hiç bayramlığı olmayan bir çocuğun ilk defa bir bayramlık giydiği anı hatırlatıyor...mutluluk,yüreğe saklanılcak insanı bulmayı hatırlatıyor..ve mutluluk hayata gören değil bakan gözlerle bakmayı hatırlatıyor....
Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verdiler… İlk kelebek ateşin uzağından geçip gelir ve şöyle der; “ateş aydınlatan bir şeydir.” Bu gerçeğin tam bilgisi değildir… İkinci kelebek ise biraz daha yaklaşıp döner ve şöyle der; “Ateş ısıtan bir şeydir.” Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir. Üçüncü kelebek ateşe iyice yaklaşır, alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde, “işte ateşin gerçek bilgisi” der. “ateş yakıcı bir şeydir.” Dördüncü kelebek bununla yetinmez. Ateşin çevresinde döner,dolanır,kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra, alevlerin içinde görünmez olur… Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o… Ancak bunu diğer arkadaşlarına anlatacak durumda değildir… Anlatmasına gerekte yoktur… Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez… Ateşe ancak dokunarak öğrenilir, onun ne olduğu… Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz
yalnız olduğumda oyununu oynadığım şık kelime...bunun ingilizcesi de şıktır..happy kesinlikle çok şık...özellikle antalya-anamur-mersin güzergahında giderken yalnızsan ve kırmızı şarabın ve sağlam bir kadehin ve sen kendinle berabersen tadına doyum olmayan bir oyun...sadece oyun...
Mutluluk, insanlık tarihi boyunca, herkesin peşinde koştuğu fakat çok az insanın kavuşabildiği bir şeydir. Kavuşamayanlar kendi anlayışlarına göre yanlış adreste aradıkları için kavuşamamış; kavuşanlar ise, Cenab-ı Hakkın bildirdiği adreste aradıkları için kavuşabilmişlerdir.
O günün şartlarına göre her türlü imkana sahip olan tüccarın biri, bir türlü mutlu olamayan oğlunu, mutlu olmanın sırrını öğrenmesi için, insanların en bilgili olan birinin yanına göndermiş. Delikanlı günlerce yol yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan aradığı kimsenin evine varmış.
GÜZELLİKLERİN FARKINA VARAMAZ
Delikanlı, girdiği evde, hummalı bir manzara ile karşılaşmış. Tüccarların biri girip, diğeri çıkıyormuş. Evin sahibi sırayla içerideki insanlarla konuşuyormuş ve bundan dolayı da, delikanlı, sıranın kendisine gelmesi için çok uzun bir süre beklemek zorunda kalmış.
Sonunda sıra kendisine gelmiş. Babasının arzusunu anlatmış. Ev sahibi, delikanlının ziyâret sebebini açıklamasını dikkatle dinlemiş. Dinlemiş ama, sonunda da, “Git, çevreyi dolaş! İki saat sonra da benim yanıma gel! ” demiş. Hemen arkasından ilâve tmiş: “Ama, içinde iki damla yağ bulunun şu kaşıkla. Hem de yağı dökmeden! “
Delikanlı dışarı çıkıp etrafı dolaşmaya, verilen süreyi doldurmaya başlamış. Fakat gözü hep kaşıktaymış. İki saat dolar dolmaz, hemen çıkmış o kimsenin huzuruna. Hikmet ehli kimse, “Güzel”, demiş. Sonra gence sormuş: “Bahçıvan başının, on yıllık bir çalışma sonunda meydana getirdiği eşsiz güzellikteki bahçeyi, çiçekleri, emsâlsiz lezzetteki meyveleri gördün mü? “
Utanan delikanlı hiçbirşey göremediğini îtiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü kendisine verilen iki damla yağı dökmemek için hiçbir tarafa bakamamış. Böylece, başka bir şeye de dikkat etmemiş. Ev sahibi demiş ki: “Öyleyse git, etraftaki güzelliklere bakarak, bahçeyi tekrar dolaş! ”
Delikanlı kaşığı alıp, tekrar dışarı çıkarak gezmeye başlamış. Bu sefer bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat eserlerinin zarâfetini görmüş.
