sakarya saf çocugu masum anadolunun Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız rengimize baksınlar kandan ve çamurdanız akrebin kıskacında yogurmuş bizi kader Aldırma bu dünya böyle gelmiş böyle gider bana kefendir yatak sana tabuttur havuz sen kıvrıl ben gideyim son peygamber kılavuz
Yol onun varlık onun gerisi hep angarya yüzüstü çok süründün ayaga kalk SAKARYA
Turk edebiyatinin buyuk zatlarindan biri..Allah dostu..siirlerinde genel anlamda isledigi olum olgusu ile evliyanin ```olumun gece yattiginda yastiginin altinda sabah kalktiginda karsidan bil ``` sozune istinaden okurlarina sevenlerine bir gun herkezin olecegini israrla vurgulamis ve buna gore yasanmasini saglamaya calismistir..lise yillarimdayken yegeniyle ayni siniftayim..fazla bi samimiyet kuramamistim..o osmanli kulturu tum bedeninde ve ruhundaydi..bunu hissettiriyordu..ruhun sad olsun ustad...
'Kapı kapı bu yolun her kapısı ölümse, Her kapıda ağlayıp son kapıda gülümse! ' N.F.K.
off..ayrılık olmasa... n'aparsın, kim durdurabilir ki ölümü. belki de şu alemde tek gerçek 'ölüm'. yaa evet tek değiştirilemez gerçek.ölüm, bedeni de kapsar, yaptıklarını da, sözlerini de, aşklarını da. insanlar bilse n'olacak, sen hissedip bilmedikçe. sen 'ölüm'ü satsan n'olur, satmasan. senin de tek gerçeğin ölüm. elveda...
necip fazılın hayatında 2 devre bulunur. 1. devre hayata sol açıdan bakması 2.devrede ıse abdulhakım arvası hz tanısarak sağ açıdan bakması Birgün necip fazıla bir adam eski günlerini hatırlatarak sormus 'biz senın eski şiirleride biliyorz' necip fazıldan hemen karşılık gelmiş'ben o şiirleri yırtıp kubur çukuruna attım senın ağzında ne arıyo.......
bunlar iki kardeştir. birinin adı necip diğerinin adı fazıl. yanyana durduklarında necip fazıl diye okunuyor.fazıl necipten önce olursa fazıl necip denirdi fakat necip herzaman fazıldan önce gelmeyi bilmiştir.
KENDİ DEYİMİ İLE ben allah diyenlerin boyunlarında vebal ben bu gününküne mazi yarınkine istikbal ben şiirrinden alınmıştır. bi ilk ti ve ilk olarak kaldı..................
necip fazıl'nasıl bir insan olduğunu yorumlayacak kadar büyümedik ve onu başkasınada benzetmek isteyenler kendi özdeğerlerine sahip çıkmayan insanlardır. çünkü necip fazıl bizden; bu vatanın evladıydı varsın başkası ona (ona) benzesin
Mümin — “Hiç”ten “hep”e ve ölümden ölümsüze geçmek ve dâvanın kadro ve rejimini kurmak...
Kâfir — Bu yolu kim gösterir?
Mümin — Peygamber...
Kâfir — Bu işin ismi?
Mümin — Din...
Kâfir — Bu işin kitabı?
Mümin —Allah kelâmı...
Kâfir — Ya öbür peygamberler?
Mümin — Hepsi kendi zaman ve mekânında hak...
Kâfir — İslâmınki?
Mümin — Her zaman ve mekânın Mutlak Resulü...
Kâfir — O’ndan sonra peygamberler gelemez mi?
Mümin — Ne de mutlak mânasiyle O’ndan evvel gelebilirdi.
Kâfir — O’ndan sonra herhangi bir içtimaî sisteme yer yok mudur?
Mümin — O’na bağlanmak ve O’ndan olmak şartiyle her sisteme yer, hattâ emir vardır...
Kâfir — O, beşerin bütün verim hakkını inhisar altında mı tutuyor? ..
Mümin — O, beşerin bütün verim hakkını Allah’ın kendisine lütfettiği sonsuzluk buutları içinde, uzayabildiği kadar uzamaya davet ediyor ve bu davetin inhisarını elinde tutuyor.
Kâfir — Siz, bakılınca görülemeyecek kadar geri bir mazisiniz!
Mümin — Biz, gerçekten, bakılınca görülemeyecek kadar ileri bir istikbâliz!
