Hayri Baba Hz leri Malatya'nın eşrafından Seyyid Battal Gazi ocağından, maruf ve meşhur Koca Vaiz Hz.lerinin sevgili torunlarındandır.
Hayri Baba Hz.leri o zaman, yani babasının öldürüldüğü vakit, annesinin üzerinde altı, yedi aylıkmış ve daha dünyaya şeref vermemişler. Üç ay sonra (1895 M. - 1311 H.) pazartesi günü dünyaya gelmişler. Dikkat edilirse Hayri Baba Hz.lerinin dünyaya gelişi ve mematı aynen Hz. Muhammed'in (S.A.V.) dünyaya şeref vermesine benzer. Babasının ölümünden iki üç ay sonra dünyaya gelmesi, altı veya yedi yaşlarında annesini kaybetmesi, Bibisi tarafından büyütülmesi, yine pazartesi günü dünyadan ayrılması, çarşamba günü ikindi namazından sonra kabri saadetlerine indirilmesi aynıdır.
Hayri Baba Hz.leri altı veya yedi yaşlarına kadar annesi Zehra Hanımefen-di'nin himaye ve terbiyesinde kalır bu çocuk yaşında iken mübarek annelerini de kaybederler ve genç yaşlarında bu acıyı da tadarlar. Hayri Baba Hz.lerinin bir de Fahriye diye kız kardeşi varmış o da küçük yaşta Osmaniye'de hasta¬lanmış ve orada toprağa verilmiş. Hayri Baba Hz.leri o zamanın tahsili olan rüştiyeyi bitirmiş. Biraz askerliğe heveslenmiş ve bilahare kendilerinden işittiğimize göre, altı ay talimgâha çıksa zabit (subay) olacakmış. Hayri Baba Hz.lerinin bir binbaşı akrabası 'Hayri Bey biz askeriz, işte halimiz meydanda, subay olup ta ne yapacaksın' diye Hayri Baba'yı bu hevesinden vazgeçirmiş.
Hayri Baba Hz.leri Kadiri Tarikatına intisabını şöyle anlatırdı: Bir gece rüyamda kendimi büyük bir dağın üzerinde gördüm. Bakıyorum paşa rütbesinde bir zât var, halk başına toplanmış. O topluluğun içinde bu zâtı tasdik edenler de var kendisine muhalefet edenler de. Ve o cemaatin içinde bir de mülâzım var. Ben de müsellâh yani silahlı bir askerim. Kendisini seyrediyorum. Sabah kalktım, bu rüyamdan çok etkilendim. Bizim Malatya'da herkesin saygı gösterdiği sevilen ve sayılan falanca zâta gittim. Ona rüyamı anlattım. O da 'Hayri Bey o gördüğün paşa rütbesinde büyük bir evliya' dedi. Ben elbisesini, sarığını hatta omzundaki o zamanın tabiri ile apoletlerini anlatınca 'O gördüğün siyahlıkta teze işaret, tez zamanda o zât ile karşıla¬şacaksın ve ondan himmet alacaksın' dedi.
Aradan sekiz, on gün kadar bir vakit geçti. Bir de baktım bizim Mala-tya'nın Söğütlü Câmisinde imamın arkasında benim rüyamda gördüğüm zât namaz kılıyor! Ben de aynı cemaatteyim. O zâta bakıp süzüyorum. Rüyamda gördüklerimin hepsi tamam, sadece omzunda paşa apoletleri yok. Namaz bitince bizim Malatya'nın hacca giden hacıları hemen o zâtın etrafını çevirdiler, birbirine 'Hacı Muhammed Baba Hz.leri gelmiş, Hacı Muhammed Baba Hz.leri gelmiş, hoş geldin' diye etrafını sardılar. Ben de geriden bakıyorum, hoş beş hal hatır sorma devam ediyordu. Ben de yaklaştım. Sanki benim ile uzun za¬mandır tanışıyor gibi ruhi bir yakınlık ve tebessüm ile bir birimizi süzüyorduk, kendisini çok sevdim. 'Efendim, bu akşam çorbasını bizde içebilir misiniz? ' diye bir teklifte bulundum o da bana 'Evladım biz zuhurata tabiiyiz, yalnız falanca hacının misafiriyim, ondan müsaade alırsan olur' dedi. Genç yaşta ibadet yoluna düştüğüm için Malatyalılar beni severler. 'Peki' deyip o hacıya gittim ve durumu anlattım. O da 'Hayri Bey, başkası olsa olmaz ama sana peki' dedi.