Hikmet ehli zatın yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
Ev sahibi sormuş:
- Peki sana emânet ettiğim iki damla yağ nerede?
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bunun üzerine, ev sahibi, demiş ki:
- Sana verebileceğim tek bir nasîhat var: Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün hârikalarını görerek, Allahü teâlânın büyüklüğünü idrak etmektir; ama kaşıktaki iki damla yağı da unutmadan.
Sonra iki damla yağı yorumlamış:
- Bu iki damla yağdan, birinci damla, sağlığımız. Eğer kendimize bakmazsak, sağlığımız yerinde olmazsa, başka şeyleri görmemiz zaten mümkün değildir. Acılar içinde kıvranan kimse, dünyanın en güzel manzaralı yerinde olsa bile gözü bir şey görmez. Kuş tüyünden yatakta yatsa, bu yatak iğneli yatak gibi gelir ona.
İkinci damla da dostluklar, yâni bizi ayakta tutan varlığımızın, var olmamızın hikmetini hatırlatan, karşılıksız seven hakîkî dostlar. Dostları olmayan, karşılıksız sevenleri olmayan kimse için dünyanın zindandan farkı yoktur.
MUTLU ETMEK MUTLU KILAR
Sevmek ve sevilmek, insanı hayata bağlayan, bütün sıkıntıları unutturan en güzel ilâçtır.
Sevmekten sonra da acımak gelir. Seven ve acıyan, herkese, her şeye iyilikle bakar. Kötülük düşünmez. İyileri iyi oldukları için sever. Kötülere ise kötü oldukları için acır. Onların da iyi olmaları, hidâyete kavuşmaları için çırpınır. İnsanların iyi olmaları onun iyiliğini, mutluluğunu artırır. Mutluluğu arttıkça başkaları için daha çok çalışır…
Bu iki şeyin hakîkatına varan, gerçek mutluluğa kavuşur. Bunun için, artık hiçbir sıkıntı, dert olmaz. Bu mutluluğun verdiği haz, bütün sıkıntıları örter. Dînin en kısa târifini Peygamber efendimiz şöyle yapmıştır: “Allahü teâlâyı, emirlerini büyük bilmek, bunlara saygılı olmak ve yarattıklarına acımak, merhamet etmek.”
Mutluluk; alabildiğine geniş bir terimdir... Ağlayan bir bebeğin annesinin kolarında susması, bir öğrencinin sınavlarından aldığı yüksek puan... Bir yaşlının torununu kucaklaması... Bir aşçının yemeğinin zevkle yenmesi, Bir yazarın, bir şairin aldığı başarı ödülleri... Mutluluk; beklediğinin, yolunu gözlediğinin, sesine, kokusuna, bakışına hasret kaldığının zamanı aşarak bekleyene dönmesidir... Mutluluk; yaşamaktır ve her ne görmüş olursan ol bu hayatta, ders çıkarıp dimdik ayakta durabilmektir...
Mutluluk farklı zamanlara göre değişken olandır. Bir çocuğun mutluluğu ile bir cocuğun bir gencin bir yaşlının mutluluğu farklı farklıdır. Farklı ve değişken olmasından dolayı hiç birzaman kişiler mutluğu olduğunu sanmazlar. Mutluluk bir andır mutluluğu diğer bir mutluluk çürütür. Bir yapı gibidir. Temelinde sevgi saygı ve maliyet gizler. Büyüdükce temele fazla yük gelmesi belli bir zaman sonra yapının yıkılması gibi. Bir mutluluk mimarının tekrar mutluluğu çizmesi gibi birşey. İnsanı mutlu ve mutsuz eden büyük bir ölçüde çevresidir. Mutluluk içinde bazen bilinmeyen bir gerçeği saklar o da hiç kimse ne zaman nasıl mutlu olacağıdır. Şu an mutluluk adına fikirleri mi yazdım şimdi mutluyum. Yarın sabah beni ne mutlu edeceğini bilmemekteyim. Sevgi saygı ve selamlarımla. Hasan Öztürk
Faturalarını ödeyebiliyorsan, bir işin var demektir. Pantolonun biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorsun demektir.. Gölgen seni izliyorsa, güneş ışığını görüyorsun demektir.. Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan, yürüyebiliyorsun demektir.. Yanındaki adamın sesinden rahatsız oluyorsan, duyuyorsun demektir.. Camları silmen, çatıyı onarman gerekiyorsa, bir evde yasiyorsun demektir.. Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, ısınıyorsun demektir.. Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa, yığınla giyeceğin var demektir.. Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa, yaşıyorsun demektir.. Aksamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa, o gün üretici olmuşsun demektir. VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN MUTLUSUN DEMEKTİR!