Mümin ve Kafir adlı eserinden.. 'karşılaşma' bölümü.. söylenen sözlerdeki zekâ kıvılcımlarının yanısıra, akıcı ve anlaşılır üslubuna dikkat ediniz.. ve Necip Fazıl'a, ömrünü inandıklarına, emellerine merdüven yapmış bu dava adamına, sırf bu cehd-ü gayretinden dolayı, en azından SAYGI gösteriniz.. buyrun.
Mümin — Siz kimsiniz?
Kâfir — Sizce kâfir!
Mümin — Ne istiyorsunuz?
Kâfir — Sizinle konuşmak...
Mümin — Sebep?
Kâfir — Bakalım kim kimi mat edecek?
Mümin — Buyurun, şu iskemleye oturun. Ben bu zamana kadar altı türlü kâfir gördüm: Topyekûn bütün dinleri ve Allah’ı inkâr edenler... Allah’ı kabul edip peygamberlerini inkâr edenler... Allah’ı kabulle bazı peygamberleri inkâr edenler... Müslümanlığı kabul eder gibi olup onun bazı emirlerine ve yasaklarına itiraz edenler... Müslümanlığı sözde kabul edip onu bu asra göre yenileştirmek ve değiştirmek icap ettiğini iddia edenler... Müslümanlık iddia edip onu olduğundan başka türlü göstermek isteyenler... Siz, bunlardan hangi zümreye mensupsunuz?
Kâfir — Ay, bunların hepsi sizce kâfir mi? ..
Mümin — Hepsi! ..
Kâfir — Ben sırasına göre bunlardan ayrı ayrı hepsine ortağım! ..
Mümin — Demek siz bütün şubeleriyle kâfirsiniz! Fakat bu birbiriyle barışmaz şubelere yayılı ve bu kadar dağınık olmak, küfür dâvanızda zaaf ve tezat teşkil etmez mi? ..
Kâfir — Bilâkis... Ben herşeyden evvel Allah’ı inkâr ediyorum! Namütenahi bir cehd sarfederek muhal farz, O’nu kabul eder gibi olsam, peygamberleri kabul edemeyeceğimi anlıyorum. Allah’ı ve bazı peygamberleri kabul etsem, bazılarını redde mecburum! Hepsini ve bilhassa sonuncusunu kabul edip müslümanlık çerçevesine girsem, onun birçok emir ve yasaklarını mânâsız ve mantıksız buluyorum! Onları da sineye çeksem, müslümanlığın bu asra göre mutlaka yenileştirilmesi ve değiştirilmesi zaruretini görüyorum! Ve, yine farz—ı muhal, tam bir müslüman olsam, hiç de müslümanlığı sizin anladığınız gibi kavrayamayacağımı kavrıyorum! Görüyorum ki, benim inkârım başından sonuna kadar tezatsız bir bütün ifade ediyor. Düşünün... Ben gerçek iman adına sizin varmış bulunduğunuz noktaya, ayrı ayrı hepsini muayeneden geçirmiş olmak şartıyla, ne kadar uzağım! ..
Mümin — Siz, bütün dünya felsefeleriyle beraber, bir çok dinleri ve bilhassa müslümanlığı, en ince ve en mahrem noktalarına kadar biliyor musunuz?
Kâfir — İnanın ki, bütün bunlarla beraber, müslümanlığı, değme İslâm âlimlerinden daha iyi tanıyorum!
Mümin — Öyleyse, sizinle uğraşırken, küfür üniversitesinin her fakültesiyle ayrı ayrı meşgul olmak icap edecek...
Kâfir — Fena mı? Memnun olun! Eğer bende, küfür ismini verdiğimiz hadiseyi olanca zenginlik ve çeşitleriyle bulursanız, siz de terazinin öbür kefesine en hususi mânadaki imanınızın bütün dirhemlerini atmak fırsatını elde etmiş olursunuz! Ve bakalım, hangi kefe ağır gelir?
Mümin — Yeryüzünde en ahmak müminin, en ahmak ânında duyacağı Allah bedaheti ve kalbinden fışkırtacağı Allah lâfzı, sizin o zengin kefenizi berhava etmeye yeter ama, pekâlâ, size mevzu mevzu cevap vermeyi kabul ediyorum! Önce şu teşhisle işe başlayayım: Siz kendinizi tezatsız görme noktasında aykırılıkların en yırtıcıları arasında parçalanmış ve her şeyden evvel nefsinizi murakabeden uzak kalmış bir yaratılış temsil ediyorsunuz! Ve yanlışa inanmak şöyle dursun, inanmaya inanma haysiyetini elden kaçırmış bulunuyorsunuz. Aydın geçinen nice kâfir gibi, siz, şunu bunu değil, doğruyu inkâr makamındasınız. Siz insanı inkâr ediyorsunuz.