'Eve akşam misafirimiz var' diye bir pusula gönderdim. Akşam oldu. Mala¬tya'nın şeyhleri, dervişleri Hacı Muhammed Baba Hz.lerini tanıyan hacılar geldiler. Tanışıp konuşup sohbet ettikten sonra, muazzam bir Hatmi Kadirî yapıldı. Gelen Malatyalı misafirler hoşnut ve neşeli olarak dağıldılar. Evde kıymetli misafirim Hacı Muhammed Baba Hz.leri ile ben yalnız kaldım. Konuşmamız esnasında sözü dolaştırıp kendisine intisab etmeme getiriyordu. Ben de 'Efendim benim intisabım var. Bana himmet, duâ buyurun' diyordum. O yine sohbeti konuşmayı kendinden inâbe almama getiriyor, ben de intisabım olduğunu ve kendisinden inâbe etmemekliğimde direniyordum.
Derken vakit çok geçti, ara sıra gözümü yumup dalıyorum. Her dalışımda bakıyorum ki bu zâtın kalbinden bir yol açılıyor, o yol uzana uzana Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin Ravza-i Mutahharalarına varıyor ve Ravza-i Mutahharadan Resulullah Efendimizden bir asker elinde bir parça evrakla bu zâta geliyor, bu zâttan da bir şeyler alıp Resulullah Efendimize götürüyor. Her ikisinin arasında bir posta veya manevi bir evrak memuru gibi bir askerin gidip geldiğ¬ini her dalışımda görüyorum. Gözümü açıyorum bir şey yok, gözümü yumup kalbime baktığım zaman yukarıda izah ettiğim o yüksek manevî hali görüyordum. Bana 'Haydi vakit geçti, gece namazı kılalım' dedi. Namaza kalktık. Birinci rekâtta bana öyle bir manevî çarpma oldu ki az kalsın yıkılacaktım. Kendimi topar¬ladım. İkinci rekâtta yine aynı hal yani bana ruhen dokunma oldu. Fakat birin¬ci rekâttaki gibi pek şiddetli olmadı. Onu çabuk geçirdim. Namazı tamamlayınca bana 'Geç karşıma sana tesbih tarifinde bulunacağım' dedi. Bu teklif karşısın¬da kendimi müdafaadan aciz kaldım. Elinden kurtulmak mümkün değil. Bana 'On iki tarikattan mezuniyetim var, hangi tarikattan istersen ondan tarif edebilirim' dedi. Ben de 'Efendim ta çocukluğumdan beri Abdulkadir Geylani Hz.lerini çok severim, ona karşı çok saygım var, bari onun tarikatından tarif buyurun' dedim. O da bana Kadirî Tarikatını tarif etti. Tarif etme işini bitirince bana demez mi ki 'Ben zaten Medine-i Münevvereden Abdulkadir Geylani Hz.lerinin emri şerifi üzerine geldim' dedi.
