22.02.1940’ta, Trakya’nın şirin ve târihî ilçesi Vize’de doğmuş ve fakat yedi yaşımızın üstünüyse İstanbul’da yaşamışızdır. Öte yandan, kendimizi bildiğimiz târihten ilkokul üçüncü sınıfa kadar da “Mete“ adımızla bayağı bir sorunumuz olmuştur! Geçen hazîranda, doksanüç yaşını idrâk etmişken kaybettiğimiz annemiz de, bu sorunun mağdur bir ortağı olacaktır! Şöyle… Çevremizdeki diğer isimlerin uzak veyâ yakınımızdaki en az bir eşini duymuşuzdur da, ondört yaşımıza kadar ikinci bir Mete’yi tanımamışızdır. Buysa, on yaşımıza kadar bizde garip bir mutsuzluk ve kompleksin sebebi olmuştur! İstemişizdir ki, çevremizdeki diğer isimler gibi başka Mete’ler de olsun! Aynı sıradaysa, kendi kendimize “Metin” diye bir de seçim yapmış ve onu benimsemişizdir. Fakat, yanlışlıklar dışında bize “Metin” diyen hiç kimse çıkmamıştır! Babamız, elindeki parayı sermâye olarak kullanmak istediğinden, İstanbul’da eve yatırım yapmamıştır. Sonuçta, uygun bir ev bulamamaktan dolayı ikibuçuk yıl gibi kısa sürede kirâcı olarak beşinci eve taşınmışken, o sırada nihâyet bir evin sâhibi olmuşuzdur. Mahâlle-mahâlle bu altı ev arasında gezerken, her yeni mahâlleye taşındıkça, annemizden, kendimize “Metin” denmesini istediğimizi hatırlarız! Kısa aklımızca, böylece ve bundan sonra adımız “Metin” olacak, öyle de kalacaktır! Annemizse, bıkmadan ama herhâlde duyduğu sıkıntıyla, adımızın çok anlamlı olduğunu, büyük sınıfa gelince bunu öğreneceğimizi söyleyip durmuştur. Şimdiki durumu bilmemekteyiz. O zaman ilkokul dördüncü sınıflarında; târih, coğrafya ve yurttaşlık bilgisi dersleri vardı. Annemiz, belliydi ki bunu, yâni dördüncü sınıfa gelmemizi beklemekteydi. 1949-50 ders yılıydı. İstanbul-Eyüp’teki “Ebussuud İlkokulu”nda artık üçüncü sınıfı okuyacaktık. Burası deneme okulu muydu, bilemiyoruz. Fakat; üçüncü sınıfta “târih başlangıcı”, “coğrafyada ilk adım” ve “yurttaşlık bilgisi” diye üç dersimiz olmuştur. Gür bir sesimiz vardır. Daha doğrusu, bizim dışımızdakiler bunu böyle söylerler. İşte bu yüzden olacaktır… Okulda, Türkân öğretmenimiz bize adımızla değil, sesimizi vurgulayan şimdi hatırlayamadığımız bir isim veyâ sıfatla seslenirdi. Ders yılının henüz ilk günleriydi. Târih dersimizin de birinci veyâ ikincisi. Öğretmenimiz, kitaplarınızın şu sayfasını açın, demişti. Açmıştık tabiî ki. O sayfanın konusuysa “Hunlar”dı, Asyalı “Büyük Hunlar”. Öğretmenimiz konuyu okurken biz öğrenciler de gözümüzle kendi kitabımızdan tâkip ediyorduk. Eeee, konu Hunlar olunca, tabiî ki en önemli unsur veyâ kişi de Mete’ydi. Evet, kitaptaki yeri gelmiş ve öğretmenimiz adımızı okumuştu. Buysa, biz değil kitaptaki “Mete”ydi elbet. İşte o anda, öğretmenimiz dâhil herkesin yüzü bize dönmüştü. Pekiyi, kendimizde ne mi duymuştuk? Onu hiç unutamayız. Öncelikle, o beğenmediğimiz adımıza bir sarılmıştık ki… Daha sonra mahcup bir gurur ve bir mutluluk… Ama ancak o kadar olur! Yatılı okuduğumuz orta üçteydik gâlibâ. İşte o yıl okuldaki bir öğrencinin daha adı Mete’ydi. Nihâyet, bizden başka bir Mete’yi görmüş ve tanımış oluyorduk! Askerliğimizin eğitim devresindeyse, aynı birlikte tam üç Mete’ydik. Diğer birliklerde bir Mete daha vardı. Komutanımız mektuplarımızı dağıtırken, önce “Mete” der ve durup hepimize ayrı-ayrı bakardı. Sonra soyadını ekleyip mektubumuzu verirdi. Buysa, her seferinde hoş bir sahnenin yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Kısaca… Mete adımızı, bugün hâlâ çocukça bir duyguyla sever, ondan mutluluk duyarız.
