o ki şairlerin sultanı,ALLAH resulunun yoluna sevdalı.iman ve islam atlasının baş yazarı BÜYÜK KALEMŞÖR......üstad o ki=BAŞTACI
...o bir ruh tarayıcısı..insanı eşyayı avucuna koyar..harfleri kelimeleri ruhun önüne atar dile gelir dosta düşmana
Son dönemde yaşamış bir yakın zaman evliyası ve mutasavvıfıdır.
Bir kitabını alıp okuyayım dedim ama arapça kelimelerle dolu bir kitaptı o yüzden tanıyamadığım bir şahsiyettir..
ustad ıcın soyleyecek fazla soz yok ama sadece sunu soyleyeyım ÇÖLE İNEN NURU herkes okusun boyle bır anlatım mukemmelıyetı olamaz.gonlu genıs ınsan ben ANKARALI ragmen ABDULHAKIM ARVASI h.z. ıle onun sayesınde tanıstım.
30 sene boyunca gökyüzünden habersiz uçurtma uçuran adam..
Al eline bir değnek, Tırman dağlara, söyle! Şehir farksız olsun tek, Mukavvadan bir köyle
ben ki toz kanatlı bir kelebeğim
minicik gövdeme yüklü kaf dağı
bir zerreciğim ki arşa gebeyim
dev sancılarımın budur kaynağı...
Çok çile çekti, cenabı allah günahlarını affetsin.Allahtan rahmet diliyoruz.
gönlüm çıkmak isterken semavi ülkelere,
ayağım takılıyor yerdeki gölgelere
n.fazıl kısakürek
ölüm yıldönümün hatrına.......................................
anladım sanat ALLAHI TANIMAKMIŞ,
marifet bu gerisi çelik çomakmış.
Allah rahmet eylesin
düzeltelim
tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum
gökyüzünden habersiz uçurtma uçurtmuşum
Müslümanlıktan önceki hayatını:' otuz üç yıl saatim çalışmış ben uymuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum' diye tarif eden şair...