Sohbet esnasında 'Efendim, ben sizin Medine-i Münevvere'de mücavir kaldığınız sırada oraya gelmiştim. Niçin o zaman bana tanışıklık vermediniz' dedim. Bana 'Oğlum, o zaman vakti gelmemişti. Sen İstanbul'dan Enveriye diye tanıtılan kayık şeklindeki şapkayı başına giyip, Medine-i Münevvere'ye hareket edip Sevgili Peygamberimizi ziyaret edeceğin gerçekleşince, Medine'de bulunan Malatyalı evliyalar yani hemşerilerim 'Bu hem Koca Vaizin torunu olsun hem de bu kıyafetle Resulullahı ziyarete gelsin, bu olmaz' diyerek, senin önündeki geçireceğin kazâları da biiznillah bildikleri için, 'Sahip çıkmayalım, ölsün gitsin' dediler. Ben de bunların bu almış oldukları karara karşı çıktım. Hayır! olmaz, zaman gelecek o benim müridim olacak, halifem olacak ve ümmeti Muhammed ondan çok faydalanacak, dedim' diye söyledi. Ben de 'Efendim siz beni nereden tanıyorsunuz' dedim. Bana 'Evladım ben seni, annenin karnına düşmeden tanıyorum' dedi. Ve ilave etti. 'Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hizmetim esnasında onu atına bindiriyordum. Üzengisinden yapışıp kendisine yardım ve hizmet ediyordum. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinden o anda bir nazar oldu. Birçok ruh gelip bana biat etti, senin ruhun da geldi, bana bu da 'Vaiz oğlu Hayri'nin ruhudur' dediler. İçlerinde ancak senin ruhun hakikate ulaştı, hatta beni de üç gömlek ileri geçtin. Fakat bana da çok zahmet verdin' dedi. Beni trendeki geçirdiğim kazâda, Arabın cenbiye ile karnımı bir an vurup deşmesi mesele bile değilken, onun benimle ruhen ilgilenip cenbiyeyi benim karnıma vurup deşmemesi için havada kaldı ve benim de gayri ihtiyari silahı elimden düşürmem, Arapların esir alıp götürmeleri esnasında yine ilgilenip onların tahakkümünden kurtulmam, yine yolda havadan bombardımana tutulduğumda salimen onu da atlatmama manen duâ ve yardımda bulunduklarını imâ ile ifadede bulundular.Kaynak:Halisa ve Seçkinleri (Hacı Mehmet ALBAYRAK)
Lütfu İlâhî Kadem basar bin üç yüz on bir de Hidâyet güneşiydi hep ümmeti Muhammed'e (S.A.V.) Makamı Kurubiyette kalmışlardı elli küsür sene İsteyen rabıta yapıp sorabilir Resullah Efendimize Bin üç yüz doksan beş ufkundan zâhiren inse de, Batınan tasarrufu kalacak İnşaallah böyle Mehmet ALBAYRAK
Bir gece uyumadan önce günlük dersten sonra özellikle Hayri Öğüt Baba Hz.nin yüce ruhlarına Kur'an okudum ve öyle yattım.O gece rüyamda bana sağ tarafımdan gelip sağ elini kalbimin üzerine koydu.Ancak rüyadan öte bir durumda onu görüyordum! Üzerimdeki bütün ağırlığı, negatifliği eliyle mıknatıs gibi çekiyordu, tarifsiz bir huzurla dolmaya başlamıştımki bu manevi duruma dayanamadım biraz da korkudan dolayı bağırarak uyandım ama uyandığıma çok üzüldüm.
Mustafa Hayri Öğüt Hz.'nin en önemli halifesi şüphesiz ki Trabzonlu Haydar Baş beydir.Bende ikisinin bir arada çekildiği siyah beyaz bir fotoğrafı var. Allah ikisinden de razı olsun.
Ümmete hizmet için, Ümmetin içinden seçilmiş; bu uğurda çile çekmiş ve 85 yıllık hayatını İslam'a hizmete adamış olan Kadiri Tariki - Halisiye kolu Meşayıh-ı Kiramından Hacı Mustafa Hayri Öğüt Hz.lerini rahmetle anıyoruz...Hizmetlerinin meyvesi zamanımızda ayan beyan görülmektedir. Türbesi Trabzon - Akçaabattadır. Vefat tarihi 17 Eylül 1979 'dur.. Görevini devam ettiren Halifeleri (10 Zat) mevcuttur... Hayatta olanlar:
1-Avrupa (Gent) İslam Ünv. Rektörü Sn. Abdullah Demircioğlu (Trabzoni) 2-Hafız Yaşar Göletderevi 3-Mustafa Hayri Malatyavi (oğlu) 4-Mustafa Özgür Karsi...
Hayri Baba Hz leri Malatya'nın eşrafından Seyyid Battal Gazi ocağından, maruf ve meşhur Koca Vaiz Hz.lerinin sevgili torunlarındandır.
Hayri Baba Hz.leri o zaman, yani babasının öldürüldüğü vakit, annesinin üzerinde altı, yedi aylıkmış ve daha dünyaya şeref vermemişler. Üç ay sonra (1895 M. - 1311 H.) pazartesi günü dünyaya gelmişler. Dikkat edilirse Hayri Baba Hz.lerinin dünyaya gelişi ve mematı aynen Hz. Muhammed'in (S.A.V.) dünyaya şeref vermesine benzer. Babasının ölümünden iki üç ay sonra dünyaya gelmesi, altı veya yedi yaşlarında annesini kaybetmesi, Bibisi tarafından büyütülmesi, yine pazartesi günü dünyadan ayrılması, çarşamba günü ikindi namazından sonra kabri saadetlerine indirilmesi aynıdır.
