Osmanlı kaynaklarında 'Kantemiroğlu', 'Kantemir', 'Ulah Beyi', 'Küçük Kantemiroğlu' gibi adlarla anılan Dimitrie Cantemir 5 Kasım 1673'te Yaş'ta doğdu. Babası, Boğdan voyvodası Constantin'di. Gençliğini, Osmanlı hükümetiyle babası arasındaki anlaşma gereği (Boğdan veliahdı, rehin olarak İstanbul'da tutulacak ve burada eğitim görecekti) geldiği İstanbul'da geçirmiş, kendi ülkesinde başlayan eğitimini, yaklaşık yirmi bir yıl kaldığı bu kentte sürdürmüş, birçok Batı dilinin yanı sıra, başta Türkçe olmak üzere Arapça ve Farsça gibi önemli Doğu dillerini de öğrenmiş, Türk musıkisine eğilmiş, bu alanda, öğrencisi olduğu ve eserlerini notaya aldığı Osmanlı musıkicileri tarzında kusursuz eserler besteleyecek kadar başarı göstermiştir. Osmanlı tarihi, İslamiyet ve Arapça üzerine önemli kitapların yazarı olan Dimitrie Cantemir, kısaca Kantemiroğlu Edvarı adıyla bilinen Kitab-ı İlmü'l-Musiki ala Vechi'l-Hurufat başlıklı önemli eserinde XVI. ve XVII. yüzyıllara ait 350'den fazla saz eserini, kendi geliştirdiği bir alfabe notasıyla kağıda geçirmiş ve günümüze ulaşmasını sağlamıştır. (Ne var ki, bu çok önemli yazmayla pek ilgilenilmemiş, birkaç meraklı musıkicinin yaptığı sayılı transkripsiyon sayılmazsa, Cantemir'in kaydettiği eserler yaklaşık 300 yıl olduğu gibi kalmıştır. 1970'lerin ortalarında Türk besteci ve müzikolog Yalçın Tura, bu edvarı Latin harflerine ve günümüz Türkçe'sine çevirerek yayımlamaya başlamış, ama ne yazık ki bu hayırlı girişim yarım kalmıştır. Ancak 1992'de, İngiliz müzikolog Oven Wright tarafından, Kantemiroğlu Edvarı'ndaki bütün eserlerin, günümüz Türk musıkicilerinin okuyabileceği biçimdeki transkripsiyonları yayımlanabilmiştir.)
'Dil bir güzele Meyletti hele, Fâş etme ele, Sevdim ben seni. Dil sevdi seni, Rûyünde beni, Ol sim gerdeni, Yaktın bendeni. Samur gibi kaş, On altıdır yaş, Gel eyleme fâş, Dil sevdi seni. Rakiyble gezme, Bağrımı ezme, Gözlerin süzme, Sevdim ben seni.' Dede Efendi
Gül yüzlülerin şevkine gel nuş edelim mey İşret edelim yar ile şimdi demidir hey Bu kavlı sürahi eğilip sagara söyler, ne der Adilleredir, natenedir natenedir ney Dümdekaladir, natenedir natenedir hey
Mecliste çalındı yine tambur ile ney Ol Aşık-ı bi-çarelerin gönlünü eyler Daire semai tutarak ney neye söyler, ne der
Sakladım bütün bu sırları, esintisinde rüzgarın...
Bana üç şarkı söyle sana kim olduğunu söyleyeyim...
Kapına geldim kendime rağmen diye
Sen beni delimi sandın
Sonuna kadar açtım sana içimi
Sana ne ben seve seve yandım
Ey bitmek bilmeyen hıncı zamanın
Her şey bana karşı kendi içimde,
Renk ve büyüsüyle bakışlarının
Musiki hatıran gibi peşimde...
elhan-ı şita'sı ile cenap...
