aşağıdaki satırlar MUSTAFA KEMAL ATATÜRK e ait ben değil o anlatsın size mükemmelliğin,zekasını,liderliğini ve kelimelerle ifade edilemeyecek güzel özünü... Bilirsiniz ki hayat demek,mücadele demektir.hayatta başarı,mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür.bu da,manen ve maddeten kuvvet,kudrete dayanır.hakikatı konuşmaktan asla korkmayınız.durumu gözden geçirirken ve tedbir düşünürken,acı da olsa hakikatı görmekten bir an geri kalmamak lazımdır.ve başarı için lüzumuna emin olduğunuz bir işi derhal yapmalısınız...K.ATATÜRK...BÜYÜK ÖNDERİMİZ...
Atatürk,Sakarya savaşını şöyle tarif eder:”Efendiler,bu bir yedek zabit(subay) harbi olmuştur.Biz orduyu değil,milleti giydiriyoruz:Elbiseyi alan üç gün sonra firar ediyor. Nutuk (1971) S196.Alıntı Tevfik Çavdar.
İngiliz Kralı 8. Edward İstanbul’a, ATATÜRK’ü ziyarete geldiği zaman, ATATÜRK kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce: -Bana “İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz.” dedi. Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular. Akşam İmparator sofraya oturunca kendisini Kral sarayında zannederek memnun oldu. ATATÜRK’e dönerek: -Sizi tebrik ederim ve teşekkür ederim, kendimi İngiltere’de zannettim. Diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonları hizmet etmekteydi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük kayık tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildi.
Fakat ATATÜRK krala eğilerek:
-Bu Millete her şeyi öğrettim, Fakat Uşaklığı Öğretemedim.
Atatürk önderliğinde gerçekleşen Türk mücadelesi, ezilen, hor görülen milletler için parlayan bir ışık olmuştu. En çok da Müslüman ülkeler için...
Gerçekten de Türkiye dışındaki Müslümanlar için Mustafa Kemal, Allah tarafından görevlendirilen biri gibiydi. Onlara göre İslam kılıcını yeniden parlatan son mücahitti.
'Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği! '
Atatürk, bir çok kez maddi güçle manevi gücün mukayesesini yapmıştır. Kurtuluş Savaşı için İstanbul'dan Samsun'a hareket ederken, işgal kuvvetleri Bandırma vapurunda silâh ve cephane aramışlardır. Bunun üzerine Atatürk, vapuru arayan İngiliz ve Fransız askerlerini kastederek şöyle konuşmuştur:
'Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe ve silâh kuvvetine dayanırlar. Bildikeri tek şey madde.
Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah ne de cephane götürüyoruz, biz ideal ve imanı götürüyoruz.'
Eğer kısa bir sürede milletimizin mutluluğa ve rafaha kavuşturmak istiyorsak yabancı sermayeyi mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde çekmemiz lazımdır.
seni anlamak için bazılarımız sana MUSTAFA dedi bazılarımız KEMALİST oldu bazılarımız ATATÜRKÇÜ böldük parçladık sınıflara ayırdık seni tıpkı vatanı bölüp parçaladığımız gibi hala anlayamadık seni senin MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olduğunu
Lozan Antlaşmasından sonra Türk heyetinin salonda bulunmadığı bir sırada karşı taraftan birinin 'Türkler bu antlaşmada hak etiklerinden fazlasını aldılar' demesi üzerine, İngiliz heyetinin başında bulunan zat:
'Eğitimden, sermayeden, sanattan yoksun, ticaretten anlamayan bir halkın, kazandıklarını elinde tutması mümkün değildir. Her şeyi başlarındaki önderleri sayesinde kazandılar. O da sonsuza dek Türklerin başında kalamayacağına göre, kaybettiklerimiz için üzülecek bir şey yok,' cevabını verir...
