Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, Ben artık şarkı dinlemek değil, Şarkı söylemek istiyorum. Sevgi ve özlemle (Nazım Hikmet)
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Nâzım Hikmet fikirlerini, davasını, yurt sevgisini, hayallerini, ızdıraplarını, sevdalarını ve ayrılıklarını eserlerinde en yalın şekilde anlatmıştır bizlere. Bunu yaparken zengin anlatımıyla şiirde de yeni bir çığır açmıştır. Nâzım’ın eserlerindeki insanlığa yönelik mesajı, evrensel niteliğiyle kendi ülkesi dışında da yankı bulmuş ve saygı görmüştür. Açıktır ki Nâzım Hikmet, vatanımızdan çıkmış ve tarihe mal olmuş önemli bir değerdir..
Ne fırtınalar koptu, benim hayat dallarımda... Hiçbirinde vazgeçmedim umutlarımdan; İçimden kıyametler kopsa da. Ben,baharıyım yarınlarımın, Çiçek açarım her kışın ardından...
Nâzım Hikmet'in şiiri Nâzım Hikmet ilk şiirlerini hece vezniyle yazmakla birlikte, içerik bakımından hececilerden oldukça uzaktı. Onların bireyci şiirlerinin tuzağına düşmemiş, toplumsal içerikli bir şiire yönelmiş,ilk şiirleri Tevfik Fikret, Mehmet Emin ve Mehmet Âkif gibi şairlerin yoluna girmişti. Giderek şiirinin gelişen içeriğine, hece ölçüsünün dar kalıpları yetmez oldu, yeni biçim arayışlarına yöneldi. Sovyetler Birliği'nde kaldığı ilk yıllarda (1922-1925) , bu biçim arayışları doruğuna ulaştı. Hece ölçüsünün kalıplarını kırarak, zengin ses özelliklerine büyük uyum sağlayan serbest nazma geçti. Bu değişiklikte Mayakovski'nin ve Gelecekçilik'i savunan öbür genç Sovyet şairlerinin etkileri olmuştu. çağdaş bir türkü söylenemeyeceğine inanıyordu. Yaşamın gerçeklerinden kaçarak kendi kabuğuna çekilenlerden, sanatsal etkinlikleri yalnızca aydınlara özgü etkinlikler olarak görenlerden, halkı küçümseyenlerden alabildiğine uzaklaşmıştı. Türkiye'de 1929'da 835 Satır adlı ilk kitabı yayımlandığında, bu kitaptaki şiirler karşısında, sanat çevreleri önce büyük bir şaşkınlığa düştü. Sonra çağın ünlü yazarlarından umulmadık övgüler geldi. Ahmet Haşim, Yakup Kadri gibi sanatçılar bile şairliğini öven sözler ettiler. Nâzım Hikmet, izleyen yapıtlarıyla da etkisini sürdürdü, serbest nazmın benimsenmesini kısa sürede sağladı. 1936'ya değin yayımlanan kitaplarıyla, Cumhuriyet dönemi şiirinin değer yargılarını kökünden sarstı. Şeyh Bedreddin Destanı'nda ise şiirini tam anlamıyla ulusal bir bireşime ulaştırdı. Divan ve Halk şiiri söyleyişlerini çağdaş bir anlayış içinde eritti. Başyapıtı olan Memleketimden İnsan Manzaraları'nı 1941'de Bursa Cezaevi'nde yazmaya başlamıştı. İkinci Meşrutiyet'ten II. Dünya Savaşı sonrasına kadar çok geniş bir zaman diliminin öyküsünü (1908-1959) bu kitapta destanlaştırdı. Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı Memleketimden İnsan Manzaraları, bütünüyle şiir, roman, öykü, oyun, senaryo, destan denemeyen yeni bir türün habercisi oldu. Nâzım Hikmet cezaevi yıllarında en yüksek noktasına ulaşan verimliliğiyle birbirinden güzel şiirler yazmıştı. Yurt dışına çıktıktan sonra uzun süre ustalığına sığınarak benzer şiirlerle yetindiği, 1959'dan sonra ise 'Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi' şiirleriyle yepyeni bir havaya girerek sanatının üst düzeydeki son ürünlerini verdi. 1938'de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nâzım Hikmet şiiri, Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te yeniden ortaya çıkabildi. Türk şiirinin en büyük ustalarından biri olan Nâzım Hikmet romanlar, oyunlar da yazmıştı. Toplumcu gerçekçi oyun yazarlığının kuramsal sorunlarına çözümler getirmek amacındaki oyunlarından film, bale, opera uygulamaları yapıldı. Ayrıca çeşitli konularda çok sayıda makalesi, eleştiri yazıları da vardır. Hayattı boyunca sanatın insanlık için gerekliliğin bir örneği olarak toplumsal üretimleriyle dünya halklarının acısını sevincini dile getirdi hebeşli gencin faşizme karşı tepkisini ve taranda babuya olan aşkı hasretti, horişimaya atılan atomo sınıfsal sorunların doğurduğu çelişkileri dile getiren en güzel anlatım şeklini yarattı