Osmanlı kaynaklarında 'Kantemiroğlu', 'Kantemir', 'Ulah Beyi', 'Küçük Kantemiroğlu' gibi adlarla anılan Dimitrie Cantemir 5 Kasım 1673'te Yaş'ta doğdu. Babası, Boğdan voyvodası Constantin'di. Gençliğini, Osmanlı hükümetiyle babası arasındaki anlaşma gereği (Boğdan veliahdı, rehin olarak İstanbul'da tutulacak ve burada eğitim görecekti) geldiği İstanbul'da geçirmiş, kendi ülkesinde başlayan eğitimini, yaklaşık yirmi bir yıl kaldığı bu kentte sürdürmüş, birçok Batı dilinin yanı sıra, başta Türkçe olmak üzere Arapça ve Farsça gibi önemli Doğu dillerini de öğrenmiş, Türk musıkisine eğilmiş, bu alanda, öğrencisi olduğu ve eserlerini notaya aldığı Osmanlı musıkicileri tarzında kusursuz eserler besteleyecek kadar başarı göstermiştir. Osmanlı tarihi, İslamiyet ve Arapça üzerine önemli kitapların yazarı olan Dimitrie Cantemir, kısaca Kantemiroğlu Edvarı adıyla bilinen Kitab-ı İlmü'l-Musiki ala Vechi'l-Hurufat başlıklı önemli eserinde XVI. ve XVII. yüzyıllara ait 350'den fazla saz eserini, kendi geliştirdiği bir alfabe notasıyla kağıda geçirmiş ve günümüze ulaşmasını sağlamıştır. (Ne var ki, bu çok önemli yazmayla pek ilgilenilmemiş, birkaç meraklı musıkicinin yaptığı sayılı transkripsiyon sayılmazsa, Cantemir'in kaydettiği eserler yaklaşık 300 yıl olduğu gibi kalmıştır. 1970'lerin ortalarında Türk besteci ve müzikolog Yalçın Tura, bu edvarı Latin harflerine ve günümüz Türkçe'sine çevirerek yayımlamaya başlamış, ama ne yazık ki bu hayırlı girişim yarım kalmıştır. Ancak 1992'de, İngiliz müzikolog Oven Wright tarafından, Kantemiroğlu Edvarı'ndaki bütün eserlerin, günümüz Türk musıkicilerinin okuyabileceği biçimdeki transkripsiyonları yayımlanabilmiştir.)
musikiyi seven kişi demek galiba.
musikiye aşina olmuş kişi
söylenişi çok hoş..
musikişinas: harfler düşürülerek (buralardan uzak) anlam kaymasına yol açacak gibi duruyor! müzikle uğraşan desek?
bkz. entrycinin fikri neyse, zikride budur
'Dil bir güzele
Meyletti hele,
Fâş etme ele,
Sevdim ben seni.
Dil sevdi seni,
Rûyünde beni,
Ol sim gerdeni,
Yaktın bendeni.
Samur gibi kaş,
On altıdır yaş,
Gel eyleme fâş,
Dil sevdi seni.
Rakiyble gezme,
Bağrımı ezme,
Gözlerin süzme,
Sevdim ben seni.'
Dede Efendi
si minör füg BWV 869,edwin fisherden dinleyin...
fantezi ve füg,sol minör BWV 542...
prelüd ve füg,la minör BWV 543,fazıl say'dan...
fransız uvertürü,rosalyn tureck'den...
ağlamayana aşkolsun...
Gül yüzlülerin şevkine gel nuş edelim mey
İşret edelim yar ile şimdi demidir hey
Bu kavlı sürahi eğilip sagara söyler, ne der
Adilleredir, natenedir natenedir ney
Dümdekaladir, natenedir natenedir hey
Mecliste çalındı yine tambur ile ney
Ol Aşık-ı bi-çarelerin gönlünü eyler
Daire semai tutarak ney neye söyler, ne der
Adilleredir, natenedir, natenedir ney
Dümdereladir, natenedir natenedir hey
TAB’Î MUSTAFA EFENDİ