'Ey milletim, Ben, Mustafa Kemal'im... Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim, Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim, Kurusun damağım, dilim. Özür dilerim... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özgürlük hâlâ, En yüce değer Değilse eğer... Prangalı kalsın diyorsanız, köleler... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı, Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı, Baş tacı edebiliyorsanız Sanatın içine tüküren adamı... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın. Anlamı kalmadıysa Yurtta sulh, dünyada barışın. Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özlediyseniz fesi, peçeyi. Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi. Hâlâ medet umuyorsanız Şıhtan, şeyhten, dervişten. Şifa buluyorsanız, Muskadan, üfürükçüden... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız, Yobazın gazabından ürkerek... Diyorsanız ki, okumasın Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet... Özlemini çekiyorsanız, Saltanatın, sultanın... Hâlâ önemini anlayamadıysanız, Millet olmanın... Kul olun, ümmet kalın, Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi. RAHAT BIRAKIN BENİ...'
bugün sandığa gidiyoruz tüm türkiye olarak. ve Mustafa Kemal Atatürk, lideriz diye insanı susturan kendilerini lider diye gösterenler senin tırnağın bile olamaz bunun farkında evet oyu kullanmak çok acı!
Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha Bakır kızıllığındaydı tüyleri, kor alevindeydi gözleri Kondu ilk kayaya, düşen bir rüzgar parçası gibi Sevgiyle bakıştılar Tanış çıktılar sanki kainatlar üstünde Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha.
Allah rahmet eylesin diyorum sadece cünkü ecdadimdir...Ama baskalari gibi ona taparcasina ve KÖRÜ-KÖRÜNE ASIK degilim... cünkü tarihimi biliyorum... (14
Çocuklugumdan beri deniz mavisi gözleriyle,üstün zekası ile,insanlıgıyla ve yaratmış oldugu devrimlerle daima erişilmez kabul ettigim bir lider Atatürk.Onun döneminde yaşamış olmayı,onunla aynı havayı solumayı ve onu bir kez olsun görebilmeyi herşeyden çok arzu ederdim.O bir tarih adamı,o mükemmel bir lider.Ölümünün ardından onu seven dostlarının agzından çıkan kelimeler nasıl mükemmel bir dost,bir lider oldugunun ispatıdır.Sarı zeybek'i izleyenler onun ölümünün ardından,onu seven dostunun intihar ederek,onsuz yaşamaktansa, ölmeyi seçmiş oldugunu görerek anlamalılar,ugruna ölünecek insan nasıl olurmuş diye...Eşi bir daha gelmeyecek bir insan o...
aşağıdaki satırlar MUSTAFA KEMAL ATATÜRK e ait ben değil o anlatsın size mükemmelliğin,zekasını,liderliğini ve kelimelerle ifade edilemeyecek güzel özünü...
Bilirsiniz ki hayat demek,mücadele demektir.hayatta başarı,mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür.bu da,manen ve maddeten kuvvet,kudrete dayanır.hakikatı konuşmaktan asla korkmayınız.durumu gözden geçirirken ve tedbir düşünürken,acı da olsa hakikatı görmekten bir an geri kalmamak lazımdır.ve başarı için lüzumuna emin olduğunuz bir işi derhal yapmalısınız...K.ATATÜRK...BÜYÜK ÖNDERİMİZ...
FAVORİ YAZIMIZDIR:
ATATÜRK DİYOR Kİ:**GERÇEKLERİ KONUŞMAKTAN KORKMAYIN...BEN GERÇEĞİN AŞIĞIYIM...O GERÇEK BENİM ALEYHİMDE OLSA DAHİ? ? ? ** GERÇEĞE HÛ! ...
Atatürk,Sakarya savaşını şöyle tarif eder:”Efendiler,bu bir yedek zabit(subay) harbi olmuştur.Biz orduyu değil,milleti giydiriyoruz:Elbiseyi alan üç gün sonra firar ediyor.
Nutuk (1971) S196.Alıntı Tevfik Çavdar.