Hayri Baba Hz.leri altı veya yedi yaşlarına kadar annesi Zehra Hanımefen-di'nin himaye ve terbiyesinde kalır bu çocuk yaşında iken mübarek annelerini de kaybederler ve genç yaşlarında bu acıyı da tadarlar. Hayri Baba Hz.lerinin bir de Fahriye diye kız kardeşi varmış o da küçük yaşta Osmaniye'de hasta¬lanmış ve orada toprağa verilmiş.
Hayri Baba Hz.leri o zamanın tahsili olan rüştiyeyi bitirmiş. Biraz askerliğe heveslenmiş ve bilahare kendilerinden işittiğimize göre, altı ay talimgâha çıksa zabit (subay) olacakmış. Hayri Baba Hz.lerinin bir binbaşı akrabası 'Hayri Bey biz askeriz, işte halimiz meydanda, subay olup ta ne yapacaksın' diye Hayri Baba'yı bu hevesinden vazgeçirmiş.
Hayri Baba Hz.leri Kadiri Tarikatına intisabını şöyle anlatırdı: Bir gece rüyamda kendimi büyük bir dağın üzerinde gördüm. Bakıyorum paşa rütbesinde bir zât var, halk başına toplanmış. O topluluğun içinde bu zâtı tasdik edenler de var kendisine muhalefet edenler de. Ve o cemaatin içinde bir de mülâzım var. Ben de müsellâh yani silahlı bir askerim. Kendisini seyrediyorum. Sabah kalktım, bu rüyamdan çok etkilendim. Bizim Malatya'da herkesin saygı gösterdiği sevilen ve sayılan falanca zâta gittim. Ona rüyamı anlattım. O da 'Hayri Bey o gördüğün paşa rütbesinde büyük bir evliya' dedi. Ben elbisesini, sarığını hatta omzundaki o zamanın tabiri ile apoletlerini anlatınca 'O gördüğün siyahlıkta teze işaret, tez zamanda o zât ile karşıla¬şacaksın ve ondan himmet alacaksın' dedi.
Aradan sekiz, on gün kadar bir vakit geçti. Bir de baktım bizim Mala-tya'nın Söğütlü Câmisinde imamın arkasında benim rüyamda gördüğüm zât namaz kılıyor! Ben de aynı cemaatteyim. O zâta bakıp süzüyorum. Rüyamda gördüklerimin hepsi tamam, sadece omzunda paşa apoletleri yok. Namaz bitince bizim Malatya'nın hacca giden hacıları hemen o zâtın etrafını çevirdiler, birbirine 'Hacı Muhammed Baba Hz.leri gelmiş, Hacı Muhammed Baba Hz.leri gelmiş, hoş geldin' diye etrafını sardılar. Ben de geriden bakıyorum, hoş beş hal hatır sorma devam ediyordu. Ben de yaklaştım. Sanki benim ile uzun za¬mandır tanışıyor gibi ruhi bir yakınlık ve tebessüm ile bir birimizi süzüyorduk, kendisini çok sevdim. 'Efendim, bu akşam çorbasını bizde içebilir misiniz? ' diye bir teklifte bulundum o da bana 'Evladım biz zuhurata tabiiyiz, yalnız falanca hacının misafiriyim, ondan müsaade alırsan olur' dedi. Genç yaşta ibadet yoluna düştüğüm için Malatyalılar beni severler. 'Peki' deyip o hacıya gittim ve durumu anlattım. O da 'Hayri Bey, başkası olsa olmaz ama sana peki' dedi.