biliyorum. özlediğim mutluluğa kavuşmak için edindiğim bilgileri tümüyle vermeliyim. ve bu biliyor olmanın ne menem birşey olduğunun da gayet iyi bilincindeyim. bilmenin de üzerimden alınmasını talep etmekteyim. mutluluğa bu yoldan gidilmiyor mu yoksa?
...Abidin Dino...
hiç bayramlığı olmayan bir çocuğun ilk defa bir bayramlık giydiği anı hatırlatıyor...mutluluk,yüreğe saklanılcak insanı bulmayı hatırlatıyor..ve mutluluk hayata gören değil bakan gözlerle bakmayı hatırlatıyor....
sevdiğinin seni sevdiğini hissetmek
Yalnızım, yalnızlığım beni dinlemek te
Yalan da olsa ne var ki, bu şarkıları söylemek te
Yalan da olsa içimden bir bulut akıp gidiyor
Yalan da olsa mutluyum ya bu bana yetiyor...
MUTLULUĞUN SIRRI SEVDİĞİN ŞEYİ YAPMAK DEĞİL YAPMAYA MECBUR KALDIĞIN ŞEYTİ SEVEBİLMEKTİR...
MUTLULUĞUN 4 KELEBEĞİN HİKAYESİ İLE TANIMI....
Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verdiler…
İlk kelebek ateşin uzağından geçip gelir ve şöyle der;
“ateş aydınlatan bir şeydir.”
Bu gerçeğin tam bilgisi değildir…
İkinci kelebek ise biraz daha yaklaşıp döner ve şöyle der;
“Ateş ısıtan bir şeydir.”
Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir.
Üçüncü kelebek ateşe iyice yaklaşır, alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde, “işte ateşin gerçek bilgisi” der. “ateş yakıcı bir şeydir.”
Dördüncü kelebek bununla yetinmez.
Ateşin çevresinde döner,dolanır,kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra, alevlerin içinde görünmez olur…
Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o…
Ancak bunu diğer arkadaşlarına anlatacak durumda değildir…
Anlatmasına gerekte yoktur…
Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez… Ateşe ancak dokunarak öğrenilir, onun ne olduğu…
Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz
Mutluca…
Kaf dağında düş pınarı
Ulaşılması zor yamacımda
Hamak üstü sallanan.
/
Mutluca…
Çırpınır özgürlüğe koruyası kanatlar
Sargım,en gizli yarama
Varlığıyla kuşatan
/
Mutluca…
Ansızın can evimde
An/da gizli,an/da yaşanan
Bir muamma,
Çözülesi bulmacam
/
Mutluca…
Efsunlu ateşin üzerinde pervane
Düştü düşecek,
Pervasızca dolaşan
Kaçtıkça tutuşan / tutuşturan
/
Mutluca…
Sonsuzluğa yürüyen can.
Sahra_can (D.A)
27.02.2009
Mutluluk 2m uzunluğunda 1m eninde 1,5m derinlikteki mekandır.
Mutlu olmak için bir sebep yoktur.Tek sebep bir gün öleceğini bilmektir.(kendi görüşüm)
Mutlu insan yokdur isan hayatInda mutlu anlar var
ölümü unutup o anı yasadıgın an mutlusundur...hiç bi insan mutlu olduğu o anda ölümü düşünemez...
yalnız olduğumda oyununu oynadığım şık kelime...bunun ingilizcesi de şıktır..happy kesinlikle çok şık...özellikle antalya-anamur-mersin güzergahında giderken yalnızsan ve kırmızı şarabın ve sağlam bir kadehin ve sen kendinle berabersen tadına doyum olmayan bir oyun...sadece oyun...
elindekiler ile yetinebilme güdüsü...