Asıl adı BAGATUR dur... Çincesi Mao-Tun olmakla beraber 19.asırda eski Çin kaynaklarını ve dolayısıyla eski Çinceyi okurken kimileri Mete olarak okumuş ve Türkçemize de bu haliyle girmiştir... BAHADIR demektir...
Tanrıkut Mete Han çok büyük bir başbuğdur, bunu Çin'e düzenlediği akınlardaki akıllıca uygulamalarından görebiliyoruz... Ben Türk ordusuna onluk sistemi onun yerleştirdiği görüşüne katılmıyorum. Çinliler Hunları özelikle onun devrinde tanıdıkları için bu ordu sisteminin kurucusu olarak onu yakıştırmışlardır.
Ayrıca onun ELİ OK VE YAY TUTAN HERKES HUN OLDU sözüyle onun bir bakıma Turan'ı kurduğunu görüyoruz...
TÜRKLERİ TEK BAYRAK ALTINDA TOPLAYAN,VATAN SEVGİSİ UĞRUNA BABASINI ÖLDÜREN ULU BİR İMPARATORDUR. NE MUTLU BABAMA BANA METEHAN ADINI KOYMUŞ.ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN...
bugünkü modern ordulardaki onlu sisteminin kurucusu... Büyük turancılardan... Ulan ne olduysa bu 751 yılından sonra oldu...artık o yıldan sonra türklük için değil din için yaşamayı başladık...biz olmasaydık islam dünyasının şuan dünyada çok küçük bir azınlık olacaktı...tıpkı hindular budistler gibi...biz olmasaydık şu anda müslüman olan birçok bölge hristiyan olacaktı...hep göğsümüzü siper ettik islama gelen saldırılara karşı...hep ezilen türklere değil ezilen müslümnanlara yardım ettik eee ne oldu varmı dünyada türkler bunları yaptı diyen bir islam ülke lideri...hepsi boşaymış.....
Büyük Hun İmparatorluğunun kurucusu Teoman (çincede tu-man) kağanın oğlu Mete Kağan (çincede Mo-dun) . Küçük devlet ve boylar halinde yaşayan hunlar onun zamanında bir araya gelerek büyük bir imparatorluk haline geldiler. Yine hunların dışındaki tatar, merkit, kereyit, moğol ve tatar boyları onun zamanında dün ya sahnesine çıkmışlardır. Kuzeyden gelen hun ve diğer bozkır kabilelerinin akınlarından korunmak için yapılan Tarihi Çin seddi onun zamanında tamamlandı M.Ö. 278. Ama çin seddide hun akınlarını durduramamıştır. Yazılı tarihte orduda 10 luk 100 lük 1000 lik ve 10.000 lik birlik, bölük, tabur, tümen ve alay yapısını ilk kuran ve uygulayan komutandır. Mete iyi bir komutan olmakla birlikte aynı zamanda iyi bir siyaset ve devlet adamıdır. Bu şu sözü ile ispatlana bilir. 'Çin işgal edilse bile uzaktan idare edilemez, çine yerleşmek ise, eriyip gitmek ve yok olmak demektir. O nedenle çin kontrol altında tutlmalı ve dikkat edilmelidir. Ayrıca Mete düşmanlarına devletinin çorak bir toprak parçasını vermemek için atını ve eğini verecek kadarda halkını ve devletini seven birisidir.