TEPEDEN TIRNAĞA SANATÇI NAZIM HİKMET
Sanatçı olarak Nâzım Hikmet şairliği yanında, roman yazmış, öyküler yazmış, tiyatro oyunları yazmış, film senaryoları yazmış, reji asistanlığı yapmış, sanat-edebiyat üzerine yazılar yazmış, gazetelerde yayınlanan köşe yazıları yazmış, bunun yanında resim yapmış; çeşitli el işleriyle uğraşmış çok yönlü bir sanatçıdır. Fakat bütün bu sanat faaliyetleri içinde Nâzım Hikmet'i Nâzım Hikmet yapan kuşkusuz onun şairliğidir. 20. yüzyılda dünyanın en iyi şairlerindendi. Türkçe yazmasına rağmen, onun taraflı şiiri, onu sadece Türk ve Türkiyeli emekçilerin değil, bütün dünya emekçilerinin 20. yüzyılda yetiştirdiği en büyük şairlerinden biri konumuna getirmiştir. 20. yüzyılda Dünya Komünist Hareketi'nin sayılı şairlerinden biridir. Dünya çapında onun karşılaştırılabileceği şairler -kendileri de Nâzım Hikmet gibi komünizm davası için çalışan Mayakovski, Pablo Neruda, Louis Aragon, Bertold Brecht ve Yannis Ritsos gibi sanatçılardır. Bir sanatçı ve her şeyden önce şair olarak onun büyüklüğü tartışılmaz -genel kabul gören- bir olgudur. Nâzım Hikmet, Yannis Ritsos'la birlikte katıldığı bir söyleşide şiirin (dolayısıyla kendi şiirinin de) işlevi konusunda şunları söyler: 'Tümümüyle aynı kanıda olduğum dostum Ritsos'un sözlerine candan katılırım. Sadece iki düşüncemi belirtmek istiyorum. İlki şu: çağdaş şiirin görevi, buğday tarlalarının ve sanayi kuruluşlarının görevlerinden pek az farklıdır. Şiir de onlar kadar önemlidir. Bir zamanlar eski Yunan'da ve benim eski zamanlar Türkiye'mde böyleydi bu. Fakat sonradan, başka toplumsal koşullarda, yaşamsal bir gerekliliğin zoruyla şiir, yapacak bir şeyi olmayan insanların oyuncağı oldu. Şimdiyse tarihsel gelişimin diyalektiğinin sonucu olarak şiir, yine başlangıçtaki rolüne dönüyor. İkinci düşüncem şu: şiir sadece bir gereklilik değil, çağdaş toplumumuzun en devrimci ilkelerinden biri; insanı, onun ruhunu, ve sonunda insandaki temel değişimleri öğrenmenin en etkin bir aracıdır. İnsanlığın teknik gelişimi son on yıllarda gerçekten fantastik bir boyuta ulaştı. Hemen en yakınımızdaki gelecek on yıllarda, örneğin şu sigarayı altına çevirebilmemiz olanağını sağlayacak siklotronların ve diğer araçların buyruğumuz altında olabileceğini var sayabiliriz. Fakat yine de insan ruhunu değiştirmenin sigarayı altına çevirmekten çok daha güç ve karmaşık olduğuna inanıyorum ben. İşte Yannis Ritsos'un sözünü ettiği, şiirin bu kesinlikle belirlenemez yanı, akışkanlığıdır ki şiire insanı değiştirmede kesin bir biçimde yardım eden bir olgu olarak ortaya çıkar. Çünkü şiirin bu yanı, denebilirse bugünün insanının ruhunda henüz açıklanmamış, belirlenmemiş, istemdışı kalan yanlarına yanıt olur. Şair, doğallıkla, tüm başkaları gibi bir insandır. Fakat o, salt, gerçekliği somut biçimde aydınlatmak değil, geleceğin kokusunu duyumlamak olanağına da sahiptir. Bir zamanlar Engels, şairlerin geleceğin kokusunu duyumladıklarını söylemişti. Onların özellikle bu yeteneği insan ve toplum üzerinde etki yapabilir.'