'Eve akşam misafirimiz var' diye bir pusula gönderdim. Akşam oldu. Mala¬tya'nın şeyhleri, dervişleri Hacı Muhammed Baba Hz.lerini tanıyan hacılar geldiler. Tanışıp konuşup sohbet ettikten sonra, muazzam bir Hatmi Kadirî yapıldı. Gelen Malatyalı misafirler hoşnut ve neşeli olarak dağıldılar. Evde kıymetli misafirim Hacı Muhammed Baba Hz.leri ile ben yalnız kaldım. Konuşmamız esnasında sözü dolaştırıp kendisine intisab etmeme getiriyordu. Ben de 'Efendim benim intisabım var. Bana himmet, duâ buyurun' diyordum. O yine sohbeti konuşmayı kendinden inâbe almama getiriyor, ben de intisabım olduğunu ve kendisinden inâbe etmemekliğimde direniyordum.
Derken vakit çok geçti, ara sıra gözümü yumup dalıyorum. Her dalışımda bakıyorum ki bu zâtın kalbinden bir yol açılıyor, o yol uzana uzana Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin Ravza-i Mutahharalarına varıyor ve Ravza-i Mutahharadan Resulullah Efendimizden bir asker elinde bir parça evrakla bu zâta geliyor, bu zâttan da bir şeyler alıp Resulullah Efendimize götürüyor. Her ikisinin arasında bir posta veya manevi bir evrak memuru gibi bir askerin gidip geldiğ¬ini her dalışımda görüyorum. Gözümü açıyorum bir şey yok, gözümü yumup kalbime baktığım zaman yukarıda izah ettiğim o yüksek manevî hali görüyordum. Bana 'Haydi vakit geçti, gece namazı kılalım' dedi. Namaza kalktık. Birinci rekâtta bana öyle bir manevî çarpma oldu ki az kalsın yıkılacaktım. Kendimi topar¬ladım. İkinci rekâtta yine aynı hal yani bana ruhen dokunma oldu. Fakat birin¬ci rekâttaki gibi pek şiddetli olmadı. Onu çabuk geçirdim. Namazı tamamlayınca bana 'Geç karşıma sana tesbih tarifinde bulunacağım' dedi. Bu teklif karşısın¬da kendimi müdafaadan aciz kaldım. Elinden kurtulmak mümkün değil. Bana 'On iki tarikattan mezuniyetim var, hangi tarikattan istersen ondan tarif edebilirim' dedi. Ben de 'Efendim ta çocukluğumdan beri Abdulkadir Geylani Hz.lerini çok severim, ona karşı çok saygım var, bari onun tarikatından tarif buyurun' dedim. O da bana Kadirî Tarikatını tarif etti. Tarif etme işini bitirince bana demez mi ki 'Ben zaten Medine-i Münevvereden Abdulkadir Geylani Hz.lerinin emri şerifi üzerine geldim' dedi.
Sohbet esnasında 'Efendim, ben sizin Medine-i Münevvere'de mücavir kaldığınız sırada oraya gelmiştim. Niçin o zaman bana tanışıklık vermediniz' dedim. Bana 'Oğlum, o zaman vakti gelmemişti. Sen İstanbul'dan Enveriye diye tanıtılan kayık şeklindeki şapkayı başına giyip, Medine-i Münevvere'ye hareket edip Sevgili Peygamberimizi ziyaret edeceğin gerçekleşince, Medine'de bulunan Malatyalı evliyalar yani hemşerilerim 'Bu hem Koca Vaizin torunu olsun hem de bu kıyafetle Resulullahı ziyarete gelsin, bu olmaz' diyerek, senin önündeki geçireceğin kazâları da biiznillah bildikleri için, 'Sahip çıkmayalım, ölsün gitsin' dediler. Ben de bunların bu almış oldukları karara karşı çıktım. Hayır! olmaz, zaman gelecek o benim müridim olacak, halifem olacak ve ümmeti Muhammed ondan çok faydalanacak, dedim' diye söyledi. Ben de 'Efendim siz beni nereden tanıyorsunuz' dedim. Bana 'Evladım ben seni, annenin karnına düşmeden tanıyorum' dedi. Ve ilave etti. 'Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hizmetim esnasında onu atına bindiriyordum. Üzengisinden yapışıp kendisine yardım ve hizmet ediyordum. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinden o anda bir nazar oldu. Birçok ruh gelip bana biat etti, senin ruhun da geldi, bana bu da 'Vaiz oğlu Hayri'nin ruhudur' dediler. İçlerinde ancak senin ruhun hakikate ulaştı, hatta beni de üç gömlek ileri geçtin. Fakat bana da çok zahmet verdin' dedi. Beni trendeki geçirdiğim kazâda, Arabın cenbiye ile karnımı bir an vurup deşmesi mesele bile değilken, onun benimle ruhen ilgilenip cenbiyeyi benim karnıma vurup deşmemesi için havada kaldı ve benim de gayri ihtiyari silahı elimden düşürmem, Arapların esir alıp götürmeleri esnasında yine ilgilenip onların tahakkümünden kurtulmam, yine yolda havadan bombardımana tutulduğumda salimen onu da atlatmama manen duâ ve yardımda bulunduklarını imâ ile ifadede bulundular.Kaynak:Halisa ve Seçkinleri (Hacı Mehmet ALBAYRAK)
Lütfu İlâhî Kadem basar bin üç yüz on bir de
Hidâyet güneşiydi hep ümmeti Muhammed'e (S.A.V.)