Mutlu olmanın sırrı
Mutluluk, insanlık tarihi boyunca, herkesin peşinde koştuğu fakat çok az insanın kavuşabildiği bir şeydir. Kavuşamayanlar kendi anlayışlarına göre yanlış adreste aradıkları için kavuşamamış; kavuşanlar ise, Cenab-ı Hakkın bildirdiği adreste aradıkları için kavuşabilmişlerdir.
O günün şartlarına göre her türlü imkana sahip olan tüccarın biri, bir türlü mutlu olamayan oğlunu, mutlu olmanın sırrını öğrenmesi için, insanların en bilgili olan birinin yanına göndermiş. Delikanlı günlerce yol yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan aradığı kimsenin evine varmış.
GÜZELLİKLERİN FARKINA VARAMAZ
Delikanlı, girdiği evde, hummalı bir manzara ile karşılaşmış. Tüccarların biri girip, diğeri çıkıyormuş. Evin sahibi sırayla içerideki insanlarla konuşuyormuş ve bundan dolayı da, delikanlı, sıranın kendisine gelmesi için çok uzun bir süre beklemek zorunda kalmış.
Sonunda sıra kendisine gelmiş. Babasının arzusunu anlatmış. Ev sahibi, delikanlının ziyâret sebebini açıklamasını dikkatle dinlemiş. Dinlemiş ama, sonunda da, “Git, çevreyi dolaş! İki saat sonra da benim yanıma gel! ” demiş. Hemen arkasından ilâve tmiş: “Ama, içinde iki damla yağ bulunun şu kaşıkla. Hem de yağı dökmeden! “
Delikanlı dışarı çıkıp etrafı dolaşmaya, verilen süreyi doldurmaya başlamış. Fakat gözü hep kaşıktaymış. İki saat dolar dolmaz, hemen çıkmış o kimsenin huzuruna. Hikmet ehli kimse, “Güzel”, demiş. Sonra gence sormuş: “Bahçıvan başının, on yıllık bir çalışma sonunda meydana getirdiği eşsiz güzellikteki bahçeyi, çiçekleri, emsâlsiz lezzetteki meyveleri gördün mü? “
Utanan delikanlı hiçbirşey göremediğini îtiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü kendisine verilen iki damla yağı dökmemek için hiçbir tarafa bakamamış. Böylece, başka bir şeye de dikkat etmemiş. Ev sahibi demiş ki: “Öyleyse git, etraftaki güzelliklere bakarak, bahçeyi tekrar dolaş! ”
Delikanlı kaşığı alıp, tekrar dışarı çıkarak gezmeye başlamış. Bu sefer bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat eserlerinin zarâfetini görmüş.
Hikmet ehli zatın yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
Ev sahibi sormuş:
- Peki sana emânet ettiğim iki damla yağ nerede?
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bunun üzerine, ev sahibi, demiş ki:
- Sana verebileceğim tek bir nasîhat var: Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün hârikalarını görerek, Allahü teâlânın büyüklüğünü idrak etmektir; ama kaşıktaki iki damla yağı da unutmadan.
Sonra iki damla yağı yorumlamış:
- Bu iki damla yağdan, birinci damla, sağlığımız. Eğer kendimize bakmazsak, sağlığımız yerinde olmazsa, başka şeyleri görmemiz zaten mümkün değildir. Acılar içinde kıvranan kimse, dünyanın en güzel manzaralı yerinde olsa bile gözü bir şey görmez. Kuş tüyünden yatakta yatsa, bu yatak iğneli yatak gibi gelir ona.
İkinci damla da dostluklar, yâni bizi ayakta tutan varlığımızın, var olmamızın hikmetini hatırlatan, karşılıksız seven hakîkî dostlar. Dostları olmayan, karşılıksız sevenleri olmayan kimse için dünyanın zindandan farkı yoktur.