NAZIM HİKMET Ey nazım hikmet! Manzarası bozulmuş memleketinin Ne mavi gözlü dev, Ne de dev gibi sevgiler. Ellerin siyah örümceğe Benzeyenlerden ziyade Büyük insanlık aç sokaklarda Hiroşirama da ölen kız çocuğu Kimin umurunda Saçları, saman Kirpikleri fabrika dumanı gibi Sular bulanıyor, Şavkı vurmuyor bize; Çınara, bana, kediye Bir de ömrümüze Moskova’da kar yağıyor Yüreğime kan damlıyor, Atlılar! Kızıl atlılar! Atları rüzgar kanatlılar, Ama umudu var büyük insanlığın; Toprağında gölge yok
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. 'Yürek sesi ne? ' bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu...
Nazım Hikmet dendiğinde bişeyler yazmak gereksinimi duyacak kişilerin öncelikle bir çok kez düşünüp Nazım ı gerçek anlamda okuyup anlamaları gerekmektedir.. bazıları ayyaş bazıları kadın düşkünü kimisi kominist,kimisi anti kominist kimisi vatansever kimisi vatan haini belliyor..
ister kabul eder ister etmezsiniz ama bir gerçeği kimse değiştiremez Nazım Hikmet dünyanın en büyük şairidir ve bu bütün dünya tarafından kabul görürken yanlızca ülkemizde tartışma konusudur,bununda sebepleri çok açıktır..yasaklı ve damgalı oluşundan ziyade bir zamanlar tek kanallı tv döneminde nasılki bazı sanatçılar hangi parti başa gelirse gelsin hep ekranlarda ise hem tv ler hem basın ve dahada önemlisi okul kitapları ilk okuldan başlayıp üniversitlere kadar hep bir çok şaire uzun uzadıya yer verirken Nazım çoğu zaman üstün körü bile tanıtılmadı çocukluğumuza..
nazım karanlıklarımıza ışık oldu,yanlızca sevdaya değil zaman çağ ve dönem içerisinde ne varsa herşeyi kaleme aldı..kelimelerine ışığın neşesini katarak sundu bizlere..
ayrılığı yazarken aşkıda yazdı,açlığı yazarken lüksüde yazdı savaşı yazarken barışıda yazdı ölümü yazarken yaşamı yaşama sevincinide yazdı.
nazıma illaki bir sıfat verilecekse okunması değil su gibi ezber edilmesi gereken bir yazar bir İNSAN diyebilirm...
1930’lu yıllarda basında gelişen bir başka akım da başını şair Nazım Hikmet’in solcu muhalif gazetecilik ve yazarlıktır.1938 yılına kadar sürecek bu güçlü akım,daha sonra Nazım Hikmet’in,Kara harp Okulu ve Donanma davalarıyla sindirilmiştir.Ve de Nazım Hikmet’in çabası tek başına basına etik ve sivil iradeyi yerleştirmekte yetersiz kalmıştır.
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey…
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
Sevgi ve özlemle
(Nazım Hikmet)
Kan yalan söylemez.
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
1947
Nâzım Hikmet
sevdalınız komünisttir...
"Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim ."
Kimi insan otların,
kimi insan balıkların çeşidini bilir;
ben ayrılıkların..
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını;
ben hasretlerin..
15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963
özlem ve saygıyla..
Öptü beni: 'Bunlar, kainat gibi gerçek dudaklardır' dedi.
'Bu ıtır senin icadın değil, saçlarımdan uçan bahardır' dedi.
'İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde:
'Körler onları görmese de, yıldızlar vardır' dedi.
N. Hikmet
Denize karşı bir bankta omuzuna başımı yaslayıp,
Sesinden şiir dinlemek gibi çocukça isteklerim oldu.
Bağışla...
Nazım Hikmet.
Çok güzel şiirleri var..