ne hasta bekler sabahı ne taze ölüyü mezar ne de şeytan bir günahı seni beklediğim kadar şiiri benim için vazgeçilmez bu şiiri yazmış olması bile onu eşsiz kılıyor mezarı cennet olsun ruhu şad olsun
Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, 'padişahlık propagandası yapmak ' gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini
Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:
İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz? ' diye haykırdığını (12) Biliyor muydunuz?
mustafa kemal! in aydınlık devrimci ideolojisini kavrayamayan cahillerden biri..önce sarhoş sonra dinci nasıl oluyorsa..ama yinede edebi eserleri damak tadında nede olsa bu toprağın seslerinden..homerostan bu yana hepsinin heykeli dikilmeli ozanlarımız diye bence tabiiİ..İ.melih gelip tükürürüm böyle sanatın içine demezse :)
çöle inin nur isimli kitabına ve anlatılan isme hayran olmamak mümkün değil çok etkileyiciydi,
mezarında rahat uyu üstadım
Atatürk ve Cumhuriyet düsmani yazar cizer takimi hep büyük insanlar olarak tanitildi bu millete.. Cok yazik.
sakarya saf çocugu masum anadolunun
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun
sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız
rengimize baksınlar kandan ve çamurdanız
akrebin kıskacında yogurmuş bizi kader
Aldırma bu dünya böyle gelmiş böyle gider
bana kefendir yatak sana tabuttur havuz
sen kıvrıl ben gideyim son peygamber kılavuz
Yol onun varlık onun gerisi hep angarya
yüzüstü çok süründün ayaga kalk SAKARYA
ne hasta beklerdi sabahı
ne genç ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti artık istemem gelmeni
yoklugunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar
yalnız ben serseriyim
yalnız ben derbederim şu dünyada
herkesin varsa şu dünyada bir yeri
öylese bende bu dünya benim derim
necip fazıl
eee gençliğinde yapmadığı iş, söylemediği söz kalmamış rahmetlinin...
allah rahmet eylesin, sözlerinden ve fiillerinden sonra çok özür diledi! ! ! yazdığın eserlerinde bunlardan bahsediyor...
hiç değil doğruyu görmek nasip olmuş....
Turk edebiyatinin buyuk zatlarindan biri..Allah dostu..siirlerinde genel anlamda isledigi olum olgusu ile evliyanin ```olumun gece yattiginda yastiginin altinda sabah kalktiginda karsidan bil ``` sozune istinaden okurlarina sevenlerine bir gun herkezin olecegini israrla vurgulamis ve buna gore yasanmasini saglamaya calismistir..lise yillarimdayken yegeniyle ayni siniftayim..fazla bi samimiyet kuramamistim..o osmanli kulturu tum bedeninde ve ruhundaydi..bunu hissettiriyordu..ruhun sad olsun ustad...
'Kapı kapı bu yolun her kapısı ölümse,
Her kapıda ağlayıp son kapıda gülümse! ' N.F.K.
off..ayrılık olmasa... n'aparsın, kim durdurabilir ki ölümü.
belki de şu alemde tek gerçek 'ölüm'. yaa evet tek değiştirilemez gerçek.ölüm, bedeni de kapsar, yaptıklarını da, sözlerini de, aşklarını da. insanlar bilse n'olacak, sen hissedip bilmedikçe. sen 'ölüm'ü satsan n'olur, satmasan. senin de tek gerçeğin ölüm.
elveda...
necip fazılın hayatında 2 devre bulunur. 1. devre hayata sol açıdan bakması 2.devrede ıse abdulhakım arvası hz tanısarak sağ açıdan bakması
Birgün necip fazıla bir adam eski günlerini hatırlatarak sormus 'biz senın eski şiirleride biliyorz'
necip fazıldan hemen karşılık gelmiş'ben o şiirleri yırtıp kubur çukuruna attım senın ağzında ne arıyo.......
bunlar iki kardeştir. birinin adı necip diğerinin adı fazıl. yanyana durduklarında necip fazıl diye okunuyor.fazıl necipten önce olursa fazıl necip denirdi fakat necip herzaman fazıldan önce gelmeyi bilmiştir.
KENDİ DEYİMİ İLE
ben allah diyenlerin boyunlarında vebal
ben bu gününküne mazi yarınkine istikbal
ben şiirrinden alınmıştır.
bi ilk ti ve ilk olarak kaldı..................
kırık bir tekne ol dalgalarla gel.
necip fazıl'nasıl bir insan olduğunu yorumlayacak kadar büyümedik
ve onu başkasınada benzetmek isteyenler kendi özdeğerlerine sahip çıkmayan insanlardır. çünkü necip fazıl bizden; bu vatanın evladıydı
varsın başkası ona (ona) benzesin
Tek kelimeyle mükemmel bi adam...