MUTLU ETMEK MUTLU KILAR
Sevmek ve sevilmek, insanı hayata bağlayan, bütün sıkıntıları unutturan en güzel ilâçtır.
Sevmekten sonra da acımak gelir. Seven ve acıyan, herkese, her şeye iyilikle bakar. Kötülük düşünmez. İyileri iyi oldukları için sever. Kötülere ise kötü oldukları için acır. Onların da iyi olmaları, hidâyete kavuşmaları için çırpınır. İnsanların iyi olmaları onun iyiliğini, mutluluğunu artırır. Mutluluğu arttıkça başkaları için daha çok çalışır…
Bu iki şeyin hakîkatına varan, gerçek mutluluğa kavuşur. Bunun için, artık hiçbir sıkıntı, dert olmaz. Bu mutluluğun verdiği haz, bütün sıkıntıları örter. Dînin en kısa târifini Peygamber efendimiz şöyle yapmıştır: “Allahü teâlâyı, emirlerini büyük bilmek, bunlara saygılı olmak ve yarattıklarına acımak, merhamet etmek.”
(ALINTI)
yokluk denen hiçliğe ulaşan insanın ulaştığı haz veya haldir
Mutluluk; Uyandırılma tedirginliği olmadan huzur içinde uykuya dalmaktır.
Mutluluk; Yazın en sarı sıcağında serin bir denizdedir, bir ağaç gölgesindedir.
Mutluluk; Çıplak ayakla koşulan ıslak çimendedir.
Mutluluk; Sıcak bir günün sonunda esmeye başlayan serin bir yeldedir.
Mutluluk; İnce belli bir çayda içilen tek şekerli demli çayın tadındadır.
Mutluluk; Anlatılan bir fıkranın ardından atılan kahkahadadır. İzlenen bir filmin sonunda dökülen göz yaşındadır.
Mutluluk; Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır.
Mutluluk; Annenin okşayışında, babanın başında, çocuğun gülüşünde, sevgilinin dokunuşundadır.
Mutluluk; Düşünüldüğünde gülümseten çocukluğa dair bir anıdadır.
Mutluluk; Bir kitapta, bir dergide görülen bir sözün ezberlenip defalarca söylenmesindedir.
Mutluluk; Yarın için hiç bıkmadan beslenen umuttadır.
Mutluluk; Sevgilinin yanağına konulan bir öpücüktedir.
Mutluluk; Mesafeye aldırmadan büyütülen sevgidedir.
Mutluluk; Küçük bir tartışmadan sonra kimin haklı olduğunu düşünmeden sevgiliye söylenen 'seni seviyorum' sözündedir.
Mutluluk; Bilgidedir. Her şeyi öğrenebilme çabasındadır.
Mutluluk; Bir aşk şarkısının ezgisindedir. Uykuya dalarken okunan romanın sayfalarındadır.
Mutluluk; Acılarına, hüzünlerinde, zorluklarına rağmen, kaygıya direnerek 'yaşıyorum' diyebilmektedir.
Mutluluk yanı başınızdadır, fark etmenizi bekleyen bir gizemdir.
Mutluluk dönüp dolaşıp içinizde bulduğunuz yeniliklerdedir.
Mutluluk kendiniz olduğunuzu fark ettiğiniz andadır.
Mutluluk bir amaç uğruna yaşamınızı adamanızdadır.
Mutluluk direnme gücünüzü hayat test ettiğinde bulabildiğiniz en son noktadadır.
Mutluluk yaşamına anlamlı bir amaç yükleyebilecek düşünce gücünü geliştirdiğini fark etmendedir.
Mutluluk yaşamını kendine, başkalarına ve giderek evrene katılma coşkusuyla doldurmaktadır.
Mutluluk yakalandığında bazen kayboluveren bir baloncuk gibidir.
Mutluluk peşinden koştukça uzaklaşan bir hedeftedir.
Mutluluk belki de her yerdedir, görebilenlere görünen bir renktir sadece.
Mutluluk ülkesi bu kadar uzakmı ki Allah'ım,
40 yıldır yolundayım, hala ulaşamadım.