O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın
NAZIM HİKMET
Nâzım Hikmet fikirlerini, davasını, yurt sevgisini, hayallerini, ızdıraplarını, sevdalarını ve ayrılıklarını eserlerinde en yalın şekilde anlatmıştır bizlere. Bunu yaparken zengin anlatımıyla şiirde de yeni bir çığır açmıştır. Nâzım’ın eserlerindeki insanlığa yönelik mesajı, evrensel niteliğiyle kendi ülkesi dışında da yankı bulmuş ve saygı görmüştür. Açıktır ki Nâzım Hikmet, vatanımızdan çıkmış ve tarihe mal olmuş önemli bir değerdir..
Bugün vefatının 54. yıldönümü olan büyük şair..
nazım hikmet memleket / memleket nazım hikmet...
Ne fırtınalar koptu, benim hayat dallarımda...
Hiçbirinde vazgeçmedim umutlarımdan;
İçimden kıyametler kopsa da.
Ben,baharıyım yarınlarımın,
Çiçek açarım her kışın ardından...
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
En iyisi
rakı şişesinde balık olsam
Cebimde yoktu! Yüreğimden verdim. Nazım Hikmet
Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye İşte ben onlardan değilim Ben sensiz de yaşarım Ama seninle bir başka yaşarım...
Nâzım Hikmet'in şiiri
Nâzım Hikmet ilk şiirlerini hece vezniyle yazmakla birlikte, içerik bakımından hececilerden oldukça uzaktı. Onların bireyci şiirlerinin tuzağına düşmemiş, toplumsal içerikli bir şiire yönelmiş,ilk şiirleri Tevfik Fikret, Mehmet Emin ve Mehmet Âkif gibi şairlerin yoluna girmişti.
Giderek şiirinin gelişen içeriğine, hece ölçüsünün dar kalıpları yetmez oldu, yeni biçim arayışlarına yöneldi. Sovyetler Birliği'nde kaldığı ilk yıllarda (1922-1925) , bu biçim arayışları doruğuna ulaştı.
Hece ölçüsünün kalıplarını kırarak, zengin ses özelliklerine büyük uyum sağlayan serbest nazma geçti. Bu değişiklikte Mayakovski'nin ve Gelecekçilik'i savunan öbür genç Sovyet şairlerinin etkileri olmuştu.
çağdaş bir türkü söylenemeyeceğine inanıyordu. Yaşamın gerçeklerinden kaçarak kendi kabuğuna çekilenlerden, sanatsal etkinlikleri yalnızca aydınlara özgü etkinlikler olarak görenlerden, halkı küçümseyenlerden alabildiğine uzaklaşmıştı.
Türkiye'de 1929'da 835 Satır adlı ilk kitabı yayımlandığında, bu kitaptaki şiirler karşısında, sanat çevreleri önce büyük bir şaşkınlığa düştü. Sonra çağın ünlü yazarlarından umulmadık övgüler geldi. Ahmet Haşim, Yakup Kadri gibi sanatçılar bile şairliğini öven sözler ettiler.
Nâzım Hikmet, izleyen yapıtlarıyla da etkisini sürdürdü, serbest nazmın benimsenmesini kısa sürede sağladı. 1936'ya değin yayımlanan kitaplarıyla, Cumhuriyet dönemi şiirinin değer yargılarını kökünden sarstı.
Şeyh Bedreddin Destanı'nda ise şiirini tam anlamıyla ulusal bir bireşime ulaştırdı. Divan ve Halk şiiri söyleyişlerini çağdaş bir anlayış içinde eritti.
Başyapıtı olan Memleketimden İnsan Manzaraları'nı 1941'de Bursa Cezaevi'nde yazmaya başlamıştı. İkinci Meşrutiyet'ten II. Dünya Savaşı sonrasına kadar çok geniş bir zaman diliminin öyküsünü (1908-1959) bu kitapta destanlaştırdı.
Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı Memleketimden İnsan Manzaraları, bütünüyle şiir, roman, öykü, oyun, senaryo, destan denemeyen yeni bir türün habercisi oldu.
Nâzım Hikmet cezaevi yıllarında en yüksek noktasına ulaşan verimliliğiyle birbirinden güzel şiirler yazmıştı. Yurt dışına çıktıktan sonra uzun süre ustalığına sığınarak benzer şiirlerle yetindiği, 1959'dan sonra ise 'Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi' şiirleriyle yepyeni bir havaya girerek sanatının üst düzeydeki son ürünlerini verdi.