Mete denen adımız…
22.02.1940’ta, Trakya’nın şirin ve târihî ilçesi Vize’de doğmuş ve fakat yedi yaşımızın üstünüyse İstanbul’da yaşamışızdır. Öte yandan, kendimizi bildiğimiz târihten ilkokul üçüncü sınıfa kadar da “Mete“ adımızla bayağı bir sorunumuz olmuştur! Geçen hazîranda, doksanüç yaşını idrâk etmişken kaybettiğimiz annemiz de, bu sorunun mağdur bir ortağı olacaktır!
Şöyle… Çevremizdeki diğer isimlerin uzak veyâ yakınımızdaki en az bir eşini duymuşuzdur da, ondört yaşımıza kadar ikinci bir Mete’yi tanımamışızdır. Buysa, on yaşımıza kadar bizde garip bir mutsuzluk ve kompleksin sebebi olmuştur! İstemişizdir ki, çevremizdeki diğer isimler gibi başka Mete’ler de olsun! Aynı sıradaysa, kendi kendimize “Metin” diye bir de seçim yapmış ve onu benimsemişizdir. Fakat, yanlışlıklar dışında bize “Metin” diyen hiç kimse çıkmamıştır!
Babamız, elindeki parayı sermâye olarak kullanmak istediğinden, İstanbul’da eve yatırım yapmamıştır. Sonuçta, uygun bir ev bulamamaktan dolayı ikibuçuk yıl gibi kısa sürede kirâcı olarak beşinci eve taşınmışken, o sırada nihâyet bir evin sâhibi olmuşuzdur. Mahâlle-mahâlle bu altı ev arasında gezerken, her yeni mahâlleye taşındıkça, annemizden, kendimize “Metin” denmesini istediğimizi hatırlarız! Kısa aklımızca, böylece ve bundan sonra adımız “Metin” olacak, öyle de kalacaktır! Annemizse, bıkmadan ama herhâlde duyduğu sıkıntıyla, adımızın çok anlamlı olduğunu, büyük sınıfa gelince bunu öğreneceğimizi söyleyip durmuştur. Şimdiki durumu bilmemekteyiz. O zaman ilkokul dördüncü sınıflarında; târih, coğrafya ve yurttaşlık bilgisi dersleri vardı. Annemiz, belliydi ki bunu, yâni dördüncü sınıfa gelmemizi beklemekteydi.
1949-50 ders yılıydı. İstanbul-Eyüp’teki “Ebussuud İlkokulu”nda artık üçüncü sınıfı okuyacaktık. Burası deneme okulu muydu, bilemiyoruz. Fakat; üçüncü sınıfta “târih başlangıcı”, “coğrafyada ilk adım” ve “yurttaşlık bilgisi” diye üç dersimiz olmuştur.
Gür bir sesimiz vardır. Daha doğrusu, bizim dışımızdakiler bunu böyle söylerler. İşte bu yüzden olacaktır… Okulda, Türkân öğretmenimiz bize adımızla değil, sesimizi vurgulayan şimdi hatırlayamadığımız bir isim veyâ sıfatla seslenirdi. Ders yılının henüz ilk günleriydi. Târih dersimizin de birinci veyâ ikincisi. Öğretmenimiz, kitaplarınızın şu sayfasını açın, demişti. Açmıştık tabiî ki. O sayfanın konusuysa “Hunlar”dı, Asyalı “Büyük Hunlar”. Öğretmenimiz konuyu okurken biz öğrenciler de gözümüzle kendi kitabımızdan tâkip ediyorduk. Eeee, konu Hunlar olunca, tabiî ki en önemli unsur veyâ kişi de Mete’ydi. Evet, kitaptaki yeri gelmiş ve öğretmenimiz adımızı okumuştu. Buysa, biz değil kitaptaki “Mete”ydi elbet. İşte o anda, öğretmenimiz dâhil herkesin yüzü bize dönmüştü. Pekiyi, kendimizde ne mi duymuştuk? Onu hiç unutamayız. Öncelikle, o beğenmediğimiz adımıza bir sarılmıştık ki… Daha sonra mahcup bir gurur ve bir mutluluk… Ama ancak o kadar olur!
Yatılı okuduğumuz orta üçteydik gâlibâ. İşte o yıl okuldaki bir öğrencinin daha adı Mete’ydi. Nihâyet, bizden başka bir Mete’yi görmüş ve tanımış oluyorduk! Askerliğimizin eğitim devresindeyse, aynı birlikte tam üç Mete’ydik. Diğer birliklerde bir Mete daha vardı. Komutanımız mektuplarımızı dağıtırken, önce “Mete” der ve durup hepimize ayrı-ayrı bakardı. Sonra soyadını ekleyip mektubumuzu verirdi. Buysa, her seferinde hoş bir sahnenin yaşanmasına zemin hazırlamıştır.