üstad,usta,patron yani üst kademede ki insanların bütün sıfatları işte sen osun
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
mÜkemmel bir ruh ve şair yazdıklarını okudukça iç dünyam rahatlıyor..
Nur içinde yatsın sanatı yaradanı için kullanan sanatçılar dahada bir güzel oluyor mekanı cennet olsun...
devrim karşıtı,old-osmanlı
(devamı..)
Kâfir — İnsan nedir?
Mümin — Allah’ın aynası...
Kâfir — Neye memurdur?
Mümin — Mukaddes emanete...
Kâfir — Mukaddes emanet ne demektir?
Mümin —Allah’a ermek sırrı...
Kâfir— Nasıl erilir?
Mümin — Kullukla...
Kâfir — Kulluk nasıl olur?
Mümin —Allah’ın emir ve yasaklarına baş keserek..
Kâfir — Bu kadarı erdirir mi?
Mümin — Ermenin ilk basamağına çıkarır...
Kâfir — Sonraki basamaklar?
Mümin — Ruhta ve ruhun hayatında...
Kâfir — Bu dünyadan gaye?
Mümin — “Hiç”ten “hep”e ve ölümden ölümsüze geçmek ve dâvanın kadro ve rejimini kurmak...
Kâfir — Bu yolu kim gösterir?
Mümin — Peygamber...
Kâfir — Bu işin ismi?
Mümin — Din...
Kâfir — Bu işin kitabı?
Mümin —Allah kelâmı...
Kâfir — Ya öbür peygamberler?
Mümin — Hepsi kendi zaman ve mekânında hak...
Kâfir — İslâmınki?
Mümin — Her zaman ve mekânın Mutlak Resulü...
Kâfir — O’ndan sonra peygamberler gelemez mi?
Mümin — Ne de mutlak mânasiyle O’ndan evvel gelebilirdi.
Kâfir — O’ndan sonra herhangi bir içtimaî sisteme yer yok mudur?
Mümin — O’na bağlanmak ve O’ndan olmak şartiyle her sisteme yer, hattâ emir vardır...
Kâfir — O, beşerin bütün verim hakkını inhisar altında mı tutuyor? ..
Mümin — O, beşerin bütün verim hakkını Allah’ın kendisine lütfettiği sonsuzluk buutları içinde, uzayabildiği kadar uzamaya davet ediyor ve bu davetin inhisarını elinde tutuyor.
Kâfir — Siz, bakılınca görülemeyecek kadar geri bir mazisiniz!
Mümin — Biz, gerçekten, bakılınca görülemeyecek kadar ileri bir istikbâliz!
MÜMİN - KÂFİR
Necip Fazıl
Mümin ve Kafir adlı eserinden..
'karşılaşma' bölümü.. söylenen sözlerdeki zekâ kıvılcımlarının yanısıra, akıcı ve anlaşılır üslubuna dikkat ediniz..
ve Necip Fazıl'a, ömrünü inandıklarına, emellerine merdüven yapmış bu dava adamına, sırf bu cehd-ü gayretinden dolayı, en azından SAYGI gösteriniz.. buyrun.
Mümin — Siz kimsiniz?
Kâfir — Sizce kâfir!
Mümin — Ne istiyorsunuz?
Kâfir — Sizinle konuşmak...
Mümin — Sebep?
Kâfir — Bakalım kim kimi mat edecek?
Mümin — Buyurun, şu iskemleye oturun. Ben bu zamana kadar altı türlü kâfir gördüm: Topyekûn bütün dinleri ve Allah’ı inkâr edenler... Allah’ı kabul edip peygamberlerini inkâr edenler... Allah’ı kabulle bazı peygamberleri inkâr edenler... Müslümanlığı kabul eder gibi olup onun bazı emirlerine ve yasaklarına itiraz edenler... Müslümanlığı sözde kabul edip onu bu asra göre yenileştirmek ve değiştirmek icap ettiğini iddia edenler... Müslümanlık iddia edip onu olduğundan başka türlü göstermek isteyenler... Siz, bunlardan hangi zümreye mensupsunuz?
Kâfir — Ay, bunların hepsi sizce kâfir mi? ..
Mümin — Hepsi! ..
Kâfir — Ben sırasına göre bunlardan ayrı ayrı hepsine ortağım! ..