1938'de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nâzım Hikmet şiiri, Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te yeniden ortaya çıkabildi.
Türk şiirinin en büyük ustalarından biri olan Nâzım Hikmet romanlar, oyunlar da yazmıştı. Toplumcu gerçekçi oyun yazarlığının kuramsal sorunlarına çözümler getirmek amacındaki oyunlarından film, bale, opera uygulamaları yapıldı.
Ayrıca çeşitli konularda çok sayıda makalesi, eleştiri yazıları da vardır. Hayattı boyunca sanatın insanlık için gerekliliğin bir örneği olarak toplumsal üretimleriyle dünya halklarının acısını sevincini dile getirdi hebeşli gencin faşizme karşı tepkisini ve taranda babuya olan aşkı hasretti, horişimaya atılan atomo sınıfsal sorunların doğurduğu çelişkileri dile getiren en güzel anlatım şeklini yarattı
TEPEDEN TIRNAĞA SANATÇI NAZIM HİKMET
Sanatçı olarak Nâzım Hikmet şairliği yanında,
roman yazmış, öyküler yazmış, tiyatro oyunları yazmış, film senaryoları yazmış, reji asistanlığı yapmış, sanat-edebiyat üzerine yazılar yazmış, gazetelerde yayınlanan köşe yazıları yazmış, bunun yanında resim yapmış; çeşitli el işleriyle uğraşmış çok yönlü bir sanatçıdır.
Fakat bütün bu sanat faaliyetleri içinde Nâzım Hikmet'i Nâzım Hikmet yapan kuşkusuz onun şairliğidir.
20. yüzyılda dünyanın en iyi şairlerindendi.
Türkçe yazmasına rağmen, onun taraflı şiiri, onu sadece Türk ve Türkiyeli emekçilerin değil, bütün dünya emekçilerinin 20. yüzyılda yetiştirdiği en büyük şairlerinden biri konumuna getirmiştir.
20. yüzyılda Dünya Komünist Hareketi'nin sayılı şairlerinden biridir.
Dünya çapında onun karşılaştırılabileceği şairler -kendileri de Nâzım Hikmet gibi komünizm davası için çalışan Mayakovski, Pablo Neruda, Louis Aragon, Bertold Brecht ve Yannis Ritsos gibi sanatçılardır.
Bir sanatçı ve her şeyden önce şair olarak onun büyüklüğü tartışılmaz -genel kabul gören- bir olgudur.
Nâzım Hikmet, Yannis Ritsos'la birlikte katıldığı bir söyleşide şiirin (dolayısıyla kendi şiirinin de) işlevi konusunda şunları söyler:
'Tümümüyle aynı kanıda olduğum dostum Ritsos'un sözlerine candan katılırım. Sadece iki düşüncemi belirtmek istiyorum. İlki şu: çağdaş şiirin görevi, buğday tarlalarının ve sanayi kuruluşlarının görevlerinden pek az farklıdır. Şiir de onlar kadar önemlidir. Bir zamanlar eski Yunan'da ve benim eski zamanlar Türkiye'mde böyleydi bu. Fakat sonradan, başka toplumsal koşullarda, yaşamsal bir gerekliliğin zoruyla şiir, yapacak bir şeyi olmayan insanların oyuncağı oldu. Şimdiyse tarihsel gelişimin diyalektiğinin sonucu olarak şiir, yine başlangıçtaki rolüne dönüyor.