Makamı Kurubiyette kalmışlardı elli küsür sene
İsteyen rabıta yapıp sorabilir Resullah Efendimize
Bin üç yüz doksan beş ufkundan zâhiren inse de,
Batınan tasarrufu kalacak İnşaallah böyle
Mehmet ALBAYRAK
Bir gece uyumadan önce günlük dersten sonra özellikle Hayri Öğüt Baba Hz.nin yüce ruhlarına Kur'an okudum ve öyle yattım.O gece rüyamda bana sağ tarafımdan gelip sağ elini kalbimin üzerine koydu.Ancak rüyadan öte bir durumda onu görüyordum! Üzerimdeki bütün ağırlığı, negatifliği eliyle mıknatıs gibi çekiyordu, tarifsiz bir huzurla dolmaya başlamıştımki bu manevi duruma dayanamadım biraz da korkudan dolayı bağırarak uyandım ama uyandığıma çok üzüldüm.
Mustafa Hayri Öğüt Hz.'nin en önemli halifesi şüphesiz ki Trabzonlu Haydar Baş beydir.Bende ikisinin bir arada çekildiği siyah beyaz bir fotoğrafı var. Allah ikisinden de razı olsun.
Avrupa'da ve Anadolu'da İslam'ın sesini yükselten Sn. Abdullah Demircioğlu Hocaefendi'nin mürşidi...
Mustafa Hayri ÖĞÜT: O bir ALLAH dostudur. Kadiri tarikatı halisiye kolu hakiki mürşitlerindendir. ALLAH ondan ve onun gibilerden razı olsun....
mustafa hayri öğüt bir Allah dostudur.hayatını okuduğumuz zaman bir mürşidi kamildir.
KADRİ TARİKATİNİN HALİSİYE KOLUNUN ŞUANKİ MÜRŞİDİ HACI HAFIZ MUSTAFA ÖZGÜRÜN MÜRŞİDİ HAFIZ MUSTAFA HAYRİ BABA MALATYA SERDARİ.....
Türk Milletini birleştiren bir din/siyaset/ilim/fikir adamı olan Haydar BAŞ'ı yetiştiren büyük evliya.
Ümmete hizmet için, Ümmetin içinden seçilmiş; bu uğurda çile çekmiş ve 85 yıllık hayatını İslam'a hizmete adamış olan Kadiri Tariki - Halisiye kolu Meşayıh-ı Kiramından Hacı Mustafa Hayri Öğüt Hz.lerini rahmetle anıyoruz...Hizmetlerinin meyvesi zamanımızda ayan beyan görülmektedir. Türbesi Trabzon - Akçaabattadır. Vefat tarihi 17 Eylül 1979 'dur.. Görevini devam ettiren Halifeleri (10 Zat) mevcuttur... Hayatta olanlar:
1-Avrupa (Gent) İslam Ünv. Rektörü Sn. Abdullah Demircioğlu (Trabzoni)
2-Hafız Yaşar Göletderevi
3-Mustafa Hayri Malatyavi (oğlu)
4-Mustafa Özgür Karsi...
Hayri Baba (ks.)
Evliyaullahtan büyük bir İslam Alimi,,,
Mustafa Hayri Baba'mız (ks.) Akcaabat / TRABZON 'da medfun evliyanın büyüklerinden müstesna bir İslam alimidir. Allah (cc.) O'ndan razı olsun...