Asrın lideri
Hebaya gitti onca emekler...
Bana sensiz cihanda can ne lâzım...
...
İngiliz Kralı 8. Edward İstanbul’a, ATATÜRK’ü ziyarete geldiği zaman, ATATÜRK kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
-Bana “İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz.” dedi.
Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular. Akşam İmparator sofraya oturunca kendisini Kral sarayında zannederek memnun oldu. ATATÜRK’e dönerek:
-Sizi tebrik ederim ve teşekkür ederim, kendimi İngiltere’de zannettim.
Diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonları hizmet etmekteydi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük kayık tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildi.
Fakat ATATÜRK krala eğilerek:
-Bu Millete her şeyi öğrettim, Fakat Uşaklığı Öğretemedim.
Büyük bir devrimci, iyi bir lider, ileri görüşlü bir dahidir.
Nabza göre şerbet vermeyi iyi bilmiştir. Türk milletinin zayıf noktalarını en iyi şekilde kullanarak istediklerini gerçekleştirmiştir.
Ama ne kusursuz bir melek, ne de tapılacak bir ilâhtır. Her şeyden önce bir insandır.
Atatürk önderliğinde gerçekleşen Türk mücadelesi, ezilen, hor görülen milletler için parlayan bir ışık olmuştu. En çok da Müslüman ülkeler için...
Gerçekten de Türkiye dışındaki Müslümanlar için Mustafa Kemal, Allah tarafından görevlendirilen biri gibiydi. Onlara göre İslam kılıcını yeniden parlatan son mücahitti.
...
'Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği! '
Mustafa Kemal ATATÜRK...
Atatürk, bir çok kez maddi güçle manevi gücün mukayesesini yapmıştır. Kurtuluş Savaşı için İstanbul'dan Samsun'a hareket ederken, işgal kuvvetleri Bandırma vapurunda silâh ve cephane aramışlardır. Bunun üzerine Atatürk, vapuru arayan İngiliz ve Fransız askerlerini kastederek şöyle konuşmuştur:
'Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe ve silâh kuvvetine dayanırlar. Bildikeri tek şey madde.
Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah ne de cephane götürüyoruz, biz ideal ve imanı götürüyoruz.'
...
Atatürk'ü Allah'a, geri kalan her şeyi Atatürk'e borçluyuz...
...
Eğer kısa bir sürede milletimizin mutluluğa ve rafaha kavuşturmak istiyorsak yabancı sermayeyi mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde çekmemiz lazımdır.
seni anlamak için
bazılarımız sana MUSTAFA dedi
bazılarımız KEMALİST oldu
bazılarımız ATATÜRKÇÜ
böldük parçladık
sınıflara ayırdık seni
tıpkı vatanı bölüp parçaladığımız gibi
hala anlayamadık seni
senin MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olduğunu
Şimdiye kadar gelen başbuğların hepsinden yüksek bir varlık...
...
1881 yılında doğdu.
7 yaşında yetim kaldı.
8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşamaya başladı.
17 yaşında istediği bölümü kazanmak için gerekli notu alamadı.
24 yaşında tutuklandı, defalarca sorguya çekildi ve 2 ay bir hücrede hapis yattı.
25 yaşında sürgüne gönderildi.
30 yaşında başka şehirleri düşman işgalinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
30 yaşında yeni görevinden fiilen işsiz bırakıldı.
37 yaşında komutan olarak atandığı ordu dağıtıldı.
37 yaşında böbrek hastalığından 2 ay yalnız başına yattı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevine son verildi.
38 yaşında hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.
39 yaşında ölüm cezasına çarptırıldı.
Sonra ne mi oldu?
ORDU MÜFETTİŞİ.
KONGRE REİSİ.
MECLİS BAŞKANI.
BAŞKOMUTAN.
GAZİ.
CUMHURBAŞKANI.
BAŞÖĞRETMEN.
BİR AYDIN, BİR LİDER.