Mutluluk; alabildiğine geniş bir terimdir... Ağlayan bir bebeğin annesinin kolarında susması, bir öğrencinin sınavlarından aldığı yüksek puan... Bir yaşlının torununu kucaklaması... Bir aşçının yemeğinin zevkle yenmesi, Bir yazarın, bir şairin aldığı başarı ödülleri... Mutluluk; beklediğinin, yolunu gözlediğinin, sesine, kokusuna, bakışına hasret kaldığının zamanı aşarak bekleyene dönmesidir... Mutluluk; yaşamaktır ve her ne görmüş olursan ol bu hayatta, ders çıkarıp dimdik ayakta durabilmektir...
Mutluluk farklı zamanlara göre değişken olandır. Bir çocuğun mutluluğu ile bir cocuğun bir gencin bir yaşlının mutluluğu farklı farklıdır. Farklı ve değişken olmasından dolayı hiç birzaman kişiler mutluğu olduğunu sanmazlar. Mutluluk bir andır mutluluğu diğer bir mutluluk çürütür. Bir yapı gibidir. Temelinde sevgi saygı ve maliyet gizler. Büyüdükce temele fazla yük gelmesi belli bir zaman sonra yapının yıkılması gibi. Bir mutluluk mimarının tekrar mutluluğu çizmesi gibi birşey. İnsanı mutlu ve mutsuz eden büyük bir ölçüde çevresidir. Mutluluk içinde bazen bilinmeyen bir gerçeği saklar o da hiç kimse ne zaman nasıl mutlu olacağıdır. Şu an mutluluk adına fikirleri mi yazdım şimdi mutluyum. Yarın sabah beni ne mutlu edeceğini bilmemekteyim. Sevgi saygı ve selamlarımla. Hasan Öztürk
mutluluk bir kelebeğin omzuna gelip konması gibidir......
nasıl bunu biz ayarlamamışsak,kelebeğin omzumuzda ne kadar kalacağını da biz ayarlayamayız..
bir miktar 'kadere teslimiyet' lütfen :)
Faturalarını ödeyebiliyorsan, bir işin var demektir. Pantolonun biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorsun demektir.. Gölgen seni izliyorsa, güneş ışığını görüyorsun demektir.. Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan, yürüyebiliyorsun demektir.. Yanındaki adamın sesinden rahatsız oluyorsan, duyuyorsun demektir.. Camları silmen, çatıyı onarman gerekiyorsa, bir evde yasiyorsun demektir.. Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, ısınıyorsun demektir.. Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa, yığınla giyeceğin var demektir.. Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa, yaşıyorsun demektir.. Aksamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa, o gün üretici olmuşsun demektir. VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN MUTLUSUN DEMEKTİR!
Mutluluk, ne sadece şansa bırakılacak anlık bir durumdur ne de sadece aşka bırakılacak kolay bir sonuçtur.
mutluluk muu....
nerdeeeeeeeeeeeeeee (bu gezegende varmı)
mutluluk herşeyin yolunda gitmesi demek değildir...
sadece gitmeyenlerin dışındakilerinde görmek için bir karardır...
olmasını ıstemedıgımız seyın tam tersı
bir yudum suyla iftarı açmaktır
meryem, irfan ve cemal.....zülfü livanelinin o muhteşem kitabının adı...
İnsanın içinde saklıdır.
'Kendini mutlu hissettiğin kadar mutlusun,
Güzel hissettiğin kadar güzel...'
Can YÜCEL
Ama bazı ahmaklar mutluluğunuzu baltalamaya çalışabilir.
Dikkate almayın! :))
biliyorum.
özlediğim mutluluğa kavuşmak için
edindiğim bilgileri tümüyle vermeliyim.
ve bu biliyor olmanın ne menem birşey olduğunun da gayet iyi bilincindeyim.
bilmenin de üzerimden alınmasını talep etmekteyim.
mutluluğa bu yoldan gidilmiyor mu yoksa?
Algiladiklarinda mutluluk arayan dost! .. Bil ki algilananlara manayi sen veriyorsun, onlardan sana bir sey gelmiyor!