İkinci düşüncem şu: şiir sadece bir gereklilik değil, çağdaş toplumumuzun en devrimci ilkelerinden biri; insanı, onun ruhunu, ve sonunda insandaki temel değişimleri öğrenmenin en etkin bir aracıdır. İnsanlığın teknik gelişimi son on yıllarda gerçekten fantastik bir boyuta ulaştı. Hemen en yakınımızdaki gelecek on yıllarda, örneğin şu sigarayı altına çevirebilmemiz olanağını sağlayacak siklotronların ve diğer araçların buyruğumuz altında olabileceğini var sayabiliriz. Fakat yine de insan ruhunu değiştirmenin sigarayı altına çevirmekten çok daha güç ve karmaşık olduğuna inanıyorum ben. İşte Yannis Ritsos'un sözünü ettiği, şiirin bu kesinlikle belirlenemez yanı, akışkanlığıdır ki şiire insanı değiştirmede kesin bir biçimde yardım eden bir olgu olarak ortaya çıkar. Çünkü şiirin bu yanı, denebilirse bugünün insanının ruhunda henüz açıklanmamış, belirlenmemiş, istemdışı kalan yanlarına yanıt olur. Şair, doğallıkla, tüm başkaları gibi bir insandır. Fakat o, salt, gerçekliği somut biçimde aydınlatmak değil, geleceğin kokusunu duyumlamak olanağına da sahiptir. Bir zamanlar Engels, şairlerin geleceğin kokusunu duyumladıklarını söylemişti. Onların özellikle bu yeteneği insan ve toplum üzerinde etki yapabilir.'
kazım demir
NAZIM HİKMET
Ey nazım hikmet!
Manzarası bozulmuş memleketinin
Ne mavi gözlü dev,
Ne de dev gibi sevgiler.
Ellerin siyah örümceğe
Benzeyenlerden ziyade
Büyük insanlık aç sokaklarda
Hiroşirama da ölen kız çocuğu
Kimin umurunda
Saçları, saman
Kirpikleri fabrika dumanı gibi
Sular bulanıyor,
Şavkı vurmuyor bize;
Çınara, bana, kediye
Bir de ömrümüze
Moskova’da kar yağıyor
Yüreğime kan damlıyor,
Atlılar!
Kızıl atlılar!
Atları rüzgar kanatlılar,
Ama umudu var büyük insanlığın;
Toprağında gölge yok
07.02.2002
kazım demir
Büyük usta... Sevgi adamı... Doğanın tüm nimetlerine sevdalı bir yürek...
şiirleri tek başına bir vatandır.
aziz nesin ve nazım hikmet bence çok iyi edebiyatçılar.
onlar bu ülkenin 'düşünüyorum öyleyse vurun' politikasından dolayı bu durumlara düştüler.
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla
-Nazım Hikmet-
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. 'Yürek sesi ne? ' bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu...
-Nazım Hikmet Ran-
Ben, bir insan,
ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine.
Nazım Hikmet dendiğinde bişeyler yazmak gereksinimi duyacak kişilerin öncelikle bir çok kez düşünüp Nazım ı gerçek anlamda okuyup anlamaları gerekmektedir..
bazıları ayyaş bazıları kadın düşkünü kimisi kominist,kimisi anti kominist kimisi vatansever kimisi vatan haini belliyor..
ister kabul eder ister etmezsiniz ama bir gerçeği kimse değiştiremez Nazım Hikmet dünyanın en büyük şairidir ve bu bütün dünya tarafından kabul görürken yanlızca ülkemizde tartışma konusudur,bununda sebepleri çok açıktır..yasaklı ve damgalı oluşundan ziyade bir zamanlar tek kanallı tv döneminde nasılki bazı sanatçılar hangi parti başa gelirse gelsin hep ekranlarda ise hem tv ler hem basın ve dahada önemlisi okul kitapları ilk okuldan başlayıp üniversitlere kadar hep bir çok şaire uzun uzadıya yer verirken Nazım çoğu zaman üstün körü bile tanıtılmadı çocukluğumuza..
nazım karanlıklarımıza ışık oldu,yanlızca sevdaya değil zaman çağ ve dönem içerisinde ne varsa herşeyi kaleme aldı..kelimelerine ışığın neşesini katarak sundu bizlere..
ayrılığı yazarken aşkıda yazdı,açlığı yazarken lüksüde yazdı savaşı yazarken barışıda yazdı ölümü yazarken yaşamı yaşama sevincinide yazdı.
nazıma illaki bir sıfat verilecekse okunması değil su gibi ezber edilmesi gereken bir yazar bir İNSAN diyebilirm...
saygılar
1930’lu yıllarda basında gelişen bir başka akım da başını şair Nazım Hikmet’in solcu muhalif gazetecilik ve yazarlıktır.1938 yılına kadar sürecek bu güçlü akım,daha sonra Nazım Hikmet’in,Kara harp Okulu ve Donanma davalarıyla sindirilmiştir.Ve de Nazım Hikmet’in çabası tek başına basına etik ve sivil iradeyi yerleştirmekte yetersiz kalmıştır.