---
'Vazifeye atılmak için, içinde bulunduğun durumun imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin.'
Mustafa Kemal Atatürk.
Bilgelik, kahramanlık ve yakışıklılık...
Memleketimizde birçok milyonerin,hatta milyarderlerin yetiştirilmesine çalışacağız
Lozan Antlaşmasından sonra Türk heyetinin salonda bulunmadığı bir sırada karşı taraftan birinin 'Türkler bu antlaşmada hak etiklerinden fazlasını aldılar' demesi üzerine, İngiliz heyetinin başında bulunan zat:
'Eğitimden, sermayeden, sanattan yoksun, ticaretten anlamayan bir halkın, kazandıklarını elinde tutması mümkün değildir. Her şeyi başlarındaki önderleri sayesinde kazandılar. O da sonsuza dek Türklerin başında kalamayacağına göre, kaybettiklerimiz için üzülecek bir şey yok,' cevabını verir...
İngiliz haklı çıkıyor...
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük liderlerinden biridir..
'Ey milletim,
Ben, Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özgürlük hâlâ,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız,
Muskadan, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Fazla geldiyse size,
Hürriyet, Cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENİ...'
Allah rahmet eylesin diyorum sadece cünkü ecdadimdir...Ama baskalari gibi ona taparcasina ve KÖRÜ-KÖRÜNE ASIK degilim... cünkü tarihimi biliyorum...
minnet duyulmasının zor geldiği Yüce Lider!
bugün sandığa gidiyoruz tüm türkiye olarak. ve Mustafa Kemal Atatürk, lideriz diye insanı susturan kendilerini lider diye gösterenler senin tırnağın bile olamaz bunun farkında evet oyu kullanmak çok acı!
İslami Yönüne Ve Bu Anlamda Ne Yaptıklarına Bişey Demiyeceğim,Herkez Biliyor.
Fakat Büyük Bir Askeri Deha Olduğu Kesindir...
Aklı başında, vatanını seven bir insanın Atatürk’ü sevmemesine imkân yoktur.
Biri eğer Atatürk’ü sevmiyorsa, ya o kişi meczuptur, ya da vatan hainidir.
Başka da bir şey değildir.
…
Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha
Bakır kızıllığındaydı tüyleri, kor alevindeydi gözleri
Kondu ilk kayaya, düşen bir rüzgar parçası gibi
Sevgiyle bakıştılar
Tanış çıktılar sanki kainatlar üstünde
Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha.
Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan...
özgürlüğümüzü borçlu oldugumuz büyük lider, yol gösterici,
Allah rahmet eylesin diyorum sadece cünkü ecdadimdir...Ama baskalari gibi ona taparcasina ve KÖRÜ-KÖRÜNE ASIK degilim... cünkü tarihimi biliyorum... (14
Allah rahmet eylesin diyorum sadece cünkü ecdadimdir...Ama baskalari gibi ona taparcasina ve KÖRÜ-KÖRÜNE ASIK degilim... cünkü tarihimi biliyorum...
Çocuklugumdan beri deniz mavisi gözleriyle,üstün zekası ile,insanlıgıyla ve yaratmış oldugu devrimlerle daima erişilmez kabul ettigim bir lider Atatürk.Onun döneminde yaşamış olmayı,onunla aynı havayı solumayı ve onu bir kez olsun görebilmeyi herşeyden çok arzu ederdim.O bir tarih adamı,o mükemmel bir lider.Ölümünün ardından onu seven dostlarının agzından çıkan kelimeler nasıl mükemmel bir dost,bir lider oldugunun ispatıdır.Sarı zeybek'i izleyenler onun ölümünün ardından,onu seven dostunun intihar ederek,onsuz yaşamaktansa, ölmeyi seçmiş oldugunu görerek anlamalılar,ugruna ölünecek insan nasıl olurmuş diye...Eşi bir daha gelmeyecek bir insan o...