Mümin — Demek siz bütün şubeleriyle kâfirsiniz! Fakat bu birbiriyle barışmaz şubelere yayılı ve bu kadar dağınık olmak, küfür dâvanızda zaaf ve tezat teşkil etmez mi? ..
Kâfir — Bilâkis... Ben herşeyden evvel Allah’ı inkâr ediyorum! Namütenahi bir cehd sarfederek muhal farz, O’nu kabul eder gibi olsam, peygamberleri kabul edemeyeceğimi anlıyorum. Allah’ı ve bazı peygamberleri kabul etsem, bazılarını redde mecburum! Hepsini ve bilhassa sonuncusunu kabul edip müslümanlık çerçevesine girsem, onun birçok emir ve yasaklarını mânâsız ve mantıksız buluyorum! Onları da sineye çeksem, müslümanlığın bu asra göre mutlaka yenileştirilmesi ve değiştirilmesi zaruretini görüyorum! Ve, yine farz—ı muhal, tam bir müslüman olsam, hiç de müslümanlığı sizin anladığınız gibi kavrayamayacağımı kavrıyorum! Görüyorum ki, benim inkârım başından sonuna kadar tezatsız bir bütün ifade ediyor. Düşünün... Ben gerçek iman adına sizin varmış bulunduğunuz noktaya, ayrı ayrı hepsini muayeneden geçirmiş olmak şartıyla, ne kadar uzağım! ..
Mümin — Siz, bütün dünya felsefeleriyle beraber, bir çok dinleri ve bilhassa müslümanlığı, en ince ve en mahrem noktalarına kadar biliyor musunuz?
Kâfir — İnanın ki, bütün bunlarla beraber, müslümanlığı, değme İslâm âlimlerinden daha iyi tanıyorum!
Mümin — Öyleyse, sizinle uğraşırken, küfür üniversitesinin her fakültesiyle ayrı ayrı meşgul olmak icap edecek...
Kâfir — Fena mı? Memnun olun! Eğer bende, küfür ismini verdiğimiz hadiseyi olanca zenginlik ve çeşitleriyle bulursanız, siz de terazinin öbür kefesine en hususi mânadaki imanınızın bütün dirhemlerini atmak fırsatını elde etmiş olursunuz! Ve bakalım, hangi kefe ağır gelir?
Mümin — Yeryüzünde en ahmak müminin, en ahmak ânında duyacağı Allah bedaheti ve kalbinden fışkırtacağı Allah lâfzı, sizin o zengin kefenizi berhava etmeye yeter ama, pekâlâ, size mevzu mevzu cevap vermeyi kabul ediyorum! Önce şu teşhisle işe başlayayım: Siz kendinizi tezatsız görme noktasında aykırılıkların en yırtıcıları arasında parçalanmış ve her şeyden evvel nefsinizi murakabeden uzak kalmış bir yaratılış temsil ediyorsunuz! Ve yanlışa inanmak şöyle dursun, inanmaya inanma haysiyetini elden kaçırmış bulunuyorsunuz. Aydın geçinen nice kâfir gibi, siz, şunu bunu değil, doğruyu inkâr makamındasınız. Siz insanı inkâr ediyorsunuz.
MÜMİN - KÂFİR
Necip Fazıl
ne hasta bekler sabahı ne taze ölüyü mezar ne de şeytan bir günahı seni beklediğim kadar şiiri benim için vazgeçilmez bu şiiri yazmış olması bile onu eşsiz kılıyor mezarı cennet olsun ruhu şad olsun
büyük bir şair fikir adamı üstad şiir denin ce şair denin ce akla ilk o gelir düzenin aykırı bulduğu sevmediği adam gibi adam gerçekli haykıran
ben allah dıyemlerın boynunda vebal....
şizofren
Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, 'padişahlık propagandası yapmak ' gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini
Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:
İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz? ' diye haykırdığını (12) Biliyor muydunuz?
ne hasta bkler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehminde gölgeni
gelme artık neye yarar
Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda...
ustad
mustafa kemal! in aydınlık devrimci ideolojisini kavrayamayan cahillerden biri..önce sarhoş sonra dinci nasıl oluyorsa..ama yinede edebi eserleri damak tadında nede olsa bu toprağın seslerinden..homerostan bu yana hepsinin heykeli dikilmeli ozanlarımız diye bence tabiiİ..İ.melih gelip tükürürüm böyle sanatın içine demezse :)
Hakikaktende değerli bir ilim adamı kendisi. Şiirleri ve hikayelerine diyecek yok. Bir şiir ve öykü ustası. Büyüz yazar. Kendisini rahmetle anıyorum.