Kısaca… Mete adımızı, bugün hâlâ çocukça bir duyguyla sever, ondan mutluluk duyarız.
Mete Esin
Asıl adı BAGATUR dur... Çincesi Mao-Tun olmakla beraber 19.asırda eski Çin kaynaklarını ve dolayısıyla eski Çinceyi okurken kimileri Mete olarak okumuş ve Türkçemize de bu haliyle girmiştir... BAHADIR demektir...
Tanrıkut Mete Han çok büyük bir başbuğdur, bunu Çin'e düzenlediği akınlardaki akıllıca uygulamalarından görebiliyoruz... Ben Türk ordusuna onluk sistemi onun yerleştirdiği görüşüne katılmıyorum. Çinliler Hunları özelikle onun devrinde tanıdıkları için bu ordu sisteminin kurucusu olarak onu yakıştırmışlardır.
Ayrıca onun ELİ OK VE YAY TUTAN HERKES HUN OLDU sözüyle onun bir bakıma Turan'ı kurduğunu görüyoruz...
Türk milletinin bu ulu başbuğuna selam olsun!
TÜRKLERİ TEK BAYRAK ALTINDA TOPLAYAN,VATAN SEVGİSİ UĞRUNA BABASINI ÖLDÜREN ULU BİR İMPARATORDUR. NE MUTLU BABAMA BANA METEHAN ADINI KOYMUŞ.ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN...
babasına bas kaldıran dunyayı asaletıyle sarsan yuksek bır ımparator'dur.
tarihi bana sevdıren ılk sahsıyet
metehan bana tarıhı anımsatıyor yanı o donemkı buyuk şahsiyeti koca bır ımparatoru dunyaya bas kaldıran asıl bır hukumdarı anımsatıyor
bugünkü modern ordulardaki onlu sisteminin kurucusu...
Büyük turancılardan...
Ulan ne olduysa bu 751 yılından sonra oldu...artık o yıldan sonra türklük için değil din için yaşamayı başladık...biz olmasaydık islam dünyasının şuan dünyada çok küçük bir azınlık olacaktı...tıpkı hindular budistler gibi...biz olmasaydık şu anda müslüman olan birçok bölge hristiyan olacaktı...hep göğsümüzü siper ettik islama gelen saldırılara karşı...hep ezilen türklere değil ezilen müslümnanlara yardım ettik eee ne oldu varmı dünyada türkler bunları yaptı diyen bir islam ülke lideri...hepsi boşaymış.....
Büyük Hun İmparatorluğunun kurucusu Teoman (çincede tu-man) kağanın oğlu Mete Kağan (çincede Mo-dun) . Küçük devlet ve boylar halinde yaşayan hunlar onun zamanında bir araya gelerek büyük bir imparatorluk haline geldiler. Yine hunların dışındaki tatar, merkit, kereyit, moğol ve tatar boyları onun zamanında dün ya sahnesine çıkmışlardır. Kuzeyden gelen hun ve diğer bozkır kabilelerinin akınlarından korunmak için yapılan Tarihi Çin seddi onun zamanında tamamlandı M.Ö. 278. Ama çin seddide hun akınlarını durduramamıştır. Yazılı tarihte orduda 10 luk 100 lük 1000 lik ve 10.000 lik birlik, bölük, tabur, tümen ve alay yapısını ilk kuran ve uygulayan komutandır. Mete iyi bir komutan olmakla birlikte aynı zamanda iyi bir siyaset ve devlet adamıdır. Bu şu sözü ile ispatlana bilir. 'Çin işgal edilse bile uzaktan idare edilemez, çine yerleşmek ise, eriyip gitmek ve yok olmak demektir. O nedenle çin kontrol altında tutlmalı ve dikkat edilmelidir. Ayrıca Mete düşmanlarına devletinin çorak bir toprak parçasını vermemek için atını ve eğini verecek kadarda halkını ve devletini seven birisidir.
benim soyum..aşkım..